osmanlıca kısa aşk sözleri / Evlilik Yıldönümü Sözleri (Romantik & Etkileyici Yıldönümü Mesajları) | Hediye Sepeti

Osmanlıca Kısa Aşk Sözleri

osmanlıca kısa aşk sözleri

Osmanlıca Aşk Sözleri ülkemizde tarihin derinliklerinden gelen kültürel miraslarımız arasında yer almaktadır. Bu yazıda yer alan özel sözler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan romans ve mektupların içeriğinde de sıklıkla karşılaşılan ifadelerdir. Ayrılık acısından tutku dolu aşka kadar her duyguya hitap eden bu sözler, günümüzün romantik hava sevenleri tarafından da oldukça ilgi görmektedir. Özellikle sevgililer günü ya da yıl dönümlerinde farklı bir dokunuş yapmak isteyenlere ilham verici olabilecek nitelikteki bu

1. Etiketler: Osmanlıca Aşk Sözleri, osmanlıca çeviri, osmanlıca çeviri sitesi, Osmanlıca Doğum Günü Mesajı, osmanlica, osmanlica dersleri, osmanlica kelimeler, osmanlica metinler, osmanlica tercüme.

2. Osmanlı Musikisi – Hasret
(yt)-lBJ3ZYy_XA(/yt)

3. Divan şiirinde aşkı gönülden anlatmış beyitler Aşkı, Divan şiirine damga vurmuş beyitlerden sevdiğinize duyurmaya ve günümüzdeki karşılığını öğrenmeye hazır mısınız.

4. G zel S zler
En anlamli ask sozleri - Osmanlıca Aşk Sözleri
5. Edebiyat Vakti
2404 0 027dc68e6820469b4633558a68a53ad1 - Osmanlıca Aşk Sözleri
6. G lce Sanat Kanvas Tablo
ask osmanlica tablo 03 600x600 - Osmanlıca Aşk Sözleri

7. Kar İle İlgili Güzel Sözler Facebook, Güzel Kar Sözleri, Kar Yağması İle İlgili Sözler, Kar İle İlgili Atasözleri, Kar İle İlgili Yazılar, Kar İle İlgili Aşk Sözleri, Kar Hakkında Sözler, Kar Sözleri Kısa.

8. Sayfa içeriği : İspanyolca güzel sözler ve Türkçe anlamları

“Eski Türkçe” denildiğinde akla ilk gelen şüphesiz ki, Osmanlı Türkçesi olur. Ancak bu tabir oldukça yanlıştır. Bu tabirin yanlış olmasına karşın konumuzun kıyısından uzaklaşmamak adına şimdilik o konuya girmeyeceğiz…

Yazımızda, eskide kalan sözcüklerin listesiyle karşılaşacaksınız. Sizi, bir kısmına, daha çok Sezen Aksu ve Sıla Gençoğlu gibi isimlere ait şarkı sözlerinde denk geldiğimiz bu sözcükler ile baş başa bırakıyoruz.

Bununla birlikte, kullandığımız dili etkili ve doğru kullanmanın son derece önemli olduğunu hatırlatalım.Bu nedenle, göz atmak isteyebileceğinizi düşündüğümüz yanlış kullanılan kelimeler listemizi de bırakmış olalım ve ardından konumuza devam edelim.

1. Mamafih

Eski Türkçe

“Bununla birlikte” anlamını taşıyan bu sözcük, Osmanlıca olan pek çok sözcük gibi Arapça kökene sahip. Ve ayrıca “durum böyleyken, buna rağmen” gibi anlamları da barındıran sözcük için şöyle bir cümle içi kullanım örneği sunabiliriz;

“…Mamafih, ilerlemekten vazgeçmeyi hiç düşünmedi.”

2. Vâkıf

Eski Türkçe

Gündelik hayatta daha çok “Konuya vâkıfım.” tümcesindeki kullanımıyla karşımıza çıkan sözcük, “bilgisi olan” anlamı içeriyor.

3. Münferit

Eski Türkçe

Türk Dil Kurumu, web sitesinde yayımladığı elektronik sözlüğünde, sözcüğün anlamı olarak şu açıklamada bulunuyor: “Tek, ayrı veya kendi başına olan”.

Kurumun verdiği örnek ise Cemil Meriç’e ait: “Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi.”

4. Mütevellit

Eski Türkçe

İçinde yer aldığı cümleye “-den dolayı” anlamı katan sözcük, Arapça kökene mensup. Ayrıca örnek için; “Haybeden kaybettik, heybeden çıkar sandık. Hatıradan mütevellit, kaldıramadık o hesabı… “ şarkı sözlerini hatırlayabilirsiniz.

5. Mütehassis

Eski Türkçe

“Mütehassıs” sözcüğüyle sıkça karıştırılan mütehassis, “duygulanmış, duygulanan, duygulu” anlamlarına geliyor. Bu arada hazır yeri gelmişken, bu sözcüğün karıştırıldığı mütehassızın anlamı ise “uzmanlık”tır.

O halde şimdi de mütehassise örnek sunalım:“Gösterdiğiniz alicenap tavırlar karşısında pek bir mütehassis oldum efendim.”

6. Muzır

“Muzır” sözcüğü, “yayın” anlamına gelen neşriyat ile birlikte anılır. Çünkü bir dönem nice trajikomik repliklerin türemesine sebep olan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” denilen bir kanun vardı ve bu kanuna dayandığı iddia eden bir heyetin üyeleri istedikleri her türlü yayını durdurabiliyorlardı. Buradan da anlaşılabileceği gibi muzır sözcüğünün anlamı “zararlı” demektir. Örnek verelim hemen;

“Kıymetli bir yazarın, çok başarılı bir eseri hakkında soruşturma başlatıldığı ve “muzır neşriyat” olduğuna karar verildiği ilan edildi. (Özlem Gökbel)

7. Alicenap

Eski Türkçe

En yalın haliyle “cömert” anlamını veren bu sözcük, “onurlu, şerefli” olarak da anlam kazanıyor. Ama günümüzde yer yer mecazen kullanılmak üzere; “pinti, cimri vb.” özellikler gösteren kişiler için de kullanıldığı görülüyor. Yani iğneleme amaçlı kullanıldığı da oluyor.

8. Berceste

Eski Türkçe

Farsça kökene sahip olan bu sözcük; “güzel, latif, seçilmiş, değerli” ve benzerleri anlamlar taşıyor.

Ayrıca bir kadın ismi olarak (günümüzde daha çok mekanların tercih ettiği bir isim olsa da) kullanılabilen berceste sözcüğü, edebiyatta; “ince anlamlı, latif, güzel, kolayca hatırlanan, sanat değeri yüksek dizeler için de kullanılıyor.

9. Beyhude

“Yararı olmayan, anlamdan yoksun” ile “boşuna uğraşları ve sözleri” tanımlamak için kullanılan sözcük Farsça kökene sahip. Tümce içindeki örnek kullanımı ise;

“O işe yaramaz adamı kurtarmak için gösterdiği tüm çaba beyhudeydi.”

10. Müteşekkir

Eski Türkçe

Sözcük, “teşekkür etme durumunda olan” kişiyi işaret eder. Örneğin;

“Alakadar olmanıza müteşekkirim hanımefendi.”

11. Namütenahi

Sözcüğün sıfat niteliği söz konusudur. Arapça “mütenahi” köklerinden türetilen sözcük; “sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan” demektir.

Sözcüğün başında yer alan ilk iki harf Arapça olumsuzluk eki. Dolayısıyla bu sözcüğün “mütenahi” halinin anlamı, “sonu olan”dır.

Sözcüğü cümle içinde kullanmamız gerekirse;

“Onu düşündüğüm her an, namütenahi bir fezada süzüldüğümü hissediyorum.”

12. Beynelmilel

Eski Türkçe

 Beynelmilel sözcüğü “uluslararası” demenin eski söylenişiydi. Örnek isterseniz, alt satırı okuyabilirsiniz.;

“Atatürk’ün hayalindeki ülke, beynelmilel kültürü benimseyen bir Türkiye. (İlber Ortaylı)

13. Canhıraş

Eski Türkçe

Bir sıfat olan canhıraş sözcüğü, “acı acı” ikilemesinde görüldüğü gibi ayrıca; “yürek paralayan” ve “tüyler ürpertecek kadar korkunç” olanı anlatmak için kullanıyor. Farsça kökenli olan bu sözcük, hüzün hissi yaratacak durumların dile dökülmesinde yardımcı oluyor.

Sözcüğün kullanımına örnek vermek gerekirse;

“Yavru geyiğin, dişlerini, boğazına geçirmiş kaplana canhıraş çığlıkları unutulur gibi değil”

14. Dilhun

Eski Türkçe

İçi kan ağlayan, başka bir deyişle çok kederli ve üzüntülü kimseleri tanımlamak için kullanılan bu sözcük için Tevfik Fikret’e kulak verebiliriz:

“Ne zaman kıbleye dönsem dilhun / Seni bir mahfede pûyan görürüm” (Tevfik Fikret).

15. Ehvenişer

Eski Türkçe

Her anlamda pek çok kötü seçeneğin arasında tercih yapmak zorunda kalabiliyoruz. İşte bu sözcük de tam olarak o anlamı karşılıyor; kötü seçenekler arasındaki en iyi olanı/gözükeni seçmek”

“Bu parti, bana ehvenişer gözüktüğü için oyumu alabiliyor.”

16. Müstehcen

Eski Türkçe

“Edeb yahu!” söylemlerine temel olabilecek gücü içinde barındıran müstehcen sözcüğü, “açık seçik” anlamını taşıyor.

Örneğin;

“Kitap, müstehcen kısımlar bulundurduğu gerekçesiyle yasaklanmış.”

17. Meyus

Üzgün olmayı, karamsarlığı ve umutsuzluğu vurgulayan bir sözcük olan “meyus”, Arapça kökene mensup.

“Bizi bu meyus hal ve tavırlar bitiriyor açıkçası. Çünkü geleceğin güzelliklerini görmekten alıkoyuyoruz kendimizi.”

18. Girift

Aynı zamanda bir çalgı ismi de olan girift sözcüğünün açıklaması için; “karmaşık, çapraşık, karışık” anlamlarını sıralayabiliriz. Farsça kökene sahip bu sözcük için bir de örnek verelim:

“Öyle girift bir sorunla karşı karşıyayım ki, işin içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum.”

19. Haddizâtında

Eski Türkçe

Sözcük, “aslında” veya “esasında” anlamlarını içeriyor. Malum, “had” “sınır” anlamını muhteva ediyor. Sözcüğü meydana getiren diğer sözcük ise “zat”. Bu sözcük de bilindiği üzere, kişilik ve öz anlamlarını koruyan bir sözcük. Dolayısıyla herhangi bir konu hakkında yapılan açıklamanın önceki cümlelerden ayrılması sağlandığı gibi kişinin kendi görüşlerinin dile getirilmesi mümkün olur. Ve bu sayede yeni bir açıklama yapılacağı da anlaşılır.

Örneğin;

“Haddizatında pek de önemli bir ihale değildi.”

20. Safderun

Sözcüğümüz, “saf, temiz kalpli ve kolayca aldatılabilen” anlamlarını karşılıyor. Hem Arapça hem de Farsça kökene sahip olan bu sözcük, günümüzde pek kullanılmasa da uzun uzun yıllar önce yaşamış olanların dilinden düşmeyen bir sözcükmüş.

Sözcüğümüz için örnek vermemiz gerekirse;

“Yazık çocuğa; önüne gelen tarafından kandırılıyor. Yahu bir insan bu kadar safderun olur mu?”

21. Feriştah

Eski Türkçe

Kurduğu fantezilerle hatırladığımız ve Mükremin Çıtır’a olan takıntısıyla unutamadığımız Feriştah Yenge… Bir Demet Tiyatro’nun ateşli karakterine isim olan bu sözcüğün anlamı ise “bir işi yapan en iyi kişi”, yani “işin ehli” ve “alanında profesyonel” şeklinde açıklanabilir.

“Feriştahınız gelsin; yine de benden zırnık alamazsınız.”

22. Sirayet

Herhangi bir etkinin yayılmasını, dağılmasını açıklamak için kullanılan sözcüğün kökeni Arapça. Tıp dilinde metastaz sürecini ifade ettiği gibi bulaşma eylemini de anlatıyor.

Cümle içindeki halini örneklendirelim;

“Söz konusu düşünce, toplumun her katmanına sirayet etmişti.”

23. Vaveyla

Eski Türkçe

Herhangi bir olay karşısında vuku bulan şaşkınlık ya da acının sebep olduğu çığlıklara vaveyla deniliyor. Tahmin edileceği üzere, sözcüğün kökeni Arapça.  

Örneğin;

“Onun öldüğünü duyar duymaz vaveylalarıyla tüm köyü inletti”

24. Munis

Dedelerimizden veya ninelerimizden duyduğumuzu hatırladığımız bu sözcük, olumlu bir anlama karşılık geliyor. Arapça kökene sahip sözcük, özetle, “cana yakın” demek. Bununla birlikte; “sevimli, sıcakkanlı, uysal ve uyumlu” gibi anlamlar da içeriyor.

 “Munis tavırlarıyla dikkat çeken bu kıza beslediğim merak, beni, günden güne ona yaklaştırıyordu.”

25. Fevkalbeşer

“İnsan” anlamına gelen “beşer” sözcüğü ile türetilen fevkalbeşer, “insanüstü” anlamını doğuruyor.

“Fevkaladenin fevkinde” sözünü hatırladınız mı? İşte oradaki “fevk” fevkalbeşer”i tamamlayan diğer sözcük oluyor.

Sözcüğün cümle için nasıl kullanılabileceğine dair bir misal verebiliriz;

“Fevkalbeşer bir çalışmanın sonucunda, bu kadar düşük bir not almamalıydık.”

26. Mukadderat

Gündelik hayatımızdaki kullanım sıklığıyla tanışıklığımızı bir hayli ilerlettiğimiz bu sözcük bilin bakalım hangi dile mensup? Evet, aynen öyle; Arapça.

“Takdir” sözcüğünden meydana getirilen bu sözcük, “kaçınılmaz durumları” ifade etmek için kullanılıyor.

 “Ben mukedderat falan anlamam, kendi kaderimi kendim çizerim.”

27. Sarfınazar

Dilimizdeki karşılığı; “saymama, dikkate almama, vazgeçme” olarak açıklanabilecek bu sözcük Arapça kökenli. Daha detaylı bilgi vermek gerekirse; şayet, kendinden önce gelen sözcük “-den” ekiyle sonlanıyorsa, bulunduğu cümleye; “hesaba katılmasa da, sayılmasa da, göz ardı edilse de” gibi anlamlar yüklemektedir.  Ve bu anlamları içeren sözcüğümüz de, “sarfınazar”dır.

“Gidişatı görüyor ama sarfınazar tavırlarla bildiğini okumayı sürdürüyordu.

28. Hissikablelvuku

Sırada benim en sevdiğim ve listemizde mutlaka olması gereken bir kelime var. Çünkü son zamanlarda yapılan televizyon dizilerinde bu kelimeye çok rastlıyoruz. Türkçemize Arapçadan girmiş olan hissikablelvuku, önsezi demektir. Olacakları önceden hissetmek, tahmin etmek ve içine doğmak gibi anlamlara gelir. Günümüzde bu kelimeye benzer olarak altıncı his ifadesi kullanılmaktadır. Peyami Safa şu dizelerinde hissikablelvuku kelimesine yer vermiştir.

“Mustafa Kemal, inanamayacağımız ölçüdeki bir hissikablelvuku ile emirlerini verdi ve haklı olduğunu gösterdi.”

29. Pâyidar

Payidar sözcüğünün de kökeni Farsça. Anlamı ise “ölümsüz” sonsuza kadar yaşayacak olan, kalıcı ve devamlı anlamlarına gelir. Genelde bir kişi tarafından yapılan cami, okul, yardım vakfı için bu kelimeyi kullanırız. Pâyidar kelimesiyle cümleye, yapılan iyiliğin sonsuza kadar yaşayacağı anlamı katılmaktadır. Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal, 1955 yılında yazdığı İnce Memed kitabında pâyidar kelimesini şu cümle içerisinde kullanmıştır:

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” (Mustafa Kemal ATATÜRK)

30. Tahayyül

Kökeni hayal sözcüğüne dayanan tahayyül, bu anlamı dışında; “imgeleme, zihinde canlandırma, gözünün önüne getirme” anlamlarını karşılıyor. Bununla birlikte sözcüğümüzün etimolojik kökeninin Arapça olduğunu söyleyelim.

Örneğin;

“O kadar güzel bir iş yaptınız ki, böylesine bir sonucu tahayyül edememiştim.”

31. Tumturak

Tumturak sözcüğü; “ihtişam, gösteriş, debdebe, görkem” gibi sözcüklerin yerine kullanılabilecek bir sözcük. Bu kelime ile ilgili olarak birtakım kaynaklar sözcüğün Arapça kökene sahip olduğunu söylese de diğer bazı kaynaklar ise Farsça iddiasını öne sürüyor.

Bu kelimenin cümle içindeki kullanımı ise şu şekilde olabilir:

“Tumturaklı kutlamalar ve bağrışmalar hiç bana göre değil”

32. Müşkülpesent

“Detaycı, zor beğenen, titiz” gibi karşılıklarla anlamlandırılabilecek müşkülpesent sözcüğünü, sürekli bahane uyduranlar için kullanıldığını biliyoruz.

Sözcüğümüz Arapça ve Farsça kökene sahip bir şekilde türetilmiş.

 “Müşkülpesent yapısı yüzünden iletişim sorunu yaşıyor fakat buna rağmen bu huyundan vazgeçmiyor.”

33. Lâyetezelzel

“Sarsılmaz” ve “güvenilir” anlamlarını karşılayan sözcüğümüzün kökeni Arapça.

 “Türk Silahlı Kuvvetlerinin lâyetezelzel yapısı, onun caydırıcı yanlarından birini teşkil ediyor.”

34. Efsunkâr

Sözcüğünün kökeni olan “efsun”, “büyülü” anlamına karşılık geliyor. Bu hali ise “karşı konulamaz derecde etkileyici” olduğuna vurgu yapıyor. Yani, başka bir deyişle Scarlett Johansson’u düşünebilirsiniz…

Sözcüğün, cümle içindeki kullanımına örnek olarak;

“Onun efsunkar güzelliği karşısında hiçbirimiz bu öneriyi reddetmeyi düşünemedik

35. Perdebîrun

Farsça kökenli bir sözcük olan perdebîrun; “açık saçık konuşan, utanması olmayan, edep yoksunu, terbiyeden nasibini almamış” kişiler için kullanılabiliyor.

“Bu perdebîrun hareketlerinin başına bela açacağı konusunda seni son kez uyarıyorum.”

36. Feveran

Arapça kökenli olan bu sözcüğümüz ise “kaynama, coşma, fışkırma” anlamlarını içeriyor. Mecaz anlamıyla, fevri davranış sergilemesi beklenen kimseler için kullanılması yerinde olan bir sözcük. TDK, bu sözcüğü örneklemek için şu cümleyi öneriyor;

 “”Sabırlı olmak, parlamamak, duygusal feveranlardan uzak kalmak hassası da bizde çok eksik.” (Haldun Taner)

37. Mutabık

Polis telsizlerinde ve askeri iletişimde sıklıkla rastladığımız sözcüğün anlamı; “uzlaşma, anlaşma” olarak açıklanabiliyor. Arapça kökenli olan bu sözcüğün örnek kullanımı şu şekilde yapılabilir;

“Şüpheli şahıs malum adresten çıktı, mutabıkız.”

38. Şikemperver

Şikemperver sözcüğü sıfattır. Ve bu bağlamda; “boğazına düşkün, yemek yemeyi seven, yemek yerken zevk alan” kimseler için biçilmiş kaftan olduğunu ifade edebiliriz.

“Aldığı kiloların şikemperver yapısıyla alakalı olduğunu kabul etmesi de güzel bir başlangıç oldu.”

39. Âmiyâne

Söylenişte de yazım sırasında da karıştırılan âmiyane sözcüğünün kökeni hem Arapça hem de Farsça olarak açıklanıyor. Anlamına gelirsek; “basit, sıradan, bayağı” anlamlarının yanı sıra “alelade” sözcüğü yerine de kullanılabiliyor.  Ayrıca; “kabaca, kibarca” anlamları da sözcüğün ifade ettikleri arasında yer alıyor.

 “Âmiyane tabirle söylüyorum ki, bu iş tam anlamıyla safsata”

40. Lafügüzaf

Eski Türkçe

Sosyal medyada, siyasi arenada ya da dost meclislerinde dahi pek çok kişi için kullanabileceğimiz bu sözcüğün anlamı “boş söz”dür. Farsça kökene sahip olan kelimemiz için bir de örnek verelim;

“Bu tehditler hep lafügüzaf! Havlayan köpek ısırmaz.”

41. Lalettayin

Eski Türkçe

Sıfat olan “lalettayin”, Arapça kökenli ve “herhangi bir” ya da “sıradan” anlamlarını karşılıyor. Örnek vermek gerekirse;

“Lalettayin bir mart gününün lalettayin bir pazartesi…” (Sait Faik Abasıyanık)

42. Tufeylî

Kendi emeğini kullanmaktan imtina edenlerin sıfatını ortaya koyan tufeyli sözcüğünün anlamı; “asalak”tır. Haliyle; “başkasının sırtından yaşamlarını sürdüren kimseler” için kullanılıyor. Ancak bununla birlikte; “salaş, virane, yıkık” anlamlarına da sahip bir sözcük tufeyli.

“Adam bu zamana kadar hiç kendi emeğiyle yükselmenin tadını almamış ki. Onun tufeyli bir kişiliği olduğu aşikar.

43. Babayani

Eski Türkçe

Anlaşılacağı üzere sözcüğün kökeninde “baba” mevcut. Farsça menşeli sözcüğümüz; “dış görünüşe, gösterişe önem vermeyen, görmüş geçirmiş, hoşgörülü, babacan” kişiler için kullanılan eski bir kelime. Cümle içindeki örneği şu şekilde olabilir;

 “Senin gibi babayani biri için isnat edilenler benim bile yüreğimi parçalıyor.”

44. Perestiş

Farsça kökenli bu sözcüğün dilimizdeki karşılığı; “taparcasına, delicesine sevmek”tir.

“Ben ona zamanında perestij bir duygu beslemiştim.”

45. Merdümgiriz

Farsça kökenli olan kelime birleşik sıfat özelliği taşıyor ve “alabalığı sevmeyen, insanlardan kaçan, kendini toplumdan izole eden” kişiler için kullanılan ön ad. Günümüzde yalnızlığı önemseyen herkes için kullanılabilir. Örneğin;

“Bugünlerde sahteliğe tahammül edemeyen herkesin kaçış noktası oluyor merdümgiriz haller.”

46. Meymenet

Bizden önceki neslin de bol bol kullandığı “meymenetsiz” sözcüğünü hatırlarsınız…

Sözcüğün anlamı ise “bereket”tir aslında. Ama bununla birlikte; “kutluluk, uğurluluk” anlamlarını da içeren bu sözcük Arapça kökenli. Aynı zamanda, ”uğursuzluk” anlamını taşıyan “nuhuset” kelimesinin karşıt anlamlısıdır. Dolayısıyla, olumsuzluk hal ekini aldığında da, sözcüğün neden suratsız kimseler için kullanıldığı anlaşılabiliyor. Örnek verelim;

“Meymenetsiz herif! Neye elini atsa hayırsız olayların habercisi oluyor.”

47. Tevekkeli

Zarf olarak kullanılan tevekkeli sözcüğü; “boşuna, boş yere, sebepsiz, mesnetsiz, gelişigüzel” anlamları içeriyor.  Ve kulağımızda güzel bir tınıya sebep olan bu sözcüğün kökeni Arapça.

“Bu arada; onun o sinsi gülüşü de tevekkeli değilmiş demek ki.”

48. Pestenkerani

Kökeni Farsça olan pestenkerani sözcüğü, bizlere, “önemsiz, değersiz” ve “saçma” anlamlarını veriyor .Farsça kökenli olan kelime; önemsiz, değersiz, saçma ve uydurma söz gibi anlamları karşılamaktadır. Genellikle küçümseme anlamında kullanılıyor. Bir konuşmanın veya cümlenin ne kadar boş ve önemsiz olduğunu anlatır. Peyami Safa dizelerinde pestenkerani kelimesine şöyle yer verir;

“Pestenkerani bir detaya takılmışsın. Halbuki bunu yapmamalısın.”

49. Velhasıl

”Sözün kısası” anlamıyla, yani “özetleme” manasıyla, sözcüğün etimolojik kökeni keza Arapça. “Velhasılıkelam” şeklinde tamlama hali de mevcuttur. Öte yandan örnek vermemiz gerekirse;

“Velhasıl, bu konuyu burada noktalayalım. Yoksa tatsızlık çıkacak.”

50. Zahir

Zarf olarak kullanıldığında; “kuşkusuz, şüphesiz”, isim olarak kullanıldığında “dış görünüş” ve sıfat olarak kullanıldığında “açık ve/veya belli” anlamlarına gelen bir sözcüğü okumaktasınız.

Örnek verelim mi?

“Onun karşıma çıkışından zahirdi, ömrümce sevdalım kalacağı.”

51. Zevahir

Zahir sözcüğünden türeyen zevahir, “dış görünüm” gibi bir anlam içeriyor. Mecaz anlamda ise “durumu toparlamak” anlamını taşıyor. Örneğin,

“Sizin ağzınız, burnunuz dağılmış. Hemen zevahiri toplayın da, adamların karşısına öyle çıkalım.”

52. Zeyrek

Sözcüğümüz, Farsça kökenli ve  “uyanık, akıllı, güçlü, anlayışlı, zeki” gibi birden fazla anlam barındırıyor.

İşinde uzman olanları tanımlamak için söylenegelen bu sözcüğün cümle içindeki örnek kullanımı ise şu şekilde olabilir:

 “Zeyrek olduğunu göstermeyi başarabilen kadınlardan çok hoşlanıyorum.”

53. Zinhar

“Zinhar, zinhar deme” cümlesindeki teşbihten de anlaşılabileceği gibi “asla” anlamı içeren bu sözcük, daha çok “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizideki bol kullanımıyla hatırlanacaktır.

Farsça kökene sahip olan bu sözcük ile ilgili örnek vermemiz yerinde olur;

“Zinhar kıyamam ben sana…”

Kaynak: 12345 6

Osmanlı Padişahlarının Unutulmaz Sözü

1. “Gitdün ammâ kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile.” (Neşâti)
1-divan-beyit
Anlamı: Sen gittin; fakat canı, yani beni, özleminle beraber bırakıp da gittin.
Ben, sensiz dostlar sohbetini bile istemiyorum…

2. “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi
Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi.” (Ziya Paşa)
2-divan-beyit
Anlamı: Adama adam gerekir, adam etsin adamı.
Adam, adam olmayınca, adam ne yapsın adamı?

3. “Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhgâr-ı âl olmuş sana.” (Nedim)
3-divan-beyit
Anlamı: Nezaket, kuyumcuların altını tel halinde incelttiği araçtan (haddeden) geçerek, senin boyunu posunu oluşturmuş. Şarap, şişeden süzülerek yanağındaki allığı oluşturmuş.

4. “Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır.” (Fuzûlî)
4-fuzuli-divan
Anlamı: Aşk derdiyle hoşnudum, ey doktor! Bana ilaç verme ki, benim helak olmam; senin derman olsun diye vereceğin zehrindedir.

5. “Cihân-ârâ cihân içredür ârâyı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler.” (Hayalî)
5-divan-beyit
Anlamı: Yaratılanlar bu dünyanın içindedir dünyayı bilmezler, balıklar koca denizin içindeler de denizi bilmezler.

6. “Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir.
Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir.” (Şeyh Galib)
6-divan-beyit
Anlamı: Sen benim Efendimsin, benim bu cihanda itibarım varsa sendendir.
Aşıklar arasında bir şöhretim varsa yine sendendir.

7. “Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen.” (Muhibbî- Kanuni Sultan Süleyman)
7-divan-beyit
Anlamı: Sevgilinin gönül varlığını yağma eyleyen aşk mıdır?
Ve sonrasında cansız göğsüm içinde, gelişi ile bana tekrar can veren aşk mıdır?

8. “Bir nefes dîdâr içün bin cân fedâ itsem n’ola
Nice demlerdür esir-i iştiyâkıdur gönül.” (Nef’î)
8-divan-beyit
Anlamı: Bir nefescik olsun o güzel yüzü görmek için bin canım olsa da kurban etsem yeridir. Gönül nice zamandır onun arzusuyla yana tutuşa esiri olmuştur.

9. “Yoluna cânum revân itsem gere cânâ didüm
Yüzüme bin hışm ile bakdı did cânun mı var.” (Zâtî)
9-divan-beyit
Anlamı: Bağırdım; “Ah sevgilim canımı kurban etmem gerek senin için.”
Sevgili, bin öfkeyle yüzüme baktı ve dedi ki; “Canın! Senin daha harcanmayan canın mı var?”.

10. “Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.” (Ahmed Paşa)
10-divan-beyit
Anlamı: Ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti.
O gün bugündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım.

11. “Arz-ı hâl etmeye câna seni tenhâ bulamam,
Seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam.” (Ulvî)
11-divan-beyit
Anlamı: Sevgilim! Halimi, yani aşkından dolayı başıma gelenleri ve isteklerimi, arz etmek için seni tenha bulamıyorum. Seni tenha bulunca da kendimi asla bulamıyorum.

12. “Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen
Anı yine aşık-ı nalana söylen söylesin.” (Bakî)
12-divan-beyit
Anlamı: Aşk derdini başkalarından sormayın. Aşkı çekmeyen onun ne olduğunu ne bilsin? Siz onu yine inleyen aşığa sorun ki, size hepsini bir bir anlatıversin.

Etiketler : Osmanlı Padişahlarının Veciz Sözleri Osmanlı Padişahlarının Dünyayı Titreten Sözleri Padişah Sözleri, Padişahların Özlü Sözleri Osmanlı Padişahları Sözleri Archives En Güzel ve Anlamlı Osmanlı Padişahı Sözleri Osmanlı Padişahlarının Tarihe Geçen Sözleri Osmanlıca Sözler, Osmanlıca Özlü Sözler Anlamlı Güzel Sözler Eski Türkçe Kelimeler Kulağa Hoş Gelen Az Bilinen Sözler Osmanlıca Sözler Osmanlıca Yazılan Sözler ve Anlamları

OSMANLILARIN MUTLAKA OGRENMESI GEREKEN BAZI OSMANLICA TERIMLER

Osmanĺı'da Eşcinsellik - hamam

Osmanĺı’da Eşcinsellik

“Muhallebi çocuğu ne demek?
Sultanla sevişmeden önceki 3 gün boyunca sadece muhallebi yiyerek, bağırsaklarını temizleyen oğlanlara takılan lakap.

Kulağı kesik deyişi nerden gelmektedir?
Osmanlının ilk yıllarında yarı çıplak koyun postu sarıp gezen Kalenderi dervişleri kulaklarına demir küpe takar başlarını kazıtır, bazıları da erkeklik organlarına halka takar gezerdi. Bunlar kadınlarla olan ilişkiyi yasaklarlar birbirleriyle eşcinsel ilişkide bulunurlardı. Bazen bazıları kadınlarla ilişkide bulunduklarında yakalandıklarında ceza olarak kulaklarındaki demir küpe çekip çıkartılır, kulakları kesik kalırdı. ‘Kulağı kesik ‘ deyimide burdan gelmektedir.

Külhanbeyi ne demek?
Yeniçerilerin destur tanımaz azgınlarının her birinin yanında “oğlanı” vardı. Bunlarla geceleri çarşı hamamların göbek taşının altındaki külhanları sıcak olduğundan oğlanlarıyla burada beraber olup geceyi geçirirlerdi. ‘Külhanbeyi’ lafı buradan gelmedir.

Civelek ne demek?
Osmanlı saraylarında parlak sakalı çıkmamış iç oğlanlarının bazılarının kız gibi saçları uzatılırdı. Bunlar dışarı çıktığında Yeniçeriler tarafından tecavüze uğramasın diye bunlar kadın gibi ferace giydirilirdi. Bunlara civelek denirdi. ‘Civelek’ lafı buradan gelir. Peki bunlar neden böyle kız gibi yetiştirilirlerdi? Onu bana sormayın ulu sultanlarını çok seven Osmanlı uzmanlarına sorun. Onlar bilir.

Kabusname nedir?
1082 yılında Emir Keykavus tarafından oğluna nasihatler olarak yazılmıştır. II. Murat’ın emriyle Mercimek Ahmet tarafından tercüme edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in başucu kitaplarındandır. Eserden bir alıntı: “Miden tok olduğunda daha fazla yeme, usanınca da cima etme. Yaz olunca avratlara meylet, kışın oğlanlara ki, vücutça sağlam olasın. Zira oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse vücudu bozar. Avrat teni ise soğuktur, kışın iki soğuk vücudu kurutur…”

Erkek fahişeler nedir?
Osmanlı’da din adamı olmak üzere medreselerde okuyan ergenlik çağındaki öğrenciler yatılı okuyorlar ve 3-5 kişilik hücrelerde kalıyorlardı. Dışa kapalı yaşayan, günahtan korkan ve ergenliklerinin kızgınlığıyla başa çıkmaya çalışan bu müstakbel din adamları çarşı yollarında genç erkek fahişelerle birlikte olurlardı.

Taze oğlanlar nedir?
Bozahane gibi yerlerin işleticileri halk içindeki cinsel yönelimi farklı olan kodaman erkeklere özel parlak erkekleri mekanlarında bulundururlardı. Bunlara taze oğlan denirdi.

Oğlan çekme nedir?
Mezun olduktan sonra iş bulamayan suhteler (medreselerde okuyan kişiler) halktan haraç toplamaya, halka zarar vermeye başlıyorlar. Ayaklanıyorlar. İnsanların evlerini basıp yakışıklı çocukları(tüysüz oğlanları) kaçırıyorlar. Bu kaçırma durumuna oğlan çekme deniyor.

Gelibolulu Mustafa Ali (ö. 1600) kimdir?
II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinin tarihçisi, divan katibi, valisidir. Divân’ında “Zenne rağbet eder mi âkil olan/Tab-ı Ali civâne maildir.” (Aklı başında olan kadına eğilim gösterir mi? Ali’nin yaradılışında delikanlıya yöneliş vardır) demiştir.Gelibolulu Mustafa Ali, Mevâid adlı bir başka eserinde de Osmanlı eyaletlerinde yaşayan çeşitli ırk ve etnik kökenden toplumların delikanlıları hakkında kısa kısa bilgiler veriyordu. Örneğin “Tüysüzler soyundan namert lokması olanların çoğu Arabistan piçleri ve Anadolu Türklerinin veled -i zinalarıdır, onların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez,” diyordu. Örneğin “Edirne, Bursa ve İstanbul’un ince bellileri her yönden kusursuzlukta ve güzellikte onlardan ileridir,” diyordu. Örneğin “Kürt tüysüzleri, anadan doğma evbaş olanların tecrübesine göre sağlıklı, yumuşak ve uysal ve her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok olur. Hele bellerinden aşağısını kına ile boyatır, dizlerine ininceye kadar boyanarak kendilerini süslerler,” diyordu.

Emirgan semtinin adı nereden geliyor?
IV. Murad (1623-1640) İran Seferi sırasında Revan kalesini kendisine savaşsız teslim eden kale kumandanı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han adlı bir eşcinseli İstanbul’a getirecek, adını Yusuf yapıp musahipliğine atayacaktı. Padişahın Yusuf Paşa’ya verdiği hediyelerden biri ‘Feridun Bahçesi’ idi. Bu bahçenin bulunduğu semte sahibi olan eşcinsel paşadan dolayı Emirgan denilmiştir. Dimitri Kantemir ve Eremya Çelebi’ye bakılırsa, padişah bu bahçedeki konakta, Musa Çelebi ve Silahtar Mustafa Paşa gibi dönemin ünlü eşcinselleri ile sabaha kadar oturak alemler düzenlerdi. Bir yandan da, halkın ahlak bekçiliğini yapardı. Öyle ki IV. Murad devrinde, bazı kaynaklara göre 14 bin, bazılarına göre 20 bin kişi kahvehanelere gittiği, tütün, afyon veya içki içtiği gerekçesiyle katledilmişti…

Evliya Çelebi, Genç Osman’ın öldürülmesiyle ilgili neler yazmıştı?
Evliya Çelebi Seyahatname’de I. Ahmet’in talihsiz oğlu Genç Osman’ın kendisini tahttan indiren Yeniçeriler tarafından öldürülmeden (1622) önce ırzına geçildiğiyle alakalı yazmıştı. Ancak Seyahatname’nin bu sayfaları, 1896 yılında orijinal yazmayı ilk kez yayımlayan kurulun içindeki Necib Asım Bey tarafından yırtılarak imha edildiği için bunu yakın tarihe kadar duymamıştık. Asım Bey bu eylemini şu tanıdık sözlerle gerekçelendirmişti: “Tarihimiz için bu sayfa kara bir lekedir. Bunu gelecek kuşaklara göstermek doğru olmadığı için yırttım!” demiştir.

Nedim kimdir?
Tarihçilerin ‘Lale Devri’ adını taktığı III. Ahmed döneminin (1718-1730) ünlü şairidir. Nedim’in lise kitaplarında kesinlikle rastlayamayacağınız şu beyitle neşelenelim: “İzn alub cum’a nemâzına deyû mâderden/Bir gün uğrılayalım çerh-i sitem-perverden/Dolaşub iskeleye doğrı nihân yollardan/Gidelim serv-i revânım yürü Sad’âbâde.” Günümüz Türkçesiyle şair şöyle diyor: “Annenden cuma namazına gideceğiz diye izin alıp sitemlik felekten bir gün çalalım. Gizli yollardan iskeleye doğru dolaşıp, yürü selvi boylu sevgilim Sadabad’e gidelim.” Not: Kadınlar Cuma namazına gitmez.:)

Enderunlu Fazıl Bey kimdir?
18/19. yüzyıl divan şairlerinden Enderunlu Fazıl Bey (ö.1810) oğlan sevgililerinden övgüyle bahseden açık sözlü biriydi. “Şairiz, şeyn verir şanımıza/Giremez fahişe divanımıza’” (Fahişeler kitabımıza giremez, şairiz, bu şanımıza leke sürer) şeklindeki ünlü beytin de müellifi olan şairimiz, Defter-i Aşk adlı eserinde dört erkek sevgilisini (ilki adını vermediği bir delikanlı, ikincisi Süleyman Bey, üçüncüsü hanende Şehlevendim Abdullah Ağa, dördüncüsü İsmail adlı bir köçek); bir sevgilisinin merakını gidermek için yazdığı Hubanname adlı eserinde çeşitli memleketlerin erkeklerini; sevgilisinin “kadınlarla birlikte olurum” tehdidi üzerine yazdığı Zenanname adlı eserinde o memleketlerin kadınlarını; Çenginame adlı eserinde döneminin erkek raksçılarını (köçekleri) anlatmıştı. Divan adlı eserinde ise devrin büyüklerine düzdüğü övgüler ve oğlanlar için yazılmış gazeller yer alıyordu.

Eşcinselliğin ayıp sayılması ne zaman başladı?
Batı tipi reformlara hız verilen, dolayısıyla kadın-erkek ilişkilerinin normalleşmeye başladığı Tanzimat Dönemi’nden (1839’dan) itibaren oldu. Dönemin alimi ve resmi tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa, Maruzat adlı eserinde son durumu şöyle özetlemişti: “…Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Kâğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kâmil ve Âli Paşalar ile onlara mensup olanlar kalmadı…”

Velhasıl kelam daha çook sey var. Güreşlerden tut da hiz oğlanlarına, erkek banyolarına, hamam kültürüne, sıra gecelerine…. çoook fazla sey. Osmanlı çocukları sürekli hakaret ve küfür ediyor. Onlar için özellikle anlattım. Bilin istedim. Bende ecdadımla gurur duyuyorum.

#Dominiko turco monello

Osmanĺı'da Eşcinsellik - hamam

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Aylin D.M.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.