nutuk hangi dönemi kapsar / Nutuk | Eğitim Bilimleri Notları KPSS | STS | KBYS

Nutuk Hangi Dönemi Kapsar

nutuk hangi dönemi kapsar

 

Söz, konuşma; söylev anlamında kullanılan nutuk, “bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca,  coşkulu ve güzel söz,  nutuk, hitabe” şeklinde tanımlanabilir. Diğer yandan söylev ile eş anlamlı olduğu konusunda hemen herkesin hemfikir olduğu nutuk, “bir kalabalığa karşı söylenilen söz; söyleyiş, söyleme kuvveti ve hassası; eski dervişlerce büyük bilinen kimselerin manzum sözleri” olarak da gündelik hayatta sıkça kullanılmaktadır.

Atatürk’ün Nutuk’u dendiğinde ise Mustafa Kemal Atatürk’ün, 15-20 Ekim 1927 tarihinde,  Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Büyük Kurultayı’nda, altı gün boyunca, toplam 36 saat 33 dakikada  yapmış olduğu konuşma akla gelmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, Nutuk üzerindeki çalışmalarına 1927 yılının başlarında Ankara’da başlamıştır. Daha sonra İstanbul’da, yoğun bir çalışma sonucunda kısa bir sürede eserini tamamlamıştır.  Sonuçta, aylarca süren bir çalışma, belge toplama ve görüş alışverişi sonrasında, Mustafa Kemal Paşa, 15–20 Ekim 1927 tarihleri arasında toplanan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Büyük Kurultayında Nutuk’u okumuştur.

Mustafa Kemal Paşa, birinci gün (15 Ekim 1927-Cumartesi),  19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasından Sivas Kongresine kadar olan bölümü; ikinci gün (16 Ekim 1927-Pazar), Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin seçimlerine kadar geçen olayları; üçüncü gün (17 Ekim 1927-Pazartesi), Büyük Millet Meclisi’nin açılışına kadar yaşanan gelişmeleri; dördüncü gün (18 Ekim 1927-Salı), İkinci İnönü Zaferi’ne kadar gerçekleşen askerî ve siyasi gelişmeleri; beşinci gün (19 Ekim1927-Çarşamba) Lozan Barış Antlaşması’na uzanan süreci; altıncı ve son gün ise (20 Ekim-1927 Perşembe) Lozan’dan sonraki gelişmeleri okumuş ve Gençliğe Hitabe ile de konuşmasını bitirmiştir. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’u hazırlarken topladığı belgelerin bazılarını kendisi, bazılarını da Kurultay Kâtibi Ruşen Eşref Bey okumuştur.

Bu bilgiden hareketle Nutuk’un, 19 Mayıs 1919 – 20 Ekim 1927 tarihleri arasındaki olayları, olguları, gelişmeleri, bu gelişmelerde rol oynayan kişileri ve bu kişiler arasındaki siyasal ilişkileri anlatan bir eser olduğunu söylemek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa eserinde, Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkenin içinde bulunduğu koşulları ortaya koymuş, Kurtuluş Savaşı’nın ve bu savaştan sonra başlayan modernleşme çabalarının hangi koşullarda gerçekleştiğini ayrıntılı bir şekilde, belgelere dayalı olarak anlatmıştır.

İlk baskısı iki cilt olan Nutuk’un birinci cildi,  Mustafa Kemal Paşa’nın konuşması ve sunduğu belgelerden oluşurken, ikinci cilt tümüyle belgelere ayrılmıştır.  Mustafa Kemal Paşa Nutuk’taki belgeleri iki şekilde kullanmıştır. Bir kısmını birinci ciltteki metin içinde verirken, çoğunluğunu “Vesikalar” adı altındaki diğer ciltte toplamıştır. Vesikalar cildinde toplam 300 adet belge bulunmaktadır. Metin kısmında kullanılan belge sayısı ise 231’dir. Kısacası Nutuk’ta metin içinde ve ayrı ciltte toplam 531 adet belge kullanılmış ve bu belgelerle ortaya atılan iddialar güçlendirilmeye çalışılmıştır.

Nutuk’ta kullanılan belgeler genellikle telgraf metinlerinden oluşmuştur. Telgraflardan başka; kongre tutanakları; Heyet-i Temsiliye kararları; Halk Fırkası Grubu toplantı tutanakları; TBMM açık ve gizli celse zabıtları; Amasya Mülâkatı kararları; konferans ve görüşme metinleri; Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruluş tüzüğü ile mektuplar, raporlar ve bildiriler gibi farklı nitelikte belgeler kullanılmıştır. Ayrıca İkdam, İrade-i Milliye, Neogolos, İstanbul, Bosphore, Tasvir-i Efkâr, Ferda, Yeni Dünya, Tercüman-ı Hakikat, Pontus, Vatan, Tevhid, Tanin, Tok Söz, Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf gibi gazetelerden de söz edilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın başka eserleri de olmasına karşın Nutuk, hem üslup hem de içerik açısından diğerlerine göre daha ön plana çıkmış ve başta tarihçiler olmak üzere, birçok siyaset bilimci, sosyolog, edebiyatçı ve felsefeci gibi özellikle sosyal bilimciler tarafından incelenmiş ve araştırma konusu olarak ele alınmıştır.

Tarihe yön veren bir liderin olaylara kendi bakış açısını yansıtmış olduğu Nutuk, toplumun değerleri ve siyasi dengeler dikkate alınarak hazırlanmış, siyasal ve tarihsel nitelik taşıyan ve kendi içinde tutarlı bir eser niteliğindedir. Ayrıca topluma Cumhuriyet ideolojisinin ve geçmişin nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin en yetkili ağızdan aktarılmasıdır.

Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’u yazarken kullanmış olduğu yöntemle, sadece geçmişte yaşananları anlatmakla kalmamış, olay ve olguları kendi bakış açısıyla çözümlemiş ve yorumlamıştır. Mustafa Kemal Paşa bu eserinde, çoğunluğu askeri ve siyasi nitelik taşıyan olaylar karşısındaki kişisel görüşlerini ortaya koymakla yetinmemiş, aynı zamanda dönemin siyasi aktörleriyle askeri ve sivil bürokrasinin önde gelenlerinin tutum ve davranışlarıyla düşüncelerine de yer vermiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın akıcı bir üslup ve edebî bir dil kullanmaya özen gösterdiği Nutuk bu yönüyle de edebî  bir eser niteliği taşımaktadır. Millî edebiyat akımı ile temsil edilen ve hayli sadeleştirilmiş olan bir Osmanlı Türkçesi’nin hakim olduğu Nutuk’ta, çok sayıda Arapça, Farsça ve batı kaynaklı kelimeler de kullanılmıştır.

Nutuk’un içeriğinde yakın geçmişteki askeri ve siyasi olay ve olgular kadar, okunduğu dönemin iç ve dış koşulları da etkili olmuştur. Tarih metodolojisi açısından bir değerlendirme yapıldığında, Mustafa Kemal Paşa’nın, 1919-1927 yılları arasında gerçekleşen olayları 1927 yılının siyasi ve sosyal ortamında sunduğu görülür. Bununla birlikte Nutuk’ta bulunan çok sayıda belge, onu, benzeri olan pek çok hatırattan ayırıcı kılmakta ve daha güvenilir bir tarihsel malzeme hâline getirmektedir. Dolayısıyla hemen her anı kitabında olduğu gibi, Nutuk’un yazıldığı ve okunduğu dönemin koşulları da metnin içeriğini yakından etkilemiştir. Diğer yandan  Nutuk’ta bulunan çok sayıda belge, onu, benzeri olan pek çok hatırattan ayırıcı kılmakta ve daha güvenilir bir tarihsel malzeme hâline getirmektedir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’u okuduğu günlerde, Türkiye’de Üçüncü Dönem TBMM için seçimler yapılmış, ancak parlamento henüz toplanmamıştı. Üçüncü Dönem TBMM tümüyle Cumhuriyet Halk Fırkasına mensup milletvekillerinden oluşmuş ve muhalefet Meclis dışı kalmıştı. Bu bağlamda Nutuk, yeni seçilen milletvekilleri için bir yol haritası niteliği de taşımaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in toplanması öncesi yapmış olduğu bu tarihî konuşma ile milletvekillerinden beklentilerini ortaya koyduğu gibi, geleceğe yönelik hedefleriyle ilgili olarak da somut ipuçları vermiştir.

Mustafa Kemal Paşa Nutuk’u, Türkiye’de tek partinin hüküm sürdüğü Takrir-i Sükûn Kanunu’nun yürürlükte olduğu bir dönemde okumuştur. Takrir-i Sükûn Kanunu, Şeyh Sait Ayaklanmasını bastırmak için, 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılmasına karşın, ayaklanmanın bastırılmasından sonra, 4 Mart 1929 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Bu dönemde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış,  İstiklal Mahkemelerinde yapılan yargılamaların da etkisiyle basın üzerinde kontrol sağlanmıştır. Bununla birlikte 1925-1929 yılları arasında Türkiye’de çok önemli sosyo-kültürel değişimler yaşanmış ve bir anlamda toplumun yeniden inşası yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda siyaset, hukuk, eğitim, ekonomi ve gündelik hayatta hızlı bir değişim ve dönüşümün gerçekleştiği söz konusu dönemde, siyasal anlamda gündemdeki en önemli konunun Mustafa Kemal Paşa’ya karşı İzmir’de ortaya çıkarılan suikast girişimi olduğuna kuşku yoktur. Bu suikast girişiminden dolayı, Ziya Hurşit gibi,  aralarında Birinci Meclis’teki muhalif İkinci Grup üyelerinin ve Cavit Bey gibi eski İttihatçıların bulunduğu bazı kişilerin idam edilmeleri, siyasal alandaki gerginliği arttırmıştır. Yine suikast girişimiyle dolaylı da olsa ilgileri olduğu iddiasıyla Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa gibi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bazı önde gelen isimlerinin bir süre tutuklu kalması, -çoğunun suçsuz bulunmasına karşın-  yurt dışında bulunan Rauf Bey’in 10 yıl hapis cezasına çarptırılması da, Nutuk’un içeriğini büyük ölçüde etkilemiştir.

Daha açık bir ifadeyle Nutuk, genel olarak Takrir-i Sükûn Kanunu’nun etkisinin hissedildiği; özel olarak ise Şeyh Sait Ayaklanması’nın, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasının ve Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’deki suikast girişiminin izlerinin bulunduğu bir dönemde okunmuştur.

İçeride durum böyle iken,  dış politikada ise Lozan Barış Antlaşması’nın etkisindeki yıllar yaşanmaktaydı. Şöyle ki; Musul Sorunu henüz çözümlenmiş ve Türkiye bu konuda istediği sonucu alamamıştı. Yine aynı günlerde Lozan’da imza altına alınan Türk-Yunan ahali mübadelesi devam etmekteydi ve hatta bu konuda ortaya çıkan anlaşmazlık da giderilememişti. Gündemdeki bir başka konu,  yabancı okullar sorunu idi. Türkiye Cumhuriyeti, denetim altına almak istediği yabancı okullar nedeniyle uluslararası alandan tepki almış ve özellikle de Fransa ile karşı karşıya kalmıştı. Aynı günlerde, yine başta Fransa olmak üzere, yabancı devletlerin iktisadi imtiyazlarının tasfiyesi de yaşanmaktaydı. Diğer yandan Nutuk’un okunmasından tam iki yıl önce Ekim 1925 yılında imzalanmış olan Locarno Antlaşmaları ile Avrupa’da barışın sürekli kılınması için ciddi bir adım atılmıştı. Aynı zamanda uluslararası sorunlarda savaşın politik bir araç olmaktan çıkarılmasını amaçlayan Briand-Kellogg Paktı’nın kurulmasıyla ilgili olarak da görüşmeler yapılmaktaydı.

Bu iç ve dış koşullarda irat edilen Nutuk, kamuoyu ve basın tarafından büyük bir ilgi ile karşılanmış, basında bu gelişmeler üzerine çeşitli yorumlar yapılırken, halk da çektiği telgraflarla Mustafa Kemal Paşa’ya olan bağlılığını ifade etmiştir.

Bununla birlikte basında Nutuk ile ilgili pek çok değerlendirme yapılmış ve bazı itirazlar gelmiştir.  Mustafa Kemal Paşa’nın itham ettiği bazı kişiler cevap verme gereği hissetmiştir. Bu itirazlardan biri Nutuk’un okumasından hemen sonra Halide Edip (Adıvar) Hanım’dan gelmiştir. O sırada yurt dışında bulunan Halide Edip Hanım,  Mustafa Kemal Paşanın, eşi Adnan (Adıvar) Bey ve kendisi hakkında bir takım yanlış değerlendirmelerde bulunduğu iddiasıyla TheTimes gazetesine bir mektup göndermiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın Amerikan himayesi meselesini yeniden ortaya atarak, sanki kendilerinin Türkiye’nin bağımsızlığını feda etmeye hazır insanlar gibi gösterildiklerini belirtmiştir.

Yine Nutuk’un okunduğu günlerde yurt dışında bulunan Rauf (Orbay) Bey de The Times gazetesine bir yazı göndererek, burada arkadaşlarını ve kendisini savunmuştur. Rauf (Orbay) Bey yazısında, Mustafa Kemal Paşanın, kendisini ve arkadaşlarını, saltanatı desteklemek, ülkeyi anarşiye götürmek ve kurdukları Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından dolayı gericilik ve Kürt isyanını çıkarmakla suçladığını belirttikten sonra, Millî Mücadele’de, Türk ordusunu zafere götüren Mustafa Kemal Paşa’nın bir diktatörlük kurmak için bu saygınlığından yararlandığını ileri sürmüştür. Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın izin vermesi durumunda, tüm gerçekleri Türk basınında yayınlayabileceğini de açıklamıştır.

Halide Edip Hanım ve Rauf Bey, Nutuk’ta kendileri ile ilgili açıklamalara hemen cevap verirken, yine Nutuk’ta adı geçenlerden olan Kazım Karabekir Paşa cevap vermek için 1933 yılını beklemiştir. 1933 yılında Milliyet Gazetesindeki bir yazıyı gerekçe göstererek hem bu yazıya hem de Nutuk’ta kendisi ile ilgili ifadelere cevap verme ihtiyacı hisseden Kazım Karabekir Paşa, Millî Mücadele dönemindeki rolünü hatırlatarak ön ayak olduğu bu süreçle ilgili olarak kendisine haksızlık yapıldığını ifade etmiştir. Karabekir Paşa, Atatürk’ün ölümünden sonra yeniden gündeme gelen Nutuk ile ilgili olarak, kendisine dönük eleştiriler bir kez daha cevap vermiş ve Atatürk’e olan sevgi ve saygısından söz etmiştir.

Nutuk ile ilgili olarak sonraki tarihlerde değerlendirmelerde bulunan bir başka şahsiyet ise Ali Fuat (Cebesoy) Paşa olmuştur. Ali Fuat Paşa da Nutuk’a cevap niteliği de taşıyan,  Millî Mücadele dönemi ve sonrası günlere ait anı kitapları yayınlamıştır.

Nutuk ile ilgili yorum ve değerlendirmeler bunlarla sınırlı kalmamıştır. Atatürk’e yakınlığı ile bilinen dönemin önde gelen yazarlarından Yusuf Akçura, Nutuk’un okunduğu günlerde; “O, yalnız Türk düşmanlarına galebe çalarak, Türk yurdunu kurtarmadı: O, yalnız Türk’lerin önüne düşerek, Türklere doğru yolu göstererek, Türklere hakikati göstererek Türkleri necata erdirmedi. O, Ademoğullarının büyük bir kısmına, yalnız büyük kısmına değil, belki hepsine yeni bir hayat yaratıyor. Yeni bir hayat yaratana bilmem ne derler?” diyerek Atatürk’e kutsama gereği hissetmiştir.

Diğer yandan Yusuf Akçura ve Falih Rıfkı Atay, Nutuk’un Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi için bir ana kaynak olduğu konusunda da benzer görüşler ortaya koymuşlar

Şevket Süreyya Aydemir de tıpkı İsmet (İnönü) Paşa gibi,  Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta arkadaşları ile ilgili yargılarının zaman içinde değişebileceğini ve Nutuk’un başka bir zamanda okunması durumunda bazı suçlamaları belki de hiç dile getirilmeyeceğini savunmuştur. Yine Şevket Süreyya Aydemir 1965 yılında Nutuk ile ilgili bir değerlendirme yaparken, Nutuk ne tarih, ne de hatıra olduğunu, Nutuk’un en gerçek manasıyla tarihî değerde siyasi bir vesika niteliği taşıdığını dile getirmiştir.

A. Afetinan’a göre Nutuk, bir devlet kurucusunun milletine hesap verme örneğidir ve tarihte de örneğine az rastlanan bir durumdur. Olaylar ve kişiler üzerinde Atatürk’ün fikirleri ve açıklamalarının bulunduğu Nutuk, birinci elden bir tarihtir.

Hasan Ali Yücel sonraki tarihlerde kaleme aldığı Pazartesi Konuşmaları (1937) adlı eserinde Nutuk’u ön plana çıkararak, her toplumsal sistemin bir kitabı olduğunu, Kemalizm’in kitabının da Nutuk olduğunu öne sürmüştür.

Hem okunduğu dönemde hem de sonraki yıllarda, siyasi çevrelerin yanı sıra başta tarihçiler olmak üzere pek çok bilim insanının ilgisini çeken Nutuk, ilk kez Temmuz 1928’de Türk Tayyare Cemiyeti tarafından basılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı sözleşme gereği, yurt içindeki ve dışındaki satış işlemleriyle de bu kurum doğrudan ilgilenmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’un yayın hakkını Türk Tayyare Cemiyeti’ne vermiş olması, kendisinin havacılığa vermiş olduğu önemi göstermesi açısından önemli olup, bu bağlamda sonraki yıllarda da Türk Tayyare Cemiyeti’ne gelir sağlama çabalarına devam etmiştir.

Nutuk basıldığı ilk andan itibaren, en geniş kitlelere ulaştırılması, özellikle de devlet memurlarının okuması için yoğun çaba sarf edilmiştir. Bunun için Cumhuriyet Halk Fırkası örgütlerine, spor kulüplerine gönderilmiş, köy odaları ve köy kitaplıkları da dâhil olmak üzere, bütün kütüphane ve kitaplıklarda bulunması için çalışmalar yapılmıştır.

Zamanla Nutuk’un dilinin, anlaşılmasının zorlaşması nedeniyle bir süre sonra sadeleştirilmesi gündeme gelmiştir. Bilindiği kadarıyla, Nutuk’un sadeleştirilmesi konusuna ilk değinen ve “Büyük Söylev’den Sadeleştirmeler” başlığı altında ilk örnekleri veren, 1946–1947 yıllarında çıkmış olan Kemalist adlı dergidir. Daha sonra Milliyet gazetesi de Nutuk’un sadeleştirilmesi işine sahip çıkmış ve 1959 yılında Selami İzzet Sedes’in kısaltarak sadeleştirdiği Nutuk metnini yayınlamıştır. Ayrıca 1962 yılında Ankara Radyosu da Nutuk’u sadeleştirerek her gece yayımlamıştır.

Ancak Nutuk, gerçek anlamda ve resmî olarak ilk kez 1963 yılında Türk Dil Kurumu tarafından sadeleştirilmiştir. Daha sonra 1973’te Kültür Bakanlığı tarafından sadeleştirilen Nutuk’un, günümüzde birçok özel yayınevleri dışında Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi tarafından çıkarılan sadeleştirilmiş metinleri de mevcuttur.

Nutuk’un okunması sadece Türk kamuoyu tarafından değil, dünya kamuoyunda da ilgiyle karşılanmıştır. Avusturya, Fransız, İngiliz, Bulgar, Japonya ve İspanya basınında da Nutuk’un okunması ile ilgili olarak birçok haber yer almış, böylelikle, Türkiye ve Türkiye’de yaşananlar, dünya kamuoyunun gündemine taşınmıştır.

İlk söylendiği yıllarda, yurt dışında da basılan Nutuk’un Almanca, Fransızca ve İngilizce basımları, Almanya’nın Leipzig şehrindeki K. F. Kohler Yayınevi tarafından gerçekleştirilmiştir. Rus dilinde basımı 1929–1934 yılları arasında Sovyetler Birliği tarafından yapılmıştır. Günümüzde ise Atatürk Araştırma Merkezi tarafından Rusça, Fransızca, Almanca ve İngilizce baskılarının yanı sıra Farsça, Kazakça, Türkmence, Yunanca baskıları da yapılmıştır.

Temuçin Faik ERTAN

KAYNAKÇA

70. Yılında Ulusal Ve Uluslararası Boyutlarıyla Atatürk’ün Büyük Nutuk’u ve Dönemi, Yay. Haz. Gül Kundakçı, ODTÜ Basım İşliği, Ankara 1999.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk 1919-1927, Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2002.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, Birinci Ellibin, Ankara 1927.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, Cilt I-II, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, 8. Devlet Kitapları, 1000 Temel Eser,  Ankara 1973-1975.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, Cilt I-III, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1981, 1986, 1989.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Söylev (Nutuk), Cilt I-II, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1963.

Atatürk’ün Büyük Söylevi’nin 50 Yılı Semineri Bildiriler ve Tartışmalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1980.

DUMONT, Paul, Atatürk’ün Yazdığı Tarih: Söylev, Yeni Gün Haber Ajansı ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul 1997.

ERSOYLU, Halil, Nutuk Üzerine İncelemeler, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1991.

GÜNEŞ, İhsan, “1923 Seçimleri”, 70. Yılında Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Atatürk’ün Büyük Nutuk’u ve Dönemi, Der. ve Yay. Haz. Gül E. Kundakçı, ODTÜ Yayınları, Ankara 1999, s.113-131.

İNAN, Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 5. Baskı, Haz. Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1984.

Nutuk’ta Anılan Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1981.

Okunuşunun 50. Yılında Söylev Özel Sayısı, Türk Dili Aylık Dil ve Yazın Dergi, S 314.

ÖNELÇİN, Adnan, Nutuk’un (Söylev’in) İçinden, Yüce Yayınları, İstanbul 1981.

ÖZERDİM, Sami N., Nutuk (Söylev) Genel Dizin, Cilt IV, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993.

PARLA, Taha, Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları, Atatürk’ün Nutuk’u, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul 1994.

ŞİMŞİR, Bilâl N., Atatürk’ün Büyük Söylevi Üzerine Belgeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991.

Yetmişbeşinci Yılında Büyük Nutuk’u Anlayarak Okumak, Bilgi Şöleni 17-18 Ekim, 2003 Ankara Bildiriler, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2003.

18/06/2023 tarihinde https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturkun-nutuk-adli-eseri/ adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı:63.371

HABERLER

Nutuk Atatürk tarafından kaleme alınan, 1919 yılından 1927 yılına değil yine Atatürk’ün silah arkadaşları ile gerçekleştirdiği faaliyetleri kronolojik tarih sıralamasına göre, detaylı olarak aktardığı kitaptır. Nutuk aynı zamanda söylev türündedir. Yazıldığı dil bakımından incelendiği zaman gayet coşkulu, öğretici, bir amacı aktaran, bir ülküyü aşılayan cümleler taşıdığını görmek mümkündür. Tüm bu özellikleri bir arada sunduğu için de söylev Nutuk adını aldığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Nutuk nasıl biter?

Ulu Önder Mustafa Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk ‘’1919 yılı Mayıs ayının 19. Günü Samsun’a çıktım’’ sözü ile başlayarak,  gençliğe hitabet ile de son bulur.

Nutuk hangi yıllar arasındaki olayları kapsar?

Nutuk kitabı genel olarak 1919 ile 1927 yılları arasındaki olayları ele alır. Yani Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihten Cumhuriyet sonrasındaki döneme kadar uzanan olaylar zincirinden oluşur.

Nutuk nedir ve özellikleri nelerdir?

Nutuk söylev anlamına gelir. Atatürk’ün kaleme aldığı Nutuk da okuyucuyu coşturmak, bir amaca yöneltmek,  herhangi bir duygu ve düşünceyi aşılamak,  önemli olan tüm konuları ele alarak coşkulu bir dille aktarmak için hazırlanan konuşmaların tümüne Söylev yani Nutuk denir. İşte Atatürk’ün kaleme aldığı Nutuk da aynen bu özellikleri taşıyor.

Nutuk kaç bölümden oluşur?

Nutuk kitabı toplamda üç bölümden oluşur. Bu üç bölümde Atatürk 1919 yılı itibari ile cumhuriyet dönemi sonrasına kadar olan olayları tarihsel sıralama ile kaleme alıp aktarmıştır.

Nutuk neyle başlayıp neyle biter?

Nutuk kitabı bir tür söylevdir. Başlangıç sözü olarak Atatürk ‘’ ’1919 yılı Mayıs ayının 19. Günü Samsun’a çıktım’’ ile başlayarak, gençliğe hitabet ile Nutuk’a son verir.

Nutuk hangi alfabe ile yazılmıştır?

Nutuk kitabı ilk olarak 1927 yılında biri asıl metin olmak üzere diğerleri de belgeler olmak üzere Arap alfabesi ile toplamda iki cilt olarak yayımlanıp, okuyucuya sunulmuştur.

Nutuk nerede nasıl yazıldı?

Nutuk Atatürk tarafından 1919 yılından 1926 yılına değin toplamda 506 sayfalık notlar halinde kaleme alındı. Bölümlerin geneli Ankara’da yazılsa da son bölüm ve düzeltme aşamaları ise 1927 yılının Temmuz ayında tamamen İstanbul’da hazırlandı.

Nutuk tarihi nedir?

Nutuk Atatürk tarafından bizzat olarak kaleme alınan bir söylevdir. Bu eser Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Partisinin 15 ile 20 Ekim 1927 tarihi arasında Ankara menşeli toplanan ikinci kurultayda, 36,5 saat ve toplamda 6 günde okunan bir hitabe olduğu için de Nutuk adını almıştır.

Orijinal nutuk kaç cilt?

Orijinal Nutuk da toplamda 3 farklı ciltten meydana geliyor. Aslında ilk etapta notlar halinde Atatürk tarafından kaleme alınsa da daha sonra basımı yapılıp, ciltler halinde sunulmuştur.

Nutuk özel isim mi?

Nutuk eşi ve benzer olmadığı için ve aynı zamanda da bir kitap ismi olduğu için ‘’ özel isim’’ olarak geçiyor.

Nutuk tam metin kaç sayfa?

Nutuk kitabı en son yapılan İstanbul basımından sonra toplam 658 sayfayı kapsamıştır. Devlet Basımevi İstanbul’da 1938 yılında Nutuk için yeni basım yapmıştır.

Nutuk 1. El kaynak mıdır?

Nutuk tamamen birinci elden kaynaktır. Çünkü hem Atatürk tarafından kaleme alınmıştır hem de kaleme alındığına dair yine Atatürk tarafından teyit edilmiş ve açıklanmıştır.

Nutuk kitabının türü nedir?

Nutuk kitabının türü söylevdir. Çünkü bir amaca yöneltme, coşkulandırma, bir amaca yönelik hizmetin detaylarını aktarma, ülküyü aşılama gibi amaçlar üzerine yazılmıştır. Bildiğiniz üzere söylevler de bu tarz anlam ve amaçlar içerir.

Nutuk hangi yıllar arsındaki olayları kapsar?

Nutuk kitabı 1919 yılından itibaren kaleme alışmış olup 1927 tarihine kadar olan tüm olayları kapsar. Yani Atatürk’ün Samsun’a gitmesi ile Cumhuriyet sonrası dönemini komple kapsıyor.

Gençliğe hitabe ne zaman okundu?

Gençliğe hitabe Mustafa kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Fırkasının 2. Ve büyük kongresinde 20 Ekim 1927 tarihinde okundu. Gençliğe hitabet Nutuk kitabının son bölümünden oluşuyor.

Gençliğe hitabe kaç kelime içeriyor?

Gençliğe hitabe Nutuk son bölümünde yer alıyor. Toplamda 1145 harften ve 170 kelimeden meydana geliyor.

Nutuk’ta nelerden bahsediliyor?

Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk (söylev) kitabında çok sayıda olaydan detaylı olarak bahsediliyor. Bunlardan geneli şu şekildedir;

  • Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışına ilişkin detaylar
  • Osmanlı devletinin o dönemki genel durumu hakkında bilgiler
  • Milli mücadele kapsamında yapılan çalışmalar
  • Milli Mücadeleyi etkileyen ve engelleyen iç ve dış etkenler
  • Kongreler hakkında detaylar
  • Mustafa Kemal Atatürk’e karşı tepkiler ve detaylar
  • Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışına ilişkin detaylar

Nutuk kitabının yazarı kimdir?

Nutuk kitabının tüm içeriğini oluşturan, kaleme alan tek kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Nutuk yazarı Atatürk’tür.

Nutuk hangi dilde yazıldı?

Nutuk 1927 yılında ilk baskısı yapılarak sunuldu. İlk baskısı tamamen Arap dili ile sunuldu. Ancak sonraki baskılarında ise Latin alfabesi hakim oldu. Kısa süre içerisinde tüm dünya dillerine çevrilerek global ölçekli en çok araştırılan kitap oldu.

Etiketler :Mustafa Kemal Atatürk, atatürk

Nutuk hakkında az bilinenler

Nutuk, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletine ve insanlığa en büyük armağanlarından biridir. 36.5 saatlik bir uzun konuşmaya kaynaklık etmiştir. Sadece geçmişi, devletimizin kuruluş sürecini 1919-1927 yılları itibarıyla anlatan bir konuşma olmaktan çok, geleceğe de ışık tutan, derin analizler içeren aynı zamanda devletimizin kuruluş felsefesini de anlatan bir eserdir.

Bir büyüğümüzün (Şair Dursun Yaşa) söylediği, bizim de aynen katıldığımız şu önemli tespit bakımından da Nutuk çok önemlidir: “Atatürk’e ait her şey kaybolsa bile O’nu anlamak için şu üç metin yeter: 1. Gençliğe Hitabe, 2. Onuncu Yıl Nutku, 3. Türk Ordularına Son Mesaj.” Kamuoyumuzun yakından bildiği bu üç metnin ilki olan Gençliğe Hitabe, Nutuk’un en son bölümünü oluşturmaktadır. 20 Ekim 1927 günü saatler 20.25’i gösterirken Atatürk gençliğe seslenişini gözyaşları içinde bitirmiş ve “ulaştığı sonucu” Türk gençliğine emanet etmiştir.

Nutuk ilk planda bir “belgesel hatırat” olmakla beraber, pek çok yönden önem taşımaktadır. Atatürk Nutuk’u, “Türk Milleti’ne karşı bir görev” olarak algılamış, Bilge Kağan’dan kendisine uzanan, Türk tarihinin içinden süzülüp gelen devlet geleneğimizin bir tezahürü olarak milletine adeta “dokuz yılın” hesabını vermiştir.

Biz bu araştırmada bazı yabancılar tarafından “Maraton Konuşma” olarak tanımlanan Nutuk’un nasıl ve hangi ortamda verildiğini ve içeriği ile felsefesini ele alacağız. Nutuk hakkındaki araştırmalarımız yakında “Nutuk’un Sırları: Nutuk Hakkında Her Şey” ismiyle bir kitap olarak yayımlanacaktır.

“Maraton Konuşma” Nerede Yapıldı?

1927 yılının 15-23 Ekim tarihleri arasında II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının büyük salonunda CHP İkinci Büyük Kurultayı toplanmıştı.  Ankara’da Ulus Meydanı’ndan Ankara Garı’na inen ve Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yanında bulunan II. TBMM binası bugün “Cumhuriyet Müzesi” olarak kullanılmaktadır. Binanın tarihçesi ve müzenin içeriği kısaca şu şekildedir: 

Nutuk’un Verildiği Yer: 2. TBMM Binası

1923 yılında mimar Vedat Tek (1873-1942) tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanan ve inşa edilen bu bina işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer bir biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen Cumhuriyet Türkiye'si meclisinin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina bir takım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.
II. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1924-1960 yılları arasında Atatürk ilke ve inkılâplarının gerçekleştirildiği; Cumhuriyet’imizin gelişmesi için çok önemli çağdaş kararların alındığı; çağdaş yasaların çıkarıldığı uluslararası alanda Türkiye'nin etkinliğini ve saygınlığını artıran antlaşmaların yapıldığı; çok partili sisteme geçişin sağlandığı önemli bir yapıdır.

Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bu bina Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bu bina CENTO'nun kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir. Bu binanın ön kısmının Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün hizmet binası olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Bu düzeniyle 1985 yılına kadar hizmet vermiştir. Aynı yıl ziyarete kapatılarak, teşhir çalışmaları başlamıştır. Çalışmalar 1991 yılına kadar devam etmiş, Ocak 1992 yılında yeniden ziyarete açılmıştır. Müzede ilk üç Cumhurbaşkanı dönemini yansıtan olaylar, kendi sözleri, fotoğrafları, bazı özel eşyaları ile o dönemde mecliste alınan kararlar ve kanunlar sergilenmektedir.

“Maraton Konuşma” Başlıyor

Gazi Mustafa Kemal Paşa, tarihi Nutuk’unu işte bu II. TBMM binasının Meclis Toplantı Salonu’nda verecekti. Tarihler 15 Ekim 1927 Cumartesi gününü gösteriyordu. Yaklaşık bir buçuk ay önce, 2 Eylül 1927’de genel seçimler yapılmıştı. TBMM 1 Kasım’da açılacaktı. Mustafa Kemal, Nutuk’u okumaya başlamadan önce CHP Genel Başkanı (Cumhuriyet Halk Fırkası Reisi Umumisi) olarak 2. Kurultay’ın açılış konuşmasını yaptı. Afet İnan’ın aktardığına göre konuşmasında “Gelecek için yapılacak işlerin yurt yarına kararlara bağlanırken Cumhuriyet ve halkçılık yönetiminde millete mutluluklar ve yeni şerefler kazandıracağına emin olarak” diye başladıktan sonra şöyle demiştir:

“Geleceğe yönelen tedbirler hakkında fikirlerimizi söylemeden önce, geçmişe ait olan olaylar hakkında bilgi vermek ve yıllardan beri süregelen davranış ve yönetimimizin milletimize hesabını vermek ödevim olduğuna inanıyorum.” 

Atatürk’ün Nutuk’u okumaya başlamadan önce Kongreyi açmak ve açılış konuşmasını yapmak üzere sürekli alkışlar arasında Başkanlık Makamı’na geldi, şu konuşmayı yaptı:

“Efendiler, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın büyük kongresini açıyorum. Fırkamız (Partimiz) geçen ızdırap seneleri içinde milletimizin hayatı ve şerefi için gösterdiği yüksek azim ve iradenin mümessili (temsilcisi) olarak bundan dokuz sene evvel meydana çıkmıştı. Bütün Anadolu ve Rumeli’ye şamil olmak (kapsamak) üzere ilk umumi (genel) kongremiz Sivas’ta akdedilmişti (yapılmıştı/toplanmıştı).

Sivas umumi (genel) kongresine takaddüm eden (öncesinde) şarkta ve garpta (doğuda ve batıda) mıntıkavî (yerel) kongreler de akdedilmişti (yapılmıştı). Bunlardan benim iştirak ve riyaset (başkanlık) ettiğim Erzurum Kongresi’dir. Erzurum Kongresi, tespit ettiği esaslar itibariyle şayan-ı kayıt ve tezkârdır (belirtmeğe ve hatırlanmaya layıktır). Sivas Umumi Kongresi’nde müzakere mevzuu (konusu) olan aynı esaslar olmuştur. Bu esaslar tavzihan (açık olarak) ve bütün memlekete teşmilen (genişletilerek/kapsayacak şekilde) kabul olunmuştur.

Gerçi o zaman kullandığımız unvan ile bugünkü unvan arasında fark vardır. Fakat teşkilat esas itibariyle mahfuz kalmıştır (korunmuştur). Ve bugün siyasi fırka (parti) halinde tecelli eden mevcudiyetine (ortaya çıkan varlığına) mebde (başlangıç) teşkil etmiştir. Bilhassa memleket ve millete ait umumi gaye –ki salamet refah-ı umumiyeyi teminden ibarettir- mahiyet-i asliyesi (asli mahiyeti) değişmeksizin takip olunmuştur. Binaenaleyh (Dolaysıyla) diyebiliriz ki, bugün küşadıyle müftehir olduğumuz (açılışı ile övündüğümüz) Büyük Kongremiz, Sivas Kongresi’nden sonra teşkilatımızın İkinci Büyük Kongresi oluyor.

Efendiler, Sivas Kongresi’nde nasıl ki bütün milletin emellerini ve hissiyatını temsil etmek mevkiinde bulunduysak, bugün de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın büyük kongresi ile bütün milletin hakiki hissiyat ve eğilimlerine tercüman olmak vazife ve mevkiinde bulunuyoruz. (Sürekli alkışlar). Hakikaten halkın bütün tabakaları mefkûrelerini (ülkülerini) temin edecek etkenleri ve unsurları fırkamızın icraat ve faaliyetlerinden alıyorlar ve buluyorlar. Bu hakikatin en son ve bariz delili, son genel seçimlerde aziz ve necip milletimizin fırkamıza gösterdiği destek itimattır. Bunu şükran ve iftiharla yad ederim.

Efendiler, fırkamızın gelecekteki harekât ve icrasıyla alakalı tedbirleri burada hep berber müzakere edeceğiz. Gelecek için en isabetli ve memleketin ihtiyaçlarına en uygun kararlara ulaşmaya çalışacağız. Gelecek senelerdeki icraatımızın Cumhuriyet ve Halkçılık idaresi altında memlekete yeni saadetler, yeni şerefler kazandıracağına itimadım (güvenim) vardır.

Efendiler, İstikbale (geleceğe) ait tedabir (tedbirler) hakkında müdavele-yi efkâra (fikir alışverişine) başlamadan evvel maziye (geçmişe) ait vekayi ve hadisat (gelişmeler ve olaylar) hakkında maruzatta bulunmak (bilgi vermek)  ve senelerden beri devam eden ef’al ve icraatımızın (davranış ve yönetimimizin) milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim. Hadisat (olaylar) ile dolu olan dokuz senelik bir devrenin tarihine temas edecek maruzat (bilgilendirme) ve beyanatım (açıklamalarım) uzun sürecektir. Fakat, mesele ifası (yapılması) zaruri bir vazife olduğuna göre, beni mazur göreceğinizi ümit ederim. (Estağfurullah sesleri, alkışlar). Maruzatta bulunmadan evvel, müzakere gündemimizin acil bir noktası vardır. Müzakere gündeminin birinci maddesinde bir ikinci reis seçimi meselesi söz konusudur.

Efendiler, elimizde bir nizamname projesi vardır, bu henüz fırkamızın genel kongresinin tasdik ve tasvibinden (onay ve kabulünden) geçmemiş değildir. Dolayısıyla bu nizamname yapıldıktan sonra vakaları (olayları) ve muameleleri (işlemleri) ihtiva eden vaziyetler vardır ki, bunun bazı maddeleri ile bağdaşmamaktadır. Mesela umumi reis (genel başkan) vaziyeti gereği vazifesini fiilen yerine getirememekte ve reis vekili olarak malumu âliniz İsmet Paşa Hazretleri fiili vazifeyi yerine getirmektedirler. Dolayısıyla zaten reis vekili mevcut iken tekrar bir reis seçimi bendenizce söz konusu değildir. (Doğru sesleri). Bununla beraber, bu hususu da yüksek oyunuza koymak istiyorum.

Reis Vekili mevcut iken, burada –ki nizamname dediğimiz projedeki- vazifeyi kendileri yerine getirebilirler. Eğer bu hususu kabul buyurursanız, Paşa Hazretleri ikinci reis vazifesini yerine getirirler. (Uygun sesleri). Bu hususu yüksek oyunuza arz ediyorum. Kabul buyuranlar el kaldırsın! Oy birliğiyle kabul olunmuştur.

Şimdi efendim, diğer bazı noktalar vardır. Evvela bunların yapılması için riyaset mevkiini (başkanlık makamını) İsmet Paşa Hazretleri’ne terk edeceğim, ondan sonra müsaadenizle beyanatta bulunacağım. (Şiddetli alkışlar).
(…)
(Gazi Hazretleri alkışlar arasında büyük nutuklarını irat buyurmak üzere hitabet kürsüsünü teşrif buyurdular).” 

Görüldüğü gibi, Atatürk, olaylarla dolu 9 yıllık bir dönemin tarihine değineceği için sözlerinin uzun süreceğini açıklamış, öncelikle gündemdeki bazı maddelerin karara bağlanmasını istemiş, böylece tüzük ve programla ilgili konular görüşülüp, gerekli kararlar alındıktan sonra kürsüye gelerek herkesin meraklı bakışları arasında Nutuk’u okumaya başlamıştır.

Atatürk, uykusuz ve yorucu geçen günler boyunca büyük emekler vererek hazırladığı Büyük Nutuk’u, bu kongrede, 15 Ekim 1927 Cumartesi günü saat 10.00’dan başlayarak 20 Ekim Perşembe gününe kadar 6 gün boyunca; her gün 6 saat, toplam 36 saat 31 dakika aralıksız okumuştur. Atatürk, II. TBMM’nin toplantı salonunun kürsüsünden öğleden önce ve öğleden sonra iki ayrı oturumda olmak üzere her gün 6’şar saat (3+3) konuşmuştur. Son gün epeyce uzun sürmüş nihayet “Gençliğe Hitabe”yi söyleyip kürsüden indiğinde saatler 20.25’i bulmuştu.

Bu nedenle yabancılar bu uzun konuşmaya “Six day Speech” (Altı Günlük Konuşma) ya da “Maraton Konuşma” adını vermişlerdir. Toplamı 36 saat 31 dakika süren bu şaşırtıcı konuşmadan bir Batılı yazar (A. Rustow), “Hayret Verici Hitabet Maratonu” diye bahsetmiştir. Bir Amerikan Dergisi (Literary Diegest) de ondan “Türk Cumhurbaşkanı’nın 400.000 kelimelik mesajı” diye söz etmiştir.

Nutuk’un tamamı altı gün içinde aşağıdaki gibi 36 saat 31 dakikada okunmuştur: 

Atatürk Nutuk’un metin kısmını okuyup bitirdikten sonra belgelere sıra geldiğinde bunları TBMM Başkanlık Divanı Kâtibi Ruşen Eşref’e (Ünaydın) verip okutmuştur. Nitekim Nutuk’un okunduğu CHP Kongresi’nin ilk oturumunda hazır bulunan ABD’nin ilk büyükelçisi Joseph C. Grew hatıralarında “…İnce fakat çok müzikal bir sesi var. İyi okuyor. Vesikalara sıra geldiğinde bunları, Millet Meclisi Başkanlık Divanı Kâtibi Ruşen Eşref Bey’e verip okutuyordu” diye yazmaktadır.

J. C. Grew, Nutuk’un okunduğu ilk günü şöyle anlatıyor:

“Cumhurbaşkanı… 1200 sayfalık (belgelerle birlikte) bir söylev verecek. Bu söylevde dramatik açıklamalar yapılacak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başarıları geniş şekilde anlatılacak. Söylev, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Almanca olarak özel bir firmaca bastırılmış. Sanıldığına göre söylevin okunması 6 gün sürecek ve fevkalade ilginç bir belge olacak…

Saat tam 10’da alkış tufanı içerisinde Gazi ansızın salona girdi. Kürsüdeki yerini aldı ve oturumu açtı.

Kısa bir açış konuşmasından sonra kürsüden inerek milletvekilleri arasında bir yere oturdu ve burada İsmet Paşa kürsüye gelerek sanırım ad çekme usulü ile Başkanlık Divanı üyelerini seçtirdi. Sonra Mustafa Kemal, İsmet Paşa’nın oturduğu kürsünün altında bulunan başka bir kürsüye gelerek söylevini okumaya başladı. Başlangıçta sesi zayıf çıkıyordu, fakat çok müzikal bir sesi var; iyi okuyor…” 

Nutuk, Atatürk’ün bir nevi siyasi vasiyetnamesi niteliğinde olan gençliğe hitabı ile sona eriyordu. Kongreyi izleyenlerden Mehmet Asım (Us) ve Yusuf Akçura’nın o günlerde yayımlanmış yazılarından anladığımıza göre Atatürk, gençliğe hitabını okurken, kürsüde heyecanına hakim olamamış, sesi titremiş ve gözlerinden yaşlar akmıştır.

Nutuk’u Kimler Dinledi?

CHP İkinci Kongresi’ni, dolayısıyla Nutuk’un okunuşunu milletvekilleri ve delegeler dışında ordu ileri gelenleri, yabancı diplomatlar ve özel davetliler de izlemişlerdir. Kongreye katılarak Nutuk’u dinleyenler hakkında İngiltere’nin Türkiye Büyükelçiliği İkinci Sekreteri R. H. Hadow’un raporunda ayrıntılı bilgi vardır.

İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Sir George Clerk, 20 Ekim 1927 tarihinde Londra’ya İstanbul’dan gönderdiği yazıya, İkinci Sekreter R. H. Hadow’un CHP’nin 15 Ekim’de Ankara’da toplanan 2. Kongresi ile ilgili raporunu da eklemiştir. Hadow’un raporuna göre, kongre, oturumlarını TBMM Binası’nda yapmış ve 315 milletvekili ve Türkiye’nin her yanından gelen 200 parti üyesi tarafından izlenmiştir. Hadow’un raporunda bazı ayrıntılar da bulunmaktadır. Hadow o günü şu şekilde anlatıyor:

“Kongrede hazır bulunanların, ulusal akımın tarihini, başlangıçtan bu yana, partinin yüce önderi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından dinlemeleri ve Türkiye’nin oğullarıyla kızlarının kendi tarihlerini istenilen açıdan öğrenmeleri uygun görülmüştür…
Gazi, kendine özgü enerjiyle, günde 7, 8 ve hatta 9 saat olmak üzere 6 gün konuşmaya hazırlanmıştı. Konuşmasını, yakın dost ve danışmanlarının yardımlarıyla aylardan beri dikkaytle hazırlayarak revizyona tabi tuttuğu bir metinden okumuştur. Cumhurbaşkanı sözcüklerine doğru bir ruh (spirit) aşılamakta o kadar dikkatli olmuştur ki, danışmanları, her gece saat 2’ye kadar, hatta daha sonra, ertesi gün saat 10’da başlayacak olan bölüme son şeklini vermeye çağrılmışlardır.

Eser hazırlanırken, hikâyenin aktörlerinden, Paris’teki Türk Büyükelçi ve Eski Başbakan Fethi (Okyar) Bey’le, Belgrat’taki Orta Elçi ve CHP’nin Eski Sekreteri Hikmet (Bayur) Bey Ankara’ya çağrılarak kongrenin sonuna kadar kalmışlardır. İlginç her belge –orijinalleri- dinleyicileri daha çok inandırmak için toplanarak sergilenmiş ve Söylevi tarihi bir olay yapmak amacıyla gerekli her şey yapılmıştır.
Dinleyiciler arasında iyi giyinmiş Türkler ve yabancı devletlerin özel davetiyeli temsilcileri veya sekreterleri hazır bulunuyordu. Kabine (Hükümet) mensupları önde oturuyorlardı. Galeri (Balkon) taşmıştı. Cumhurbaşkanı Locası’nda Fethi Bey, Prag’daki Türk Orta Elçisi ve Genelkurmay Başkanı General Fevzi (Çakmak) vardı. General Fevzi’nin orada bulunması kongre oturumlarının heybetini gösteriyordu. Çünkü kendisi halk arasında pek az görünür ve Avrupalı birçok gözlemciler onu ordunun arkasındaki beyin ve Mustafa Kemal’in en olası varisi olarak görürler.

Ayrıca tüm yönetim dairelerinin başkanları da (bürokratlar) kongrede hazır bulunmuşlardır.

Cumhurbaşkanı’nın söylevinin ilk sözcükleri: ‘19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım…’ Ondan sonra ve tüm söylev esnasında, Gazi ve danışmanlar tarafından dikkatle planlanarak hazırlanmış bir biçimde, olayların gelişimi anlatılmıştır.” 

“Gazi Dahil Herkes Ağlıyordu”

Nutuk’un Gençliğe Hitabe ile söylenmesi bittiğinde salonda duygusal bir ortam oluşmuştu. Atatürk’ün, “muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” sözleri ile maraton konuşma bittiğinde Atatürk dahil, salondaki herkesin gözleri dolmuş, hıçkırıklar duyulmaya başlamıştı. Atatürk, cebinden çıkardığı mendille gözyaşlarını siliyordu. O gün orada bulunan Necmettin Sadak 27 Ekim 1927 tarihli Hayat Dergisi'nde şunları yazdı:

“Altı gün, beş yüz kişilik dinleyiciler kitlesini, bin sergüzeştin sırları içinde heyecandan heyecana sürükledi ve nihayet bu gece en son haddini bulan hislerin taşkınlığı içinde, tasvir ve tasavvuru kabil olmayan bir heyecan dalgası halinde bütün dinleyicileri vecdin en yüksek şâhikalarına götürdü…

Hıçkırıklar duyulmaya başladı... Etrafıma baktım, kurtarıcıyı dinleyenler hep ağlıyordu. Yukarıya başımı kaldırdım, locadaki kumandanlar, sefirler ağlıyordu. Gaziye baktım, sesine ulvî bir titreklik gelmişti, mendilini çıkardı, gözyaşlarını sildi; Gazi de ağlıyordu...”  (Demirkan, 1972: 270.)

Kongre Üyeleri Nutuk’u Topluca Onaylıyor
Atatürk’ün Büyük Nutuk’u CHP Kongresi’nde okumakla vardığı bir diğer siyasi hedef de Nutuk’un tamamının Kongrece onaylanmasıdır. Gerçekten altı gün süren Nutuk’u dinleyen CHP Kongre üyeleri çok duygulanmışlar, buna Erzurum Milletvekili Tarihçi Necip Asım Bey’in ağzından cevap vermişlerdir. Necip Asım Bey’in hazırladığı “cevabi nutkunu” Kongre Divan Kâtibi Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey okuduktan sonra, Necip Asım Bey’in “… Gazi Hazretleri’nin Nutuklarını tamamen ve harfiyen tasvip ve millet namına Kongre Heyet-i Umumiyesi’nin imzalarıyla, tahriren, arz-ı teşekkür ve takdir edilmesini, Büyük Kongre’ye arz ve teklif ederim” diyen önergesi oya sunulmuş ve Kongrece oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu önerge bir deftere yazılarak üyeler tarafından imzalanmıştır.
Bu suretle CHP’nin, Atatürk’ün, 19 Mayıs 1919’dan Nutuk’un söylendiği ana (1927) kadarki bütün icraatının sorumluluğunu kabul ve savunma görevini üstlenmiş bulunduğu söylenebilir.

Nutuk’un Yurt Genelinde Yankıları:

Türk Gençliği Atasına Cevap Veriyor

20 Ekim 1927 günün Atatürk’ün Nutuk’u bitirmesinden hemen sonra CHP Kongresi’ndeki heyecanın tüm yurda yayıldığı görülmektedir. Yurt genelinde özellikle gençler topluca Gençliğe Hitabe’yi okumuşlar ve cevaben birçok etkinlik düzenlemişlerdir. O günkü gazeteler ve Cumhurbaşkanlığı Arşivi incelendiğinde görülür ki, bu münasebetle memleketin her tarafından yüzlerce telgraf gönderilmiştir. Özellikle Gençliğe Hitabe’nin büyük heyecan uyandırdığı bu yayınlanan telgrafların üslubundan ve toplantılardaki konuşmalardan anlaşılmaktadır.  Bunlardan bazılarını buraya alıyoruz.

Hitabenin okunduğu günün ertesinde 21 Ekim 1927’de Ankara Hukuk Mektebi öğrencileri saat 13’te toplanarak Gençliğe Hitabe’yi okumuşlar ve basına pekçok bakımdan önemli olan şu bildiriyi vermişlerdir:

“Ey Türklüğün büyük teşahhusu (şahsiyeti), 

Ey bizim Aziz Babamız,

Ruhlarına heyecan, dimağlarına nur saldığın gençlik sana diyor ki;

Senin sevgini gönlünde, irşatlarını şuurlu adımlarının istikametinde bulan gençlik şüphesiz ki, senin dehan ve senin azminle Türklüğe hediye edilen Cumhuriyeti hayatından daha aziz ve mukaddes tanımıştır. Onun müdafaası için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyecek, onu gözlerken çok kıskanç davranacaktır.

Bugünü, bugünde seni görmekle bahtiyar olan gençlik, tarihte masum ve asil kalmış milletimize köşe köşe dahili ve harici tuzaklar hazırlayan bu tarihi nasıl değiştirdiğinden ve bunların acı neticelerinden habersiz ve hissiz kalamaz ve kalmayacaktır.

Dedelerinin gafletiyle yuvarlandıkları çukurlara bir daha düşmemek için bugünün dersini pek kara ve karanlık olan dünden ve halâs (kurtuluş) ve intibahının (uyanışının) hassasiyetini ise senin mevcudiyetinden ve iradenin ateşinden alacaktır.

Milletinin hissiyatı ve sevgisini ondan aldığı saf ve mert kanla damarlarında dolaştıran gençlik –Türk istikbalinin evlatları- milletin varlığına ve onun kalbi olan aziz Cumhuriyetine; en ufak yan bakışların bile tahayyül (hayal edilmesine) ve tasavvuruna (düşünülmesine) uyuşuk ve hareketsiz kalamaz.

Adı Türk, kanı Türk, bütün mevcudiyeti Türk olan millet ve onun gençleri yokluktan varlığa, ölümden hayata, karanlıktan ışığa isal edenlerin (ulaştıranların) açtıkları kurtarış çığırında her vakit istiklal ve istikbalin koruyucusu, kan ve candan çizilmiş hudutların bekçisi olacak ve ebediyete kadar da öyle kalacaktır.” (Ankara Hukuk Mektebi Talebesi).

22 Ekim 1927 günü ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde toplanılmış, gençler, yöneticileri ve hocaları ile birlikte bir anma toplantısı gerçekleştirmişlerdir. Fakülte Genel Sekreteri Ethem Akif Bey toplantıyı açmış, öğrencilerin heyecanlı konuşmalarından sonra Prof. Dr. Muslihiddin Adil Bey şunları söylemiştir:

“Gençler, çok mesut bir nesilsiniz. Gazi’nin Nutku bir tarihtir. Baştan başa Türk siyasetini vecizeler şeklinde gösteren bir mecmuadır. Gazi’nin Nutku, yaşayan ve yaşayacak nesiller için takip edilecek esasları gösteriyor. Gazi’nin Nutku yarın hayata gideceğiniz yolu gösteriyor. Milletimiz için, Cumhuriyet hem gaye, hem vasıtadır…”

İstanbul Üniversitesi’ndeki bu toplantıda “Gençliğe Hitabe’nin levha halinde hazırlanarak sınıflara asılması ve ertesi günü bütün Fakülte ve Yüksek Okulların Üniversitede toplanarak Atatürk’e yazılacak cevap metninin şeklini tespite” karar verilmiştir.

Bu karar üzerine 23 Ekim 1927 günü gerçekleştirilen toplantıyı Talebe Cemiyeti Başkanı Tahsin Bekir (Balta) açmış, “öğrencilerden ve her fakülteden gençlerin Cumhuriyet’in muhafazası uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyecekleri” ifade edilmiştir. Toplantıda her fakülteden birer ve Hukuk’tan üç kişi konuşmuştur. Hocalardan Prof. Dr. Muslihiddin Adil ve Zühtü Beylerin konuşmasından sonra Atatürk’e çekilecek telgrafın metni şu şekilde tespit edilmiştir:

“23.10.1927 Bayezit, İstanbul- Türk Gençliği’ne hitap eden ulvi beyanatınız münasebetiyle bir Darülfünun ve Âli Mektepler talebeleri ve hocalarımız salonda toplandık. Memleketin istiklaline bütün Dünya’da misli görülmemiş, bir galibiyetin mümessilleti kastedmiş, cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, memleketin her köşesi işgal edilmiş olduğu, bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde bulunduğu ve milletin fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olduğu bir sırada, içinde bulunduğumuz imkan ve şeraitin nihayetsiz derece-yi vehametine rağmen misilsiz dehanızla ve hudutsuz azminizle mücadeleye atıldınız.

Tarihte misli görülmemiş zaferler ibda ederek (kazanarak) milleti bulunduğu uçurumdan hâkimiyet ve istiklalin şahikalarına yükselttiniz. Zulüm ve cehli (cahilliği), batıl akıdeleri yıkarak asri (çağdaş) bir devlet kurdunuz. Memlekete medeni hayat, faaliyet ve saadet getirdiniz. Misilsiz bir cidal ve zafer, büyük bir inkılabı siyasi ve ictimai… İşte yüksek eseriniz.

Büyük Gazi, Önünde beşeriyet (insanlık) tarihinin hayret, hürmet ve takdirle eğileceği büyük eserinizi bize emanet ediyorsunuz. Biz Mustafa Kemal asrının gençleri, bu büyük eseri yaşatacak, kuvvetlendirecek, nesilden nesile eriştirecek, açtığınız refah ve saadet yolunda metanetle ilerleyeceğiz. İcap ederse vücudumuzdaki son hayat zerresini feda edecek, damarlarımızdaki asil kanın son katresini de akıtacak, fakat Türk istiklal ve Cumhuriyeti’ne asla halel getirtmeyeceğiz.

Ulvi hitabınız benliğimizde menkuştur (işlenmiştir). Umdemiz (ilkemiz) Türk İstiklal ve Cumhuriyeti’dir, hedefimiz muasır medeniyettir, Ey Büyük Gazi.” (Milli Türk Talebe Reisi Tahsin Bekir (Balta).  Aynı tarihte Türk Ocakları Merkez Heyeti tarafından da Atatürk’e bir yazı gönderilmiştir:

“Türk gençliğine, Türk lisanının en beliğ ve en ulvi ifadesiyle tevcih ettiğiniz hitaba mukabil, Türk Ocakları Merkez Heyeti ve Ankara Türk Ocağı, vatan üstünde vatan kadar aziz bir varlık bildiği sevgilisi Gazi’sine Cumhuriyet’i ve onun istiklalini Büyük Reisinin kutsi bir vediası (emaneti) olarak tanıdığını ve muhafazasını bir iman ve namus borcu addettiğini en derin minnettarlık hisleriyle arzeder.” (Türk Ocakları Merkez Heyeti ve Ankara Türk Ocağı Reisi Hamdullah Suphi (Tanrıöver).

NUTUK’UN İÇERİĞİ VE FELSEFESİ

“Dokuz Senelik Ef’al ve İcraatımız”

Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’u okuduğu CHP’nin İkinci Kongresi’nin açış konuşmasında az sonra başlayacağı ve altı gün sürecek olan Nutuk’un içerik sınırını da çizmiştir. Yukarıda tamamını verdiğimiz “Kongre Açılış Konuşması”nın konumuzla ilgili olan bölümü şu şekildedir:
“(…) İstikbale (geleceğe) ait tedabir (tedbirler) hakkında müdavele-yi efkâra (fikir alışverişine) başlamadan evvel maziye ait vekayi ve hadisat (gelişmeler ve olaylar) hakkında maruzatta bulunmak (bilgi vermek)  ve senelerden beri devam eden ef’al ve icraatımızın (davranış ve yönetimimizin) milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim. Hadisat (olaylar) ile dolu olan dokuz senelik bir devrenin tarihine temas edecek maruzat (bilgilendirme) ve beyanatım (açıklamalarım) uzun sürecektir. Fakat, mesele ifası zaruri bir vazife olduğuna göre, beni mazur göreceğinizi ümit ederim.”

Görüldüğü gibi Atatürk burada “senelerden beri devam eden ef’al ve icraatımızın millete hesabını vermek vazifesi” olarak ifade ettiği Nutuk’un içeriğini “dokuz senelik bir devrenin tarihi” şeklinde ifade etmekte ve zaman sınırını da çizmektedir.

Nutuk Atatürk’ün kendi deyimi ile 9 yıllık bir devreyi kapsamaktadır. Görünürde 19 Mayıs 1919’da O’nun Samsun’a çıktığı gün yurdun içinde bulunduğu durumu yansıtan genel görünüş ile başlar; ama gerçekte bu görüntüyü meydana getiren koşullar bir yıl öncesinde oluşmaya başlamıştır. Bu nedenledir ki Atatürk, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıcı olarak, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihi (30 Ekim 1918) izleyen günlerde Türkiye’nin her yerinde ve aynı zamanda kurulmaya başlayan milli teşkilatlanmayı kabul eder.  

Karar: “Ya İstiklal ya Ölüm!”

Nitekim Atatürk Nutuk’ta ülkenin içinde bulunduğu bu genel görünümü anlattıktan sonra Nutuk’un amaç ve kapsamını da içeren şu “karar” üzerinde durmaktadır: 

“Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü bitmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da paylaşımı sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti onun istiklali padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlamak isteniyordu?

O hâlde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?

Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı, o da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Ya İstiklal ya Ölüm!

Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantık şuydu:

Temel ilke: Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar ferah ve bolluk içinde olursa olsun istiklalden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir davranışa layık görülmez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilmez.
Hâlbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

O hâlde, “Ya istiklal ya ölüm!”.

Atatürk, bu kararın alınmasından sonra 9 yıllık eylem aşamasının sonucunu Nutuk’un son sayfasında şu satırlarla açıklamıştır:
“Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlatlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım. 
Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Şu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

Nutuk’un kapsamını Atatürk’ün bu sözlerinden hareketle “Türk milletinin istiklalini kazanması, milli ve çağdaş bir devlet kurması” olarak özetlenebilir.

9 Yıllık İcraatın Aşamaları

Nutuk, mademki Yeni Türkiye’nin 9 yıllık bir devrinin, hatta bir devrimin açıklanmasıdır bu devre şu üç aşamaya ayrılabilir:

Birinci Aşama: 1918-1920 yılları arasında yer alır ve Kuva-yı Milliye Dönemi olarak adlandırılabilir.

İkinci Aşama: 1920-1923 yılları arasında yer alır ve “Büyük Millet Meclisi (Hükümeti) Dönemi” olarak adlandırılabilir.

Üçüncü Aşama: 1923-1927 yıllarını kapsar ve “Cumhuriyet Dönemi” olarak adlandırılabilir.

Kuva-yı Milliye Dönemi, Atatürk’ün çerçevesini çizdiği “Kuva-yı Milliye” kavramı ile şu şekilde açıklanabilir: “İstanbul Hükümeti, yurdun savunmasını, milletin ve devletin bağımsızlığını korumak hususundaki görevini yerine getirmek yeteneklerinden yoksun kalmıştır. İşte bunun içindir ki, bu görevi yapmak doğrudan doğruya milletin kendisine düşmekteydi. Millet, orduya kendi içinden görevlendirdiği erlerini, düşman saldırısına uğrayan bölgelerin korunmasına memur etmek zorunda kalmıştır. İşte Kuva-yı Milliye buna diyoruz.”

Kuva-yı Milliye aşamasındaki milli çalışmaların ilkeleri Atatürk tarafından Amasya Genelgesi’nde “Kuva-yı Milliye’yi etkin ve milli iradeyi üstün kılmak esastır.” şeklinde açıklamıştır. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlar; daha önce Havza Genelgesi ile yurdun her tarafında kurulan ve Sivas Kongresi’nde “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilen ve bu yapı adına temsil yetkisini Sivas’ta almış bulunan “Heyet-i Temsiliye” tarafından yürütülmüştür.

TBMM’nin açılması ile birlikte “Kuva-yı Milliye Dönemi” bitmiş, milletin kaderine milletin iradesini temsil eden Meclis el koymuştur. Atatürk TBMM’ni açış konuşmasında bu hususu belirtir ve “Kuva-yı Milliye’nin görevlerini bundan sonra Millet Meclis’nin yerine getireceğini” ifade eder.

Bu ikinci aşamada meclis çalışmalarının temeli ve temel ilkesi şöyle belirlenmiştir: Egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir. Meclis’te toplanmış bulunan milli iradeyi yurdun kaderine üstün kılmak temel ilkedir. TBMM’nin üstünde bir kuvvet yoktur. Bu suretle, meclis tarafından millet adına kullanılmaya başlanan milli egemenlik sayesinde yurdun bağımsızlığı sağlandığı gibi, yeni bir Türk devletinin de kuruluşu gerçekleştirilecektir. Yani TBMM, hem ülkeyi işgalden kurtaracak hem de devlet kuracaktır.

Nutuk’un ele aldığı 9 yıllık zaman diliminin üçüncü aşaması ise kurulan yeni Türk devletinin yapılandırılması aşamasıdır. Çok milletli İmparatorluk’tan üniter-ulus devlete, yarı sömürge bir İmparatorluk’tan tam bağımsız devlete, Meşruti Monarşi ile yönetilen bir imparatorluk’tan demokratik, laik bir cumhuriyete gidiş aşama aşama bu aşamadan itibaren oluşturulmaya başlanacaktır. Bir anlamda 

“Türk İnkılabı” olarak ifade ettiğimiz o büyük değişim ve dönüşüm hareketinin gerçekleştirilmesi bu aşamanın ve sonrasının ana belirleyenidir.

İçeriğin Felsefesi: “Türk Milletinin Asaletinden Doğan ve Benim Vicdanımı Dolduran Yüksek ve Manevi Kuvvet”

Nutuk, Türk milletinin devlet kurucu özelliğinin 20. Yüzyıl başındaki başarılı bir örneğini ayrıntılarıyla anlatır. Tarihin bütün olaylarında olduğu gibi, bu olayda da büyük bir lidere ihtiyaç vardır. Hatta “kahramanlar kültürü” çok güçlü olan Türklerde bu ihtiyaç, özellikle de buhran, işgal ve dağılma dönemlerinde daha fazla kendini hissettirir. İşte Atatürk, Mütareke döneminin bütün karanlığı içinde aranan bu liderdir. İşgal O’nun liderliğinde sonlandırılacak, Yeni Türk Devleti O’nun liderliğinde kurulacaktır.

Tür milletinin bir ferdi olan ve “Dünya’ya gelişimdeki tek fevkaladelik Türk yaratılmamdır” diyerek Türklüğü ile övünen Atatürk, Türk milletinin bütün manevi ve milli hasletlerini karakterinde ve kişiliğinde toplamıştı. Atatürk milletimizin bu hasletlerini biçimlendirmiş, harekete geçirmiş ve bir büyük mucizeyi gerçekleştirmiştir. Bu hasletler, “duygu”, “düşünce” ve “aksiyon” olarak üç konuda toplanabilir.
Duygu konusunda millet sevgisi, insanlığa saygı ve ahlak anlayışı başta gelir. Bütün bunlarla ilgili Atatürk’ün çok sayıda sözü vardır. Sadece 1937’de söylediği şu sözler, Nutuk’ta anlatılanların felsefesini göstermeye yeter:

“Ben, 1919 senesi mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde, maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Ben Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.” 

Atatürk’ün bu sözünde geçen “manevi kuvvet” üzerinde durmak gerekir. Atatürk için manevi kuvvet, Türk milletini sevmek, Türk milletine güvenmektir. Bu da kaynak olarak Türk milletinin asaletinden doğmaktadır. Ne yazık ki, gerek onun yaşadığı dönemde, gerek ondan sonra bazıları Atatürk’teki Türk milleti sevgisini bir türlü anlayamamışlardır. Atatürk’ün millet sevgisi ve millete olan güveni, “insanlık sevgisi ve saygısı” ile bir bütündür ve ayrılmaz.

Atatürk, millet sevgisi ile insanlık sevgisi arasında bir köprü kurmuş ve “yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle bu iki kavramın birbiri ile olan ilişkisine güçlü bir vurgu yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde savaşın önlenmesi ve sürekli bir barışın kurulabilmesi için insanların bu yönde eğitilmeleri gerektiğine vurgu yapmıştır:

“Eğer sürekli bir barış isteniyorsa, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün refahı açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaştırılacak şekilde eğitilmelidir.”

Nutuk içeriğinin felsefesini oluşturan ikinci önemli unsur “düşünce” boyutudur. Bu “duygu” ile bir bütünlük arzeder. Bu nedenle, “beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Duygularımı ve fikirlerimi duyuyor ve anlıyorsanız bu kâfidir” demiştir. Atatürk bir dahi olarak, yalnızca bir asker, yalnızca bir devlet adamı, yönetici değildir. Onun dehasının önemli bir boyutunu da “düşünce adamlığı” (mütefekkir) özelliği oluşturur. Bu boyut diğer boyutları da besler. Düşünce adamı olarak Atatürk, aklın kanunlarına göre işleyen, bilimsel düşünceyi esas almıştır. Onun için “hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir” diyecektir. İşte Nutuk içerik olarak bu akılcı ve bilimci düşünce felsefesine dayanır.

Nutuk’un içeriği bakımından “aksiyon” boyutu bizatihi 20. Yüzyılda Yeni Türk Devleti’nin kuruluş tarihinin açıklanmasıdır. Dolayısı ile Nutuk’ta bu süreç anlatılırken çağın koşulları ve kurulan yeni devletin niteliklerine göre yeni bir “ahlak” anlayışının ortaya konulduğu görülmektedir. O, ahlak konusunda doğrudan ne anladığını şu sözleri ile ortaya koymaktadır:

“Bu ahlak, bazı kitaplarda yazılı olan nasihatlerden ve bir akım ahlak hocalarının öğretilerinden farklıdır ve daha öncedir. Ahlakın kaynağı toplumdur, millettir. Bu nedenle ahlak için sosyal ve milli olabilir demek doğrudur. Ahlakın amacı kişinin maddi ve manevi yararını sağlamak değildir. Milletin sosyal düzenini, günümüzde ve gelecekteki refahını, saadetini ve güvenliğini sağlamaya hizmet etmektir. Medeniyet yolunda ilerlemede her hususta insanlardan ilgi, gayret ve hatta nefis fedakârlığı ve gereğinde onun hayatını feda etmesini ister. Milli eğitimin de amacı budur.”

Bütün bu duygular, düşünceler ve ahlak anlayışı Nutuk’taki tüm olayların akışına ve Nutuk’un felsefesine egemendir. Bundan dolayı Atatürk, bir düşünce adamı olduğu kadar, bir eylem veya aksiyon adamıdır da. Yalnız aksiyon adamı? Hayır. Yalnız düşünce adamı? Hayır. O da değil. Yalnız duygu adamı? Hayır. Hiç değil. Bunların tümünün bir sentezidir.

Nutuk’a “eskimezlik”, “kalıcılık” niteliği kazandıran bütün bu konulardaki düşüncelerdir. Atatürk’ü evrensel lider/kişi konumuna çıkaran söyledikleri ile yaptıkları arasında göze çarpan “uyumluluk”tur. Bu nedenle Atatürk, hayatında yalan söylemediğini, milletini yalanlarla aldatmadığını, yapılamayacak işleri yapılır gibi göstermek yönüne hiç gitmediğini hatırlatmakla iftihar eder ve övünür.

Atatürk bir konuşmasında; “Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketlerimizin hesabını verebilecek bir durumda bulunmak gerekir.” Demiştir. Bu sözün içinde Atatürk’ün tüm hayatı, fikirleri ve ahlakı/karakteri saklıdır. Esasında Atatürk, Nutuk ile bir bakıma bu sözünün gereğini yerine getirmiş olmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER

Nutuk (Mustafa Kemal Atatürk)

Nutuk, yazıldığı dönemde Cumhur Reisi ve Cumhuriyet Halk Fırkası Umumi Reisi olan Gazi Mustafa Kemal'in 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde, 1919'dan 1927'ye dek kendisinin ve silah arkadaşlarının faaliyetlerini özetlediği konuşmasının metnidir.[1]Kültür Bakanlığı Yayınevi tarafından belgeler bölümü dışında yaklaşık 900 sayfalık bir kitap olarak yayımlanmıştır ve Türkiye'nin bu dönemle ilgili en temel resmî tarih kaynağı olma niteliğindedir.

Nutuk'un güncel Türkçeye çevrilmiş sürümleri pek çok yayınevi tarafından basılmış, bazıları Söylev adını tercih etmişlerdir.

Nutuk, belgeleri sayesinde, Atatürk'ün tarihçi kimliğini de ortaya koymaktadır. Atatürk, yaşanılan olaylarla ilgili kayıtlı belgeleri toplamış ve Nutuk'u yazarken bu belgelere dayanarak icraatlarını özetlemiştir. Nutuk, Gençliğe Hitabe ile sona erer.

Konuşma, objektifliği hususunda başta Halide Edib ve Kâzım Karabekir tarafından olmak üzere birçok kişinin eleştirisine hedef olmuştur.[2]

Nutuk'ta adı geçen kişiler[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.