oğuz kağan destanı kimindir / Türk Yurdu Dergisi

Oğuz Kağan Destanı Kimindir

oğuz kağan destanı kimindir

Oğuz Kaan Destanı Nedir, Özellikleri Nelerdir? Oğuz Kaan Destanı Ne Anlatır?

Oğuz Kağan Destanı Nedir?

Oğuz Kağan Destanı M.Ö. 209 ile 174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış Hun Hükümdarı Mete Han'ın hayatı üzerine kurulmuş destana denilmektedir. Oğuz Kağan Destanında diğer destanlarda da olduğu gibi mitolojik ve doğaüstü olaylarla bezeli bir anlatım bulunmaktadır. 

Oğuz Kağan Destanı günümüze kadar ulaşmış olsa da ilk hali ile ulaşmamıştır. Bu destanın Uygur Harfleri ile yazılı olan özgün şekli Paris Kütüphanesinde de yer almaktadır. Oğuz Kağan Destanın üç farklı şekli bulunmaktadır. Bunlardan ilki XII ile XVI. yüzyılları arasında Uygur harfleri ile yazılması ve İslamiyet'ten önceki inancı yansıtan varyantıdır.

Oğuz Kağan Destanının ikinci şekli XIV. yüzyıl başında yazıldığı bilinen Reşideddin'in Cami üt-Tevarih eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan destanı olmaktadır. Bu destan İslami varyantların birincisini temsil etmektedir. Son olarak üçüncü şekli ise XVII. yüzyılda Ebü'l Gazi Bahadır Han tarafından Türkmenlerin arasında bulunan sözlü rivayetlerden ve daha önceki yazmalardan faydalanılarak yazma biçimi olmaktadır.

Oğuz Kağan Destanı Özellikleri Nelerdir?

Özellikle tarihçiler tarafından önem arz eden Oğuz Kağan Destanı pek çok özelliğe sahiptir. Bu destanın sahip olduğu özellikler sebebiyle de Türk Tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Oğuz Kağan Destanının özellikleri şunlardan oluşmaktadır:

 - Destanda oğuzun hayatının doğumu, gençliği, savaşı ve ölümü anlatılmaktadır. Oğuz Kağan Destanının temelinde cihangirlik ve yiğitlik bulunmaktadır.

 - Oğuz Kağan Destanında kuvvet hareket edici güç olmaktadır. Ayrıca oğuzun temposu süratlidir.

 - Oğuz Kağan Destanında insan hayatının esasının aşk değil savaş olduğu anlatılmıştır. Yapısında geri dönüşler yapılmayan Oğuz Kağan Destanında anlatıcı düz bir çizgi halinde devam etmektedir.

 - Oğuz kağan atlı göçebe medeniyetini temsil etmektedir.

 - Destanda Oğuz Kağan aktif bir tavır halindedir. Hakim olma duygusu ve hanlık arzusu görülmektedir. 

Oğuz Kağan Destanı Ne Anlatır?

Oğuz Kağan Destanı Hun Hükümdarı Mete'nin doğuşu ile başlamaktadır. Doğumu ile birlikte kağan oluşu, Türk Birliğini kuruşu ve ölümünden önce de ülkesini oğulları arasında paylaştırılması anlatılmaktadır. Ayrıca bu destanda oğuzun doğumu, gençliği ve ölümü gibi başlıca aşamaları arka arkaya anlatılmaktadır.

Destanda oğuz kahramanlık yaptıktan sonra bir kız ile tanışmakta ve evlenmektedir. Halkını toplayan oğuz büyük bir toy verir ve fetihler için harekete geçmektedir. 

Oğuz Kağan Destanı nedir ve hangi devlete aittir? Oğuz Kağan Destanı Kısaca Konusu ve Özeti…

Oğuz Kağan Destanı Hangi Döneme Aittir? Oğuz Kağan Destanı Kısaca Konusu ve Özeti… Birçok Türk destanında olduğu gibi Oğuz Kağan destanın da ilk hali günümüze ulaşmamıştır. Ancak destanın Uygur harfleri ile yazılmış en eski versiyonu Paris Kütüphanesi’nde saklanmaktadır.

Günümüzde 3 farklı versiyonu olduğu bilenen destan Büyük Hun İmparatorluğu’na aittir.

Destanda Oğuz Kağan’ın doğuşu, cesareti, evlilikleri, çocuklarının doğuşu, hükümdar olması, kazandığı zaferler ve ölmeden önce ülkeyi çocuklarına nasıl paylaştırdığı anlatılıyor. Birçok mitolojik olayı içinde barındıran destan Uygur alfabesi ile yazılmış. Günümüzde birçok farklı şekilde de anlatılan Oğuz Kağan destanı için tarihçileri Hun imparatoru Mete’nin hayatını anlattığı konusunda uzlaşmışlardır.

Klavye ile galeriyi gezebilirsiniz

#oğuz kağan destanı, oğuz kağan destanı kime ait, oğuz kağan destanı kısaca, oğuz kağan destanı kimin, oğuz kağan destanı özeti, oğuz kağan destanı ait olduğu devlet, oğuz kağan destanı bilgi kısa, oğuz kağan destanı çok kısa, oğuz kağan destanı en kısa özeti, oğuz kağan, mete han, oğuz kağan destanı hakkında bilgi, oğuz kağan destanı hikayesi, oğuz kağan'ın destanı kısaca, oğuz kağan destanı hangi döneme aittir, büyük hun imparatorluğu





Cengiz Han Destanı (Cengiz-Name)

Cengiz Han Destanı (Cengiz-Name) Hakkında Kısaca Bilgi

XIII. asır ortalarına doğru Orta Asya Türkleri arasında doğup yayılan destanlardan biridir. Destan, Cengiz Han’ın hayatı, şahsiyeti ve cihangirliği etrafında ve Cengiz çocukları tarafından idare edilen Türkler arasında doğmuştur. Yazıya XV. asırda geçirilmiştir. Oğuz Kağan Destanı’nı anlatan eserlere Oğuzname denildiği gibi, Cengiz Han Destam’nı anlatan eserler de Cengizname adını taşır.

Oluşumu

En eski Oğuz ve Uygur destanlarından türeyen söylentilerin diğer Türk boyları arasında anlatılıp genişlemesi ve ilavelerle zenginleştirilmesiyle oluşmuştur. Cengiz Han Destanı, aslında bu söylentilerin etrafında Cengiz Han’ın kişiliği ve adıyla şekillendirilerek yapılan bir yakıştırmalı destan görünümündedir.

Orta Asya’da yaşayan Türk bodunları arasında XIII. yüzyılda meydana gelişmiştir. Cengiz Han Destanı‘nda Moğol hükümdarı Cengiz Han‘ın yaşamı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir.

Orta Asya’da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-name‘de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmektedir ve hikâye Türk tarihi şeklinde anlatılmaktadır.

Cengiz Han’ın Kişiliği

Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin büyük yazarı Ebü’l Gâzi Bahadır Han, “şecere-i Türk” adlı eserinde “Cengiz-Nâme”nin 17 varyantını tespit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya’daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir.

Cengiz Han Destanı Konusu Kısaca

Orta Asya Türkleri, Cengiz’i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâmiyet düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur.

Moğolların Anadolu’ya saldırgan biçimde gelip burayı yakıp yıkmaları, Bağdat’ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk’in Yıldırım Beyazıd’la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz’in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine yol açmıştır.

Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler’in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır. “Cengiz-Nâme”nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da “Destan-ı Nesl-i Cengiz Han“dır. Edige Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.

Varyasyonları

Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini devam ettirebilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir. 1820’yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivayeti tesbit edilmiştir.

Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga Destanı ve Oğuz Kağan Destanı gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok destan örneği bulunmaktadır.

Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler (Destansı Hikaye) olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve birçok Türk topluluklarınca da yaşatılan Köroğlu destanı  örneği yanında daha sınırlı alanlarda tespit edilen Danişmend-name, Battal-name gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.

Cengiz Han Destanı Özeti Kısaca

Cengiz Han, baba tarafından Oğuz Han’a, ana tarafından Altın Han’a dayanır. Altın Han, güzelliğiyle dillere destan olan kızını güneş yüzünden uzak bir şekilde saklar. Ancak bir gün gün ışığı kızın yanına gelir ve kız bir çocuk doğurur. Utanan Altın Han, kızını ve çocuğunu denize salar ve Tumavi Mergen tarafından alınıp evlat edinilirler. Kızın çocukları Dobun Bayan, Bilgidey ve Büdenedey’dir. Dobun Bayan evlenir ve üç oğlu olur.

Ancak ölümünden sonra nur halinde dünyaya geri döner ve Alanguva’nın kocası olarak yeniden dünyaya gelir. Alanguva, Cengiz adında bir oğlan daha doğurur. Cengiz’in kardeşleri ona zulmetse de halk onu sevmektedir. Cengiz kaçarak dağda yaşar ve Türk boyları onu Han olarak seçerler. Cengiz Han, büyük bir devlet kurar ve çocukları arasında taksim ederek ölür.

Cengiz Han Destanı İslami Versiyon

İslami rivayete göre, Cengiz Han’ın asıl adı Timuçin’dir ve babası Tatar Hanlarından Timuçin’i mağlup eder. Timuçin, çobanlık yaparak büyür ve babasının ölümünden sonra halk onu Han olarak seçer. Abız, Timuçin’e Cengiz adını verir ve bütün dünyayı fethedip efendisi olacağını müjdeleyen bir kuş ötmeğe başlar. Timuçin, evliyaların dediklerini doğrular ve Hanlığı kabul eder.

İlk Türk Destanları Adları Nelerdir

Destan, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş söylenceleridir. Destanlar, manzum veya mensur veyahut da manzum-mensur karışık olabilmektedirler.  Türk edebiyatında destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Yaratılış Destanı, Alp Er Tunga Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Göç Destanı, Manas Destanı v.b. gibi destanlar İslamiyet öncesine ait destanlardır. Battalgazi Destanı, Danişmend Gazi Destanı gibi destanlar ise Türklerin İslamiyeti kabulünden sonraya ait olan, daha yakın tarihli destanlardır.

Destan Örnekleri:

Göç Destanı

Uygur ülkesinde, Tuğla ve Selenge ırmaklarının birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe vardır. Adına Hulin Dağı derlerdi.

Hulin Dağında da, birbirine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Biri kayın ağacıydı. Bir gece, kayın ağacının arasında yaşayan halk bu ışığı gördü ve ürpererek takip etti. Kutsal bir ışıktı, kayın ağacının üstünde kaldığı müddetçe kayın ağacının gövdesi büyüdükçe büyüfü, kabardı. Oradan çok güzel türküler gelmeğe başladı. Gece oldu mu, ağacın otuz adım ötesinden bütün çevre ışıklar içinde kalıyordu.

Bir gün ağacın gövdesi ansızın yarıldı. İçinden beş küçük çadır, beş küçük odacık halinde meydana çıktı. Her odacığın içinde bir çocuk vardı. Çocukların ağızlarının üstünde asılı birer emzik vardı ve onlar bu mukaddes çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler.

Çocukların en küçüğünün adı Sungur Tekin’ di, ondan sonrakinin adı Kutur Tigin, üçüncüsününki Türek Tekin, dördüncüsünün Us Tekin ve beşincisinin adı Bögü Tekin’di. Beş çocuğun beşinin de Tanrı tarafından gönderildiğine inanan halk, içlerinden birini hakan yapmak istediler. Bögü Han en büyükleri idi hem de ötekilerden daha güzel, daha zeki ve daha yiğit görünüyordu. Bögü Tekin’ in hepsinden, her hususta üstün olduğunu anlayan halk onu hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı tahta oturttular.

Böylece yıllar yılı kovalamış ve bir gün gelmiş Uygurlara bir başkası hakan olmuş.

Bu hakanın da galı Tekin adında bir oğlu varmış.

Hakan oğlu Galı Tekin’ e, Çin prenseslerinden birini, Kiu-Lien’ i almağı uygun görmüş.

Evlendikten sonra Prenses Kiu-Lien, sarayını Hatun Dağında kurdu. Hatun dağının çevre yanı da dağlıktı ve bu dağlardan birinin adı da Tanrı Dağıydı, Tanrı Dağının güneyinde de Kutlu Dağ derler bir başka dağ vardı, kocaman bir kaya parçası.

Bir gün elçileri, falcılarıyla birlikte Kiu-Lien’ in sarayına geldiler. Kendi aralarında konuşup dediler ki:

-Hatun Dağının varı yoğu, bütün bahtiyarlığı Kutlu dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri zayıflatıp yıkmak istiyorsak bu kayayı onların elinden almalıyız.

Bu konuşmadan sonra varılan karar üzerine Çinliler, Kui-Lien’ e karşılık olarak o kayanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, isteğin nereye varacağını düşünmeden ve umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul etti, yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara verdi. Hâlbuki Kutlu Dağ bir kutsal kayaydı; bütün Uygur Ülkesinin saadeti bu kayaya bağlıydı. Bu tılsımlı taş Türk Yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu düşmana verilirse bu bütünlük parçalanarak ve Türkeli’nin bütün saadeti de yok olacaktı.

Hakan kayayı vermesine verdi ama kaya öyle kolay kolay sökülüp götürülecek cinsten değildi. Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine odun ve kömür yığıp ateşlediler. Kaya iyice kızınca da üzerine sirke döküp parça parça ettiler. Her bir parçayı da ülkelerine taşıdılar.

Olan o zaman oldu işte. Türkeli’nin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanları dile geldi, kendi dillerince kayanın düşmana verilişine ağladılar. Yedi gün sonra da bu düşüncesiz Hakan öldü. Ama Onun ölümüyle ülke felaketten kurtulamadı. bir Çin prensesi uğruna çekinmeden feda edilen yurdun bir kayası, Türkeli’nin felaketine sebep oldu. Halk rahat ve huzur yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buhar olup uçtu. Topraklar yarıldı, mahsuller yeşermez oldu.

Günlerden sonra Türk Tahtına Böğü Han’ın torunlarından biri hakan olarak oturdu. O zaman canlı cansız, ehli yaban, çoluk çocuk bütün yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden:

-Göç!.. Göç!.. diye çığrışmaya başladı. Derinden, inilti, hüzün dolu, çaresiz bir çığrışmaydı bu. Yürekler dayanmazdı.

Uygurlar bunu bir ilahi emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara düzüldüler; yurtlarını yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere doğru göç etmeğe başladılar. Nihayet bir yere gelip durdular, orada sesler de kesildi. Uygurlar, seslerin kesilip duyulmaz olduğu bu yerde kondular, beş mahalle kurup yerleştiler ve bunun için bu yerin adını da Beş-Balık koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.

Oğuz Kağan Destanı

Ay Kağan’ın yüzü gök, ağzı ateş, gözleri elâ, saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir erkek evladı oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et, çorba ve şarap istedi. Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü.

Ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü. At sürüleri güder ve avlanırdı. Oğuz’un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı. Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu. Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu. Oğuz cesur bir adamdı.

Günlerden bir gün bu gergedanı avlamağa karar verdi. Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti. Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü. Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü. Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi. Gergedan geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti. Gergedanın bağırsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti.

Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu. Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu. Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi.

Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler.

Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kıza aşık oldu ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.

Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler. Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi:

Ben sizlere kağan oldum

Alalım yay ile kalkan

Nişan olsun bize buyan

Bozkurt olsun bize uran

Av yerinde yürüsün kulan

Daha deniz, daha müren

Güneş bayrak gök kurıkan

Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:” Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir. Sizden itaat dilerim. Kim benim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim. Onu düşman bilirim. Onunla savaşır ve yok ettiririm”.

Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan, Oğuz Kağan’a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu. Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı. Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi. Oğuz Kağan’ın isteklerini gene kabul etmedi. Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü. Kırk gün sonra Buz Dağın eteklerine geldi. Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi .O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt: ” Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim.”dedi. Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler. Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu.

Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu. Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı. Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler. Oğuz Kağan’ın beylerinden Uluğ Ordu Bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler. Oğuz’un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey’e “Kıpçak” adını verdi.

Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler. Oğuz Kağan’ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı. Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü. Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi. Atını getiren bu beye: ” Sen buradaki beylere baş ol. Senin adın ebediyen Karluk olsun.” dedi. Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu. Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş başladı. Oğuz Kağan, Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı.

Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurtla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve ülkesine kattı. Düşmanları üzüldü, dostları sevindi. Pek çok ganimet ve atla birlikte evine döndü.

Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu evlatları arasında paylaştırdı.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır