peygamber efendimiz dövme hadisi / DÖVME - TDV İslâm Ansiklopedisi

Peygamber Efendimiz Dövme Hadisi

peygamber efendimiz dövme hadisi

 

Hadis ve siyer kitaplarında, özellikle çocuklara dair, bütün ezberlerimizi bozan tablolar da çıkar karşımıza… ‘Âlemlere rahmet’ olarak gönderilmiş Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam, en çok da ‘çocuklara rahmet’ olarak gönderilmiş gibidir. Onun dünyasında çocuğun, çocukların apayrı bir yeri vardır.

 

Çocuklar, rahmeten li’l-âlemîn aleyhissalâtu vesselamın gözünde, ‘Allah’ın yeryüzündeki çiçekleri’dir. Çiçekler gibidir onlar; hayata lezzet ve değer katarlar. Yine, çiçekler gibidirler; incinmeleri, kırılmaları, ezilip solmaları çok ama çok kolaydır. Küçük ama merhametsiz bir fiskenin narin bir çiçeğin boynunu büküp kırması gibi, sıradan ama hoyratça bir muamele çocukları çok çabuk kırıp incitebilir.

 

Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın çocuklarla muamelesinde bu gerçeğin getirdiği hassasiyet hep görülür. Çocukları, torunları, ashabının çocukları… Hepsi için, sabır ve şefkat timsali bir sığınak, bir melce, bir kucaktır onunkisi. Mescidinde ashabına namaz kıldırırken sırtına binip ‘deh, deh!’ diyen torunu ‘hevesini alsın diye’ secdesini uzatan bir Resûlullah tablosu vardır karşımızda.

 

Yahut, ashabına hutbe verirken yanına gelen bir diğer torununu kucağına oturtup başını okşayan bir Resûlullah…

 

Yahut, mescidde ashabına namaz kıldırırken bir çocuk ağlamasını duyduğunda, annesi çocuğuna çabucak kavuşabilsin diye, okumaya niyet ettiği uzun sûre yerine kısa bir sûre ile namazını tamamlayan bir Resûlullah…

 

Yahut, evinde namazda iken ağlamaya başlayan bir torununa cevap vermekte gecikilmesi üzerine, namazını bitirdikten sonra ev ahalisine “Onların ağlamasının beni üzdüğünü bilmiyor musunuz?” diye sitem eden bir Resûlullah…

 

Yahut, namazdayken önünden geçmemeleri konusunda tenbihlediği halde namaza durmasının ardından seccadesinin o tarafından bu tarafına zıplayıp duran Ümmü Seleme validemizin küçük kızı Zeyneb’i azarlamak yerine, ‘kız çocuklarının kafalarına koyduklarını yapma konusunda daha mahir oldukları’ yönünde bir tesbitle yetinen bir Resûlullah…

 

Yahut, kucağında iken üzerine çiş yapıp elbisesini kirleten küçük torunu Hüseyin’i kucağından alan Ümmü Fadl’ın “Sen nasıl Resûlullah’ın üstüne çiş yaparsın?” diye hafiften vurmasına dahi razı olamayıp müdahale eden bir Resûlullah…

 

Yahut, on yıl yanında hizmet eden, bu on yıl içinde nice zamanlar kendisinden istediği şeyi unutan, istemediği şeyi yapan, kıran, döken Enes b. Mâlik’i bir kere bile “Niye böyle yaptın? Niye böyle yapmadın?” diye azarlamayan bir Resûlullah…

 

Yahut, kendisine alıştırdığı küçük kuşu ölünce içine ve evine kapanan bir çocuğun, Umeyr b. Mâlik’in haberini aldığında ölen kuşu için ona taziyede bulunan bir Resûlullah…

 

Yahut, Medineli çocuklara bir öğüt, bir nasihat verecekse, bunu ekseriya onları devesinin terkisine alarak, bir ikramda bulunarak yapan bir Resûlullah…

 

Resûlullah aleyhissalâtu vesselam ve çocuklar deyince akıllarda kalan, hadis ve siyer kitaplarından bir Asr-ı Saadet hatırası olarak aktarılan tablolar, işte hep böylesi tablolardır. Çocuklar, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın gözbebeğidir ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselam o büyük iman, ahlâk ve insanlık dersini verirken ‘terbiye kasdıyla olsun’ ne diliyle, ne eliyle onları asla incitmemiştir.

 

Bugünün çocuklarının yahut bugünün büyükleri olan dünün çocuklarının hafıza arşivlerinde kocaman bir ‘camide amcalardan işittiğim azar’ sayfalık dosyasının yer almasına karşı, Asr-ı Saadet çocuklarının hâfıza arşivinde ‘Resûlullah’tan işittiğim azar’ başlıklı tek bir dosya dahi yoktur.

 

Bugünün çocuklarının hafıza arşivindeki kabarık ‘tekme, tokat ve dayak’ dosyalarına karşılık, Asr-ı Saadet çocuklarının hiçbirinin hâfıza arşivinde ‘Resûlullah’tan yediğim dayak’ başlıklı bir dosya da yoktur.

 

Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, ne evde, ne mescidde, ne çarşıda, ne sokakta hiçbir çocuğa vurmamış, hiçbir çocuğu dövmemiştir.

 

Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, çocuklarına, torunlarına, mü’minlerin çocuklarına bir kere bile tokat atmış da değildir. O, çocuklara aşama aşama tevhidi de, namazı da, Kur’ân’ı da öğretmiş; ama bunları ‘şiddet dili’ne ve ‘şiddet eli’ne asla başvurmadan gerçekleştirmiştir.

 

Gelin görün ki, bugün güya iman adına, güya namaz adına, güya Kur’ân adına dövülen, sövülen, tekme yiyen, tokat yiyen, kovulan veya azarlanan nice çocuk vardır.

 

Dahası, Resûlullah’tan asla görmediğimiz bütün bu hareketlere karşı, çocuklara döven veya söven büyükler ne hazindir ki bu davranışlarını Resûlullah’tan aktarılan bir hadise dayandırmaktadır. “Onlar yedi yaşına geldi mi, çocuklarınıza namazı emredin. On yaşına gelince de kılmadığı takdirde, onları dövün.”

 

Resûlullah’ın çocuklara yapmadığını yapmanın gerekçesi olarak Resûlullah’a atıfla aktarılan, budur.

 

Hazindir ki, eğitim için bula bula ‘eğmek’ kökünden türetilmiş bir fiili bulan, dayağı ise ‘cennetten çıkma’ gören bir sosyo-kültürel ortam, rahmeten li’l-âlemîn aleyhissalâtu vesselamın hadislerine bakışa ve hatta hadislerini tercüme edişe de sirayet etmiş; algıdaki yanlış seçicilik bir hadisi nazarlardan gizlerken, bir diğer hadise yanlış mânâ verdirmiştir.

 

Resûlullah aleyhissalâtu vesselama atıfta aktarılan “On yaşına gelince onları dövün” sözüne karşılık, sahih kaynaklarda “Çocukları dövmeyin” 65 emrini içeren bir hadis de vardır. Ama bu ikinci hadis nedense nazarlardan gizli kalmış, dolayısıyla diğer hadise verilen mânânın sıhhatini bu hadisle test etme imkânı da bulunamamıştır.

 

Evet, “Çocukları dövmeyin” buyuran bir Resûldür o. Nitekim kendisi hiç çocuk dövmemiştir.

 

O halde, ‘sünnet’ Peygamber aleyhissalâtu vesselamın yaptığı şeylerin ifadesi ise eğer, çocuk dövmemek de bir Peygamber sünnetidir.

 

Onun “Çocukları dövmeyin” hadisinin ümmete mal olamamasına karşılık, çokça dillerde gezen ve ellerde uygulanan “On yaşına gelince onları dövün” rivayeti ise, bu Peygamber sünnetini gözardı ederek verilen bir mânâ niteliğindedir. Ve burada, dili iyi bilenlerin tesbit ettiği üzere, özensiz ve dikkatsiz bir çeviri ve aktarım vardır.

 

Her dilde, bir kelime çok anlamlar içerir; ve İngilizce gibi, Arapça gibi bazı dillerde, bir kelimenin anlamı, aldığı eklerle değişmektedir. Meselâ İngilizce’de ‘to give’ fiili ‘vermek’ anlamına geldiği halde, bu fiilin sonuna eklenen ‘in’ veya ‘up’ veya ‘on’ anlamı tamamen değiştirmektedir: “to give in: boyun eğmek; to give up: vazgeçmek; to give up on: ümidi kesmek.”

 

Benzer bir durum, hadisteki ‘onları (yani: on yaşına gelmiş çocukları) dövün’ diye mânâ verilen, “fadribûhu aleyhâ” ifadesinin özünü teşkil eden Arapça’daki darabe fiili için de geçerlidir. Nitekim, din eğitimi üzerine ihtisas kesbetmiş bir isim şöyle demektedir:

 

“Günümüz din eğitimcilerini en rahatlatan şu durumdur ki; hadis-i şerifte geçen ‘on yaşına geldikleri zaman kılmaz iseler’ ‘fadribu aleyhâ.’ (…) Darabe fiili, bazı harf-i cerlerle farklı manalar kazanır. Arapça’nın özelliğidir bu. Mesela ‘dua’ kelimesi lam harf-i cerriyle bir kişi için dua etmek olur. Aynı dua kelimesi alâ harf-i cerriyle bir kişi için beddua etmek olur. Bu kadar değiştirir yani.

 

Şimdi hadis-i şerife bu şekilde baktığımız zaman darb fiili alâ harf-i cerriyle incelendiğinde ortaya ne çıkıyor biliyor musunuz? Çeşitli metodlar, çeşitli usuller kullanarak o namazı kılmasını sağlayınız. Bu bakımdan, on yaşına basınca da kılmaları noktasında yardımcı olun, farklı usuller uygulayın, misaller verin şeklinde anlayabiliriz. Hadis-i şerif böyledir, çünkü hadisin sonu dövmeyle alâkası olmayan bir şekilde bitiyor. Diyor ki: ‘Kız ve erkek çocuklarınızın arasını artık bu yaştan sonra ayırın.’ Ne kadar anlamlı bir hadis-i şerif olarak neticelenmiş oluyor! Fakat dövme işinden bahsedince, biz hadisin metninde bile bir çelişkiye düşebiliyoruz. Çünkü Peygamber Efendimizin ifadeleri belagat açısından son derece yüksektir; dilcilerin de uyarısıyla hadisi böyle anlamamız gerekiyor.”

