muaviye ve dişi deve hikayesi / Hz. Ali, Muaviye, dişi deve hikayesi

Muaviye Ve Dişi Deve Hikayesi

muaviye ve dişi deve hikayesi

Muaviye, Ali ve deve hikâyesi

Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Küfe'den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
- Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
- Şamlınındır!
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
- Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"


***


Eski devirlerde hükümdarın ak dediğine ak, kara dediğine kara demek belki caizdi. Ama demokrasilerde birey, kendi vicdanı doğrultusunda düşüncesini ifade eder ve sadece inandığı doğruların peşinden gider.

Ömer Erbıyık

Muaviye Şam'da, Hazreti Ali ise Küfe'de validir.

Aralarında anlaşmazlık vardır.

***

Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den bir arap, erkek devesi ile Şam'a gelir.

Şam'da Muaviye vardır.

Şam sokaklarında dolaşırken Şamlının birisi Küfelinin yanına yanaşarak;

"Bu dişi deve benim" der.

Küfeli olan devenin sahibi ise;

"Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir."

demesine rağmen Şamlı halen;

 "Bu dişi deve benim" demekte ısrarcıdır.

***

Küfeli adam itiraz etse de dinletemez.

Tartışma büyür.

Sorun Muaviye'ye intikal eder.

Ahali de olaydan haberdar olur ve bir meydanda toplanır.

Devenin erkek olduğunu elbette herkes görüyordur.

***

Muaviye de meydana gelir ve ahaliye sorar;

"Ey ahali, bu dişi deve Şamlınındır değil mi?"

Ahali hep birlikte bağırır;

"Evet dişi deve Şamlınındırrr."

***

Küfelinin devesi Şamlıya verilir.

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırır;

"Ey Küfeli, şimdi beni dinle.

Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil erkektir.

Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deve ile erkek deveyi ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var. Ayağını ona göre denk alsın."

***

Evet yukarıdaki hikayeyi okudunuz.

Güçlünün ak dediğine ak,

Kara dediğine kara demek.

Ne düşünüleceğine   karar veren bir güçlü var.

***

Ancak demokrasilerde ise birey, kendi vicdanı doğrultusunda düşüncesini ifade eder.

Sadece inandığı doğruların peşinden gider.

Başkalarının doğrularının peşinden değil.

***

Yukarıdaki olayda olduğu gibi hiç bir şey düşünmüyorsa ahali,

Onun yerine düşünen birileri varsa sahi,

"Şunlar şunlar iyidir" dediğinde güçlü,

Hep beraber;  "Evet onlar iyiii." diye haykırıyorsa  o ahali,

Ertesi gün olunca bu sefer iyi dediğine "kötü" dediğinde güçlü,

Bu defa;

 "Evet kötüüü" diyorsa o ahalinin dili,

İşte o zaman o beyinlerde o kafa da boşuna ağırlıktır o vücuda vallahi.

Bir de sizin yerinize bir düşünen varsa,

Niçin taşıyorsunuz o beyni sahi.

***

"Hz. Ali, Muaviye, Dişi Deve" hikayesi "hukukun gücünün yerine, güçlünün hukukunun" geçerli olduğu yerlerde yaşanacaklara  bir örnektir.

Gerçek demokrasinin olmadığı ülkelerde güçlü hukuk tanımaz.

Böyle ülkelerde adaletin değil,

güçlünün dediği doğrudur ve güçlünün dediği olur.

***

Yargı mensuplarının bir kısmı da "Durumdan"

kendilerine görev çıkarır.

Hatta kraldan çok kralcı olurlar.

Adalet'tin bir çok kararlarında keyfiyet hakim olur.

Mağdur olanların sinek kadar değeri olmaz.

***

Böyle ülkelerde adaletin sadece adı vardır.

Adalet olmayan yerde torpil vardır.

Liyakat sahipleri değil, biat edenler makamlara getirilir.

Hakimler "Aman bana bir şey olmasın" düşüncesi ile yanlı kararlar verirler.

Adalet olmayan yerde zengin korunur,

Güçlü korunur.

Güçlünün ağzından çıkan her şey kanundur.

Yargının özgür olmadığı yerlerde de boşuna adalet beklenmemelidir.

Adaletin olmadığı yerlerde vatandaşın devlete de yargıya da güveni olmaz artık.

***

Adaletin olmadığı devletlerde zulüm vardır. Kötülük vardır. Haksızlık vardır. Yoksulluk vardır.

***

Fatih Sultan Mehmet bakınız ne demiş;

Aklı öldürürsen, Ahlak da ölür.

Akıl ve Ahlak öldüğünde,

millet bölünür.

Kadı'yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün DEVLET de ölür.

Bir deve hikâyesi

İslam tarihinde Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen hak-bâtıl mücadelesi herkesçe malumdur.
Bu mücadele tarihinin sayfalarını çevirdiğimizde enteresan ve ibretlik olaylar ile karşılaşıyoruz.  
İşte onlardan biri?
Hz. Ali taraftarlarından bir tüccar devesine mallarını yükler ve Şam pazarına gider. 
Şam pazarında gezerken bir Şamlı gelir ve "Bu dişi deve benimdir!" der.
Kûfeli kendisinden emindir, çünkü kendisinin olduğu gibi devesi de erkektir. 
İtiraz eder ama nafile, dinletemez. 
Halk meydanda toplanır, tartışma büyür.
Sorun Muaviye'ye kadar yansır.
Muaviye, "Bu dişi deve benimdir" diyen Şamlıya sorar: "Bu dişi deve kimindir?"
"Benimdir!"
Muaviye de onaylar: "Evet, bu dişi deve Şamlınındır!"
Sonra halka sorar: "Bu dişi deve kimindir?"
Halk, hep bir ağızdan cevap verir: "Bu dişi deve Şamlınındır!"
Kûfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye onu çağırarak, "Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir ve senindir. Kûfe'ye dönüşte Ali'ye de ki; Şam'da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye'nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese, ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor. Var git Ali'ye söyle ayağını denk alsın!"
Güce ve menfaate tapan bir insan kalabalığının halini anlatan bir deve hikâyesidir bu.
Günümüze gelelim bir bakalım.
Maalesef bugün toplumumuzda menfaati için nice helale haram, harama da helal diyen bir toplum mozaiği oluştu.
Bu menfaat kültürü cehalet ve haram ile de birleşince kalabalıkları bir eden "millet" kavramımız ile birlik ve beraberliğimiz bozuldu. 
Bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyada birlikte yaşayan insanlar topluluğuna "Türk Milleti" yerine "insan kalabalığı" desek yanlış olmaz.
Dini mezhepçilikle parçalanmış, 
Milliyeti etnik milliyetçilikle parçalanmış,
Kültürü batı hayranlığı ve taklitçiliği ile parçalanmış,
Özü, yalan söz ile parçalanmış,
Mertliği namertlikle parçalanmış,
Kardeşliği kalleşlikle parçalanmış,
Yüzünü helalden harama dönmüş ve daha nice illete yakalanmış insanlara "millet" demek ne kadar kâfi gelebilir.
İnsan kalabalıklarını "millet" yapan temel değerler vardır. 
"Korkma!" diye başlayan İstiklal Marşını bir kez daha okuyalım da anlayalım.
Ve tüm bu değerler bizlerin hassasiyetleri ve en mahremleridir.
Asla, ne tartışma ne de müzakere konusu dahi yapılamaz. 
Bu değerler mevzu bahis edilmiş ise eğer iç ve dış mihraklara karşı toplu vuran sinelere ancak "Türk Milleti" denir.
Medeniyetimizin ve maneviyatımızın tüm mahremlerini şahsında ve gönül dünyasında muhafaza eden, Ehl-i Beyt sevdalısı kadroya ve o kadronun üstadına selam ederek, Yüce Allah'ın şu kelamı ile gaflet ve dalalet ehlini bir kez daha ikaz ediyoruz;
"Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler, mü'minlere karşı boyunları aşağıda (şefkatli), kâfirlere karşı başları yukarıda (onurlu), Allah yolunda mücahade ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar, işte o Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah vasi'dir, alimdir." (Maide-54).

Mustafa Doğan / diğer yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır