montro sozlesmesi nedir / Montrö Anlaşması nedir, Türkiye için ne anlama geliyor? | Euronews

Montro Sozlesmesi Nedir

montro sozlesmesi nedir

Montrö Anlaşması nedir, Türkiye için ne anlama geliyor?

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936 yılında Bulgarlar, Fransa, İngiltere, İrlanda ve Denizaşırı Britanya Ülkeleri, Hindistan İmparatorluğu, Elenler Krallığı, Japonya İmparatorluğu, Romanya Krallığı, SSCB, Yugoslavya Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanmıştır.

20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Sözleşmesi ile Boğaz geçiş düzeni Türkiye'nin güvenliği dikkate alınarak yeniden ele alınmıştır.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre Karadeniz’e kıyıdaş devletler bu deniz dışında yaptırdıkları veya satın aldıkları denizaltılarını, yeterli süre öncesinde Türkiye’yi bilgilendirmek koşuluyla, üslerine intikal ettirmek için boğazları kullanma hakkına sahiptir. Ayrıca, kıyıdaş devletler denizaltılarını Karadeniz dışındaki tersanelerinde onarmak için boğazları geçiş maksadıyla kullanabilmeleri de sözleşme ile kayıt altına alınmıştır.

Soğuk Savaş dönemi süresince Sovyetler'in Karadeniz donanmasında bulunan denizaltılar, boğazları geçiş maksadıyla kullanmadı. 1991 yılından sonra ilk denizaltı geçişi, 2011 yılında RFS B-871 Alrosa adlı denizaltı tarafından yapıldı. Söz konusu denizaltı boğazları geçerek onarım için Petersburg’a intikal edip, 2012 yılı Eylül ayında tekrar ana limanına döndü.

Rusya Federasyonu 2017 yılında 4 tanesi Sivastopol-Karadeniz, 2 tanesi Tartus-Doğu Akdeniz olmak üzere 6 adet dizel elektrikli denizaltının konuşlandırma faaliyetini tamamladı. Özellikle Doğu Akdeniz’de konuşlandırılan Velikiy Novgorad ve Kolpino denizaltılarının bakım ve onarım faaliyetlerinin nasıl yapılacağı konusu gündeme geldi ve üç seçenek tartışılmaya başlandı. Bunlar, denizaltıların Güney Kıbrıs veya Mısır’da havuzlanması, onarım için Petersburg’a intikal ettirilmesi veya Tartus üssüne yüzer havuz imkanının kazandırılması olarak öne çıktı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi maddelerinin değiştirilmesi tartışmaları

Bu tartışmalar devam ederken, NATO Daimi Deniz Görev Grubu gemileri ve ABD gemilerinin Ukrayna krizi nedeniyle, Karadeniz’i sıklıkla kullanmaları ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre Karadeniz’de 21 gün süre ile kalma hakkına sahip olmaları bir diğer tartışmanın fitilini ateşledi. Rus kamuoyu Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi durumunda neler olabileceğini tartışmaya başladı. Yapılan tartışmalar sonucunda Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesinin Rusya’nın aleyhine olabileceği, bunun yerine Rusya ile birlikte hareket ederek sözleşme maddelerini Rusya’nın hassasiyetlerine göre yorumlayacak bir Türkiye’nin kontrolünde, mevcut durumun devam ettirilmesinin en uygun hal tarzı olacağı konusunda fikir birliğine varıldı.

Aslına bakılacak olursa askeri gemilerinin geçişi konusunda daha önce Türkiye tarafından verilen bazı kararlar ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 24. maddesi Rusların bu hal tarzını desteleyecek argümanlara sahiptir. Bu maddeye göre Türk Hükumeti, boğazlardan geçiş ile ilgili istatistiki bilgileri toplamak ve savaş gemilerinin geçişlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasını denetlemekle yükümlüdür. Türkiye, geçiş için yapılan ön bildirilere sözleşme hükümlerine göre cevap verme hakkına da sahiptir.

Türkiye'nin yorumlama hakkını Rusya lehine kullandığı olaylar

Türkiye tarihi süreç içerisinde askeri gemilerinin geçişine ilişkin nezaret etme ve sözleşme maddelerini yorumlama hakkını siyasi olarak birkaç defa Rusya lehine kullandı. Bunlardan ilki 1976 yılında KIEV adlı uçak gemisinin geçişine izin verilmesidir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre uçak gemilerinin boğazları kullanması yasaktır. SSCB yaptığı ön bildirimde KIEV gemisini “denizaltı savar kruvazör” olarak belirtmişti. Gemi NATO tanımlamalarına göre uçak gemisi olarak sınıflandırıldığı için, NATO Genel Kurulu geminin geçişine izin verilmemesi çağrısında bulundu. Ancak, Türk hükumeti bayrak devletinin beyanının esas alınması ve kendisinin bu konudaki zımni takdir yetkisini kullanarak siyasi bir kararla geminin geçişine izin verdi.

İkinci olay ise 1981 yılında Amiral KUZNETSOV uçak gemisinin geçişine izin verilmesidir. SSCB bu geçiş için de daha yaptığı gibi KUZNETSOV gemisini ön bildirim de “uçak taşıyan ağır muharebe kruvazörü” olarak belirtmişti. Türkiye benzer mantıkla bu geminin de geçişine izin verdi. Ancak her iki geçişte de dikkat çekici olan bir diğer nokta ise geçişler için yapılan ön bildirimler sözleşme gereğince anlaşmaya taraf devletlerinin Ankara’daki temsilciliklerine bildirilmesine rağmen, söz konusu devletler tarafından geçişlerin sözleşmeye uygun olmadığına veya engellenmesi gerektiğine dair herhangi bir girişimde bunulmamıştır.

Denizaltıların geçişi sözleşmeye uymuyor

Rusya Federasyonu son 40 gün içerisinde yaşanan, daha önce denenen ve başarılı olduğu tescillenen hal tarzının uygulayarak 2017 yılından itibaren Doğu Akdeniz’de bulunan ve onarım zamanı gelen Velikiy Novgorad ve Kolpino denizaltılarını Karadeniz’e intikal ettirmiş ve Karadeniz’de bulunan Krasnodar ve Starty Oskol denizaltılarını Doğu Akdeniz’e intikal ettirmiştir. Söz konusu geçişler, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin denizaltıların geçişini düzenleyen 12. maddesine göre sözleşmeye uygun değildir.

12. maddede, ”Karadeniz'e kıyıdaş devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da satın aldıkları denizaltılarını, tezgâha koyuştan ya da satın alıştan Türkiye'ye vaktinde haber verilmişse, deniz üslerine katılmak üzere boğazlardan geçirme hakkına sahip olacaklardır. Sözü edilen devletlerin denizaltıları, bu konuda Türkiye'ye ayrıntılı bilgiler vaktinde verilmek koşuluyla, bu deniz dışındaki tezgâhlarda onarılmak üzere de boğazlardan geçebileceklerdir. Gerek birinci gerek ikinci durumda, denizaltıların gündüz ve su üstünden gitmeleri ve boğazlardan tek başlarına geçmeleri gerekecektir.” ifadelerine yer verilmektedir.

Daha önce yapılan tartışmalardan anlaşılacağı üzere, Tartus üssüne denizaltıların havuzlanması için yüzer havuz alındığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle Karadeniz’den gelen denizaltıların Tartus’ta onarılması gibi durum söz konusu değildir. Doğu Akdeniz’e gelen Krasnodar ve Starty Oskol denizaltıları da onarım süresi gelinceye kadar görev yapacak ve daha sonra Petersburg’a intikal edecektir.

Muhtemelen Ruslar yaptıkları ön bildirimde 2017 yılından itibaren doğu Akdeniz’de Velikiy Novgorad ve Kolpino denizaltılarının Karadeniz’e çıkışını ilk defa Sivastopol üssüne intikal olarak değerlendirmiş ve bu yönde talep yapmış olabilirler. Nihayetinde Amiral Gorshkov’un KUZNETSOV uçak gemisinin geçişinden sonra dediği gibi Ruslar bazı yorumları ile sözleşmeyi tuzağa düşürmüş ve denizaltılarını boğazlardan geçirmiş, askeri tabirle 2.5 yıldır görevde olan denizaltılarını rotasyonla değiştirmiştir.

Ukrayna'dan geçişler hakkında itiraz

Türkiye son dönemde Rusya ile yaşadığı politik yakınlaşmanın doğal sonucu olarak denizaltıların geçişi için yapılan talepte bayrak devletinin beyanını esas kabul ederek siyasi olarak geçişe izin vermiştir. Ancak daha önceki geçişlerden farklı olarak bu defa Ukrayna, ABD nezdinde denizaltı geçişlerinin Montrö’ye aykırı olduğunu ifade etmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla sadece diplomatik olarak kayıt altına alınması için yapılan bu girişim, olası bir Rus-Ukrayna krizinde NATO veya ABD gemilerinin bölgeye intikalinde süre ve tonaj kısıtlamalarının aşılmasında Türkiye’nin Rusya için uyguladığı bayrak devletinin beyanı esastır prensibinin, söz konusu ülkeler için de uygulanmasını talep etmeye yöneliktir.

Zira Türkiye 2008 yılında Gürcistan krizi esnasında insani yardım taşıyan toplam tonajları 140 bin tonu bulan "USN Comfort" ve "USN Mercy" isimli iki hastane gemisinin geçişine sözleşmede yer alan tonaj kısıtlamaları aşıldığı için izi vermemiş Rusya ile yaşanabilecek olası bir krizin önünü almıştı.

Rusya Federasyonu Kırım’ın ilhakından sonra Sivastopol üssünde oluşturduğu modern deniz gücünü hem Karadeniz’de hem de Doğu Akdeniz’de jeopolitik ve jeoekonomik dengeleri kendi lehine değiştirmek için kullanmaktadır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, boğazlardan geçişi düzenlediği gibi, Türkiye başta olmak üzere Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerini güvenlik kaygılarını da giderecek hususlar içermektedir. Bir denge üzerine kurulu söz konusu koşulların zaman zaman Rusya lehine olacak şekilde yorumlanması, başta Türkiye’nin menfaatine aykırıdır. Kimse bugün iyi ilişkiler içerisinde olan Türkiye-Rusya ilişkilerinin yarın bozulmayacağını garanti edemez. Rus Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un dediği gibi, Türkiye artık Karadeniz’in hâkim deniz gücü değildir. Askeri stratejide her ihtimalin hesaba katılması ana prensiptir.

Türkiye için Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Antlaşması'ndan sonra korunması gereken en önemli hukuki metindir. Rusya’nın Doğu Akdeniz’de bulundurduğu fırkateyn, korvet ve denizaltılardan oluşan karaya stratejik taarruz yapma kabiliyetine sahip daimi görev grubu, Tartus deniz üssü ve Güney Kıbrıs’ta üs edinme faaliyetleri orta ve uzun vadede Türkiye’nin aleyhinedir. Suriye ve S-400 konusunda yaşanan politik sıkışıklıkları aşmak için denizaltı geçişlerinde verilen tavizler ileride hukuki anlamda içtihat olarak Türkiye’nin karşısına çıkabilir ve telafisi mümkün olmayan hatalara neden olabilir. Hele bu zaman dilimi ABD kamuoyunda Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin tartışıldığı bir zaman dilimine denk geliyorsa, daha fazla dikkat ve özen göstermek gerektiği her türlü izahtan varestedir.

*Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, Euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Aylık Yazı Dizileri

Lozan veMontreux Boğazlar Sözleşmeleri


3.1 Giriş

Türk Boğazları 19. yüzyılda Avrupa genel politikasının dönüm noktalarından biri oldu. Bunun için üç konferans toplandı. Bu üç Konferanstan üç sözleşme doğdu: 1841 Londra, 1856 Paris, 1871 Londra Boğazlar Sözleşmesi. 20. yüzyıla bu Sözleşmelerle kavuşan Türk Boğazları, Birinci Dünya Savaşı’nın başlıca amaçlarından da biri oldu. Dünya ölçüsünde bir önem kazandı ve dünya barış konuları arasına girdi. İlk rejimi, onanmadığı için bir tasarı mahiyetinde kalan Sevr Antlaşmasından sonra Lozan Barış Konferansı’nda tespit edildi. Bu rejimi tespit eden 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Montrö Boğazlar Konferansında değiştirildi. Bu Konferansta kabul edilen kurallarla 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile bugünkü “Türk Boğazları Rejimi” kuruldu.


Boğazlar, Türkiye için çok önemlidir. Boğazlar, Türkiye için menfaat değil, varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir. Boğazlar, Türk toprakları içindedir ve ülke bunlarla bir birlik olur. Çanakkale Boğazı ile Karadeniz Boğazı arası, Türkiye’nin egemenliğine tabi iç sularıdır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Türk topraklarıyla çevrili olmasından dolayı, “Türk Boğazları” olarak adlandırılmıştır. Devletler Hukukunda, Türk Boğazları’nın durumuna temas eden veya bunlar üzerinde etüt yazan bilginlerin bir kısmı “Çanakkale ve İstanbul Boğazları” bir kısmı ise “Türk Boğazları” adını kullandılar.


3.2 Boğazlar Sorunu

I.      Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, İtilaf devletlerinin en önemli sorunlarından biri, Boğazlardaki egemenlik konusunu oluşturuyordu. I. Dünya Savaşı genelinde Almanya’nın yenilgiye uğraması sonucu, Osmanlı topraklarının paylaşıldığı gibi, Türk Boğazları da (Osmanlının dışında) uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmesi, savaş ve barış zamanında tüm devletlerin gemilerine açık tutulmasını içeriyordu. Kısacası, Boğazların serbest bir geçit oluşturması öngörülüyordu.


Türk Boğazları çeşitli biçimlerde geçmişten günümüze Türk dış politikasını etkilemiştir. Özellikle Lozan Boğazlar Sözleşmesi, ticaret gemilerinin zararsız geçiş hakkının İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın çevresel güvenliği açısından sorun yaratmıştır. Bu çevresel güvenlik sorununun yapılandırılması konusu gündeme getirilmiş ve takip edilmiştir.


Boğazlar sorununun temelinde Türkiye’nin geçit yolları üzerindeki güvenlik konumu yatmaktadır. Karadeniz-Akdeniz geçit yollarındaki güvenlik konumuyla Türkiye, Boğazlar Sorunu olarak fazlasıyla etkilenmiştir.


3.3 Mondros Ateşkes Antlaşması ya da Mondros Mütarekesi

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması 30 Ekim 1918 tarihinde imzalandı. Bu mütareke ile savaş sona eriyor ancak, Osmanlı Devleti’nin savaş gücünün tamamen yok edilmesi, hayat ve can damarlarının İtilaf Devletleri’nin elinde bulundurulmasını öngörüyordu.


Bu anlaşmanın bazı maddeleri:

·         Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacak,

·         Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecek,

·         Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecek,

·         Osmanlı harp gemileri teslim olup gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacak,

·         Osmanlı Demiryollarından, İtilaf Devletleri istifade edecek ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacak,

·         İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edecekler. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)

·         Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacak.

·         Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacak.

gibi çok ağır müeyyideler getirilmiştir. (1)


Görüldüğü gibi bu antlaşma, bir Ateşkes Anlaşması’ndan çok, kayıtsız şartsız teslim belgesini taşıyan ve ül­kenin paylaştırılması için gereken her türlü kolaylığı taşımaktadır.


3.3.1. Mondros Antlaşmasına Tepkiler

Mondros Ateşkes Antlaşması Osmanlı çevrelerinde büyük tepki yarattı. Osmanlı subayları, elde kalan son toprakların da gitmek üzere olduğunu anladılar ve tepki gösterdiler. Bazı subay­lar terhis ve silahların teslim işlemini geciktirerek mücadele ettiler. İşgallere karşı tepki gösteren bir kısım subaylar da, ateşkesin en çok işgale açık bırakılan hükümlerine karşı tepki gösterdiler.


3.3.2. Misak-ı Milli Beyannamesi

Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan Misak-ı Milli Beyannamesinin birinci maddesi, "30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit [birleşik] Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür [bölünmez bir bütündür]." demek suretiyle, Milli Mücadele’nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Ateşkes Anlaşmasına gönderme yaparak tanımlar.


3.4 Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Masası

Kurtuluş Savaşı, dünyada benzeri olmayan bir mücadele sonucunda Türk milletinin kahramanca zaferiyle sonuçlandı ve yeni Türk Devleti olarak Lozan Barış masasına oturdu. Masada, Türkiye’nin Sınırları, Azınlıklar, Kapitülasyonlar, Nüfus Değişimi, Boğazlar vb çok önemli meseleler görüşüldü.


Boğazlar İngiltere için çok önemliydi. İnönü; Ulusal And’ın Boğazlara ilişkin hükümlerinden söz ederek Boğazlar sorununun, Türkiye dışındaki hiçbir ülke için öneminin olmadığını vurguladı. Zaten İnönü, Müttefiklerin 23 Eylül tarihli notalarında, Boğazları askerden arındırıp, Milletler Cemiyeti denetimine vermek istediklerini biliyordu ve buna şiddetle karşı çıktı.


Coğrafi delil, milletlerin ve ülkelerin kaderini tayinde tek delil değildir. Tarihi, siyasi, milli, demografik ve ekonomik delillerle beraber olursa bir mana ifade eder. Hukuk kaideleri değişebilir, kudret merkezlerini kader değiştirebilir ama coğrafi mukadderat devam eder. Boğazlarda hukuk kaideleri değişmiştir. Kudret merkezlerinde de değişiklik olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini Türkiye almıştır. Fakat Çanakkale ve İstanbul Boğazları, yine Türk toprakları içindedir.  Tarihin de, coğrafyanın da mukadderatı budur.


Fredrik de Martens:

“Eğer Boğaz, tek bir devletin top menzili içinde bulunursa, bu devlete bağlı ve topraklarının parçalarından sayılır. Bu suretle Türk topraklarıyla çevrili olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları Türk Boğazları olarak sayılmıştır,” ifadesini kullanmıştır. (2)


3.5 Lozan Barış Antlaşması

Lozan Barış Antlaşması, çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi’nin tören salonunda imzalandı. Lozan’da imzalanan belgeler, esası Barış Antlaşması, 18 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir. Lozan’da imzalanan bu belgelerle sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batı devletlerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir.


Lozan Barış Antlaşması’nda, devletlerin istiklal ve hâkimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer verilmiştir. Bu ilke, yeni Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan’da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk istiklal ve hâkimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder.


3.5.1 Lozan Boğazlar Sözleşmesi

Lozan’da imza olunan en önemli belgelerden biri de, Türk Boğazları’nın statüsü ile ilgili sözleşmedir. Lozan Barış Sözleşmesi’nin 23. maddesi Boğazlar sorunu genel olarak yer almış ve Barış Antlaşması’na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonunun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti’nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden 20 maddelik bir sözleşmedir.


Lozan Boğazlar Sözleşmesi üç ilkeye dayanıyordu.

1.      Boğazların askersiz hale getirilmesi

2.      Boğazlarda gemilerin geçişi kontrol etmek ve bu geçişleri Milletler Cemiyeti’ne bilgi vermekle yetkili bir Boğazlar Komisyonu’nun kurulması,

3.      Askeri bakımdan Türkiye için tehlike teşkil edecek bir duruma engel olmak üzere, Milletler Cemiyeti’nin, özellikle İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın garantisi sağlanması,  


Bu üç ilke, Türkiye için çok önemliydi. Kendi topraklarıyla çevrili Boğazlar bölgesine hâkim olamamak, gelecek tehlikelere anında müdahale edememek, müdahale edebilmesi için garantör ülkelerden izin almak, Türkiye için büyük endişe kaynağı oldu.


3.5.2. Boğazların Silahsızlandırma Dönemi

Lozan Boğazlar Sözleşmesi Türkiye’nin gereksinimlerine uygun değildi. Türkiye, Boğazlar üzerinde tam egemenlik ve yetki istiyordu. Revizyonist devletler İtalya ve Almanya ile Batı demokrasileri arasındaki ilişkiler giderek kötüleşmekteydi. Değişen koşullar karşısında Türkiye, Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazların, uluslararası bir denetime tabi tutulduğunu ve bazı kayıt ve koşullar altında savaş gemilerinin Boğazlara girmesine izin veriliyordu. Boğazların her iki tarafı da askerden ve silahtan arındırılmış bölgelerdi. Türkiye, silahlanmadan yana değildi ama gelişen koşullar bunu gerektirmekteydi. Boğazlar konusunda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin arzettiği en büyük sakınca, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam denetiminin sağlanamamış olmasıydı.


3.5.3. Milletler Cemiyet Silahsızlanma Dönemi

Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin silahsızlanma için yapılan çeşitli toplantılarına katılmış ve oralarda Boğazların güvenliği konusunda girişimlerde bulunmuşsa da bir sonuç alamamıştı. Silahsızlanmayı sağlayamayan uluslar topluluğu, o günkü koşullar altında barışı koruyacak bir işlev yüklenmesi olası görülmemekteydi. Bu koşullar altında Boğazlar bölgesinin askerden ve silahtan arındırılması Türkiye’yi güvenlik endişesine düşürüyordu. Türkiye revizyonist devletler gibi işi olup bittiye getirmek istemiyordu, haklılığını uluslararası platformlarda kabul ettirmeye çalışıyordu. Türkiye, 23 Mayıs 1933’de Londra’da yapılan “Silahsızlanma Toplantısı’na katılarak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin iptalini resmen istedi. Ancak Türkiye’nin bu istemi kabul edilmedi.


3.5.4. Türkiye’nin Mücadelesi

Milletler Cemiyeti’nin 17 Nisan 1935’de yapılan olağanüstü toplantısında Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmaya ilişkin maddelerinin iptalini istedi. Aras, değişen dünya koşullarında Türk Boğazları’nın silahsızlandırmasından dolayı Türkiye’nin güvenliği konusunda endişe duyulduğunu vurguladı. Bu bölge silahtan arındırılınca Türkiye’nin Batı savunmasında büyük bir gedik açılıyordu, bu nedenle Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden hükümlerin kaldırmasının gerektiğini savundu


Türkiye aynı sorunu Eylül 1935’de yapılan Milletler Cemiyeti Güvenlik Konseyi toplantısında yinelediyse de, sonuç alamadı. Türkiye bu yıllara kadar sürdürdüğü çeşitli diplomatik etkinlikler dolayısıyla kendi istediği doğrultuda genel bir hava yarattı. Aynı toplantıda Rus ve Yunanistan delegeleri Türkiye’nin görüşünün makul olduğunu vurguladılar. İngiltere’de, Türkiye’nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin askerden arındırılması hükmünün değiştirilmesinin gerekli olduğuna inanıyordu. Bu yıllarda Avrupa’nın durumu gerek askeri gerek siyasal açıdan değişiyordu. 1923 yıllarından başlayarak silahsızlanmaya doğru bir eğilim gözlenirken 1930 yıllarından sonra silahlanma yarışı hızlanıyordu. Türkiye sonunda büyük küçük birçok devleti yanına alarak Boğazlar statüsünün değiştirilmesi gerektiğine inandırdı.


3.5.5. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Gücünü Yitirmesi

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye sağladığı güvence artık önemini yitirdi. Anılan güvence önemini yitirince de Boğazlar sürekli tehdit altında kalıyordu. Sözleşme dengeleri Avrupa barışı aleyhine bozulmuştu ve bu yüzden Türkiye Boğazlara tam egemen olmalıydı. Ayrıca Lozan Boğazlar Sözleşmesi, yalnızca savaş ve barış durumuna ilişkin düzenlemeleri öngörüyordu. Oysa yakın savaş tehlikesi altında bulunan Türkiye’yi koruyacak hükümler de yer almalıydı ve Türkiye’ye kendini savunma hakkı verilmeliydi.


Türkiye 1923’den 1936’lara kadar barışçı bir politika izledi, uluslararası anlaşmalara sadık kaldı. Değişen dünya koşulları, bu antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyordu. Ayrıca Türkiye bu statünün kendisine uluslararası bir sözleşmeyle verildiğini, değiştirirken de uluslararası bir konferans toplanmasını istedi ve bunu başardı. Türkiye değişen koşullar altında artık Boğazlar gibi stratejik bir konuma sahip noktasını güvence altına almalı ve rahatlamalıydı.


3.5.6. Türkiye’nin Talebinin Kabulü

Türkiye bu istemi sağladı, İtalya dışında büyük küçük devletleri uluslararası bir konferans yapılmasına ikna etmiş ve hepsinden de destek almıştı. 10-11 Nisan 1936’da Türkiye Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliğine gönderdiği notalarda, Boğazlar rejiminin değiştirilmesine ilişkin şunları öne sürüyordu:

“Türkiye geçiş serbestisi ve askersizleştirmeyi öngören Boğazlar konvansiyonunu 1923’de Lozan’da imzalamaya rıza gösterirken, Avrupa’da genel durum siyasal ve askeri açıdan farklıydı, Türkiye o zamanlar yabancı kuvvetlerin işgali altında bulunan Boğazların askersizleştirilmesi talebini kabul ederken, askersizleştirmenin askeri açıdan Türkiye için hakli görülemez bir tehlike yaratmaması, kendisine verilen asgari garantilerin değerini iyice tartışmıştır.”


“Boğazlar rejimini düzenleyen hükümlere ayrılmaz biçimde bağlı güvenlik garantisi öngören 18. maddeye imzacı devletler o kadar önem vermemişlerdir ki, söz konusu garantinin askersizleştirme ve geçiş serbestîsine ilişkin hükümlerin bütünleyici bir parçası olduğunu resmen teyit etmişlerdir.” Türkiye Cumhuriyeti “Boğazlar rejiminin Türk Ülkesinin dokunulmazlığı için kaçınılmaz olan güvenlik koşulları çerçevesinde ve Akdeniz-Karadeniz arasında ticari ulaştırmanın sürekli gelişmesi konusunda en liberal bir anlayışla düzenlemeyi amaçlayan bir anlaşma akdine hazır olduğunu”

açıkladı.


3.6. Montreux Boğazlar Konferansı

Türkiye, oldubitti yaratmadan antlaşmalara saygı gösterdi, tüm yabancı basın ve politika çevrelerinde uygun bir ortam doğmasına zemin hazırladı. Montreux Boğazlar Konferansı 22 Haziran 1936’da başladı ve 20 Temmuz 1936’ya kadar sürdü. 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi 29 maddeden oluşmakta olup, 4 eki ve bir protokolü vardır.


1938 yılında basılan “Türkiye’nin Milletlerarası Hayatı” adlı kitapta:

“Hukukta kaide koyan antlaşmalar, zıt menfaatleri uzlaştırmaktan ziyade birbirine benzeyen menfaatleri düzenler. Boğazlar işinde menfaatlerin birbirine zıtlığı giderilerek yeni kaideler konmuştur. Durumun icaplarına bugünkü şartlarda en uygun olanları kabul edilmiştir.”(3)


24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imza edilen “Boğazların tabi olacağı usule dair mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imza edilmiş bulunan yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun” 31.VII.1936 tarihinde 3056 sayılı kanunla kabul edildi ve 5.8.1936 günlü 3374 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.


3.6.1. Montreux Boğazlar Sözleşmesi

20 Temmuz 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ve eki olan protokol hükümleri gereğince aynı gün gece yarısı 30 bin kişilik bir Türk gücü Boğazlar bölgesine girdi. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugün de geçerliliğini koruyan, uygulamada olan; Türk Boğazları için en önemli belgedir. Bu sözleşme 29 maddeden oluşmakta olup bu Maddelerden 22’si; askeri gemiler ve askeri konularla ilgili hükümleri içerirken, sadece 7’si ticari gemilerin geçişini düzenler.


Sözleşmeyi kısaca özetlemeye çalışırsak;

-         Montrö Boğazlar Sözleşmesi şu temel ilkeleri getirdi:

1.      Türkiye’nin güvenliğini,

2.      Karadeniz’in güvenliğini,

3.      Türk Boğazları’ndan geçiş serbestisini,

4.      Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunmasını,

-         Türkiye’nin Boğazlar üzerinde mutlak hâkimiyeti kuruldu.

-         Savaş Gemisi dışında kalan tüm gemilere, Türk Boğazlarından geçiş serbestisi tanındı. Geçiş serbestisi, gece ve gündüz, yükü ve bayrağı ne olursa olsun özgürlük getirildi. Kılavuzluk ve römorkör alma konuları geçiş yapan gemilerin isteğine bırakıldı.

-         Türkiye savaşan ülke ise ya da kendisini yakın bir savaş tehdidinde görüyorsa; ticari gemilerin geçişini engelleyemese de, geçişlere bazı kısıtlamalar getirebilmek (geçişlerin gündüz yapılması, belirleyeceği güzergâhların kullanılması, ücret almamak koşuluyla kılavuz kaptan alınmasının zorunlu tutulabilmesi gibi) hakkına sahip kılındı. Savaş gemileri ile ilgili; geçişi sınırlayıcı hükümler sadece Türkiye’nin değil; Karadeniz ülkelerinin de lehine (Karadeniz’de bulunabilecek toplam tonaj; Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler için 30 bin ton ile sınırlandırıldı ve bu gemilerin Karadeniz’de 21 günden fazla da kalamayacakları)  hükümler getirildi.

-         Boğazlar Komisyonu kaldırılarak yetkileri Türk Hükümeti’ne devredildi.


Sözleşme’nin 18.maddesi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin kaygılarını gidermeye yöneliktir. Sözleşme’de ayrıca Akdeniz-Karadeniz geçişlerinde, daha çok savaş gemilerine yönelik sınırlandırmalar da bulunmaktadır.


3.6.2. Türkiye’nin Sorumluluğu

Türkiye’nin bu sözleşmeye göre elbette sorumlulukları vardır. Türkiye’nin politik girişimlerine bakıldığında, sözleşmenin ruhu üç noktada düğümlenmektedir.

§  Uluslararası barış ve güvenliğin korunması,

§  Türkiye’nin ve Karadeniz devletlerinin güvenliğinin korunması,

§  Akdeniz – Karadeniz dengesinin korunması,

gibi Türkiye’nin görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.  


3.6.3. Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye Kazandırdıkları

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye çok şey kazandırdı. Bu kazanımlar, ülkenin ve Boğazların güvenliğinin yanında uğraksız geçen ticaret gemilerinin beher net tonilatosu üzerinden Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini, Altın Frank para biriminden peşin olarak alma hakkını getirmiştir.


Bu rüsum ve ücretlerle ilgili Montrö Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi:

“Sulh zamanında, ticaret gemileri, sancak ve hamule ne olursa olsun, gündüz ve gece, aşağıdaki 3. maddenin hükümleri mahfuz kalmak üzere hiçbir merasime tabi olmadan Boğazlardan geçiş ve seyrisefain tam serbestisinden müstefid olacaklardır. Bu gemiler, Boğazların hiçbir limanında tevakkuf etmeksizin transit suretiyle geçtikleri takdirde Türkiye alakadar makamları tarafından cibayeti bu mukavelenamenin 1’nci lahikasında derpiş edilen rüsum veya tekaliften başka hiçbir rüsum veya tekalife tabi tutulmayacaktır.


Bu rüsum veya tekâlifin cibayetini tahsil etmek için Boğazlardan geçecek ticaret gemileri, 3’ncü maddede tasrih edilen merkezin memurlarına isimlerinin, tabiiyetlerini, tonajlarını, gidecekleri yeri ve nereden geldiklerini bildireceklerdir.


Kılavuzluk ve römorkaj ihtiyari kalır”

hükmü yer almaktadır.    


Yine bu rüsum ve ücretlerle ilgili Montrö Sözleşmesi’nin Ek I. madde 1:

İşbu mukavelenamenin 2’nci maddesi mucibince istifa edilebilecek olan rüsum ve tekalif aşağıdaki tabloda gösterilenler olacaktır. Türkiye Hükümetinin bu rüsum ve tekaliften kabul edebileceği muhtemel tenzilat, sancak farkı gözetilmeksizin, tatbik edilebilecektir.


İfa edilen hizmetin mahiyeti beher net hacim tonilatosu   Altın frank

a)     Sıhhi kontrol. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .          0,075

b)    Fenerler, ziyalı şamandıralar, geçit şamandıraları       

vesaire:

800 ton’a kadar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .            0,42         

800 tondan fazlası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .              0,21

c)     Tahlisiye hizmeti: Buna tahlisiye sandalları, roket

istasyonları, sis düdükleri, radyofarlar ve keza (b)

fıkrasında dahil bulunmayan ziyalı şamandıralar

veya ayni neviden diğer tesisat dâhildir. . . . . . .                0,10


Bu ücretler, ödeme tarihindeki kambiyo fiyatına göre altın frank veya Türk Parası olarak ödenir. Bu sözleşmenin kabul edilerek yayınladığı tarihte, “yüz kuruş, takriben altın 2 frank 50 santime muadildir” 


Bu tarihten itibaren 1983 yılına kadar, Türk Boğazları’ndan transit (uğraksız) geçen (gidiş-dönüş) ticaret gemileri ve bu gemilerin acenteleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri veznelerine, altın frank üzerinden Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini ödediler.  Bu tarihten itibaren;

-          Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü beher net tonilato üzerinden 0,0604 US $. Karşılığı sağlık rüsumu hesap edilerek gemi acentelerinden tahsil edilmektedir.

-          TDİ, şimdi de Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Türk Boğazları’ndan uğraksız geçen (gidiş-dönüş) gemilerin acentelerinden Beher net tonilato üzerinden: 

Fener ücreti   800 tonilatoya kadar 0,338646 US $.

800 ton üzeri için 0,169323 US $.

                                    Tahlisiye ücreti beher net tonilato üzerinden 0,08063 US $.

fener ve tahlisiye ücretleri tahsil edilmektedir.   


Türk Boğazları’ndan uğraksız gidiş/dönüş olarak geçen gemilerin acenteleri, gemi sahibi, kaptanı, işleticisi veya kiracısı nam ve hesabına, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden doğan Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini ilgili kurumlara yasal süre içinde ödemekle yükümlüdürler.


Açıklamalar                   :

1.       Reşat Ekrem. Osmanlı Muahedeleri s.260-61 Türkiye Matbaası 1944 İstanbul

2.       Traite de Droit International V. 1.  p. 506. Prof. Cemil Bilsel Türk Boğazları s. 23 İsmail Akgün Matbaası İstanbul 1948

3.       Prof. Cemil Bilsel Türk Boğazları s. 24 İsmail Akgün Matbaası İstanbul 1948


Ruhi Duman

İstanbul,  25 Mart 2011



kaynağı değiştir]

Dış bağlantılar[değiştir kaynağı değiştir]

Fesih şartları[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır