Depresyon aslında bir ruh halini tanımlayan sözcük. Bir kişi için ‘depresyonda’ denildiğinde, bir çeşit ruhsal çökkünlük halinde olduğu anlaşılıyor. Gündelik yaşamda herkes zaman zaman kendini moralsiz, üzgün, mutsuz hatta karamsar hissedebiliyor. Depresyon hastalığının gündelik olağan moral bozukluğu veya demoralizasyondan farkları var tabii; depresyondaki kişi, düşünce olarak durumuyla ilgili ümitsiz, çaresiz ve karamsarlık içinde oluyor. Kendini bu durum içinde yetersiz ve değersiz algılıyor. Hatta intiharı çözüm olarak görüyor, davranış olarak kendini toplumdan soyutluyor. Bu kişiler ayrıca içine kapanıyor, giderek durgunlaşıyor, hiçbir şeyden zevk alamıyor. Bedensel olarak uykusu ve iştahı bozuluyor. Depresyon şu anda dünyada en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıklar sırasında dördüncü. İyi tedavi edilmemiş depresyon; alkol-madde bağımlılığına, başka ruhsal bozukluklara ve bedensel hastalıklara zemin hazırlıyor. Diyabet, kalp hastalıkları gibi hastalıkların gidişini kötüleştirip ölüm riskini de arttırabiliyor. Bu kişiler mutsuzluk, yetersizlik gibi duygularını bedensel yakınmalarla ifade ediyorlar. Psikiyatri literatüründe bu tür hastalar ‘maskeli depresyonda’ olarak da nitelendiriliyor.
Depresyonun belirtileri nelerdir?
Klinik depresyonun temelinde hoş olmayan duygudurum, umutsuzluk, karamsarlık, ilgi ve zevk azlığı vardır. Bu hastalar derin bir üzüntü yaşıyor. Gelecekleri ve yaşadıkları ile ilgili olarak hep kötümser düşünüyorlar. Hastada depresif duygudurum ile birlikte değişik etkinlik ve sorumluluklara karşı ilgi kaybı izleniyor. Olağan etkinliklerden, iş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hiçbir şeyden zevk almıyorlar. Bazı olgularda önde gelen belirti bunaltı olabiliyor. Anksiyete (bunaltı, kaygı) düzeyi çok artabiliyor, ajitasyon (huzursuzluk) gösterebiliyorlar. Genel olarak ilgileri azalıyor. Umutsuzluk ve çaresizlik duyguları o kadar yoğun olabiliyor ki düştükleri bu durumdan hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını düşünebiliyorlar.
Depresif hastalar, basit günlük aktiviteleri bile yapmakta güçlük çekiyorlar. İş, aile, para ve kendi sağlıkları ile aşırı biçimde kafaları meşgul oluyor. Bu hastaların, enerji düzeyi azalıyor. Bazı olgularda önde gelen belirti fiziksel (somatik) olabiliyor. Bu durumda tepkisel davranıyorlar. Ayrıca umutsuzluk, kötümserlik, benlik saygısında düşme, suçluluk duyguları intihar düşünce ve eylemlerini uyarıyor. Düşünce içeriğinde geçmiş olaylar önemli bir yer tutuyor. Yoğun anksiyete (bunaltı, kaygı) belirtilerinin depresyon olgularında intihar girişimleri için belirleyici bir etken olduğu ileri sürülüyor.
İntihar düşünceleri ve girişimleri depresyonun önemli belirtilerinden biri. Depresif olguların çoğunda duygudurum değişiklikleri ile birlikte iştah ve kilo kaybı görülüyor. Uyku bozukluğu depresyonun çok sık karşılaşılan bir belirti. Dalgınlık, unutkanlık da olabiliyor. Bazen ağır olgularda, hastanın aklından geçenlerle dış dünyada olanlar birbirine karıştırılabiliyor.
Depresyon tekrarlar mı?
Depresyon yineleyici bir hastalık. Daha önce yaşanmış olması tekrarlama olasılığını arttırıyor. Depresyonda yineleme için risk etkenleri:
- Daha önceki depresyondan kalıntı belirtilerin varlığı
- Aile öyküsü olması
- Daha önce geçirilmiş depresyonda anksiyete ve madde kullanımının olması
- Depresyonun 60 yaş üzerinde başlaması
Depresyon bir kişilik sorunu veya zayıflığı mı?
Kesinlikle hayır. Depresyon gerçek bir hastalık. Kişilik zayıflığı ile bir bağlantısı yok.
Depresyon için risk etkenleri
- Erken ebeveyn kaybı
- Madde ve alkol kullanımı
- Anksiyete bozuklukları
- Kadın olmak
- Düşük sosyo ekonomik düzey
- Ayrı yaşama, boşanmış olma
- İşsizlik
- Daha önce depresyon geçirmiş olma
- Yakın zamanda önemli yaşam olayları, stres etkenleri
- Kişilik yapısı
- Çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel kötü davranılma öyküsü
- Bazı ilaçlar
- Tıbbi hastalıklar
- Hormonal değişiklikler
Depresif hastalar, basit günlük aktiviteleri bile yapmakta güçlük çekiyorlar. İş, aile, para ve kendi sağlıkları ile aşırı biçimde kafaları meşgul oluyor.
Prof. Dr. Fuat Özgen
Bayındır Söğütözü Hastanesi Psikiyatri Uzmanı
01.09.2018
Depresyon, sürekli üzüntü hali ve ilgi/istek kaybına neden olan bir duygudurum bozukluğudur. Majör depresyon ya da klinik depresyon olarak da adlandırılan hastalık, kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen, zamanla normal günlük aktiviteleri dahi yapmakta zorlandıkları ciddi bir hastalıktır.
Ruhsal hastalıklar arasında en sık görülen ve en fazla işlevsellik kaybına neden olan depresyon, sık görülmesi nedeniyle gündelik yaşamda insanlar arasında sıkça telaffuz edilmektedir. Gündelik yaşamda insanlar zaman zaman kendilerini mutsuz, üzgün, karamsar hissedebilirler. Bu duyguların zaman zaman ortaya çıkması normaldir ve her mutsuzluk depresyon anlamına gelmemektedir. Depresyon tanısı koyabilmek için, sürekli üzüntülü olma hali, daha önceden zevk alınan şeylerden zevk alamama, genel isteksizlik ve ilgisizlik gibi belirtilerin en az iki hafta süreyle hemen her gün hissedilmesi gerekmektedir.
Kişilerde derin bir üzüntü veya bunaltı ile birlikte düşünmede, konuşmada, hareketlerde ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama görülür. Gelecek ve yaşadıkları anla ilgili yoğun bir karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik, kötümserlik duygu ve düşünceleri vardır. Hastaların düşünce içeriği genellikle geçmişte yaşanmış olumsuz anılar, bu anılarla ilgili pişmanlıklar ve gelecek ile ilgili kaygı, karamsarlık, umutsuzluk ile doludur. Zaman zaman tekrarlayan ölüm ve hatta intihar düşünceleri olabilir. Kişiler kendilerini suçlamaya meyillidirler. Özgüvenleri azalmıştır, kendilerini değersiz ve yetersiz hissederler. Kişiler arası ilişkilerde daha alıngandırlar ve kendilerini yalnız hissederler.
Depresyonda bedensel ve fizyolojik belirtiler çok sık görülür. Hastalar genellikle enerji azlığı, halsizlik, çabuk yorulmadan yakınırlar. Sabah yataktan dinlenmeden kalkar, yorucu bir iş yapmadan kendilerini bitkin ve yorgun hissederler. Çoğu kişide uyku düzeni bozulur, uykuya dalmakta güçlük, sık uyanma, aşırı uyuma, sabaha karşı uyanıp tekrar dalamama gibi problemler sık görülür. İştah değişiklikleri, iştahsızlık ya da aşırı yemek yeme olabilir. Yaşamın her alanına karşı yoğun isteksizlik olduğu gibi cinsel isteksizlik ve eylemde azalma da depresyonun olağan bir parçasıdır. Konsantrasyon güçlüğü, dalgınlık, dikkat azalmasına bağlı gelişen unutkanlık sık karşılaşılan belirtilerdir.
Tanı hastadan alınan iyi bir öykü ve ruhsal durum muayenesi ile konur. Depresyon tanısı koyabilmek için yukarı bahsedilen belirtilerin tamamının bulunması gerekmez. Bu belirtilerden bir bölümü kişinin işlevselliğini bozacak kadar ağır ise ve başka nedenlere bağlanamıyorsa tanı konur. Depresyonun şiddetini belirlemek ve tedavi sürecinde ilaçlara verilen yanıtı değerlendirmek amacıyla Beck Depresyon Ölçeği ve Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği kullanılmaktadır.
Birçok psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi depresyonun da tek bir nedeni yoktur. Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin her biri depresyona neden olabileceği gibi bunların birleşimi sonucu da depresyon gelişir. Depresyonun belirgin bir neden veya tetikleyici olmadan ortaya çıkması durumunda endojen depresyon olarak adlandırılır.
Depresyona bağlı ortaya çıkan belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterir ve birçok şekilde karşımıza çıkabilir.
Depresyon tedavisinde ilaçlar ve psikoterapi yaygın kullanılan tedavi yöntemleridir. Günümüzde tedavi büyük ölçüde antidepresan ilaçlarla yapılmakla birlikte psikoterapinin yeri büyük ve çoğu hastada gereklidir. Tedavi yöntemlerinin yanı sıra sosyal destek de tedavi sürecinin olmazsa olmazıdır.
Depresyon tedavisi genellikle ayaktan tedavi şeklinde yürütülür ancak kişide yoğun intihar düşüncelerinin olduğu, kendisine ve çevresine zarar verme riski olduğu, yiyip içmediği, konuşmadığı, fiziksel durumunun kötüye gittiği ağır depresyon gibi durumularda yatarak tedavi önerilmektedir.
Depresyon tedavisi uzun süren bir tedavidir. Tedavide en önemli sorunlardan biri hastaların tedaviyi yarıda bırakmasıdır. Tedavinin başlangıcında, hastalara antidepresan ilaçların 2 haftadan sonra etki göstermeye başladığı, ilk 2-3 hafta sabretmeleri gerektiği, en az 6 ay boyunca tedavinin süreceği ve iyi hissettikleri dönemlerde ilacı kendi başlarına bırakmamaları gerektiği bilgisini verilmelidir. Tedavinin yarıda bırakıldığı durumlarda tekrarlama olasığı oldukça yüksektir. Hastalığın yineleme olasılığını azaltmak için tedavinin tamamlanması oldukça önemlidir.
10.10.2022