mütareke yıllarını anlatan roman / 5 yıllık işgale 28 roman sığdı | Doğan HIZLAN Köşe Yazısı - Hürriyet Haberler

Mütareke Yıllarını Anlatan Roman

mütareke yıllarını anlatan roman

Milli Mücadele Yıllarını Anlatan Kitaplar

       Topraklarımızdan tüm dünya ülkelerine yükselen ses, bir kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinin dillere destan olacak sesiydi. O sesler, şehitlerin ve gazilerin kanına karıştı, bugünlere kadar ulaştı. Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunda ve bu topraklarda yaşayan halkların bağımsızlığında adım adım işlenmiş bir kahramanlık hikayesini hem dönemin tanıklarından hem de gerçek ile kurgunun buluştuğu romanlardan okumak isteyenler için BKM Kitap Blog olarak Milli Mücadele yıllarını anlatan kitaplar listesini hazırladık.

       Kurtuluş Savaşı’nı konu alan romanlar ve Milli Mücadele dönemini anlatan eserler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin destansı kuruluş hikayesini yakından kavramak, konu ile ilgili detaylı bilgi sahibi olma şansı yakalayacağınız bu okuma listesi, kütüphanenizin bir yerinde mutlaka bulunmalı. Temalı okuma yapmak isteyenler kadar Kurtuluş Savaşı yıllarını ve Milli Mücadele dönemini merak eden her yaştan kitap kurdu için o yılları etraflıca anlaşılır kılan en iyi kitapları bir araya getirdik. Dünyayı şaşkına çeviren ve verilen mücadele karşısında ülkelerin şapka çıkarttığı dönemin tüm ayrıntılarını tanıkların ve araştırmacıların kaleminden anlatan eserler işte bu yazımızda …

Türk’ün Ateşle İmtihanı – Halide Edip Adıvar

Türk’ün Ateşle İmtihanı – Halide Edip Adıvar

Kurtuluş Savaşı Edebiyatı

Kurtuluş Savaşı Edebiyatı

PDF

Savaşın büyüklüğü, toplumsal anlamda yansımaları, acıları ve sıkıntıları derinden yaşayan insanların çokluğu göz önüne alındığında toplumsal hafızayı diri tutmak amacıyla Millî Mücadele dönemi ve sonrasında verilen edebî eserler.

Kurtuluş Savaşı, bu vatan toprağı üzerinde hâkimiyet kurmak isteyenlerle verdiğimiz ölüm kalım mücadelesinin adıdır. Kurtuluş Savaşı, Mütareke içinde oluşmuş bir silkinme, bir kendini sorgulama ve harekete geçiştir. Mütareke şartlarının oluşturduğu kabul edilemez durum, farklı arayışlara zemin oluşturduğu gibi harekete geçme noktasında bir beklegör devresi de söz konusudur. Bu evrede Anadolu ve İstanbul merkezli birçok işgal girişimi yaşanır. İşgalcilerin de temkinli tutumu ve sertlikten uzak duruşları bu süreci bir müddet uzatır. Ancak Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması, işgal ve ilhak girişimi kabul edilemez bir durum oluşturur. Hatta daha ilk asker çıkarma aşamasında gösterilen tepkiler ve ilk kurşunun atılması, bu işgalin ikinci günü Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan ayrılarak Samsun’a doğru yola çıkması bir yeni oluşumun da başlangıcı olur.

İzmir’deki işgalin en etkin yansımaları ise İstanbul’da ardı ardına yapılan mitinglerle ortaya monash.pwülfünun gençliği bu hadiseyi duyar duymaz hemen harekete geçer ve ilk tepki olarak, işgali protesto için 17 Mayıs’ta derslere girmezler. Öğretim üyeleri de toplantılar, konuşmalar yapar, bu olaya seyirci kalmayacaklarını duyururlar. Nasıl İzmirliler ve İzmir’de bir araya gelip bir şeyler yapmak amacıyla çırpınan fedakârlar etrafa telgraflar çekerek olayı protesto ederlerse gençler de ilk hareket olarak telgraflarla işgali protestoya girişirler. Bunun ardından mitingler tertip edilir. İlk miting 19 Mayıs’ta Fatih’te, ikincisi ertesi gün Üsküdar’da yapılır. Bundan iki gün sonra Haydarpaşa Tıp Fakültesi öğrencilerinin tertipledikleri Kadıköy&#;deki mitingin ardından en büyük katılım miting Sultanahmet&#;te olur. Bu mitinglerin toplumsal etkisi ve geniş kitlelere hitap eden yönü yanında, bu mitinglerde konuşmacı olarak dönemin bazı edebiyatçıları da yer alır. Örneğin Halide Edip her üç mitingde de konuşmacıdır ve olayı hem hatıralarında hem de romanında işler. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışı, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongresi, ardından Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması düzenli ve planlı çalışmaların öne çıkan oluşumlarıdır.

Mütareke günlerinden başlamak üzere bu varlık yokluk mücadelesi şiirlere, hikâyelere, romanlara konu olmaya başlamış; farklı cepheler, farklı kişiler üzerinden ele alınmıştır. Cephe geniş, başta Batı Anadolu olmak üzere neredeyse bütün Anadolu toprağıdır. Her yöre bu süreci acısı, gurbeti, hüznü, yoksulluk ve sefaleti, ümit ve ümitsizliği, korku ve endişeyi, zulüm ve baskıyı kendi ölçeğinde tatmış, her birey bir onulmaz dramı yaşamıştır. Bu büyük mücadelenin içinde olan her aydın ve sanatkâr ise, kendi ifade imkânları ölçüsünde bir şeyler kaleme almış, eserler ortaya koymuştur.

&#;Kurtuluş Savaşı Edebiyatı&#; adlandırması bir dönem edebiyatı yahut başlı başına bir edebî anlayış olarak genelleşmemiştir. Ancak bu büyük mücadeleyi anlatan edebî ürünlerin genel adlandırması olarak kullanılmış ve az çok kabul görmüştür. Daha savaş günlerinden başlamak üzere yazılan edebî ürünler zaman içinde bir yekûn oluşturmuştur. Ancak konu geniştir ve Mütareke’nin getirdiklerini, İstanbul’un işgalini, Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmalarını ve işgalini, farklı yörelerdeki işgallere gösterilen tepkilerin ortaya çıkardığı kahramanlıkları, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı ile başlayan mücadele sürecini, ilerleyen Yunan kuvvetlerinin sebep olduğu kıyım ve katliamları, talan ve tecavüzleri, düzenli orduya geçiş aşamalarını ve Sakarya, Dumlupınar cephelerinde verilen savaşları, Büyük Millet Meclisindeki çalışmaları ile yeni bir devletin kuruluşu aşamasında alınan kararları, Atatürk’ün öncü ve toparlayıcı kişiliğini konu alan her tür eser, ister istemez bu edebiyatın içine girmektedir. Bu edebiyat o günlerde başlamış ve farklı türlerde yeniden ele alınmalarla sonraki yıllarda da sürmüş ve sürmeye devam etmektedir.

Bu konuların ilk yansımaları dönemin gazete ve dergilerinde bazı yazılara yansımış; bunlar hazırlayıcı, uyarıcı belgeler olmuştur. Örneğin Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’nin, Halide Edip (Adıvar)’in, Yahya Kemal (Beyatlı)’in, Falih Rıfkı (Atay)’nın o günlerin gazetelerinde çıkan bazı yazıları bir kamuoyunun oluşumunda etkin rol üstlenmişlerdir.

Kurtuluş savaşının en güncel örnekleri &#;şiir&#; türünde görünür. Şiir özelinde dönemin öne çıkan temaları İzmir’e güzelleme, Yunan’a öfke ve millî ruhu hatırlatma şeklinde başlar. Daha sonra devam eden savaş atmosferinde yer yer destansı söyleyişlerle konunun ele alındığı örnekler de görülür. İzmir’in işgali sonrasındaki günlerde Hüseyin Suad (Yalçın)’ın yazdığı ve Sultanahmet Mitingi’nde okuduğu “Vermeyiz İzmir’i” şiiri ile hemen sonrası günlerde yazılan ve Büyük Mecmua’nın haziran sayısında yayımlanan Yusuf Ziya (Ortaç)’nın “Eğil Dağlar Eğil”, Faruk Nafiz (Çamlıbel)’in “Ah İzmir”, Orhan Seyfi (Orhon)’nin “Sancağa”, Kemâlettin Kami (Kamu)’nin “Türkün İlâhisi” metinleri ilklerden bazı örneklerdir. Hiç şüphesiz, yılının sonlarında yazılan ve 12 Mart ’de İstiklal Marşı olarak kabul edilen “İstiklal Marşı” şiiri, bu edebiyatın öncü metni, en parlak örneğidir. Kurtuluş Savaşı esnasında oluşan durumlar ve hassasiyetlerin yansıması olarak kaleme alınmış şiirlerden Kemâlettin Kâmi’nin “İzmir Yollarında”, Mehmet Âkif (Ersoy)’in “Cephedeki Kahraman Mücahidlerimize”, “Bülbül”, “Süleyman Nazif’e” şiirleri, o günlerin bilinen isimlerin toplumsal duyarlığının öne çıkan örnekleridir. Ziya Gökalp’in “Çoban ile Bülbül”, Mehmet Emin (Yurdakul)’in “Aydın Kızları” destanlarını ise ayrı metinler olarak vurgulamak gerekir.

Yine o günlerin mücadele ortamında Samih Rifat’ın “Akdeniz Kıyılarında”, Ziya Gökalp’in “İstida”, İkinci İstida”, “Niçin”, Yahya Saim (Ozanoğlu)’in “Millî Kahraman Mustafa Kemal Paşa’ya” şiirleri, Mustafa Kemal Paşa’yı kahraman, gazi, dâhi ve kurtarıcı özellikleriyle öne çıkaran şiirlerdir. Hâliyle bunlar da öncü metinler olacak ve sonraki yıllarda yazılacak bu merkezli şiirlerin yolunu açacaktır. Orhan Seyfi (Orhon)’nin “Gazi’mize”, Abdülhak Hamit (Tarhan)’in “Gazi”, Mehmet Emin (Yurdakul)’in “Mustafa Kemal &#; Zafer” destanı, Yusuf Ziya (Ortaç)’nın “Gazi’mize”, Halide Nusret (Zorlutuna)’in “Güneş Doğarken”, Salih Zeki Aktay’ın “Gazi Heykel”, Mithat Cemal Kuntay’ın “Gazi’ye”, Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Atatürk”, “Ata’m”, İbrahim Alâattin Gövsa’nın “Tavaf” şiirleri, savaş sonrası günlerde yazılmış olmakla birlikte, bu savaşın öncü isminin özellikleriyle bezenmiş seçkin örneklerdir.

Ölümü sonrası onun kişiliği ekseninde yazılan birçok şiir de yine Kurtuluş Savaşı’nın ya bazı sahneleri yahut kurtarıcı rolüyle birleştirilerek bu edebiyatın zenginleştirici metinleri olacaktır. Sonraki yıllarda edebiyatımızın bilinen şairlerinden Attila İlhan’ın “Mustafa Kemal”, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Mustafa Kemal’in Kağnısı”, “Mustafa Kemal’in Kartalı”, “Mustafa Kemal’in Vakti”, “Mustafa Kemal’in Atı”, Cahit Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşında” destanı, Behçet Necatigil’in “Atatürk”, “Resim”, Turgut Uyar’ın “Gazi Mustafa Kemal Paşa”, “Gazi Paşa’ya Ağıt”, şiirleri bu çerçevede zikredilebilecek örneklerdir.

Destan olarak Kurtuluş savaşını Nutuk’tan da yararlanarak konu edinenlerden öne çıkanlar Nazım Hikmet’in Kuvâyi Milliye (İlk baskısı Kurtuluş Savaşı Destanı adıyla ), Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı (), M. Faruk Gürtunca’nın 30 Ağustos Zafer Aslanları (), Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın İstiklâl Savaşı- Samsun’dan Ankara’ya (), İstiklâl Savaşı- İnönüler () ve 19 Mayıs Destanı () isimli nehir destanları ile Orhan Asena’nın Kurtuluş Savaşı Destanı () sayılabilir.

Hikâye vadisinde ilk örnekler de yine o günlerin savaş atmosferinde ortaya çıkar. Savaşın devam ettiği günlerde yazılan bazı hikâyelerin ardından savaş sonrası yıllarda, bir kısmı muhtemelen bazı hatıralara dayanan hikâyeler de kaleme alınmıştır. Ancak savaşın o sıcak atmosferi geçtikten sonra hikâye türü bu konuya pek dönmemiş, dolayısıyla yeterli örnek ortaya çıkmamıştır. Romanda olduğu gibi hikâyede de o büyük mücadelenin ilk örneklerini ortaya koyan isim Halide Edip olmuştur. Bir diğer isim Yakup Kadri’dir. Hikâyelerde işlenen temalar ise daha çok acılar, zulümler ve az da olsa kahramanlıklardır. Bu hikâyeler yaşanmış, tanık olunmuş ve duyulmuş anlatılar olarak bir devre de tanıklık eden metinlerdir. Özellikle Halide Edip, Yakup Kadri, Falih Rıfkı’nın Tetkik-i Mezalim Heyeti içinde görevli olarak Batı Anadolu’da yaptıkları gözlemler ve değerlendirmeler, yaşanan dramın canlı tanıklarından dinlenmiş anlatılarla birleşerek hikâyeye dönüşmüştür. Bunların yer aldığı ilk eser İzmir’den Bursa’ya’dır. () Bu kitapta Adıvar’ın üç hikâyesi bulunmaktadır (Vurma Fatma, Emine’nin Şehadeti, Bayrağımızın Altında). Falih Rıfkı’nın ise “Manisa Harabelerinde”, “Kasaba Harabelerinde” gibi anı- izlenim tarzı anlatıları bulunmaktadır. Adıvar, Kurtuluş Savaşı ile ilgili hikâyelerini asıl olarak Dağa Çıkan Kurt () kitabında toplar. Bu eserin ilk baskısında sekiz hikâyesi bulunmaktadır. Kitabın yılındaki baskısına ise altı hikâye daha ilave edilmiştir. Adıvar’ın bu kitabın sonraki baskısına eklenen ve kitaplarına girmeyen başka hikâyeleriyle toplam 17 hikâyesi Kurtuluş Savaşı ile ilgilidir (Zeynebim Zeynebim, Efe’nin Hikâyesi, Çakır Beyaz Ayşe, Dua Tepe, Kırmızı Tepe, Üzeyir’in Karısı. Şebbenin Kara Hüseyin, Himmet Çocuk bunlardan birkaçıdır.). Onun hikâyelerinin bir özelliği de acılar görmüş, birçok sıkıntıyı yalnız başına çekmek zorunda kalmış, buna rağmen ayakta durmaya çalışan ve gerçek hikâyelerden beslenen fedakâr Anadolu kadınlarını konu edinmesidir.

Yakup Kadri ise o yıllarda kaleme aldığı benzer dramları, izlenimleriyle birleştirerek yıllar sonra Milli Savaş Hikâyeleri () adıyla kitaplaştıracaktır. Kitapta savaş atmosferi ile ilgili yirmi hikâye bulunmaktadır (Ses Duyan Kız, Teslim Teslim, Küçük Neron, Bir Meczup, Hasretten Hasrete, Hüseyin Çavuş, Katmerli Bir Hıyanet, Ceviz, Bir Şehit Mezadı). Onun hikâyeleri de kendi ifadesiyle “gerçek vak’alara” dayanmaktadır. İşgalci Yunan askerlerinin yağmacılığı, tecavüzleri ve eziyetlerine yer verilen bu hikâyelerin birçoğunun kahramanı kadındır. İşgalin en büyük hedefi onlar olmuş; onlar evini, çocuğunu, malını, namusunu hatta aklını kaybetmişlerdir. Az da olsa bazı hikâyelerde öne çıkan ise işgal İstanbul’unda sürdürülen kozmopolit hayattır. Bu isimler dışında Peyami Safa’nın, Mustafa Necati’nin, Hakkı Süha (Gezgin)’nın, İzzet Ulvi, Celâleddin Said ve Reşad Nuri (Güntekin)‘nin de hikâyeleri vardır. Hikâyelerin bazılarında kahramanlıklara yer verilirken çoğunlukla üzerinde durulan tema düşman kuvvetlerinin zulümleri, acılar ve dramlardır.

Tiyatro türünde verilen eserlerin sayısı da bir hayli fazladır. Savaş günlerinde örnekleri görülmeyen tiyatro, Cumhuriyet ile birlikte yeniden önem kazanır ve zaman içinde yeni dönemin, Cumhuriyet’in getirdiklerini, inkılapları, Atatürk’ün kişiliğini ve rolünü işleyen eserler ardı ardına yazılmaya başlar. Tiyatronun mesaja açık yönü, seyirciyi daha kolay etkileme gücü üzerinden millî bilinç oluşturma, düşündürme, ideolojik yönlendirmeler yapabilme yaklaşımı türe daha çok başvurulmasında etkili olmuştur. Tiyatronun bu çerçevede üzerinde durduğu ana konular, verilen büyük mücadelenin büyüklüğü, şartları ve sürecini konu edinme, kazanılan zafer ve bağımsızlık ülküsü, kahramanlık, yiğitlik temaları ekseninde Türk’e olan güven ve Türklüğü yüceltme, savaş sonrası şekillenen yeni Cumhuriyet ile birlikte eskinin olumsuzlukları üzerinden geçmişle yeni dönemi karşılaştırma, inkılapların yeni hayat için önemi ve Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü Atatürk’ü asker, komutan, büyük devlet adamı ve siyasi dehası, çalışkanlığı, kahramanlığı gibi birçok özellikleriyle işleme gibi çok yönlü ele alışlar oyunlarda görülen konulardır. Onun bu üstün özelliklerini işleyen eserler arasında Faruk Nafiz’in Kahraman (), Galip Naşit’in Destan (), İbrahim Tarık Çakmak’ın Bozkurt (), Hüseyin Pala’nın Mete’nin Atatürk Rüyası (), Hasan Tahsin Okutan’ın Kurtuluş (), Abay Dağlı’nın Atatürk () ile Sakarya’da Yirmiikinci Gün (), Hasan Yücel’in Manda- Sivas Kongresi (), Turan Oflazoğlu’nun Atatürk (), Nezihe Araz’ın Bir Kırmızı Gül () ve Recep Bilginer’in Zaferden Sonra () oyunları sayılabilir.

Kurtuluş mücadelesinin farklı aşamalarını, ordunun ve halkın bu mücadele içindeki destansı fedakârlıklarını, işgalcilerin eziyetlerini ve zulümlerini, mandacıları, işgale duyarsız kalan kişileri, Anadolu köylüsünün çektiklerini ve savaş sonrası yaşadıklarını, bireysel kahramanlıkları konu edinen oyunlardan Osman Sabri’nin Vatan Uğrunda (), Nazmiye Asım’ın Ant (), Aka Gündüz’ün Yarım Osman (), Halit Fahri (Ozansoy)’nin On Yılın Destanı (), Baha Hulusi’nin İsimsiz Facia (), Ahmet Faik’in Vasiyet (), Ali Zühtü &#; Müçteba Selahattin’in Tarih Utandı (), Nihat Sami (Banarlı)’nin Kızıl Çağlayan (), Vasfi Mahir (Kocatürk)’in Yaman (), Kâzım Nami (Duru)’nin Uyanış (), Nahit Sırrı (Örik)’nın Sönmeyen Ateş (),  Necmettin Veysi’nin Güneş (), Yunus Nüzhet’in Hedef (), Aziz Mustafa’nın Matem Kurşunu (), Nazım Hikmet’in Kuva-yı Milliye (), Peyami Safa’nın Gün Doğuyor () Aka Gündüz’ün O Bir Devirdi (), M. Avni Mengi’nin Cepheden Dönüş (), Faruk Nafiz’in Ateş (), Avni Candar’ın 30 Ağustos (), Ramazan Gökalp Arkın’ın Gönüllerin Türküsü (), Mehmet Irmak’ın İsimsiz Kahramanlar (), Abay Dağlı’nın Sakarya Çetesi (), Çetin Özdemir’in İlk Kurşun (), Mehmet Yesari’nin Sancağın Şerefi (), Yaşar Mehmet Kaynak’ın Vatanın Bağrındaki Hançer (), Nezihe Araz’ın Kuvayı Milliye Kadınları () Orhan Asena’nın Candan Can Koparmak (), Gündoğdu Gencer’in İstiklâl Uğruna () ve Nuri Güngör’ün  Gün () bunlardan bazılarıdır.

Bölgesel kurtuluş mücadelesi üzerine kurulu birçok oyun da söz konusudur. Bunlardan bazıları şunalardır: Taha Toros’un Kaç Kaç (), Yusuf Ziya Atılgan’ın Çıkış Gecesi (), Ertuğrul Çağal’ın Çoruh Kahramanları (), Hilmi Yücelen’in Topyekün Cenk (), Veysi Kısakürek’in Kurtuluş (), Kâzım Işıktaş’ın Vatan Uğrunda (), Caner Arabacı’nın Şahin Bey () vd.

Turan Oflazoğlu’nun Mütarekeden Büyük Taarruza () isimli eseri bir senaryodur; ancak filme alınmamıştır. Yine Attila İlhan’ın O Sarışın Kurt () isimli eseri bir senaryo olarak yazılmış, daha sonra kitap olarak yayımlanmıştır. Eser Allahın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa isimli eserlerde anlatılanlara dayanan, İstanbul’un işgaliyle başlayıp İzmir suikastına kadar devam eden süreci işleyen bir romandır.

Kurtuluş Savaşı’nı işleyen romanların ilki Ateşten Gömlek’tir (). Roman, Mütareke İstanbul’unda başlayıp Anadolu’da devam eder, İzmir yolunda kahramanların yaralanması ve ölümüyle biter. Savaş süresince cephelerde hastabakıcı olarak görev yapan Halide Edip, kendi hatıra ve gözlemlerinden de yararlanarak romanını kurgulamıştır. Romanın bu konuda en dikkat çeken yönü, yazarın kendisiyle kimi benzerlikler taşıyan kadın karakteri yanında, ilerleyen sayfalarda savaşın bizzat içinden, cephe hattından bazı ayrıntıları romana taşımasıdır. Bu özelliği, onu aynı zamanda bir savaş romanı yapar. Kahramanları da cephe hattında görev alan, İzmir yolunda birbiriyle yarışan asker kişilerdir.

Ateşten Gömlek, sonraki yıllarda yazılacak birçok romana örneklik eder. Yine yaşanmışlıklardan, hatıralardan beslenen birçok roman söz konusudur. Gerek Mütareke dönemi İstanbul’unda yaşananlar gerek Anadolu’daki durum roman için hep geniş malzemeyi barındıran bir konu olmuş, romancılar bu büyük mücadeleyi anımsatmak, yaşatmak ve bilgilendirmek gibi farklı yaklaşımlarla eser vermeyi sürdürmüşlerdir. Bu konuda yazılan eserlerin bir kısmı doğrudan Anadolu’daki mücadeleye yoğunlaşmışlardır.

Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından kaleme alınmış olan Ercüment Ekrem (Talu)’in Kan ve İman’ı() bu savaşı konu edinen ikinci eserdir. Roman, İstanbul’da başlar, Anadolu’da Eskişehir- Afyon civarındaki cephelerde geçer. Bunun da kahramanı Ateşten Gömlek’in Ayşe’si gibi bir kadındır ve askerden dönen nişanlısının ardından Anadolu’ya gider, orada hastabakıcılık yapar. Nişanlısıyla da Eskişehir hastanesinde karşılaşır, onu tedavi eder.

Burhan Cahit Morkaya’nın Nişanlılar’ı () ise Anadolu’ya geçme kararı vermiş bir topçu birliğinin gizlice kaçışını anlatan satırlarla başlar. Sonraki safhalarda İnebolu’ya çıkış, oradan cepheye geçişler ve savaşın anlatımı asıl vakayı oluşturur. Romanın kahramanı Fikret’i, son kısımlarda çeşitli cephelerde Kurtuluş Savaşı içinde görürüz. Birliğin zaferle İzmir’e varışı ile roman sonra erer.

Mükerrem Kâmil Su’nun Dinmez Ağrı () isimli romanı da bir genç kızın Kurtuluş Savaşı’na katılışı ve çeşitli cephelerde görev alışı yönüyle bir Ateşten Gömlek etkisi hissettirir. Roman, hâliyle İstanbul’da başlar ve Anadolu’da devam eder. Gizli görevler üstlenen, birçok zorluklara rağmen görevini başarıyla tamamlayan genç kız Şerare, Yunan cephelerine sokulması, yakalanıp hapsedilmesi, sonra kaçmayı başarmasıyla tam bir macera romanı kahramanıdır.

Samim Kocagöz Kalpaklılar () ve devamı olan Doludizgin romanlarında bu mücadelenin farklı cephelerini birlikte ele alır. Kurtuluş Savaşı günlerini beş altı yaşlarında yaşayan Samim Kocagöz, romanı birkaç vaka zinciri içinde sunmayı tercih eder. Yedi bölümden oluşan romanın ilk bölümlerinin her biri, farklı bir mekânda, ayrı bir vakanın anlatımıyla başlar. Birinci bölüm İzmir’in işgali, ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in ve birlikte olduğu Yusuf’un; ikinci bölüm Söke cephesi gönüllüleriyle bunlardan biri olan Mehmet’in hikâyesidir. Üçüncü bölüm İstanbul’un ve Talip’in hikâyesidir. Kuvayımilliye adına çalışan Talip, İstanbul’da siyasileri, devlet ricalini takip ederek bilgiler toplamakta, bağlı bulunduğu örgüt kanalıyla bunları Anadolu’ya ulaştırmaktadır. Dördüncü bölümde Mülâzım Seyfi’nin ve Kastamonu cephesine, beşinci bölümde Söke cephesine, altıncı bölümde ise Talip’in hikâyesine yeniden dönülür. Yedinci bölüm ise Gerede cephesi ve Anzavur isyanının hikâyesidir.

Doludizgin() de aynı tertibe sahiptir. İkinci bölüm, İkinci İnönü Zaferi ile zafer sonrası günleri anlatır. Dördüncü bölümünde İnebolu yöresindeki faaliyetler, beşinci bölümde Sakarya Meydan Muharebesi’nin cephe hattında olup bitenler anlatılır. Yedinci bölüm Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ni, Yunan bozgununu ve onun takibini işler. Bu ciltte eserin kahramanı Talip’i daha yoğun çalışmalar içinde buluruz. İstanbul safhasında büyük miktarda bir silah kaçırma işinde aktif görevler üstlenir. Sonra sevgilisi Müjgân ile birlikte çok istedikleri Anadolu’ya geçmeye karar verirler. Müjgân ile birlikte kaçarlarken silah yüklü motorları İngilizler tarafından Boğaz’da durdurulmak istenince, karşılıklı çatışmada Müjgân hayatını kaybeder ve Talip yalnız başına İnebolu’ya çıkar. Roman, İzmir önlerinde sona erer. Kocagöz, bütün ilişkileri bir amaçta toplamayı başarır.

Hasan İzzettin Dinamo’nun yedi ciltlik Kutsal İsyan’ı (da Kalpaklılar gibi Kurtuluş Savaşı’nın geniş bir şekilde anlatımıdır. Hatta esere, bu büyük mücadelenin romanlaştırılması diyebiliriz. Ancak gerek hadisenin büyüklüğü, gerekse romancının onu bir bütün hâlinde anlatmaya çalışması, ister istemez eseri dağınıklığa itmekte, ortaya roman bütünlüğünden kopuk farklı hikâyeler çıkmaktadır. Buna rağmen seride, sonlarından itibaren başlayan macera ve bu mücadelede önemli görevler üstlenmiş kişilerin geniş bir şekilde ele alınmasıyla Kurtuluş Savaşı süreci ayrıntılı olarak hikâye edilmektedir.

Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı () romanı, Mütareke günlerinde güç duruma düşmüş İttihatçıların anlatımıyla başlar. Daha sonra İstanbul’da barınamayacağını anlayan Cemil, çareyi Anadolu’ya geçmekte bulur ve Bandırma bölgesinde görev alır. Sonraki kısımlar bütünüyle Batı Anadolu’daki çalışma ve mücadelelerle ilgilidir.

Tarık Buğra’nın Küçük Ağa () romanı, Millî Mücadele’ye Akşehir merkezli bir bakıştır. Küçük Ağa’da öne çıkarılan ve dönemin meseleleri olarak romana taşınanlar Rumlarla-Türkler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, İstanbul- Ankara karşıtlığı, Kuvayımilliyecilerin yavaş yavaş teşkilatlanıp kendilerini göstermeye başlamaları, çevredeki eşkıyalar ve çeteler, Çerkes Etem birlikleri ve Kuvvacılarla ilişkilerdir. Yöredeki azınlıkların işgalcilere desteklerini ve arayışlarını, çetecilik faaliyetlerini, Kuvayımilliye’nin oluşumu ve şekillenmesini konu edinirken aynı zamanda İstanbul’dan gönderilen bir din adamının başlangıçta Kuvayımilliye aleyhine olan çalışmalarını, daha sonra bu kişinin Kuvayımilliye tarafına geçerek millî orduların güçlenmesine olan hizmetlerini anlatır.

Bekir Büyükarkın’ın Bozkırda Sabah’ı () İzmir’in işgaliyle başlar, kurtuluşuyla sonlandırılır. Romanın büyük kısmı cephe hattında geçer ve düşmanı bu topraklardan atmak için verilen kararlı mücadelenin ayrıntılarını, yaşanan sıkıntıları konu edinir.

Attila İlhan, Kurtuluş Savaşı sürecine birçok romanında değinir. Onun Aynanın İçindekiler serisinde yer alan Sırtlan Payı () ile Dersaadette Sabah Ezanları () romanlarında daha çok işgal İstanbul’una ait görüntülere ve o günlerde yaşananlara yer verilirken Allahın Süngüleri: Reis Paşa’da () Atatürk’ü hem sıradan kişilik özellikleriyle hem de Kurtuluş mücadelesinin bir kahramanı olarak çok yönlü romana taşır. Dönemin birçok meselesi, TBMM’nin kurulması, cephede sürdürülen savaş, İstanbul Hükûmeti ile ilişkiler, Çerkez Etem olayı gibi birçok konu ele alınır. Allahın Süngüleri: Gazi Paşa’da () ise İstanbul’dan Anadolu’ya geçişleri, Türk- Sovyet ilişkilerini, Meclis çalışmalarını, Gazi Paşa’nın siyasi manevralarını ve güç mücadelesini konu edinir.

Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler () romanı ise Kurtuluş Savaşı’nı destansı bir üslupla ele almayı seçmiş bir eserdir. Olaylar esas olarak yıllarını içine alır. Romanın özellikle ikinci ve üçüncü bölümlerinde Sakarya Savaşı, Büyük Taarruz bütün ayrıntılarıyla ve cephe hattında olup bitenleri işlemesiyle öne çıkar. Eser son yıllarda epeyce popüler olmuştur.

Bazı romanlarda ise olaylar daha çok İzmir’de, İstanbul’da geçiyor olsa da Anadolu’daki kurtuluş mücadelesi hep gündemdedir. Kahramanlar, bir taraftan işgal altındaki İstanbul’un olumsuzlukları ile karşılaşırken diğer taraftan Anadolu’daki mücadeleye katılmak için uğraşlar vermekte, birtakım engellerle karşılaşmaktadırlar. Böylece romancılar bu ikilem içinde İstanbul’da olup biteni anlatma imkânı bulurlar. Mehmet Rauf’un Halâs’ı () bunlardan olup Mütareke öncesi İzmir günlerinin hareketli ve kozmopolit yaşamını yansıtmayla başlar. Onu bir Kurtuluş Savaşı romanı yapan yönü, İzmir’in işgal günlerine ait bazı olaylardan söz etmesi ve devamında da işgal altındaki İstanbul’a geçerek buradaki hayatı ve karmaşık ilişkileri anlatmasıdır. Romanın bu hayatı çekilmez bulan kahramanı Anadolu’ya geçmek isterken yakalanır ve işgal güçlerince hapsedilir.

Bunun dışında Selahattin Enis (Atabeyoğlu)’in Cehennem Yolcuları (), Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’si (), Agâh Sırrı (Levend)’nın Acılar (), Esat Mahmut (Karakurt)’un Allahaısmarladık (), Hilmi Ziya Ülken’in Posta Yolu (), Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları (), Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler’i (), Bekir Büyükarkın’ın Gece Yarısı (), Ayşe Kulin’in Veda’sı () işgal altındaki İstanbul’da yaşananları aksettirmeye çalışırken işgalcilerle farklı ilişki ve iş birliklerini de konu edinirler.

Ankara merkezli birçok romanda ise savaş günlerinin Ankara’sında olup bitenler işlenirken cephe hattından yansıyanlar arayışları, beklentileri ve tedirginlikleri öne çıkarır. Büyük Millet Meclisindeki çalışmalar, Ankara’daki siyasi arayışlar, cephe hattına yardımcı olmak amacıyla bir şeyler yapanlar, Ankara’da söz sahibi olan kişiler ve kişilerin ilişkileri, arayışları romanların konularını belirler. Yakup Kadri’nin Ankara’sında () savaş günlerinin Ankara’sına ait bazı ayrıntılar üzerinden cephe gerisinde olup biten ilişkiler üzerinde durulur. Sakarya savaşı sırasında Meclisin Kayseri’ye taşınması tartışmalarının yansımaları, romanın kahramanı Selma Hanım’ın önce Eskişehir’deki bir askerî hastanede sonra da Cebeci Hastanesinde hasta bakıcılığa başlaması gibi ayrıntılar üzerinden bu mücadelenin farklı yüzleri işlenmeye çalışılır. Aka Gündüz’ün Dikmen Yıldızı () romanı ise savaş günlerinde Anadolu insanının kadın, yaşlı, genç, bütünüyle savaşa katılışını, cepheye cephane taşıyan görüntülerinin tasviri ile dikkatleri çeker. Emine Işınsu’nun Cumhuriyet Türküsü () de bir Kurtuluş Savaşı romanı olarak hem İstanbul safhasını hem de Ankara’da olup bitenleri ele alır. Romanın kadın kahramanları üzerinden İstanbul’da Türk Ocağında sürdürülen faaliyetlere, bu Ocağın yayın organı Türk Yurdu’nda yayımlanmış makalelerdeki fikirlerin tartışılmasına imkân vererek millî zaferin bu boyutuna dikkat çeker. Bir müddet İstanbul’da bulunan genç kızlar, daha sonra babalarının istetmesi üzerine Ankara’ya geçerler. Tarık Buğra’nın Firavun İmanı () romanında da olayların merkezinde Ankara vardır. Başlangıçta Meclisin gündemi ve Mecliste öne çıkan tartışmalar bazı milletvekilleri üzerinden yansıtılmaya çalışılır. Burada Mehmet Âkif, Hüseyin Avni, Hasan Basri gibi isimler öne çıkar. Bunlar romanın kahramanı olacak isimlerdir. Dolayısıyla kendi çıkarını ön planda tutanlar ile vatanın geleceğini düşünenlerin bir arada oluşları söz konusudur.

Millî Mücadele&#;yi işleyen romanların bir kısmında, hikâyelerde olduğu gibi ilerleyen Yunan kuvvetlerinin halka yaptığı zulümler, işkence ve tecavüzler anlatılırken, aynı zamanda Yunanlılarla iş birliği yapan insanlar yahut Millî Mücadele&#;ye bir şekilde destek vermekten kaçınanlar üzerinden ideolojik bir tutum ön plana çıkarılır. Halide Edip’in Vurun Kahbeye (), Reşat Nuri (Güntekin)’nin Yeşil Gece (), Yakup Kadri’nin Yaban () romanları bunlardandır.

Bazı romanlar ise yöresel ölçekte kimi bölge yahut şehirler ekseninde o günlerin olumsuzluklarını, yerli halk arasındaki çekişmeleri ile Rum yahut Ermeni azınlıkların taşkınlık ve katliamlarını konu edinmektedir.  İlhan Tarus Var Olmak’ta () Biga çevresindeki örgütlenmeleri, Hükümet Meydanı’nda () Konya ayaklanmasını, Vatan Tutkusu’nda () ise Ege bölgesindeki işgal günlerini ve kurtuluş mücadelesine gönül vermiş efelerin kendi aralarındaki mücadelelerini konu edinir. Bir üçleme de Talip Apaydın’ındır. O da Toz Duman İçinde&#;de() Uşak yöresindeki bir köyde köylülerin Millî Mücadele yıllarında yaşadığı sıkıntıları konu edinirken bunun devamı olan Vatan Dediler’de(), Millî Mücadele&#;ye katılan köylülerin başlarından geçenleri anlatır. Serinin üçüncü cildi olan Köylüler&#;de ise (), Kuvayımilliye gönüllüsü köylülerin savaş sonrası köyüne dönüşlerini ve yaşadıklarını hikâye eder.  Fikret Arıt’ın Hep Bu Topraklar İçin () romanı, Marmara adalarında Rum çetelerinin baskı ve zulümlerini, Küçük Fedailer’i ise () Gazintep yöresinin önce İngiliz, ardından Fransızların işgali sonrasında yerli Ermenilerin baskı ve tecavüzlerini, bunlara karşı yürütülen savunma ve kurtuluş mücadelesini konu edinir.

Sonuç olarak Kurtuluş Savaşı edebiyatımız, farklı türlerde verilmiş eserlerle bir hayli zengindir. Bu büyük savaşın edebiyata yansıması savaş günlerinde başlamış, sonraki yıllarda artarak sürmüştür. Zaman zaman verilen yeni örneklerle de zenginleşmeye devam etmektedir. Savaşın büyüklüğü, toplumsal anlamda yansımaları, acıları ve sıkıntıları derinden yaşayan insanların çokluğu göz önüne alındığında, toplumsal hafızayı diri tutmak için bir o kadar daha eserin verilmesinin gerekliliği ise ayrı bir dikkattir. Edebî ürünlerin çokluğuna rağmen türler planında konuyu ele alan çalışmalar az ve yetersizdir. Büyüklerimiz, şehitlerimiz, gazilerimize minnet borcumuz kolay ödenir bir yükümlülük değildir. Yarınlarımızı şekillendirecek güç ve enerjiyi alabileceğimiz kaynak da onların ruh ikliminde, inanç, azim ve kararlılığındadır.

Mehmet TÖRENEK

KAYNAKÇA

Atatürk Devri Türk Edebiyatı I, II, hazırlayanlar: Mehmet Kaplan- İnci Enginün- Zeynep Kerman- Necat Birinci- Abdullah Uçman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara

Atatürk Şiirleri, hzl. Mehmet Kaplan &#; Necat Birinci, Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara

ÇETİNDAŞ, Dilek,  Yeni Türk Şiirinde Destan, Ötüken Yayınevi, İstanbul

Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa KemalC. I, II, hazırlayanlar: Mehmet Kaplan- İnci Enginün- Birol Emil- Necat Birinci- Abdullah Uçman, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul

KARAOSMANOĞLU, Yakup Kadri, Millî Savaş Hikâyeleri, Kültür Bakanlığı, Ankara

KIYMAZ, Ahmet,  Arası Romanda Millî Mücadele, Akçağ yayınları, Ankara

Millî Mücadele Hikâyeleri, hzl. Nesime Ceyhan, Selis kitaplar, İstanbul

ŞENGÜL, Abdullah, Cumhuriyet Döneminde Tarihî Tiyatro, Alp Yayınevi, Ankara

TÖRENEK, Mehmet, Türk Romanında İşgal İstanbulu, Kitabevi, İstanbul

Türk Dili, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı, No: , Temmuz

YAKAR, Aytekin, Türk Romanında Millî Mücadele, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara

Yılında Millî Mücadele Edebiyatı, hazırlayanlar: Hakan Sarı- Yusuf Koşar, Ihlamur Kitap, İstanbul

DURA, Cihan (Prof. Dr.), “Milli Mücadeleyi Konu Alan Romanlar”, (https://monash.pw)

20/06/ tarihinde monash.pw adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı

Kurtuluş Savaşı yıllarında hem cephede hem de cephe gerisinde verilen mücadeleleri anlatan birbirinden değerli 21 Romanı sizler için hazırladık, keyifli okumalar diliyoruz.

  1. Ateşten Gömlek – Halide Edip Adıvar

- Reklam Arası -

 

Türk edebiyatının önemli yazarlarından Halide Edip Adıvar, Kurtuluş Savaşı yıllarını Ateşten Gömlek ile günümüze taşıyor. Adıvar, Kurtuluş Savaşı mücadelesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında bizzat yer alıyor. Ateşten Gömlek, yazar tarafından tam da bu yıllarda kaleme alınmaya başlıyor. yılında ilk kez yayımlanan eser, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan ilk roman olarak biliniyor. Eserde savaş yıllarında Anadolu’nun durumu tüm gerçekliğiyle yansıtılırken, kahramanların iç dünyasına da değiniliyor.

&#;İşte mitralyöz tıkırtıları&#; İşte top, işte kurşun vızıltıları&#;işte durmadan yere serilen atlı ve yaya askerler. Hâlâ korkmuyorum. Ne garip şey! Harpte biricik korkunç şey insanın korkusu galiba. Bozgun ve geri çekilme olmayan yerde meğer korku yokmuş.&#;

- Reklam Arası -

 

  1. Vurun Kahpeye – Halide Edip Adıvar

- Reklam Arası -

Vurun Kahpeye romanında Afyon ilinin bir kasabasında öğretmenlik yapan Aliye öğretmenin yaşadıkları konu alınıyor. Yerel halktan Yunan işgaline çanak tutan Türklerin yoğun bir şekilde eleştirildiği Vurun Kahpeye, dönemin Anadolu insanının fakirliğini de çapıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

&#;Dağılan ve disiplini bütünüyle yok olan Yunan askeri, baştanbaşa kasabayı yağmalamaya ve yakmaya başladılar. Kasabanın üstünden koskoca ve kızıl bir ateş dalgası her şeyi sarıyor, yalıyor, yutup geçiyordu. Bu ateş dalgası arasında insanlar kaçışıyor, boğuşuyor, yanıyor, kıyamete benzer bir çığlıkla çığrışıyorlardı.&#;

 

  1. Yaban – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun en başarılı romanları arasında gösterilen Yaban, ilk defa yılında okuyucuyla buluşuyor. Romanda zaman aralığı olarak Birinci Dünya Savaşı’ndan Sakarya Meydan Muharebesi’nin sonuna kadar geçen süre seçiliyor. Yaban, söz konusu dönemde köylerin ve köylülerin durumunu ele alarak kurtuluş mücadelesine farklı bir perspektiften bakmaya olanak sağlıyor. Yazar bununla birlikte, yarattığı farklı statüdeki karakterlerle aydın-köylü çatışmasını da başarılı bir şekilde kurguya ekliyor.

&#;– Kolunuzu nerede kaybettiniz?

 – Çanakkale&#;de&#; dedim.

– Ha ha, öyle ise siz mükemmel bir Kemalistsiniz.

– Bir Kemalist mi? Evet. Fakat, Çanakkale&#;de harp ettiğim için değil, sade bir namuslu Türk olduğum için&#;&#;

 

  1. Ankara &#; Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Romanın ana teması Millî Mücadele yıllarında hiçbir çıkar gözetmeksizin yurtları için çalışan bazı subayların ve politikacıların zaferden sonra “sermaye çevreleriyle ilişkileri” ya da “arsa spekülasyonu”, “taahhüt işi” gibi girişimlerle zenginleşmeleri, “inkılap”a boş vermeleridir. Romanın kadın kahramanı Selma’nın yaşamı izlenerek Millî Mücadele inancının ateşli dönemleri ve sonrası anlatılıyor. Ankara romanı ütopik bir romandır. Bu romanda yazarın özlediği, özlemini çektiği geleceğin Ankara’sı dolayısı ile Türkiye’sidir.

&#;Cihanın dört bir köşesinden gelmiş heyetler, bütün devletlerin elçileri, diplomatlar, gazeteciler, hep ayakta, aynı saygı ve dikkat ile Türk namını taşıyan bu “mucize adamı”nın sesini dinliyordu.&#;

 

  1. Sodom ve Gomore &#; Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun bir diğer Milli Mücadele romanı Sodom ve Gomore’de olaylar, işgal altındaki İstanbul’da geçiyor. Eser ismini, kutsal kitaplarda hikâyeleri anlatılan, azgınlıkları sebebiyle helak edilen Sodom ve Gomorra şehirlerinden alıyor. İstanbul’da doğu dünyasının sembolü olan Fatih semti işgalin üzüntüsünü yaşarken; Harbiye (Beyoğlu, Beşiktaş) semti işgalcilerle türlü ahlaksızlıkların içerisine giriyor. Millî Mücadele’ye farklı bir pencereden bakmamıza vesile olan Sodom ve Gomore, işgallerin milletlerin içerisindeki ahlaksızları ortaya çıkarışını gözler önüne seriyor.

&#;Sami Bey, Tanzimat devrinin meydana attığı o biçim alafranga Türkler’dendir ki Türk’ten başka her milletin gücüne inanırlar ve Türkiye’ye ait meselelerin mutlaka başkaları tarafından halledilebileceği fikrindedirler.&#;

 

  1. Biz İnsanlar – Peyami Safa

Boğaziçi&#;ndeki okullardan birinde yatılı okumakta olan Tahsin, kendisine eşek Türk diyen Cemil&#;e taş atar ve onu yaralar. Okulun öğretmenlerinden Orhan ilk müdahaleden sonra yaralanan çocuğu evlerine götürür. İdealizmle materyalizm arasında bocalayan, milliyetçi bir öğretmen olan Orhan, Mütareke sonrası İstanbul&#;unun zengin ve yozlaşmış kesimiyle bu olaydan sonra ilişki kurar ve o evdeki Batılı tarzda eğitim almış, kozmopolit düşüncelere sahip Vedia&#;ya âşık olur. Peyami Safa, yazarlığının zirvesinde olduğu dönemde kaleme aldığı Biz İnsanlar romanında can alıcı bir soru sorar: “Türkiye&#;nin yaşayacağına inanmayan bir Türk&#;ün kaç türlü ahlakı olabilir?” Mütareke döneminde aydınların gündemini işgal eden materyalizm, sosyalizm, mandacı­lık, milliyetçilik gibi fikirleri karakterleri üzerinden tartışarak ideal buhranı yaşayan insanların dengelerini yitireceğine işaret eden Peyami Safa, insanın maddî bir varlıktan çok manevî bir varlık olduğunu, insanda ruhun maddeden önce geldiğini gösterir.

&#;Düşman şehre girmiş ne çıkar? Davranır, kovarız; fakat bir de fenalığın bin çeşidi ruhlarımızı işgal etmiş. Ahlâkımız, faziletimiz işgal altında&#;&#;

  1. Sözde Kızlar – Peyami Safa

Sözde Kızlar ’da ise Yunan işgalinden kaçıp babasını aramak için İstanbul’a gelen Mebrure, uzaktan akrabalarının zevke batmış konağına Millî Mücadele gerçeğini taşır. Babası Yunan askerlerince yakalanmıştır. Anadolu ise düşman işgali altındadır ve karmakarışıktır. Anadolu, bu durumdayken İstanbul eğlenmeye devam etmektedir.

&#;- Anadolu, güzeldir değil mi?

Harikulade &#; Fakat, refah yok.

Refah dediğiniz nedir? Elektrik ve otomobilse, belki bunlar yok fakat kalp rahatı var.&#;

  1. Sahnenin Dışındakiler &#; Ahmet Hamdi Tanpınar

&#;Sahnenin Dışındakiler&#;de zaman yılıdır ve mekân İstanbul olarak yer alıyor. Türk milletinin yaşadığı o ateşten günlerde İstanbul hem bir sahne hem de sahnenin dışı. Asıl sahne Anadolu, bu sahne dışı İstanbul&#;da pek az görünüyor, değişik aynalardan görülüyor. &#;Sahnenin Dışındakiler&#;de kalabalık bir şahıs kadrosu öne çıkıyor. Bunlar içinde gözden düşmüş fakat kendilerinin her an hatırlanacağını uman devlet adamları, harp vurguncuları, idealistler, hainler, fedakâr kadınlar, düşmüş kadınlar, değişen hayat şartları içinde yerlerini arayanlar, ıstırabın hayatlarını kararttığı insanlar yer alıyor.

&#;Orada (Anadolu&#;da) mücadele var, muharebe var. Mukadderatımız orada halledilecek! Asıl sahne orası. Biz burada maalesef sadece seyirciyiz. Sahnenin dışındayız&#;

9. Küçük Ağa – Tarık Buğra

Ölümsüz yazar Tarık Buğra’nın en tanınmış eserlerinden olan Küçük Ağa, Milli Mücadele yıllarını çarpıcı bir hikayeyle ele alıyor. Roman, aynı dönem için yazılan birçok eserden farklı olarak küçük bir kasabayı merkez ediniyor. Bunun yanı sıra Milli Mücadele’ye yerel direnişçi ve çetelerin bakış açısını da ekliyor. Eser söz konusu dönemin bir yansıması olarak, farklı iç gruplar arasındaki fikir ayrılıklarını tema olarak işliyor. Ve bu yönüyle tarihe ışık tutan en değerli Türk romanları arasında gösteriliyor.

&#;Bir mezarının kıyısında boğuşuyor, yeniden hayata katılmak için dişini tırnağına katıyordu. Bu trajik savaşta yenilişin hesabını yapmak kolaydı. Fakat zor olan, Küçük Ağa&#;yı terleten, diken üstünde gibi tedirgin eden zaferdi, zaferden sonrasıydı. Zira, o inanıyordu ki başlangıç bu günler değildi, başlangıç zafer denilen şey olacaktı. Başlangıç, yani Türkiye&#;nin hayatıyla ilgili asıl savaşın başlangıcı. Ve bu savaş zaferden sonra başlayacak; iyilerle kötüler, mideciler ve budalalarla vatanseverler arasında geçecekti.&#;

 

Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir

Esir Şehir Üçlemesinin ilki olan Esir Şehrin İnsanları Osmanlı’nın son yıllarındaki Mütareke Dönemi’ni, İstanbul’un direnişini ve bu süreçte Osmanlı toplumunun tutumunu gerçekçi bir şekilde işliyor. Eserde “İstanbul Hükümeti yanlıları”, “Kuvayımilliyeciler” ve “vatanın gidişatını önemsemeyenler” olmak üzere üç temel tipe yer veriliyor.

Ana kurgu olarak bu üç grubun fikir çatışmalarını temel alan Esir Şehrin İnsanları, söz konusu dönemin ideal aydın tipini, romanın başkahramanı olan Paşazade Kâmil Bey üzerinden ortaya koyuyor. Millî Mücadele dönemi eserlerinin ortak özelliği olarak eğitimli bir Osmanlı gencinin içsel çatışmaları düzleminde ilerleyenEsir Şehrin İnsanları, nihayetinde kurtuluş için sahip olunması gereken fikirsel olgunluğa ulaşma sürecini konu ediniyor.

&#;Bir vatan kaybediyoruz karıcığım! Bunun anlamını kavrayamadığına eminim. Inşallah kavramana da meydan kalmaz. Ben Hindistan’ı, Siyam&#;ı, Mısır’ı yani sömürgeleri hep dolaştım. Oralarda yabancı üniformasıyla dolu, salonları, sarayları gördüm. İngiltere’de tanıdığımız subaylardan hiçbirisi, sömürgelerinde gördüklerime benzemiyordu. Londra’da insan olan bir binbaşı, Hindistan’da hayvan haline gelmişti.&#;

 

Esir Şehrin Mahpusu – Kemal Tahir

Esir Şehir Üçlemesi’nin ikinci cildi ‘Esir Şehrin Mahpusu’nda, Kâmil Bey hapistedir; kendisiyle, ailesiyle ve ait olduğu Osmanlı aristokrasisiyle derin bir hesaplaşmaya girişir. Çürümüş, işbirlikçi aileler, Anadolu’da gitgide güçlenen Kuvayı Milliye direnişi ve hapiste, korkunç bir dram içinde, yapayalnız, kendisini Kurtuluş Mücadele&#;siyle yeniden yaratmaya karar veren Kâmil Bey…

&#;Kendi değerimizdekilerin ya da kendimizden üstün olanların pisliğini neden pislik saymıyoruz? Biz ancak kendimizden aşağı gördüklerimizin pisliklerinden iğreniyoruz. Bizim pislik anlayışımız, biraz şey&#; Yani biraz daha pis.&#;

Yorgun Savaşçı – Kemal Tahir

Esir Şehir Üçlemesi’nde Millicileri İşgal Kuvvetleri’nin baskısı altındaki İstanbul’da anlatan Kemal Tahir, ‘Yorgun Savaşçı’da onları Anadolu’ya gönderir. ‘Yol Ayrımı’nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, ‘Yorgun Savaşçı’nın baş kahramanıdır. İstanbul’a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan aşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın; diğer yandan Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’de ön saflarda yer almayı isteyecek kadar da cesurdur. ve yıllarında İstanbul’daki örgütlenmeleri ve Anadolu direnişini anlatan ‘Yorgun Savaşçı’, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden sürecin romanı olarak da okunabilir.

&#; ‘İzmir&#;in yolu Samsun&#;dan mı geçer?&#; dedim. &#;Kestirme yolu bu mudur?&#; diye alay ettim. Düşünüyorum da akıldan yana biz neredeyiz, Mustafa Kemal nerde? İstanbul&#;dan 16 Mayıs&#;ta yola çıktı: Yani, İzmir&#;e Yunanın girmesinden bir gün sonra&#; Neden Samsun&#;a gideceğine, Bandırma&#;ya gelmedi? Çünkü gerçek komutanlar durumun özelliğine göre burada yıldırım olup yakmaktansa, oradan gürlemenin daha etkili olduğunu bilirler!&#;

Halas – Mehmet Rauf

Halas Mehmet Rauf’un kaleme aldığı son romandır. Konusunu İstiklal Savaşı’ndan alan eser özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin anlatıldığı ve şehrin bu yıllardaki sosyal yaşamından kesitler aktaran bölümleriyle ilgi çekicidir. Hayatının son döneminde vücudunun sağ tarafına inen felç nedeniyle kitabını zaman zaman eşine dikte ettirerek tamamlayabilen yazar duygusal, heyecanlı ve bazen öfkeli bir üslup kullanmıştır.

&#;Ben, diyordu, Mustafa Kemal&#;e vicdanımın bütün samimiyetiyle tapıyorum. O olmasaydı bugün biz Türkler yok olmuştuk. Gerçi ötede beride kahramanlıklar yapılmadı değil, orada burada kendilerini tehlikeye atarak düşmana karşı gelenler pek çok oldu. Fakat asıl Mustafa Kemal&#;dir ki bu çeşitli ve dağınık kahramanlıklara bir mânâ, bir kimlik, bir canlılık verdi. Kesin bir hedef tayin etti ve onları takip etmeleri gereken yola sevk etti. Anadolu&#;nun bugünkü ülküsü tek bir mânâyla Mustafa Kemal ülküsüdür.&#;

 

Aşk ve Zafer – Halide Nusret Zorlutuna

Aşk ve Zafer, devrinde &#;Ümmü&#;l-Muharrirât (Yazarların Annesi) unvanını almış Halide Nusret&#;in en çarpıcı romanı. Milli Mücadele yıllarında İstanbul&#;da ve Urfa&#;da yaşanan bir aşkın romanı. Roman, Milli Mücadele&#;nin Anadolu&#;da ve İstanbul&#;da yaptığı değişimleri, Urfa&#;nın kültürel dünyasını, Halide Nusret&#;in bakış açısıyla sunuyor. Roman, Halide Nusret&#;in biyografisinden kuvvetli izler taşımasıyla ayrıca önem kazanıyor. Roman, Urfa&#;daki hayat etrafında kadın meselesine yaptığı vurguyla öne çıkıyor.

&#;Askerin oturmasına tahsis edilmiş bulunan deniz boyundaki köşklerden zabit namzetlerinin marş sesleri geliyordu: &#;Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar&#;&#; O günden tam iki yıl sonra, güneş başlı bir büyük komutanın, bu marşı söyleye söyleye Samsun sahillerinden Anadolu içlerine gideceği; vatanı bir korkunç felâketten kurtaracağı o tarihte kimin aklına gelirdi?&#;

Üç İstanbul – Mithat Cemal Kuntay

Yirmiyi aşkın, önde gelen roman kahramanı, bir romanı roman yapan bütün ruh çözümlemeleriyle karşınızda. Aynı zamanda gerçek tarihî kişilikler ile başka yardımcı unutulmaz tipler romana ustaca yedirilmiş&#; Simsiyah ve 33 yıl sürmüş Abdülhamit dönemi baskısıyla İstibdat İstanbul’u&#; Özgürlük adına iktidara gelenlerin yönetiminde olduğu ama Abdülhamit’e rahmet okutturan Meşrutiyet İstanbul’u…Batan bir imparatorluğun bütün sefaleti ile ülkeyi işgal edenlere yaltaklanmada birinci olanların İşgal İstanbulu…ve bütün bu İstanbul’ları dikey olarak kesen bir yazar hayatı: Muharrir Adnan Bey.

“Şimdi vatan bir insan gibi ölürken bir insan bir vatan gibi ayaktaydı: Mustafa Kemal! Mustafa Kemal ayağa kalkınca yeryüzüne vuran gölgesine bütün bir memleket sığıyordu. Mustafa Kemal ayağa kalktı demek on beş milyon muzdaribin altında duracağı bir bayrak vardır demektir.”

Kalpaklılar &#; Samim Kocagöz

Kalpaklılar, Samim Kocagöz’ün belgelere dayanarak işlediği bir destan: İşgal altındaki topraklardan Kuvâ-yi Milliye&#;nin doğuşuna, cephelerdeki çarpışmalardan gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşının, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek destanı.

&#;Hattı müdafaası yarılan Türk birlikleri, hemen sathı müdafaa yapa yapa toparlanıyor, çok geçmeden yeni bir cephe kuruyorlardı. Sanki Türk ordusunun Başkumandanı oturmuş, sakin sakin düşmanı ile satranç oynuyordu: Düşman hangi taşını, taşlarını sürse, hemen onun karşısında, ona fark ettirmeden sağdan soldan aktardığı taşları ile bir savunma tertibi kuruyordu. Düşmandan az kuvvetlerle bu oyun, ancak böyle oynanırdı.&#;

 

Şu Çılgın Türkler – Turgut Özakman

Turgut Özakman önce Mondros Mütarekesi’yle II. İnönü savaşı arasında geçen dönemi özetliyor. Peşinden altı yüz elli sayfalık bir destan. Sanki elinde kamera varmış gibi bir Türk tarafına, bir Yunan tarafına; bir İstanbul’a, bir İngiltere’ye odaklıyor bakışlarını. Ve bu ahlaksız işgale dağıyla, çiçeğiyle, insanıyla, hayvanıyla; canlı-cansız bütün varlığıyla topyekûn direnen Anadolu’yu anlatıyor.

&#;Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, yurdumuzu Batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.&#;

 

Kurtlar Sofrası – Attilâ İlhan

Memleket o sıralarda gerçekten bir kurtlar sofrasına dönmüştür. Herkes çıkarını sömürmekte bulmaktadır ve bütün sömürücülerin parça parça yok ettiği şey halkın payıdır. Sürüklenilen yıkımdan kurtulmak için bir sentez ve bir hareket gereklidir. Romanda bunun ancak Kuvâ-yı Milliye ruhuna bağlı demokrat bir toplumculuk ve ulusal bir devrimcilik olabileceği gösteriliyor.

&#;Biz mahvolmuş bir nesiliz, anlıyor musun, mahvolmuş! Bize batılı olun dediler, olduk; onlar doğulu kaldı! Bize öğrenin dediler, büyük fikirlere heveslendik, kitaplarımızı yasak ettiler, okutmadılar.&#;

 

Allahın Süngüleri “Reis Paşa” – Attilâ İlhan

Yıl &#;Reis Paşa&#; artık Anadolu&#;ya geçmiş, milletvekilleri Ankara&#;ya toplanıyor. Yurdun dört bir yanında direnişin ateşi harlanmış. Ama kışkırtmaların, ayaklanmaların da ardı arkası kesilmiyor. Ortalık toz duman. &#;Reis Paşa&#;, bir yandan savaşı yönetirken, bir yandan da tasarladığı geleceğin tohumlarını atıyor&#; Allah&#;ın Süngüleri bu büyük direnişin öyküsünü anlatıyor ve onun kahramanlarının etten kemikten, &#;insan&#; resimlerini çiziyor. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Halide Edip, Yunus Nadi&#; Makbule Hanım, Zübeyde Hanım, büyük aşk Fikriye&#; Tarih kitaplarında birer isim olan bu şahsiyetler romanda adeta canlanıyor, hayat buluyor. Hepsi, bazen soğuk Ankara tepelerinde, bazen İstanbul&#;un bir zengin konağında, bazen tıklım tıklım direnişçi dolu trenlerde, bazen meclise giden tozlu yollarda nefes alıyorlar.

&#;Kemal Paşa önce bir şey demez, leblebi tabağından iki leblebi alır; sonra leblebiler elinde konuşur: &#;&#;nankör olmayalım ! İttahatçılık, bir ocaktır; yetişmemizde dahli var, bu&#;bu gayr-ı kaabil-i inkâr bir hakikat..! Ne var ki onlar Garplılaşmak temayülündeydi, biz medeniyetçi olacağız&#; Onlar Komitacıydı, biz inkilâpçıyız&#; Onlar Osmanlılaşma taraftarıydı, biz milliyetçiyiz&#;eğer bu hakikatleri anlatabilirsek&#;millet dâvamızı tecviz edecektir&#;

 

Sırtlan Payı &#; Attilâ İlhan

Romanının başkahramanı Miralay Ferid’dir. Miralay Ferid, Harbiye’de eğitim almış, 1. Dünya Savaşı’na, ardında da Kuvâ-yi Milliye’ye katılarak bağımsızlık savaşı vermiş bir subaydır. Roman, 27 Mayıs ’da gerçekleşen askeri darbenin hemen ardından başlar. Miralay Ferid 70 yaşındadır ve 27 Mayıs İhtilali’nin ateşli bir savunucusudur. 27 Mayıs İhtilali’nin üzerinden henüz 2 ay geçmemişken Miralay Ferid kalp krizi geçirir. Bu krizden sonra hasta yatağında ihtilalden önce ve sonra yaşadığı dönemin siyasal olaylarını sorgulayan Miralay Ferid, bir yandan da geçmişine dönerek ’in 2. Meşrutiyet’ini; 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Filistin ve Suriye cephelerinde yaşadıklarını; Osmanlı’nın yenilgiyi kabul edişinin ardından bir sivil olarak girdiği gizli teşkilat ile Anadolu’da bulunan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına yardım çabasını ve düzenli ordu kurulunca bağımsızlık savaşına katılmasını hatırlar ve geçmişinin siyasi olaylarıyla hali hazırdaki siyasi olayları karşılaştırarak anlamlandırmaya çalışır. Tabi, bu çaba geçmişin şahsi meselelerini de anımsaması anlamına gelir.

&#;Kadıköy mitinginden bir gün önce işgali protesto amacıyla okullar kapatılmış, bu defa üç bine yakın &#;muallim ve muallime,&#; Darülfünun &#;da toplanıp ant içmişti: &#;İzmir Türk kalacaktır!&#;

 

Milli Mücadelede Çamlıca’nın Üç Gülü &#; Hıfzı Topuz

&#;Biz Çamlıca&#;nın üç gülüyüz,

Aşk bahçesinin bülbülüyüz,

Dillerde gezer söyleniriz,

Gamsız yaşarız eğleniriz&#;&#;

Yesârî Âsım Arsoy&#;un bu ünlü şarkısına konu olan Çamlıcalı üç kız kardeş, Milli Mücadele yıllarında İstanbul&#;daki gizli direniş örgütleriyle işbirliği yapmışlar; İngilizlerden ve Fransızlardan önemli bilgiler sızdırarak, düşman kontrolünde bulunan silah depolarının boşaltılıp Anadolu&#;ya silah sevk edilmesinde görev alarak direnişe büyük katkıda bulunmuşlardır. Hıfzı Topuz, romanında bu üç genç kızın gizli kalmış heyecan dolu yaşamlarını ve aşklarını gün ışığına çıkarıyor. Anılara ve belgelere dayanarak kaleme aldığı romanda yazar, Çamlıcalı kızların yaşadıklarından yola çıkarak, Kurtuluş Savaşı&#;nın çok az değinilen yeraltı örgütlerini ve ajanlarını, gerçek bir halk hareketinin unutulmuş kahramanlarını anlatıyor.

&#;- Kemal Bey, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı dünyada ilk kurtuluş savaşını veriyoruz. Ne yazık ki bazı sahte aydınlar bunu hâlâ anlamıyorlar. Bunlar yarın kaçıp gidecekler. &#; Gitmezler kardeşim, gitmezler; yarın bizden daha çok Kemalist kesilirler. Öylesine ahlaksızdır bunlar.&#;

 

Kutsal İsyan &#; Hasan İzzettin Dinamo

Yazar, sekiz ciltlik belgesel romanında, Milli Mücadele’yi öncesindeki olaylardan başlayarak kronolojik ve edebi bir öyküleme tekniği içerisinde sunuyor.

&#;Mondros Bırakışması&#;nda İzmir’in işgali de düşünülmüş ve bu işin tereyağından kıl çeker gibi gürültüsüz patırtısızca yani hâdisesiz olması kararlaştırılmıştı. Keçi sakallı Venizelos Efendilerine böyle söz vermişti. İzmirliler, şehrin Yunanlılara verileceğini ilk işittikleri günden beri tedirgindiler. Artık güzel izmir&#;in savunması kadere bırakılmıştı. Bu şehri ancak bir mucize kurtarabilirdi.&#;

 

M&#;tareke d&#;nemi nedir ve hangi yılları kapsar? M&#;tareke d&#;nemi edebiyatı ve romanları

Haberin Devamı

 Buradan da anlayacağımız gibi mütareke dönemi 30 Ekim yılıyla Mudanya mütarekesinin sona erdiği 11 Ekim yılları arasını kapsamaktadır. Ortalama olarak bu dönem tam olarak dört yıl devam etmiştir.

 Mütareke dönemi savaştaki taraflar arasında silahların bırakılarak barış antlaşmalarının imzalanmasını belirten dönemdir. Doğal olarak dönemin edebi eserleri daha çok tarih ve savaş konularını anlatmaktadır.

 Mütareke dönemine ait siyasal akımlar, eleştiriler, çeşitli görüşler, tartışmalar, kabul edişler ve karşı çıkışlar dönemin insanları tarafından bildirilmiştir.

Mütareke Dönemi Edebiyatı Ve Romanları

 Mütareke döneminin yazarları Türkçü olarak nitelendirilen yayın politikası izlemiştir. Dönemde yayınlanan edebiyat eserleri de Türkçülüğü konu almıştır. Dönemin yazarları arasında Cenap Şahabettin, Rıza Tevfik, Reşat Nuri, Ahmet Rasim, Ömer Seyfettin, Yahya Kemal, Refik Halit, Hüseyin Rahmi, Ali Canip yer almaktadır.

 Bu şair ve yazarlara mütareke dönemi ilham olmuştur. Bu kadro arasında mütareke dönemi sonrası Cumhuriyet dönemine ait şair ve yazarlar da yer almaktadır. Romanlarda mütareke döneminin kasvetli havasına da yer verilmiştir.

 Yahya Kemal'in eserleri arasında Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarlarıyla, Bitmemiş Şiirler eserleri yer almaktadır.

Haberin Devamı

 Reşat Nuri'nin Çalı Kuşu, Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü, Acımak romanları yer almaktadır.

 Ömer Seyfettin'in Kaşağı, Yalnız Efe, Efruz Bey, Pembe İncili Kaftan, Yüksek Ökçeler, Ashabı Kehfimiz, Harem, Gizli Mabed romanları yer almaktadır.

 Ahmet Rasim'in İlk Güzel Günahkar, İlk Günahsız Sevda, Falaka romanları dönemin eserleridir.

 Cenap Şahabettin'in Tiryaki Sözler, Evrakı Eyyam, Afakı Irak, Avrupa Mektupları, Nesri Harp, Nesri Sulh romanları dönemin eserleridir.

 Ali Canip'in Geçtiğim Yol, Milli Edebiyat Meselesi Ve Cenap Beyle Münakaşalarım romanları dönemin eserlerini oluşturmaktadır.

 Rıza Tevfik'in Biraz Da Ben Konuşayım, Serabı Ömrüm, Rıza Tevfik'in Mektupları romanları dönemin eserlerine ait romanlardır.

Haberin Devamı

 Refik Halit'in Ago Paşanın Hatıratı, Kirpinin Dedikleri romanları dönemin eserleri arasında yerini almaktadır.

 Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani, Şıpsevdi, Şık, iffet, Utanmaz Adam, Mürebbiye romanları dönemin eserleridir.

 Aynı zamanda Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul romanı ve Ayşe Kulin'in Veda başlıklı tarihi romanları mütareke dönemini anlatmaktadır.

 Romanlarda Türk Kurtuluş Savaşı, antlaşmalar, bu dönemin siyasi yaşamı, bu dönemde yaşanan aşklar, toplum yapısı, halk yaşam tarzı, savaşların ve barışların etkileri anlatılmıştır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır