orhan hançerlioğlu ekonomi sözlüğü / Ekonomi Sözlüğü Biyografi.info.

Orhan Hançerlioğlu Ekonomi Sözlüğü

orhan hançerlioğlu ekonomi sözlüğü

Orhan Hançerlioğlu - Ekonomi Sözlüğü - 1993

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
320 views610 pages

Copyright

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

O R HAN HANCE RLİOCL U

Ekonomi Terimleri ve
Ekonomi ile ilgili Ticaret ve Hukuk Terimleri

5. Basım

Remzi Kitabevi
BÜYÜK FİKİR KİTAPLARI DÎZİSİ, 15

Beşinci Basım - Ekim, 1993

YAZARIN ÖTEKİ YAPITLARI

KARANLIK DÜNYA (Roman)


BÜYÜK BALIKLAR (Roman)
İNSANSIZ ŞEHİR (Hikayeler)
OYUN (Roman)
EKİLM EM İŞ TOPRAKLAR (Roman)
ALİ (Roman) (TDK Edebiyat Ödülü)
KUTU KUTU İÇ İN D E (Roman)
YEDİNCİ GÜN (Roman)
BORDAMIZA VURAN DENİZ (Roman)
BAŞKA DÜNYALAR (3 Roman)
BÜTÜN ROMANLARI (Toplubasım, 2 cilt)
MUSAHİPZÂDE CELÂL (inceleme)
ERDEM DÜŞÜNCESİ (Düşünce Tarihi’nin 1. cildi)
MUTLULUK.DÜŞÜNCESÎ (Düşünce Tarihi’nin 2. cildi)
ÖZGÜRLÜK DÜŞÜNCESİ (Düşünce Tarihi’nih 3.-cildi)
DÜŞÜNCE TARİHİ
FELSEFE SÖZLÜĞÜ ,
FELSEFE ANSİKLOPEDİSİ (Kavramlar-Alamlar, 7 cilt)
FELSEFE ANSİKLOPEDİSİ (Düşünürler, 2 cilt)
TİCÂRET SÖZLÜĞÜ
İNANÇ SÖZLÜĞÜ
ISLÂM İNANÇLARI SÖZLÜĞÜ
TOPLUMBİLİM SÖZLÜĞÜ
RUHBİLİM SÖZLÜĞÜ
TÜRK D İL İ SÖZLÜĞÜ

ISBN 975-14-0405-3
KTB 93.34.Y.0030.0611

i
Remzi Kitabevi A.Ş.
Selvili Mescit S. 3 34440 Cağaloğlu-Istanbul '
Tlf: 522 7248 - 522 0583, Fax: 522 9055

Evrim Matbaacılık Ltd. Şti. ■


Selvili Mescit Ş. 3 34440 Cağaloğlu-Istanbul, 1993
ÖNCE
(Birinci Baskı İçin)

Bu sözlük, gerçekte, özel bir alanda düzenlenmiş bir felsefe sözlü- .


ğüdür. Başlıklar, ilkin, çağdaş düşüncenin genel yapısı üstündeki ça­
lışmalarımızdan seçilmişti. Sonra, olanaklarının zorlamasıyla genişle­
di. Genel bilgiler veren yerli ve yabancı yapıtlar dışında hiçbir sözlük­
ten de yararlanılmadı.
Sözlük bilgiyi parçalar. Parçalanabilen bilgi metafizik bilgidir.
Diyalektik bilgide bir şeyi söylemek için her şeyi söylemek gerekir. Di-
yâlektik bilgiyi metafizik bir yapıda vermek söz konusuydu. Eksikler,
bunlara ve böyle bir sözlüğün dilimizde ilk kez yapılmış olmasına ba-
ğışlanmalıdır. •,
Çağımız düşüncesi bütün bilimleri, özellikle de ekonomi bilimini
içerir. İnsan yaşamı üretimle başlamış, toplumsal yapı üretimle belir­
lenmiştir. Ekonomi bir altyapı bilimidir ve felsefeyle kökten bağımlı­
dır. Felsefeyse, artık, pratikle kaynaşarak, bir uzmanlık işi olmaktan
çıkmış, çağdaş insanın en gerekli temel bilgisi olmuştur. Bizi böylesi-
ne çalışmalara iten de budur.
1972
OH.

BU BASKIDAN ÖNCE

Birinci baskısından sonra yapıtın sonunda özeti verilen birçok


sözlüklerden de yararlanılarak her baskısında biraz daha geliştirilen
bu sözlük, son baskıda, ekonomi edebiyatına yeni katılmış terimleri de
kapsamaya çalışmıştır. Ülkemizi ilgilendiren terimlerin açıklahışında
değerli Türk aydın ve bilginlerinin katkılarından da yararlandık.

Mayıs 1985
O. H.
ANAHTAR

1. Bu sözlük,' ekonomik düşüncenin temel kavramlarını açıklamak ve


ekonomi dilinde Türkçeleştirilmeden ya da Türkçeleriyle birlikte
kullanılan başlıca terim ve deyimlerin ahlattılarını; Türkçe, Fran­
sızca, Almanca, İngilizce karşılıklarım vermek için düzenlenmiş­
tir. Ekonomiyle ilgili hukuk terimlerinin Latinceleri de eklenmiş­
tir. . "
2. Terim ve deyimlerin dizininde ölçü, Türkçedeki kullanımdır.
3. Açıklama başlıklarının seçiminde ölçü, Türkçe ekonomi yapıtları­
nın çoğunluğundaki kullanımdır. Birden çok sözcüklerle dile geti­
rilen terim ve deyimlerin az kullanılanları açıklama başkklarına
iletilmiştir.
4. Açıklamalar, terim ve deyimlerin ekonomik anlamlarına özgüdür.
5. Diyalektik ekonomi deyimi, diyalektik dünya görüşüne bağlı eko­
nomi anlayışını; metafizik ekonomi deyimi, metafizik dünya görü­
şüne bağlı ekonomi anlayışını dile getirir.
' 6. Sözlüğe Osmanlıca kavramlar dizini, Fransızca kavramlar dizini,
İngilizce kavramlar dizini, Almanca kavramlar dizini ve Kişi adla­
rı dizini eklenmiştir. Metinde açıklanan terim ve deyimler, bu di­
zinlerden bulunabilir.
7. Aşağıdaki kısaltmalardan yararlanılmıştır:

Türkçe Tr.
Osmanlıca Os.
Fransızca Fr.
Almanca Al.
İngilizce İng.
Arapça Ar.
Farsça Fa.
Lâtince Lâ.
Bakınız Bk.
İÇİNDEKİLER

Ekonomi Sözlüğü 9
Osmanİıca Dizin 497
Fransızca Dizin 525
Almanca Dizin 553
İngilizce Dizin 575
Kişi Adları Dizini 602

Özet Kaynaklar 607


tığı yabancı paralar karşılığında aldığı ücreti
A . adlandırdı. Günümüzde, bankalarca yapılan iş­
lemler üzerinden alman tüm ücretleri (fâiz,
komisyon, haberleşme ücreti vb.) dilegetiriyor.
ACENTE (Os. Acente, Fr. Agent, Al. Agent, Bk. Acyo fâiz kuramı.
Îng. Agent) Başkaları hesâbma bir ticâret işi­
ni yapan kişi ya da kurum... Dilimizde mümes­ ACYO FÂİZ KURAMI (Os. Acyo fâiz naza-
sillik denir: Bağımsız bir ticâretevi olarak ça­ riyesi, Fr. Théorie: de l’agio de l’intérêt, Al.
lışır, başka işletme ya da firmalarla sözleşme­ . Agiotheorie des Zinses,' îng. Agio theory of
ler yaparak onların işlerini onların adına gö- interest) Böhm-Bawerk’in fâizin nedenini ac­
. rür. Acenteyle temsilcisi bulunduğu firma ara-' yoyla açıklayan kuramı... Avusturya okulu ya.
sındaki ilişki hukuk açısından ticârî vekâlet da psikolojik okul adıyla'anılan ekonomi oku­
hükümleriyle yürütülür. Bu kuruluşlara acente­ lundan AvusturyalI Böhm-Bawerk, borç olarak
lik (Fr. Agence, îng. Agency) de denir. Bu de- : verilen paraya karşı fâiz alınmasının, nedeni­
yim her türlü temsil ilişkisini dilegetirir. Her­ ni, temelde, ruhbilimsel etkenlerle açıklamaya
hangi bir ticâretevinin vekilliği de bu deyimle . çalışmıştır. Bawerk’e göre insan geleceği bile­
adlanır. Başkasının adına komisyon karşılığın­ mez, yaşam her an son bulabilir. Bundan baş­
da iş gören simsar ve aracılar da bu deyimin ka . insanın gençlikteki gereksileri yaşlılıktaki
kapsamı içindedir. Bunlara yüzdelikle çalışan gereksilerinden daha çoktur. Bundan ötürüdür
acente (îng. Commission agent) denir. Her iki ki insan için bugünkü para gelecekteki para­
deyimin de ekonomi ye ticâret dillerinde çeşit­ dan daha değerlidir. Her iki para arasındaki
li kullanımları vardır: Ticârî mümessil (îng. değer farkı, eşdeyişle acyo, fâiz adı altlnda alı-,
Agent with power of procuration), ticâret man bir ek parayla kapatılmalıdır. Böhm-Ba-
acentesi (îng. Commercial agent), banka acen­ werk, bu ruhbilimsel etkenlere, kendisinden
tesi (îng. Âgenit bank), borsa acentesi (îng. önce birçok ekonomicilerce işlenmiş bulunan
Agent on change), anamalcı (kapitalist) ter­ anamalın üretkenliği kuramını da katmıştır.
minolojide toprak, emek, anamal ve teşebbüs’ Ona göre de anamal üretkendir ve ne kadar
ün tümünü dilegetirmek üzere üretim etmen­ önce üretime yatırılırsa o kadar daha çok ge­
leri (îng. Agents of production), satın alma lir elde eder. Bu yüzden de bugün elde bulu-
acentesi (îng. Buying agent), kiralama acentesi' ■nan para, üretime hemen- yatırılabilme olana­
(îng. Chartering agent), genel acente (îng. ğını taşımakla, gelecekteki, paradan daha de­
Chief agent, Principal agent), sâdece belli bir ğerlidir; Bk. Fâiz, Psikolojik' okul, Anamalın
işlemi yapmakla yetkili kılman özel acente üretkenliği kuramı.
(îng. Special agent), yasal temsilci (Os. Kanû-, AÇIK (Os. Noksan, Fr. Déficit, Al. Defizit,
nî mümessil, îng. Statutory agent), genel tem­ îng. Déficit) Gelirin gideri karşılamaması du­
silci (Os. Umûmî vekil, îng. Universal agent), rumunda gelirle gider arasındaki fark... Her­
tahsilât acentesi (îng. Collecting agent), sigor­ hangi bir hesapta meydana çıkan eksildiği, za­
ta acentesi (îng. Insurance agent), nakliye acen­ rarı, alacakla borç arasındaki farkı, bütçe ve
tesi (îng. Forwarding agent), ödeme şûbesi anamal (sermâye) açığını dilegetirir, Hesap açı­
(îng. Paying agent), armatör acentesi (îng. ğı (îng. Déficit account), pasif bilânço (îng.
Owner’s agent), ilâncılık ya da reklâmcılık Déficit- balance), bütçe açığı (îng. Déficit
acenteliği (îng. Advertising agency), iş görme spending) vb. gibi deyimlerde kullanılır. Bk.
sözleşmesi (îng. Agency by contract), temsil Açık bono, Açık finansman. '
yetkisi (îng. Power of agency), acentelik üc­
reti (îng. Agency fee), acentelik fonu (îng. AÇIK BONO (Os. Açık bono, Fr. Billet en
Agency fund), yetkisiz temsil (îng. Agency blanc, îng. Blank bili) Değerlendirilmesi veri­
without authority),; genel acentelik (îng. Ma-' lene bırakılmış ve hiçbir değer yazılmadan
naging agency), Bk. Temsil, Temsilci, Yüzde- imzâlanmış bono... Blc. Bono.
likçi.
AÇIK FİNANSMAN (Os. Mâliye açığı, Fr.
ACYO (Os. Sarrafiye, Fr. Agio,- Al. Agio, îng. Finances déficitaires, Al. Defizitfinaneierung,
Agio) Banka ücreti.... Bu deyim eskiden para­ îng. Déficit financinğ) Devlet gelirlerinin dev­
nın mâdensel değeriyle saymaca değeri araşm- let giderlerini. karşılamaması nedeniyle mey­
. daki farkı dilegetirirdi. Sonra, bir senedin üs­ dana gelen açık... Bu açık, bir yandan vergi
tünde yazılı değerden daha çok değer kazan­ oranlarım yükseltmek ve daha çok gelir sağ­
ması durumunda eski değeriyle kazandığı de­ lamaya çalışmak, öte yandan harcamaları kıs­
ğer arasındaki farlu dilegetirdi. Daha sonra makla kapatılmaya çalışılır, Bununla beraber
anlamı genişledi, bir banka yâ da bankerin sât- John Mynard Keynes, Beveridge vb. gibi eko­

9
AÇIK İŞSİZLİK

nomiciler açık finansmanı toplam talebi art­ ne kadar?” denir. Feodal üretim düzeninde
tırmak bakımından yârarlı olacağı kanısıyla bir mirâs yoluyla çocuklara da geçen toprak İdrâ-
siyasa olarak ilerisürerler. Onlara göre açık cıliğı redevans ve angarya yoluyla gerçekleşir-
bütçe harcamaları işsizliği önler ve : piyasayı di, eşdeyişle toprak kirâcılan toprak sahipleri­
canlandırır. Anamalcı devletler, ekonomik çö­ ne hem bir âidât öderler, hem dé onlar hesâ*
küntü dönemlerinde, bu ekonomicilerim öğüt­ bina bedâva çalışırlardı. Bir şey i,kullanmadan
lerini tutarak bu siyasaya başvururlar. Bk. ötürü ödenen bir çeşit vergi de bu deyimle
Enflâsyon, Finans. dilegetirilir ki konuşma dilimizde örneğin bu­
na radyo parası (Fr. Redevance rediophani-
AÇIK İŞSİZLİK Bk. Gizli işsizlik. : que) denir. Bir. berat, bir lisans hakkı ya da
AÇIKLANMIŞ TERCİHLER Bk. Seçmeler tecimsel bir marka sahibinin bunu devrettiği
teoremi. firmalardan aldığı para da ödenti (Fr. Rede­
vance, Al. Lizenzgebühren, İng. Royalties) de­
ÂDÎ ŞİRKET (Os. Âdî şirket, Fr. Société yimiyle dilegetirilir. Biı para, belli sürelerde
simple, Al. Einfache Gesellschaft, İng. Ordi­ bir çeşit kirâ olarak alınabileceği gibi, üretim
nary partnership) İki ya da daha çok kişinin birimi üzerinden dé alınabilir, örneğin bir
ortak bir amacı gerçekleştirmek için emek ya plâk. şrketine şarkısını satan bir şarkıcı hèr
da mallarını birleştiren bir sözleşmeyle kur­ ay ya da her yıl belli bir para alabileceği gibi
dukları ortaklık... Ticârî şirket deyimi karşılı­ satılan her plâk üzerinden bir ödenti de ala­
ğında kullanılır. Âdî şirket Borçlar Kanunu’na bilir. Özellikle petrol şirketlerinin imtiyâzını
göre, ticârî şirketse Türk Ticaret Kanunu’na aldıkları petrol kuyularından ötürü devlete
göre kurulur. Âdî şirket, tüzelkişiliğe sahip ödedikleri para böylesine bir ödentidir. Bu
olamaz. Bk. Şirket, Ticâret şirketleri. anlam bulgu belgesi parası deyimiyle özleşti­
rilmiştir. İngilizce royalty deyimi imtiyâz ya da
AFTALİON KURAMI Bk. Toplumcu kökten­ berat ücreti, telif hakkı, mâden işletmek için
cilik. mülk sâhibine verilen pay anlamlarını da dile­
getirir. Mâden hisse senedi fâizi (İng. Royalty
AĞIR SANÂYİ (Fr: L’Industrie lourde) Üré-
interest) deyiminde'de kullanılır. Bk. Angarya,
. tim araçlarmı üreten büyük sanâyi... Makine­
Feodalite.
ler, traktörler, petrol, mâdenler, yapı gereçleri
vb. gibi üretim için gerekli malları üreten sa- AJAN Bk. Acente.
nâyii adlandırır. Bu tür sanâyi bilimsel eko­
AJANS Bk. Acente. . '
nomi dilinde birinci seksiyon’un kapsamı için­
dedir. Ağır sanâyiin dışındaki sanâyilere hafif AKAR (Os. Akar, Fr. Immeubles destinés à
sanâyi (Fr. L’Industrie légère) denir. Bk. Sa- location, Al. Immobilien, ing. R ea l. estate)
nâyi, Birinci kesim. Kirâya Verilip gelir getiren taşınmaz mal...
Arapça akar deyimi halk dilinde bu anlamda
AĞNAM VERGİSÎ (Os. Ağnam vergisi, Fr. kullanılırsa da fıkıh dilinde gayrimenkul mal
Impôt sur le bétail, Al. Viehsteuer, İng. Cattle demektir. Bk. Gelir, Rant.
tax, Livestock tax) Sürü hayvanlarından baş
hesabıyla alman sâbit vergi... Ülkemizde eski­ AKARET Bk. Akar.
den sâdece koyun ve keçilerden, alınırdı, 1950 ' AKARYAKIT (Os. Mâyi mahrukat, Fr. Com­
yılından sonra kaldırıldı. Bk. Vergi. bustible liquide, Al. Flüssiger Brennstoff, İng.
ÂİDÂT (Os. Âidât, Fr. Contribution, Cotisa­ Liquid fuel, Fuel oil) Yanıcı sıvı...'~Petrol ve
tion, Redevance; Al. Beitrag, Lizensgebühren; mazot gib i‘yanıcı sıvılar, odun Ve kömür gibi
İng. Contribution, Royalties) Belli sürelerde yanıcı katilardan ayrılarak bu deyimle dilege­
para ya da mal olarak verilmesi gereken yü­ tirilir.
küm/.. Ödenti deyimiyle özleştirilmiştir. Çeşit­ AKÇA Sultan Orhan zamanında kullanılma­
li anlamlarda kullanılır. Örneğin bir demekte ya başlanan ilk Osmanlı parası... Belli bir
işlerin yürütülmesi için dernek üyeleri tarafın­ paranın üçte bir değerini taşıyan ufak parayı
dan aydan aya ya da yıldan yıla verilen pa­ dilegetirir. Para demektir. Osmanhcada nakit
rayı dilegetirir ki Medenî Kanun’un 63 ve 64. ve sikke deyimleriyle de dilegetirilmiştir. Bir
maddelerinde bu anlam iştirak hissesi (katıl­ kese akça, beşyüz kuruş demektir. İlkin, Or­
ma payı) deyimiyle dilegetirilmiştir. Bu anla­ han Gazi adına Bursa’da kesilmiştir. Üç akça,
ma yakın bir anlamda herkesin payına düşen yaklaşık olarak bir dirhem gümüşe denk geli­
masraf bölümü’nü de adlandırır, örneğin bu yordu. Kanûnî Süleyman zamanında akçanın
anlamda tek elden harcanan bir paranın bir yerine kuruş temeli kabul edildi; eşdeyişle
grupça .'bölüşülmesi sırasında “benim ödentim para birimi akçayken kuruş oldu. Bk. Para. .

10
ALM AN TARİHÇİ OKULU

AKÇE Bk. Akça. ALIŞVERİŞ (Os. Ahzu itâ, Fr. Achat et vente)
Alıp satma işlemi!.. Halk' dilinde genellikle
AKİT Bk. Sözleşme.
sâdece satın almak anlamında kullanılır.
AKORD ÜCRET Bk. Götürü ücret. ALİVRE (Os. Alivre, Fr. Vente à livrer, Al.
AKREDİTİF (Os. Tediye emri, Fr. Accréditif, Zeitkauf, Terminkauf, Lieferuhgskauf; İng.
Âl. Akkreditiv, İng. Letter of credit) Bir kim- Time bargain, Agrément to seli future ğoods)
'seye para ödenmesi' için bir bankanın kendi Bir ürünün üretildiğinde teslim edilmek üzere
şûbesine ya da bir başka bankaya verdiği önceden yapılan, satışı.... Borçlar Kanunu’nun
emir... Kredi mektubu da denıir, bü emir bir 184. maddesine göre satıcının satılan malı bel­
mektupla verildiğinden akreditif méfcfnbw de­ li bir süre sonunda teslim etmeyi taahhüt efe
yimiyle anlamdaştır: Bir satış sözleşmesinden. mesidir. Dalında satış deyimiyle özleştirilmiş-
ötürü satıcıya para ödenmesi için, alıcının bir tir. Örneğin meyve yetiştirenler meyvelerini
bankaya verdiği emir de bu deyimle dilegetiri- henüz olgunlaşmadan böylece dalında satarlar.
lir. Bk.. Kredi, Banka. ALLEU Tımar... Feodalite düzeninde VI. ve
AKSAK REKABET Bk. Eksik rekabet. VII. yüzyıllar arasında Frank komünal topliı-
munda toprak mallaşmıştı, alınıp satılabiliyor-
AKSİYON Bfc. Hisse senedi. du. Toprağın serbestçe alınıp satılmasına Fran­
AKSİYONER Bk. Paydaş. sızca alleu denildi. Toprak, böylelikle, belli
ellérde toplanmaya başladı ve büyük toprak
AKTİF Bk. Varlık. mülkleri doğdu. IX. ve X. yüzyıllarda yeni de­
AKTİF İŞSİZLİK YOs. Aktif işsizlik, Fr. Chô­ ğişikliklere uğrayan alleu, ömür boyu kulla­
mage actif) Çalışabilecek durumda. olanların nılmak şartıyla askerlere verilen gediklerin mi-
“iş bulamamalarından doğan, işsizlik... G izli iş­ - râs yoluyla babadan oğula geçme niteliğini de
sizlik deyimi' karşılığında kullanılır. Bk. İş­ elde etmeleri üzerine franc-alleu biçimine dö­
sizlik. ' nüştü. Bu biçime dönüşmeden önce asker ge­
dikleri, askerlik görevini yerine getirmeyen yâ
ALACAK (Os. Matlup, Fr. Créance, Al. For­ da bu görevde başarı gösteremeyen askerlerin
derung, İng. Claim) Bir kimsenin başka bir elinden her an geriye alınabilirdi .Franc-alleu
kimseyi belli bir zamanda- bir şey yapmaya - bu biçimi kökten değiştirmiş oldu ve bir kez
ya da yapmamaya ya da kendisine bir şey verilen gedik bir daha geri alınamadı. Blc.
vermeye zorlayabilme hakkı... Borç deyimi kar­ Franc-alleu. , ' '
şıtıdır, genellikle alınması gereken para ya da
malı dilegetirir. Bk. Borç. ALMAN TARİHÇİ OKULU (Os. Alman ta­
rihçi mektebi, Fr. École historique Allemande,
ALACAKLI (Os. Dâyin, Mukriz; Fr. Créan­ Al. Deutsche Historiche Schule, İng. German
cier, Al. Glaeubiger, İng. Obligée) Alacağı historiçal school) Ekonomik süreci tarih ince­
olan... Borçlu deyimi karşıtıdır.- Bk. Alacak, lemeleriyle açıklamaya çalışan okul... Kurucusu
Borçlu. . Alman ekonomicisi W. Rösher’dir (Bk. Rosher
ALÂMETİ FÂRİKA (Os. Alâmeti farika, Fr. kuramı): Ekonomik kurama hiçbir yenilik ge­
Marque déposée, Al. Warenzeichen, İng. Trade tirmedikleri halde ekonomik olayların daha
mark) Bir girişimin yaptığı mallan, aynı malı iyi anlaşılmasına yardımcı olmuşlardır. Libe-,
yapan başka girişimlerden ayırmak için önce­ rai ekonomi anlayışının eleştirisiyle işe başla­
den saptadığı işaret... Batı dillerinden Türkçe- yan bu ekonomiciler ekonomi düşüncesine gö­
leştirilmiş olarak marka da denir. 28 Nisan reliliği getirmişler, ekonomik yasaların ve eği­
1304 tarihli nizâmnâmede “mal üzerine konu­ limlerin geçerliliğinin belli tarihsel koşullara
lan isim, mühür, resim, harfler, sayılar gibi bağlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ne var ki
ayırmak için kullanılan her nevi işaret ve bu tarih incelemelerinden , toplumsal gelişme­
damga” olarak tanımlanmıştın - nin ekonomik yasalarını çıkaracakları yerde
oportünist düşünceler çıkarmışlardır. Şöıribart
ALIM (Os. îştirâ, Fr. Achat, Al. Bezug, İng. gibi, tarihsel incelemelerden İrkçılığı çıkaran­
Purchase) Mal ya da hizmetlerin para karşılı­ lar da olmuştur (Bk. Sombart kuramı). Tarih­
ğında satmalınması... Peşin alım, taksitle alım, sel özdekçiliğe de, liberalizme olduğu kadar,
kredili alım, alivre alım, veresiye alım vb. karşı çıktıkları halde toplumcu öğütler veren
gibi çeşitleri vardır. Alım, malların değiştirme ve Bismarck’m oportünist politikasını destek­
değerlerine bağlı olan satımın tersine, malla­ leyen bu Alman profesörlerine kürsü toplu m -.
rın kullanma değerlerine bağlıdır. Bk. Alış- cuları adı verilmiştir (Bk. Kürsü toplumculu­
' veriş. - - ğu). Tarihçi yöntemle ekonomi politiğin âraş-

11
ALMAŞIK EKİM

tınlmasmda W. Rosher’i B. Hildebrand, K. kalan yüzde kırla öteki altı üye ülkenindir.
Knies, G. Schmoller, F. Knapp, W. Sombart, Bk. Altın kambiyo dizgesi.
Max Weber, Spiethoff (Bk. Spiethoff kuramı),
Wagner, Brentano, Schaeffle, Took,' Leslie ye ALTIN ENFLÂSYONU (Os. Altın enflâsyo­
Ashley gibi ekonomiciler izlemişlerdir. Bütün nu, Fr. Inflation d’or) Altın üretiminin çoğal­
bunların çalışmaları, ekonomi biliminden çok/ masıyla altın değerinde meydana gelem düş­
ekonomi tarihine yararlı olmuştur. Toplum-, me,,. Mal ve ücret fiyatlarının yükselinesini
bilimsel ve ruhbilimsel araştırmalar da, tarih, doğuran bu düşme en tipik örneğini XV. yüz­
araştırmalarının yanında, bu okulun ekonomi yılda vermiştir. Günümüzde de piyasaya altın
alanına, getirdiği yeniliklerdir. Örneğin Som­ sürme yoluyla aitınm değeri zaman zaman dü­
bart, bütün bunlara biyolojik; araştırmayı da . şürülmekte, ne var ki son çözümlemede daima
katmaktadır: Der Bourgeois (Münih 1913) adlı, yükselmektedir. Bk. Enflâsyon.
yapıtında toprak soylularından bir ailenin ALTIN KAMBİYO DİZGESİ (Os. Altın kam­
anamalcı oğlunu inceler ve onup dükkân işle­ biyo sistemi, Fr. Étalon de change-or, Change
teli büyük dedelerinden birini meydana çıka­ étalon d’or; Al. Golddevisenwaehrung, İng:
rarak anamalcılığın bu. toprak soylusuna söya- Gold' exchange standart) Altını saklayarak
■çekim yoluyla . gelmiş bulunduğunu ileri sü­ banknot karşılığının yabancı parasıyla öden­
rer, Rosher izdaşlarınm arasında en ilginci, mesi sistemi... Banknot ya da kâğıt para siste­
genç tarihçi okulun lideri sayılan G. Schmoller’ minin temeli, istenildiğinde karşılığı olan .de­
dir. Schmoller, ekonomi bilimini dogmatik ğerli madenle değiştirilebilmesidir. Paralarım
kadercilikten kurtarmaya çalışmış ve ekono­ altm . temeline dayayan ülkeler çıkardıkları
mik kurumlarm göreliliğini ileri sürmüştür. banknot karşılığında altın ödemeyi garanti
Ne var ki anamalcılığın da göreli olması ge­ ederler. Uygulamada banknot karşılıkları al-
rektiğini görememiştir. Bk. Ekonomi. tııi para, altın külçe ya da yabancı ülke para­
ALMAŞIK EKİM (Os. Zirai mütenavibe, Fr. sıyla ödenmektedir. Bk. Àltm para dizgesi.
Culture alterne) Ekin' değiştirerek yapılan
ALTIN. KÜLÇE DİZGESİ (Os. Altın külçe
ekim.... Anamalcılık öncesinde toprağı dinlen­
sistemi, Fr. Système d’or métallique, Al. Gold-
dirmeye bırakarak (nadas) yapılan ve toprağı
kernwaehrung, Goldbarrenwaehrung; İng.
güçlendirmek amacını güden ’ tarım, yöntemi,
Gold bullion standard) Banknot karşılığında
anamalcılıkta gübrelemek, yoluyla bu . amacı
külçe halindeki altm verilmesi sistemi... Kimi
sağladığından yerini almaşık ekim yöntemine
ülkelerde altm para basmak ve kullanmak ya­
bıraktı, Toprağı güçsüzleştirmeden ondan en
saktır. Bu yasağın gerekçesi altının piyasa do­
çok ve em iyi ürün almak amacım gerçekleş­ laşımına girerek aşınmamasını ve ülkenin böy­
tiren bu yöntem, belli bir anamalı toprağa ya­
lelikle altın kaybına' uğramamasını sağlamak­
tırmayı gerektirir. Bk. Anamal, Tarım.
tır. Bu yüzden kimi ülkelerde banknot karşı­
ALTILAR (Os. Altılar, Fr. Les six, Al. Die lıkları altın . külçeyle ödenir. Altın, merkez
Sechser, İng. The six) Avrupa ortak pazarmı bankalarında külçe halinde bulundurulur. Kül­
ve kömür-çelik birliğini kuran altı Avrupa çeler, genellikle uluslararası ödemelerde kul­
ülkesi... Bu ülkeler Almanya, Fransa/İtalya, lanılır. Bk. Altm para dizıgesi.
Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’tur. Bk.
Ortak pazar. ALTIN PARA (Os. Altm sikke, Fr. Pièce d’or,
Al: Goldmünze, İng.- Gold coin) Para olarak
ÂLTIN (Çs, Zer, Zeheb;. Fr. Or, Al. Gold, kullanılan altin... İ.Ö. 2900 yılından Birinci
İng. Gold) Doğada az bulunduğundan ötürü Dünya Savaşı’na kadar altm, para olarak kul­
para olarak kullanılan ya da devletlerce para lanılıyordu. Günümüzde de özellikle gömülenle
karşılığında saklanan mâden... Uzum bir süre (iddihar) ve süs işlemlerinde kullanılmakta,
para olarak kullanılmıştır.. Günümüzde de de­ sarraflarca alınıp satılmaktadır. Bk. Altm para
ğer ölçütü, ğömüleme ve biriktirme aracı olma dizgesi.
niteliğini sürdürmektedir. Bk. Altın para, Altın
ALTIN PARA DİZGESİ (Os. Altm sikke
para dizgesi, Altın kambiyo dizgesi, Altın kül-,
çe dizgesi. sistemi, Fr. Système de pièces d’or, Système
de monnaie-d’or; AL Goldmünzwaehrung, İng.
ALTIN. ANAPARASI (Os. Altın fonu, Fr. Gold species Standard, Gold coin system)
Pool d’or, Al. Goldpöol, İng. Gold pool) Al­ Altman para olarak kullanılması sistemi... Al­
tın fiyatım istikrarda tutmak için sekiz ana­ tının genel eşdeğer, eşdeyişle para olarak kul­
malcı ülkenin üye olduğu uluslararası kuru­ lanılmaya başlaması İ.Ö , 3000 yılında Mezo­
luş... Bu. kuruluşum anamalının yüzde ellisi potamya ve Mısır’da gerçekleşmiştir. Altın
Amerika’nın, yüzde- onu Fransa’nın ve geri külçelere, devletçe damga vuruluyor, ağırlıkla-

12
AMBALAJ SANÂYİÎ

rı belirtiliyordu. Altın'külçeye uzak yerlere fesel görüşleriyle burjuvazinin siyasal, ahlâk­


taşınabilecek bir biçim verme düşüncesiyse sa! felsefesel görüşleri sürekli olarak birbir-
Î.Ö. 700 yılında doğmuştur. İlkin, Lidya kralı leriyle çatışırlar. Toplumun ilerici yanının üst­
birkaç gram ağırlığında altın paralar bastır­ yapı olüşumlan, altyapıyı etkiler ve değiştirir.
mıştır; Altın, gümüşten önce üretilmiş ve üre­ Buna karşı toplumun gerici yanman üstyapı
timi daha az masraflı olmakla üstünlük ka­ oluşumlan altyapının değişmesine karşı koy­
zanmıştır. Altının para olarak kullanılması' Bi­ maya çalışır, onu engellemeye ve durdurmaya
rinci Dünyâ Savaşı’na,kadar sürmüştür. Bu çabalar. Altyapıyla üstyapıdaki değişmelerin
sistemde mâdense! ve kâğıt paralar eşit değer­ birbirine uygunluğu, ancak, sösyo-ekonomik bir .
deydi, her ikisiyle de ödeme yapılabilirdi. Bi­ biçimin başka bir sosyo-ekonomik biçime dö­
rinci Dünya Savaşı’ndan sonra külçe- altın sis­ nüşmesiyle gerçekleşir. Altyapıyla üstyapının
temi yeğlenmiştir. Bk. Altın para, Altın külçe karşılıklı etkileşimi üstüne tarihsel ve, eytişim-^
■dizgesi. 1 sel özdekçiliğin kurucularından Erigels, Joseph (
Bloch’a, 21. eylül 1890’da Londra’dan .şünlârı
ALTYAPI (Os. Alt bünye, Fr. Infrasfructure, yazmıştır: “Maddeci tarih görüşüne göre, tari­
Al. Unterbau, İng. Infrastructure) Bir toplu­ hin belirleyici etkeni, son çözümlemede, Vger­
mun sosyo-ekonomik temeli... Eytişimsel ve ta­ çek yaşamın üretimi ve yeniden- üretimidir.
rihsel özdekçiliğe göre insanlığın ilk hareketi, Ama biri çıkar da bu deyişe, ekonomik etken
insanların yaşayabilmek'için yaptığı üretim ha­ tek belirleyici etkendir anlamını yamamaya-
reketidir. Hayyanlar doğada bulduklarıyla ya­ kalkışırsa onu soyutlaştırır ve saçmaya indir­
şarlar, insanlarsa yaşayabilmek için üretirler,. ger. Ekonomik altyapı etkendir ama ideolojik
Bu üretim sürecinde insanlar arasında zorunlu üstyapı da etkenidir. Bütün bu etkenler, karşı­
ilişkiler kurulur. Altyapı, bu üretim ilişkileri­ lıklı etki hâlindedir. Ekonomik hareket, son­
nin tümüdür. Üretim ilişkileri,-toplumun eko­ suz rastlantılar arasında beliren bir zorunluk
nomik yapısını meydana getirir. İnsanların bü­ gibi, bu etkenler içinde kendi yolunu açar...
tün öteki davranışları, bu ilk insanca davra- Kendi tarihimizi kendimiz yapıyoruz ama bu­
. nışlârmın üstünde yükselirler. İnsanlar önce nu belirlenmiş öncüller ve koşullar içinde ya­
yaşarlar, sonra yaşadıklarının düşüncelerini pıyoruz. Bütün bu öncüller ve koşullar içinde,
edinirler. Hem de nasıl yaşıyorlarsa öyle dü­ son çözümlemede, belirleyici olanlar ekonomik
şünceler edinirler, bir kulübede bir saraydakin- koşullardır. Ama siyasal vb. koşullar, hattâ
den başka türlü düşünülür. Çiftçi, çiftçi gibi insan beyinlerine yapışan-gelenekler bile, te­
düşündüğünden çiftçi olmuş değildir, tersine, mel olmamakla beraber bunda ro! oynarlar...
çiftçi olduğu için çiftçi gibi düşünmektedir. Yoksa Kuzey Almancasmm ses uyumundaki
Demek ki siyasal, hukuksal, dinsel, felsefese! değişikliği, gülünç olmadan, ekonomik açıdan
estetik, ideolojik vb. üstyapı Oluşumları. hep açıklamak mümkündeğildir... Düşmanlarımı­
bü altyapı oluşumuna göre biçimlenir. Köleci zın yadsımaya çalıştıkları başlıça İlkede diren­
üretim ilişkilerinin; eşdeyişle köleci altyapının mek zorundaydık. Bü yüzden karşılıklı etkiye
siyasal, hukuksal, ahlâksa! vb. düşünceleri kö­ katılan bütün etkenlere lâyık oldukları yeri
leci düzenin gereklerine uygun olarak; feodal vermeye fırsat bulamadık”. A ltyapıca temel
üretim ilişkilerinin, eşdeyişle feodal altyapının (Fr. Base) de denir. Bu temel, eşdeyişle üretim
siyasal, hukuksal, ahlaksal vb. düşünceleri feo­ ilişkileri insan bilincinden bağımsız olarak ku­
dal düzenin gereklerine uygun olarak meydana rulmuştur. Bk. Üstyapı, Üretim ilişkileri, Ta­
gelir. Altyapı temel belirleyicidir, ama üstyapı rihsel özdekçilik.
da altyapıyı etkiler ve değiştirir. Örneğin kö­
AMBÂLAJ (Os. Ambalaj, Fr. Emballage, Al.
leci üretim ilişkilerinde anamalcı hukukun,'
Packen, İng. Packing, Package) Herhangi bir
anamalcı üretim ilişkilerinde feodal ahlâkın
şeyi kutulara, sandıklara koyma ya da paket­
gerçekleşmesi ve geçerliği olanaksızdır. Meta­
leme... Eşyâyı sarmalayarak taşınabilir kılmayı
fiziğin sonsuz,'saltık, her. zaman ve her yerde
.dilegetirir. Bk. Ambalaj Sanâyii. .
geçerli sandığı üstyapı olüşumlan (Siyasa, hu­
kuk, ahlâk, din vb.) altyapı oluşumuna tıygun AMBALAJ SANÂYİİ (Os. Ambalaj sanâyii,
olarak hep değişmiştir ve değişmektedir. Ne Fr. Industrie d’emballage) Sanâyicilik iddiasın­
var ki bü değişmeler aynı hızda değildir. Alt­ da bulunan geribıraktırılmış ülkelerde kimi
yapı değişirken üstyapı kurumlan daha bir girişimlerin başka ülkelerden getirttikleri sa-
süre devam eder. Bundan başka üstyapı ku­ nâyi mallarını sâdece paketleyerek ya da ku­
rumlan birtürden değildir. Örneğin anamalcı tulayarak piyasaya çıkarmalarını diiegetirmek
üretim ilişkilerinde siyasal,' ahlâksa! felsefesel için kullanılan deyim... Örneğin yabancı ülke­
görüşler iki uyuşturulamaz sınıfın karşıtlığım lerden ithâl edilen ilâçlar geribıraktırılmış ül­
yansıtır. Proletaryanın siyasal, ahlâksal, felse- kelerde sâdece kutulara ya da şişelere kona­
AMBARGO

rak piyasaya çıkarılır, bunun adına da ilâç sa­ kime ve aşınma için ayrılan pay... Herhangi
nayii denir. Ya da yabancı ülkelerden getirilen bir malın (binâlar, makineler, âletler vb.) kul-
motorlar ve parçalar sâdece monte edilerek , lanılmaz bir- duruma gelinceye kadar güçten
piyasaya çıkarılır, bunun adına da otomobil düşmesini, yıpranıp eskimesini tanımlar. Mâli­
sanayii ya da buzdolabı sanayii denir. Sanâyi ye dilinde anamalın bölüm bölüm kazançtan
adı altında çok kârlı bir ithalâtçılık yapılır, çekilerek yerine -konmasını,, bir borcun peri­
üstelik de o ülkenin sanâyie tanıdığı her türlü yodik ödemelerle kapatılmasını da dilegetirir.
teşvik primlerinden, vergi bağışıklıklarından Bundan başka amortisman deyimi, sâdece fi­
yararlanılır. Ülkeye döviz kazandırmak göste­ ziksel yıpranmayı değil, teknik yıpranmayı da
rişi altında yoksul ülkelerin binbir güçlükle kapsar. Yeni icâdedilmiş bir makine, eski ma­
elde ettikleri sınırlı dövizler ithalâtçıların kâr­ kineyi üretim dışına atar ve kullanılamaz bir
ları uğruna su gibi dışarıya akıtılır. Bk. Sanâyi, duruma getirebilir. Bu, aynı zamanda, bir şe­
Sânâyileşme, Ambalaj, Montaj sanâyii. yin yerine yenisinin konulması için önceden
kabul edilen kullanma süresi (Os. Miât, Fr.
AMBARGO (Os. Tevkifi sefâin, Ambargo; Delai)’ni de dilegetirir. Örneğin genellikle ta­
F r.. Embargo, Al. Beschlag, Embargo; İng.
şıtların miâdı beş yıl, makinelerin on yıldır.
Embargo) Bir malın alımsatımmı ve taşınma­ Bu Süre, devletsel kullanımlarda, mal eskimese
sını önleme... Devletler hukuku dilinde bir
bile geçerli olur. Yasalar, her hesap dönemi
ülkenin limanında bulunan düşman gemilerine
sonunda, kârın belli bir miktârmmı amortis­
élkonulmasmi dilegetirir. Düşman sayılan ya man olarak ayrılmasını gerektirir. Gerçekte
da savaş kurallarına uymayan bir ülkenin mal­
binâlar, makineler, âletler vb. gibi iş araçları
larına da uygulanır. Düşman sayılan ya da işleyişleri sırasında kaybettikleri değeri üret­
savaş kurallarına uymadığı kabul edilen ülke­ tikleri ürüne geçirirler. On bin liralık bir ma­
ye mal göndermeme biçimindeki mânevi am­ kine on yılda eskiyip üretim dışı kalıyorsa her
bargo, Amerikan başkanı Roosevelt tarafından
yıl kendi değerinden bin lirayı ürettiği ürüne
icâdedilmiş ve ilkin 1938 yılında Japonya’ya geçiriyor demektir. Makine ve benzerleri olan
uygulanmıştır. Kıbrıs’a çıkarma yapılması üze­
tüm binâlar, âletler ve hammaddeler, ürettik­
rine ülkemize de uygulanan bu ambargo, özel­ leri ürüne kendi değerlerinden başka hiçbir
likle savaş silâhları ve gereçlerini engellemiş­
ek değer katmazlar, daha açık bir deyişle sâ­
tir. Çağdaş ekonomiciler, altın ve döviz kaybı­ dece kendi değerlerini geri getirirler ve ken­
na karşı hükümmetlerce konulan yasakları da
dilerini yenilerler. Bu da kâr adı verilen ar-
bu deyimle nitelemektedirler. Bir ülkeyi zor
tık-değerin sâdece ve sâdece insan emeğinin
duruma .düşürmek için alman önlemler de bu
ürünü • olduğunu açıkça gözler önüne serer.
deyimle dilegetiriliyor.
Anamalcı üretim düzeninde amortisman, ana­
AMELE Bk. Emekçi, İşçi. malcılar için özel 'bir kâr kaynağıdır. Örneğin
bir milyon liralık gerçek bir amortisman ye­
AMERİKANCILIK Ticâret ve iş alanlarında rine iki milyon lira ayırırlar ve bu parayı ver­
Amerikan tutumu... İkinci Dünya Sâvaşı’ndan giden kaçırarak yeni yatırımlarda kullanırlar.
sonra anamalcı kampın liderliğini İngiltere’ Bu durum, ayrıca, gerçek kârları da gözlerden
nin elinden alaiı Amerika, dünya pazarlarına saklar. Daha açık bir deyişle amortisman oyun­
geniş çapta egemen olmuş ve birçok ülkelerde ları, anamalcılara bir taşla birkaç kuş vur­
büyük ortaklıklar kurmuştur. Amerika’nın ti­ durur. Kâr; vergiden olduğu kadar hisse se­
câret ve iş alanlarındaki bu tutumu ve bu tu­ nedi sâhibi küçük tasarruf sahiplerinden de
tuma hayranlık ve ayrıca Amerika’dan yana kaçırılır. Ayrıca, kaçırılan bu kâr, işçilerin
olmak eğilimleri Fransızca Américanisme de­ ücret yükseltimi isteklerini de önler. Amor­
yimiyle dilegetirilmektedir. tisman deyiminin ekonomi ve ticâret dillerin­
AMOROSO-ROBİNSON FORMÜLÜ (Os. de şu kullanımları vardır: Amortisman ihti­
Amoroso-Robinson formülü,. Fr.- Formule yatları (İng. Amortization reserves), Amortis­
d’Amaroso-Robinson) Marjinal hâsılayla fiyat man fonu (Os. İtfâ fonu, İng. Amortization
ve istem (talep) elâstikliği arasındaki bağıntıyı fund), Bir borcun, amortismanı (İng. Amor­
belirten formül... Herhangi bir malm istem tization of a loan), Hisse senetlerini yoketmek
elâstikliği biliniyorsa, Amoroso:Robinson for­ için geri satın alma (İng. Redemption of sha­
mülüyle önuiı ortalama fiyatı ve marjinal de­ res), Tahvillerin . ödenmesi (İng. Redemption
ğerleri bulunur. Bk. Fiyat, Marjinal değer. of securities).
AMORTİSMAN (Os. İtfâ, Amortisman; Fr, ANAMAL (Os. Sermâye, Fr. Capital, Al. Ka­
Amortissement, Al. Abschelbung, Amortisation, pital, İng. Capital) Artık-değer elde etmek için
Tilgung;, İng. Amortization, Redemption) Es- kullanılan para ve mal... Anamal (sermâye)

14
ANAMALCILIK

deyimi, ilkçağlarda fâiz karşılığı olarak ödünç tacağını ilerisüren yasa... Tarihsel özdekçi öğ-.
verilen para ve malı dilegetiriyordu. Çağdaş retinin ilerisürdüğü bu yasaya göre "anamalın
medenî hukukta da bu anlamda kullanılmakta genişleyici gücünün gelişmesini sağlayan ne­
ve anapara (Os. Re’sülmal)’yı dılegetirmekte- denlerle emek gücünün boşta kalmasına yol
dir (Bk. Anapara). Klâsik ekonomide, elde açan nedenler aynıdır”. Bu anlayışa göre ana­
edilmiş olàn lier türlü zenginlik (Os. Servet)’i malın gelişmesi, anamalı yaratanların işsizliği
dilegetirir, gelir elde etmek için işletilebile­ temeline dayanır. Bk. Anamal, Anamal biri­
cek her türlü mal ve paradır. Ticâret huku­ kimi, Anamalcılık, Gerekli emek.
kunda, bir girişime ya da ortaklığa yatırılan
her türlü mal ve parayı dilegetirir. Anonim ANAMALCILIK (Os. Sermâyecilik, Fr. Capi-
ortaklıklarda üç anlamda kullanılmaktadır: talisme, Al. Kapitalismus, İng. Capitalism)
1. Ortaklığın kuruluşu sırasında kurüculann Anamala dayanan ve kâr amacı güden üretim
ya da ortakların vermeyi yükümlendikleri pa­ düzeni... Tarihsel özdekçiliğe göre anamalcı­
ra ve her türlü haklan dilegetirir, 2. Ortaklık lık, tarihsel süreçte birbirlerinden toplumsal
statüsünde dilegetirilen ve birbirine eşit pay­ -ekonomik yasalar gereğince zorunlu olarak
lara bölünmüş olan önceden saptanmış say­ türemiş beş üretim düzeninden dördüncüsü,
maca anamalı dilegetirir. 3. Ortaklığin kulla­ üç sınıflı toplumun da üçüncüsü ve sonuncu-
nılan ya da kullanılmaya hazır (fiilî) varlığını cudur. Üretim araçlarına sâhibolanların üre­
dilegetirir. Gerçekte anamal, birikmiş insan tim araçlarından yoksun bırakılanlara egemen­
emeğidir. Anamal, anamalcılık düzenine özgü liği kölelik düzeniyle başlamış, feodal düzen­
bir kavramdır ve dilegetirdiği üretim araçla­ den geçerek son ve en büyük aşaması olan
rıyla para . ancâk artık-değer yaratmak için ■anamalcılığa dönüşmüştür. Bü düzen, XYII.
kullanılmakla anamal niteliğini kazanırlar. yüzyılın sonlam a doğru oluşmuştur. Anamal­
Yoksa bir ailenin kötü günler için biriktirdiği cılık düzeninde bütün üstyapı kurumlan, ana­
para, başım sokmak için aldığı ev, bir köy­ malcılık gereklerine göre belirlenir. Bu düze­
lünün bizzat ekip biçtiği toprak anamal de­ nin güdücüsü kâr etkenidir, bütün toplum
ğildir; bütün bunlar ancak artık-değer üretmek mekanizması bu amaca göre düzenlenir. Bu
için kullanılırsa anamala dönüşürler. Anamal; düzenin kaçınılmaz ve uyuşturulamaz çelişkisi
anamalcılık düzeninde, bir toplumsal ilişkidir. de anamalcı-erriekçi çelişkisidir. Çünkü ana­
Her anamal iki bölümden meydana gelir: Ma­ malcı, zorunlu olarak, en az geçim-en çok iş
kine, hammadde, binâ, âletler gibi metim saati'ni gerçekleştirmeye çalışır. Bu emekçiye
araçlarına yatırılan değişmeyeni bölüm ve emek verilecek ücretin mümkün olduğu kadar kısıl­
gücünün alınmasına harcanan değişken bölüm. ması ve emekçiden alınacak verimin mümkün
Bk. Artık-değer, Emekgücü, Kullanma değeri, olduğu kadar çoğaltılması demektir. Ama bu­
Değiştirme değeri, Değişken anamal, Değişme­ nu gerçekleştirmek belli bir çizgiden öteye
yen anamal, Değer, Emek, Tarihsel özdekçi­ mümkün değildir. Çünkü, emekçinin en az
lik, Anapara, Gerekli emek. geçimiyle en çok işi, gücüyle sınırlıdır; belli
bir çizgiden daha çok çalışmaya gücü yetme­
ANAMAL BİRİKİMİ (Os. Sermâye terakümü, yeceği gibi, belli bir çizgiden daha az yiyip
Fr. Accumulation du capital, Âl. Kapitalak- , içmekle de güçten düşer. Anamalcılık, tarihsel
kumulation, İng. Accumulation of capital) Ar-
süreçte; sanâyi anamalcılığından finans ana­
tık-değerin tüketilmeyen bölümünün anamala
malcılığına ve rekâbet anamalcılığından tekel­
eklenmesi yoluyla gerçekleşen birikim... Diya­
ci anamalcılığa dönüşmüştür. Anamalcılığın
lektik ekonomi anlayışına göre artık-değerin
bu yeni aşaması zorunlu olarak emperyalist
ilk birikim’a eklenmesi anamal birikimi’ni
bir niteliktedir. Anamal birikimiyle ilgili ola­
gerçekleştirir. Anamalcı, emekgücünü yenidén
rak anamalın, organik bileşimindeki zorunlu
üretmesi için gereken zamandan daha çok ça­
büyüme tekelciliği ve emperyalizmi zorunlu
lıştırdığı emekçinin emeğinden artık-değer el­
de eder. Bunun bir parçasını da anamalına kılmıştır. Anamalcılığın bu aşamadaki geliş­
ekler. Anamalı çoğaldıkça daha çok emekçi mesi sanâyi ile tarım arasında, sanâyiin çeşitli
kolları arasında, bir ülkenin çeşitli bölgeleri
çalıştırır, daha çok emekçi çalıştırdıkça da
anamalına daha çok artik-değer eklenir. Ana­ arasında ve çeşitli ülkeler arasında eşit olma­
yan gelişmeye dayanır. Tarihsel özdekçiliğe gö­
mal, böylece, gittikçe büyüyen bir süreçle bi­
re anamalcı üretim düzeninin uyuşturulamaz
rikir. Bk. İlk birikim.
çelişkisi bireysel olanla toplumsal olan arasın­
ANAMALCI BİRİKİMİN GENEL YASASI daki çatışmadır, üretim araçları bireysel mül­
(Os. Sermâyeci terâkümün umûmî kanunu, kiyette toplanırken emek toplümsallaşmıştır.
Fr. Loi général de l’accumulation capitaliste) Bu bakımdan üretim ilişkileri üretim güçleri­
Anamalın artması oranında işsizliğin de ar­ nin gelişmesine engel olmakta ve her ikisi afa-
ANAMALCI PLÂNLAMA

smdaki uyuşturulamaz çelişki gittikçe keskin­ ANAMALIN İLK. BİRİKİMİ (Qs. İptidâi ser­
leşmektedir. Bk. Kâr, Değer, Anamal, Anama­ mâye .terâkümü, Fr. Accumulation primitive
lın organik bileşimi, Üretim güçleri, Üretim du capital) Anamalcı üretime geçilebilmesi
ilişkileri,. Üretim biçimi, Emek-gücü, Artık-de- için zorunlu bulunan öncel zenginlik... Ana­
ğer. malcı üretime geçilmesi için, zenginliklerin
kimi ellerde toplanması ve kimi’ ellerin de
ANAMALCI PLÂNLAMA (Os. Kapitalist emek gücü haline dönüştürülmesi gerekiyordu.
plânlama, Fr. Planification capitaliste) Daha Tarihsel özdekçiliğe göre bu olay, özellikle
çok kâr elde etme, anamalı geliştirme ve ana­ İngiltere ve .Fransa'da, köylülerin soylular ta­
malcılığın zorunlu bunalımlarını hafifletmek rafından zorla topraklarından atılarak mülk-
amacıyla yapılan plânlama... Tarihsel özdek­ süZleştirilmeleri sonucunda gerçekleşmiştir. ■
çiliğe göre toplumcu plânlama deyimi karşı­ Böylelikle hem anamala dönüştürülecek gerek­
lığında kullanılır. Anamalcı plânlama .anamal­ li para, hem de emekçi orduları sağlanmıştır..
cıların yararı için, toplumcu plânlama toplu­ Blc. İlk birikim. ,
mun yararı içiiiı yapılır. Bu ayrım, her iki plân­
lama biçimini birbirinden kesinlikle ayırır. ANAMALIN. MARJİNAL VERİMLİLİĞİ
Bk. Plânlama, Anamalcılık, Bunalım. (Os; Sermâyenin nihâî müsmiriyeti, Fr. Pro­
ductivité marginale du capital, Al. Grenzpro-
ANAMALÇI TOPLUM (Os. Kapitalist cem i-. düktivitaet des Kapitals, ing. Marginal produc­
yet, Fr. Société capitaliste) Anamalla belirle­ tivity of capital) Üretim etmenlerinin nicelik-
nen toplum biçimi... Toplumcu toplum karşılı­ • lerinde hiçbir. artış bulunmadığı halde sâdece
ğında kullanılır. Bu toplum biçimi antagonist anamal birimlerinin artışı nedeniyle elde edi­
sınıfların varlığını gerektirir. Ayrı birer sınıf len verim... Bk. Marjinalcilik.
halinde örgütlenmiş anamalcı sınıfı olmadan
emekçi sınıfı ve emekçi sınıfı olmadan anamal­ ANAMALIN MERKEZLEŞMESİ (Os. Ser­
cı sınıfı ve bu iki sınıf olmadan da anamal mâyenin temerküzü, Fr. Centralisation du ca­
ve anamalcılık olamaz. Bk. Anamalcılık! pital, Al. Zentralisation des Kapitals) Ana­
malın giderek daha az sayıda ellerde toplan­
ANAMALCI 'ÜRETİM BİÇİMİ (Os. Kapita­ ma eğilimi... Rekabetle ezilen küçük anamal­
list istihsâl şekli, Fr. Forme de production ların ortadan kalkması ve zorunlu olarak bü­
capitaliste) Üretim araçlarının özel mülkiyetiy­ yük anamallara katılmasıyla gerçekleşir. Ana-
le belirlenen ve artık-değer elde etmek ama­ , malcılığın çelişmeleri gereği bu süreç zorunlu­
cını güden üretim— Bu üretim biçiminde'üre­ dur. Nitekim anamalcılığın gittikçe tekelleş­
tim araçlarının özel mülkiyetine sâhip olmak mesi, bu yasayı doğrulamaktadır. Toplumsal.
ve onlardan yoksun bulunmakla beliren üre- ' . anamal, fizikte olduğu gibi, önce bir itme ha­
tim ilişkileri kendilerine uygun düşen üleşimi reketiyle bireysel anamallara ayrılır. Sonra da
belirler. Daha açık bir deyişle, üretim ilişki­ bunun tam karşıtı olan bir çekme hareketiyle
leri hangi biçimdeyse üleşim de zorunlu olarak- birbirini çeker ve gittikçe az sayıda ellerde
ona uygun olur. Bk. Anamalcılık, Üretim bi­ toplanmaya başlar. “Bu dönüşüm süreci, eski
çimi, Üleşim. toplumu tepeden tırnağa kadar çözüp ayırır
ANAMALIN DEVRİ (Os. Sermâyenin devri,. ayırmaz,' emekçiler proletaryaya ve onlara ait
Fr. Rotation du capital) Anamalın üretim ve iş araçları anamala çevrilir çevrilmez, anamal­
dolaşım süresi... Anamalın devir (Fr. rotation) cı üretim biçimi kendi ayaklan üzerinde du­
süresi, üretim süresiyle dolaşım süresini kap­ racak hale gelir gelmez, emeğin daha geniş
sar. Ölçü birimi, yıldır. Örneğin bir maldne ölçüde toplumsallaşması, toprakla- öteki üre­
bütün değerini on yılda yitiriyorsa ona yatırı­ tim' araçlarının toplumsal olarak ve dolayısıyla
lan anamalın devri on yıl sürmüş demektir. ortak üretim araçları olarak, geniş ölçüde kul­
Bu makine eğer yüz bin liraya ahnmışsa de­ lanılan üretim araçlan haline dönüştürülmesi
mek ki her yıl değerinden on bin lirayı imâl ve özel mülk sahiplerinin daha çok mülksüz-
ettiği mallara geçirecek, buna karşı anamalcı leştirilmesi yeni bir biçim alır. Bu mülksüz-
da her yıl on bin lirayı -on yıl sonra o maki­ leştirme, anamalcı üretim düzeninin kendi iç
yasalarının işlemesiyle, anamalın merkezleşme­
neyi yenilemek üzere- bir yana ayıracaktır.
si olarak gerçekleşir”. B/c. Tekelci anamalcılık,
Görüldüğü gibi makine, devir süresinde, an­
Rekabet, Anamalın yoğunlaşması.
cak kendim üretmektedir ve hiçbir, artık-değer,
eşdeyişle kâr getirmemektedir. Artık-değer kav­ ANAMALIN ORGANİK BİLEŞİMİ (Os. Ser­
ramının iyice anlaşılması için, anamalın dev­ mâyenin uzvî terkibi, Fr. Composition orga­
rinin daima göz önünde tutulması gerekir. nique' dü capital) Anamalın değişmeyen bölü­
Bk. Anamal', Artık-değer. müyle değişen bölümü arasındaki oran... Ana-

16
ANAM ALIN YOĞUNLAŞMASI

malm organik bileşiminin çözümlenmesi, özel­ çalıştıklarını) varsayalım. Diyelim gelişmiş ül­
likle geribırakılmış ülke ve firmaların, geliş-' ke ya da fabrikanın elde ettiği malın üretim
miş ülke ve firmalarca, gelişmelerine yârdım değeri 80 (değişmeyen anamal) + 20 (değiş­
etmek şöyle dursun, nasıl büsbütün geriye itil­ ken .anamal) +. 20 (değişken anamal oranında
diklerini matematik kesinlikle saptayan, ve elde edilen artılc-değer) = 120 (malın üretim
gösteren çok önemli bir bulgudur. Anamalcı değeri) olsun. Buna karşı gelişmemiş bir fab- ■
üretim düzeni, gelişme farklarına dayanan bir rika ya da ülkenin üretim değeri 20 + 80 +
düzendir. Firmalar ve ülkeler arasındaki ge­ 80= 180 olsun. Bu örnekte gelişmemiş fabri­
lişme farkları da anamalın organik bileşimin­ kanın üretimi 80, gelişmiş fabrikamn üretimi
deki değişikliklerden doğar. Her anamal bir 20 artık-değer, eşdeyişle kâr sağlayacaktır. Ne
değişen, bir de değişmeyen bölümden .mey­ var ki her iki fabrikanın malı pazarda orta­
dana gelir. Makineler, binalar, hammaddeler, lama satış değeriyle 120 + 180 = 300 : 2 = 15Ö’ye .
ısıtma ve aydınlatma masrafları vb- gibi emek­ satılır. Böylece gelişmemiş fabrika ya da ül­
çi ücretleri'dışındaki bütün harcamalara ya­ kenin yarattığı değerden 30’u gelişmiş fabrika
tırılan anamal değişmeyen, anamal (Al. Kons­ ya da ülkenin kasasına akar. Bu demektir ki /
tantes kapital)’dır; çünkü üretim sürecinden gelişmişlik gelişmemişliğin varlığıyla mümkün­
çoğalmadan, eşdeyişle değişmeden .çıkar. Do­ dür ve gelişmemiştik gelişmişliğin zorunlu ko­
kunan bir kumaşa katılan on liralık' iplik, şuludur. Bk. Değer, Artık-değer, Gerekli emek,
üretim süreci sonunda gene on liralık ipliktir. Değişken anamal, Değişmeyen anamal.
On yılda eskiyen bin lirakk. bir makine her
yıl üretimine yüz liralık eskimesini katıyor ANAMALIN ÜRETKENLİĞİ KURAMI. (Os.
ve üretim süreci sonunda her yıl yüz lira Sermâyenin müsmiriyeti nazariyesi, Fr. Théo­
amorti ederek on yılda sâdece kendisini üre­ rie de productivité du capital) Anamalın ken­
tiyor ve başkaca, hiçbir değer sâğlamıyordur.' diliğinden üretken olduğunu ilerisürèn kuram...
Sâdece emekçi ücretlerine ayrılanı anamal bö­ Prodüktivite teorisi adıyla anılan bu bilim-
lümü değişken anamal (Al. Variables kapi­ dışı ve gerçeklere açıkça aykırı kurama- göre
taledir, çünkü üretim sürecinden artık-değer anamal üretkendir ve fâiz bu üretkenlikten
yaratarak, eşdeyişle çoğalarak ve ‘değişerek doğmaktadır. Malthus, J.. B. Say, Thünnen,
çı[car. “Anamalın, üretim araçları, yâni ham­ Leroy Beaulieu ve Rocher gibi birçok ekono­
maddeler, yardımcı maddeler ve iş âletleri miciler bu kanıdadırlar. Özellikle W, Rocher’
hâlini alan bölümü, üretim süreci boyunca nin bu konuda verdiği şu örnek ünlüdür:
değer hacmini değiştiremez. Bunun için biz Issız bir adaya düşen bir adam, her gün elle­
buna, anamalın değişmeyen bölümü ya da kı­ riyle üç balık yakalıyor. Her gün tuttuğu bu
saca değişmeyen anamal diyoruz. Anamalın üç balığı yiyip bitirirse bu adada , kaldığı sü­
emekgücü hâline girmiş bölümüyse, tersine, rece her gün balık tutmak zorunda, kalacak­
üretim süreci boyunca değerini değiştirir. Ana-, tır. Oysa balıklardan her gün ikisini yiyip
malın bu bölümü, öz değerine eş bir değeri - birini artırırsa üç günde bir gün boş kalabilir
yeniden ürettikten başka, üstelik, kendisi de ve bu boş gününde kendisine günde otuz ba­
değişebilen ve az ya da çok olabilen bir artık lık sağlayacak olan bir balık ağı örebilir. Ro­
-değer üretir. Anamalın bu bölümü, durmak­ cher bundan anamallı üretimin anamalsız üre­
sızın, değişmeyen hacimden değişen hacime timden daha verimli olduğu sonucunu çıkarı­
dönüşür. Bunun için biz buna, anamalın de­ yor ve her gün fazladan tutulan yirmi yedi
ğişen bölümü ya. da kısaca değişen anamal balığın, bunu tanıtladığını ileri sürüyor., Ro-
diyoruz”. Değişken anamalın getirdiği ek de­ cher’ye' göre bu fark anamalın (eşdeyişle balık
ğer (artık-değer, kapitalist deyimle: kâr), bü­ , ağının) sağladığı farktır ve bu yüzden dé ana­
yük parçası değişmeyen anamala (örneğin ma­ mal üretkendir. Bk. Anamal, Fâiz; 1
kinelere, hammaddelere) olmak üzere toplam Ab}AMALİN' YOĞUNLAŞMASI (Os. Sermâ­
anamala katılır. Çünkü gelişmemiş ülke ya da yenin tekâsüfü, Fr. Concentration du capital)
firmanın yarattığı değerden de pay alacak Artık-değerin bir bölümünün katılmasıyla ana-,
olan gelişmişlik rantı ancak bü yolla sağlana­ malın gittikçe büyümesi... Bu büyüme, anama-
bilir. Bunun nasıl olduğu şu örnekte açıkça liri merkezleşmesiyle ilişkilidir. Anamal, yo­
görülür: .Diyelim biri gelişmiş, öbürü gerikal- ğunlaştıkça, gitgide daha az sayıda ellerde
mış iki ülke ya da firma üretimlerine yüzer toplanır. Anamalın birikimi yasası da bu yo-, '
liralık anamal yatırıyorlar. Gelişmişin maki­ ğunlaşma ve merkezleşmeyi açıklar. Genel ola­
nesi çok, gerilçalmışm da işçisi çok. Artık-de- rak bu böyle olduğu gibi özel olarak da böy-
ğer. oranının yüzde yüz olduğunu (eşdeyişle ledir. Daha açık bir deyişle anamal, genel
işçilerin dört saat kendilerini üretmek, dört olarak yoğunlaşıp daha az ellerde toplanma
saat de artık-değer üretmek üzere şekiz saat. eğilimi gösterdiği gibi her anamal biriminde

ES 2 17
ANAM AL İHRACI

de yoğunlaşır. Bireysel anamallar da büyürler nen bir ünitenin maliyetini dilegetiren anamal
ve büyüdükçe de birbirlerini çekerler ve bir­ katsayısı (Os. Sermâye sâbitesi, İng. Capital
leşirler. Bu, anamalın yapısı gereğidir. Anamal coefficient), bütçenin normal gelir ve giderle­
durmadan çoğalma eğilimindedir. Çünkü ana­ rinin dışında olarak anamal hareketlerini dile­
malın çoğalması anamalcı gelişmçyi sağladığı getiren anamal bütçesi ya da yatırım büt­
gibi anamalcı gelişme de anamalı çoğaltır ve çesi (İng. Capital budget), anamal kârı (İng. ,
eşdeyişle yoğunlaştırır. Anamal kimi zaman Capital dividend), çeşitli yollardan elde edilen
bölünebilir, dağıtılabilir; ama ana eğilimi dur­ anamal birikimini dilegetiren anamal oluşumu
maksızın birikme ve, yoğunlaşma ..yolundadır. (İng. Capital formation), sâbit anamala ya da
Bfc, Anamalın merkezleşmesi, Anamalcı biri­ yatırımlara yapılan ekler anlamında anamal
kimin genel yasası. malları (İng. Capital expenditure), yapımda ^
harcanmayan sâbit değerler (İng. Capital fa­
ANAMAL İHRÂCI l'Os. Sermâye ihrâcı, Fr. cility), ekonomik bir değerin satın alındığı ta­
Exporter dü capitale) Birikimle elde edilen rihle satıldığı tarih arasında geçen sürede ar­
anamal fazlasının gerikalmış ülkelerde kulla­ tan değerini dilegetiren anamal kazancı (İng.
nılması... Anamalcılığın serbest rekâbet. döne­ Capital gaip), toprağın dışında anamal olarak
minde ayırıcı niteliği mal ihracıydı, tekelcilik kullanılan her türlü malı dilegetiren anamal
aşamasındaysa anamal ihrâcı’âlî. Birikimle el­ malları (İng. Capital goods), anamal sigortası
de edilen anamal fazlası, anamalcılığın birkaç (İng. Capital insurance), güçlü anamal (İng.
ülkede çok gelişmiş olmaşı ve kendi ülkesin­ Capital leverage), anamal yergisi (Os. Servet
de kârlı yatırım alanı kalmaması yüzünden vergisi, İng. Capital levy), anamalın bir giri­
zorunlu olarak anamal ihrâcı’m doğurmuştur. şimden öbürüne ya da bir ülkeden. başka bir
Çünkü gerikalmış ülkelerde kâr oranı yüksek­ ülkeye geçişini dilegetiren anamal hareketi
tir; anamal azdır, toprak fiyatı ve işçi ücreti (Os. Sermâye hareketi, İng. Capital movement),
düşüktür, hammaddeler ucuzdur. Bk. Anamal, uzun vâdeli borç (İng. Capital liability), bir
Anamalcılık, Emperyalizm. paranın uzun vâdeli sâbit tesislere yatırılma­
sını dilegetiren anamalın borç verilmesi (Os.
ANAMAL ŞİRKETLERİ (Os. Sermâye şirket­
Sermâye ikrâzı, İng. Capital loan), değişme­
leri, Fr. Société de capitaux, Âl. Kapitalgesell-
yen anamal (Os. Sâbit sermâye, İng. Fixed ca­
schaft,' İng. Company with liability, Limited
pital), değişen anamal (Os. Dalgalı sermâye,
to its capital) Kooperatif, anonim, hisseli ko­
mandit ve limited şirketler... Âdi komandit İng. Floating capital), işlemeyen anamal (Os.
ve kollektif şirketler dışındaki şirketler bu adla Semeresiz sermâye, İng. Barren capital, Dead
da anılırlar. Bk. Şirket., capital), kişisel anamal (Os. Şahsî sermâye,
Fr. Capital personnel, İng.. Capital of a sale
ANAPARA (Os. Re’sülmâl, Fr. Capital, Aİ. proprietor), amorti edilmemiş anamal (Fr. Ca­
Kapital, Hauptsumme;' İng. Capital, Principal) pital non amorti, İng. Capital not yet redee­
Ödünç verilen ve fâiz getiren para.... Bir bor­ med), anamal gideri (İng. Capital outlay), bir
cun fâiz, temettü vb. gibi nedenlerle eklenmiş . girişimin anamalıyla gelirini birlikte dilegeti­
bölümleri çıkarıldıktan sonra geriye kalan te­ ren anamal niceliği (Os. Sermâye miktârı,
mel bölümünü dilegetirir. Borç verme işlemi İng. Capital sum), ödenmiş anamalın hisse
dışında da kullanılır, örneğin cezalı bir vergi­ senetleriyle temsil edilmeyen bölümünü: dilege­
nin de anaparası vardır, verginin ceza bölümü tiren anamal fazlası (İng. Capital surplus),
çıkarıldıktan sonra kalan ve cezaya esas olan anamalın devri (İng. Capital turnover), öden­
bölümüdür. Anamal başlığında da değinildiği miş anamal (İiıg. Capital receipts), toprak ge­
gibi Batı dillerindeki kapital deyiminin çok ve liri (İng. Capital rent), anamal yedek akçesi
çeşitli kullanımları vardır. Bu kullanımlara ör­ (Os. Sermâye ihtiyatları, İng. Capital reserve),
nek olmak üzere şu deyimler verilebilir: Ana­ başlangıç anamalı (Fr. Capital improduetif,
malcılar, müteşebbisler, hissedarlar tarafından İng. Unproductive capital), ana anamal (Os.
yatınla» paraları dilegetirmek üzere anamal Esas sermâye, İng. Capital stock), hisse se­
hesabı (İng. Capital account, Fr. Compte-ca­ netlerinin nominal ya da piyasa değerleri üze­
pital), sâbit anamal (İng. Capital asset), mü- rinden alman vergiyi dilegetiren taşınır de­
tedâvil anamal (İng. Circulating capital), anar ğerler vergisi (Os. Menkul kıymetler vergisi,
mal değerleri (Os. Sermâye kıymetleri, İng. İng. Capital stock tax), tümüyle ödenmiş ana­
Capital assets), anamal tahvilleri (Os. Sermâye mal (İng. Fully paid up capital), anamal ço-
tahyilleri, Fr. Capital obligations, İng. Capital ğaltımı (Os. Sermâye tezâyüdü, İng. Increase
bonds), anamal kârı (Os. Temettü, İng. Ca­ of capital), anamal yatırımı ■(İng. Investment
pital bonus), yıllık üretim kapasitesine ekle- of capital). Bk. Anamal.

18
ARM ATÖR

ANGAJMAN (Os. Taahhüt, Fr. Engagement, ANONİM ŞİRRET (Os. Anonim şirket, Fr..
Al. Engagement, Berufung; İng. Engagement) Société anonyme, Al. Aktiengesellschaft, İng.
Söz verme... Bir işi üzerine almayı dilegetirir, Share company, Joint-stock company) Anamalı
biı anlamda dilimizde üstlenme deyimi de kul­ paylara bölünmüş şirket... Ortaklarının sorum­
lanılıyor. Türk Dil Kurumu’nca bağlaşma de- ' luluğu paylarıyla sınırlı olan şirket tipidir.
yimiyle özleştirilmiştir. Ticâret sözleşmesi ve Anonim sözcüğü Yunancadır ve adsız anlamı­
rehin anlamlarında da kullanılır. Bk. Yükle­ na gelir. Birbirlerini tanımayan çok sayıda
nici, Sözleşme, Rehin. küçük tasarruf sahipleri, eşdeyişle adsızlar, bu
şirket tipinde paralarını işletirler. Paylar ko­
ANGARYA (Os. Angarya, Fr. Angarie, Al. . laylıkla başkalarına aktarılabilir. Bk. Şirket.
Àngarie, İng. Angary) Zorla ve karşılığı öden­
meden gördürülen iş... Devlet, kent ve köy ANTİKAPİTALİST (Os. Sermayecilik aleyh­
yönetimlerinde bir’ çeşit vergi, yerini tutmuş­ tin , Fr. Anti-capitaliste) Anamalcılığı yadsıyan
tur. Tarihsel süreçte, örneğinv bir Eflâk köy­ ve ona karşı çıkan her türlü davranış... Bk.
lüsü, yılm yarısını toprak ağasının (Boyar’in) Anamalcılık, Antikapitalist okul.
işinde angarya çalışarak geçirirdi.
ANTİKAPİTALİST OKUL (Os. Sermâyecili-
ANLAŞMA (Os. İtilâf, Fr. Convention, Ar­ ğe aleyhtir mektep, Fr. École anti-capitaliste)
rangement, Entente, Accord; Al. Konvention, Anamalcılığa karşı çıkan yazarlar ' grubu...
Abkommen, Übereinkommen, Vertrag, Ver- Marksçılık dışında anamalcılığa karşı çıkan
staendigung, Übereinkunft; İng. Convention, yazarlar bu adla nitelenirler. Bu ekonomi ya-
Understanding, Agreement, Treaty, Pact, Ca­ zarlan birbirlerinden bağımsız oldukları gibi
pitulation, Protocol) Düşünce ve amaç haki- kimi Marx’tan •önce ve kimi de Marx’tan ha­
mindan birleşip uyuşma... Tecimsel alanda ya­ bersizdir. Büyük İngiliz ekonomicisi Ricar-
zılı anlaşmalara sözleşme (Os. Akit, Muka­ do’yla başlayan bu akım Robert Owen, John
vele) denir. Ekonomi alanında. rekabeti orta­ Gray, William Thompson, Ravenstone, Tho­
dan kaldırarak tekel durumti yaratmak için . mas Hodgkin vb. gibi yazarları kapsar. Bu
eşgüdüm sağlayan firmaların anlaşma (Ös. yazarlar, sorunun özünü bilimsel olarak kav­
Muhâdenet, Fr. Entente)’larına da kartel denir. rayamamak ya da açıklayamamakla beraber
Devletler arasında yapılan anlaşmalar da ant- birçok bilimsel gerçekleri sezmişler ve sergi­
iaşmâ (Os. Muâhede) deyimiyle dilegetirilir. lemişlerdir. Bk. Anamalcılık.
Anılaşma, çok“geniş anlamlı bir- terimdir, uyuş- '
ma (Os. Mutâbalcat) ve onama (Os. Muvâ- ARACI (Os. Mutavassıt, Fr. Intermédiaire,
fakat)’yı da kapsar. Bk. Sözleşme. . Revendeur; .Al. Vermittler, Makler, Mittelper-
son, Zwischenhaendler; İng. Middleman, In­
ANLAŞMA KARTELLERİ (Os. Şart kartel- . termediary) İki taraf arasındaki bir ticâret
leri, Fr. Cartel de contrat) Birçok konularda­ işini kolaylaştıran kişi— Özellikle üretici ve
ki çıkarların uyuşturulmasıyla anlaşmalar im­ tüketici arasındaki aracıları dilegetirir.
zalanarak kurulan kartel... Eskiden şart kar­
telleri denirdi. Çünkü bu gibi kartellerin ba­ ARAÇ, (Os, Vâsıta, Fr. Moyen, Al. Mittel,
şarıya ulaşması için birçok şartların, en başta İng. Means, Instrument) Herhangi bir şeyi el­
da başkaca rakiplerin biılunmaması şartının de etmek için kullanılan şey... Bk. Aracı.
gerçekleşmesi gerekir. Örneğin kartelin üretti­ ARÀN1M Bk. İstem.
ği malını, yerine başkası konulamayacak bir
mal olması şarttır. Çünkü tüketiciler o malı ARDİYE (Os. Ardiye, Fr. Entrepôt, Al. La-
alırlar ve kartelin fiyatı yüksek tutma amacı gerhaus, İng. Warehouse) Mal deposu... Dili­
gerçekleşmez. Kartele katılan firmalar arasın­ mizde bu depoda. mal saklamak için verilen
da tam anlaşma, kartelin temel şartıdır. Bk. parayı, eşdeyişle ardiye ücreti (Fr. Magasinage,
Kartel.. Al. Lagergeld, İng. Warehousing)'ni de dile­
getirir. ‘
ANLIKSAL YOKSULLAŞMA (Os. Sefâleti
zihnîye, Fr. Paupérisation intellectuelle) Ma- ARMATÖR (Os. Mücehhiz, Fr. Armateur, AL
nüfaktür döneminde bir malı tek başına ya­ Reeder, İng. Ship-owner) Gemi işleten kişi...
pan işçinin parça işçisi durumuna düşürülme­ Donatan da denir. Türk Ticâret Kanunu’na.
si.., Örneğin İngiltere’de bir iğne imalâthane­ göre geminin sahibidir (Alman hukukunda da
sinde bir iğnenin doksan iki parça işçisinin böyledir). Fransız hukukunda geminin sahibi
elinden geçtiği saptanmıştır. İşçi, böylelikle, olabildiği gibi, olmayabilir de. Gemi sahibi
ustalığını yitirmiş ve anlıksal yoksullaşmaya ve armatör deyimleri arasındaki fark, anamal­
düşmüş olmaktadır. Bk. Yoksullaşma. cı (kapitalist) ve girişimci (müteşebbis) de­

19
ARTIK

yimleri arasındaki fark gibidir. 19. yüzyılla daha fazla bir değer kaynağı olmasından do­
20. yüzyılın ilk dönemi anamalcılığında. para ğar”. Bk. Değer, Emek-değer, Göreli artılc-de-
sahipleri gibi gemi sahipleri de bizzat iş gör­ ğer, Saltık artık-değer, Emek, Emekgücü, Ge­
mezlerdi, para sahipleri paralarını işletilmek rekli emek, Kâr, Anamal, Anamalcılık.
üzere nasıl bir müteşebbise verirlerse gemi sa- '
hipleri de gemilerini öylece bir armatöre ya ARTIK-DEĞER ORANI (Os. Faziai kıymet
da donatana verirlerdi. nispeti, Fr. Taux de plus-value, Al. Mehr-
werstrate, İng. Rate of surplus value) Öden­
ARTIK Bk. Sweezy kuramı. ^ miş emekle ödenmemiş emek arasındaki oran...
Artık-değer payı da denir. Ücretle artık-değer
ARTIK-DEĞER (Os. Faziai kıymet,’ Fr. Plus arasındaki, nispeti dilegetirir, Bk. Artık-değer.
-value, Al, Mehrwert, İng. Surplus value)
ARTIK-EMEK (Os. Fazla sây, Er. Surtravail,
Emekçilerin kendi emekgüçlerinin değerini
Aİ. Mehrarbeit, İng. Surplus labour) Enïekçi-
ürettikten sonra fazladan ürettikleri değer...
nin, kendini üretmek için-gerekenden, çok ve
Diyalektik ekonomi terimidir, üretilen malla­
artık-değer üretimine harcadığı emek... Diya­
rın değeriyle bunların üretimi için ödenen üc­
lektik ekonomi terimidir. Bk. Gerekli emek,
retlerin tutarı arasındaki farkı dilegetirir. Di­
Emekgücü, Emek, Artık-değer. •
yalektik ekonomiye göre • anamalcılık düzenin­
de bir malıiı değeri, onda billurlaşan insan ARTIKtEMEK SÜRESİ (Os. Fazla mesâi za­
emeğiyle belirlenir. Anamalcı düzende insanın manı, Fr. Temps de surtraVail, AL. Mehrar-
emek gücü de mallaşmıştır ve pazarda öteki beitzeit, İng. Surplus labour time) Emekçinin
mallar gibi değiştirme değeriyle alınıp satıl­ artık-değer üretimi için çalıştığı süre... Bk.
maktadır. Her. mal gibi insan-mal da değiştir­ Artık-değer, Artık-emek. .
me değeriyle satın alınır ve kullanma değerin­
ARTIK-ÜRÜN (Os. Mahsûl fazlası, Fr.- Sur­
den yararlanılır. Bir malın değiştirme değeri,
produit, Al. Mehrprodukt, İng. Surplus pro­
opun yeniden üretilmesi için gereken emek
duct) Üreticilerin kendi tüketiftılerine gereken­
süresiyle belirlenir. İnsan-mal kendisini yeni­
den üretecek -eşdeyişle ertesi günü aynı güç­ den' çok ürettikleri ürün... Üretim olanaklârı-
riıin az ve sınırlı bulunduğu ilkel komünal
le çalışabilecek bir duruma gelmek için ge­
toplumda insanlar ancak varlıklarını sürdüre­
reken ihtiyaçlarını gidermeye yetecek- bir sü­
bilecek, eşdeyişle yaşayabilecek kadar ürete­
reden fazla çalıştırılmakla ayrıca bir âz artık
biliyorlardı, artık-ürün yoktu. Üretim güçleri­
-değer üretmektedir. Bu durumda, diyalektik
nin gelişmesiyle emeğin. Verimi arttı ve toplu­
ekonomiye göre, emekçiye emeğinin karşılığı
mun özel mülkiyete, dolayısıyla da sınıflara
ödeniyormuş gibi gerçekte emek gücünün kar­
bölünmesine yolaçan artık-ürün elde edilmeye .
şılığı ödenmektedir. Örneğin sekiz saatlik bir
başladı. Köleci toplumda gerçekleşen artık-ürün
çalışma süresinde, emekçinin kendisini yeniden
yeni ilişkiler gerçekleştirdi. Köleci toplumda
üretmesi için dört saatlik bir çalışma süre­
başlayan ve feodal toplumla kapitalist top­
sinin yeteceğini varsayarsak geriye kalan dört
lumda gelişen artık-ürün, tüm sınıflı toplum­
. saatlik çalışma süresi artık-değer üretimini
lun ıralar (karakterize eder). Sosyo-ekomomik
gerçekleştirir. Bu örnekte emekçi ancak dört oltışümlar (köleci, feodal, anamalcı), artık-ürü-
saatlik emeğinin karşılığını ücret adı altında
nün elde ediliş biçimiyle belirlenmiştir. Örne­
alarak geri kalan dört saatte ücretsiz çalışmış
ğin feodal toplumda artık-ürün açıkça görü­
olmaktadır. Çünkü her mahn değeri gibi in- lür, çünkü zorunlû-ürün elde edildikten sonra
san-malm da değiştirme değeri kendisini yeni­
üreticilere yaptırılan ék çalışmayla, eşdeyişle
den üretmek için gerekli süreyle belirlenir. angaryayla elde edilir. Buna karşı kapitalist
Örneğin yüz bin lira değerindeki bir makine
toplumda artık-ürün, toplumsal ürünün içinde
on yılda tükeniyor ve yerine bir yenisinin alın­
gizlenir ve görünmez, Artık-ürün, anamalcı
masını gerektiriyorsa her yıl on bin liralık
toplumda artık-değerin kaynağıdır. Bk. Artık
değeri amorti ediyor ve böylelikle on yılda
-değer. . .
ancak kendisini yeniden üretiyor demektir.
Makine ve başkaca hiçbir üretim malı artık ARTIRMA (Os. Müzâyede, Fr. Enchère, En­
-değer sağlamaz. Artık-değer sağlayan tek mal, can, Vente aux enchères, Sıir enchère Adju­
insan-maldır. “Artık-değer üretimi, anamalcı dication; Al. Auktion, Steigern; İng. Bid,
üretim biçiminin- saltık yasasıdır”. “Anamalcı­ Higher, bid, Auction, Public sale) Alıcılar ara­
yı emek gücünü satın almaya götüren bu ma­ sında yarışma sağlayarak mal ^değerinin artı­
lın sahip olduğu spesifik kullanma değeridir rılması yoluyla yapılan satış... Mal ve hizmet
ki, bu da sadece bir değer kaynağı olmasın­ satış ve kiralamalarında kullanılanı bir yön -.
dan değil, kendi sahip bulunduğu değerden temdir. Devlet ve devletsel (resmî) kurumla-

20
AŞIRI ÜRETİM

rm satışlarında zorunludur. Açık artırma, ka­ gerçekleşmiştir, 1920’de koca bir fabrikayı sa­
palı zarf usulüyle artırma vb. gibi çeşitli bi­ tın alabilen bir milyon markla 1923’te sadece
çimleri vardır. M . Artırma ve eksiltme. bir sabah gazetesi satın alınabildi. Bİc. En­
flâsyon. ;
ÀRTIRMA VE EKSİLTME (Oş. Müzâyede
ve münâkaşa, Fr. Enchères, Al. Versteigerung, AŞIRI ICAPİTALİZASYON (Os. İfrât ;sermâ-
İng. Auction, Sale by auction) Alıcıları ; ve yeleştirme, Fr. Surcapitalisation, Al. Überka-
satıcıları yatıştırarak satılacak malın değerini pitalisierung, İng. Over capitalization) Yatırım
yükseltme ve alınacak malın değerini düşürt­ alanlarının daralması yüzündeiı aşıri kârla­
me... .Özellikle devletin ye devletsel kurum- rın zorünlu olarak. anamala eklenmesi;.. Te­
larm alacağı ya da satacağı mallarda en uy­ kelci anamalcılıkta yatırım alanlarının daral­
gun koşulları sağlamak için yaşalaştırdığı yön­ ması ya .da çeşitli nedenlerle büsbütün yitiril­
temdir. Devlet, alacağı malları eksiltme yön-' mesi aşırı kapitalizasyonu' doğurur. Bu anlam­
temiyle’ alır, satacağı malları da artırma yön­ da aşırt kapitalize edilmiş ülkeler ve noksan
temiyle satar. Bfc Artırma. - kapitalize edilmiş ülkeler deyimleri de kulla­
nılmaktadır. Aşırı kapitalize edilmiş ülkelerin ’
ARZ Bk: Şunu. . başında Amerika ve İsviçre gelmektedir. Ana­
mal'birikiminin amacı, onu kârlı işlâre yatır­
ARZ VE TALEP KANUNU Bk. Sunu ve is­ maktır. Yatıracak yer bulunmazsa aşırı bir
tem yasası. anamal birikimi olur. Bu deyim, malsal ana­
malın (aynî sermâyenin) gerçek değerinden
ASIL RANT (Os. Aslî rant, Aslî, irâd; Fr. yüksek gösterilmesini de' dilegetîrmektedir.
Rente principale) Bir toprağı kiralarken ona Özellikle anonim şirketlerde böylesine bir
çeşitli yatırımlar yapılmışsa bu harcamalar çık­ aşırı anamallaştırma, şirkete mal koyanların
tıktan sonra kalan asıl toprak geliri... Bir top­ yararına ve para koyanların zararına olur.
rağı ldraya vermek için ona duvar çekmek, Ama son çözümlemede şirket de bundan za­
kanallar açmak, vb.-gibi birçok yatırımlar ya­ rar görür, çünkü anamalına göre kân az ola­
pılmış olabiİir. Asıl rantı hesaplamak için, bıı cağından hisse senetlerinin değerini düşürür
yatırımların fâiz . ve amortismanına kiradan ve ortaklığı. batkıya sürükler. Bk. Aşırı biri-
düşmçk gerekir. Bk. Rant. : , kim. ,
AŞINMA-ESKİME PAYI Bk. Amortisman. AŞIRI KÂR (Os. Fâhiş kâr, Fr. Bénéfice excé-
dentaire, Al. Übermaessige Gewinne, /rig. Ex­
AŞIRI BİRİKİM (Os. İfrât terâküm, Fr. Surac- cess profits) Tekelci anamalcılığın gerikalmış
cumulation) Yatırım ya da işletme sınırlarına ülkelerden’ elde ettiği, ek ya da artık-kâr...
aşan birikim... Aşın anamal birikimi (Os. İfrat Tekelci anamalcılığın amacı, kâr oranını yük­
sermâye terâkümü, Fr. Suraccumulâtion de ca­ seltmektir. Bunu gerikalmış ülkelere anamal
pital) de denir. Bu durumda, yatırıma ya da ihraç ederek bu ülkelerdeki işçi ücretlerinin
işletmeye konulmuş olan anamala eklenen ana­ ve hammadde fiyatlarının düşüklüğü yüzünden
mal ya. pek az kâr getirir, ya da hiç kâr ge­ kolaylıkla gerçekleştirdiği gibi-kendi iç yapı­
tirmez. Bk. Aşırı kapiitalizasyon, Kâr oranının sında, da gerçekleştirebilir. Bk. Tekelci ana­
düşme eğilimi yasası, Aşırı kâr, Tekelci ana­ malcılık, Anamalın organik bileşimi, Kâr.
malcılık. ^
AŞIRI ÜRETİM (Os. Fazla istihsâl, İfrât is­
AŞIRI ENFLÂSYON (Os. İfrât enflâsyon, tihsâl; Fr. Surproduction, Al. Überprodüktion,
Hiperenflâsyon; Fr. Hyperinflation, Àl. Hyper­ İng. Over production) Tüketime yetenden ,çok .
inflation, İnğ. Hyperinflation) Paranın değeri­ üretim... Alıcı bulamayan üretimi dilegetirir.
ni büsbütün yitirdiği en şiddetli enflâsyon Anamalcı üretimin kaçınılmaz hastalığı ve eko­
biçimi... Buna dörtnala enflâsyon da demr. nomik bunalımların temel nedenidir. Anamal­
Çoğunlukla savaş içinde ya da savaş sonra­ cı birikimin genel yasası gereğince üretim tü­
sında olur ve yeni bir para sistémini gerekti­ ketimden daha çabuk artar. Anamalcı üretim
rir. Eski para, artık kullanılamayacak kadar kâr etmeniyle' düzenlenir, anamalın özel ve -
değerden, düşmüş durumdadır. Örneğin Maca­ üretimin toplumsal karakterde olması-oriu zo­
ristan’da İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki bir, runlu olarak plânlanamaz kılar. Ekonompc
pengö, savaştan sonra önünde yirmi yedi sıfır , bunalımların başlıca nedeni üretimle tüketim
bulunan, pengöye eşit olmuştur. Fransızların arasındaki bu dengesizliktir. Bundan başka
deyimiyle bu berbat enflâsyon (Fr. Inflation anamalcı üretim, geliştiği oranda daha çök
gatopante)’un en tipik örneklerinden biri de sayıda insanları işsizliğe itmek çelişkisini
Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında zorunlu olarak taşımaktadır. Bu da satın al­

21
AŞIRI ÜRETİM BUNALIMI

ma gücünü azaltarak tüketimi kısar ve har- Fr. Avance sans garantie, Al. Blankovorschuss,
canamayan bir. üretim, çşdeyişle aşırı üretim İng. Advance in blank) denir.
yaratır. Bk. Bunalım, Yeniden üretim, Ana­
malcı birikimin genel yasası. AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU. Bkz.
Ortak Pazar.
AŞIRI ÜRETİM BUNALIMI (Os. Fazla is­ AVUSTURYA OKULU (Os. Avusturya mek­
tihsâl buhranı, Fr. Crise de surproduction) tebi, Fr. École autrichienne, Aİ. Österreichische
Âniamalcı üretim düzeninin doğal bunalımı... Schule, İng. Austrian School) Değerin nesnel
Bk. Bunalım, Aşırı üretim. karakterini yadsıyıp değeri ruhbilimşel etmen­
lerle açıklamaya çalışan marjinalci okulun Vi­
AŞIRI YIPRANMA FONU (Os. İfrât amor­ yana kolu... Bk. Marjinalcilik, Psikolojik okul.
tisman ihtiyâtı, Fr. Excès de fonds d’amortis­
sement) Gerçek yıpranma fonu yerine örneğin AYLÂK (Os. Muattal, Fr. Chômeur) İşsiz...
iki katının amorti edilmesi... Amortisman fo­ Kimi Türk yazarlarınca bu anlamda kullanıl­
nuyla eşanlamdadır. Gerçekte bu fon, ilk de­ maktadır. Ekonomi kuramcıları bir işçi için ay-
ğeri üzerinden kullanılmış olan duran (sâbit) lâklığın çekiciliği ile ücret haddi arasında
anamalı yerine koymak için kuriılur. Ama bir­ ilişkifer aramışlardır. Bu araştırmalara göre
çok tekeller aşırı kârlardan doğan gizli ihtiyat­ çalışma isteği, ücretin yararıyla işin sıkıcılığı
larını gizlemek için bilânçolarmda aşırı yıpran­ arasındaki marjinal ikame haddine göre belir­
ma fonları kurarlar. Bkz. Amortisman. lenir. Bk. İşsizlik.

ATATÜRKÇÜLÜK Bk. Kemalizm. AYNÎ RANT Bk._ Malsal rant..


AYNÎ ÜCRET Bk. Malsal ücret.
ATIF KURAMI Bk. Menger kuramı.
AZALAN MARJİNAL YARAR İLKESİ (Os.
AVADANLIK (Os. Âlât ve edevât, Fr. Outils, Azalan marjinal fayda mebdei, Fr. Principe
Al. Tischler, İng. Equipment) Bir zenaatçınm d’utilité décroissant marginal) 'Bir ihtiyacı kar­
işini görmesi için gerekli el âletleri... Örneğin şılayan bir mal nicelikçe ne kadar çoğalırsa o
bir marangozun keser, testere, bıçkı vb. gibi mala karşı olan isteğin o oranda azalacağı il­
âletleri bu niteliktedir. Manüfalctür dönemin­ kesi... Ekonomik olguları ruhbilimşel açıdan
de bu avadanlıklar özeleşmiş, eşdeyişle her ele alan metafizik düşünce yapılı ekonomici­
âlet belli ve tek bir işe yaramaya yönelmişti. lerden Gossen’e göre herhangi bir mala karşı
Bu' özelleşme, basit âletlerin birleşindi olan istek sonsuz olarak artmaz, istek giderildikçe
makineyi doğurdu. Bk. Makine.. azalma eğilimi gösterir. Ekonomici Mârshall,
Gossen’in bu yasasından azalan marjinal fayda
AVANS (Os. Alelhesâp, Avans; Fr. Avance, kavramını çıkarmıştır. Azalan marjinal fayda
Al. Vorschuss, Abschlagszahlung; îng. Ad­ ilkesine göre bir malını tüketilen miktarı art­
vance) Bir işin karşılığı olan paranın peşin tıkça ö malın marjinal faydası azalma eğilimi
verilmiş bölümü... Dilimizde öndelik deyimiy­ gösterir. Buradaki marjinal fayda, o malın son
le özleştirilmiştir. Alacaktan bir bölümünün biriminin faydasıdır. Bunu daha iyi ahlamak
vaktinden önce ödenmesini dilegetirir. İş ya­ için şu basit örnekten yararlanılabilir: Diye­
pıldıktan ya da alacak tahakkuk ettikten son­ lim ki karnınız açtır. Bu açlığınızı gidermek
ra avans olarak verilen para, tahakkuk eden için bir ekmek satın alıyorsunuz. İlk lokma­
paradan düşülür (mahsûp edilir)/Kimi durum­ nın. ruhbilimşel faydası sizin için, çok büyük­
larda aVans olarak verilen para, işin yapıl­ tün Ama yediğiniz lokmaların sayısı çoğaldık­
ması için harcanmış olan giderden fazla ola­ ça bu ruhbilimşel fayda azalacaktır. Buysa
bilir; bu halde de avansı alan, artan parayı ekmeğin son lokmasının getirdiği ek faydanın
geri verir, buna avansın kapatılması denir. Ban­ gittikçe azalmakta öldüğünü gösterir. Ameri­
kacılık dilinde inanca (teminât) karşılığında kalı ekonomi profesörü Paul Samuelson, İk­
verilen kredilere de avans denir. Örneğin ko­ tisat adlı yapıtında şu örneği vermektedir:
nut yapımı ya da alımı için bankaca konuta "Farz edelim ki insanın gözlerini kapatıp eli­
konulan ipotek karşılığında verilen avanslar ni, avcunun içi yukarı bakacak şekilde tut­
böyledir, burna inancalı öndelik (Os. Temi­ masını söylüyorsunuz. Avcuna bir ağırlık koy­
nâtlı avans, Fr. Avance sur garantie, Al. duğunuz takdirde şüphesiz ki bunu hissede­
Vorchuss gegen Sicherheit, İng. Advances on cektir. Ağırlığı artırdığınız takdirde ek ağır­
guaranties) denir. Kimi durumlarda bankalar lıkları da hissedecektir, Fakat ağırlık epeyce
teminâtsız olarak da avans verebilirler, buna arttıktan sonra, deneye başlarken koyduğunuz
da inancasız öndelik (Os. Teminâtsız avans, ağırlığa eşit bir ağırlık koyduğunuz takdirde

22
AZGELİŞMİŞLİK

bu eki hissetmediğini söyleyecektir. Eşdeyişle, terentwicklung, İng1. Underdeveloped) Geri-


avcun taşıdığı toplam ağırlık ne kadar çoksa bıraktırılmış ülkelere anamalcı ekonomicilerin
. ek veya marjinal ağırlık o kadar az olacaktır". yakıştırdıkları nitelik... Anamalcı üretim düze­
(İbid, Istanbul 1970, çev. Demir Demirgil, s. ninin eşitsiz gelişme yasasına • göre zorunlu
479)'. Marjinalciler kuramlarını bu gibi bilim- olarak geribıraktırılmış (çünkü bunlar geri-
dışı veriler üstüne kurmuşlardır. Bk. Marji- bıraktırılmasaydı, öbürleri ilerleyemezdi) ülke­
nalcilik. 1 ler anamalcı yazarlarca bu deyimle niteleni­
: AZALAN VERİM YASASI fOs. Azalan müs- yor. Bu deyim ilkin geri ülke deyiminin bu
miriyet kanurau, Fr. Loi des rendements durumdaki ülkeleri gücendireceği düşüncesiyle
décroissants, Al. Gesetz des abnehmenden En- Birleşmiş Milletler Kurulunca eksik gelişmiş
trages, îng. Law. of diminishing returns) Ve­ (İng. Less developed) biçiminde kullanılmış­
rimini emek gücünün artması oranında art­ tır. Daha sonra azgelişmiş (İng. Underdeve­
mayacağını saptayan yasa... Örneğin bir dö­ loped) biçimine dönüşmüştün UlUsal gelir öl­
nümlük tarlada çalışan bir işçi 10 verim elde çüsüyle belirlenir ve kişi başına düşen gelirin
ediyor. İki işçi çakşırsa 20 verim elde edecek­ azlığıyla tanımlanır. Birçok yazarlar bu deyi­
tir. Azalan verim yasasına göre verim, bir nok­ min gelişebilecek nitelikte olmayı da içerdiği­
tadan sonra düşmeye başlayarak ve örneğin ni ilerisürmektedirler. Oysa azgelişmişlik, çok-
üç işçi aynı tarlada 30 verim, yerine 25 verim gelişmişliğin zorunlu koşuludur. Çünkü, ana­
alacaklardır. Toplam verim artacaktır ama. ek malcılık, bir ülkenin kendi sınırları içinde
verim her seferinde biraz d ah a’azalacak ve olduğu gibi, dünya ülkeleri arasında da ge­
örneğin dört işçi 30 verim elde edecektir. lişme farklarına dayanır. Azgelişmişlik olmaz-
Metafizik düşünce yapılı ekonomiciler bunun ısa çokgelişmişlik de olamaz: 1964 yılı ista:
nedenini emekgücü artarken anamalın sâbit tistiklerine göre, dünya nüfusunun altıda bi­
kalmasına, eşdeyişle emekgücü başına ana­ rinden azı çokgelişmiş, altıda birinden biraz
malın gittikçe azalmakta olmasına bağlamak­ fazlası ortagelişmiş, üçte ikisi ise azgelişmiş
tadırlar. Marjinalciler bu yasayı azalan mar­ ülkelerde yaşamaktadır. Aynı istatistiklere gö­
jinal fayda ilkesiyle ilişkili bulurlar. Onlara re gelişme çizgisinin en üstünde Amerika, en
göre marjinal fayda nasıl nicelikçe çoğalma­ altında Pakistan vardır. Amerika’da adam ba­
larla azalıyorsa, marjinal verim de öylece azal­ şına düşen ulusal gelir 30002 dolar, Pakistan’
maktadır. Bu anlayışa göre eğer toprak da da ise 79 dolardır (Bk. The Future of Under­
emekgücüyİe birlikte ve onunla aynı oranda developed Countries, New York 1964). Bir­
artırılsaydı verim azalmayacaktı. Azalan veri­ leşmiş Milletler Kurumu, azgelişmiş ülkelere
mi önlemek için üretimin değişmeyen etmeni yapılan yardımların varlıklı ülkeleri daha var­
(toprak), değişken etmenine (emekgücü) göre lıklı, yoksul ülkeleriyse daha yoksul ettiğini
azalmamalıdır. Metafizik düşünceli ekonomi­ belirtmektedir (Bk. Myrdal, An International
ciler bu yasadan önemli sonuçlar çıkarmakta­ Economy, s. 150). Gelişmiş ülkelerin yardım­
dırlar. Örneğin onlara göre işçilere ödenen ları ve tröstleri, azgelişmiş ülkelerde büyük
reel ücret son işçinin meydana getirdiği ek egemenlikler kurmaktadırlar. İran Başbakanı
verime eşit olmaktadır ve Hindistan’da yaşa­ Musaddık’ın Lahey Adalet Divam’nda söyle­
ma standartlarınım düşük olması nüfuslarının diği şu sözler özellilİce bu egemenliği belirt­
çokluğu yüzündendir. Çünkü az toprağı çok mektedir: "Güvenlik bahanesiyle Anglo-İranien
insan işlemektedir. Bu yüzden de son işçinin tröstü, sadece kendi bölgesi olan Huzistan’
verimi sıfıra yaklaşmakta, demek ki ücreti de da değil, bütün ülkede faaliyet gösteren, bü­
sıfıra yaklaşmaktadır. Bir bakıma marjinalci­ tün sosyal’ sınıflarla bağlantısı bulunan, basını
ler, bu yasayı ilkin ortaya atan 18. yüzyıl etkileyen, kamuoyunu işleyen bir teşkilât kur­
Fransız ekonomicisi Jacques Turgot’nun '' ku­ muştu. Böylece, hileli seçimlerle kurulmuş
ramını bütünüyle ele almamaktadırlar, çün­ meclisin ve onun arzusuna göre teşkil edil­
kü Turgot, verimin belli bir noktada sıfıra miş hükümetin mukavemetiyle karşılaşmayan
düşeceğini ve artık toprağa emek ve tohum A.I.O.C. devlet içinde devlet haline gelmiş ve
eklemenin hiçbir kazanç sağlamayacağını ile- ülkenin kaderine hâkim olmuştur. İşte otuz
-«sürmekteydi. Marjinalciler, Turgot’nun bu yıl boyunca ülkeninı içinde bulunduğu durum
savım görmezlikten gelmeselerdi ’ Hindistan’da­ budur” (Bk. Déclaration de M. , Mossadegh,
ki bütün işçilerin bedâva çalışmaları gerekti­ devant la Cour Internationale de Justice, s.
ğini ilerisürmek zorunda kalırlardı. Bk. Mar- 439). Amerikalı ekonomi profesörü Paul A.
jinalcilik, Azalanı marjinal yarar ilkesi. Samuelson, dünya nüfusunun % 70’inin dünya
gelirinin ancak % 20’sini paylaştığını ve buna
AZGELİŞMİŞLİK (Os. Az terakki etmişlik, karşı dünya nüfusunun % 30’unun dünya ge­
Az müterakkilik; Fr. Soüs-dévéloppé, Al. Un- lirinin % 80’ine sahip olduğunu anlattıktan

23
AZGELİŞMİŞ ÜLKELER

sonra gerikalmış ülkelerin , bu duruma baş- hemen hiç yatırım yapmaması, İkincisi yerli
kaldıramayacaklannı söylemekte ve şöyle de­ para sahiplerinin bir sanâyi kurulması yerine
mektedir: “Sefalet içinde olan insanlar. isyan -gayri, menkullere,, ticârete ya , da tefeciliğe
edemezler. Geçmişin ' büyük ihtilâlleri belirli para yatırmaları” (Bk. Mandel, Traite d’Eco-
bir iktisadi gelişme başarıldıktan sonra olmuş­ nomie, bölüm 13) Bk Emperyalizm, Anama-,
tur” (Bk. Şamüelsön, İktisat, İstanbul 1970, lın organik bileşimi. !
çev. Demir Demirgil, s. 842): Ekonomi bilgini
Ernest Maridel de azgelişmiş ülkelerdeki ana­ AZGELİŞMİŞ ÜLKELER (Os. Az terakki et­
malcılığın “sanâyii geliştirmekten dikkatle sa­ miş memleketler, Fr. Pays sous-developpes, AL
kınan bir anamalcılık” olduğunu belirttikten Unterentwickelte Laender, İng. Underdeve­
sonra şöyle demektedir: “Azgelişmiş ülkele­ loped countries) Geribıraktırılmış ülkeler.ı. Af­
rin ekonomilerinin temel hastalıği, sınaî az­ rika, Asya ve Güney Amerika ülkeleri genel­
gelişmişliktir. Bunun da iki kaynağı- vardır: likle bu durumdadır. Başka, bir açıdan yapı­
Birincisi yabanci sermâyenin manüfaktür sanâ- lan istatistiklere göre de dünyanın dörtte üçü
yiinin gelişmesine hiçbir yatırım ya da hemen azgelişmiştir. Bk. Azgelişmişlik.-

24
BAĞLI ÜRETİM (Os. Merbut istihsâl, Fr.
Production conjointe, Al. Verbundene Produk-
tion, Kuppelproduktion; İng. Joint production)
Birinin üretimi ötekinin de üretimini gerek-'
BABACILIK fOs. Pedercililc, Fr. Paternalisme) tiren ürçtimi... Örneğin koyim ve yün üretim- 1
Babalık etme siyasası... Sınıflar üstünde dev­ leri böyledir, yün üretmek için koyun üretmek
letim, işçiler üstünde işverenin, sömürge halk-' gerekir. Bk. Bağlı malar.
lan üstünde' sömürgecinin siyasası, anamalcı
yazaı-larca bu deyimle dilegetiriliyor. Bu ya­ BANKA (Os. Banka, Fr. Banque, Al.
zarlara göre yetkin olmayanların üstünde, on­ Bank, İng.. Bank, Là. Mensa argentaria, Ar- ,
ları görüp gözetecek ve yönetecek yetkin bir gentaria. taberna) Para ticâreti yapan kurum...,.
güç gereklidir. Yetkin gücün tutumu da baskı İlle bankalar tapmaklardı. Tarihsel: süreçte
değil, babalık etme’Air. para yerine kullanılan değerli mâdenlerin ta- ■
şmmasi ve saklanmasındaki güçlük, onların.
BAĞIT Bk. Sözleşme. tapmaklara emanet edilmesi geleneğini doğur­
muştu. Bu açıdan ilk banka,; ortalama .fâiz
BAĞITÇILAR (Os. Taraflar, Tarafeyn; Fr. oranını da saptayan, İ.Ö. 3400 yılında, Şamaş
Parties, Al. Vertragsparteien, Parteien, Pro- tapmağıdır. Bu durum, hemen ortaçağın sonla­
zessparteien; İng. Parties) Bir sözleşmeyi ya­ rına kadar sürmüştür; XII. yüzyılda Templier
pan ya da bir dâvada karşılaşan kişiler... Hu­ tarikati mevduat, transfer ve ipotekli kredi
kuk dâvasında dâvâlı ve dâvacı, icrâ tâkibin- işlemlerinin yapıldığı uluslararası bir banka
de alacaklı ve borçlu böyledir. Bağıtçılar (O s.‘ durümundaydı.. Bir yandan da, özellikle antik-
Âkit , taraflar, Fr. Parties contractantes, İng. çağ Yunanistan’ında, ellerindeki değerli mâ­
Contraetirig parties) deyimi, daha çok ve daha denleri teminat karşılığında güvenilir bir yere
yerinde olarak, sözleşme yapanları dilegetirir., bırakmak isteyenler için bir çeşit emanetçi
Bk. Sözleşme. durumunda bulunan sarraflar türemeye başla­
mıştı. İlk bankerler, bu sarraflardır. BanUa
BAĞIT EĞRİSİ (Ös. İtilâf münhanîsi, Fr. sözcüğü de, onların üstünde para saydıkları
Courbe de convention) Bir anlaşmada taraf­ tezgâh anlamındaki İtalyanca banco sözcüğün­
lardan her birinin çıkarlarının karşı tarafın den alınmıştır. Renaudot der ki: “İlkin sadece
çıkarını zedelemeksizin birleştikleri en uygun bir ödeme konusu olan alacak, zamanla biz­
noktadan geçen eğri... Ekonomi ■kuramcıları zat alınıp satılabilen bir değiştirme nesnesi
ekonomik bir anlaşmanın en uygun noktasını haline geldi” (Peuples et Civilisations, ç. VIII,
saptamışlar, ve bunu bir eğriyle göstermişler­ s. 346). Tapmaklar ve sarraflar emanetçilik
dir. Bu kuramcılara göre ekonomik bir anlaş­ ve aracılık görevlerine karşı belli bir ücret
ma, ancak bu eğri üstünde olabilir. almaktaydılar. Kendilerine para bırakanlara •
BAĞLI İSTEM (Os. Merbut talep, Fr. De- fâiz adı altında üstelik para veren bankalar
mande conjöinte, Âl. Verbumdene Nachfrage, bu aşamada meydana, gelmiştir. Bu anlamda
İng. Joint demand) Bağlı malların talebi... Ör­ ilk bankalar Venedik Rialto Bankası (1587),
neğin gaz sobası istemi, gazın da istemini ge­ Amsterdam Bankası (1609), Hambourg Ban­
rektirir. Gaz bulunmuyorsa gaz sobası da is­ kası (1619), İsveç Bankası (1659) ve İngiltere.
tenmez. Bk. Bağlı mallar, Bağlı üretim. Bankası (1696)’dır. Bu bankalar devletlere de
borç vermeye başlamışlardı. “Devlet borçla­
BAĞLI KÂR (Os. Merbut kâr, Fr. Profit rıyla ilgili esham ve tahvilâtın yanında ticârî
conjointe, Al. Verbundene Profit, İng. Joint senetler de ciro ve iskonto edilmeye başlamış­
profit) Tekelleşen firmaların kârı... Tekelle-- tı” (Blc. Roover, L’Évolution de la Lettre de
şen firmalar, aralarındaki rekabeti kaldırmak Change, s. 350). Anamalcılığın emperyalizm
için, maksimum bir ortak kâr üstünde anlaşır­ döneminde bankalar yoğunlaşmış ve küçük
lar. Bu kârın maksimumunu Fellner incelemiş­ bankalar eriyerek büyük bankalarda merkez-
tir. B L Tekel, Tekelci anamalcılık. ■ leşmişlerdir. Bu evrede bankalar da tekelleş­
mişler, sanâyi ve banka anamalları birleşerek
BAĞLI MALLAR (O s./Merbut mallar,. Fr, mâlî anamal doğmuştur. Sanâyiçiler ve ban-,
Biens conjoints, Al. Verbundguten, Kuppelpro- kacılar, artık banker-sanâyicilerdir. Bugün dün-
dulcte; İng. Joint products) Birinin satışı için ya pazarlarına bu mâlî sermâye gruplan ege­
ötekilerin de satılpası- gerekli olan mallar... mendir. “Bankaların temel görevi ödemelerde
Örneğin gaz sobası ve gaz, otomobil ve ben­ aracılık etmektir. Böylece işlemeyen anamalı
zin, fotoğraf makinesi ve fotoğraf filmi vb; işleyen anamal durumuna getirirler. Bu, pa­
böyledir. Bk. Bağlı istem. ranın kâr jeneratörü durumuna gelmesi demek­

25
BANK A ANAM ALI

tir. Bankalar her çeşit geliri biraraya toplaya­ gisi bulunmamakla beraber, toplumsal anamal
rak anamalcıların emrine verirler”. Banka de­ (Os. İçtimâi sermâye, İng. Social capital,
yiminin ekonomi ve ticâret dillerinde en ge­ Partnership capital) adı veriliyor. Bu anamala
nel kullanımları şunlardır: Merkez bankası saymaca anamal (Os. İtibârî sermâye, İng.
(İng. Central bank), Ziraat bankası (İng. Nominal capital) ya da kütüğe geçirilmiş ana-
Agricultural bank), Kredi bankası f/ng. Credit mâl (Os. Tescil edilmiş sermâye, İng. Re­
bank), Mevduât bankası (İng. Deposit bank), gistered capital) ya da onaylanmış anamal
Iskonto bankası (İng. Discount bank), Emlâk ■(Oş. Tasdik edilmiş sermâye, İng. Authoriesed
bankası (İng. Land bank), Denizcilik bankası capital) da deniyor. Bk. Anamal, Banka.
(İng. ;Maritime bank), Ulusal banka (İng.
National bank), D evlet bankası (İng. State BANKACI (Os. Banker, Banka memuru; Fr.
bank), Tasarruf bankası (İng. Savings bank), Banquier, Al. Bankier, İng. Banker) Banka
Banka işlemleri (İng. Bank’s affairs), Banka­ işiyle uğraşan... Dilimizde bu konuda şöyle bir
ya para yatıranlar (Os. Mevduât mûdîleri, ayrım yapılıyor: Bankacı- deyince bankada ça­
İng. Bank’s depositors), Banka mevduât cüz­ lışan memur ve uzmanlar anlaşılıyor; banker
danı' (İng. Bank pass book), Bankaya çekilen deyimiyse daha çok banka sahiplerini ve bü­
senet ya da poliçeyi bankanın kabul etmesini yük sarrafları dilegetiriyor., hattâ mecaz yo­
dilegetiren kabul kredisi (Fr. Acceptation de luyla çok zengin adam anlamına da geliyor.
banque, İng. Bank acceptance), Banka havâ- İlk İtalyan sarrafları tahta sıra (İt. Banco)’lar-
lesi (İng. Bank post remittance), Uluslararası da oturarak para bozarlarmış, banka deyimi
ödeme bankası (İng. Bank for international de buradan geliyor. Kök anlamında banker,
settlement), para, olarak kulanılabilecek bank­ tahta sırada oturan demek. Günümüzde ban­
not çıkaran bankayı dilegetiren İhraç ban­ kerlik, bankacılıktan ayrı bir iş koludur. Özel­
kası (İng. Bank of issue), bankaya para yatı­ likle pay ve- borç belgitleri (hisse senedi, tah­
ranlara açılan hesâbı dilegetiren banka hesâbı vil, bono) alıp satarlar ve aradaki fiyat fark­
(Fr. Compte de banque, İng. Bank account), larından büyük kazançlar sağlarlar. Bireysel
banka cüzdanı (İng. Bank book), banka is- olarak bankerlik edenler olduğu gibi, banker
konto haddi (Fr. Escompte de banque, İng. şirketleri de vardır. Son yıllarda hisse senedi,
Bank rate), banka ihtiyatları İng. Bank reser­ tahvil, bono gibi, değerleri toplayarak işleten
ves), banka binâsı (İng. Bank building), banka ve bunlara dayanarak kendi adlarına tahvil
hisse senedi (Fr. Action de banque, İng. Bank çıkaran ve fâiz veren banker şirketler de-oluş­
share), banka şirketi (İng. Bank society), muştur. Banker deyimi, Türk Ticâret Kanunu’
banka hissesi (İng. Bank stock), banka pa­ nun 612. ve 926. maddelerinde banka anla­
rası (Os. Kaydî para, İng. Bank money), mında da kullanılmıştır. Bk. Banka.
banka fâizi (İng. Bank interests), banka kre­ BANKA ÇEKLERİ (Os. Banka çekleri, Fr.
disi (İng. Bank loan), banka zimmeti (Fr. Chèques de Banque, İng. Bank cheques) Ban­
Frais de banque, İng. Bank charge), banka kada parası olan bir kimsenin bu paradan
çeki (İng. Bank cheque), banka hesap durumu bir bölümünün ya da tümünün dilediği bir
(İng. Bank' statement), bir senedin banka ta­ kimseye verilmesini sağlamak için, yazdığı, çek­
rafından kırılmasını dilegetiren, banka iskon- ler.., Bankaya para yatıranlar, dilerlerse, ban­
tosu (İng. Bank discount), bir bankanın kendi kalardan birer çek defteri alıp kullanabilirler.
şubesine ya da bir başka bankaya gönderdiği . Çek defterleri, para sahiplerini yanlarında pa­
ödeme emrini dilegetiren poliçe, (İng. Bank ra taşıma yükünden kurtarır. Bk: Çek.
draft), bankadaki bir hesâba yatırılan ve çe­
kilen paraları dilegetiren mevduât (İng. Bank ;BANKA HADDİ Bk. Banka oranı.
deposit). Bk. Kredi, Banknot, Bankacı, Tekelci BANKA İFLÂSI (Os. Banka iflâsı, Fr. Fail-
anamalcılık. • • lite de banque) Para yatıranların paralarını
çekmek istedikleri zaman bankanın, bu isteği
BANKA ANAMALI (Os.. Banka sermâyesi,
karşılayamaması durumu... Tekeller öncesi
Fr. Capital de la banque, Al. Bankkapital,
bankacılıkta çok görülmüştür. Örneğin Ame­
İng. Bank capital) Bir bankanın kurulması
rika’da 1929 yılında toplam mevduâtı iki yüz
için gerekli para... Banka kurucularının ya da
milyon dolar olan 659 banka iflâs etmiştir.
ortaklarının vermeyi yükümlendikleri anama­
Bk. Banka, İflâs.
la yükümlenilmiş anamal (Os. Taahhüt edil­
miş sermâye, Fr. Capital souscrit, Al. Ge- BANKA KÂRI (Os. Banka kârı, Fr. Bénéfice
zeichnetes Kapital, İng. Şubscrcibed capital, de banque) Yatırılan paraya verilen az fâizle
Issued capital) denir. Bankanın kuruluş tüzü­ borç verilen paradan alman çok fâiz arasın­
ğünde gösterilen anamala, toplumla hiçbir il­ daki fark,,. Buna komisyon, borsa simsarlığı,

26
BASİT Y ENİDEN ÜRETİM

acyo vb. gibi daha birçok gelirler de eklenir. larm adı banker’s notes, eşdeyişle banknot
Bk. Banka. olmuş. Bk. Para.
BÀNKA' MEVDUÂTI (Os. Banka mevduâtı, BARAN KURAMI Bk. Sweezy kuramı.
Fr. Dépôts de banque, İng. - Bank deposits)
Bankaya yatırılmış plan ve istenildiğinde ya BARATARYA (Os. Kasdî zarar, Baratarya;
da vâdeli yatırılmışsa vâdesi geldiğinde çeki- Fr. Baraterie, Ak Barraterie, İng. Baratry,
lebilen paralar... Bk. Banka. Truck) Gemi adamlarının gemiye ve taşıdığı
yüke bilerek yaptıkları zarar... Hilekâr anla­
BANKA ORANI (Os. Banka haddi, İng. Bank mına gelen barat deyiminden türemiştir. Al­
rate) İskonta oram... Özellikle İngiltere’de ıs­ man ve Türk hukukuna göre barataryadan
konto oranı deyimi yerinde kullanılmaktadır. kaptan sorumludur.
Bk. Banka. BAREM (Os. Cedâvili hesâbiye risâlesi, Fr.
Bareme, Al. Barem, İng. Wage table, Tariff
BANKA PARASI Bk. Banknot.
schedule, Ready reckoner) Ücret ve aylık de­
BANKER Bk. Bankacı. recelerini ve tutarlarını saptayan cetvel.;. Fran­
sız matematikçisi Bertrand François Barreme
BANKNOT (Os. Banknot, Temsilî para; Fr. (1640-1703) tarafından yapıldığı için, onun
Billet de banque, Al. Banknote, Note, Kas- adıyla anılıyor. Gerçekte sadece ücret ve ay­
senscheim; İng. Bank note, Bank bili) Devlet lıkları değil, her türlü hesâbm önceden yapıl­
tarafından çıkarılan kâğıt para... Bu tanım, mış formüllerini adlandırır. Böylelikle ne öde­
baiıknot deyiminin günümüzdeki tanımıdır. neceği ve ne alınacağı barem cetveline baka- ,
Eskiden "tedâvül bankaları tarafından çıkarı­ ralc bilinir. Örneğin bir otobüs işletmesinin
lan ve üstünde yazılı olan meblâğı banknotu kilometre başına artan oranlı taşıma tarifesi
getirene derhal ödemeye bankayı zorunliı .kı­ de bir barem cetvelidir. îlkin 1682 yılında
lan senet” olarak tanımlanırdı. Nitekim bir uygulanmış.
zamanlar ülkemizde de Merkez bankasıyla
BASİT EMEK (Os. Basit say, Fr. Travail-
birlikte Osmanlı bankası da banknot çıkarı­ simple, Al. Einfache Arbeit, İng. Simple la­
yordu ve onun çıkardığı banknotların geçer­
bour, Unskilled labour) Gelişme bakımından
liği de yasalarla zorunlu kılınmıştı. Tarihsel
herhangi bir özelliği olmayan ve her insanın
süréçte banknot, kâğıt paranın ilk biçimidir.
fizik yapısında ortalama olarak bulunan güç...
Bankalar, kendilerine para yatıranlara bu pa­ Karmaşık emek ya da hünerli emek deyimi
rayı teslim aldıklarına dair banknot, eşdeyişle
karşılığında 'kullanılır. Bk. Emek, Karmaşık
bir çeşit senet. (Fr. Billets de banque) verir­
emek.
lerdi. Banknot, onun elinde bulunduranın di­
lediği zaman bunun karşılığım bankadan der­ BASİT YENİDEN ÜRETİM (Os. Basit tek-
hal alabilmesini, sağlar. Değeri garantilenmiş- râr istihsâl, Fr. Reproduction simple) Başlan­
tir. Bu bakımdan. banknotlar da maden para­ gıçtaki anamala eşit bir anamalla yapılan ye­
larla birlikte kullanılmaya başlanmışlardır. Bu niden üretim... Diyalektik' ekonomi terimidir.
banknotların elden ele kullanılması ve hep Genişletilmiş yeniden üretim deyimi karşılığın­
birden karşılıkları çekilmek için bankalara gö­ da kullanılır. Yeniden üretim konusu/ diya­
türülmemesi, karşılıksız olarak d a : banknot lektik ekonominin temel bilgilerinden biridir.
çıkarma olanağını sağlamıştır. Önceleri bank­ Üretim, insan yaşamında sürekli olması zo­
notlar, derhal mâden paraya çevrilebilme ni­ runlu bir olgudur. İnsanlar sürekli olarak üre­
teliğini taşıyorlardı. Sonraları devlet, yasalarla, temezlerse yaşayamazlar. Anamalcılık düzenin­
bunları karşılığı istenmeksizin zorunlu olarak de- bu sürekliliğin özel bir anlamı vardır. Ana­
geçerli kıldı. Bu balcımdan devlet tarafından malcı, elde ettiği artıfedeğerin tamamını kişi­
çıkarılan vè zorunlu olarak geçerli kılınan sel ihtiyaçlarına harcayarak üretim için dai­
paraya da banknot denilir. Sözcük, İngilizce ma başlangıçtaki’ anamalına eşit bir anamal
banker’s notes deyiminden türemiştir. Ku- kulanırsa bu basit yeniden üretim olur. Ama
lischer’in anlattığına göre, eskiden İngiliz tüc­ böylesine basit bir yeniden üretim anamalcılık
carları mücevherlerini ve mallarını krala ema­ düzeninde mümkün değildir. Anamalcı sürek­
net ederlermiş, 1640’ta İngiltere Kralı Charles li olarak işini genişletmek ve artık-değerin dai­
I. bunlara elkoymuş. Bunun üzerine tüccar­ ma çoğalan büyük bir bölümünü üretim süre­
lar servetlerini kuyumculara emanet, etmeye cine katmak zorundadır. Bu genişletilmiş ye­
ve karşılığında emanet makbuzu (İng. Gold- niden üretimse, anamalcılığın temel çelişmele­
smith notes) almaya başlamışlar. Kuyumculara rini doğurur: «Üretim güçleri geliştikçe tüke­
banker denilmeye başlandıktan sonra da bün- tim ilişkilerinin dar temeliyle daha keskin bir

27
BAŞABAŞ

çatışma haline girer”. Bu durum, üretimle tü­ ğunu belirten bayrağı dilegetirir, gemi bayrağı
ketim arasındaki zorunlu dengesizliğin başlıca . demektir, örneğin “İngiliz bandıralı bir gemi”
■kaynağıdır ki anamalcılığın temel çelişkilerinin denir. Savaş sırasında yansız bir bayrak altın­
çoğu bu dengesizliğin ürünüdür. Bu anlayışa da (Ös. Tarafsız bir sancak altında, Fr. Sous
göre “sürekliliği içinde ve yeniden üretim ola­ pavillon neutre, Al. Unter neutraler Flagge,
rak anamalcı üretim süreci, ne yalnız mal ne İng. Under neutral flag) dolaşan ticâret ge­
de yalnız artık-değer üretir. O, bunlara ek milerine, devletler hukukuna göre, dokunula­
olarak, anamalcıyla ücretli işçi arasındaki top­ maz. Buna “bayrak yükü korur” kuralı de­
lumsal ilişkiyi üretir ve ebedileştirir”. B/c. mir. Bir ülkenin bayrağını taşıyan gemi, o ül­
Yeniden üretim, Genişletilmiş yeniden üretim, keymiş gibi işlem görür.
Birinci kesim, İkinci kesim, Anamalın organik
bileşimi. ^ BEDAVA (Os. Bâd-ü hevâ, Fr. Gratuit, Al.
Kratis, İng. Gratiutous) Karşılığında para al­
BAŞABAŞ (Ös. Tesâvii fiyat, Fr. Au pair, madan... Parasız yapılan ya da verileni ' dile-
Al. Pari, Zum Nennwert; İng. At par) Say­ ■getirir.
maca değerle piyasa değerinin eşit olması du­
rumu... Örneğin yüz liralık bir hisse senedi BEDENÎ SÂY Bk. Kol emeği.
borsada da yüz liraya alınıp satılıyorsa başa­ BEĞENİ (Os. Zevk, Fr. Goût, Al. Gesch­
baş noktası’nâk demektir. Genellikle piyasa mack, İng. Taste) Hoşlanma... Marjinalciler
■ fiyatları. başabaş noktasının altında ya da üs­ değeri beğeniyle açıklamaya çalışırlar, onlara
tünde olur. Ticâret dilinde, kârla zararın bu­ göre değerli olan, beğenilendir. Bk. Değer,
lunmadığı nokta bu deyimle anılır, lîuna sıfır Marjinalcilik. ;
noktası da denir. Bu durumda üretim mikta­
rında parça başına maliyet, parça başına Ica-' BEKLEME (Os. İntizâr, Fr. S’attendre, Être
. zanca eşittir. Deyim, özellikle en uygun kâr dans l’attente; Al. Gefasst sein, Gevaertig
nolctası’m bulmak için yapılan hesaplarda kul­ sein; Ing. To be waiting, To be prepared)
lanılır. Kimi firmalar belli koşullarda ve bir Bir iş oluncaya kadar oyalanma... Ekonomi di­
süre için başabaş noktasında çalışmayı yeğ­ linde uzun bir süre bozulmadan saklanabilen
leyebilirler, çünkü bu noktadaki fiyat kısa mallara bekletilebilir mal denir. Örneğin pi­
dönemlerde zarar etmemeyi garanti eder. Bun­ yano bekletilebilir mal, meyveyse bozulan ve
dan başka rekabet halinde rakip firmaların bundan ötürü de bekletilemeyen maldır. Malla­
da yıkılmasını ve dayanamayip ortadan çekil­ rın bu niteliği ticâret ekonomisinde çok önem­
melerini sağlar.-"’ 1 ' lidir, her iki çeşidin fiyat mekanizmaları baş­
kadır. Bekletilebilir mallar stok yapılabilir ve
BAŞLANGIÇTAKİ BİRİKİM (Os. İptidâen- satış için fiyatların yükselmesi beklenebilir.
terâküm, İng. Previous accumulation) İlk bi­
rikim... Ünlü İngiliz ekonomicisi Adam .Smith BEÈXEME SÜRESİ (Os. ; İntizâr . müddeti
tarafından kullanılmıştır. Adam Smith, anamal­ Starya; Fr. Staries, Jours de planche; Al. Liege­
cılığın oluşmasını açıklamak için bir ilk biri­ tage, Wartezeit; ’ İng. Lay days, Demurrage)
kimin açıklanması gerektiğini sezmişti. Marx, Gemiyi kiralayanın mal yükletilmcsi ya da
Kapital’inde şöyle der: “Anamal birikimi artık boşaltılması için yasayla ya da sözleşme ge­
-değerin varlığını, artık-değer anamalcı üreti­ reğince beklemek zorunda olduğu süre... Bu
min varlığını, anamalcı üretim de . üretimin sürenin tâşırılmasına da deniz hukukunda
varlığım ve üreticilerin elinde büyük anamal sürastarya denir. Ne var ki sürastarya sözleş­
ve emekgücü kütlelerinin varlığım bir önko­ mede gözönüne alınmamışsa vc kararlaştırıl-
şul olarak gerekli kılar. Bu dolanım, bir kı­ mamışsa bekleme süresine katılır.
sırdöngüdür. Bundan ancak, anamalcı biriki­
me önğelen ve anamalcı üretimin sonucu ola­ BEKLENMEYEN DURUM (Os. Nâgehzuhur
cağı yerde onun çıkış noktası olmuş bulunan, vaziyet, Gayrı me’mûl vaziyet; Fr. Impré­
Adam Smith’in deyimiyle bir previous accu­ vision, Al. Erschütterung der Geschaeftsgrund-
mulation tasarımlamakla kurtulunabilinir”. Bk. lage, İng. Frustration) Sözleşmenin yapıldığı
İlk birikim. sırada düşünülmesi olanaksız bulunan engel­
leyici neden... Bu neden, sözleşenlere sözleş­
BAYRAK (Os. Sancak, Bandıra; Fr. Pavillon, menin değiştirilmesini ya da feshini istemek
Drapeau; Al. Flagge, Fahne; İng.: Flag) Dev­ ve dâvâ açabilmek hakkını verir. Sözleşme,
leti simgeleyen renkli bez... Bayrağa saygı­ ilke olarak sözleşmenin yapıldığı zamandaki
sızlık cezayı gerektirir, devletler genel huku­ koşulların devamı süresince (La. Clauşula re­
kunda da bayrağa saygıyı gerektiren hüküm­ bus sic stantibus) geçerlidir. Yargıçlar buna
ler vardır. Bandıra deyimi, gemilerin uyruklu­ göre, borçlunun y a . da yükümlünün sözleş-

28
BERNOUÎLLÎ KURAM I

meyi yerine getirdiği takdirde ekonomik . Ve ettiren kişi, belirsize.karşı belirliyi seçmiş olur.
malsal açıdan , bir felâlcet içine düşeceği ölçü­ Çünkü evin sigorta süresi içinde jyanıp yan- •
tünü gözönünde tutmaktadırlar. Kimi ülkele­ mayacağı belirsizdir, yanmadığı takdirde si­
rin yargıçları, örneğin paranın değerinin dü- gorta primi bir zarar konusudur. Ama evini
' şürülmesini bile malm sözleşmedeki fiyatla,, sigorta ettirmeseydi, ev yandığı takdirde si­
teslim edilemeyeceğine gerekçe saymaktadırlar. gorta primiyle • kıyaslanamayacak büyüklükte .
bir zarara uğrardı. Demek ki belirsize karşı
BEKLETİLEBİLİR MAL Bk. Bekleme. • belirliyi seçme daha kârlıdır. Bu konu, özel­
BELEDİYE fOs. „Şehremâneti, Fr. Municipalité, likle Neumann’m oyun kuramında işlenmiş­
Al. Stadtverwaltung, Stadtgemeinde; İng. Mu­ tir. Anamalcı ekonominin rekabet piyasasında
nicipality) İl ve ilçelerle ' nüfusu iki binden önemle gözönünde tutulur.. Bu kurama göre
fazla olan köylerde- halkın oylarıyla kurduğu zarar etme olanakları arasında en az zarar
yerel yönetim örgütü... Belediye kanunuyla vereni seçmek gerekir. Bk. Oyun kuramı.,/
yetkilendirilmiş ve görevlendirilmiştir,, tüzelki­ BENTHAM OKULU (Os. Bentham mektebi,
şiliği vardır. Sınırları içinde yol, su, elektrik, Fr. École de Bentham, Ai- Bentham Schule,
taşıma vb. gibi kamu görevlerini yerine geti­ İng. Bentham school) Ekonomi alanında ki­
rir.. Ne var ki dèvletin denetimi ve güdümü şisel çıkarların yéi'ine toplumsal mutluluğu sağ-
altındadır, görevlerimvyerine getirebilmek için ■layacak yasalarını egemen olması gerektiğini
gereken özgürlüğü yoktur. ilerisüren görüş... Klasik okulun lideri Adam
BELEDİYE KOLLUĞU (Os. Zâbıtai beledi­ Smith’e gôrè ölçü bireysel- çıkarlardı. Top­
ye, Fi'. Police municipale, Al. Gemeindepoli- lumsal çıkar, bireysel çıkarların toplamından
. ibarettir. XIX. yüzyıl İngiliz düşünürü Ben­
zèi, Ortspolizei; İng. Local policé, City po­
lice, County police) Belediye sınırları içinde tham,- köktenci bir görüşle, bu anlayışa kar­
şı çıkmış ve devletin toplumsal mutluluğu
belediyenin yasa, tüzük, yönetmelik ve buy­
sağlayacak biçimde ekonomiyi düzenlemesi ge­
ruklarının . yerine getirilmesini sağlayan özel
rektiğini savunmuştur. Bentham’m bu düşün­
polis örgütü... Bk. Belediye suçları. ■
cesinin en güçlü izleyicileri baba ve oğul Mill'
BELEDİYE MECLİSİ (Os. Şehremâneti-mec­ lerdir. Özellikle John Stuart Mill, ekonomide
lisi umûmisi, Fr. Conceil municipal, AL Stadt- toplumsal anlayışı geliştirmiştir. Bentham ve
verordnetenversammlung, Stadtrat; İng. Town Mili savları, bireycilik dünya görüşünün kap­
.council) Belde halkının kendi arasından dört samı içinde bulunan romantik bir toplumsal­
yıllık süre için seçtiği kişilerden ldırulu kurul... lık anlayışıdır.. •
Bk. Belediye. BENZER PARA (Os( Nakde müşâbih, Fr.
BELEDİYE SUÇLARI (Os.: Beledî cürümler, Quasi-monnaie, Al. Quasi-Geld, İng. Quasi
Fr. Infraction aux lois municipales, Contra­ -money) Bankalardan derhal çekilebilecek ni­
ventions municipales; Al. Übertretungen orts- telikteki mevdûatla derhal paraya çevrilebilen
polizeilicher Vorschriften, İng. Infringements devlet tahvilleri... Ekonomi edebiyatında bun­
against municipal statutes) Belediye yasa, tü­ lara para benzeri denir. Bk. Para.
zük, yönetmelik, ve buyruklarına aykırı dav­
BERNOUİLLİ KURAMI (Os. Bernouilli naza-.
ranışlar... Özellikle de belediye zâbıta tâlimat-
riyesi, Fr. Théorie de Bernouilli) Rizikolu hal­
nâmesine aykırıhareketleri dilegetirir.- Blc.
lerde eni çok yararın hesaplanabileceği savı.,,
Belediye kolluğu. •.
XVIII. yüzyıl matematikçilerinden Bernouilli’
. • ı •
BELİRLİ MAL (Os. Ferdiyle muayyen mal, ‘ nin bu kuramından ëkonomiciler çok yarar­
Fr. Corps certain, At. Speziessache, Ing. Spe­ lanmışlardır. Olasılıklar hesabı üstünde önem­
cific goods, Specific chattels, Ascertained li buluşları olan Bernouilli’ye göre riziko öl­
goods) Özellikeriyle türünden ayırdedilen mal... çülebilir. Örneğin, gelir arttıkça gelirin marji­
Örneğin alıcı “bu masayı satın alıyorum” de­ nal yararı şzalaçağı ■görüşüne göre, yüzde elli
mekle belirli bir malı seçmiş olur. "Bir masa kazanç ve kayıp olanağı bulunan bir kumar,
almak istiyorum” demişse masa türünden her­ kumar niteliğinde değildir; çünkü kazancın
hangi bir masayı (eşdeyişle, n.ev’iyle muayyen artı yararı, kaybın eksi yararından ■azdır. Ti­
bir malı) istemiş olur. Bu konu, özellikle borç­ câret spekülasyonları da bir çeşit kumar oldu­
lar hukukunda önemlidir. ğuna göre Bernouilli’nin bu hesaplarından ya­
rarlanılmaktadır. Bu konuda çalışan başlıca
BELİRLİYİ SEÇME (Os. Muayyeni tercih, ekonomiciler Savage, Friedman, Morgenstern,
Fr. Préféré le certain) Rizikolu durumlarda Neumann vb.’duf. Bk. Belirliyi seçme, Oyun
güven vereni seçme... Örneğin evini sigorta kuramı.

29
BESİN SORUNU

BESİN SORÜNU (Os. Gıdâ meselesi, Fr. Vergütung, İng. Adequate price, Lâ. Justum
Problème des nourritures) En az parayla ge­ poetium) Bir malın kullanılmasından doğan
rekli besinin nasık sağlanacağı hesabı... Çeşitli yararın paraca, değerlendirilmesi... Örneğin ki­
besinler ve bunların çeşitli kalori değerleri ve rası saptanmadan bir yer kulanılırsa yargıç,
çeşitli fiyatları vardır. Bunun karşısında da o yere benzeyen başka yerlerin kira bedel­
çeşitli kalori ihtiyaçları ve çeşitli gelirler yer lerini gözönünde tutarak o yere değer biçer,
almıştır. Bunların arasında nasıl bir denge Genellikle bu değeri bilirkişiler saptar. Bk.
kurulacağı ve en az parayla gerekli kalorinin Kira.
ne miktarda ve hangi besinlerden alınacağı
hesap edilebilir. Bu hesaplara ekonomide besin BİLÂNÇO (Os. Muvâzene defteri, Bilânço;
sorunu denir. Fr. Bilan, Al. Bilanz, İng. Balance) Alacak ve
borçları saptayan çizelge... Bir şirketin bilân-
BEŞERÎ KAYNAKLAR Bk. İnsansal kaynak­ çosu o şirketin malî durumunu gösterir. Bi­
lar. lânço, muhasebe biliminin temelidir. Yıllık
olarak ya da daha kısa sürelerde yapılabilir.
BEY Bk. Satış. Teşebbüsün belli bir gündeki hesap durumu­
BEYYİE Bk. Satış değeri. nu, eşdeyişle borçlarını ve alacaklarım saptar.
Bilânçonün aktif, eşdeyişle alacak bölümü,
BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ GEÇ­ borçlarla sahip olunan malların safî değeri top­
SİNLER Dilimizde de terimleşmiş olan fiz­ lamına eşit olur. Derhal paraya çevrilebilecek
yokratların ünlü formülü... Bırakınız yapsınlar, nitelikte olan alacaklar cari alacaklar, hemen
bırakınız geçsinler (Fr. Laissez faire, laissez paraya çevrilemeyenler sâbit alacaklar; buna
passer) deyimi, ilkin fizyokratlardan Jean Clau­ karşı vadelerinin süresine göre bir yıl içinde
de Vincent de Gournay tarafından ilerisürül- vadesi gelen borçlar cari borçlar ve bir yıldan
müştür. Ekonomik gelişmenin her türlü sınır­ uzun vadeli borçlar uzun vadeli borçlar adı
lamadan arınmış serbest alışverişle olanaklı altında sıralanır. Muhasebe tekniğinde bilân-
bulunduğu savını dilegetirir. Fizyokratlar bir çoyla birlikte önem taşıyan ikinci çizelge (ced-
doğal düzenin varlığına inanıyorlar ve bu dü­ vel) kâr ve zarar hesabı’dır. Bilânço deyimi
zenin Tanrı tarafından yürütüldüğü varsayımı­ ekonomi ve ticâret dilinde genel olarak şu
nı ilerisürüyorlardı. Bireyci ve liberal okulun terimlerde kullanılır: Dışalım ve dışsatım ara­
kurucusu sayılan Adam Smith, Tanrısal gücü sındaki para değeri farkını dilegetiren ticâret
bireyin kişisel teşebbüs gücüne çevirerek for­ bilânçosu (İng. Balance of trade), banka bi-
mülü olduğu gibi benimsedi. Bu anlayışa göre lânçosu, (İng, Bank statement balance), dış
ekonomik doğrultuyu en iyi saptayacak olan' ödemeler dengesini dilegetiren ödeme bilân-
bireyin kişisel çıkarlarıdır. Genel çıkar, bu çosü (İng. Balance of payment), bilânço def­
kişisel çıkarların toplamından başka bir şey teri (Fr. Livre de bilan, İng. Balance book),
değildir. Bu yüzden bireyleri her türlü ekono­ kâr bilânçosu (İng. Balance of advantage),
mik davranışlarında serbest bırakmalı ve on­ bir hesaptaki aktif ve pasif toplamları arasın­
lara. asla engel olmamalıdır. Liberal ekonomi daki farkı dilegetiren hesap bakiyesi (İng.
anlayışının bu ilkesi bir. süre geçerli kalmış, Balance of an account), alacak bakiyesi (İng.
liberalizmin çelişkileri keskinleşmeye başlayın­ Credit, balance), borç bakiyesi (İng. Balance
ca devletin işe el koyması bizzat anamalcılar due), kasa durumu (İng. Balance of cash on
tarafından istenmiştir. Özellikle Keyneş ku­ hand), borç bakiyésini dilegetiren hesap farkı
ramı bu isteği yansıtır. Bu çelişkiler ayrıca (İng. Balance of order), bilânço hesâbı (İng.
serbest rekabeti, tam karşıtı bulunan tekelleş­ Balance sheet account), hesapların denetimi­
meye dönüştürmüştür. Bk. Liberalizm. ni dilegetiren bilânço muhâsebesi (İng. Bar
lance sheet audit), aktif toplamıyla pasif top­
BİÇİME BAĞLI SÖZLEŞMELER (Os. Şekle lamının eşitliğini dilegetiren bilânço eşitliği
tâbi akitler, Fr. Contrats solennels, Al. Form- (İng. Balance sheet equation), mizan (İng.
gebundene Vertraege, İng. Formal contracts) Trial balance), ödenmemiş bakîye (İng. Un­
Geçerli olmaları yasaların belirttiği biçimlere paid balance), banka bakiyeleri (İng. Balance
bağlı olan sözleşmeler... Örneğin Borçlar Ka- with banks), çek. defteri bilânçosu (İng.
nunu’nun 163. maddesinde alacağın temliki, Cheque book balance).
213. maddesinde taşınmaz mal satışı, 484.
maddesinde kefâlet biçime bağlanmıştır. Bk. BILATERAL MONOPOL Bk. İkiyanlı tekel.
Sözleşme.
BİLDİRGE (Os. Beyannâme, Fr. Déclaration,
BİÇME -DEĞER (Os. Ecri misil, Fr. Prix a Al. Deklaration, Erklaerung, Erklaerungsur-
déterminer par equivalent, Al. Angemessene kunde, Manifest; İng. Declaration, Lâ. Edic-

30
BİLİMSEL VE UYGULAYIM SAL DEVRİM

tüm)- Resmî bir'kuruluşa herhangi bir duru­ Edgeworth tarafından iİerisürülmüştür. Edge-
mu bildirmek için yazılıp verileri belge... Yet­ wörth’a göre toplumun refâhı, bileşik yarar­
kili makamlara, örneğin vergi bildirgeleri vergi larla olanaklıdır. Bir maldan kimler ve. ne öl­
dairelerine verilir. Kimi bildirgelerin verilmesi çüde yararlanmaktadırlar? Toplumsal gönenç
yasalarla zorunlu kılınır. (içtimâi refâh) kavramının çözümü bu soru­
nun karşılığına bağlıdır. Edgeworth’a göre gör
BİLDİRİ rienç, bir maldan en çok kişinin en büyük öl­
1. (Os. Haber, Mesàj; Fr. Message, Al. Bot- çüde yararlanması demektir. Bk. Yarar, Ben-
schaft, İng. Message) Topluluğa duyurulmak tham okulu.
için yazılan haber... Önemli bir kişiden gel­
diği takdirde Osmanlıcada beyanât deyimiyle BİLGİ SATIMI (Os. Mâlûmât satışı, Fr. Sa-
de dilegetirilirdi. voir faire, Al. Gewusst wie, İng. Know-how)
2. (Os. îhbâr, Fr, Avertissements, Avis, Dé­ Bir işletmenin kendi bilgilerini aynı işi yap­
nonciation; Aİ. Benanchrichtigung, Anzeige, maya hazırlanan bir başka işletmeye satması...
Bescheid, Mitteilung; İng. Warning, Notice, İngilizce terim hemen bütün Avrupa dillerin­
Demand note; Là. Denuntiatio, Nuritiatio, de kullanılmaktadır. Bu konuda bilgi kiralama­
Communicatio) Herhangi bir şeyi habér ver­ ları da olur.
me... Hukuk açısından yasa gereği bildiriler
zorunludur, örneğin bir sözleşmenin feshini BİLİMSEL ÖRGÜTLENME (Os. İlmî taaz-
ihbâr böyledir. Ticâret ve iş ilişkilerinde de zuv, Fr. Organisation scientifique) Bir girişi­
zorunlu bildiriler vardır. Bk. Bildirim. min rasyonelleşmesi için gereken bilimsel ku­
3. ( O s. Tebliğ, Tebligat; Fr. Notification, ral ve yöntemlerin tümü... Ekonomi dilinde bu
Signification; Al. '-Zuştellung, Anzeige, Be- deyim özellikle Taylor, Fayol vb- gibi emeğin
kanntmachung; İng. Notification, Citation, verimini yükseltmek amacını güden ve böyle-,
Service) Hukuksal bir işlemin ilgiliye duyu­ likle de artık-değeı- oranını arttırarak daha
rulması... İlgilinin bilgisini belgeleme işlemi­ çok . kâr sağlamayı garantileyen kişilerin yön­
dir. Birçok işlemlerin ilgililere bildirilmesinde temlerini dilegetirir. Bk. Taylorculuk, Fayol-
yasal zorunluk vardır. Ne var ki yasal bildiri culuk.
biçiminin yerine getirilmesi, birçok işlemlerde,
ilgili o haberi almamış ve duymamış olsa bile, BİLİMSEL TOPLUMCULUK (Os. İlmî sosya­
yeter görülür. lizm, Fr. Socialisme scientifique, Al. Wissen­
schaftlicher Sozialismus, İng. Scientific socia­
BİLDİRİM (Os. İhbârnâme, Fr. Lettre d’ayis, lism) Karl Marx’in Friedrich Engels’le birlik­
Al. Avisbrief, İng. Advice letter) Bildirinin te bilimsel olarak açıkladıkları toplumculuk
yazılı olduğu kâğıt... Bk. Bildiri, • Bildirimçi öğretisi... Bu deyim Marksçı toplumculuğu,
banka. öteki tüm toplumculuk .öğretilerinden, özellik­
le de ütopyacı ve gerici toplumculuklardan
BİLDİRİMÇİ BANKA (Os. Muhâbir banka,
ayırır. Marksçılığa göre Marksçı toplumculuk
Fr. Banque correspondante, İng. Correspon­
bilimseldir, çünkü toplumsal ve tarihsel yasa­
dant bank) Bir bankanın ilişki kurduğu bir
lara dayanır ve bu yasalarla açıklanır. Öteki
başka banka... Yurt içinde ya da dışında ola­
toplumculuk öğretilerinin hiçbirinde bilimsel­
bilir. Bk. Banka.
lik yoktur: Kimileri romantik düş ürünleridir,
BİLEŞİK FÂİZ (Os. Fâizi mürekkep, Fr. In­ kimileri de kasıtlı saptırmalar ve' yanıltmalar­
térêt composé, Anatocisme; Al. Zinseszinsen, dır. Bk. Toplumculuk.
Anatozismus; İng. Compöund interest, ' Ana-
tocism, interest on interest; Lâ. Usurae usura- BİLİMSEL VE UYGULAYIMSAL DEVRİM
rum) Fâize de fâiz yürütme... Alacaklının, (Os. İlmî ve teknik inkılâp, / r . Revolution
borçlusunun zimmetindeki fâizi de borcun üs­ . scientifique et technique, Al. Wissenschaft­
tüne ekleyip ikisine birden fâiz işletmesini lich-Technische Revolution) Teknik gelişme
dilegetiıir. Borç, böylelikle, hızla büyür ve sonucunda emeğin ırasını değiştiren dönüşme...
ödemekle tükenmez. Özellikle bankalar, uzun Bu devrim, bilimin üretim gücüne dönüşme­
vâdeli kredilerinde bu yöntemi uygularlar. Bi­ siyle insanın üretim sürecinin içinden çıkıp
reysel ilişkilerde yasalarca yasaklanmış olan yanmda yer alması ve- yaratıcı etkinliklere
bu yöntem, ticâret ilişkilerinde serbesttir. (Bk. yönelmesi sürecini dilegetirir. Bu devrim, sa­
Borçlar Kanunu 104, 161, 308. maddeleri,. Ti­ dece üretimin değil, üretimsel yönetimin de
câret Kanunu 788. madde). Bk. Fâiz. otomatikleştirilmesiyle gerçekleşir. Doğal ham­
maddeler yerlerini, gittikçe daha büyük ölçü­
BİLEŞİK YARAR (Os. Fâidei müştereke, ':Fr. de yapay hammaddelere bırakırlar. İnsan zihni
Utilité collective) Bir m alın. ortaklaşa yararı... tüm şematik çalışmalardan kurtularak üretimin

31
BİLİRKİŞİ

sınırsızca gelişmesini sağlayacak yaratıcı çalış­ ama ister'istemez bu çıkara hizmet eder. Bireyin
malara yönelir. Geleceğin toplumu böylesine kendi çıkarını gözetmesi, toplumun çıkarını
bir devrimle gerçekleşecektir. gerçekleştirmesi demektir. Smith’in özel deyi­
miyle gizli bir el, bireysel çıkarla toplumsal
BİLİRKİŞİ ( O s . Ehli vukuf, Ehli hibre, Eks­ çıkan daima uyuşturur. Bk. Liberalizm, Ana­
per; : Fr. Expert, Al. Sachverstaendiger, Gu- malcılık. ;
tachter', Fachmann, Experte; İng. Expert, Lâ.
Artis peritus) Belli bir konu üstündeki bilgi BİREYSEL DEĞER (Os. Ferdî kıymet, Fr.
ve uzmanlığından yararlanılan kişi... Hukuk \ Valeur individuel, Al, Individueller Wert, İng.
dâvâlarmda ehlivukuf, ceza dâvâlarmda ehli­ Individual value) Kullanma değeri... Toplum­
hibre, yargı dışı konularda da eksper, denir. sal değer deyimi karşılığında kullanılır. Diya­
Yargı dışı konularda hesap eksperi, tütün lektik ekonomide ekonomik değer, bireysel
eksperi, gümrük eksperi vb. gibi birçok alan­ değer değil, toplumsal- değerdir; eşdeyişle kul­
lardaki uzmanları dilegetirir. Yargıç ya da lanma değeri değil, değiştirme değeridir. Her
yetkili makamlar, uzmanlığı gerektiren konu­ değiştirme değeri elbette bir kullanma değeri
larda bu uzmanlardan yararlanırlar. Örneğin de taşır. Kullanılamayan şey değiştirilmez. Bk.
bir malın değerini saptamak ya da bir. imza- ' Değer, Kullanma değeri, Değiştirme değeri.
ran sahte olup olmadığını anlamak içiri o ko­ BİREYSEL İSTEM (Os. Ferdî talep, Fr. De-
nunun uzmanına başvurmak gerekir. • mande individuelle) Mal piyasasında kişisel
talep... Anamalcı ekonomicilere göre kişisel
BİLLURLAŞMA (Os. Billurlaşma, Tebellür;
talepte kişinin zevkleri, geliri ve malların fi­
Fr. Cristalisation) Bir şeyin bir başka şey için­
yatı rol oynar. Bunların değişmesi, bireysel ta­
de biçim değiştirerek yoğunlaşması... Bk. Bil­
lebi de değiştirir,. Bu yüzden anamalcı ekono­
lurlaşmış emek.
mi, bireysel talebin bu üç önemli etmenini
BİLLURLAŞMIŞ EMEK (Os. Mütebellir sây, dikkâtle izler ve üretimini bireysel talep eğri­
Fr. Cristalisation du travail. Al. Kristalizierte sine göre düzenler. Bk. İstem, Anamalcılık.
Arbeit) Mala . dönüşmüş ihsan emeği... Kari BİREYSEL ÜCRET (Os. Şahsî, ücret, Fr. Sa-
Marx tarafından ilerisürülmüştür. Marx’a göre laire individuel) Bireyin emekgücü karşılığın­
bir malın değeri, o malda billurlaşmış insan da aldığı para... Toplumcu ekonomi deyimidir
emeğidir. Bk. Değer, Emek. ve toplumun bireye sağladığı olanakların tümü
BİNDİRİM (Os. Zam, Fr. Supplément, Hausse, . anlamındaki toplumsal ücret (Sosyal ücret, İç-
Augmentation, Élévation, Renchérissement; Âl. . timâî ücret) deyimi karşılığında kullanılır. Bk.
Nachtrag, Zuschlag, Aufschlag; İng. Supple­ Ücret. .
ment, Riserising, Raising, Increase) Fiyatı ar­ BİRİKİM (Os. Terâküm, Fr. Accumulation,
tırma... Bk. Fiyat. Al. Akkumulation, Anhaeufung; İng. Accu­
mulation) Değerlerin toplanıp çoğalma süre-
BİREYCİLİK (Os. Ferdiyetçilik, Fr. Indivi­
ci... Mal ya da paranın toplanıp çoğalma sü­
dualisme, AZ. Individualismus, İng. Individua­
recini dilegetirir. İnsanlık birikim’le başlamışa
lism) Bireyin çıkarını düzenleyen ekonomi gö­
tır: İnsanı hayvandan ayıran, birikimi gerçek­
rüşü... Bireycilik . geniş kapsamlı bir dünya
leştirebilmiş olmasıdır. İnsan birikimi çeşitli
görüşüdür, metafizik düşünce sitemi içinde yer
alanlarda gerçekleştirmiştir.- İlkin deney ve
alır. Bu görüşe göre gerçek varlık, toplum
bilgilerini dil aracılığıyla gelecek kuşaklara
değil', bireydir. Ekonomi de bireyin çıkarına
aktarıp biriktirmiştir, ikinci olarak topladığı
göre .düzenlenmelidir. Çünkü toplum onu mey­
besinleri bozulmadan saklayıp biriktirmenin yo­
dana getiren bireylerin toplamı olduğu gibi
lunu bulmuştur. Bilgilerini gelecek kuşaklara
toplumsal çıkar da bireysel çıkarların topla­
aktarma yoluyla biriktiremeseydi böylesine bir
mıdır. Bireyler tek tek başarıya ve gönence
hızla gelişemezdi, besinlerini bozulmadan sak­
ulaşırlarsa toplum da başardı ve gönençli olur.
layıp biriktiremeseydi her gün besin sağlama
Fizyokratların “bırakınız yapsınlar” ilkesi bu
zorunda kalacağından yeni âletler keşfetmeye
düşüncenin ürünüdür. Rönesans düşüncesi olan
zaman bulamazdı. Değiştirme yoluyla ekono­
bireycilik, ekonomi alanında klasik okul adı
mik sürecin başlayabilmesi için, ürünlerin .bi­
altında toplanan Adam Smith, Malthus, Ri­
rikim i. gerekmiştir, feodal üretim düzeninim
cardo vé izdaşlarınca savunulmuştur. Adam' anamalcı üretim düzenine dönüşebilmesi için
Smith’e göre her birey doğal olarak kendi çı­
de bir para birikimi gerekmiştir. Bk. İlk biri-
karma göre davranır ve böylelikle de zorunlu
, kim, Anamal birikimi.
olarak toplumun yıllık gelirini en çok artıra­
cak biçimde çalışmış olur. Birey, böyle davra­ BİRİKMİŞ EMEK (Os. Müterâkim sây, Al.
nırken, toplumun çıkarını, düşünmemektedir Materializierte Arbeit, Vergegaenstaendliche

32
BOLLUK

Arbeit; İng. Stored-up labour, Materialized la­ ci seksiyondaki, değişmeyen anamaldan daha
bour) Özdekleşerek mal biçimine dönüşmüş .büyük olması gerekir. Örneğin birinci seksi­
emele... Diyalektik ekonomi deyimidir. Bk. yonda 4.000 (değişmeyen anamal) + 1.000
Emek, Mal, Billurlaşmış emek. (değişken anamal) ' + 1.000 (artık-değer) =
6.000 üretim malına karşı ikinci, seksiyonda
BİRİM (Os. Vâhid, Fr. Unité, Al. Einheit, 1.500 (değişmeyen anamal) + 750 (değişken
İng. Unity) Bir büyüklüğü ölçmek için önce­ anamal) + 750 (artık-değer) = 3.000 tüketim
den saptanan .örnek bir büyüklük... Örneğin m alıolm alıdır. Buysa ancak plânlı bir eko­
s metre, ldlo, saniye vb. böyleşine ölçü birim­ nomide mümkün olup kâr amacıyla düzenlenen
leridir. Ölçü, ölçülenin bu birimlerden kaç ta­ anamalcı ekonomide -anamalcılıığn yapısı ge­
nesini kapsadığmı saptar. Matematikte birim reği-' gerçekleşemez. Üretim malları, tüketim
(I) sayısıdır, bütün sayılar (I)’in kendisine sı-, mallarım üretmek içiıi üretilir. Bu yüzden
nırsızca (I) katılmasıyla oluşurlar. • üretim malları hacmiyle tüketim mallan hacmi
BİRİNCİ İÇESİM (Os. Birinci sektör, Fr. Sec­ arasında zorunlu bir ilişld vardır. Tüketim
teur primaire, Al. Primaeres Sektör, İng. Pri- malları üretimini gerekli sayıda tutabilmek
mary sector) Üretim mallarının üretimi... Di­ için üretim mallarının gerekli sayıda üretimi
yalektik ekonomi deyimidir ve tüketim mal­ zorunludur. Diyelim ki çok otomobil (birinci
larının üretimi’ni dilegetiren ikinci kesim deyi­ seksiyon) ve az benzin (ikinci; seksiyon) üre­
mi karşılığında kullanılır. Anamalcı ekonomi­ tildi, bu halde denge bozuktur ve birçok , oto­
ciler bu deyimi, tarım ve-ünâdencilik gibi te­ mobil satılmadan kalır. Öyleyse her ild seksi­
mel. üretim kesimini dilegetirmek için kulla­ yonu dengeli kılabilmek için üretilen, malların'
nırlar. Onlara göre ikinci kesim inşaât ve imâ- hem niceliğini, hem de niteliğini göz önünde
lât, sanayi; üçüncü kesim de ulaştırma, tu­ tutmak gerekir. İkinci seksiyonun birinci; sek­
rizm, büro hizmetleri vb. gibi ilk iki kesimin siyondan daha yavaş büyümesi olgusu,' ana­
.jdışmda kalan tüm işlerdir. Bilitiısel olan ay-, malın organik bileşimindeki artışa üygun dü-
rim, diyalektik anlayışın ilerisürdüğü ayrımdır. şbr. Diyalektikçi ekonomi bilgini Erheşt Man-
Çünkü anamalcılığın 'en büyük hastalığı olan del şöyle demektedir: “Ekonomide daha' yük­
bunalımların nedenini açıklar.1Örneğin, maki­ sek bir büyüme ' oranı sağlamak için üretim
ne üretim malı, elemekse, tüketim malıdır. Di­ araçları sektörünün tüketim araçları sektörüm
yalektik ekonomide bu ild tür mal ve bunları den daha hızlı büyümesi gerektiğini ilerisüren
üreten seksiyonlar titizlikle birbirinden ayrıl­ kuram kaba bir anlayışsızlığa dayanmaktadır,
mıştır. Düzenli bir ekonomide bu iki seksiyo­ yeniden üretim şemalarının açıkça gösterdiği
nun birbiriyle dengeli olarak üretim, yapması gibi, genişletilmiş yeniden üretimi sağlamak
‘gerekir, bu dengenin bozulması bunalım ya­ için birikim oranının birinci sektprdè ikinci
ratır. Diyalektik anlayışa göre anamalcılık bü sektördekinden daha yüksek oİmasr değil, bi­
dengeyi yapısı gereği ;kuramaz ve bu yüzden rinci sektörde birikmiş. mutlak meblağın (top-
■de bunalıma zorunlu olarak düşer. “Anâmalcı • lanun) ikinci, sektörde 'birikmiş mutlak meb­
üretimin gerçèlc sınırı bizzat anamalın kendi­ lağdan daha yüksek olması' gerekrrıektedir” ve
sidir. Anamal değerlendikçe üretimin hem. baş- “hemen hatırlatalım ki genişletilmiş anamalcı
. langıcı hem sonu, hem nedeni hem de amacı yeniden üretim şemaları mallar arasındaki iliş­
olur”. “Bütün bunalımların sonuç1olarak, ne­ kiyi değil, değer ilişkilerini yansıtır” (Traité
deni, daima, anamalcı üretimin üretim güçle­ d Economie, bölüm XVI). Bk. Bunalım, Yeni­
rini sürekli olarak geliştirme zorunluğuyla kar­ den üretim, Değişken anamal, Eleğişmeyen ana­
şıt durumda bulunan toplumun sınırlı tüke­ mal, Artık-değer, İkinci kesim.
timidir”. Diyalektik anlayışa göre basit yeni- BLOKE ETMEK (Os. Muhasara, Fr. Bloquer,
• den üretim için birinci seksiyondaki değişken Al. Sperren, İng, To close) Bir şeyin kullanıl­
anamalla artık-değerin toplamı, ikinci seksi­ masını ya da harcanmasını yasaklamak... Bir
yonun değişmeyen anamalına eşit olmalıdır. parayı bloke etmek, onun harcanmasını ya­
Bu durumda üretim, hiçbir bunalımla karşı- saklamaktır. Bu anlamda para, bekletime alı­
laşmaksızm kolaylıkla yenilenir. Ama bu ideal nır. Örneğin bloke edilmiş bir hesaba bekle­
bir durumdur ve anamalcı düzende'hiçbir za- time alınmış hesap (Fr. Compte bloqué, İng.
. man gerçekleşemez. Anamalcılıkta artılc-değe- Blocked açcount) denir. Bir ülkenin dışinda-
■rin bir bölümü, üretimi artırmak için birik- kilerle olan ilişkisini kesmek anlamındaki ku­
tirilir. Bu durumda da iki seksiyon arasında şatma (Os. Abluka, Fr. Blöcus, İng. Blocade)
denge kurmak ve bunalıma düşmemek müm- ' deyimi de bu kökten gelir. ;
kündür.- Buntfn. için de, eşdeyişle genişletilmiş ;.
yeniden-üretim için de, -birinci seksiyondaki BOLLUK (Os. Mebzûliyet, Kesret; Fr. Abon-
değışken anamalla artık-değer toplamının.ikin- dance, Al. Überl'luss, İng. Abundance) Üre-

33
BONO

timin tüketime yetenden daha çok olması du-, mek üzere para ya da benzeri şeyleri ödünç al­
' rumu... Kıtlık deyimi karşılığında kullanılır. ma... Borçlanma da denir. Ödünç vermteyi di­
Gerekli tüm malların sıkıntıya düşmeksizin legetiren borç verme (Os. îkrâz) deyimi kar­
pek çok bulunduğu ekonomik durumu dile- şılığında kullanılmıştır. Borçlar Kanunu ödünç
getirir. ■ alıp verme ilişkisine de borç (Os. Karz) der.
Mâliye hukukunda bu deyim, devlet, borçlan­
BONO (Os. Sened, Bono; Fr. Bon, Al. Sçhuld- malarım dilegetirir. Devlet ya da1 bir kamu
verschreibung, İng. Bond) Üstünde yazılı olan, ' tüzelkişisi, harcamalarını karşılamak için fâiz-
paranın belli bir süre sonunda adı yazılı ki- li sepetler çıkararak karşılığında borç para
' şiye yâ da onun göstereceği kimseye ödene­ alır. Böylelikle aldığı paralara iç borçlanma
ceğini bildiren senet... Bono, bir kredi aracı­ (Os. İstikrâzı dâhilî), fâiz karşılığında başka
dır. Giro edilebilir. Vadesinin gerektirdiği fâizi devletlerden aldığı paralara da dış borçlanma.
' • ve tahsil masraflarını düşmek yoluyla bonoda /Os. İstikrâzı hâricî) denir. Borç alma, ticâ­
yazılı paranın vadesinden önce alınmasına bo­ ret alanında, fâiz karşılığında olanaklıdır. Sü­
noyu kırdırmak denir. Bonoyu kıranı, vadesi releri açısından kısa, orta ve Uzun süreli (Os.
geldiği zaman parayı- tahsil -edemezse bonoyu Vâdeli) borçlanmalar vardır. Bk. Borç verme.
kırdırana rüciı eder ve paranın tümünü on­
dan. alır. BORÇ ERTELEME (Os. Moratoryum, Te’cili
BOOM Tüm anamalın ortalama kâr oranının 'düyûn; Fr. Moratoire, Al. Moratorium, Allge-
artmasından yararlanmak için üretim ve ticâ­ fneiner Zâhlungsaufschub; İng. Moratory) Sa­
ret alanına doluşmasından doğan refah... Bu vaş ya da olağanüstü ekonomik bunalımlar
durumun tersini dilegetiren krach dèyimi kar­ sırasında süresi gelmiş ödemeleri durdurmak
şılığında kullanılır. Yatırımlar hızla artar, yeni için yasayla yapılan erteleme... Genellikle dev­
işletmeler türer. Kâr oranının artması yeni let .bir yasa çıkararak kendi borçlarını erte-
yatırımları teşvik eder, krediyi ve spekülasyon ■1er. Yasanıp yapılışına göre biçim ve koşullan
nu geliştirir. BU. Krach. • çok çeşitlidir.

BORÇ KAPAMA (Os. îtfâ, Fr. Amortişse-


BORÇ
ırient, Al. Amortisation, Tilgung, Abschrei-
1. (Os. Vecîbe, Fr. Obligation, Al. Obligation,
bung; İrig. Redemption, Amortisation) Borcun
Schuldverhaeltnis, Verpflichtung, Schuld; İng.
ödenerek ortadan kaldırılması... Bir anlamda
’Obligation) Yerine getirilmesi gereken yüküm­
borcun sönümü olmakla beraber aynı deyimin
lülük... Dilimizde bu anlamda boyun borcu
söıiüm (Amortisman) anlamıyla karıştırılma­
deyimi kullanılır. ' Medenî KanUn’un 5. mad­
malıdır’. Anonim, şirketlerde hisse senetlerinin
desi ilkin bu deyimi kullanmıştı, sonradan ve­
saymaca değerlerinin paydaşlara ödenmesini
cîbe deyimi değiştirilerek yerine borç deyimi
dilegetirir. Bk. Amortisman.
konuldu. Batı dillerinde kullanılan obligasyon
deyimi aynı zamanda borç belgiti (Tahvil) an­ BORÇ KAYNAKLARI (Os. Menâbii düyûn,
lamına da gelir. Fr. Sources des obligations, Al. Entstehungs-
2. (Os. Karz, Fr. Prêt, Al. Leihen, Âusleihenı; gründe der Schuldverhaeltnisse, İng. Sources
. İng. Eoari) Ödünç verilen para. of •Obligations, Lâ. Cause obligationum) Bir
3. (Os. Deyin, Fr. Dette, Al. Schuld, İng. Debt, borcu meydana getiren nedenler... Borçlar Ka-
Lâ. Debitum, Pecunia débita) Borçlunun ala­ nunu’na göre borçların üç kaynağı vardır:
caklısına vermekle yükümlü olduğu para... 1. Sözleşme (Borçlar Kanunu 1-40 maddeleri),
Ödeme yükümlülüğü anlamındadır. Bu yüküm 2. Haksız muâmele (Borçlar Kanunu -41-60
yasalardan, sözleşmelerden, haksız fiil ya da maddeleri), 3. Haksız bir fiille mal edinme
■iktisaplardan doğabilir. Örneğin bir ödemede (Borçlar Kanunu .61-66 maddeleri). Bununla
yanlışlıkla verilmiş olan, fazla para, alan için beraber bu üç biçimin dışında da birçok borç'
haksız iktisaptır ve verene ödenmesi gereken kaynağı vardır, örneğin kasdı olmaksızın (ka-
bir borçtur.-.Bk- Alacak. zâyla) başka birine zarar veren bir kimse o
4. (Os. Garâmet, Fr. Débit. Al. Soll, İng. De- zararı ödemekle yükümlenir, eşdeyişle borçla­
bit) Ödenmesi gereken para ya da mal. nır. Bu ve buna benzer borçlara da yasadan
5. (Os. Zimmet, Fr. Doit, Al. Debet; Last- doğan borçlar (Kanundan münbais borçlar)
sçhrift; İng. Charge, Débit) Tecimsel bir işlet-. denir. Bk. Borç.
ı menin ya da girişimin borçlarının tümü. '.,
BORÇLANDIRMA (Os. Zimmetine kaydet­
, BORÇ ALMA (Os: İstikrâz, Fr. Emprunt, Al. me, Fr. Debit, Al. Belastung, İng. Debit) Bir
Anleihe, İng. Loan, Lâ. Mutuum, Peeunia mu- hesabı ya da bir açığı birinin borçlarına kat­
tua, Versura) Belli bir süre sonunda, geri ver- mak... Bir kimseyi borçlu çıkarmayı ya da.

34
BORSA ARACISI

onun üstüne bir boı-ç yazmayı dilegetirir. Ör- • BORÇ VERME (Os. İkrâz, Fr. Prêt, Al. Dar- ;
neğin bir görevli çalıştığı yerde kasdı olmak­ lehen, Beleihung; İng. Loan) Belli bir süre
sızın bir zarar. meydana getirdiği zaman bu soma geri almak üzere bir başkasına- ödünç
zarar onun zimmetine kayıt edilir, eşdeyişle verme... Bk. Borç, Borç veren.
o kişi borçlandırılır. Mâliye- dilinde buna, ki­
şilerin borçlan (Os. Eşhas zimémi) denir; Blc. BORÇ VERMEK (Os. İkrazda bulunmak, Fr.
Borç. , ' Prêter, Al. Leihen, Verleihen; İng. To lënd)
Ödünç vermek... Bk.'Borç verme.
BORÇLANMA (Os. İstikrazda bulunma, Fr.
Endettement,- Al. Verschuldung, İng. Public BORDRO (Os. Müfredât cedveli, Fr. Borde­
borrowing) Belli bir süre sonra ödemek üzere reau, Al. Aufstellurig, İng. Bordereau) Bir he- ,
para ya da benzeri değerli şeyleri. ödünç al­ ,sâbın tüm. ayrıntılarını gösteren çizelge...'Bu­
ma... Anamalcı ekonomicilerce kamu harcama­ nun özel bir biçimi'de perâkende satış-mağa-,
larını karşılamak üzere özellikle , öğütlenir. zalarında faturaya eklenen ve faturada yazılı '
Piyasayı'durgunluktan kurtarmak için bütçe ' toplam paranın ayrıntılarını gösteren satımca '
açıklarının finansmanı borçlanmayla yapılır. çizelgesi (Os. Müfredât listesi; Fr. Coutre-et-
Ne var ki bu borçların kapatılması için de ' rare, 'İng. Apron)’dir.
yeniden borçlanmak gerekir. Borcun yükü böy­
BORSA (Os. Muâmelâtı sarrâfîye mahalli,
lelikle gittikçe biiyür. Bk. Borç. Borsa; Fr. Bourse, Al. Börse, İng. Exchange,
BORÇLANMA GÜCÜ (Os. İstikraz tâkati, Fr. Stock exchange, -Exchange market, Bourse)
Capacité d’endetternent; Al. : Verschuldungska- Söz ya da örnek üzerinden alımsatım yapılan
pazitaet,. İng. Borrowing capacity) Borçtan yer... Adı, ortaçağda Van de.r Bourse adlı bir
yararlanabilme sınırı... Üretimin ve dışsatımı­ bankerinBruges’te işlettiği H ôtel'des Bourges
nın artması, bir devletin borçlanma- gücünü adlı ve armasında üç tâne para kesesi bulunan
arttırır, bunun tersi de azaltır. Borçlanma sı­ hanından geliyormuş. Tüccarlar bu handa top-
nırının aşılmrisı devleti de, kişiyi de batkıya lanip, ortada mal olmaksızın, nümûne üzerin- .
sürükler. Bk. - Borçlanma.' den alışveriş yaparlarmış, Soyut pazar olarak
nitelendiriliyor. Eşdeyişle bir tücccar börsada'
BORÇLU (Os. Medyûn, ' Fr. Débiteur, Al. malı görmeden ve hattâ malm parasını bile "
Schuldner, Debitor; İng. Debtor) Borç alan... ödfemeden “aldım” diyebilir ve'yükümlenebi­
Borcu olanı- dilegetirir. Bk. Borç. lir. Bu kadar da değil. Aynı mal, borsada,
maddî varlığı ortada olmadığı halde, birkaç
BORÇLUNUN ' DİRENMESİ (Os. Medyûriun
kez alınıp satılabilir ve soyut olarak el değiş­
temerrüdü, Fr. Deıneure du. débiteur,- Al.
tirebilir. Bu - ilk mal borsalarmdan sonra para
Schuldnerverzug, İng. Default of debtor, De­
borsaları, eshâm ve tahvilât borsaları, taşıma
mure of the debitor; Lâ. Mora debitoris) Bor-,
işleri borsaları, emekçi borsaları kurulmuştur.
cun bitiminde borçlunun borcunu ödemekten
Borsalar sözcüğün tam anlamıyla bir spekü-: . '
kaçınması... Bundan bir zarar doğmuşsa, za­
: lâsyon yeridir, Borsalarda hisse senetleri, tah­
rarı ve geçmiş gürileç. faizini ödeme yükümü
viller ve esham üzerinde bir çeşit kumar oy­
doğurur. Karşılıksız yükümlenmelerde de karşı
nanır. Şirketlerce dağıtılacak olan temetiü, üze- ■
tarafa sözleşmeyi' bozma hakkını verir (Bk.
rindeki tahminler, bunların borsa fiyatlarında
Borçlar Kanunu’nun 101, 102, 108 maddeleri). büyüle dalgalanmalar gerçekleştirir. Bu fiyat-
Bk. Borç. . larin alçalıp yükselmesine göre tam bir spekü-
BORÇ V e ALACAK (O s . Deyin ve matlûp, - lâsyon başlar, çoğunlukla yapma fiyat hare-,
Fr. Doit et avoir, Al.l Soil und Haben, İng. ketleri -yaratılır. ’ Örüeğin -bir şirketin batmak I .
Debit and credit) Bir tecfmsel girişimin def­ • üzere olduğu yolunda - çıkarılari uydurma söy­
terinde yazılı borçları ve alacakları... Öden­ lenti o şirketin hisse senetleri fiyatlarım hızla
mesi gereken borç ve yükümlülüklerin tümünü ' düşürür. Bu düşük fiyatlı hisse serietlerini top­
dilegetiren aktif ve pasif (Fr. Passifs et créan­ layan spekülâtörler milyonlarca lira kâr eder­
ces, İng. Debts arid liabilities) deyimiyle ka­ ler. Borsa kixru adı verilen borsa fiyatları,
rıştırılmamalıdır. Bk. Alacak, Borç. ÿillik temettünün ortalama fâiz . oranına göre
kapitalizasyonudur. Borsalar anamalcı üretim
BORÇ VEREN (Os. Mulcriz, Mûir; Fr. Prê­
düzeninin yapısından doğan' kuramlardır ve
teur, Prêteur de fonds, Bailleur de fonds;
anamalcılık varkaldığı sürece de varkalacak-
Al. Leiher, Geldleihér, Geldgeber; İng. Len­
lardıri
der, Money lender, Silent, partner) -Belli -bir
süre sonra geri almak üzere ödünç veren... BORSA ARACISI (Os. Borsa tellâli, Borsa,
Alacaklıyı dilegetirir. Bk. Alacaklı, Ödünç, simsarı, Borsa acentësi; Fr. Agent.de change,
Borç. ' Coulissier; Al. Börsenmakler, İng. Stock bro-

35
BORSA KİRASI

ker. Exchange broker) Borsalarda yapılan, alım- ■vurgunculuk (Fr. Spéculation) deyimi de kul­
sâtımlarda aracılık' eden... Resmî ve özel, olan­ lanılmıştır. Sözcük, töredışı ve yasadışı bir
ları vardır. Resmî borsa aracıları, Menkul Kıy­ anlam taşıyor. Deyimi, pahalıya satılması için
metler ve Kambiyo Börsâları Kanunu’na göre düzen kurma anlamında, Fransız . düşünürü
borsanm temel (aslî) üyesidirler. Yaptıkları Mirabeau kullanmış. Bk. Borsa oyuncusu.
aracılıktan belli bir yüzdelik alırlar. Örneğin
tahvil ya da hisse senedi almak ya da satmak BORSA VURGUNCUSU (Os. Borsa spekülâ-
isteyen bir Idşi bu borsa aracılarına başvurur, törü, Fr. Boursier, Al. Börsenspekülant, İng.
bunlar onun adına alırlar ve satarlar. Jobber) Borsalarda fiyatları düşürtüp yüksel­
terek kazanç sağlayan... Bk. Borsa oyuncusu,
BORSA KÎRASI (Os. Depor, Borsa ücreti; Borsa. t .■
Fr. Déport, Al. Deport, Kursabschlag; İng:
DeporÇ Backwardation) Borsada esham için BORSA VURGUNU (Os. Borsa spekülâs­
verilen kira... • Vurguncular (spelçülâtörler) di; yonu, Fr. Spéculation de bourse, A l.. Börsen-
yelim on beş gün sonra fiyatının' düşeceğini spekulation, • İng. Stoclc-èxchange opération)
tahmin ettikleri bir Msse senedini on beş gün Borsada fiyatları düşürtüp yükselterek kazanç
sonra teslim etmek üzere o günkü yüksek fi­ sağlama işi... Ya uydurma haberler çıkararak
yatla satarlar. Ama on.- beş gün sonra sattık­ fiyatlar etkilenir, ya da gerçek fiyat iniş çıkış­
ları kimseye •teslim. etmek üzere yeteri kadar ları ' .önceden tahmin edilir. ' Ozèllikle vadeli
o hisse senedinden bulamayabilirler. Bu du­ alımsatımlarda bu. ikinci yol çok.kazanç sağ-,
rumda depor >yapmak zorunda kalırlar, eşde- lar. Bir vurguncu cebinde -beş parası olmadığı
yişle o hisse senetlerini başka bir satıcıdan ■ halde yirmi güri ’ sonra kesinlikle yüksèlecegi-
kiralarlar, eşdeyişle belli bir süre sonra eksilt ; ni tahminlediği belli bir hisse, senedini o gün­
fiyatla iâde edeceklerini taahhüt ederek alır­ kü fiyattan yirmi gün sonra parası ödenmek
lar ve müşterilerine zamanında teslim ederler. üzere satın alır, bu süre içinde fiyatlar yükse­
Bu işlem, bir çeşit kira işlemidir. Çünkü bu­ lince beş para- harcamadan, senetleri yeni fi­
gün alman diyelim on hisse senedi belli bir yattan devreder ve aradaki farkı cebine atar.
' süre sonra ikinci satıcıya geri verilecektir. Di­ Bk. Borsa oyunu, Borsa oyuncusu, Borsa, Bor­
yelim, hisse senedini ikinci satıcıdan, yüz lira­ sa kirâsı.
dan aldılar ve doksan liradan geri vermeyi BOŞALTMA (Os. Tahliye, Fr. Déchargement,
taahhüt ettiler. .Aradaki on lira depor’dur, eş­ Al. Ausladung, Abladung, Löschung; İng.
deyişle kira parasıdır. Depor deyimi, bu kira Discharge, Unloading; Unliverÿ, Ünladinğ) Her­
parasını dilegetirdiği gibi bu işlemi de dile- hangi bir yükün bir taşıttan çıkarılması işle­
getirir. mi... Genellikle gemiler. için kullanılır. Ticâ­
ret alamnda yükleme ve boşaltma özellikle
BORSA OYUNCUSU
navlun sözleşmesi açısından çok önemlidir.
1. (Qs. Cober,. Fr. Jobber, Al. Jobber, İng. Zamanında yüklememek ve zamanında boşalt­
Stock -jobber). Borsada Jcendi hesaplarma de­ mamak sürastarya tazminâtı doğurur.
ğerli kâğıt alıp satanlar... Başka biri hesâbma
alımşâtimdan yasayla yasaklanmışlardır. Kam­ BOŞALTMA SÜRESİ (Os. Tahliye müddeti,
biyo işleri de yapamazlar. B/c. Kambiyo. Fr. Délai de déchargement, Al. Löschungszeit, '
2. (Os. Borsa inuâmelecisi, Acyocu; Fr. Agio­ İng. Time allowed for -discharging, Days for
teur, Joueur; Al. Börsenpieler, İng. Gambler) , discharging, Duration of unloading, Lay-days,
Borsalarda fiyatları düşürmeye ya da yükselt­ Duration of discharge) Boşaltma işlemi ' için
meye çalışarak kazanç sağlayan kişi... Borsa •' tazminât istenmeksizin beklenmesi zorunlu- sü­
vurgunlarıyla kazanç sağlayan bu' kişilfere di­ re... Bu süre genellikle sözleşmeyle saptamr
limizde borsa oyuncusu ya da hava oyuncusu ve ücreti navluna dâhildir. Sözleşmeyle sap­
denir. Eski sözlüklerimizde alavereci deyimiyle tanmamışsa töreye (örf ve âdete) göre hesap­
karşılanıyor. Vurguncu-„(Fr. Spécùlateur) de­ lanır. Buna boşaltma staryası da denir.
yimi de kullanılmıştır. İBlc. Borsa oyunu.
BOŞ ZAMAN (Os. Serbest vakit, Fr. Loisir,
BORSA OYUNU (Os. Borsa muâmelesi, Ac- Al. Freizeit, İng. Leisure) Çalışma süresi dı­
yocülulc; Fr. Agiotage, Jeu de bourse; Al. şında kalan zaman... Sınıflı toplumlarda mey­
Agiotage,. Börsenpiel; İng. Agiotage, Stock dana çıkmış tarihsel bir olgudur. Anamalcı
Jobbing, Stock gambling) Borsalarda fiyatları üretim düzeninde iki açıdan ele alınır: Emek­
düşürmeye ya da yükseltmeye çalışarak ka­ çiler. açısından çalışma süresi dışında kalan
zanç sağlama işi... Dilimizde borsa oyunu ve zaman boş sayıhr ve -bunun ekonomik mâli-
haya oyunu da denir. Eski sözlüklerimizde yeti hesaplanır; oysa bu-zaman hiç de boş de­
alavere deyimiyle karşılanıyor. Bu anlamda ğildir, uyku, yemek ve işyerine gidipgelmekle

36
BÖLÜŞÜM

doludur. Çalıştıranlar açısından bütün zaman tıcı yararına genişletirler. Taksitli satış, genel-
boş olduğundan boş zamanlan değerlendirme . pkle dayanıklı ve seri olarak yapılan tüketim
sorunu ortaya çıkar ve çeşitli öneriler ileri- malarında kullanılır, tüketim kredisinin mo­
sürülür. Bk. Emek. dern biçimidir, satıcıların genèl masraflarını
da alıcılara yükletir. Bk. Bölek. . '
BOWLEY KURAMI (Os. Bowley nazariyesi,
Fr. Théorie de Bowley) Düopson durumunda BÖLÜMSEL BUNALIM (Os. Kısmî buhrân,
kâr ve üretim nuktâfmm ilişkilerini saptayan Fr. Crise partielle) Genelleşmeyip birkaç sa-
kuram... İngiliz ekonomicisi ve istatistikçile­ nâyi dalına özgü kalan bunalım... Bk. Buna:
rinden Arthür Lyon Bowley (1869-1957) tara­ ■Iım. -1
fından ilerisürülmüştür. Çeşidi, geometrik düo-
pol kuramlarından biridir. Bir malın iki satı­ BÖLÜMSEL DENGE (Os. Kısmî muvâzene,
cısı bulunması durumunda, bunların arasında­ Fr. Équilibre partiel) Tam rekabet durumun­
ki rekabetin bir ölüm kalım savaşına varma­ da, bir malm arzıyla talebi arasındaki den­
ması için fiyatları nasıl saptainaları gerekti­ ge... Sunu (arz) etmenleriyle istem (talep) et­
ğini açıklar. Bk. Düopson. ;^ menlerinin birbirlerini etkilemedikleri durum­
larda bu dengeye bölümsel denge denir. Bu '
BOYKOT Bk. Direniş. etmenler birbirlerini etkilerlerse genel denge’
den sözedilir. Bu denge, belli bir malm arz
BOYKOTAT Bk. Direniş.
ve talebinin belli bir fiyatta birbirlerine eşit
BOZULABİLEN MALLAR (Os. Bozulabilen olmalarıyla gerçekleşir. Bk. Denge. '
mallar, Fr. Marchandises périssables, Al. Dem BÖLÜŞÜM (Os. Taksim,. Fr. Répartition) Top­
verderb ausgesetzte Ware, İng. Perishable lumsal ürünün sınıflar arasında parasal ola­
goods) Bozulup değerini yitirmeden bekletile- rak bölüştürülmesi... Üleşim ve- gelir dağılımı
meyen mallar... Bekletilebilir mallar deyimi (Os. Tevzü vâridât, Fr. Distribution des re­
. karşılığında kullanılır. Örneğin meyveler, seb­ venus, Al. Einkommensverteilung, İng. Income
zeler, Idmi ilâçlar vb. belli bir sürede bozulur­ distribution) da denir. Bununla beraber eko­
lar ve bekletilemezler. Buna karşı buzdolabı, nomiciler bölüşüm ya da üleşim deyimini,
soba, piyano vb. bozulmadan uzun süre bek­ üleştirim ya da dağıtım (Os. Tevzi, Fr. Distri­
letilebilir. Bozulabileni malardan stok yapıla­ bution) deyiminden titizlikle ayırırlar; Üleşim
maz. Örneğin bir ev kadını şeker stoku yapa­ ya da bölüşüm', toplumsal ürünün sınıflar ara­
bilir, ama domates stoku yapamaz. Bozulabilen
sında para olarak paylaştırılmasını; üleştirim
malar belli sürede gereken değeri bulamazlar­ ya da dağıtım, toplumsal ürünün tecimsel et­
sa fiyatları sıfıra düşer. Bk. Bekleme, Mal.
kinlikler aracılığıyla tüketicilere dağıtılmasını
BÖLEİÇ (Os. Taksit, Fr. Taux, Al. Rate, îng. dilegetirir. Bu arada toplumsal-ürün (O s.. İç­
Installment) Parça parça ödenmesi kabul edi­ timâi hâsıla, Fr. Produit social) deyimini de
len bir borcun belli sürelerde ödenen her par­ ulusal gelir (Os. Vâridâtı millîye, Fr. Revenu
çası... Bu anlamda bir borcu bölekle ödemek national) deyimiyle karıştırmamak. gerekir.
(Os. Bir borcu taksitle tediye, etmek, Fr. Pa­ Toplumsal ürün, bir yıl içinde bir toplumda
yer Une dette par paiments partiels, Al. Eine üretilen özdeksel malların yığını; Ulusal geHr,
Schuld abbezahlen, îng. To pay öf a debt by toplumsal ürünün bir yıl içinde harcanan' ve
installments)’teni sözedilir. Bk. Bölekli satış. aşınan üretim araçlarının değeri ve amortis­
manı çıkarıldıktan sonra geriye kalan değeri­
BÖLEKLİ SATIŞ (Os. Taksitli fiiruht, Fr. dir. Üleşim, üretimle tüketim arasında bir «ğ-
Vente à tempérament, Vente par acomptes; rak (Fr. Moment)’tır. Metafizik ekonomi ku­
Al. Abzahlungkaüf, Ratenkauf; îng. Sale of ramcılarına göre ulusal geliri toprak, emek,
the installment plan, Installment sale) Mal anamal ve teşebbüs sağlamaktadır. Bölüşüm
bedelinin belli sürelerde parça parça öden­ de ulusal geliri meydana getiren toprağa rant,
mesi koşuluyla yapılan satış... Satıcının çeşitli emeğe ücret, anamala fâiz ve teşebbüse kâr
. bakımlardan yararına olan bir satıştır. İlkin adlan altında gerçekleşmektedir. En büyük,
çok satmak, hattâ para kıüığı dönemlerinde payı kimlerin alacağı tartışılmakta ve bölüşü­
de satmak olanağını sağlar. İkinci, olarak bü­ mün sosyal adalet ilkelerine göre yapılması
yük oranda bir fâiz alınmasını gerçekleştirir. önerilmektedir. Bu kuramcılara göre sosyal
Peşin fiyatla taksitli fiyat arasındaki fark, sa­ adalet, üretim güçlerine üretime yaptıklara kat-
tıcının genellikle . dilediği • gibi saptadığı bu . kı oranmda bölüştürmekle gerçekleşebilir. Di­
fâizi teşkil eder. Üçüncü olarak peşin parayla yalektik ekonomi kuramcılarına göre değer,
o malı alamayacak olan birçok yoksullar tak­ bütünüyle emeğin verimidir.^Emeğin verimi,,
sitli malların pazarına katılırlar ve pazarı şa- plânlı ve toplumcu bir ekonomi. düzeninde,

37
BÖLÜŞÜM KURAMI

herkesin ihtiyaçlarını bütünüyle karşılayabile­ bilinmeyeni bulup meydana çıkarma işlemi


ceği bir bölüşüm- sağlayabilir. Emeğin Verimi ve bu işlem sonunda elde edilen... Buluş (Os.
bü aşamaya yükselinceye kadar herkesten ça­ İcât) ve yaratma (Os. İhtirâ) deyimlerinden
lışmasına göre elde edilecek verim, bölüşümün, farklı bir .anlam taşır. Konuşma dilinde her.
ölçütü olmalıdır. Bu evrede, herkes yetenek­ ne kadar.her üç terim de aynı anlamda kul­
lerine göre çalışacak ve verdiği kadar alacak­ lanılıyorsa da buluş, yarbulunan öğeleri -bir­
tır. Bk. Bölüşüm kuramı, Rant, Ücret, Fâiz, leştirerek varbulunmayanı meydana getirme;
Kâr. ' yaratma, da yoktan varetme anlamındadır. Bu­
BÖLÜŞÜM KURAMI (Os. Taksim nazariye- nunla- beraber ekonomi dilinde de bu üç de­
si, Fr. Théorie de répartition) Bir işletmede yim,; çoğunlukla .anlamdaş sayılmaktadır. Eko-. ■
üretilen,mala üretim etmenlerinin katkısını ve nomilc gelişmede keşifler ve ieâtlar büyük çap­
bu katkı karşılığını saptayan neo-klasik eko- ta etkendir. Örneğin Vasco de Gama’nın 1498.
. nomi kuramı... Neo-klasik ekonomicilerin bu yılında Hindistan’a giden deniz yolunu keşfet­
konuda llerisürdülderi kuramlar bu • ad altın­ mesi tecimsel gelişmenin nedeni olduğu- gibi'
da toplanır. Özellikle J. B. Clark, A. Marshall, ICristof Kolomb’un 1492 ‘ yılında Amerika’yı
C .. W. Cobb, P. H. Douglas gibi ekonomici­ keşfetmesi Avrupa’ya altın ye gümüş akimini ■
ler bu kuram üstünde çalışmışlardır. Bu ku­ sağlamıştır. James Watt’m 1775 -yılında bu­
ramcılara göre üretileni bir malm geliri, o ma­ har makinesini icâdı sanâyi devriminin başlı-,
lın üretilmesine katkıda bulunanlara katkıda ca etkenidir. Bk. Bulgu' belgesi, Buluş.
bulundukları oranda bölüştürülmelidir. Katkı­ BULGU BELGESİ (Os. İhtirâ berâtı, Fr. Bre-
da bulunanların -Raylarının toplamı, üretilen vet d’invention, Al. Patent, Erfindungspatent;
mala eşittir. Bundan ötürü de her katkıda bu­ İng. Patent, Patent right) Sanâyide kullanı-,
lunanın payı onun marjinal ürünüyle o ürünün labilecek araç ve gereçlerin yeni bir biçimini
kullanılan miktarının çarpımına eşit olmalıdır.
ya da yeni bir kullanma- yöntemini bulanlara
Bu kuramcılara göre bir malın üretimine an­ ya da bunları düzeltenlere belli bir süre bu
cak iki etmen katkıda bulunmaktadır: Ana­ buluşlarından sadece kendilerinin yararlanabil­
mal ve emek. Bk. Bölüşüm. mesi için devletçe verilen belge... Bu konu­
BRONFERBRENNER KURAMI (Os. Bron- da 'İhtirâ Berâtı Kanunu vardır. Çoğunlukla
ferbrenner nazariÿesi, Fr. Théorie de Bron- yeni bir bulgu için verilir. Lisans ve bilgi gibi
ferbrenner) Anamalcı ekonomide eksik reka­ özdeksel olmayan haklardan ya da Samuelson’
beti oligopson durumunda inceleyen kuram... un deyişiyle,, elle tutulmayan alacaklardandır.
Bk. Oligopson. Ne vâr ki bu elle tutulmayan patent hakları,
her yıl gerikalmış ülkelerden, elle tutulabilen
BRÜT Bk. Kesintisiz. milyonlarca lirayı yurt dışina transfer etmek­
tedir. Örneğin yurdumuzda bu transfer, 1968
BRÜT KÂR Bk. Kesintisiz kâr. yılında. 14 milyoni liradır. Bu transferin büyük
BUHAR MAKİNESİ (Os. Buhar makinesi, Fr. bölümü Aspirin, Coca-Cola vb. gibi uluslar­
Machine a vapeur) Basınçlı su buharı gücüy­ arası ünlü bir adm kullanılma imtiyazından,
le işleyen maldne... Manüfaktürün anamalcı yani patent hakkından ibarettir. Patent kuru­
büyük sanâyie dönüşmesi, buhar makinesinin mu, aynı zamanda, buluşların kullanımını bu­
keşfiyle gerçekleşmiştir. İlk buhar maldnesi, lucusuna bırakmakla bilginin yayılmasını da
1775 yılında İngiliz fizikçisi James Watt ta­ önleyen bir nitelik taşır. Anamalcı ekonomi­
rafından yapılmıştır. Çok sayıda makineler de patentler de amorti edilir, örneğin yirmi
grubu olan fabrikaların gerçekleşebilmesi için yıl için verilen bir patent hakkınm her yıl
büyük bir güç gerekmişti. Tarihsel zorunluk, 1/20 oranında eskidiği ve aşındığı kabul edi­
ne zaman bir güç gerekmişse, hemen o gücü, lir. Bk. Bulgu belgesi parası, Buluş.
meydana çıkarmıştır. Nitekim buhar makinesi BÜLGU BELGESİ PARASI (Os. Hakkı ih­
ya da buhar gücü, çok daha,ön,çeleri de bili­ tirâ, Patent hakla; Fr. Redevarice, Al. Lizenz-
niyordu. Ne var ki o çağlarda buharın kul­ gebühren, İng. Royalty) Herhangi bir bulgu
lanılması tarihsel bir zorunluk değildi. Buhar belgesi, lisans hakkı ya da marka sahiplerinin
gücüyle çalışan anamalcı büyük sanâyi, ilkin, ,bunları devrettikleri firmalardan aldıkları pa­
İngiltere’nin kuzeyinde gerçekleşti. Bk. Ma­ ra... Bir çeşit kiradır, sâbit bir miktâr olarak
kine. alınabildiği gibi üretim birimi üzerinden de
BUHRAN Bk. Bunalım. alınabilir. Yabancı bir petrol şirketinin petro­
lünü işletme imtiyâzını aldığı ülke hüküme­
BÜLGU (Os. Keşif, Fr. Découverte, Al. tine ödediği para da'bu deyimle dilegetiriliyor.
Entdeckung, İng- Discovery) Varolduğu halde Bu durumda örneğin petrolü bulan Şuûdî

3.8.
BUNALIM

Arabistan hükümeti oluyor, Amerikan petrol­ açık seçik sergilenmiştir. Devresel olmasının
cüleri de Suûdî Arabistan’a bu bulgusuna nedeni de, değişmeyen anamalın devresel ola­
karşılık royalti ödüyorlar. Gerçekte bu ilişki, rak yenilenmesi zorunluğudur. Anamalcı biri­
bir bulgu ve işleten ilişkisi değil düpedüz bir kim yasasına göre üretim, tüketimden daha
sömürü ilişkisidir; royalti de bu anlamda bir hızlı artmak zorundadır; Anamalcılık öncesi
sömürülme karşılığı’âıv ki halkımız buna çök bunalımlar büsbütün başka nedenlerle olurdu.
yerinde bir deyimle sus payı der. B/c. Bulgu Savaşlar, salgın hastalıklar,'su baskınları, dep­
belgesi. ' remler vb. gibi doğal ve toplumsal çöküntüler
yüzünden tüm üretim azalırdı. Bundan ötü-
BULUŞ (Os. İcâd, Fr. Invention, Al. Erfin- iü de anamalcılık öncesi bunalım,' kullanma
dung, İng. Invention)-Doğasal verilerden ya­ değerlerinin 'noksan üretiminden-, doğan bir bu­
rarlanarak doğada bulunmayanı meydana ge­ nalımdı.- Anamalcılık bunalımlarıysa, bunun
tirme... Bulgu (Ös. Keşif) deyimiyle karıştı- tam tersine, değiştirme değerlerinin aşırı üre­
rılmamalıdu-. Buluşlar da, bulgular gibi, ekono­ timinden doğan bunalımlardır. “Malın ilk baş­
mik gelişmenin başlıca etkenidir. Sadece tek­ kalaşması,.•aynı zamanda hem satış hem alış
nik alanda değil, kültürün bütün alanlarında olduğu için, bağımsız bir süreçtir. Alıcı mala,'
gerçekleşir. Eytişimsel özdekçiliğin kurucula­ satıcı da paraya -demek ki her an dolaşıma
rından Engels, Doğanın Diyalektiği adlı ya­ katılabilecek bir mala- sahip olur. Hiç kimse
pıtına çalışırken şu ilginç icatları not edip .bı­ bir başkasi alıcı olmadan satıcı olamaz. Ama
rakmıştır: Yangın tulumbası, su saati, kaldı­ kendisi satıyor diye-de hiç İrimse onun malına
rım taşı (İ.Ö. .200), parşömen (İ.Ö. 160), su hemen alıcı olmak zorunda değildir. Dolaşım,
değirmeni (İ.S. 340), pencere camının ilk bi­ ürün değişimini, satış ve alış çelişmesi ola­
çimi (İ.S. 370), yazı kalemi (Î.S. VI. yüzyıl), rak parçalar ve ikiye ayırır. Bu iki bağımsız .
pamuk kâğıt (İ.S. VII. yüzyıl), suyla' çalman ve bîri ötekine karşıt sürecin bir bütünlük
org (İ.S. VIII. yüzyıl), yeldeğirmeni (İ.S. X. meydana getirmesi ve bu iç bütünlüğün’se
yüzyıl), müzik notası (İ.S. X. yüzyıl), çarklı dış çelişmeler içinde hareket etmesi şu sonu­
saat (İ.S. XII. yüzyıl), manyetik iğne (İ.S. cu doğurur: Bir malın tam başkalaşmasının
XII. yüzyıl), gözlük, cam aynalar, ringa ba­ birbirini tamamlayan bu iki evresi arasındaki
lığı konservesi, su savağı, çalar saat (İ.S. XIII, zaman süresi çok uzayacak, satışla alış ara­
yüzyıl), paçavradan kâğıt (İ.S .1XIV. yüzyıl), sındaki ayrılma çok açık ve belli bir hâle ge­
ağaç oyma ve basma, bakır oymacılığı (İ.S. lecek olursa bunların arasındaki. bağımlılık,
XV. yüzyıl), pedallı piyano, cep saati, hava kendisini bir bunalım yaratarak zorla ortaya
tüfeği, flinta (İ.S. XV. yüzyıl), çıkrık, dalgıç koyar. Malın .özünde varolan, kullanım de-
kubbesi. (İ.S. XVI. yüzyıl). Bk. Buluşlar ku­ ğeri’yle değiştirme değeri arasındaki çelişme,
ramı, Göreli artık-değer, Bulgu. özel emeğin aynı, zamanda kendisini toplum­
sal emek olarak ortaya koyması zorunluğu,
BULUŞLAR KURAMI. (Os. İcâtlar nazariÿe- özel soyut emeğin aynı zamanda genel soyut
si, Fr. Théorie- des , inventions) Konjonktür -emek olması, doğal şeylerin bireyselleşmesi,
hareketlerinin teknik yeniliklerden doğduğu sa­ kişilerin nesnelleşmesi, işte bütün bu mala
vı... AvusturyalI ekonomici Joseph Schumpè- özgü çelişme ve zıtlıklar; malların başkalaş­
ter’e göre -ekonomici Hansen de bu düşünce­ maları sırasında doğan çelişmelerde en .geliş­
dedir- ekonomik bunalımları, icâtlar doğurur.1 miş hareket biçimlerini bulurlar. Bundan ötü­
Teknik bir yemlik, önce ekonominin gelişme­ rüdür ki bu hareket biçimlerinde bunalım
sini sağlarsa da bir süre sonra bu yenilik ne­ ihtimâli, ama ancak ihtimâl olarak,. saklıdır.
deniyle artan üretim, tüketim hacmiyle gerekli Bu ihtimâlin gerçekleşmesi, basit mal dolaşı­
dengesini yitirir, ekonomik durgunluk başlar. mı açısından henüz kendilerini göstermeyen,
Bu anlayışa göre konjonktürel ekonomik ha- uzun bir ilişkiler zincirinin varlığını gerekti­

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır