muttaki olmak ne demek / MUTTAKİ | Sorularla İslamiyet

Muttaki Olmak Ne Demek

muttaki olmak ne demek

Muttaki

Siteye adını veren bu kavram aynı zamanda “Muttaki” isimli kitabımın da konusu idi. Günlük yaşamda bu kavramı kullanmanın yaygın hale gelmesi çabası içindeyim.

Muttaki Arapça bir sözcüktür. Kur’an’da tanımı yapılmış ve insana atfedilen yüksek bir değere karşılık gelmektedir. Muttaki “takva sahibi olan” demektir. Sözlük anlamı olarak takva, kuvvetli bir iradenin himayesine girerek korunan, sakınan ve kendini muhafaza altına alan insana denir.

İslâm felsefesine göre muttaki; iman edip emir ve yasaklara uyan, Allah’a karşı gelmekten sakınan, dünya veya ahirette insana zarar verecek söz, fiil ve davranışlardan sakınan anlamındadır. 

Bu tanımı biraz daha pratik hale getirecek olursak, muttakinin bir kimlik ifadesi olduğunu söylememiz gerekir. Böyle bir kimlikten bahsetmek için ise hayati özelliklerle donanmışlık gerekmektedir. Bu özellikler sadece dünyaya değil bütün varlık sistemine bir bakış sağlar ve insanın var olan bilinç sistemi ile entegrasyonu ve uyumu için gerekli olan donanımları ifade eder.

Mustafa İslamoğlu takva terimine pratik bir açıklama getiriyor. Takvayı takviye ile aynı anlamda değerlendirerek, “Allah’a karşı takva, kulun kendisini O’nun azabından, gazabından korunmasıdır. Bunun yolu, Allah’tan Allah ile korunmaktır. Efendimizin duasında geçen ‘senden sana sığınırım’ ifadesinin anlamı budur. Allah’tan korunmanın tek yolu Allah’la korunmaktır. Bu yüzden O’ndan O’na kaçarız. O’ndan O’na sığınırız. Kahrından lütfuna sığınırız. Celalinden cemaline sığınırız. Aklımızı, kalbimizi, maneviyatımızı, hislerimizi, sinir sistemimizi, bilincimizi, bu şekilde takviye ederiz…” demektedir.

Yine Hayat Kitabı Kur’an adlı eserinde Japon T. İzutsu’ya atıf yaparak bir açıklama yapmaktadır ve “sorumluluk” kavramı ile takvayı buluşturmaktadır. İslamoğlu’nun bu eserdeki açıklaması şu şekildedir: “Aslında takva ilahi fıtratın bilinçteki tezahürüdür. Kişi kendine emanet edilen fıtratını ne kadar korursa takvaya da o kadar yakın olur. Bu yüzdendir ki, takva adında somutlaşan sorumluluk bilinci, emanet ve borçluluk bilincini içerir. Kişide emanet üzerine titreme hissi bir seviyeyi aşınca, bu emanetin sahibine bir borçluluk duygusunu tetikler. Bu da doğrudan alacaklının kimliğini meraka yöneltir. Nihayet merak arayışa, arayış da bir seviyeyi aşınca hidayete götürür.”

“Takva, ittika ve ittekullah” terimi Kur’an’da yaklaşık 250 yerde geçmektedir. Kur’an’da ittika kavramı; iman, tevbe, itaat, ma’siyetleri terk etmek, korkmak, ibadet etmek ve ihlâs anlamlarında kullanılmıştır. Geniş incelemek isteyenler Kur’an’a başvurabilir. Diyanet İşleri Başkanlığı külliyatı takvanın üç mertebesi olduğuna işaret etmektedir: İlki şirk, küfür ve nifaktan korunarak imana sarılmak anlamındadır. İkincisi, büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmektir. Üçüncüsü ise, kalbi, Hak’tan uzaklaştıracak her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Yaratan’a yönelmektir. İttika ve takva kavramının kapsamına iman, ihsan, ihlâs, ibadet, itaat, salih amel, birr ve adalet gibi övme ifade eden bütün kavramlar girmektedir. Yani takva kavramı, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları içermektedir. Takva-ittika kavramı adalet ve zulmün zıddıdır.

Muttakinin bir yanı da nitelikleri yönüyle donanmış olmasıdır. Nitelikler doğru devinime esas teşkil eden yeterliliklerdir. Muttaki için zaman ve mekân anlayışı daha geniş olduğundan, gerekli niteliklerin aranması da bu bakış açısına bağlı olacaktır. Nitelik deyince daha çok maddi çıkarların elde edilmesine bağlı donanımlar akla gelmektedir. Günümüzün dinamikleri bu tip algılamaları daha öncelikliymiş gibi gösterir ama aslında önemli olan hem maddi hem de mana âlemine değer niteliklerden söz edilmesidir. Örneğin insan için gerekli görülen bilime sahip olmaktan bahsederken, her iki yönden de karşılığı olan, maddi ve manevi bakış açılarını içeren donanımlar gerekmektedir. Bazı eksikliklerin olması hali devinimin yanlı gitmesi anlamını ortaya çıkaracaktır. Yine anlatım kolaylığı bulabilmek amacıyla, Muttakinin sorumluluk ve nitelik yönleriyle ilişkisi bir matris üzerinde aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.

Muttakilik için gerekli şartlar nelerdir? Sadece “takva” terimi çerçevesinde dar bir inceleme yapalım.

  • Hedef:Hem korunma hem de yakışanı elde etme ve zarafeti yakalama talebinde bulunmak; gösterilen doğru yoldan gitmek; hidayete ve sonsuz mutluluğa ermek; erdemli olmak; mağfirete ermek ve cennet ödülünü kazanmak; iyilerden olmak; iyi aile bireyi olmak, kavmini ve toplumunu sahiplenmek.
  • Sorumluluk: Yaratan’a ve yaratılanlara derin bir sorumluluk hissi ile bağlı olmak, kâinat düzenin uyumluluğunun bilincinde olmak; Yaratan’ın takdir ettiğini şükranla almak ve aldıklarının kıymetini bilmek; eşine, ailesine, kavmine ve içinde bulunduğu topluma ait sorumlulukları yerine getirmek, malı ve canı ile Allah yolunda çalışmak.
  • İman: Allah’ın yüceliğini takdir etmek, O’nun her şeyi bildiğini, haberdar olduğunu bilmek; ilahi kelâma uymak, Kur’an’a ve önceki kitaplara inanmak, idraki aşan hakikatlere bütünüyle iman etmek, ahiret gününü kalben beklemek, peygambere ve önceki peygamberlere inanmak ve rehberliğini kabul etmek; meleklere inanmak.
  • İbadet: Hac yapmak; kurban kesmek; namazı istikamet üzere kılmak; kendilerine sürekli lütfedilenlerden ihtiyaç sahiplerine harcama yapmak; sevgi duymasına rağmen, yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve özgürlüğü elinden alınanlara malından pay vermek; zekâtı gönlünden gelerek vermek; gecenin az bir kısmında uyumak ve seher vakitlerinde yürekten Allah’a yalvarmak, servetlerinde, isteyebilen ve isteyemeyen muhtaçların da bir payı olduğunu bilmek.
  • Sakınmak: Varoluşu kavrayamamaktan; kötülük yapmak, kötü olmak, iyinin kıymetini bilmemekten; yalandan,  zorluk ve darlık karşısında yoldan çıkmaktan, mücadele azmini kaybetmekten, sadakatten uzaklaşmaktan; insanlara yardım edememekten, öfkesini kontrol altında tutamamaktan ve bağışlayıcı olamamaktan, iyilik edenlerin karşısında olmaktan, yanlışı görememekten ve yanlışta ısrar etmekten; erdemsiz kalmaktan; ibadet edememekten, imansız kalmaktan, bilinçsiz, sorumsuz ve uyumsuz olmaktan, küfürden, nankörlükten, ailesine ve yaşadığı topluma zarar vermekten, onlara kıymet vermemekten sakınmak; çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınmak; utanç verici işlerden kaçınmak, eğer böyle bir iş ile kendilerine kötülük ederlerse hemen Allah’ı hatırlamak ve tövbe etmek, Allah’ın bağışlayıcılığı dışında hiçbir şeye sığınmamak, kötülükte ısrardan kaçınmak.
  • Özellikler: Derin kavrayış sahibi olmak; iyilik yapmak, iyi olmak, iyinin kıymetini bilmek; adaletli olmak; sözünde durmak, şiddetli zorluk ve darlığa karşı göğüs germek, sebat etmek, sadakat sahibi olmak; bollukta da, darlıkta da infak etmek, öfkesini kontrol altında tutmak ve insanların hatalarını bağışlamak, iyilik edenlerin yanında olmak, yanlışın bilincine varmak ve yanlışta ısrar etmemek; erdemli olmak; iman ve ibadet etmek; sorumluluk duymak, uyumlu ve bilinçli olmak; şükretmek ve kıymet bilmek; topluluk olma bilincine sahip olmak, salih amel işlemek, Müslüman olmak.

Yaşam İçinde Muttaki

Muttaki kötü taraftan kendini alıkoyabilendir. Küçük hataları dahi farkedip terkeder. Kainatın uyumuna hizmet edendir. İyiliği ve yardımı misyon edinendir. Kalbi temizdir, nefsini terbiye edebilmiştir. Allah’a yönelmiş olandır. Nefis insanı devinim içerisinde olumsuz kutba çekmeye meyillidir. Eğer hiçbir engel koymaz ve herhangi bir yardım almazsanız nefis “daha çok… en çok… tekrar istiyorum… ben daha iyisine layıkım… bu yaşam boş… anlamsız…” gibi çok iyi bilinen ve basit bir tavır ile kötüye meyleder.

Muttaki paylaşmayı ve karşılık beklemeksizin yardım etmeyi sevendir. Maddi konularda kaygılı değildir. Vergisini veren, insanlığın iyiye gitmesi için malından pay ayıran ve harcayan, yakınlarının her türlü ihtiyacını karşılayan, ihtiyacı olanlanı bulan ve yardım eden, muhtaçları gözetendir. Muttaki dar durumda bile yardım edebilendir.

Maddi değerler de devinimin esasıdır. Bunları yok saymak muttakinin düşüncesinde yer almaz. Ancak esas mayanın çalındığı manevi ortamın değerine bağlı sorumlulukların yerine getirilmesidir. Bu açıdan muttaki sevgi, iyilik, düzen, uyum, doğru devinim için gereken tüm yükümlülükleri yerine getirir. Örneğin elindeki maddi imkânın fazlasıyla veya duruma göre bir kısmıyla, bir diğer insanın maddi eksikliğinden kaynaklanan darboğazı aşmasına seve seve destek verir. Elindekini saklamak ve biriktirmek amacında yoktur. Paylaşmayı doğru ve gerekli bulur.

Bu cepheden bakılırsa cimrilik konusu iyi anlaşılmalıdır. Güncel sosyo-ekonomik bağlamda genişletilmelidir. Cimriliğin dar anlamından kurtularak geniş bir bakış sergilemek gerekir. Servetin atıl bırakılmasının önüne geçici bir yol bulmak gerekir. Hatta işlenmeyen bir tarla düşünün; bu hem milli servet yönüyle kayıptır hem de oradan yararlanacak hayvanlardan tutun da, elde edilecek gelirden pay alacaklara kadar, tümünün hakkı olduğunun bilincinde olmaktır. Çalışan değer; yeni iş imkânı ve doğru nesilleri yetiştirmeye kaynak yaratma, sorumluluğu her yönüyle paylaşma anlamında yarar sağlar.

Sadaka konusu da aynı şekilde genişletilmelidir. Serveti olan faizde değerlendiriyor veya atıl tutuyor ise bu kime yarar sağlar. Hâlbuki servet ile yatırım yapılır ise çalışan insanlar olacak, gelir dağılacak, işsizliğin, yoksulluğun önüne geçilecek, aç açık kalan insanlar için bir umut kapısı doğacak ve hatta dilencilik ortadan kalkacaktır.

Muttaki güvenilir olandır. Verdiği sözleri yerine getirir. Sözüne ve imzasına sadıktır. Dolandırıcılığı ve yalancılığı meneder. Muttaki yalanla, dolanla iş yapanlarla mücadele edendir. Sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamda yalan tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Ancak bir hastalık daha vardır. Yalan söylememek adına başka türlü söylemek veya bahse konu etmemek de bir tür yanlıştır. Muttaki açık seçik bir insandır. Şüphe bırakmaz.

Muttaki sabırlıdır. Her türlü sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder, doğrudan asla caymaz. Öfkesini yenebilmiştir. Zorluklar da yaşamın tarifidir. Kötüden yana muttakiye gelen saldırılar için gösterilen ilk ve vazgeçilmez tavır sabırla ilgilidir. İnsandan değil, afet veya bir hastalıkla bile sıkıntı gelse; muttaki vakarını bozmaz, gelenin kaynağını ve sebebini bilir, buna uygun davranır.

Muttakinin ahlakı inancına paraleldir. Olamasa bile, olma yolunda titizlenir. Yaratan için bağışlamak söz konusu oluyor ise, bir yaratılan olarak muttaki neden af etmekten kaçınsın ki? Zaten affetse de affetmese de; yaratılanların düzenin uyumuna duydukları sorumlulukların belirginleştireceği bir gün gelecektir. O günün mutlak maliki gereken değeri zaten verecektir. Hiçbir şüphenin olmayacağı mutlak adaletin tecellisi için muttaki kendinden kaynaklanacak bir eksikliğin oluşmasına pozitif yönlü bir tavır koyan kişidir.

Muttaki malı ve canı ile fedakârlık edendir. Temelde uyumun, devinimin ve adaletin doğrudan yana olmasıdır. Bu düzene meşru zeminde engel getiren ve zalimce davranan olur ise muttaki varlığıyla bunu doğruya çevirmek isteyecektir.

Muttaki tasarruf edendir. Müsriflikten uzak durur. Kaynakların tüketilememesi için her şeyi kararınca ister, kararınca tüketir. Tasarrufu bir anlamda da etkinliği artırmak şeklinde düşünür. Dolayısıyla faydanın oluşması ölçüsünü gözetir.

Muttaki cimri değildir. Hatta muttaki cimriliğe karşıdır. Cimrilik, yatırıma dönüşecek ve kapasite yaratacak değeri faydadan çekmek ve sinsice saklamakla ilgilidir. Cimrilik veya hasislik, serveti ve kapasiteyi değersizleştirmek anlamı taşır. Servetin ve kapasitenin atıl olması hali eğer insanın ve çevrenin zararına yol açıyorsa, bu asla istenmeyecek bir iştir.

Muttaki çalışkandır. Vaktini boşa harcamaz. Sürekli doğru ve güzel şeyler üretmek peşindedir. Yararlı işler yapar ve sürekli öğrenerek seviyesini sürekli artırır. Dinlenmesi bile başka yararlı bir işle ilgilenmektir. Bir konu onun için yorucu oluyor ise dinlenmek için başka yararlı bir konuyu eline alır. Yararsız iş muttakinin kapısından giremez.

Muttaki saf, temiz ve şaibesizdir. Her türlü görevi, sadece ilahi anlam için kınanma kaygısı hissiyle, karşılık veya övülme beklemeden, samimi olarak, safiyane bir niyetle, gösterişten uzak, tertemiz ve doğru bir şekilde yerine getirir.

Muttaki yanlışlarını gözden geçirir, bir daha yapmamak için söz verir. Bunu ciddiyetle yapar. Metaya tapmaz. Muttaki sadece Allah’a itaat edendir. İlahi uyumun dışına çıkanların itaatçısı değildir. İnkâr edenin ve kandırmaya çalışanın düzeniyle mücadele eden, ilahi uyumu bozanları bu uğurda itaate davet edendir.

Muttaki iyilik, doğruluk, itaat, hayır ve hasenatla, yararlı ve ahlaklı fiillerle ilgilenir. İslâm’a göre, bir insan sahip olduğu iman ile söz, fiil ve davranışlarında doğru ve ahlaklı ise, yararlı hizmetlerde bulunuyorsa, Yaratan’ın emir ve yasaklarına riayet ediyorsa, “salih insan” olur. Bu nedenle muttaki salih insandır. İmana, doğruluğa, güzel ahlaka, salih amele, hayra, iyiliğe, ihsana, hükümlere uymaya ve sorumlulukları yerine getirmeye bağlı insana yararı olan her türlü güzel, yararlı ve hayırlı söz ve davranış ile ilgilenir.

Muttaki güvenlik, sağlık, zenginlik, bolluk, zafer, makam gibi insanın arzulayıp peşine düşebileceği her türlü konuya doğru bir gözle kapsar. Bu konular hasenat olarak bilinir. Muttaki “bunları ben elde ettim” demez, “bir amaç için bize verildi” der ve şükreder.  Hasenatın içine ibadet erişimleri ve tatminleri, insana ve insanlığa yararı ve iyiliği olan her şey, affedilme, sevgiye layık olma gibi çeşitli güzellikler dâhil edilmektedir.

Muttaki ilahi rehberliği arayan, bulduğunda ise uygun bir şekilde istemesini bilen kişidir. İlahi rehberlik hidayet olarak da ifade edilir. Hidayet, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, yol göstermek, doğru yola iletmek ve gerçeğe ulaştırmak anlamında açıklanmıştır. Hidayet kavramı bireyin davranışları açısından ele alınmıştır. Asıl hidayet; bireyin gerçeğe ulaşmasını sağlayan ilahi iradenin farkındalığıyla sorumluluklarını idrak etmesi, ilhamı kalbinde hissedebilmesi ve hayrı gerçekleştirebilmesidir. Hidayet hem doğru yolun gösterilmesi hem de ona ulaşılmasıdır. Ulaşmak için istemek gerekir. Hidayet, imanın açıklamasına da karşılık gelen bir kavramdır. İman eden bir sınavda olduğunun idraki içindedir. Bu sınavını verirken hür iradesiyle davranışlarını sorumlulukla yerine getirir. Hür iradesi davranışlarında sapmaya neden oluşturuyorsa bireyin sınavı iyi gitmediğini gösterir.

Muttaki sığınan, korunan ve doğruya sarılandır. İnanan, kötülüğün kaynağı olandan ve onun kullanabildiği, farkında olmasa bile işbirliği içindeki ve hatta tamamen kendi kötülüğüyle ilahi uyuma karşı davranışlar içine giren insandan Yaratan’a sığınır. İnanan, kendisi kötü söz, fiil ve davranışlardan sakınmayı isterken, kötülüğün kaynaklarından, onların oluşturdukları ortamlardan, hilelerden ve saldırılardan doğan tüm kötülüklerden sakınmayı ister.

Bireyin korunmayı istemesi iç dünyası ilgili bir davranıştır. Bu yaklaşıma göre, bireyin kendi özelindeki konuları içinden geçirmesinin sonrasında bir sığınma talep etmesinin yanı sıra, bilmediği ve hesaplayamayacağı yönlerden kaynaklanabilecek kötülüklere karşılık bir sığınmada bulunması da söz konusu olmaktadır. Bu iki durum için de talep edilen asıl şey iç dünyasında meydana gelmesi istenen bir düzelme, direnç noktası ve hatta iyileşme beklentisidir. Bu iç isteğin kökleştiği yer bilinçaltı, filizlendiği yer ise akıldır. Bilinçaltının ve aklın sağlıklı bir birlikteliği ile davranışların doğruluğu sağlanacaktır.

Muttaki vahyi alandır. Vahiy; insanda bilgi ve bilincin gelişmesine, sağlam temeller üzerine oturmasına; duygu ve düşüncenin doğru bir çizgiye girmesine; evrensel uyumu da kapsayan şekilde sorumluluk anlayışının yükselmesine; ahlaklı olmanın en belirgin özelliklerine ve hedeflerine yönelmesine; bireye varlık anlayışı kapsamında insan olarak bir misyon üstlendirmesine; doğruluk ve iyilik adına kararlılık gösterilmesine gerekçeleri sunar. Bütün bu yapıyı özümsemesi gereken insanın sadece ruhu değil, asıl hedef olan benliğidir.

Muttaki kararlıdır, cesurdur, bilgedir, hoşgörülüdür, yardımseverdir, duyarlıdır, sabırlıdır, sevgi doludur ve uyumludur. Ama Allah’a sığınmadan yapamayacağını bilir, kendi kendine yettiği işlerde asla şımarmaz ve hatta yaptıklarını sürekli gözden geçirmek ihtiyacı bile duyar.

Muttaki adaletlidir. Adalet, yasaların muhafazasıdır. Hak ve adalet ilahi kavramlardır. Eşitlik, özgürlük, demokrasi, ekonomi, hukuk ve hak kavramları içinde mutlaka adalet vardır. Birey ve toplumla ilgili her kavram, adalet olmaksızın dayanaktan yoksun kalır. Adalet, insanda bir his, duygu, düşünce, tasarım, tasavvur ve beklenti ile vücut bulur. Saygı, sevgi, itaat, sorumluluk, hüküm, hak gibi çağrışımları vardır. İnsanın var olan her şeye ve tersi, her şeyin insana mesafesini ve ilgisini düzenler. İnsanın sınavı, adaletle davranıp davranmayacağı sorusunun cevabında saklıdır. Biri diğerinin alanına geçişli olan bu yapı, çok önemli dengelerin gözetilmesi ve sorumluluk duygusuyla, bilinciyle davranılmasını kapsar. Zamanında adaletle davranılmadığında diğer dengeler yerinden oynadığından geçişler daha büyüyerek sorun yaratır. Suyu hakkı olandan çok içmek, bir sonrakinin az içmesine neden oluyorsa, adaletsizlik vardır. Tüm mahalle su kıtlığında bahçe sularsa, şehirde susuzluk protestoları başlar…

Kapitalizm, liberal düzen ve serbest piyasa kendi dengelerini bulması üzerine tasarlanmış sistemlerdir. Kaynağı insandır ve ilerleme çerçevesinde idealize olan bir kapıyı hep açık tutar. Tartışma yoğun bir konudur. Pazarlığa açıktır. Ama ezilenin ve mağdurun olmaması için gözetilecek doğruların tarifinde hız ve kapsamlılık önem kazanır. Vicdan denilen bir kavramla ilintili açıklamalar yapılır. Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güce vicdan denir. Beşerin, kamunun, devletin, uluslararası sistemin vicdanlı davranışı önem kazanır. Ağacın, kuşun, balinanın vicdanı ve adalet duygusunun nasıl işlediği ikincil sorudur. Ama insanınki mutlaktır.

“Adalet mülkün temelidir!” Mülk varlık konusudur. Hakkın olduğu yerde varlık, varlığın olduğu yerde adalet vardır. Hak, alınan veya verilen; dağıtılan veya toplanan; kazanılan veya kaybedilen bir değerdir. Tarafları vardır. Bu nedenle insan ve insanı istismar edenler için önemli bir kavramdır. Hukuk, adalet, emek, iş, doğru, uygunluk, gerçek, dava, kazanç gibi çağrışımları vardır. İnsanın temel hakları vardır. Bu ilahi yetkiyle tanınmış olup, doğal bir durumdur. Ancak diğer her şeyin de hakkı içindeki payın alınması adaletle gerçekleşmelidir. Hak yerinde ve zamanında dağıtılmaz ise olumsuzluklar başlar. Tahsis eden ve dağıtan bir diğer insan veya kurumdur. Yaşamın, cinslerin, çeşitli yaştakilerin, türlerin doğal hakları vardır ve diğerinin de ilgilendiren bir sorumluluk alanıdır.

Muttaki ahlak sahibidir. Muttakinin kalbi ilahi uyumlulukla attığından, ahlaki değerleri gönüllü olan ve karşılık beklemeyen niteliktedir. Ahlak da ilahi bir kavramdır. Ahlak, İslâm açısından başat bir konudur. Muttaki kendisi ahlaklı olduğu gibi, örnek olmanın da ötesinde bulunduğu yerde ahlakın tecellisine katkı sağlar. Böylelikle insan için dünyada verilen sınavın esası olan ahlak konusunda yönlendiricidir. İnsan, “Yaratan’ın donanımıyla ahlaklı bir insan olabilecek mi, olamayacak mı?” sorusunu cevaplamakla ilgili bir yaşam çizer. İnsanı bu görevinden alıkoymak için çaba içinde olan kötüler vardır. İnsan, temel mantıkla “kötü” yaptığı halde, “iyi” yaptığını ifade edebilecek ve kendini savunabilecek kavramsal yaklaşımlarla ortaya çıkabileceklerdir. Muttaki bu karışıklığı duru hale getirmeye çaba sarfeder.

Muttaki vicdan sahibidir. Vicdan, ahlak veya adalet duygusu veya oto-kontrol sistemi gibi bir algıyla tanımlanmaktan öte bir değerdir. Kâinatın uyumuna denk gelecek şekilde, ruh ile bağlantılı, ilahi doğruyu savunmakla ilgili, insanın nefsine gerekli hissi uyandırmayı vazife edinmiş, gelişebilen veya körleşebilen bir yapıdır.

Nefis vicdanın sesine göre hareket edecek mi, etmeyecek mi? Muttaki nefsine baskın bir ruh ile yaşadığından vicdanın etkinliği daima azami seviyededir. Nefis, üzerinde baskın diğer bütün değerlerin ve girdilerin etkisi ile ikilem yaşayabilir. Buna direnç insanın kendi iç dünyasındaki güçle sağlanır. Nefis vicdanın sesine göre hareket ederse, aynı zamanda ortaya ahlaki bir sonuç da çıkar. İkilemde etkin olan kötü, yanlış ve çirkin değerlerin ve girdilerin etkisini en aza indirebilecek güç insanın kendi iç dünyasının gücüdür. Din olgusu yönüyle bakılırsa “imanlı” veya genel olarak ifade edilirse “insanlığı kuvvetli” gibi ifadeler kullanılır. Muttaki için ikilemler sorun olmaktan çıkmış durumdadır. Muttakinin vicdanı; nefsin tutumunu eleştirerek kendine ödev, iyilik, umut ve sorumluluk aşılar. Ruhu ile nefsi; dış dünya ile iç dünya, madde ve mana arasında ilahi bir köprüdür.

Vicdanın seslenişi insanı durmadan sevmesi, iyilik yapması ve kötülükten kaçınması için uyarır. Vicdan insanın en gizemli ve en mahrem yerinin anahtarıdır. Gerçekle tek başına kalabilen ve ruhun olup bitenine tanıklık edebilen tek dosttur.

Muttaki zalimin, tuğyanın ve fecerahın karşıtıdır. Kötü yönetici Kur’an’da zalim ve tağut olarak isimlendirilmektedir. Fecerah, fücurdan gelir. Fücur; haktan sapmak, yalan söylemek, zina etmek ve isyan etmek, yani azmaktır.  Daha geniş anlamıyla azan kişi; inkâr eden, Allah’a ortak koşan ve isyan eden anlamlarına gelir. Yani takvanın karşıtı olarak fücuru söylesek yanlış olmaz. Yönetici olsun sapkın veya azgın yönetilen olsun, muttaki bütün bunlara karşıttır.

İblis ve tağut ortaklığı olanlardır. Tağut, sömüren, egoist, tatminsiz, baskıcı ve zulmedendir. Tağuta itaat edilmez. Hatta kötülüklerinden korunmak için tedbir alınır, güç yettiğince mücadele edilir, şartlar çok daha kötü ise bulunulan yer terk edilir; ama kesinlikle doğrudan vazgeçilmez, dalkavukluk, arsızlık, döneklik ve ikiyüzlülük yapılmaz. Tuğyan, isyan ve günahta, sınır tanımayacak ölçüde ileri gitmektir. Tuğyan, insan egosunun kendini ilâhlaştırması, her şeyin, herkesin üstünde görmesidir. Sınırları aşmak, sınır tanımamak, bunu insan için bir hak görmek tuğyanın işidir. Tağut, tuğyanı yaşayan ve yaşatan kudrettir. Tağut her dönemde vardır.

Muttaki eşitlikçidir. Çünkü insanlar eşittir, bu dünyadan faydalanma noktasında eşit haklarla donanmış doğar. Eşitlik, kavramsal bakış açısıyla evrenseldir, ilahidir ve doğal haktır. İnsanlığa hedef verir. “Eşitliğinizi kendiniz bilin ve koruyun” der. Eşitliği bozan da insanın kendisidir. Din, dil, ırk, statü, coğrafi, şekil, kisve, zenginlik, bilgi ve tecrübe sahipliği gibi bütün kalıplar çerçevesinde bakıldığında bir insanın diğer insana göre üstünlüğü olamaz. Farklı zamanda, farklı ortamda, farklı işlerde bulunurken insanların içinden birinin ön alması gerekebilir. Diğer başka bir zaman, yer ve şartta diğeri ön alabileceğinden ön almaları geniş zaman içinde değerlendirmek gerekir. Birinde olanın veya olmayanın, diğerinde ne olduğu hatta ne olacağını açıklayamaya yetmeyeceğinden, geniş dilimler insanlık için üstünlük veya aşağılık ayrımlarının yapılması düşüncesinin yersizliğini ifade eder. Hal böyleyken sosyal, ekonomik, siyasi, daha birçok alanlarda insanın yerini tayin etmek için sınıflandırmalara gerek duyulduğu fikri hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Siyasi sistemlerin tanımlanması aşamasında insanların en azından otoriteye karşı olan mesafelerinin eşit olduğu tanımının kabul edilmesinin yeterli olduğu düşüncesi yeterli görülmüştür. Anayasal sitemde eşitlik, kanun önünde eşitlik benzeri tanımlarla kavramın hayatiyet bulması somutlaştırılmıştır. Eşitlik kavramının özgürlük, hak, adalet, ahlak, kanun gibi çağrışımları vardır.

Muttaki eşitsizliğin getirdiği olumsuzlukları ortadan kaldırmaya gayret edendir. Eşitsizlik fikri yaygınlaştırılarak insanlar arasına mesafe konur. Eşitsizliği yaratan insanın nefsindeki yanlışlıklardır. Egoist diğerinin önündekine gözünü dikerek haksızlığa ve adaletsizliğe sebep olur ve imkânlarını kullanarak öne geçtiği zaman içindeki avantajları kendi lehine kullanır. İlerlemenin yakalanamaz hızda geliştiği ortamda mesafeleri ve değerleri eşitlemek bir hayli güçtür. Her fırsatta eşitliği bozan hamlelere karşın, muttakinin imkân dâhilinde eşitlik düzenleyici müdahaleleri gerekmektedir.

Din eşitlik ilkesini tam olarak gözeten ve kurumsal mantıkla isteyen bir yapıdır. Eşitsizliğe sebep olanların kesinlikle cezalandırılacağını, adalete yönelik en önemli saldırı konusu olduğunu ortaya koyar. İnananlar ve buyrukları yerine getirenlerle inanmayanlar ve buyrukları yalanlayanlar, çarpıtanlar tamamen ayrılırlar. Başlangıçta eşit şartlarda eşit mantıkla dünyaya gelen insanlık sınav sürecindeki işleriyle kendini eşitsizliğin içine atar.

Muttaki dünyada özgür ruhludur, özgürlükten yanadır. Çünkü ruhunun hesap vereceği sadece Yaratan’ıdır, başka bir yaratılan değildir. Özgürlük, kavramsal bakış açısıyla ilahidir, kutsaldır ve çok değerlidir. Özgürlük, doğal yapısı, evrensel amacı ve zamanın beklentiye dönüşmesi özellikleri ile ortaya çıkar. İnsan özgür doğmuştur. Bunu korumak ve teminat altına almak en doğal haktır. Bu kavram evrensellik özelliğiyle tüm insanlığa bir hedef verir. Sömürü, kölelik, çıkar, şöhret, zulüm, işkence, baskı gibi negatif çağrışımları ortadan kaldır amacı ile doludur.

Özgürlük, herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, serbest ve hür demektir. İnsan aklı serbest kalarak özgür olur. Aklın prosesinde, nefsin belleğindeki izlere temasına bakıldığında sadece bilginin değil, diğer bütün algılarının ve hissedişlerinin de yer aldığı bilinmektedir. Algıya ve hisse yansıyan dış etmenleri değerlendirmeden özgürlüğün niteliğini ve yönünü işaret etmek safdillik olur. Yani özgürlük ne serserilik, ne de sorumsuzluktur. Özgürlük ve adaletin buluşma noktasının bir ilahi aşk halinde algılanmasına yardımcı olabilmek için insana layık olan doğru, iyi ve güzelin hazmedildiği ortamdan söz edilmelidir. Böyle bir ortam yoksa kutsal özgürlük bile bir zalimlik öyküsüne dönüşebilir.

İnsanlar iyi bir yaşam sürmek istiyor. İyi yaşamın şeklini de kendisi belirlemek, kararlarını özgürce almak istiyor. Özgür yaşam “bir efendinin olmaması” ile ilgilidir. Akıl, bilinç, sorumluluk ve serbestlik bir potada göreceği işlemden sonra özgürlüğü ortaya çıkarır. Serbest piyasa, liberalizm ve demokrasi özgürlük için yeterli şartları sunar. Ama aynı zamanda bu ortam birçok özgürlük gaspı için de uygun ortamı tarif eder. Sorumluluk noktasındaki her birey ve grup, sistemden çıkarcı bir yaklaşımla yararlanma yolunda değil, sistemi güçlendirmek için katkıda bulunma çabasında olmalıdır. İyi demokraside veya iyi piyasada aranması gereken özgürlük sınırı bu ilke ile belirginleştirilmelidir.

Uyum muttaki için bir kulvar niteliğindedir. Bu kulvarın içinde kalmak ve gelişmeyi bu yönde desteklemek uyumluluk esasına göre gerçekleştirilir. Uyum için ilk adım duyarlılıktır. Duyarlı insan etrafını gözeten insandır. Azgın insan etrafına rağmen bencilliği ile kendini öne taşıma gayretine tutunan insandır. Duyarlı insan, azgın insana ters bir yaşam anlayışıyla doludur. Duyarlılık, Yaratan’dan tüm yaratılanlara değin kullanılan insanda var olan sensörlerin çalışması, yansız olması ve elde ettiklerini iletmesi şeklinde de açıklanabilir. Başkalarının haklarından tutun, birbirine bağımlı tüm sistemlerin uyumlu işlemesine varıncaya kadar bir anlayış gerektirir.

Uyumlu olmanın başında anlamak, idrak etmek, tasavvur etmek, bilmek, bilinç sistemi ile bağlı olmak gerekmektedir. Muttaki açısından bir derinlik söz konusu ise, onun her olaya yüzeysel değil, bütün yönleri ile değerlendirme ve olabilecek sonuçları kestirme halinden bahsedilmelidir. Bütünüyle kavranmış olaylara dair muttaki tavrı, hataya mahal vermeyecek, olgun ve bütünleştirici bir tavırdır. Bu nedenle ilahi rehberlik isteyen insana muttaki denir.

Yaşamda kimler var? Muttakinin karşısındakiler kimler? Her türden insanı kastediyoruz. Cin gibi, açıkgöz, şeytan gibi, başarılı, aceleci, uyuşuk, zengin, çocuk, seksi her ne tür sıfat ve yakıştırma hatırlıyorsanız bütün bunlar insan içindir. Bu kadar çok farkın karşısında muttaki de bir tariftir.

İnsanlar gelişen sosyo-ekonomik şartların etkisi ile sürekli yeni bazı kalıplar içine sokulmakta, kültürel yapısına yeni gerçekler enjekte edilmektedir. Demek ki, çeşitler ve tanımlamalar daha da artmaktadır. Muttaki yine de yerinde sabit durandır. Değişimi farkeder ama savrulmaz. Kendi sıfatının nedensellikleri ile yaşar.

Modern yaşamın yüklerine karşı dirençli kılınmak istenen insanlara psikolog (!) önerilmektedir. Rehberlik hizmetleri artmaktadır. Karmaşa devasa bir yapı halinde devinmektedir. İnsan giderek çaresizleşmekte ve uzatılan eller de gerçekten uzak ama insanın o anına çözüm getirecek cinstendir. Karmaşayı engelleyecek yeni bir devinim formülünden bahsedebilecek fikirler bastırılmaktadır. Yüzyılların kazanımlarını insanlığa fatura etmektedirler. Muttaki farkındalığı ile dönen dolaba binmemeyi yeğlemektedir. Ama dolabın içindekileri kaderlerine de terk etmez. Onlara yardım etmeyi ibadet mantığıyla gerçekleştirir.

Muttakinin kime, ne zararı olabilir ki? O sadece kendini sıradan, olgun, uyumlu gören, insanların pozitif yönlerini ortaya çıkarmak için yardım eden, yapıcı, adaletli, sabırlı, her türlü kandırmacadan ve huzursuzluktan kendini alıkoymuş, doğru bir insandır. Bir güç odağı değildir, ekonomik, politik veya başka yönlerle çıkar peşinde koşan değildir. Yaşam içinde muttaki bireysel gücünü artırmış, yararlı ve örnek olmaya kendini adamış biridir. Eğer dünyaya dair işlerde üst düzeyde bir görev aldı ise, elindeki yetkilerle ve verilen güçle yapacakları sadece ve sadece insana yarar sağlan işler olur. Böyle bile olsa hangi odağa karşı olabilir ki? Güç mücadelesinin mayasında var olan gerekçeler ile muttakiyi hedef almak yanlış olur. O dünya için yapılacak değerlendirmelerde üstün olmakla öne çıkacak ve diğerlerini arkada bırakacak biri değildir. Dünya işleriyle övünmeyi terk eden biridir. Kendisi veya varlığı asla hedef olacak biri değildir.

irenizme-duyulan-ihtiyac

İrenizme Duyulan İhtiyaç

Son Güncellenme:

Kuran'ı Kerimde muttakiler, takva üzerine olanlar ve doğru yoldan ayrılmayanlar olarak tanımlanır. Sırat-ı müstakim ifadesi de bu anlama gelen bir diğer ifadedir.

Muttaki Ne Demek? (TDK)

Muttaki hem anlamı hem de yazımı karıştırılan kelimeler arasında yer alıyor.

Mütteki - Yanlış
Mutteki - Yanlış
Müttaki - Yanlış

TDK'ya göre kelimenin doğru yazımı şu şekildedir: Muttaki.

Muttaki kelimesinin anlamı ise İslam'ın kurallarına uygun yaşayan ve haramdan kaçınan, dindar kişidir. ''İttika'' kelimesinden türetilmiş olan muttaki sözcüğünün ilk anlamı ise dayanan, sırtını bir yere vermiş olandır.

Muttaki Olmak Nedir?

Muttaki olmak, sadece hayra yönelmek, küçük büyük tüm günahlardan kaçınmak ve Allah'ın azabından korkmak demekti. Takva kelimesiyle aynı kökten gelen bu sözcük Allah'ın rızasını kazanmış kullar için kullanılır.

Muttaki Kime Denir?

Muttaki, mal mülk hırsına kapılmamış, bol bol zekat ve sadaka veren kişilere denir. Bunun dışında bol bol tövbe ve ibadet eden mümin kullar da muttaki olarak tanımlanır.

Bu sıfatla övülmüş kişilerin ortak özellikleri vardır. Bunların başında tamamen dürüst ve adil olmaları gelir. Ahiret gününde Allah tarafından hesaba çekileceğine iman eden muttaki kullar, buna uygun bir şekilde yaşamaya gayret gösterirler. Bol bol ihsanda bulunup zina, hırsızlık ve faiz gibi büyük günahların tamamından uzaklaşırlar. Muttakiler için ahiret, dünya hayatından daha önemli olduğu için vakitlerinin çoğunu ibadet ederek geçirirler.

Muttaki Ne Demek? TDK Sözlük Anlamına Göre Muttaki Kelimesinin Anlamı Nedir?

Bazı kelimeler basit terim anlamlar değil dinî, felsefî veya ideoloji ile ilgili derin anlamlar barındıran kelimelerdir. Muttaki kelimesi de dinî anlamlar barındıran, içeriği manalı bir kelimedir. Muttaki ne demek? Bu sorunun cevabına hep birlikte bakalım...

Muttaki Ne Demektir?

Muttaki kelimesi, İslam dini inançlarına göre takvaya uygun yaşayan, İslam'ın emirlerine uymaya ve günah işlemekten kaçınmaya çalışan kişileri ifade etmek için kullanılan bir sözcüktür.

Muttaki mal ve para hırsına kapılmamış, Allah'ın rızası için maneviyatına ve hayır işlerine yönelmiş, bol bol ibadet eden ve zekat veren kişileri tanımlayan bir sıfat kelimedir.

TDK' ya Göre Muttaki Kelimesinin Anlamı Nedir?

Muttaki kelimesi dilimize sonradan Arapçadan geçmiş, "ittika" kelimesinden türemiş bir sözcüktür. TDK' ya ilk anlamı göre dayanmış, sırtını yaslamış, çekinen anlamına gelir. İkinci anlamı ise, takvaya göre yaşayan mümindir. Muttaki kelimesinin iki anlamını da cümle içinde şöyle örneklendirebiliriz;

Müttaki Nedir? Müttaki Kime Denir?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır