Gün içerisinde sürekli hapşırma problemi yaşıyor ve çevrenizden "Çok yaşa" cümlesini sık işitiyorsanız, bu durumun sebebi alerjik rinit olabilir. Stres ve sigara kullanımı gibi birçok nedenin yol açtığı alerjik rinit, dikkat edilmediği takdirde alerjik sinüzit ve astımla birlikte tehlikeli boyutlara varabiliyor.
Memorial Hizmet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü uzmanları, alerjik hastalıkların çeşitleri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Alerjik rinit, ortamda bulunan alerjenin nefes alma esnasında burun iç yüzeyine yapışması sonucu duyarlılığı olan kişilerde; hapşırma, burun akıntısı, burun ve genizde kaşıntı, burun tıkanıklığı ve damakta kaşıntıya neden olan bir hastalıktır. Burun akıntısı devam ettiği için hasta geceleri geniz akıntısı ve öksürük ataklarından yakınır; gündüz ise sürekli geniz temizleme ihtiyacı olur. Alerjik rinit hayatı tehdit etme özelliği olmayan; ancak hastanın günlük aktivitelerini etkileyerek yaşam kalitesini belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Alerjik yakınmalar bu hastalarda; baş ağrısı, burun kanaması, uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları ve performans düşüklüğüne neden olur. Konsantrasyon bozukluğu nedeniyle hasta çocuk ise okul başarısı, erişkinse iş başarısı düşer. Bunlar da uzun vadede ruhsal bozuklukların çıkmasına neden olabilir.
Alerjik rinit 3 ayrı kategoride incelenebilir. Bunlardan bir tanesi, yıl boyu süren alerjik rinit yani; ev tozu akarı, mantar, ülkemizde seyrek olan hamam böceği, kedi, köpek, kuş gibi evcil hayvanlar ve bitki polenlerine bağlı olarak görülebilir. Mevsimsel alerjik rinit yani; ağaç, ot, yabani ot, hububat polenine bağlı oluşan alerjidir. Yıl boyu süren ancak mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit ise sorumlu alerjenler yani; "mite"lar ve polenlerdir.
Alerjik rinit, genellikle alerjik konjonktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astımla birliktelik gösterir. Alerjik konjonktivit eşlik ettiğinde gözlerde yanma, batma, kaşınma, sulanma gibi bulgular da görülebilir. Yine bu hastalarda eğer alerjik sinüzit varsa; geniz akıntısı, baş ağrısı, gece gelen öksürük nöbetleri olabilir. Ayrıca alerjik rinit, kronik (müzmin) sinüzit ve orta kulak iltihabının en sık saptanan nedenidir. Alerjik rinitli hastalarda bronş alerjisi yani alerjik astım sıklığı ve riski çok daha yüksektir (2-8 kat). Alerjik rinitlilierdeki alerjik astım sıklığı ortalama % 25-30`dur. Ayrıca alerjik astımlı hastaların % 70`inde alerjik rinit öyküsü vardır. Bu nedenle alerjik rinit tanısı konan çocuk ve genç erişkinler alerjik astım açısından da değerlendirilmeli ve izlenmelidir. Astımın da birlikte görüldüğü hastalarda, nefes darlığı, hırıltılı solunum, göğüste sıkışma hissi, öksürük gibi bulgular olabilir.
Solunum yolu alerjisine yol açan alerjenler haricinde; stres, hava kirliliği, sigara dumanı, deterjan ve parfüm gibi kimyasal maddeler de alerjik yakınmaların ortaya çıkmasında ya da artmasında tetikleyici rol oynar. Tanı için muayene ve birtakım tanı testleri yapılmalıdır. Kişinin şikayetlerinin hangi alerjene bağlı olarak ortaya çıktığını saptamak için "Alerji deri testleri " uygulanabilir. Tedavide temel yöntem, tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmaktır. Alerjik rinit tanısı kesinleştirildikten sonra tedavi için izlenecek yol, alerjilerden kaçınma ve korunma, ilaç tedavisi ve seçilmiş hastalarda aşı tedavisi uygulanması şeklindedir.
Alerji döneminizde hiç dışarıda dolaşmaya çıkıp, neredeyse kafanızı yere indiremeyecek kadar seri, bir dizi “Hapşuu” tepkisini yaşadınız mı?
İŞTE SEBEBİ!
Hapşırma, toz ve hastalıktan tutun da duygusal tepkilere ve hatta güneş ışığına kadar çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. Fakat hapşırığın asıl sorumlusu, burnunuzun ve boğazınızın içerisindeki mukus zarlarıdır. Öte yandan bir hapşırık anında, göğüs kaslarınız ciğerlerinize basınç yapar ve bu durum da ani bir havanın dışarı çıkmasına sebep olur. Saatte 160 km hızlara ulaşabilen bir hava yaklaşık olarak 2000 ila 5000 kadar bakteri damlacıklarıyla doludur.
Hapşırıklar genellikle burnumuza girerek burun mukozamıza ulaşan yabancı bir parçacıkla ya da dış bir uyarıcıyla başlar. Bu durum da histamin salınımını tetikler ve histaminler de burnumuzdaki sinir hücrelerini rahatsız eder. Bu rahatsızlık da burunda bulunan ve kaşıntı yapan şeyi, güçlü bir hava püskürtmesiyle dışarı atma isteği olarak hapşırığı ortaya çıkarıyor.
DHA
Çoğumuzun neden olduğunu dahi bilmediği ve sağlıklı olduğuna inandığı hapşırık için aslında bilmediğimiz onlarca farklı detay var. Detaylı olarak ele alındığında, meydana geliş şeklinde göre bazı şeylerin habercisi olabilen hapşırmanın zararları da var. Bilinmeyen yönleriyle hapşırmak hakkında merak edilebilecek tüm detayları sizler için bir araya topladık.
Vücudumuzdaki her ayrıntı aslında biz farkında olmasak da bizi dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü probleme karşı korumaktadır. Ani bir şekilde, refleks olarak ortaya çıkan hapşırma eylemi aslında üst solunum yollarında bulunan süzgeçlerin vücuda mikropların girmesini engellemek için yarattığı bir eylemdir. Doğal bir akışla gerçekleşen hapşırmanın insan vücuduna faydaları şunlardır:
Hapşırma eyleminin faydalı olduğu söylendiğinde çok hapşırmanın da normal olduğu düşünülebilir. Lakin arka arakaya hapşırmak neden olur, ana sebebi nedir mutlaka araştırılmalıdır. Çeşitli nedenlere bağlı olan hapşırın ana nedenleri şunlardır:
Çok hapşırmak farklı sebeplere bağlandığı için öncelikle bu sorun için hemen alanının uzman doktorlarına başvurmalısınız. Çok basit bir sebep olabileceği gibi ciddi bir durumun belirtisi de olabilir. Keza hapşırmanın zararları araştırıldığında bu konunun hafife alınması gerekildiği de hemen anlaşılır.
Özellikle de polen, koku, ışık gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkan bir alerjinin de belirtisi olabilir. Arka arkaya çok hapşırıyorsanız aşağıdaki belirtileri de taşıyorsanız mutlaka bir doktora başvurun.
Zamanı ve yeri asla ayarlanamayan hapşırma eylemi çoğu kişinin rahatsızlık duyduğu bir durumdur. Özellikle de yüksek veya komik bir ses çıkarma kaygısıyla bazen istemsiz olarak ya da bilerek hapşırığınızı tutmak zorunda kalabilirsiniz.
Özellikle de gripken hapşırmak iyi olduğu için mümkün mertebe hapşırığınızı sınırlamamanız gerekir. Uzman doktorların kesinlikle doğru bulmadığı bu durum beyin kanamaları gibi ciddi sorunlara neden olabiliyor.
Keza hapşırma anında beyne normalden daha fazla oksijen gidiyor ve bu durum sağlıklı lakin tutmaya çalıştığınızda farkında olmadan beyin kanamasına sebep olabilirsiniz. Bu ciddi sorun dışında hapşırmanın en bilindik zararları şunlardır:
Bu durumlara ek olarak hapşırık anında ağzınızı sıkıca kapatmak da iyi bir yöntem değildir. Hapşırık anında etrafa mikrop saçmamak adına peçete kullanabilir ya da o an kolunuzun iç kısmından destek alabilirsiniz.
Hapşırma konusunda tez hazırlayan İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi araştırma görevlisi Haldun Narmanlıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hapşırma hakkındaki inanışların eski Yunan öncesine dayandığını belirtti.
Aristotales'e göre, eski insanların, ruhun insanın kafasında bulunduğuna, bu nedenle hapşırmanın ruhu etkilediğine inandığını aktaran Narmanlıoğlu, "Pease'ye göre, Aristotales hapşırmayla başın kutsallığı arasında bağlantı kuruyordu. Bu nedenle ruhun zarar görmemesi için dua etmek bir gereklilikti" dedi.
Aristotales'ten yaklaşık 5 asır önce "Odysseia Destanı"nda hapşırmanın ilahi bir işaret olarak gösterildiğini dile getiren Narmanlıoğlu, şunları söyledi:
"Penelope, kocası Odysseia'nın gittiği savaştan uzun yıllar boyunca geri dönmemesine rağmen kendisine talip olan hiçbir erkekle evlenmemiştir. Kocasının geri geleceğine inanmaktadır. Gerçekten de kocası bir gün yurduna geri döner. Dilenci kılığında evine gider. Penelope, tanıyamadığı kocasını dilenci sanarak konuşurken oğlu hapşırmaya başlar. Penelope bunu kocasının döneceğine dair tanrılardan gelen bir mesaj olarak yorumlayıp sevinir. Hapşırığa yüklenen aşkınsal anlam, her alandaki hayat pratiğinde kendine yer bulmaktaydı. 'Jüpiter seni korusun' duası, özellikle Roma döneminde hapşırığa verilen tepkilerden en ünlüsüydü. Bunun yanında, 'Uzun yaşayasın' ve 'Sağlıklı olasın' gibi temenniler, ruhlarını hapşırığın etkilerinden korumak isteyen insanların diline pelesenk olmuştu."
Neredeyse bütün medeniyetlerde hapşırmanın aşkınsal yorumlanmasının temel nedenlerinden birinin, ağız ve burnun adeta vücudun kapısı gibi algılanması olduğunu kaydeden Narmanlıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"İlkel dönemin birçok topluluğunda bu anlamlandırma çerçevesinde gelişmiş adetlerin bulunduğu görülmektedir. Örneğin Zulu kabilesi inanışına göre, burun ruhların bedene girip çıkması için bir araçtır. Bu nedenle Zulular, hapşırmayı insanın içine giren kötü ruhu dışarı çıkarmak için vücudun bir çabası olarak düşünürdü. Benzer bir algılama biçimine şaman inancında rastlanmaktadır. Honko, hastalıkların tedavisiyle uğraşan bir şamanın sağaltım seansını anlatırken, şamanın kendisine yardım etmeleri için çağırdığı ruhları nefesiyle içine çekmesinden bahseder. Eski Türk inanışında da benzer adetler bulunmaktadır. Türklerde insanın ağzı, ruhların bedenle ilk temas noktası olarak görülmektedir. Bu nedenle, ölen bir kişinin çenesi, içine şeytan girmesin diye bağlanmaktadır."
-"Ölmek ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır"-
Narmanlıoğlu, Orta Çağ döneminde Avrupa'da insanların ölüm ile soluk vermenin bağlantılı olduğuna inandığını bildirerek, "Bu nedenle 'nefes vermek', çoğu zaman 'ölmek' ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla güçlü ve ani şekilde nefes vermeye neden olan hapşırmanın, insanın hayatını kolaylıkla sonlandırabileceği düşünülmüştür. Bu inançla ilgili 17. yüzyıldan günümüze ulaşan ilginç bir anekdota göre, İngiltere'de ölüm döşeğinde can çekişen Kral 2.
Charles'ı çektiği ıstıraptan kurtarıp ölümünü kolaylaştırmak için doktorlar hapşırtmaya çalışmışlardı. Bu amaçla hapşırmayı sağlayan çuha çiçeği ile amonyak karışımından faydalanmışlardı" ifadelerini kullandı.
-Hristiyanlık'ta hapşırma-
Narmanlıoğlu, kitabi dinlerin hepsinde hapşırık ile ilgili mutlaka bir ritüelin bulunduğunu kaydetti.
Hristiyan inancında hapşıran kişiye dinsel bir temennide bulunulmasının kökeniyle ilgili en genel kabulün, Papa Saint Gregory dönemine uzandığını belirten Narmanlıoğlu, şöyle konuştu:
"8. yüzyılda veba hastalığı İtalya'yı kasıp kavurmuştur. Hastalığın en karakteristik özelliği insanların genellikle hapşırmalarıdır. Papa, insanlara hapşırmalarının hemen ardından hastalara 'Huzur içinde yat' demelerini tavsiye etmiştir. Pease'nin aktardığına göre, İzlanda'da da veba hastalığının arttığı dönemlerde hapşıran kişiye 'Tanrı seni korusun' denilmesi ya da hapşıran kişinin kendi kendine 'Tanrı beni korusun' şeklinde dua etmesi, hastalığa bir çare olarak benimsenmişti."
Narmanlıoğlu, genellikle Orta Çağ Avrupa'sında hapşırığın olumsuz bir alamet olarak algılanması, ölüm ve kötü şansla bağdaştırılması nedeniyle değişik uygulamaların ortaya çıktığını kaydetti.
Avrupa'da bazı bölgelerde doğumdan hemen sonra çocuğu soğuk algınlığına karşı korumak ve dolayısıyla ölümcül görülen hapşırığı engellemek için burun deliklerine kutsal yağ veya tükürük sürüldüğünü vurgulayan Narmanlıoğlu, şunları aktardı:
"İskoçya'nın bazı bölgelerinde ise bu iş için bir parça mum yağından faydalanılırdı. Eski çağlarda hapşıran kişinin kısa sürede öleceği ya da kötü şansa sahip olacağı düşüncesinin aksine Müslümanlar ve Yahudiler'e göre hapşırmanın insanları gençleştirdiğine inanılır. Yani aslında, hapşırmak sağlıklı olmanın göstergesidir. Bu nedenle Kudüs'te insanlar bir kişinin hapşırmasını hayırlı bir belirti olarak karşılar. Örneğin Tevrat'ta hapşırma, sağaltım mucizesinin anlatıldığı bir hikayedeki en önemli sembol olarak belirir."
-İslamiyet'te hapşırma-
İslamiyet'te ise hapşıran bir Müslüman'ın "Yaratıcının lütfuna Elhamdülillah" diyerek şükretmesi gerektiğine inanıldığını ifade eden Narmanlıoğlu, şunları anlattı:
"Bir Müslüman hapşırıp yaratıcıya şükrettiğinde, bunu duyan yanındaki kişi 'Yerhamukallah' (Allah sana merhamet etsin) diye dua eder. Hapşıranın cevabı ise 'Yehdina ve yehdikümullah' (Allah bize ve size hidayet versin, doğru yolu göstersin) olmalıdır. Hapşırık ile ilgili bu uygulamalar Hz. Muhammed'in hadislerine dayanmaktadır. Önemli hadis kaynaklarından olan Tirmizi'nin kitabının 'Edeb' bölümünde, içerisinde hapşırmanın geçtiği toplam 13 hadis yer almaktadır. İslam inancında bir kişiye 3 kereye kadar hapşırdığında dua edilir. Çünkü hapşırmak, sağlıklı olmanın göstergesidir ve insan hapşırdıktan sonra sağlıklı olduğu için yaratıcıya şükretmelidir. Daha fazlası ise o kişinin hastalıknedeniyle hapşırdığını gösterir. Hapşırdıktan sonra Allah'a şükretmeyen bir kişiye dua edilmez. Bir kişi hapşırır da yaratıcıya şükretmeyi unutursa, yanındaki kişi kibarca hatırlatmalıdır. Müslüman olmayan bir kişi hapşırdığında ise 'Yehdikumullah' (Allah sana doğru yol göstersin) denilir."
-"Hapşıran bebeğin akıllı olacağına inanılır"-
Narmanlıoğlu, gayrimüslim Arap geleneklerinde de hapşırıkla ilgili çeşitli adetlerin görüldüğünü belirterek, "Örneğin, Hıristiyan Araplar'da hapşıran kişiye 'Sağlıklı olasın' denilmesi bir gelenektir. Musevi Araplar'da ise 'Yaşayasın' deyimleri kullanılmaktadır. Hapşıran kişiyi kutsamak için kullanılan kalıp söylemler yanında, hapşırıkla ilgili değişik inanışlar da iletişim ortamına dahil olmuştur. Örneğin, Aristotales öğleden gece yarısına kadar sürede hapşırmanın iyiye, gece yarısıyla bir sonraki öğle arasındaki sürede hapşırmanın ise kötüye alamet olduğuna inanmaktaydı. Alman halk inanışında, nikahtan önce çiftlerden birinin hapşırması kötü şans olarak yorumlanırken, vaftiz töreninden önce hapşıran bebeğin ise akıllı olacağına inanılıyor" ifadelerini kullandı.
-"Cuma günü hapşırmak buluşmaya işaret"-
Amerikan kültüründe Pazar günü kahvaltıdan önce hapşıran kişinin, ölüm haberi alacağına inanıldığını belirten Narmanlıoğlu, şunları kaydetti:
"Türkmen inanışına göre ise Cuma günü hapşırmak bir buluşmaya işarettir. Pers inancına göre, biri dilek tuttuğu zaman yanındakilerden biri hapşırdığında bu dileğinin kabul olduğu anlamına gelmektedir. Kökeninde çoğunlukla dini bir temenni bulunsa da neredeyse bütün milletlerde hapşıran kişi için söylenen bir söz bulunmaktadır. Azeriler 'Sağlam ol', İranlılar 'Afiyet (sağlık, esenlik) olsun', Boşnaklar 'Sağlığına', İrlandalılar 'Tanrı bizimle olsun', Danimarkalılar 'Yararına olsun', Ermeniler 'Uzun yaşayıp başarılı olasın', Çekler 'Tanrıya selam', Finler 'Sağlığına', İzlandalılar 'Tanrı sana yardım etsin', Maltalılar 'Yaşa', Ruslar 'Sağlıklı ol', Vietnamlılar 'Doğa ana kutsasın' demektedir.
Türkçe'de hapşırana söylenen 'Çok yaşa' ve cevap olarak verilen 'Sen de gör' kalıbı, en çok Hindu geleneğindeki temenniyle benzerlik göstermektedir. Hindu geleneğinde bir kişi hapşırdığında yanındaki 'Yaşa' der, hapşıran ise 'Seninle beraber' diye karşılık verir. Ancak günümüzde hapşırmaya verilen temennilerin genellikle, konuşmayı ilerleten, sosyal uyumu pekiştiren rutin bir nezaket gösterisi olduğu görüşü daha baskındır. Gündelik hayatta kullanılan nezaket ifadeleri sürtüşmesiz iletişimi kolaylaştırmakta ve böylelikle kişilerin toplum ve grup içindeki yerlerini koruyabilmelerini sağlamaktadır."