 

Sözün kısası, ‘algının seçiciliği’ bir kez daha çıkıyor karşımıza. ‘Eğmek’ten terbiye anlamında ‘eğitim’ kelimesi türeten bir sosyal-kültürel zeminde dayak da ‘eğerek terbiye’nin bir nişanesi olarak bilinince; hayatında hiçbir çocuğu dövmemiş Peygamber aleyhissalâtu vesselamın “Çocukları dövmeyin” hadisi nazarlardan gizli kaldığı gibi, ‘alâ’ harf-i cer’iyle birlikte kullanıldığında ‘namaz kılmasında ısrarcı olun; ısrarla namaz kılmaya teşvik eden’ mânâsı verilmesi gelen bir söz ‘onları dövün’ diye tercüme edilebiliyor. Üstelik, yine Hz. Peygamberin mübarek dilinden duydukları, “Büluğa erinceye kadar çocuktan kalem kaldırılmıştır”67 sözüne rağmen…

 

Bu hal, büyük bir ders veriyor bize. Kendi algımızın ve kendi düşünüş biçimimizin bakışımızı gölgelememesi için, Hz. Peygamberin hayatını, sünnetini ve sözlerini ‘bütünüyle’ kavramamız gerekiyor; bütünden kopararak, hele bir de dikkatsizce mânâ vererek değil…

 

Metin Karabaşoğlu

 






Keywords:siddet, şiddet, çocuğa şiddet, çocuk dayağı, dayak, dövmek, çocukları dövmek, merhamet, merhametsiz,

<< Other posts

DÖVME

İnsan vücudunun muhtelif yerlerine yüze, kola, ele, göğse, derinin iğne vb. sivri âletlerle şekle uygun olarak delinip, üzerine mürekkep, çivit vs. dökülmek sûretiyle yapılan nişan ve resim hakkında kullanılan bir tabir.

Dövme süs olarak yapılırdı. Câhiliye Arapları arasında yaygın bir âdetti. Bilhassa Arap kadınları dövme hususunda çok ileri gitmişler, vücutlarının birçok kısımlarını nakışlarla doldurmuşlardı. Hattâ bazıları vücutlarına, tapındıkları put şekillerini kazımışlardı.

Eski Trakyalılarda dövme asalet nişanesi, eski Yunanlılarda da ahlâksızlık damgası sayılırdı. Hristiyanlar'da da vücutlarına dövme usulüyle haç resmi kazıtanlar vardı. Kudüs'e hacca giden hristiyanlar, kol ve ellerine dövme yaptırırlardı. Osmanlılar'da yeniçeriler arasında dövme çok yaygındı. (Tecrid-i Sarih Terr., 351, 381).

Eski çağlardan türlü şekillere bürünerek zamanımıza kadar gelen dövme geleneği bugün bile garip şekillerde sürmektedir. Cahiliye devirlerine ait ilkel bir süs halinde kalması yirminci yüzyıl mantığına daha çok yakışacak dövme; Mısırlılar'ın mumyası, Asurlular'ın örgü sakalı gibi, tarih yapraklarında birer hatıra gibi kalmamış, garip bir ilgi ile günümüze kadar gelmiştir. Dövmecilikte Japonlar oldukça ileridirler. Onlar bu işi güzel sanatların bir dalı olarak kabul etmişlerdir.

Dövme, domuz yahut balık ödü, is karası, susam yağı gibi ilaçlarla yapılır. İşlem sırasında kişi büyük bir ızdırap duyar. Büyük boyda dikiş iğneleri yanyana dizilerek bir deste halinde bağlanır. Beğenilen resim ve şekil çizilir, sonra bu iğne destesi o şekil üzerine bastırılarak zımbalanır. Bu cılk yaranın üstüne renk verici madde sürülüp bezle sarılır. Renk maddesi yukarıda saydıklarımızın dışında normal boya veya kara barut olabilir. Genellikle barut ve çin mürekkebi kullanılır. Dövme iğnelerinin acısı bittikten sonra yaranın acısı başlar. İğnelenen yer şişer, iltihap yapar, tıpkı normal bir yara gibi işler ve kabuklanır. Bir de cilt altına yabancı bir cisim gömerek yapılan dövme vardır ki, buna en fazla Eskimolar'da, Çukçiler'de Gurdenlandlılar'da ve İtalya'nın bazı bölgelerinde rastlanır.

Veşm; hem eziyet, hem de Allah'ın yarattığı güzel sûreti değiştirip bozmak olduğu için çirkin bir harekettir. İnsanları bu kötü işe teşvik eden şeytandır. Cenâb-ı Hak bu durumu şöyle özetliyor: "Şeytan dedi ki: Elbette senin kullarından belli birtakımı alıp onları saptıracağım. Onlara kuruntu kurduracağım, develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim. " (en-Nisâ, 4/119) Hz. Muhammed (s.a.s.) "Allah'u Teâlâ dövme yapan ve yaptırana kaşlarını incelten ve güzellik için dişlerini törpüleyip Allah'ın yarattığı şekli değiştiren kadınlara lânet etmiştir. " (İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevacir, Mısır 1970, I, 141) demiştir.

Bazı âlimler dövme yaptırmayı büyük günahlardan saymışlardır. Lânet edilen bir hareketin ne derece kötü olduğu ortadadır. Hadis-i şerifte sadece kadınların zikredilmesi, bu hareketin bilhassa kadınlar arasında yaygın olmasından dolayıdır. Kadınlar için yasak olunca erkekler için de yasak olacağı tabiidir. Yasağın bu derece şiddetli olması özellikle Allah'ın yarattığı tabii güzelliği beğenmeyip bozmaya kalkışmaktan dolayıdır. İslâmiyet insan tabiatına en uygun din olduğu için insanların her hal ve hareketlerinden daima tabii olmalarını, sun'i ve sahte hareket ve fiillerden sakınmalarını istemektedir. İnsanın şekli fıtrîdir. Allah'ın bahşettiği bu tabiî şekil ve güzelliğin üstünde bir güzellik var mıdır? Şayet daha güzel bir şekil olsaydı meselâ Allah dudaklarımızı, kırmızı yaratırdı (Tecrid-i Sarih Trc. V, 351-352).

Dövme günümüzde birçok ülkelerde bilhassa Afrika'da yaygın haldedir. İnsanın tabii halini bozup zaman zaman çok gülünç ve iğrenç hallere girmesi günümüzde çokça görülmektedir. Ruh ve ahlâk güzelliğinin değerini kavrayamayanlar, kendilerini iman, ilim ve edeple süsleyecekleri yerde, çürüyüp toprak olacak fâni vücutlarını süslemekle meşguldürler.

Bilmeden dövmeyi yaptıran insan nasıl hareket edecektir? Bundaki hüküm, dövmeyi yaparken kullanılan maddeye göre değişir. Şayet bu maddeler dinen necis sayılanların arasında bulunuyorsa, dövme de o hükme girer. Bunda yapılacak şey, şayet ufak bir müdahale veya ameliyatla hallediliyorsa gidermeye çalışmaktır. Şayet giderilemiyor, buna da imkan bulunamıyorsa, o şekilde bırakılır. Çünkü cenab-ı hak kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez, onun üstesinden gelemeyeceği, yapamayacağı şeyleri istemez.

Abdeste ve gusle mani olup olmadığına gelince; bir defa dövme derinin altındadır. Yani dış derinin altında yer alıyor. Abdest ve gusülde ise derinin altını değil, üstünü yıkamak farzdır. Dövme de derinin altında kaldığına göre, onun bedenin herhangi bir yerinde bulunması abdeste ve gusle mani olmaz. Üzerinin yıkanmasıyla abdest ve gusül sahih olur.

Bilerek veya bilmeyerek böyle bir günahı işlemiş olan kimse de Allah'tan mağfiret diler, tövbe istiğfar eder. Ve inşallah da kabul edilir.

Peruk ve Dövme ile İlgili Ayet ve Hadisler

Peruk takmak, dövme yaptırmak ve güzel görünsün diye dişlerin arasını törpüleyip seyrekleştirmek (estetik) ile ilgili ayet ve hadisler.

İğreti saç (peruk) takmanın, dövme yaptırmanın ve güzel görünsün diye dişlerin arasını törpüleyip seyrekleştirmenin haram olduğu hakkında ayet ve hadisler.

ESTETİK İLE İLGİLİ AYET

"Müşriklerin Allah'ı bırakıp taptıkları ancak birtakım dişi putlardır. Onlar böylece aslında ancak inatçı şeytana tapmış oluyorlar. Allah o şeytanı lânetlemiş, o da, "Senin kullarından belli bir kısmını elde ederek onları mutlaka baştan çıkaracağım, saptıracağım, muhakkak onları boş emellere, kuruntulara daldıracağım, onlara hayvanların kulaklarını yarmayı, Allah'ın yarattığını bozmayı emredeceğim" demişti. Kim Allah'ı bırakıp şeytana uyar ve onu dost edinirse apaçık bir ziyana uğrar." (Nisâ sûresi, 117–119)

Bu âyet-i kerîmeler, inanç ve amel bunalımı içinde kıvranan putperest müşriklerin, şeytanın nasıl maskarası olduklarını ortaya koymaktadır. Lânetli şeytanın, kendisine kanan dostlarına "Allah'ın yarattığını bozduracağı"nı söylemesi, tabiî ve fıtrî olan her şeyin değiştirilmesinin bir şeytan emri ve isteği olduğunu göstermektedir. Başta fıtrat dini olan İslâm olmak üzere insanın yaratılışına ve tabiatın doğal yapısına aykırı her çeşit müdahale, "Allah'ın yarattığını bozmak" demek olacaktır. Bu âyetler, saçlara saç ekletmek, dövme yaptırmak ve güzel görünsün diye dişleri seyrekleştirmek gibi insanın fıtrî görüntü ve yaratılışına yapılacak müdahalelerin de yersiz birer şeytan aldatmacası olduğunu ifade ettiği için Nevevî merhum tarafından burada zikredilmiştir.

Yapmacık güzellik ve görüntü adına Allah'ın yarattığı şekli değiştirme çılgınlığının doruğa ulaştığı, üstüne üstlük bunun bir de çağdaşlık ve gelişmişlik sanıldığı, ruh ve çevre kirlenmesinin son derece yoğunlaştığı bir dönemin insanları olarak,  "apaçık bir ziyan" ve perişanlık içinde olduğumuz ortadadır. Bunu hiçbir şeytan taktiği ve propagandası örtmeye yetmemektedir.

Rabbimizden bizlere tam bir Müslüman uyanıklığı vermesini, bizleri ve gelecek nesillerimizi şeytanın ve şeytanlaşmış insanların şerrinden korumasını dileriz.

PERUK VE DÖVME İLE İLGİLİ HADİSLER

Peruk Takmak Caiz mi?

Esmâ radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre bir hanım Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:

- Ey Allah'ın Resûlü! Yakalandığı bir hastalık sebebiyle kızımın saçları döküldü. Ben onu evlendirmiştim de. Ona iğreti  saç taktırayım mı? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

"İğreti saç takana da taktırana da Allah lânet etmiştir" buyurdu.

Âişe radıyallahu anhâ'dan da benzeri bir rivayet nakledilmiştir. (Buhârî, Libâs  85; Müslim, Libâs 115. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 52)

Humeyd İbni Abdurrahman'dan nakledilmiştir ki, Muâviye radıyallahu anh  hac yaptığı sene Medine'de bir zâbıta memurunun elinde bulunan bir tutam alın saçını alıp Medine Mescidi Minberinden halka şöyle hitabetmiştir:

- Ey Medineliler! Âlimleriniz nerede? (Niçin bunları önlemezler?) Ben Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in bu tür saçlardan halkı menederek şöyle buyurduğunu duymuşumdur:

- "İsrailoğulları, kadınları bu tür şeyleri kullanmaya başladıkları zaman helâk olmuşlardır!" (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Libâs 122-124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 5; Tirmizî, Edeb 32; Nesâî, Zînet 66)

İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saçlarına saç ekleten ve ekleyen, dövme yapan ve yaptıran kadınlara lânet etmiştir. (Buhârî, Tefsiru sûre (59) 4, Libâs 83, 85, 87; Müslim, Libâs 115, 117, 119. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 5; Tirmizî, Libâs 25, Edeb 33; Nesâî, Zînet 22-24; İbni Mâce, Nikâh 52)

Hadisleri Nasıl Anlamalıyız?

Bu üç hadîs-i şerîf, "Allah'ın yarattığı şekli bozma" anlamı taşıyan bazı fiilleri dikkatlerimize sunmakta ve bu mevzuda Peygamber Efendimiz'in  koyduğu yasağı anlatmaktadır.

Birinci hadiste, çiçek ya da kızamık gibi bir hastalık sebebiyle saçları dökülen yeni evli kızının, dökülen saçları yerine iğreti saç (peruk) taktırmak için izin isteyen bir anneyi buluyoruz. Bu anne başka bazı rivayetlerden öğrendiğimize göre, damadının hanımını güzel görmek istediğini de dile getirerek, yani bir anlamda kurulmuş olan ailenin devamı için böyle bir yola gitmek durumunda olduğunu belirtip izin istemektedir. Müslümanlara çok düşkün ve şefkatli olan Peygamber Efendimiz, meselenin hükmünü ve konuya ait yasağın ciddiyetini, "İğreti saç takana da taktırana da Allah lânet etmiştir" buyurmak suretiyle ortaya koymuştur. Çünkü, Allah'ın lânet ettiği, rahmetinden uzak tuttuğu bir fiil, büyük günahlardan sayılır.

İkinci hadis, son olarak hicrî elli bir yılında haccettiği bilinen Hz. Muâviye'nin, Medine'de, Peygamber Mescidi'nin minberinden, elindeki bir tutam saçı göstererek bir uyarıda bulunduğunu bildirmektedir. Muâviye bu saçı, Medine'de görevli bir zabıta memurundan almıştır. Yani devlet adına yapılan denetimler sonucu elde edilmiş, kime ait olduğu açıklanmayan bir perçem o günün insanlarının iğreti saç kullanmaya başladıklarının göstergesi olarak Halife'yi kızdırmış bulunmaktadır.

Hz. Muâviye'nin "Âlimleriniz nerede?" diye seslenişi, "Bilginleriniz niçin bu tür çirkin işleri menetmiyorlar, niçin böyle yasaklanmış şeylerin kullanılmasına izin veriyorlar?" anlamında bir yakınma, ikaz ve tehdittir. O, İsrailoğullarının güzellik olsun diye, Allah'ın yarattığı şekli değiştirme anlamına gelen  perçem ve peruk kullanmaya başladıkları ve bundan menedilmedikleri zaman helâk olduklarını Hz. Peygamber'den duyduğunu bildirmek suretiyle işin ciddiyetini ortaya koymuş ve uyarısını delillendirmiştir. Hiç kuşkusuz bu, İsrailoğullarının yegâne helâk sebebi  değil, sebeplerden biridir. Ama sonuçta milletleri helâke götürücü niteliği bulunan bir hatadır.

Bu tavır gerektiğinde devlet başkanlarının gereksiz uygulamaları teşhir edip, halkı uyarabileceğini ve ilim adamlarını göreve çağırabileceğini göstermektedir.

Üçüncü hadis, güzellik olsun diye vücutlarının muhtelif yerlerine değişik boyalarla dövme yapan ve yaptıran kadınlara da Hz. Peygamber'in lânet ettiğini bildirmektedir. Burada özellikle kadınların zikredilmiş olması, güzellik kaygısıyla daha çok onların bu tür yanlışlıklara düştüklerinden dolayıdır. Bu lânet pek tabiîdir ki aynı işi yapan veya yaptıran erkekler için de öncelikle geçerlidir.

El üzerine, koluna, vücudunun görülen veya görülmeyen bir yerine yaptırılan çeşitli şekil ve resimlerden oluşan dövmelerin tümü yasak ve lânetlidir. Zamanımızda kendini bilmez birtakım  kadın ve erkeklerde görülen bu çirkin işlem, büyük günah olarak kabul edilmiştir. İlaçla çıkarılması mümkünse derhal çıkarılması, insanın sağlığı ya da dövme yapılmış organın zarar görmeyeceği anlaşılırsa, o dövmenin oradan kesilmek suretiyle de olsa yokedilmesi lâzım geldiği üzerinde ısrarla durulmaktadır. Şayet hiç bir şekilde giderilmesi mümkün değilse, tövbe etmek suretiyle onun vebâlinden kurtulmaya çalışmak gerekecektir.

Konuya bu kadar duyarlık ve şiddet gösterilmesinin temelinde yatan sebep, Allah'ın yarattığı fıtrî güzelliği değiştirme niteliği taşımasıdır. Dinimiz fıtrî bir din olduğu için mensuplarının bütün davranışlarında tabiî olmalarını, her türlü sahtecilik  ve yapmacıktan uzak olarak yaşamalarını istemektedir. Allah, insanları en güzel surette, "ahsen-i takvîm" üzere yarattığını bildirdiğine göre, mevcut durumdan daha güzel bir hal söz konusu olsaydı, Allah insanı o halde yaratırdı. Tabiî olmayan güzellikler, sadece şeytan aldatmacasıdır.

Farz-ı muhal bir kimse kendisini bazı kötülüklerden koruyacağı inancıyla vücuduna herhangi bir canlının veya nesnenin resmini dövme olarak yaptıracak olsa, bu onun imandan çıkmasına sebep olur. Birilerine özenerek böyle bir cinayet işleyenler de ruh sefaletlerini sergilemiş olurlar. Neresinden bakılırsa bakılsın, tabiî şekli değiştirmeye kalkmak, şeytanın elinde maskara olmak demektir. Bu işin çağın veya modanın gereğiymiş gibi gösterilmeye çalışılması, söz konusu maskaralığı kapatmaya yetmez.

Bu tür konularda şeytanın çağdaşlık ve moda postuna bürünerek, insanları aldattığı anlaşılmaktadır. Siz buna şeytanın çağdaşlık tuzağı da diyebilirsiniz. Zira en olmadık yanlışlar, hatta sapkınlıklar bile "artık bu çağda" diye başlayan cümlelerle savunulmaktadır.

Tekrar edelim ki, insanın yaratılıştan sahip olduğu maddî-mânevî değerleri yozlaştıran, tebdil ve tahrif eden her uygulama dinimizce yasaklanmış, insanın temiz fıtratı üzere kalması ve yaşaması esas kabul edilmiştir.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Saça saç eklemek, ekletmek, iğreti saç takmak, taktırmak yasaktır. Bazı âlimler, hayvan kılı ya da bez bağlayarak saçı uzatmakta bir sakınca görmemişlerdir.

2. Vücudun herhangi bir yerine dövme yapan ve yaptıranlar Peygamber Efendimiz tarafından  lânetlenmiştir.

3. Allah'ın yarattığı şekli değiştirme anlamına gelen her türlü işlem yasaktır.

4. Fıtratı bozmaya kalkışmak şeytanın emrine uymak demektir.

Dövme Yapmak ve Yaptırmak ile İlgili Hadis

İbni Mesut radıyallahu anh'den nakledildiğine göre kendisi, "Dövme yapan, yaptıran, yüzünün tüylerini yolan, güzel görünsün diye dişlerini seyrekleştiren, Allah'ın yarattığını bozan kadınlara Allah lânet etsin" demişti. Bir kadının İbni Mesut'u aşırı gitmekle suçlaması üzerine bu defa; "Peygamberin lânet ettiği kimseye niçin lânet etmeyecek mişim? Peygamberi izlemek Allah'ın kitabında emredilmiştir. Allah Teâlâ; "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi nehyettiğinden de uzak durun!" (Haşr sûresi, 7) buyurdu, demiştir. (Buhârî, Tefsîru sûre (59), 4; Libâs 82, 84, 85, 87; Müslim, Libâs 120. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 5; Tirmizî, Edeb 33; Nesâî, Zînet  24, 26, 71; İbni Mâce, Nikah 52)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Güzellik olsun diye insanoğlunun denemeyeceği yol, yapmayacağı masraf hemen hemen yok gibidir. Bilhassa çağımızda ve ne yazık ki kadınların güzel görünme duyguları istismar edilerek en olmadık fizikî ve ekonomik sıkıntılara katlanıldığı bilinmektedir. Güzellik salonlarının bilhassa büyük şehirlerde iyi getirisi olan bir sektör haline geldiği artık herkesin mâlumudur.

Hadîs-i şerîf, yalnızca güzellik gerekçesiyle öteden beri kadınların rağbet ettikleri dövme yaptırmak, yüzünün tüylerini almak, kaşlarını inceltmek ve dişlerini törpületerek seyrekleştirmek gibi girişimlerde bulunanlara ve bunları yapanlara Hz. Peygamber'in lânet ettiğini bildirmektedir.

Hadisteki nâmisâ  kelimesi, yüzden kıl yolan; münemmisa da yüzündeki kılları yolduran kadın demektir. Kadının yüzünde sakal veya bıyık çıkarsa bunları yolmak yasak değil, hatta müstehabtır. Haram olan, kaş, kirpik ve yüzün çevresinden kıl koparmaktır.

Tefellüç, ön dişleri törpülemek suretiyle aralarını açmak, böylece genç ve güzel görünmeye çalışmak demektir. Bunu yapan ve yaptıran kadınlar haram işlemiş olmaktadırlar. Bu işlem, dişi tedavî  etmek ya da bir ârızayı gidermek için yapılırsa  günah söz konusu değildir.

Hadiste, Abdullah İbni Mes'ûd radıyallahu anh  ile ismi açıklanmayan bir hanım arasında geçtiği üstü kapalı olarak anlatılan tartışmayı bir başka rivayette (bk. Müslim, Libâs 120) daha açık bir şekilde bulmaktayız. Olay şöyle cereyan etmiştir:

Hiçbir tabiî ve sıhhî ihtiyaç yokken sırf güzel görünmek için hadiste sayılan yollara baş vuran kadınlara, büyük sahâbî  Abdullah İbni Mes'ûd'un  lânet ettiğini duyan Ümmü Ya'kûb diye meşhur bir hanım:

- Ben Kur'ân'ı baştan sona okudum, bu sayılan işleri yapan hanımlara lânet edildiğine rastlamadım. Sen bunları nereden çıkarıyorsun? diye itiraz etmiştir.

İbni Mes'ûd, böylesi hanımlara Hz. Peygamber'in lânet ettiğini, kendisinin de Peygamber'in lânet ettiklerine lânet etmekten asla çekinmeyeceği cevabını verdikten sonra, konunun Allah'ın kitabında da olduğunu bildirmiş ve:

- Eğer sen, dediğin gibi Kur'ân'ı okumuşsan mutlaka bu hükmü bildiren âyete rastlamış olmalısın, demiş  sonra da "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi nehyettiğinden de uzak durun!" anlamındaki âyeti okumuştur.

Ümmü Ya'kûb, bu cevaba bir şey diyememiş ama, İbni Mes'ûd'un hanımında da, yasak olduğunu söylediği şeylerden birinin  bulunacağını iddia edecek kadar işi ileri götürmüştür. İbni Mes'ûd'un:

- Haydi, git bak! demesi üzerine gidip bakmış ve:

- Hanımında bunlardan bir şey göremedim, demiştir. Bunun üzerine Abdullah İbni Mesut radıyallahu anh, o kadına:

- Bana bak, böyle bir şey olsaydı, biz onunla bir arada olmazdık, demiştir.

Bu olayda, çok önemli bir nokta dikkat çekmektedir. Ümmü Ya‘kûb, lânet etme gibi ağır bir cezânın Kur'ân'da  yer almadığını söylemiş ve Kur'an'da olmayan bir hükmün verilemeyeceğini iddia etmiştir. İbni Mesut ise, Hz. Peygamber'in yaptığı lâneti, kendisinin de hiç tereddüt etmeden yapacağını, yapması lâzım geldiğini bildirmiş, kâide olarak Hz. Peygamber'in asla Kur'ân'a ters düşmeyeceğini hatırlatmıştır.

Peygamber'e her konuda uymak gerektiğini de "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi nehyettiğinden de uzak durun!" âyetinin genel mânası içinde bizzat Kur'an'ın emri olarak açıklamıştır. İbni Mesut'un bu anlayış ve yorumu, özellikle son zamanlarda türeyen "Tek kaynak Kur'an", "Kur'anla yetinmek" gibi iddialarla sünneti dışlamak isteyenlere bir sahâbî tokadı niteliğindedir. "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi nehyettiğinden de uzak durun!" âyetini sadece ganimetlerle ilgili olarak yorumlayıp Resûl-i Ekrem Efendimiz'in diğer sünnetlerini kapsamadığını söyleyenler de İbni Mesut radıyallahu anh'den hakettikleri cevabı almışlardır. Âyetin nüzûl sebebinin özel bir olay olması, hükmünün genelliğine asla mâni değildir. Ah keşke biz de İbni Mes'ûd gibi "Hz. Peygamber'in söylediği bir sözü, yaptığı bir işi niçin söyleyip yapmayayım ki?" diyebilecek teslimiyet ve haklılıkta olabilsek!

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İğreti saç takan, taktıran, dövme yapan yaptıran, güzellik için dişlerini seyrekleştiren ve yüzünden kıl koparıp kaş aldıran kadınlara Hz. Peygamber lânet etmiştir.

2. İnsanlara iyilikte yardım eden sevaba, günah işlemekte yardımcı olan da vebâle ortak olur.

3. Sahâbîler Hz. Peygamber'den duydukları  her emri hiç tereddüt etmeden uygulamışlardır.

4. Her Müslümanın, Sünneti bütünüyle benimsemesi ve gücü ölçüsünde onu yaşamaya çalışması Kur'ân'ın emridir.

5. Kur'an adına sünnetten vazgeçme çağrılarının, İslâm düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir mânası yoktur.

6. Hz. Peygamber'in sünnetine uyan, Kur'an'ı yaşamış olur. Çünkü Efendimiz'in hayatı Kur'an'ın uygulamasından ibarettir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Saç Ektirmek ve Peruk Kullanmak Caiz midir?

PAYLAŞ:                

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Dövme Hakkındaki Tavrı

Peygamber efendimiz zamaninda erkekler dövme yaparmiydi?Peygamber (s.a.v) Efendimizin dövmeye karşı olan tavrı nedir?Peygamberimizin dövme ile ilgili hadisleri


Rasülü Ekrem yüce yaradanın bahşettiği hılkat (yaratılış) güzelliğini bozmak ve değştirmek manasına gelecek bu hareketi lanetlemiştir.Peruk takan kimsenin lanetlendiğine dair bir çok Hadisi Şerif vardır.

Peygamberimiz (s.a.v.):

"Allah ,iğreti saç (peruk) takana da taktırana da,dövme yapana da yaptırana da lanet etsin" buyurmuşlardır.

Bilmezlik ve cahilane bir hevesin tesiri altında bu gibi şekilleri vücuduna yaptırmış kimse,bunları ameliyat suretiyle aldırma mecburiyetinde tutulmamıştır.

Ancak başka bir ilaç ile bunu sildirmek mümkünse ki,sanmıyoruz-silme yaptırması uygun bir hareket olur.

Dövme yapan veya yaptıran kişiler hakkında Peygamber (s.a.v.)Efendimizin Hadisleri:

1) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘...Dövme yapan ve dövme yaptırmak isteyen kadınlara Allah lanet etsin’ buyurdu.”

Buhari 594, Müslim 2124/119

2) Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Allah (vücuduna) dövme yapan ve kendisine dövme yapılmasını isteyen kadınlara lanet etsin. Bana ne oluyor ki, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in lanet ettiği kimselere lanet etmeyeyim! Bu Allah’ın Kitabında da vardır. Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:

“Rasul size ne verdi ise onu alınız, size neyi yasak etti ise ondan sakının.” Haşr 7

Buhari 5945, Müslim 2125/120

3) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Peruk takana ve taktırana, vücuduna dövme yapana ve yaptırana Allah lânet etsin!’ buyurdu.”

Buhari, Müslim, Neseî

4) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Peruk takan ve taktıran, kaşlarını alan ve aldıran vücuduna dövme yapan ve yaptıran lânetlenmiştir!’ buyurdu.”

Ebu Davud

5) Abdullah ibni Mesud (Radıyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Allah dövme yapan, dövme yaptıran, yüzündeki tüyleri aldıran, güzellik için dişlerinin arasını seyrekleştiren ve Allah’ın yarattığını değiştiren kadınlara lanet etti.

Bana ne oluyor ki, ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in lanet ettiği kimselere lanet etmeyeceğim? O, Allah’ın kitabında var! demiştir.”

Buhari

6) Ebu Cuhayfe (Radıyallahu Anh) hacamatcı (kan alıcı) bir köle satın almıştı.

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hacamat ücretinden, köpek bedelinden, zina kazancından nehyetti. Ve faiz yiyene, faiz yedirene, dövme yapana, dövme yaptırana, resim (suret) yapana lanet etti, dedi.”

Buhari 5963

İmam Nevevî, sağlık bakımından zarar vermediği takdirde dövmenin vücuttan giderilmesi gerektiğini söyler. Yapılacak operasyonun vücuda zarar vermesi veya geride çirkin bir manzara bırakması sebebiyle dövme giderilemezse kişi tövbe etmekle günahından kurtulur. (Şerhu Müslim, XIV, 106)

Bundaki hüküm, dövmeyi yaparken kullanılan maddeye göre değişir. Şayet bu maddeler dinen necis sayılanların arasında bulunuyorsa, dövme de o hükme girer. Şayet temizse, o da temizdir. Bunda yapılacak şey, şayet ufak bir müdahale veya ameliyatla hallediliyorsa gidermeye çalışmaktır. Şayet giderilemiyor, buna da imkan bulunamıyorsa, o şekilde bırakılır. Çünkü Cenab-ı Hak kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez, onun üstesinden gelemeyeceği, yapamayacağı şeyleri istemez.






Son eklenen ruyalar

Üye girişi

Fetvalar.COM

Guncel

Günün Sözü

"Günün Sözü."

- fetvalar.com

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır