müminun suresi 1 11 / Muminun Suresi Okunuşu Ve Anlamı: Türkçe Tefsiri, Arapça Yazılışı, Fazileti, Diyanet Meali

Müminun Suresi 1 11

müminun suresi 1 11

Mü&#;minûn Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. âyettir. Adını, baş tarafında mü’minlerin konu edilmesinden almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Mü’minler muhakkak felâh bulmuş (umduklarına ermişler)dir.

2. Onlar, namazlarında huşû içinde (kalbi ve bedeniyle tam teslimiyet halinde)dirler. [bk. 4/43]

3. Onlar, boş söz (ve iş)lerden yüz çevirirler. [bk. 25/72]

4. Onlar, zekât (vazifesin)i îfâ ederler.

5. Onlar, edep yerlerini/iffetlerini korurlar.

6. Sadece eşleri veya ellerinin sahip oldukları (kendi cariyeleri) ile (münasebet) kurarlar. Çünkü onlar (bundan dolayı) kınanmazlar. [bk. 4/24 ve açıklaması]

7. Kim bu (helal ola)ndan ötesini isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

8. Onlar (o mü’minler) ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.

9. Onlar ki namazların(ı vaktinde ve gereğince kılmay)a devam ederler.

(“Ben inandım” diyenlerin umduklarına kavuşması kendi ölçülerine göre değil ancak bu ve benzeri âyetlerde belirtilen özellikleri taşımakla gerçekleşir.)

. İşte onlar, vâris olanların ta kendileridir. Onlar (cennetlerin en yücesi) Firdevs’e vâris olacaklardır ki bu mirasçılar, orada ebedî kalacaklardır. [bk. 70/]

12. Andolsun ki (biz, ilk) insanı çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

13. Sonra onu(n neslini, ondaki) bir nutfe (yani sperma ile yumurtayı aşılamış) olarak sağlam (ve emin) bir yer (olan rahim)e yerleştirdik.

14. Sonra (rahimde o) nutfeyi (zigotu) bir “alaka” yaptık; derken, o “alaka”yı da bir “mudga”ya, “mudga”yı da kemiklere çevirdik, o kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir varlık yaptık.[1] (Varlıkları) yaratıp şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir! [bk. 3/6; 22/5]

15. Sonra siz bunun ardından şüphesiz öleceksiniz.

16. Sonra siz kıyamet gününde mutlaka diriltileceksiniz.

17. Andolsun ki üstünüzde yedi yol (ve yedi tabaka gök) yarattık. Biz yaratma (işin)den gafil değiliz. [bk. 2/29; 17/44; 65/12; 71/15]

(Müfessirlerin çoğu âyetteki “yedi yol”u yedi kat gök veya göğün katmanları olarak yorumlamışlardır. Elmalılı da bunu, insanları kuşatan yedi idrak yolu olarak anlıyor ki bunlar, beş duyu ile akıl ve vahiy yollarıdır.)

18. Gökten suyu bir ölçü dâhilinde indirdik de onu yerde (faydası için) biz durdurduk. Şüphesiz biz onu gidermeye de kâdiriz.[2]

19. İşte onunla size hurma bahçeleri, üzüm bağları meydana getirdik. Bu bahçelerde sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz. [bk. 16/11; 36/]

20. Yine onunla Tûr-ı Sînâ’da yetişen bir (zeytin) ağac(ı yarattık) ki (meyvesi) yiyenler için hem yağ hem de katık (olarak zeytin) verir.

21. Sağmal hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarının içindekinden size (süt) içiririz. Onlarda sizin için (daha) nice faydalar vardır, hem de onlardan yersiniz. [bk. 16/66]

22. Hem onların hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız. [bk. 16/7; 40/; 43/]

23. Andolsun ki Nuh’u, kavmine gönderdik de (onlara): “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Hâlâ emrine uygun yaşamaz/azabından sakınmaz mısınız?” dedi.

24. Kavminden ileri gelen inkârcılar da dedi ki: “Bu (Nuh) sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi elbette melekleri indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.” [bk. 6/9; 17/; 25/7]

25. “O kendisinde delilik bulunan birinden başkası değildir. Bu yüzden onu bir zamana kadar gözetleyin.”

26. (Nuh:) “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” dedi.

27. Biz ona vahyettik ki: “Bizim nezaretimizde ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynadığı (yeryüzünde suların kaynayıp fışkırdığı) zaman ona, (hayvanların) her birinden (erkek ve dişi) birer çift ile aile halkını koy. Yalnız onlardan aleyhine söz geçmiş (kendileri cezayı hak etmiş) kimseler hariçtir. O zulmedenler hakkında (onları kurtarmak için) sakın bana başvurma! Çünkü onlar boğul(mayı hak et)mişlerdir!” [bk. 11/40; 26/; 54/]

28. Artık sen ve beraberindekiler gemiye çık(ıp yerleş)ince: “Bizi o zalimler (kâfirler) güruhundan kurtaran Allah’a hamdolsun.” de.

29. Yine de ki: “Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen (yere) indirenlerin en hayırlısısın.”

30. Doğrusu bu (Nuh kıssası)nda nice ibretler vardır. Biz (insanları) elbette imtihan etmekteyiz.

31. Sonra onların ardından diğer bir nesil (olan Âd kavmini) var ettik.

32. Onların içinde de kendilerinden bir peygamber (olan Hûd’u) gönderdik. “Allah’a kulluk edin, sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun azabından sakınmaz mısınız?” (dedi).

33. Kendilerine dünya hayatında refah verdiğimiz halde, kâfir olan ve âhirete kavuşmayı yalanlayan kavminden ileri gelenler (şöyle) dediler: “Bu sizin gibi bir insandan başkası değildir. (Baksanıza) sizin yediklerinizden yiyor, içtiklerinizden içiyor.”

34. “Eğer kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde siz kesinlikle ziyana uğrayan (âciz) kimselersiniz demektir.”

35. “Siz öldüğünüz, toprak ve kemikler haline geldiğiniz zaman, gerçekten sizin (kabirlerden) çıkarılmış olacağınızı (diriltileceğinizi) mi size vaadediyor (ve sizi bununla mı korkutuyor)?”

36. “O tehdit edildiğiniz (öldükten sonra dirilmenin gerçek olması) ne kadar, hem de ne kadar uzak!

37. “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. (Kimimiz) ölürüz (kimimiz de) yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek de değiliz.”[3]

38. “O, Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdan başkası değildir. Biz ona inanan (kimse)ler de değiliz.”

39. (Peygamber:) “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” dedi.

40. (Allah:) “Onlar çok geçmeden elbette pişman olacaklar.” buyurdu.

41. Derken, onları o korkunç çığlık yakalayıverdi. Böylece onları sel sularının taşıdığı çer çöp haline getirdik. Artık defolup gitsin böylesi zalim kavim!

42. Sonra, onların ardından başka başka nesiller[4] (ve ümmetler) yaratıp yetiştirdik.

43. Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de (onu) erteleyebilir.

44. Biz (ümmetlere) peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Hangi ümmete peygamber geldiyse onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca (helak edip) gönderdik ve onları (ibretlik) hikayeler yaptık. Artık iman etmeyen kavim uzak olsun. (Onların canı cehenneme!)

(Allah’a iman etmemek, O’nu yok sayarak yaşamak veya peygamberinin getirdiklerini yalanlamak ve onlardan yüz çevirmek, mülkünde ve hâkimiyetinde yaşadığımız yüce Allah’a bir başkaldırıdır. Bunun cezası da, verdiği mühlet bitince, çeşitli devirlerde insanların başına gelmiştir.)

. Sonra Musa’yı (ve kardeşi) Harun’u, mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelen yandaşlarına gönderdik. Ama onlar büyüklük tasladılar (iman etmeyi kibirlerine yediremediler). Zaten kibirlenen (ve dik başlı) bir toplum idiler.

(Allah’a iman; O’na teslim olma ve O’nun buyruğunun öne geçmesi demektir ki böyle bir iman Firavun ve yandaşlarının işine gelmezdi.)

47. “Kavimleri (olan İsrâiloğulları) bize kölelik ederlerken, şimdi bizim gibi iki insana mı iman edeceğiz?” dediler.

48. Onları yalanladılar ve helak edilenler güruhuna dahil oldular.

49. Andolsun ki biz Musa’ya, belki (kavmi) doğru yolu bulur diye Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.

50. Meryem’in oğlunu ve annesini de (kudretimize işaret eden) birer ibret vesilesi yaptık ve onları oturmaya uygun, akar suyu olan bir tepede barındırdık.

51. Ey Resûller! Temiz/helal şeylerden yiyin, sâlih amel işleyin. Çünkü ben yaptıklarınızı hakkıyla bilenim.

52. Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz (dininiz), bir tek ümmet (bir tek din/İslâm’)dır. Ben de sizin Rabbinizim. O halde emirlerime uygun yaşayıp azabımdan sakının.[5]

53. Ancak onlar (saparak din) işlerinde, gruplar halinde aralarında parçalandılar. Her grup ellerinde bulunanla (kendilerine pay çıkararak) övünüp sevinmektedir.[6] [krş. 21/]

54. Sen onları, bir vakte kadar cehâlet ve sapıklıkları içinde bırak. [bk. 15/3; 86/17]

. Kendilerine mal ve evlat verirken, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır! Onlar (işin) farkına varamıyorlar. [bk. 9/55]

. Buna karşı, Rablerinin (sevgisini kaybetme) korkusundan titreyenler, Rablerinin âyetlerine (gerçek anlamda) inananlar, Rablerine (hiçbir) ortak koşmayanlar&#;

. Ve kalpleri, Rablerine döneceklerinden titreyerek, vereceklerini (esirgemeden) verenler/yapmaları gerekeni yapanlar var ya, işte onlar, hayırlı işlerde koşuşurlar ve bu uğurda yarış ederler.

(Yüce Allah’ın huzuruna mahcup olarak varmaktan kalpleri ürperenler ve O’nun azabından korkanlar, O’na kulluk ederler, O’nun yolunda infak ederler (76/). Sâlih (sevaplı) işlerde bulunurlar, dindarlıklarıyla övünmez, kendilerini beğenmezler. Bu âyetin böylece somut bir tatbikçisi olan Hz. Ömer vefat etmeden önce, “Rabbimin azabından değil, O’na mahcup varmaktan korkuyorum.” demiştir. Hasan-ı Basrî hazretleri de güzel bir ifadeyle, “Mü’min Allah’a itaat eder ama yine de korkar; münâfık ise hem Allah’a ve emirlerine baş kaldırır hem de O’ndan korkmaz.” demiştir.) [bk. Mevdûdî, III, ]

62. (Biz) hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Katımızda, gerçeği söyleyen (ve kulların yaptıkları yazılı bulunan) bir kitap vardır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

63. Fakat o (kâfir ola)nların kalpleri bu hususta cehâlet ve gaflet içindedir. Onların bundan (bu şirk ve küfürden) başka birtakım (kötü) işleri daha vardır ki hep onlar için çalışırlar.

64. En nihayet (onların) varlıklı ve şımarık olanlarını azap ile (kıskıvrak) yakaladığımız zaman, hemen feryat ederler.

65. Bugün artık feryat ed(ip sızlan)mayın. Çünkü siz, bizim tarafımızdan yardıma mazhar olunmayacaksınız.

. Size âyetlerimiz okunuyordu da, ona (Kur’an’a) karşı büyüklük taslayarak gerisin geriye dönüyor, geceleyin de (Kâbe’nin etrafında toplanarak) saçma sapan konuşuyordunuz.

68. (Peki) onlar hâlâ o sözü (Kur’an’ı) düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, evvelki atalarına gelmeyen (bir kitap veya azap görmeyeceklerine dair güvence gibi) bir şey mi geldi?

69. Yoksa peygamberlerini (doğruluğu ve güzel ahlâkı ile hâlâ) tanımadılar da, bu yüzden mi onu inkâr etmektedirler?

70. Yoksa: “Onda bir delilik var.” mı diyorlar? Hayır! O, onlara hakkı getirdi. (Ne var ki) onların çoğu, haktan hoşlanmayanlardır.

71. Eğer gerçek(ler), onların batıl arzularına uysa (onlara göre olsa) idi gökler, yer ve onların içinde bulunan kimseler(in düzeni) mutlaka bozulup (helake) giderdi. Hayır! Biz onlara (Kur’an ile) şan ve şereflerini monash.pw ise o şan ve şerefleri (olan Kur’an’)dan yüz çevirmektedirler!

(Kur’an’ı rehber edinen ve onun yolunu takip eden pek çok millet, cihânın en büyük ümmetlerinden olma şerefine ulaşmıştır.)

72. (Ey Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun (da sanki onun için kabul etmiyorlar)? Rabbinin vereceği karşılık, (çok) daha değerlidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. [bk. 6/90; 34/47; 36/21; 38/86; 42/23]

73. Şüphesiz sen onları elbette doğru bir yol (olan İslâm’)a çağırıyorsun.

74. Ama âhirete inanmayanlar gerçekten (ısrarla bu doğru) yoldan sapmakta (küfrü, şirki, tâğûtî ve câhilî hayatı istemekte)dirler.

75. Şâyet biz onlara acıyıp da kendilerindeki sıkıntıyı giderseydik, yine şaşkın bir halde dolaşıp (yaratıcıyı hiçe sayan) azgınlıklarında/isyanlarında ısrar ederlerdi.

76. Andolsun ki biz onları (evvelce çeşitli) azaplar ile yakalamıştık. Yine de (onlar, uslanıp) Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp yakarmadılar.

77. Nihayet, azabı çetin bir kapı açtığımız zaman birdenbire onlar, (bu durum karşısında) ümitsiz (ve şaşkın) kalıverirler.

78. Sizin için (duymayı sağlayan) kulakları, (görmeyi sağlayan) gözleri ve (düşünmeyi sağlayan) gönülleri yaratan O’dur. (Halbuki siz) ne kadar az şükrediyorsunuz!

79. Sizi yeryüzünde yaratıp türeten O’dur ve ancak O’n(un huzurun)a toplanacaksınız.

80. Yaşatan da öldüren de O’dur. Gecenin, gündüzün değişmesi O’nun (eseri)dir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

81. Hayır! Fakat onlar (da yine) evvelkilerin dediği gibisini dediler:

82. “Öldüğümüz ve toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?” dediler. [krş. 36/; 79/]

83. “Andolsun ki biz ve daha önce de atalarımız bununla tehdit edildik. Bu, evvelkilerin masallarından başkası değildir.” (dediler)

84. (Resûlüm! Onlara) de ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bana) o yeryüzü ve içinde (bulunan)lar kimindir?”

85. “Allah’ındır.” diyecekler. “O halde (O’na itaati) düşünmüyor musunuz?” de.

86. (Yine sor:) “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” de.

87. “(Hepsi) Allah’ındır.” diyecekler. “O halde (O’na) karşı gelmekten korkup da emrine uymaz mısınız?” de.

88. “Biliyorsanız (söyleyin), her şeyin mülkü (ve idaresi) elinde olan ve O (daima) koruyan, kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?” diye sor. [bk. 15/; 21/23]

89. (Yine:) “Allah’ındır.” diyecekler. “O halde nasıl büyülen(ip de yüz çevir)iyorsunuz?” de.

(Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde görüldüğü gibi müşrikler de Allah’ı kabul ediyorlardı. Fakat Mekkeliler buna rağmen önemli bir işe başlamadan veya şehir devletine ait bir tören ve merasimden önce ya da bir yolculuktan dönünce en büyük put olan Hubel’i ziyaret ederek bağlılık ifadesi olan saygılarını gösterirlerdi. Aynı zamanda yukarıda âyetlerde görüldüğü üzere, Hz. Peygamber’in peygamberliğine, onun tebliğ ettiği Kur’an’a inanmıyor, bunları ciddiye almıyor, âhireti de inkâr ediyorlardı. [bk. Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları, , I, ])

90. Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik. Onlar ise kesinlikle yalancıdırlar.

91. Allah, asla çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka bir ilâh da yoktur. (Olsaydı) o takdirde her ilâh kendi yarattığını (alıp) götürür ve onlar birbirlerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah onların yakıştırdıklarından (ve noksanlıklardan) uzaktır. [bk. 21/22]

92. Görünmeyeni ve görüneni bilen (Allah), onların ortak koştuklarından (ilâhlaştırdıkları putlarından ve putlaştırıp bağlılık gösterdiklerinden) yücedir.

. De ki: “Ey Rabbim! Eğer onların tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen, Rabbim beni o zalimler güruhu içerisinde bırakma!”

95. (Resûlüm!) Biz, onları tehdit ettiğimiz (azab)ı sana göstermeye elbette kâdiriz.

96. (Fakat, yine de sen,) kötülüğü en güzel olan şeyle sav. Biz onların uydurup yakıştıracakları şeyleri en iyi bileniz.

. Ve de ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden (telkinlerinden) sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”

. Nihayet o (müşrik ola)nlardan birine ölüm geldiği (kötü ameli ve sonucu kendisine gösterildiği) zaman diyecek ki: “Rabbim! (Dünyaya) beni geri döndürünüz, tâki ben, terk ed(ip geldiğim o) yerde artık iyi/sevaplı iş yapayım.” Hayır! Bu onun söylediği (boş) laftan ibarettir. Artık (kıyamette) tekrar dirilecekleri güne kadar önlerinde bir engel vardır (rûhen de bedenen de başka bir şekilde dünyaya geri dönemezler). [bk. 6/27; 7/53; 14/44; 32/12; 42/44; 63/]

(Âyetteki “berzah”, engel demek olup ölümle başlayan, yeniden dirilmeye kadar süren zamanı ifade eder. Berzah âleminde insanlar bir tür hayat sahibidir. İnsan kabirde rûhen hisseder, sıkıntı çeker, sevinir ve üzülür. Ya mutlu bir hayat sürer yahut da Firavun’da olduğu gibi kıyamete kadar her gün sabah akşam ateşe arz edilir (40/46). İnkârcılara, âsî mü’minlere kabir azabı vardır. Bu hususta Resûlullah (sas.), “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurmuştur.)[7]

. Sûr’a üfürüldüğü zaman aralarında (bağlandıkları) soylar artık yoktur ve (birbirlerinin hallerini de) soruşturamazlar.[8] [krş. 80/]

. Artık kimlerin (sevapça) tartıları ağır gelirse, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, kendilerine yazık edenlerden olup cehennemde ebedî kalacaklardır. [krş. /]

. (Cehennemde) ateş yüzlerine çarpıp kavurur da orada dişleri sırıtır halde kalırlar. [bk. 14/50; 21/39]

. “Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?”

. Derler ki: “Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bizi yendi, biz de yoldan sapan bir toplum olduk.”

. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan (ateşten) çıkar. Eğer (bir daha Kur’an’dan ayrılıp sapıklığa) dönersek, işte o zaman kesinlikle zalimleriz (demek)tir.”

. (Allah) buyurur ki: “Kesin sesinizi! Artık bana karşı konuşmayın. Çünkü kullarımdan bir zümre: ‘Ey Rabbimiz! İman ettik, bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.’ dediklerinde onları alaya alırdınız. Öyle ki bu (iş), beni yâdetmeyi bile size unutturdu (da işiniz, inandığını yaşamak isteyenlerle uğraşmak oldu) ve siz onlara gülüp durdunuz. Bugün ben, o (mü’min)lere sabrettiklerinin karşılığını verdim. Şüphesiz ki onlar, kurtulup murada erenlerin ta kendileridir.”

. (Allah cehennemliklere yine buyurdu:) “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”

. (Onlar:) “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar kaldık, tam olarak sayan (melek)lere sor (sayacak halimiz kalmadı).” derler. [krş. 20/; 30/55; 79/46]

. (Bunun üzerine Allah) buyurur: “(Buraya nisbetle elbette) ancak pek az kaldınız. Keşke (önceden) bilseydiniz (dünyaya tapmaz, isyankâr yaşamazdınız).”

. “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize hakikaten döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” [krş. 75/36]

(Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere insan başıboş/sorumsuz içgüdüsüyle hareket eden bir varlık olarak değil, düşünce, akıl ve irade sahibi bir varlık olarak yaratılmıştır. Varlığını, gaye ve sorumluluğunu bildiği ölçüde nitelik bakımından diğer canlılardan ayrılmaya başlar. Böylece hayvansal müştereklikten yükselerek, nitelikçe “insanlaşan” insan kendini ve Yaradan’ını tanıdığı gibi, O’nun gözetim ve denetimi altında olduğunu ve tekrar O’na döneceğini de bilir. Başıboş yaratılmamış insanın, elbette hak ve özgürlükleri vardır. İnsanın hak ve özgürlükleri İslâm’a göre, yalnız diğerinin sınırında değil, aynı zamanda Allah’ın ve Peygamber’in koyduğu yasak sınırında biter. Allah’a gerçekten inanan kimse, hem O’na saygı duyarak hem de ceza vermesinden korkarak, O’nun sınırını çiğnemez. Artık böyle bir insan, hem Yaradan Rabb’ine hem de yaratılanlara karşı görevlerini aksatmadan tam olarak yerine getirmeye çalışır. Böylece hem kendine hem başkasına zarar vermez.) [bk. 7/]

. Gerçek hükümran olan Allah pek yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. (O,) yüce Arş’ın Rabbidir.

. Kim Allah ile beraber, kendisi hakkında hiçbir delil bulunmayan başka bir ilâha tapar (Allah yerine ona bağlanır)sa, işte onun (görülecek) hesabı, ancak Rabbinin yanındadır. İnkârcılar elbette umduklarına kavuşup kurtulamazlar. [krş. 17/39; 50/26]

. De ki: “Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”


[1] Ana rahmindeki başlangıçtan sonra diğer bir yaratılışa geçen insan, kendi aslındaki özel kabiliyetleriyle en güzel şekilde donatılmış olarak gelişmektedir (95/4). Çünkü bir türün DNA’sı sadece kendi türünü meydana getirmesi, ancak yüce yaratıcı Allah’ın eseridir. [“Alaka” ve “Mudga” için bk. 22/5 ve ilgili dipnotlar]

[2] Yağmur olayının gerçekleştiği tek gezegen dünyadır. Yağmur sularının hepsi yerin dibine inse, yahut sel halinde akıp gitseydi, yahut da yağmur yağmasaydı hayat biterdi. Bu yüzden Allah’a ne kadar hamd ve şükür edilse azdır.

[3] Bunlara dehriyyûn veya materyalistler denilir. [krş. 45/24 ve dipnotu]

[4] Salih, Lût ve Şuayb aleyhimüsselâm ve onlardan başka diğer peygamberlerin nesilleri (Beydâvî).

[5] Bütün dinlerde aslolan âmentü (akâid/inanç) esasları aynıdır, değişmemiştir. Fakat amelde tâlî/furû’a ait hükümler değişmiştir (Beydâvî). [bk. 2/ dipnotu]

[6] “Biz haktan yanayız.” demeleri gerekirken “Hak/ doğru biziz.” dediler.

[7] Tirmizî (Mollaahmetoğlu), II, , hadis no: 70; Taftazânî, s

[8] Ama cennetlikler birbirinin hallerini soracaklar. [bk. 37/50]

Son Güncellenme:

Mü'minun suresinin ayet sayısı ’dir. Surenin başında, kurtuluşa erenlerin müminler olduğu ve bu müminlerin genel özelliklerinden bahsedilmektedir. İnsanın yaratılışı ve İnsana Allah-u Teala’nın verdiği nimetler, surenin devamında belirtilmektedir. Nuh aleyhisselam’ın kavminin helak oluşu, Hz. Musa ve kavmi ve Hz. İsa ve kavmi anlatılmaktadır. İnkarcıların genel özellikleri ve imanın genel kaideleri sonlara doğru anlatılmaktadır. Son bölümde, müşriklerin ve Hıristiyanların itikadından bahsedilmektedir.

Haberin Devamı

Bu surenin Arapçasını okumak isteyenler için Arapça metin bölümü hazırlanmıştır. Tecvid kurallarına uygun şekilde hazırlanan Arapça bölümü, kolay okunabilir özelliğe sahiptir. Bu bölüm, bilgisayar hattı ile hazırlanmıştır. Ayrıca Türkçe okunuşu ile okumak isteyenler de aşağıdaki ilgili bölümü tıklayabilir Mü’minun suresini tecvid kurallarına uygun şekilde dinlemek için, ‘dinle’ bölümünü ziyaret edilebilir. Mü’minun suresinin mealini ve tefsirini okumak istiyorsanız, meal ve tefsir butonunu tıklayabilirsiniz. Bu bölümler Diyanet’in onaylı eserlerinden alınmıştır. Tefsir, surenin açıklama bölümüdür. Surenin tarihi bilgilerinin yanı sıra hadis-i şerif ile açıklanan kısımlarını ihtiva etmektedir.

Haberin Devamı

Muminun Suresi Türkçe Okunuşu

monash.pw eflehal mü'minun
monash.pwıne hüm fı salatihim haşiun
monash.pwıne hüm anil lağvi mu'ridun
monash.pwıne hüm liz zekati faılun
monash.pwıne hüm li fürucihim hafizun
monash.pw ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm fe innehüm ğayru melumın
monash.pw menibteğa verae zalike fe ülaike hümül adun
monash.pwıne hüm li emanatihim ve ahdihim raun
monash.pwıne hüm ala salevatihim yühafizun
Ülaike hümül varisun
Ellezıne yerisunel firdevs hüm fıha halidun
Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn
Sümme cealnahü nutfeten fı kararim mekın
Sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate ızamen fe kesevnel ızame lahmen sümme enşe'nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikıyn
Sümme inneküm ba'de zalike le meyyitun
Sümme inneküm yevmel kıyameti tüb'asun
Ve le kad halakna fevkaküm seb'a taraika ve ma künna anil halkı ğafilın
Ve enzelna mines semai maem bi kaderin fe eskennahü fil erdı ve inna ala zehabim bihı le kadirun
Fe enşe'na leküm bihı cennatim min nehıyliv ve a'nab leküm fıha fevakihü kesıratüv ve minha te'külun
Ve şeceraten tahrucü min turi seynae tembütü bid dühni ve sıbğil lil akilın
Ve inne leküm fil en'ami le ıbrah nüskıyküm mimma fı bütuniha ve leküm fıha menafiu kesıratüv ve minha te'külun
Ve aleyha ve alel fülki tuhmelun
Ve le kad erselna nuhan ila kavmihı fe kale ya kavmı'büdüllahe mal leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun
Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma haza illa beşerum mislüküm yürıdü ey yetefeddale aleyküm ve lev şaellahü le enzele melaikeh ma semı'na bi haza fı abainel evvelın
İn hüve illa racülüm bihı cinnetün fe terabbesu bihı hatta hıyn
Kale rabbinsurnı bima kezzebun
Fe evhayna ileyhi enisnaıl fülke bi a'yünina ve vahyina fe iza cae emruna ve farat tennuru feslük fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü minhüm ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun
Fe izesteveyte ente ve mem meake alel fülki fe kulil hamdü lillahillezı neccana minel kavmiz zalimın
Ve kur rabbi enzilnı münzelem mübarakev ve ente hayrul münzilın
İnne fı zalike le ayativ ve in künna le mübtelın
Sümme enşe'na mim ba'dihim karnen aharın
Fe erselna fıhim rasulem minhüm enı'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun
Ve kalel meleü min kavmihillezıne keferu ve kezzebu bi likail ahırati ve etrafnahüm fil hayatid dünya ma haza illa beşerum mislüküm ye'külü mimma te'külune minhü ve yeşrabü mimma teşrabun
Ve lein eta'tüm beşeram misleküm inneküm izel lehasirun
E yeıdüküm enneküm iza mittüm ve küntüm türabev ve ızamen enneküm muhracun
Heyhate heyhate lima tuadun
İn hiye illa hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma nahnü bi meb'usın
İn hüve illa racülüniftera alellahi kezibev ve ma nahnü lehu bi mü'minın
Kale rabbinsurnı bima kezzebun
Kale amma kalılil le yusbihunne nadimın
Fe ehazethümüs sayhatü bil hakkı fe cealnahüm ğussa fe bu'del lil kavmiz zalimın
Sümme enşe'na mim ba'dihim kurunen aharın
Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun
Sümme erselna rusülena tetra küllema cae ümmeter rasulüha kezzebuhü fe etba'na ba'dahüm ba'dav ve cealnahüm ehadıs fe bu'del li kavmil la yü'minun
Sümme erselna musa ve ehahü harune bi ayatina ve sültanim mübın
İla fir'avne ve meleihı festekberu ve kanu kavmen alın
Fe kalu enü'minü li beşerayni mislina ve kavmühüma lena abidun
Fe kezzebuhüma fe kanu minel mühlekın
Ve le kad ateyna musel kitabe leallehüm yehtedun
Ve cealnebne meryeme ve ümmehu ayetev ve aveynahüma ila rabvetin zati karariv ve meıyn
Ya eyyüher rusülü külu minet tayyibati va'melu saliha innı bima ta'melune alım
Ve inne hazihı ümmetüküm ümmetev vahıdetev ve ene rabbüküm fettekun
Fetekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hızbim bima ledeyhim ferihun
Fezerhüm fı ğamratihim hatta hıyn
E yahsebune ennema nümiddühüm bihı mim maliv ve benın
Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş'urun
İnnellezıne hüm min haşyeti rabbihim müşfikun
Vellezıne hüm bi ayati rabbihim yü'minun
Vellezıne hüm bi rabbihim la yüşrikun
Vellezıne yü'tune ma atev ve kulubühüm veciletün ennehüm ila rabbihim raciun
Ülaike yüsariune fil hayrati ve hüm leha sabikun
Ve la nükellifü nefsen illa vüs'aha ve ledeyna kitabüy yentıku bil hakkı ve hüm la yuzlemun
Vel kulubühüm fı ğamratim min haza ve lehüm a'malüm min duni zalike hüm leha amilun
Hatta iza ehazna mütrafıhim bil azabi iza hüm yec'erun
La tec'erul yevme inneküm minna la tünsarun
Kad kanet ayatı tütla aleyküm fe küntüm ala a'kabiküm tenkisun
Müstekbirıne bihı samiran tehcürun
E fe lem yeddebberul kavle em caehüm ma lem ye'ti abaehümül evvelın
Em lem ya'rifu rasulehüm fe hüm lehu münkirun
Em yekulune bihı cinneh bel caehüm bil hakkı ve ekseruhüm lil hakkı karihun
Ve levittebeal hakku ehvaehüm le fesedetis semavatü vel erdu ve men fıhinn bel eteynahüm bi zekrihim fe hüm an zikrihim mu'ridun
Em tes'elühüm harcen fe haracü rabbike hayruv ve hüve hayrur razikıyn
Ve inneke le ted'uhüm ila sıratım müstekıym
Ve innellezıne la yü'minune bil ahırati anis sıratı lenakibun
Ve lev rahımnahüm ve keşefna ma bihim min durril leleccu fı tuğyanihim ya'mehun
Ve le kad ehaznahüm bil azabi fe mestekanu li rabbihim ve ma yetedarraun
Hatta iza fetahna aleyhim baben za azabin şedıdin iza hüm fıhi müblisun
Ve hüvellezı enşee lekümüs sem'a vel ebsara vel ef'ideh kalılem ma teşkürun
Ve hüvellezı zeraeküm fil erdı ve ileyhi tuhşerun
Ve hüvellezı yuhyı ve yümiytü ve lehuhtilafül leyli ven nehar e fe la ta'kılun
Bel kalu misle ma kalel evvelun
Kalu e iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb'usun
Le kad vüıdna nahnü ve abaüna haza min kablü in haza illa esatıyrul evvelın
Kul li menil erdu ve men fıha in küntüm ta'lemun
Seyekulune lillah kul efela tezekkerun
Kul mer rabbüs semavatis seb'ı ve rabbul arşil azıym
Seyekulune lillah kul e fe la tettekun
Kul mem bi yedihı melekutü külli şey'iv ve hüve yuciru ve la yücaru aleyhi in küntüm ta'lemun
Seyekulune lillah kul fe enna tüsharu
Bel eteynüham bil hakkı ve innehüm le kazibun
Mettehazellahü miv velediv ve ma kane meahu min ilahin izel le zehebe küllü ilahüm bima haleka ve leala ba'duhüm ala ba'd sübhanellahi amma yasıfun
Alimil ğaybi veş şehadeti fe teala amma yüşrikun
Kur rabbi imma türiyennı ma yuadun
Rabbi fe la tec'alnı fil kavmiz zalimın
Ve inna ala en nüriyeke ma neıdühüm lekadirun
İdfa' billetı hiye ahsenüs seyyieh nahnü a'lemü bi ma yasıfun
Ve kur rabbi euzü bike min hemezatiş şeyatıyn
Ve euzü bike rabbi ey yahdurun
Hatta iza cae ehadehümül mevtü kale rabbirciun
Leallı a'melü salihan fıma teraktü kella inneha kelimetün hüve kailüha ve miv veraihim berzehun ila yevmi yüb'asun
Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeiziv ve la yetesaelun
Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun
Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezıne hasiru enfüsehüm fı cehenneme halidun
Telfehu vücuhehümün naru ve hüm fıha kalihun
E lem tekün ayatı tütla aleyküm fe küntüm biha tükezzibun
Kalu rabbena ğalebet aleyna şıkvetüna ve künna kavmen dallın
Rabbena ahricna minha fe in udna fe inna zalimun
Kalahşeu fıha ve la tükellimun
İnnehu kane ferıkum min ıbadı yekulune rabbena amenna fağfir lena varhamna ve ente hayrur rahımın
Fettehaz tümuhüm sıhriyyen hatta ensevküm zikrı ve küntüm minhüm tadhakun
İnnı cezeytühümül yevme bima saberu ennehüm hümül faizun
Kale kem lebistüm fil erdı adede sinın
Kalu lebisna yevmen ev ba'da yevmin fes'elil addın
Kale il lebistüm illa kalılel lev enneküm küntüm ta'lemun
E fe hasibtüm ennema halaknaküm abesev ve enneküm ileyna la türceun
Fe teallellahül melikül hakk la ilahe illa hu rabbül arşil kerım
Ve mey yed'u meallahi ilahen ahara la bürhane lehu bihı fe innema hısabühu ınde rabbih innehu la yüflihul kafirun
Ve kur rabbığfir verham ve ente hayrur rahımın

Haberin Devamı

Muminun Suresi Türkçe Anlamı

Haberin Devamı

1.Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
monash.pw ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
monash.pw ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
monash.pw ki, zekatı öderler.
monash.pw ki, ırzlarını korurlar.
monash.pw eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
monash.pw bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
monash.pw onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.
monash.pw ki, namazlarını kılmağa devam ederler.
İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.
Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.
Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.
Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudga" 2yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!
Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.
Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık.3 Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
Biz gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.
Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.
Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
Andolsun biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Allah'a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?" dedi.
Bunun üzerine kendi kavminden inkar eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
"Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz."
(Nûh), "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.
Bunun üzerine Nûh'a, "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. "Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh'a) dedik ki: "Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."
Sen ve beraberindeki kimseler gemiye bindiğiniz zaman: "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamd olsun" de.
Yine de ki: "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın."
Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.
Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.
Onlara, kendilerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur, hâlâ O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.
O peygamberin kavminden, Allah'ı inkar eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor."
"Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız."
"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
"Halbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!"
"Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz."
"Bu, Allah'a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız."
O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.
Allah, "Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi.
Derken onları o korkunç ses kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör-çöp yığını haline getirdik. Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!
Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.
Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.
Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık. Artık inanmayan bir kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun!
45, Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.
Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler.
Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helak edilenlerden oldular.
Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.
Meryem oğlu İsa'yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.
Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.
Şüphesiz bu (İslâm) tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.
Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!
55, Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar!
Rablerinin azametinden korkup titreyenler,
Rablerinin âyetlerine inananlar,
Rablerine ortak koşmayanlar,
Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,
İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.
Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
Ancak kafirlerin kalbleri bu Kur'an'a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.
Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar
Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.
66, Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.
Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkar ediyorlar?
Yoksa "O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Halbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
Eğer hak onların arzularına uysaydı gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur'an'ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.
Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.
Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.
Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve ona yalvarıp yakarmadılar.
Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.
Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O'nun huzurunda toplanacaksınız.
O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O'na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.
Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?"
Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?"
Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de.
De ki: "Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"
"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?"
"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?" de.
Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
91, Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
93, De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."
Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.
De ki: "Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım."
"Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım."
99, Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
Sûr'a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.
Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.
Allah, "Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?" der.
Onlar da şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk."
"Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz."
Allah, "Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!" der.
Kullarımdan, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" diyen bir grup var idi.
Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.
Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükafatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.
Allah (inkarcılara) "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar.
Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.
Allah şöyle der: "Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız."
"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"
Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Ondan başka hiç ilah yoktur. O şerefli ve yüce arşın Rabbidir.
Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler.
De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"

Haberin Devamı

Muminun Suresi Konusu

Mü’minûn sûresinin öncelikli konusu inananların üstün nitelikleridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nûh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Mûsâ ve Hârûn hakkında ibretli bilgiler, tebliğlerinin ortak noktaları, peygamberlerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperestlerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve âhirete inanmamaları, bunların âhiretteki acıklı durumları, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Sûre, “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et; sen merhametli olanların en üstünüsün!” meâlindeki dua cümlesiyle son bulur.

Muminun Suresi Tefsir (Kur'an Yolu)

Bu bölümdeki on bir âyette İslâm’ın ibadet ve ahlâk alanlarında vazgeçilmez saydığı ilkelerin yanı sıra mümin kavramının içeriği özetlenmekte, kadın olsun erkek olsun “Ben müminim, müslümanım” diyen her insanın, bu ifadesinin anlamlı hale gelebilmesi için kendisinden beklenen yaşama modeli ortaya konmaktadır. Sûrenin ileriki âyetlerinde âhireti inkâr edenlerin iddiaları geniş olarak ortaya konup bunların eleştirildiği dikkate alındığında buradaki “kurtuluş”un öncelikle âhiret kurtuluşu ve esenliği olduğu anlaşılır. Nitekim âyet ile yukarıda sûrenin fazileti dolayısıyla aktardığımız hadisteki “... Kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” ifadesi de bunu göstermektedir. Ayrıca doğru inanç ve düzgün yaşayışın sadece âhiret için değil aynı zamanda dünya mutluluğu ve esenliği için de gerekli olduğunu gerek naklî deliller gerekse insanlığın tecrübesi gösterdiğine göre bu âyetlerin dünyadaki kurtuluşun bir reçetesini verdiği de muhakkaktır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır