Kozmolojik Kanıt Ne Anlama Gelir?
Kozmolojik kanıta göre mevcut olan her şeyin bir yaratıcısı ve yaratılma nedeni vardır. Latince bir deyiş olan ''Ex nihilo nihil fit'' (hiçten ancak hiç çıkar) deyişi de buna işaret eder.
Kozmolojik kanıtta her şey devasa bir neden - sonuç ilişkisine dayandırılır. Bu nedenlerin bazıları birer vasıtadır. Örneğin bir çocuğun dünyaya gelmesinde annesi ve babası bir vasıtadır. Buna felsefede kısaca ''nedenler zinciri'' denir. Ancak nedenler zinciri sonsuza kadar gitmez. Belli bir noktadan sonra evrenin neden ve nasıl yaratıldığı sonucuna ulaşmak imkansız hale gelir.
Çünkü diğer tüm varlıklar gibi evrenin de kendi kendine oluşması mümkün değildir. Evrenin her şeye kadir olan bir Tanrı tarafından yaratılmış olması gerekir. Bu gerekliliğe de kozmolojik kanıt denir.
İslam filozofları kozmolojik kanıtta Mümkün Varlık ve Zorunlu Varlık kavramlarını kullanır. Muhyiddin İbn-i Arabi ise bunu ''her icadın bir mucidi vardır'' şeklinde özetlemiştir.
Evrendeki kusursuz düzen de Kozmolojik Kanıt olarak sunulur. Bu düzenin kendi kendine oluşması hem ontolojik hem de kozmolojik açıdan imkansızdır. Dolayısıyla evren her şeye gücü yeten bir varlık tarafından yaratılmıştır.
Felsefede Kozmolojik Delil İle İlgili Örnekler
Sudur teorisi kozmolojik kanıta örnek olarak gösterilebilir. Sudur teorisinde Allah, İlk Akıl ya da İlk Neden olarak adlandırılır. Evren onun varlığından taşmıştır. Onuncu Akıl, Allah'a en uzak akıldır. Buna kısaca faal akıl da denir. Tasavvufta da önemli bir yer tutan sudur teorisinde amaç, varlıkların Allah'a ulaşmasıdır.
İlk Neden, tüm varlıkların hem nedeni hem de yaratıcıdır. İnsanın varlığı, kendisine bağlı olmadığı için o zorunlu değil mümkün varlıktır.
Ontolojik kanıt, ontolojik argüman ya da ontolojik veri; tanrınınvar olmasını, yetkin ve kusursuz olması ile açıklamaya çalışan teistsavdır. Bu sava göre, tanrı tanımı itibarıyla var olmak zorundadır.[1]
Aysel Tan
Kant’ın (ö) felsefesi eklektik bir felsefedir ve Aydınlanma felsefesinin devamı niteliğindedir. Aydınlanma felsefesine benzer şekilde felsefesinin temeli akıldır ve aklın sınırları ve kullanımı hakkında fikirler ileri sürmüştür. Kant, dini ele alırken Tanrı’nın varlığının saf akılla ispatlanamayacağı sonucuna varmıştır. Çünkü akılla yapılan ispatlarda Tanrı’nın varlığına getirilen deliller kadar yokluğuna da eşit derecede deliller getirilebilir. O nedenle Tanrı’nın varlığının ispatında saf aklın değil pratik aklın önemli olduğunu ve ahlâksal yasaların bizi Tanrı’nın varlığına götüreceğini ileri sürer. Bu görüşünü desteklemek için eserlerinde teistik delillerin akla uygun olmadığını ve akılla bilinemeyeceğini ispatlamaya çalışmıştır. Ona göre ontolojik, kozmolojik, teleolojik.. vb. teistik delillerin işlevi zihni tanrıbilim için hazırlamaktan ibarettir. Fakat tek başına Tanrı’nın varlığını ispat etmekten uzaktır. Ontolojik delili Tanrı’nın varlığının ispatı ile ilgili belli bir felsefi delilin adı olarak kullanan ilk kişi yy. filozoflarından Christian Wolff’tur (ö). Ontolojik delil, diğer deliler gibi ‘olgulara dayalı’ değildir. Bu delil tamamen kavramsal ve a priori önermelere dayanır. Delil, Tanrı’nın doğrudan doğruya ve hiçbir vasıtaya gerek kalmadan bilineceği üzerine kurgulanmıştır. Tanrı’nın mükemmelliği, ‘Tanrı vardır’ önermesinin sadece düşünsel bir önerme mi yoksa dış varlığa karşılık gelen bir önerme mi olduğu, Tanrı’nın varlığının zorunluluğu meselesi ontolojik delil içinde tartışılan konulardır. Ontolojik delilde ‘Tanrı vardır’ önermesi a priori ve analitik bir önerme olarak kabul edilmektedir. Analitik önermeler ise Tanrı’nın varlığının zorunluluğunu gösterir. Kant’ın eleştirisine göre a priori kavramlar yoluyla her şeyi olanaklı düşünebiliriz ve bunun için zihnimizde herhangi bir sınırlama olamaz. Tanrı ve zorunlu varlık kavramlarını zihnimizde düşündüğümüz gibi Anka Kuşu, Kaf dağı, Pamuk monash.pw kavramların da var olduğu düşünülebilir ve bizim düşünmemiz bunları zorunlu yapmaz, tıpkı Tanrı’yı düşündüğümüzde Tanrı’yı zorunlu var kılmadığı gibi. Bu bildiride Kant’ın düşüncesi ortaya konulduktan sonra onun düşüncesindeki tutarlılık ve tutarsızlıklara değinilecektir. Anka Kuşu, Kaf Dağı, Pamuk Prenses monash.pw gibi hayali kavramlarla Tanrı kıyaslanabilir mi? Biz hayali varlıkları zihnimizde oluştururken yine duyu verilerinden yararlanır ve dış dünyada gözlemlediğimiz canlılara benzer ‘hayali varlıklar’ üretiriz. Dış dünyada, kuş, dağ ve prenses vardır. Bizim tek yaptığımız bunu hayali adlar takmaktır. Fakat Tanrı söz konusu olduğunda dış dünyada gözlem yaparak bir Tanrı’ya şahit olmayız ve bu şahit olduğumuz Tanrı’ya benzer bir Tanrı’yı hayal ederek zihnimizde hayali bir varlık oluşturmayız. Tam tersine Tanrı kavramını zihnimizde oluştururken hiçbir şeye benzemeyen, sebebi olmayan, her şeyi varlığa getiren, mükemmel bir varlık çıkarımını akıl ve mantığımızın bizi götürdüğü sonuçla ortaya koyarız. Çünkü insan olarak biz birbirimize benzeriz, bizim bir sebebimiz vardır, hiçbir şey yaratamayız ve mükemmel değilizdir. Ve evrenin sonsuzluğu, yıldızlar, gezegenler, insanın biyolojik yapısı, matematiksel düzen bizi zorunlu olarak ‘sebebi olmayan mükemmel bir sebep’ aramaya iter. Ve Ontolojik Delil ortaya çıkar. Bu bakımdan Kant’ın eleştirisini kabul etmek mümkün değildir.