Ayşe'den Gelen Mektup
Halit Cemil odasına girdiği vakit, dışarda akşam oluyordu. Odanın içi alacakaranlık. Eşyalar mavi renkli bir camın arkasındaymışlar gibi görünüyorlar.
Halit Cemil içeri girerken ardına kadar açık bıraktığı oda kapısını kapamaya gitti. Kapıyı kapadı ve orada yerde bir mektup zarfı ilişti gözüne. Bunu birisi kapının altından odaya atmış olacak.
Eğildi. Mektubu aldı. Zarfın üstünde iki kelime var. "Halit Cemil'e"...
Halit Cemil kendi isminin bu kadar ince, güzel ve acayip bir yazıyla yazılışını ilk defa görüyor.
Lambayı yakmak istemedi. Pencerenin önüne gitti. Zarfı açtı. İstanbul akşamlarının boyalı alacakaranlığında mektubu okumaya başladı :
"Cemil,
"Sana yazdıklarımı belki büyük bir güçlükle anlayacaksın, fakat ne kadar güç olursa olsun, anladıktan sonra inanmanı isterim...
"Halit,
"Sana bu satırları, neden ve nasıl yazdığımı da bilemiyorum. Kulağıma fısıldıyorlar bu sözleri. Arkamda boylu boyunca durmuş simsiyah bir gölge var. 'Nasıl olsa hep öleceksiniz,' diyor bana. Ve onun eli boğazıma sarılmadan önce söyleyeceklerimi söylemeliyim. Çünkü biliyorum ki, Cemil, belki bir saat sonra konuşamaz, duyamaz, ağlayamaz olacağım.
"İnsanlar benim güzel olduğumu o kadar çok tekrarladılar ki, ben de buna inanmaya başladım. Fakat hiçbir insan bir defa olsun bana : 'Ne kadar mesutsun!' demedi. Güzellikle saadet bir arada bulunamaz, diye bir beylik söz vardır. Bu ukalalık benim şahsımda bir hakikat olmuş.
"İşte bunun içindir ki, senin yatağında, senin yanı başına uzandığım, senin olduğum zaman bile senin değildim.
"Sana çok fenalık ettim, Cemil! Şimdi de bu satırları okurken ıstırap duyuyorsun. Fakat ne yapayım? Elimde değil.
"Büyük bir telaş ve heyecan içindeyim sanma! Hiçbir vakit bu kadar durgun, böyle soğukkanlı olmadım. Çünkü ne yapacağımı, ne yapmak lazım geldiğini çok iyi biliyorum. Fakat eskiden, şimdi çok geride kalan günlerde dehşetli ıstırap çektim. Hiçbir insanın benim kadar acı duyduğunu sanmıyorum.
"Cemil, ben çocukken en sevgili oyunum, bir tasta sabunu köpürtüp havalara ışıltılı, renk renk sabun köpüğü yuvarlakları uçurtmaktı. Fakat her seferinde bu yavarlakların en biçimsizleri tavana kadar yükselirlerken, en büyüğü, en pırıltılısı, en güzeli yarı yolda hepsinden önce sönüverirdi. Ve ben ağlardım... Şimdi de öyle. Şimdi de en ışıltılı, en renkli, en güzel yuvarlağım hepsinden önce yarı yolda sönüverdiği için ağlamak ihtiyacı var içimde.
" 'Karım ol, Ayşe!' diye fısıldadındı. Ben bu fısıltıyı yüreğimde götürüyorum. Öyle şaşırdım ki yolumu. Sen kimsin, bilmiyorum. Seni sevebilirdim. Fakat... Bu fakatın sonunu anlıyorsun, değil mi? Şimdi hiç olmazsa bir tek insanın kendisini bir an olsun bahtiyar ettiğimi hatırlamasını istiyorum. Anlıyor musun, Cemil?
"Bu mektubumu kimseye gösterme, hele Nuri'nin haberi olmasın! Söz veriyorsun, değil mi?
"Allahaısmarladık Halit Cemil. Beni, bir ölü, bir eski sevgili gibi düşün istersen. Allahaısmarladık.
Ayşe"
Halit Cemil son satırları okuduğu vakit, dışarda akşamın alacalığı iyiden iyiye kararmıştı. Oda boş, oda koyu bir gölge yığınıdır...
Halit Cemil bu boş, koyu bir gölge yığını olan odanın içinde bir hayalet gibi tek başına...
Yazar Hakkında
Lakabı `Güzel Yüzlü Şair` veya `Mavi Gözlü Dev`dir. Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim adını da kullandığı olmuştur. Hatta İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır.
Türkiye`de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl`ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır. Eserleri birçok dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova`da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.
Eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye`deki yaşamının bir kısmını hapiste geçirmiş daha sonra Moskova`ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.
Nazım Hikmet,1938`de cezaevine girmiş ve şiirleri yasaklanmıştır. Türkiye`de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965`te şiirleriyle yeniden önem kazanmıştır.
Üslubu ve Başarıları;
İlk şiirlerini hece ölçüsü ile yazmaya başlamasına rağmen içerik bakımından diğer hececilerden uzaktı. Şiirsel gelişimi arttıkça hece ölçüsü ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başladı. Sovyetler Birliği`nde yaşadığı ilk yıllar olan 1922-1925 arası bu arayış doruğa çıktı. O dönemdeki birçok şairden farklıydı.
Hece ölçüsünden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile harmoni oluşturan serbest ölçüyü benimsedi. Mayakovski ve gelecekçilik taraftarı genç Sovyet şairlerinden esinlendi. Şiirlerinden birçoğu Fuat Saka, Volkan Konak, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü ve Zülfü Livaneli gibi sanatçılar tarafından bestelendi. Ünal Büyükgönenç tarafından özgün bir şekilde yorumlanmış olan küçük bir kısmı ise 1979`da `Güzel Günler Göreceğiz` ismiyle kaset olarak çıktı. Birkaç şiiri ise Yunan besteci Manos Loïzos tarafından bestelendi. Ayrıca bazı şiirleri Yeni Türkü`nün eski üyesi Selim Atakan ve Cem Karaca(Çok Yorgunum) tarafından bestelenmiştir. Ayrıca Fuat Saka`nın da biri Demir Gökgöl ile olmak üzere iki adet Nazım Hikmet şiirlerinin bestelendiği şarkıları ıçeren albümü vardır.
Ailesi;
Babası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg konsolosluğu yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım`dır. Annesi Celile Hanım, piyano çalan, ressam denilebilecek ölçüde iyi resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Celile Hanım, bir dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa`nın kızıdır. Hasan Enver Paşa, Polonya`dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu`na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki`nin (Lehçe: Konstanty Borzę cki, d. 1826 - ö. 1876) oğludur. Mustafa Celaleddin Paşa Osmanlı Ordusu`nda subay olarak görev yapmış ve Türk tarihi üzerine önemli bir eser olan `Les Turcs anciens et modernes` (Eski ve yeni Türkler) kitabını yazmıştır. Celile Hanım`ın annesi ise Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa`nın (Karl Detroit) kızı olan Leyla Hanım`dır. Celile Hanım`ın kız kardeşi Münevver Hanım, şair Oktay Rifat`ın annesidir.
Babası Hikmet Bey, Selanik`te, Hariciye Nezareti`nde (Dışişleri Bakanlığı) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas valilikleri yapmış olan Nazım Paşa`nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik`in son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazım`ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep`e, Nazım`ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş ve hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul`a gelirler. Hikmet Bey`in İstanbul`daki iş kurma denemeleri de iflasla neticelenir ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye`ye atanır.
Yaşamı;
Selanik`te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi.
İlk şiiri ‘Feryad-ı Vatan’`ı 1913`te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi`nde ortaokula başlar. 1917`de Heybeliada Bahriye Mektebi`ne girer. Sonrasında Kurtuluş Savaşı dolayısıyla Anadolu`ya geçer; fakat sağlık sorunları yaşaması nedeniyle bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü`nde güverte subayıdır.
Bolu`ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova`ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921`de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924`te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar, ne var ki dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince tekrar Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye`ye döner. Bu defa Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle 1950 yılında Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği`ne giden Nazım, 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca Türkiye vatandaşlığından çıkarılmasının ardından, büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki) `nın memleketi olan Polonya`nın vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını alır. 3 Haziran 1963 tarihine gelindiğinde ise, Nazım Hikmet geçirdiği bir kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yummuştur. 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye vatandaşlığı iade edilmiştir.
Kitap Türü:Yerli Romanlar
Nazım Hikmet
Yerli Romanlar
270
13-04-2020 19:25
22-04-2022 13:41
26-02-2023 23:19
Büyük İnsanlıkKafatasıYeşil ElmalarPiraye'ye MektuplarBenerci Kendini Niçin ÖldürdüMemleketimden İnsan ManzaralarıNe Güzel Şey Hatırlamak Senien iyi kitaplaryeni çıkan kitaplaren çok satan kitaplarokunması gereken kitaplaren çok okunan kitaplar100 temel eserbedava kitapeditör olkitap bağışıGün Olur Asra BedelTutunamayanlarAcımakCamdaki Kız1984Hayvan ÇiftliğiSokrates'in SavunmasıUzun HikayeAlice Harikalar DiyarındaHaritada KaybolmakKraliçeyi Kurtarmakİçimdeki MüzikÇalıkuşuÇocuk KalbiKüçük Kara BalıkİntibahBülbülü ÖldürmekBeyaz Zambaklar ÜlkesindeDon KişotSineklerin TanrısıToprak Anaİnce MemedSatrançİki Şehrin HikayesiVadideki Zambakİçimizdeki ŞeytanSergüzeştBeyaz GemiAraba SevdasıYabanİnsan Ne İle YaşarKüçük PrensDönüşümBeyaz DişSaatleri Ayarlama EnstitüsüFareler ve İnsanlarSol AyağımSuç ve CezaSefillerSimyacıŞeker PortakalıKürk Mantolu MadonnaMadalyonun İçiEsir Şehrin İnsanlarıÜç Anadolu Efsanesi Köroğlu, Karacaoğlan, AlageyikYeraltından NotlarSait Faik Seçme HikayelerRüzgarı Dizginleyen ÇocukSabahattin Ali Bütün ÖyküleriSadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu