Divan şiirinde on dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.
Akıcılık: Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması, bu düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır. Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir.
Öğretici Tür: Genel bağlamda öğretme, bilgilendirme amacıyla ortaya konan tüm ürünleri adlandırmak için kullanılır.
Aruz Vezni: Hecelerin uzunluğu ve kısalığı esasına dayanan, özel ahengi olan çeşitli söz kalıplarından ibaret nazım ölçüsü.
Arkaizm: 1- Bir anlatıda dilden kaybolmuş ya da geçerliliğini yitirmiş sözcüklere ya da sözdizimlerine yer verme sanatı. 2- Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.
TAHMÎS
(Tahmîs-i Nâilî Çelebi gazel-i Bahâyî)
Hirâs-ı fitne saldun dehre ey bî-dâd n’eylersün
Kopardun yer yer âşûb-ı kıyâmet-zâd n’eylürsün
Perîşânlıklar etdün nev-be-nev icâd n’eylersün
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd n’eylersün
Edüb fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n’eylersün
Vücûdun eylemiş hikmet-şinâs-ı âlem-i bâlâ
Aristâlis-i asr u nakd-ı vakt-ı Bû Alî Sînâ
Benânun hall-i râz-ı müşkilât-ı nabz edüb hakkaa
Edersün gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i ışk olunca mâder-zâd n’eylersün
Nihândır bû-yı fitne târ-ı anber-fâm-ı zülfünde
Nice subh-ı kıyâmet muhtfîdir şâm-ı zülfünde
Dimağ-âşüftedir cân ârzû-yı kâm-ı zülfünde
Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı edüp âzâd n’eylersün
Zemîn nat-ı siyâset-gâh-ı dil seyf-i kazâ mübrem
Zebân hâmûş-ı hayret sîne sûzân dîdeler pür-nem
Hevâ-yı ışk şûr-efgen mahabbet gaalib ü muhkem
Şehîd-i tîg-ı ışk-ı yârdır ser-cümle-i âlem
Urub şemşîre dest ey gamze-i cellâd n’eylersün
Bulub pervâza ruhsat rûzgâra işveler satdun
Perîşân etmeğe cem’iyyet-i uşşâkı can atdun
Ne âl etdünse etdün murg-ı cânı dâma uğratdun
Varub gîsû-yı zülf-i yârı biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd n’eylersün
Ne sûret kim çekersün can bağışlarsun Mesîh-âsâ
Olur hayrân-ı kârun mû-şikâfân-ı yed-i beyzâ
Bu san’atde ne Erjeng ü ne Mânîdür sana hemtâ
Güzel tasvîr edersün hatt u hâl-i dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükçe ey Bihzâd n’eylersün
Olursun Nâilî-veş gördüğün mahbûba efgende
Meta’-ı sabrunı tâlân eder her tıfl-ı nâz-ende
Mahabbet gam-fezâ esbâb-ı cem’iyyet perâkende
Bahâyî-veş değülsün kaabil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf ber-taraf ey hâtır-ı nâ-şâd n’eylersün
(Vezin: Mefâiaalün mefâilün mefâilün mefâilün)
Nâilî
Kafiye düzeni:
1- a a a a a a a a a A b b b b b b b b b A c c c c c c c c c A
2- a a a a a a a a A A b b b b b b b b A A c c c c c c c c A A
fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün
Hayâlî (öl. 1557)
Açıklaması:
Öyle bir güzel gördüm ki, bu güzelin güzelliği puthanedeki resimleri, heykelleri kıskandırır. Ateş gibi kendisinden başka herkese ilgisizdir. Söylediği her şey ya büyü ya da efsanedir. Hem müminler hem de kafirler ile yatar, kalkar, sohbet eder. O, altın kadehten şarap içen vefasız bir sarhoştur. O kadehten bir yudum içenin yeri bin yıl meyhanedir. Canımı almak maksadıyla bayrak açmış bir yiğittir. Çırasını benim nurumdan yakmamıştır da nedir? Doğrusu ben gönüller yakan bir mum, düşman da o mumun etrafındaki pervanedir. Ateşin etrafında dolaşan da ya pervane ya da deli divanedir.
TA'ŞÎR
Asıl anlamı "onlama" olan ta'şir, daha önceden yazılmış bir gazelin her beytinin baş tarafına, bu beyitle aynı vezinde ve bu beytin ilk mısraı ile kafiyeli sekiz mısra eklenerek meydana getirilmiş ve bendlerden oluşmuş nazım biçimidir. Kafiye dizilişi "a a a a a a a a (a a ), b b b b b b b b (b a), c c c c c c c c (c a)" şeklindedir. Ta'şir edebiyatımızda çok az kullanılmış bir nazım şeklidir.Musammat; ayrı bir nazım biçimi olmamakla birlikte bazı gazel ve kasidelerde uygulanan, dize ortasında da uyak bulunması temeline dayanan bir divan edebiyatı tekniğidir.
Bu tekniğin kullanıldığı gazellere "musammat gazel" adı verilir.[1]
Ayrıca bendlerden kurulu nazım biçimlerine (murabba', muhammes, müseddes, müsebba', müsemmen, mütessa', muaşşer, terbi', tahmis, taştir, tesdis, tesbi', tesmin, tetsi', ta'şir, terkib-i bend ve terci-i bend) verilen genel addır.
İlk bendde geçen dize ya da beyitlerin, öbür bendlerin sonunda aynen yinelenmesiyle düzenlenen musammatlara mütekerrir musammat denir.[2]
İlk benddeki dize ya da beyitlerin, öbür bendlerin sonundaki dize ve beyitlerle yalnızca uyak bakımından uyuşması durumunda musammat, müzdevic musammat adını alır.