osmanli soyundan yasayan varmi / Dizilerdeki Gibi Değil! 19 Şaşırtıcı Maddede Gerçek Osmanlı Torunları

Osmanli Soyundan Yasayan Varmi

osmanli soyundan yasayan varmi

Osmanlı torunu, dedesinin ABD'deki naaşını T&#;rkiye'ye getirecek

Osmanlı Devleti'nin 34'üncü padişahı 2'nci Abdülhamid Han'ın 4'üncü kuşak torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, "Abdülkerim Efendi'nin, dedemizin naaşının kendi ülkemizde, kendi topraklarımızda bulunması gerektiğini düşünüyorum." dedi.

Osmanoğlu, New York'ta yılında "vurularak öldürülen" dedesi Abdülkerim Efendi'nin mezarını ziyaret ettikten sonra AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Osmanlı hanedanının 'te sürgün edilmesinin ardından 'da İstanbul'da doğan ilk hanedan üyesi olduğunu belirten Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, şunları söyledi:

"Dedem Abdülkerim Efendi, Sultan Abdülhamid Han'ın torunu. 3 Mart 'te hanedan sürgüne gidiyor, bütün aileler farklı ülkelere gidiyorlar. Abdülkerim Efendi de Beyrut'a gidiyor, hayatını orada devam ettiriyor, babaannemizle de orada tanışıyor. Babam ve amcam Lübnan'da doğmuş."

Osmanoğlu, Lübnan'da yaşayan dedesi Abdülkerim Efendi'ye Doğu Türkistan'dan halifelik teklifi geldiğini aktararak, Japonya'nın da desteğiyle dedesinin birkaç ülkeyle daha görüşerek bu teklifi kabul ettiğini ve Doğu Türkistan'a gittiğini ifade etti.

Abdülkerim Efendi'nin ''bir otomobil şirketi ile görüşüp markayı Doğu Türkistan'a götürmek'' için New York'a geldiğini belirten Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, ''Dedem, 3 Ağustos 'te otelinde namaz kılarken vurularak şehit edildi.'' dedi.

Osmanoğlu, dedesi Abdülkerim Efendi'yi "Çin ve İngiliz istihbaratlarının öldürttüğüne" inandıklarını belirtti.

Dedesinin mezarının da New York'ta bulunduğunu anlatan Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, şöyle konuştu:

"Abdülkerim Efendi'nin, dedemizin naaşının kendi ülkemizde, kendi topraklarımızda bulunması gerektiğini düşünüyorum. Büyükelçilik, konsolosluk, burada görüştüğümüz dostlarımız bize yardımcı oluyor. Buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza da teşekkür ederiz. Onların da destekleri var. Buradaki prosedürleri bitirdikten sonra naaşı ülkemize götürmek istiyoruz. Amerika'da bazı prosedürler var, bu sürecin biraz uzun sürebileceğini söylediler. Çünkü DNA testi isteniyor, görüşmeleri yaptık, DNA testini verip naaşını İstanbul'a götürmek istiyoruz ve herkesin bundan mutlu olacağını düşünüyorum."

Sultan Vahdettin'in Suriye'de bulunan naaşı da Türkiye'ye getirilmeli

Mısır'da ölen Sultan Reşad'ın torununun naaşının da 8 ya da 9 yıl önce Türkiye'ye getirildiğini söyleyen Osmanoğlu, "Benim düşüncem, hem Sultan Abdülhamid Han'ın torunu Abdülkerim Efendi'nin naaşının hem de Sultan Vahdettin'in Suriye'de bulunan naaşının ülkemize getirilmesi. Şu anda korunmuyor Suriye'de. Suriye zor günler geçiyor. Abdülkerim Efendi'nin naaşını aldıktan sonra Sultan Vahdettin'in naaşını da getirmek için çaba göstereceğim." diye konuştu.

Hanedan sürgününü film yapmak istiyoruz

Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Osmanlı hanedanının sürgününün nasıl başladığını, hanedanın sürgünde neler yaşadığı, nerelere gittiklerini ve nasıl bir hayat sürdüklerini anlatan bir sinema filmi projesi üzerinde çalıştıklarını belirterek, şunları söyledi:

"Milletimizin aklında kalan soru işaretlerini aydınlatmak için sinema filmi projesi düşündük, bu projeden sonra dizi de düşünüyoruz. Çalışmalarımız gayet hızlı bir şekilde devam ediyor. Bunu ilk defa sizinle paylaşıyoruz. Projenin adı 'Hanedan Sürgünü'. Sürgüne gitmiş olan amcalarımız, halalarımız bizlerle çok güzel şeyler paylaştılar, bizde olan bilgi hiçbir tarihçide yok, bu bilgi ve paylaşımları çok güzel bir şekilde işleyip sunmak, beyaz perdeye taşımak istiyoruz. Gerçekten neler yaptılar? Düşünebiliyor musunuz bir şehzadenin çöplükten dahi yemek yediğini, bunların bilinmesi gerektiğini düşünüyoruz."

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Osmanlı Hanedanı d&#;rt kıtada yaşıyor

Son Dakika Haberler

G&#;ndemOsmanlı Hanedanı d&#;rt kıtada yaşıyor

İSTANBUL AA

Vahdettin'in torunu Neslişah Evliyazade: Ailemizin sonu T&#;rk halkının kurtuluşu oldu

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Haziran 10,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Son Osmanlı Padişahı Vandettin'in torunu Neslişah Evliyazade 'Aileniz Atatürk'e kızgın mı?' sorusuna "Süründüler, evet. Ama aksi olsaydı şimdi bu ülkede oturmazdık. Ne olurdu hain denmeseydi, biraz paraları olsaydı, bu dramları yaşamasalardı… Sadece bu var. 35 padişahın mezarı burada, Vahdettin'inki Suriye'de. Niye orada kalsın? Ama asla Atatürk'e düşman ya da kızgın değiller. Belki ailemin, Osmanlı hanedanının sonu oldu ama Türk halkının da kurtuluşu oldu" dedi.

Haberin Devamı

Galatasaray Adası'nın tapusunu istemesiyle gündeme gelen II. Abdülhamid'in torunu Nilhan Osmanoğlu'nun ardından son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in 5'inci kuşaktan torunu Neslişah Evliyazade de konuştu.  Tam bir Atatürkçü olan Neslişah Evliyazade S. Hanedan mensuplarının prensiplerine göre çok mütevazı büyütülmüş. Osmanoğlu'nun aksine Evliyazade, "Ailemizin sonu Türk halkının kurtuluşu oldu. Mustafa Kemal padişah olsaydı Osmanlı devam ederdi” diyor. Ve ekliyor “Hanedan kadınları iyi eğitimli ve feministti. Bizde herkes kendi işini kendi yapar.”

Vahdettin’in torunu Neslişah Evliyazade Posta Gazetesi’nden Canan Danyıldız’a konuştu. Söyleşi şöyle:

Sultan Vahdettin’in tam olarak kaçıncı kuşak torunusunuz?

5'inci kuşaktan torunuyum. Annem Hanzade Hanım'ın annesi Hümeyra Sultan, Ulviye Sultan'ın kızı ve Yıldız Sarayı'nda doğmuş. Sultan Vahdettin İstanbul'dan sürgün edildiğinde onunla önce San Remo'ya, oradan Nice'e birlikte giden torunu da anneannem Hümeyra Sultan.

Haberin Devamı

O sürgünden dönebiliyor mu?

Evet. Hümeyra Sultan Cumhuriyet'in ilanından sonra Türkiye'ye dönebilen ilk hanedan mensubu. Atatürk, sadece kadınlara özel bir izin veriyor, o da öyle dönebiliyor.

Atatürk'le karşılaşmışlar mı peki?

Bir baloda Atatürk onu dansa kaldırıyor. Ama anneannem ölene kadar, “Benim Hümeyra Sultan olduğumu bildiği için mi kaldırdı, yoksa öylesine mi dans ettik, hâlâ bilmiyorum” derdi. Anneannem Atatürk'e bayılmış.

DEDEM VAHDETTİN'İN TABUTUNA HACİZ KONDU

Sürgünün ilk yıllarına dair neler anlatırlardı?

Hiç paraları olmadan Nice'e geliyorlar. Biraz sefil bir hayat… Nice'te Alfred Nobel'in evini tutuyorlar. Ben yıllar sonra o evi gördüm. Dedem Vahdettin'in tabutuna bile haciz konuyor, o kadar diyeyim. Yaşadıkları ülkelerde hanedan üyeleri olduklarını da söylemezlerdi, mütevazılıktan.

Sarayın kadınları aslında nasıllar?

Hepsi çok zeki ve zarif kadınlar. Çok çalışkanlar ve sözleri erkeklerden daha fazla geçiyor. Dahası sürgünde farklı işler yapmak zorunda kaldıkları için karakterleri daha da güçlü. Mesela anneannem sonraki yıllarda Amerika'ya gidiyor. Orada Nato askerlerine Türkçe öğretiyor.

Haberin Devamı

Yani bizim hayal ettiğimiz gibi etraflarında hizmetliler yok mu?

Hepsi çok düzenli ve işlerini kendileri yapıyor. Çok hoş, sade ve bakımlılar. Hiçbir şeyi atmazlar. Hani hep anlatıldığı gibi, “saray kadınlarının mücevherleri, savruklukları” falan yok. Bu arada bütün Osmanlı hanedan mensupları yüksek sesle konuşur. Ve çok hayvanseverler.

Peki anneanneniz Hümeyra Sultan ve annesi Ulviye Sultan, saraydan dışarı çıkmazlar mıymış?

Hayır! Çok sosyal kadınlar. Hepsi iyi derecede İngilizce, Fransızca, İtalyanca gibi Avrupa dillerini biliyorlar ve iyi yüzüyorlar. Çok demokratlar.

Ne severlermiş, nasıl yaşarlarmış?

Et yemeklerine bayılırlar, sorbe ve dondurmaya da… Yüksek sesle konuşarak yemek yerler! Futbol delisiydi çoğu! Fotoğrafa çok meraklılar. Ellerinden her iş gelir. Sarayda öğretilirmiş ama dışarıda “Haydi çalış” deyince afallamışlar. Feministlerdi bir de! Cüceleri de var. Hepsini aile ferdi gibi sahiplenmişler.

Haberin Devamı

Çok fakirlik çeken olmuş mu?

Evet. Mesela Şehzade Orhan Efendi Fransa'da mezar bekçiliği yapmış. Vefat ettiğinde cenazesinde beş kişi varmış.

Dedeniz Vahdettin vatan haini ilan edilmişti…

Ailem buna çok üzüldü, çok kırıcı bir şey. Üstelik Sultan Vahdettin Kurtuluş Savaşı'nı da, Mustafa Kemal'i de destekliyor. Ama yeni yönetimlerde her zaman böyledir ya… Eskisi suçlanır.

Tarih derslerinde siz de zorlandınız mı?

Tabii. Ben öğrenciyken de ‘vatan haini' diyorlardı. Üstelik tarih bir bütün; Fatih'i kahraman yapıyoruz, Vahdettin'i hain… Olur mu öyle şey? Sultan Vahdettin, bir gün geri dönecek diye yanına hiçbir eşyasını almamış. Bu nasıl kaçmak? İsteseydi kalırdı. Halktan da destek görürdü. Gitmeseydi iç savaş çıkardı…

Haberin Devamı

Aileniz Atatürk'e kızgın mı?

Süründüler, evet. Ama aksi olsaydı şimdi bu ülkede oturmazdık. Ne olurdu hain denmeseydi, biraz paraları olsaydı, bu dramları yaşamasalardı… Sadece bu var. 35 padişahın mezarı burada, Vahdettin'inki Suriye'de. Niye orada kalsın? Ama asla Atatürk'e düşman ya da kızgın değiller. Belki ailemin, Osmanlı hanedanının sonu oldu ama Türk halkının da kurtuluşu oldu.

Sultan Vahdettin Atatürk'ü sever miydi?

Sürgündelerken, kalfalardan biri anneannem Hümeyra Hanım'a, İzmir Marşı'ndaki “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” sözlerini “Kahrolsun Mustafa Kemal” diye öğretmiş. Anneannem de beş yaşında, ne bilsin… Şarkıyı böyle söylerken Sultan Vahdettin duymuş ve “Bir daha benim askerime kahrolsun deme” diyerek kızmış. Kimsenin böyle bir şey demesine izin vermezmiş.

Haberin Devamı

Ailenizde Vahdettin'den ya da saraydan kalan yadigarlar var mı?

Tuğrası bizde. Çok şık, zarif.

Parlamenter sistem mi yoksa başkanlık mı?

Ben liberalim, parlamenter sistemden yanayım.

En çok hangi sarayı seviyorsunuz?

Topkapı Sarayı'nı çok beğeniyorum. Bir gece kalacaksın deseler orayı tercih ederim.

TAPUSU OLAN TOPRAĞINI ALABİLİR

Sizin de Nilhan Sultan gibi “Şurası bizim, geri verin” diye isteyeceğiniz yerler var mı?

Benim bildiğim tapusu Osmanlı hanedanına ait olan bir yer yok. Sultan Vahdettin'e ait olan bir mülk varmış, orayı da o dönem satmış. Ellerinde tapuları olan hanedan üyeleri varsa, tabii ki almalılar. Ona bir şey diyemem.

Vahdettinin torunu Neslişah Evliyazade: Ailemizin sonu Türk halkının kurtuluşu oldu

At biniyorsunuz; çok şampiyonluğunuz var…

Evet, şampiyonluklarım var. 15 yaşından beri at biniyorum. Milli biniciyim. Babam Osman Refik'in dedeleri Nejat ve Sedat Evliyazade, atlara çok meraklıymış. Bana da onlardan geçmiş. Türkiye Jokey Kulübü'nü kurmuşlar. Altay Spor Kulübü'nü de onlar kurmuş. Kırmızıya yakın renkteki atlarından birinin adı Al Tay'mış.

ATATÜRK SULTAN OLSAYDI OSMANLI DEVAM EDERDİ

Saray içi o kadar modernken, bu yönetime niye yansımamış?

Bence bu zamanlama ve karakterle ilgili. Dedem Vahdettin, sultan olmayı zaten hiç istememiş. O dönem hanedanın başına kim gelse bir şey değiştiremezdi. Ancak Mustafa Kemal gibi bir karakter sultan olsaydı, belki Osmanlı yönetimini modernleştirebilirdi. Osmanlı devam edebilirdi.

80 yıl boyunca suskun kalan Son Osmanlılar ilk kez konuşuyorlar

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Kanal D’de, önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren benim hazırladığım dört bölümlük bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"

Belgeselin konusunu Fatih’in, Yavuz’un ve Kanuni’nin soyundan gelen hanedan mensuplarının Mart’ında Türkiye’den sürgüne gönderilmelerinden sonra yaşadıkları, filmlere taş çıkartacak derecede macerayla ve ıstırapla yüklü gurbet öyküleri oluşturuyor. Hanedanın başta Neslişah Sultan olmak üzere gazetelerden ve özellikle de televizyonlardan bugüne kadar hep uzak durmuş olan birçok mensubu ilk defa bu belgesel için kamera karşısına geçtiler ve Osmanoğulları’nın imparatorluğun yıkılışından sonraki yazılmamış tarihini hikáye ettiler.

SİRKECİ İstasyonu’ndan bundan 82 yıl önce, ’ün 5 Mart akşamı saat sekizde kalkan Simplon Ekspresi’nin kadınlı-erkekli küsur yolcusu, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyordu.

Yolcuların tamamı Osmanoğlu ailesine, yani Osmanlı Hanedanı’na mensuptu ve Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart günü kabul ettiği sayılı kanun uyarınca ve kanunun ifade ettiği şekilde "Türkiye topraklarında yaşamaktan ebediyyen mahrum bırakılıp" sürgüne gönderiliyorlardı. Hanedanın Türkiye’deki reisi olan Son Halife Abdülmecid Efendi, ailesiyle beraber 3 Mart gecesi Türkiye’den zaten sınırdışı edilmişti.

Mart’ının ortalarına gelindiğinde, Türkiye’de Fatih’in, Yavuz’un ve Kanuni’nin soyundan gelen artık tek bir kişi bile kalmamış; Sirkeci’den kalkan Simplon Ekspresi ile yahut Eminönü’nden demir alan Fransız gemileriyle vatandan ayrılmışlardı.

Gurbete gönderilen Son Osmanlılar erkek, kadın ve çocuk olmak üzere toplam kişiydiler ve sürgün, hanedanın kadınları için 28, erkekleri için 50 sene boyunca devam etti. Kadınlara ’de, erkeklere de ’te Türkiye’ye yeniden dönebilme izni verildi. İleri yaştaki Son Osmanlılar’ın çoğu gurbette binbir sıkıntı içerisinde can vermiş, memleketi terkettikleri sırada henüz çocuk olanların saçları ise, dönüş kapıları açıldığında çoktan ağarmıştı.

SARAYIHATIRLAYANLAR

Padişah torunlarının bazıları Türkiye’ye dönüp sıradan vatandaş olarak yaşamaya başladılar, bir kısmı ise kurulu düzenlerini bozamayarak önceden yerleştikleri memleketlerde kalmayı ve Türkiye’ye arada bir turist olarak gelmeyi tercih ettiler.

Dönüşten hemen sonra gazete muhabirleri, ileriki senelerde de televizyoncular, hanedanın önde gelenlerini, yani "ailenin saray görmüş olan büyüklerini" konuşturabilmek ve hatıralarını nakledebilmek için büyük çaba gösterdiler. Ama Osmanoğlu ailesinin hiçbir büyüğü bugüne kadar kameranın önüne geçip maceralı hayatını anlatmadı ve modern Türkiye hakkında ne düşündüğünü söylemedi. Onlarla ilgili yazılanlar sadece gittikleri davetlerde yahut katıldıkları toplantılarda çekilmiş fotoğrafların altındaki birkaç satırdan ibaret kaldı.

Son Osmanlılar’ı maceralı hayatlarının bir TV belgeseli haline getirilmesi için ikna etme şansı, ilk defa bana nasip oldu.

Bundan 15 sene önce, aynı ismi taşıyan bir kitap çıkartmıştım, kitap çok satan eserler listesinde uzun müddet kalmıştı ve şimdi arada bir sadece mezatlarda rastlanan "nadir" bir yayındı.

"Son Osmanlılar" belgeselinin temelini, işte yıllar önce çıkarttığım bu kitap teşkil etti. Hanedanın başta Neslişah Sultan (Osmanoğlu) olmak üzere gazetelerden ve özellikle de televizyonlardan senelerden buyana uzak duran birçok mensubu sağolsunlar, konuyu kalıcı bir TV belgeseli haline getirme ricamı kırmadılar ve maceralı hayatlarının bütün ayrıntılarını kameraya anlattılar.

Elimde, Osmanoğlu ailesi ile ilgili olarak fotoğraftan filme ve belgeden hátırata kadar zaten birhayli doküman vardı. Bu belgeler ve şimdi hayatta olmayan hanedan mensuplarıyla seneler önce yaptığım özel çekimlerin bazı bölümleri, sürgünü bütün ıstırabıyla yaşayan ve belgesele konuşan padişah torunlarının görüntülerinin arasına yerleştirildi. Ortaya böylece benim yapımcılığımda ve tecrübeli televizyoncu İlkgün Serdar’ın yönetmenliğinde ilginç, duygusal ve gündeme ilk defa gelecek olan bilgilerle dolu dört bölümlük bir belgesel çıktı: "Son Osmanlılar"

"Son Osmanlılar", önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren dört hafta boyunca, her çarşamba gecesi Kanal D’de yayınlanacak. Osmanlı Hanedanı’nın "reisi", yani Türkiye’de bugün cumhuriyet rejimi yerine Osmanlı idaresi devam etseydi tahta geçecek olan Şehzade Osman Ertuğrul Efendi, Son Padişah Sultan Vahideddin ile Son Halife Abdülmecid Efendi’nin torunları Neslişah ve Neclá Sultanlar, hanedanın artık hayatta olmayan eski reisi Şehzade Mehmed Orhan Efendi,Sultan Vahideddin’in torunu Hümeyra Hanımsultan (Özbaş) ve ailenin daha birçok mensubu, izleyicilere Osmanoğulları’nın, imparatorluğun yıkılış sonrasındaki yazılmamış tarihini hikáye edecekler.

HÜRRİYET VE KANAL D’DE

Hürriyet’te de, yarından itibaren Son Osmanlılar belgeseli ile aynı ismi taşıyan üç günlük bir yazı dizisine başlayacağım. Dizide belgeselin tanıtımının yanısıra bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflarla dokümanlar yeralacak, tarihten futbola uzanan şaşırtıcı bağlantılar ve hattá gözlerinizi yaşartacak derecede duygu yüklü hadiseler anlatılacak.

Bütün bu yayınlardan önce, bir konuya açıklık getirmem gerekiyor: Son Osmanlılar belgeseli ve dizisi senelerden buyana aramızda sessizce yaşayan bir grup insanın yarım asır boyunca devam etmiş ve filmlere taş çıkartacak derecede macerayla ve ıstırapla yüklü sürgününün öyküsüdür. Ama bu macera siyasi değil insanidir; "Osmanlı hayali" ile alákası yoktur ve üzüntülerle, heyecanlarla ve hayal kırıklıklarıyla doludur.

BELGESELDE NELER VAR?

Padişah torununa polis sorgusu: Halife dedelerin Müslüman mıydı?

Hürriyet’te yarın, Kanal D’de de önümüzdeki çarşamba günü yayınlanmaya başlayacak olan ve Osmanlı Tarihi’nin bir yerde "yıkılış sonrası öyküsü" olan "Son Osmanlılar" belgeseli, sene devam eden bir devlet kuran Osmanoğlu ailesinin yarım asırlık sürgün dramından anekdotlar veriyor.

İşte, dizide ve belgeselde yeralan konulardan bazıları:

Neslişah Sultan’a, ’lerin sonunda Türk vatandaşlığına geçmesi sırasında Sirkeci’deki Sansaryan Hanı’nda bulunan Emniyet Müdürlüğü’nde sorulan soru: "Büyükbabalarınız Sultan Vahideddin ile Abdülmecid Efendi’nin dinleri neydi? Müslüman mıydılar?" Sultan’ın cevabı: "Her ikisi de Halife idi, utanın!"

İkinci Abdülhamid’in ’te Fransa’nın Nice şehrinde vefat eden torunu ve Osmanlı tahtının várisi Şehzade Mehmed Orhan Osmanoğlu’nun cenazesi, Nice Umumi Mezarlığı’nda parasızlık yüzünden, üzerlerinde haçların yükseldiği Hristiyan mezarlarının arasına defnedildi.

Sürgün yıllarında acı bir şekilde can veren Osmanlı şehzadeleri Sultan Reşad’ın torunu Şehzade Namık Efendi’nin hayatı Kahire’nin Tora Zindanı’nda noktalandı, Abdülhamid’in İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkistan İmparatoru olmaya çalışan torunu Şehzade Abdülkerim Efendi de New York’ta Japon gizli servisinin kurşunlarına hedef oldu.

Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’ın yayınlanmamış hatıralarından: "Türkiye’de bugün Cumhuriyet kurulmuş, ailemiz vazifesini yapıp geçmiştir. İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ün idi, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır".

Osmanlı Hanedanı’nın New York’ta yaşayan reisi Şehzade Osman Ertuğrul Efendi anlatıyor: "Mustafa Kemal Paşa bizi sürgüne göndermek zorundaydı, zira göndermeseydi yapmak istediklerini yapamazdı."

Neslişah Sultan’ın duygu yüklü konuşması: "Sürgünde seneler boyunca yanımda bir avuç İstanbul toprağı olmasını istedim, bir türlü temin edemedim ama İstanbul’a nihayet kendim dönebildim. Şimdi sokağa çıktığımda güzel ne varsa dedelerim tarafından yapılmış olduğunu görüyorum ve bu toprağa ait olmakla iftihar ediyorum."

Müşfik Kenter okudu biz de oturup çaldık

"SON Osmanlılar" belgeselini önemli bir sanatçı, Müşfik Kenter seslendirdi. Tarihe malolmuş bir hanedanın hüzünlü hikáyesini, Kenter’in o hüznü tam olarak aksettiren sesinden dinleyeceksiniz.

Belgeselin müziklerini ise, Türk Müziği’nin iki seçkin icracısıyla, viyolonselci Uğur Işık ve kemençeci Derya Türkan ile beraber yaptık. Hem jenerikte, hem de tema müziklerinde alışılmamış bir yol izledik ve Klasik Türk Müziği’nin az bilinen bazı eserlerini değişik bir yorumla seslendirdik.

Eski bir elyazmasından günümüz notasına aktardığım yüzyıldan kalma "Nikriz" makamındaki bestecisi bilinmeyen bir peşrevi jenerik olarak seçtik ve peşrevin icrasına ben de tanburumla katıldım. ’lu yılların unutulmaz bestekárı Kapdanizade Ali Rıza Bey’in bundan senelerce önce ilk defa benim tarafımdan icra ettirilen "Denizde Akşam" isimli zarif şarkısını da Uğur Işık ve Derya Türkan enstrümantal olarak seslendirdiler. Işık ve Türkan ikilisi, ölüm temalarında Nedim Ağa’nın ’larda bestelediği Sultaniyegáh makamındaki saz semaisini modern bir anlayışla yorumlarlarken, dizinin gerilimli bölümlerinde de ortak eserleri olan "Sürgün" isimli parçayı kullandılar.

"Son Osmanlılar"ın jeneriğiyle tema müzikleri, zannedersem, belgesellerde klasik müziğimizden nasıl istifade edileceğini de gösterir mahiyettedir.

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır