peygamber efendimizin isimleri arapça yazılışı / Resulullah efendimizin isimleri - Dinimiz İslam

Peygamber Efendimizin Isimleri Arapça Yazılışı

peygamber efendimizin isimleri arapça yazılışı

Dilek Duası Oku: Dileklerin Hızlı Kabul Olması İçin Okunacak Dualar ve Sureler

Dua etmek, İslam dininde önemli bir yer tutar. Yüce Allah, yarattığı kullardan devamlı kendisinden istemelerini emretmiştir. Bu emrin nedeni, insanoğlunun aciz olması ve çeşitli şeylere erişmekte sorunlar yaşamasındandır. İstek ve dilek duası en çok okunan dualardandır. Zira, insanoğlunun istek ve dilekleri hiçbir zaman bitmez. Bu tip durumlarda eller semaya açılarak Yüce Allah’a yakarılır ve dilek duası okunuşu yapılır. Tesirli dilek duası Arapça yazılışı, Türkçe anlamı ve okunuşu için doğru yere geldiniz

DİLEK DUASI OKUNUŞU

İstek, arzu ya da dileklerin gerçekleşmesi öncelikle çaba sarf ettiğinizden emin olmanız gereklidir. Manevi olarak hissiyatınızı güçlendirmek ve dileklerin gerçeğe dönüşmesi için dilek duası okunuşu yapabilirsiniz. Dua, maneviyatı güçlendirme konusunda insanın en büyük yardımcısıdır. Kur'an-ı Kerim'de istek ve dileklerin kabul görmesi konulu ayetler yer almaktadır. Hiç şüphesiz, Peygamberimizin okuduğu istek ve dilek duası merak edilmektedir..

HZ. MUHAMMED’İN DİLEK DUASI

Tirmizi'den rivayetle: Peygamberimiz bu dilek duasını, gözleri görmeyen birinin kendisinden dua talebi üzerine okumuştur.

Hadis âlimlerinden Tirmüzi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki: İki gözü görmeyen bir kimse gelip, "ya Resulallah! Allahü tealaya düa et, gözlerim açılsın" dedi. Peygamber efendimiz de kendisine (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı vesile ederek, araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Yâ Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı.

DİLEKLERİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN OKUNACAK DUA

Okunuşu: Estagfirullah min külli mâ kerihallah, Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilahe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh.

Anlamı: Razı olmadığın şeylerden, yaptıklarımı affet ve yapmadıklarımı yapmaktan koru! Kendisinden başka ilah bulunmayan Hay, Kayyum ve Azîm olan Allah’a istigfar eder ve günahlarıma pişman olup O’na sığınırım.

DİLEK DUASI ARAPÇA OKUNUŞU

  1. Hasbiyallahü la ilahe illa hu.
  2. Hasbünallahu veni'mel vekil.
  3. İyyake na'büdü ve iy'yake nestain.
  4. Velhamdü lillahi rabbil alemin.

DİLEK DUASI TÜRKÇE ANLAMI

  1. Allah bana yeter. O'ndan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. (Tevbe, )
  2. Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. (Al-i İmran, )
  3. Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım isteriz. (Fatiha, 5)
  4. Ve âlemlerin rabbi olan Allah'a hamd olsun. (Fatiha, 2 ve En'am, 45)

70 KERE OKUNAN DİLEK DUASI

Abdülehad Serhendi hazretleri bir müjde verip buyuruyor ki:

(70 kere “Yâ Allah, Yâ Rahman, Yâ Rahîm, Yâ Kavî, Yâ Kâdir” okuyup da dua eden, ne isterse istesin, Cenâb-ı Hak duasını kabul eder ve ne muradı varsa verir.)

Allah rızası için okumalı. Bir seferde 70 defa okumalı, 71 olsa olmaz, yanına başka isim konsa olmaz, bu bir şifredir. İsm-i a’zam, ism-i Celal, Esma-ül Hüsna’dır. Her namazdan sonra okuyana ne mutlu! Hiç olmazsa günde bir defa okumalı.

ÇOK İSTEDİĞİMİZ BİR DUANIN KABUL OLMASI İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Duanın kabul edilmesi için şu hususlara riayet edilmesi istenmiştir:

a) Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir. Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) şu hadisi çok dikkat çekicidir: “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Yâ Rabbi, Yâ Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 3)

b) Duaya Allah’a hamd, Peygambere salât-ü selam ile başlanmalı; yine salât-ü selam ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir. Fudâle b. Ubeyd’den (r.a.) rivâyete göre o, şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.s.), mescidde oturmakta iken bir adam geldi, namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), ‘Ey namaz kılan, acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap.’ Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), o kimseye: ‘Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.’ dedi.” (Tirmizî, Deavât, 66; Nesâî, Sehv, 48)

c) Dua içten, tevazu ile ve yalvararak yapılmalıdır. Bir âyette şöyle buyrulmaktadır: “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’râf, 7/55)

d) Israrla dua edilmelidir. Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.” (Tirmizî, Deavât, 12)

e) Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır: “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiyâ, 21/90)

f) Dua ederken zaman seçimine de dikkat edilmelidir. Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul edilmesini sağlar. Bu vakitlerden biri de seher vaktidir. Allah Teala, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zâriyât, 51/) Hz. Peygambere (s.a.s.), “Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür? diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.” (Tirmizî, Deavât, 80)

EZBERLEMENİZ İÇİN DİĞER DUALAR VE SURELER


Sual: Peygamber efendimizin çok isminin olduğunu duydum, bunlar nelerdir?
CEVAP
Muhammed aleyhisselamın ’e yakın ismi Mevahib-i ledünniyye'de vardır. Bunlardan bir kısmının manası alfabetik olarak kısaca şöyle:

Abdullah:
Allah’ın kulu.
Âbid: Kulluk eden, ibadet eden.
Âdil: Adaletli, doğru, doğruluktan, haktan ayrılmayan.
Ahmed: En çok övülmüş, sevilmiş.
Ahsen: En güzel.
Alî: Çok yüce.
Âlim: Bilgin, bilen.
Allâme: Çok bilgili.
Âmil: İşleyici; iş ve hareket adamı.
Aziz: Çok yüce, çok şerefli.
Beşîr: Müjdeleyici.
Burhan: Sağlam delil.
Cebbâr: Kahredici, galip.
Cevâd: Cömert.
Ecved: En iyi, en cömert.
Ekrem: En şerefli.
Emin: Doğru ve güvenilir.
Fadlullah: Allah’ın ihsanı, fazlı.
Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran.
Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran.
Gâlip: Hâkim ve üstün.
Gani: Zengin.
Habib: Sevgili, çok sevilen.
Hâdî: Doğru yola götüren.
Hâfiz: Muhafaza edici.
Halîl: Dost.
Halîm: Yumuşak huylu.
Hâlis: Saf, temiz.
Hâmid: Hamd edici, övücü.
Hammâd: Çok hamd eden.
Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan.
Kamer: Ay.
Kayyim: Görüp gözeten.
Kerîm: Çok cömert, çok şerefli.
Mâcid: Yüce ve şerefli.
Mahmûd: Övülen.
Mansûr: Zafere kavuşmuş.
Masûm: Suçsuz, günahsız.
Medenî: Şehirli, bilgili ve görgülü.
Mehdî: Hidâyet eden, doğru yola ileten.
Mekkî: Mekkeli.
Merhûm: Rahmetle bezenmiş.
Mes'ud: Mutlu.
Metîn: Sağlam, özü ve sözü doğru, itimat edilir.
Muallim: Öğretici.
Muhammed: Yerde ve gökte çok övülen.
Muktefâ: Peşinden gidilen.
Muslih: Islah edici ve düzene koyucu.
Mustafa: Çok arınmış.
Mutî: Hakka itaat eden.
Mu'tî: Veren, ihsan eden.
Muzaffer: Zafer kazanan, üstün.
Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli, feyzli.
Müctebâ: Seçilmiş.
Mükerrem: Şerefli, yüce, aziz, hürmet ve tâzime erişmiş.
Müktefî: İktifâ eden.
Münîr: Nurlandıran, aydınlatan.
Mürsel: Elçilikle gönderilmiş.
Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş.
Müstakîm: Doğru yolda olan.
Müşâvir: Kendisine danışılan.
Nakî: Çok temiz.
Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini.
Nâsih: Öğüt veren.
Nâtık: Konuşan, nutuk veren.
Nebî: Peygamber.
Neciyyullah: Allah’ın sırdaşı.
Necm: Yıldız.
Nesîb: Asîl, temiz soydan gelen.
Nezîr: Uyarıcı, korkutucu.
Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk.
Nûr: Işık, aydınlık.
Râfi: Yükselten.
Ragıb: Rağbet eden, isteyen.
Rahîm: Müminleri çok seven, acıyan.
Râzî: Kabul eden, hoşnut olan.
Resûl: Elçi.
Reşîd: Akıllı, olgun, iyi yola götürücü.
Saîd: Mutlu.
Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan.
Sadullah: Allah’ın mübarek kulu.
Sâdık: Doğru olan, gerçekçi.
Saffet: Arınmış, seçkin.
Sâhib: Mâlik, arkadaş; sohbet edici.
Sâlih: İyi ve güzel huylu.
Selâm: Noksan ve ayıptan emin.
Seyfullah: Allah’ın kılıcı.
Seyyid: Efendi.
Şâfi: Şefaat edici.
Şâkir: Şükredici.
Şems: Güneş.
Tâhâ: Kur'an-ı kerimdeki rümuz ismi.
Tâhir: Çok temiz.
Takî: Haramlardan kaçınan.
Tayyib: Helâl, temiz, güzel, hoş.
Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri.
Vâiz: Nasihat eden.
Vâsıl: Kulu Rabbine ulaştıran.
Velî: Veli, sahip, dost.
Yasîn: Gerçek insan, insan-ı kâmil.
Zâhid: Masivadan yüz çeviren.
Zâkir: Allah’ı çok anan.
Zeki: Temiz, akıllı.

Resulullah’ın has ismi
Sual:
Kur’an-ı kerimde, Muhammed ismi geçen âyetlerin mealleri nasıldır?
CEVAP
Muhammed [aleyhisselam] ism-i şerifinin geçtiği âyet-i kerimelerin mealleri şöyledir:
(Muhammed [aleyhisselam] ancak bir resuldür. Ondan önce birçok resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönecek misiniz [dininizi bırakıp savaştan kaçacak mısınız]? Böyle yapan, elbette Allah’a bir zarar veremez, fakat şükredip sabredenlere, Allah elbette mükâfat verecektir.) [Al-i İmran ]

(Muhammed [aleyhisselam, kendi sulbünden olmayan] erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O, Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]

(İman edip salih amel işleyenlerin ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed [aleyhisselama] indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını düzeltir.) [Muhammed 2]

(Muhammed [aleyhisselam] Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar [Eshab-ı kiram], kâfirlere karşı çetin [ve metin],kendi aralarında merhametlidir. Onları rükû ve secde hâlinde [namaz kıldıklarını], Allah’ın fazlını ve rızasını kazanmaya çalıştıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır [yüzleri nurludur]. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar [Eshab-ı kiram], filizlenmiş, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekicilerin hoşuna giden ekine benzerler. Allahü teâlâ, böylece onları [Eshab-ı kiramı] çoğaltıp güçlendirmekle, kâfirleri öfkelendirdi. İman edip salih amel işleyenleri mağfiret edip, onlara [Eshab-ı kirama] büyük ecir vereceğini vadetti.) [Fetih 29]

Yukarıda da görüldüğü gibi Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Yâ Âdem, Yâ Musa, Yâ İsa) diyerek ismiyle hitap ederken, Peygamber efendimize o şekilde ismiyle hitap etmemiştir. Muhammed aleyhisselama, (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diyor, Resulüm, Habibim gibi güzel sıfatlarla anıyor.

İslam âlimleri buyuruyor ki: Kur’an-ı kerimi okurken, Peygamber efendimizin ismi geçince, hemen o mübarek ismi sevgiyle, saygıyla öpen Müslüman, çok nimete kavuşur.

Kur’an-ı kerimde, Allah’ın ve meleklerin Resulullah’a salât ettiği bildiriliyor, müminlerin de salevat getirmeleri emrediliyor. Bu emre uyarak salevat getirme nimetine kavuşmaya çalışmalıdır.

Dua kahramanı
Sual:
(Allah için, sahi, fakih, tanrı; Peygamberimiz için, dua kahramanı, namazcı, oruç yiğidi gibi sözler söylemenin mahzuru olmadığını düşünüyorum) denebilir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir. Yani, İslamiyet’te bildirilen isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkasını söylemek caiz değmonash.pw kadar kâmil, güzel isim olsa da, söylenmez. Cevâd denir, çünkü İslamiyet, Cevâd demektedir, fakat yine cömert manasında olan sahî ismi söylenemez; çünkü İslamiyet Ona sahî dememiştir. (Mektubat-ı Rabbani 2/67)

Allahü teâlâya âlim denir; fakat âlim demek olan fakih denmez, çünkü İslamiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. (S. Ebediyye)

Bunun gibi, Allah ismi yerine, tanrı demek caiz değildir; çünkü tanrı, ilah, mabud demektir. Mesela, Hintlilerin tanrıları inektir denilmektedir. (Birdir Allah, Ondan başka tanrı yok) denebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud manasına kullanılabilir. Allah ismi yerine kullanılamaz.

Resulullaha verilecek unvanları da dinimiz bildirmiştir. İnsanlar kendi kafasına göre unvan veremez. Herkes kafasına göre övgü yapamaz. Dua kahramanı, namazcı, oruç yiğidi gibi tabirler de uygun olmaz.

(Düşünüyorum) sözü de çok yanlıştır. Bizim sözümüz dinde senet midir de, bizim düşüncemiz bir işe yarasın? Dinde, dört delilin haricindekilerin hiç önemi yoktur. O öyle düşünüyorsa, bir başkası da başka türlü düşünür. O zaman düşünce yığını olur, ortada din kalmaz. Onun için muteber din âlimlerinin kitaplarından alınmayan yazılara itibar etmemelidir.

Peygamber Efendimizin 99 ismi ve anlamı nedir? İslam Peygamber Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)&#;in isimleri nelerdir? Kuran&#;da ve hadislerde geçen rivayetlerden derlediğimiz mübarek isimleri ve Arapça yazılışı ve anlamları

Peygamber Efendimizin tam adı nedir? Hazreti Peygamberin kaç ismi var, her birinin anlamı nedir? Peki Peygamberimizin 99 isimlerinin manası nelerdir? Peygamber Efendimizin isimleri kaç tane, adları nelerdir? Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)&#;in 99 isim listesi&#;

Peygamber Efendimizin 99 ismi

İslami ve tarihi kaynaklarda Hz. Peygamber’in isimleriyle ilgili birçok rivayet yer alır. Bu rivayetler arasında Hz. Peygamber’in isimlerinin iki bin veya üç bin civarında olduğunu ifade edenler vardır. Hz. Peygamber’in en meşhur ismi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) olup Kur’ân-ı Kerim’de dört yerde geçmektedir.

Hz. Îsâ’nın haber verdiği Ahmed ismi ise Kur’ân-ı Kerim’de Saff sûresinde geçer. Diğer isimleri ise hadis-i şeriflerde ve başka kaynaklarda yer almaktadır.

  1. Muhammed (مُحَمَّدٌ) : Çok övülmüş, övmeye, takdire layık olan anlamına gelir.
  2. Ahmed (اَحمَدٌ) : Herkesten daha çok öven ve herkesten daha çok övülen, övgüye değer olan
  3. Hâmid (حَامِدٌ) ; Hamdeden, şükreden
  4. Mahmûd (مَحمُودٌ) : Çok övülmüş, övmeye, takdire layık olan
  5. Âkıb (عَاقِبٌ) : En son gelen, kavmin liderine halife olan, selefinin hayır ve faziletlerini devam ettiren
  6. Fâtih (فَاتَحٌ) : Fetheden, kazanan, açan, başlayan
  7. Hâtem-Ül Enbiya: (خَاتِمُ الانَبِيآء) : Yüzük, mühür, her şeyin sonu, Peygamber mührü (sadece son peygamber, efendimiz Hz. Muhammed (sav) için kullanılır.)
  8. Hâşir (حَاشِرٌ) : Çok sayıda insanı toplayan, uyandıran, toplayıcı anlamındadır. Geleneksel inanca göre Peygamberimizin ümmetiyle beraber bütün peygamberlerden önce haşredileceği için kendisine “Hâşir” ismi verilmiştir.
  9. Mâhî (مَاحٍ) : Arapça maah kökünden gelen Mâhi, mahveden, mahvedici, yok edici, yok eden, Sadakatsizliğin yok edicisi anlamına gelir.
  10. Dâ῾î (داعى) : Seslenen, çağıran ve davet eden
  11. Sirâc (سِرَاجٌ) : Lamba, kandil, aydınlatan, aydınlatıcı
  12. Münîr (مُنِيرٌ) : Işık saçan, ışıltılı, açık, vazıh
  13. Beşîr (بَشِیرٌ) : Müjdeleyen, iyi haber getiren, güler yüzlü ve sevecen olan, iyi haber elçisi
  14. Nezîr (نَزِیرٌ) : Korkulu bir şeyi haber vererek sakındıran
  15. Resûl (رَسُولٌ) : Peygamber, elçi, gönderilen mesajcı
  16. Nebî (نَبِىٌ) : Peygamber anlamına gelir. Kur&#;ân-ı Kerîm&#;de peygamber karşılığında Nebî kelimesi kullanılır.
  17. Hâdî (هادى) : Yol gösteren, hayır ve mutluluk veren bir hedefe rehberlik ve kılavuzluk eden
  18. Mühdî (مھدی) : Doğru yola ulaştırıcı, hediye ve ihsan anlamına gelir. Hz. Peygamber, Yüce Allah’ın âlemlere ihsan ettiği hediyelerden biridir.
  19. Halîl (خَلِيلٌ) : İyi arkadaş, Birlik, beraberlik; dostluk, arkadaşlık, halis dost anlamına gelir.
  20. Velî (وَلِىٌ) : Allah dostu anlamında bir tasavvuf terimi, yardım eden, koruyan; yardım edilen, korunan, arkadaş anlamına gelir.
  21. Nasîr () (Sözlükte, yardım etmek, desteklemek, sıkıntıdan kurtarmak anlamındadır. (Aynı zamanda Kur&#;an&#;da geçen Allah&#;ın isimlerinden biridir.
  22. Yasin (يٰسٓ) : Kuran-ı Kerim’in Suresi Hurufu mukatta harfleriyle başlar ve bazı alimlere göre يٰسٓ Ey insan anlamında kullanılmıştır. Burada kastedilen Hz. Muhammed (sav) olduğudur.
  23. Müzzemmil (مُزَّمِلٌ) : Sarılmış, elbiseye sarılıp bürünmek, örtünmek anlamına gelir.
  24. Müddessir (مُدَّثِّرٌ) : Bürünüp örtünen
  25. Kelîm (كَلِيمُ اللّٰ) : Sohbet arkadaşı, Allah&#;ın Kendisiyle Konuştuğu
  26. Mustafa (مُصطَفىٰ) : Seçilmiş, seçkin, seçilmiş kişi
  27. Murtazâ (مُرتَظٰى) : Takdir edilmiş, beğenilmiş, seçilmiş, hoşnut olmuş anlamına gelir.
  28. Muhtâr (مختار) : Seçilmiş, atanmış kişi, idareci
  29. Mûsâddık (مٌصَدِّقٌ) : Doğrulayan, tasdik eden, doğruyu beyan eden anlamına gelir.
  30. Kâsım (ابوالقاسم) : Hz. Peygamber, ölen oğlu Kâsım’dan dolayı “Ebü’l-Kâsım; Kasım’ın babası” künyesini taşır.
  31. Hüccet (حجت) : Kastetmek, yönelmek, ziyaret etmek, üstün gelmek anlamına gelen bu isim Hz. Peygamber için “isabetli yönelişi kanıtlayan delil” anlamına gelir.
  32. Beyân (بيان) : Ortaya çıkan, açık seçik olan; açıklayan, bariz açık sözlü ve anlaşılır hâle getiren
  33. Hâfız (حافظ) : “Korumak, ezberlemek” anlamındaki hıfz kökünden türemiş bir sıfat olan hâfız (çoğulu huffâz) sözlükte “koruyan, ezberleyen” anlamına gelir.
  34. Şehîd (شهيد) : Kesin olarak bilen, şahitlik eden, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse
  35. Âdil (عادل) : Adil olan, adaletle davranan düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmeden, doğru yolu izleyen, takvâya yönelen, dürüstlük ve tarafsızlık içeriside olan
  36. Nûr (النور) : Aydınlık, ışık anlamına gelen Nur kelimesi Kur&#;ân-ı Kerîm&#;de ve hadislerde “insanların önünü aydınlatıp doğru ve gerçek olanı görmelerini, hak ile bâtılı, hayır ile şerri ayırt etmelerini sağlayan mânevî ve ilâhî ışık” anlamındadır. Allah&#;ın isimlerinden esmâ-i hüsnâ’dan biridir.
  37. Mübîn (مٌبِينٌ) : Açık, net ve kesin olan
  38. Burhân (برهان) : Kanıtlayan, ispatlayan ve gösteren kanıt, delil, “Hak ile bâtılı birbirinden ayıran kesin delil”
  39. Mutî (مُطِيعٌ) : İtaatkâr, itaat eden, baş eğen anlamlarına gelir ki, Peygamber Efendimiz, Allah’ın bütün emirlerine uymuş, yasaklarından da kaçınmıştır.
  40. Müzekkir (مٌزَكِّرٌ) : Hatırlatan, anımsatan, unutmayan anlamına gelir.
  41. Emîn (امين) : Kendisine her şartta güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde duran, vefalı olan, başkalarına karşı zararı olmayan ve başkalarından korkmayan kimse anlamına gelir. İslâmiyet&#;ten önce Hz. Peygamber&#;e Muhammedü’l-Emîn sıfatı verilmiştir.
  42. Vâ῾iz (واعظ) : Öğüt veren, nasihat eden, dînî öğütlerde bulunan, ikaz eden, vaaz eden.
  43. Sâhib (صاحب) : Koruyan, arkadaş, dost, taraftar anlamına gelir.
  44. Nâtık (ناطق) : Konuşan, söyleyen, güzel konuşan, beliğatlı olan, açık net anlaşılır, akla uygun, hatip ve konuşma yetisine sahip olan
  45. Sâdık (صَادِقٌ) : Doğru, gerçek, hakiki, içten, samimi, güvenilir, emin, muteber
  46. Mekkî () : Mekkeli, Mekke’ye ait anlamına gelen bu terim, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden önceki dönemde Mekke’de nâzil olan sûre ve âyetlerde kullanılmaktadır.
  47. Medenî (مدنی) : Medine sakini, Medineli, Medine ile ilgili, şehirli anlamına gelir. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonraki dönemde veya Medine’de nâzil olan sûre ve âyetler için kullanılan bir tabirdir.
  48. Bathâ (اٌبطَحِىٌ) : Ebtah&#;ın diğer adı olan Bathâ aynı zamanda Mekke&#;nin isimlerinden biridir. Hz. Peygamber&#;in dedesi Abdülmuttalib &#;Ebü&#;l-Bathâ&#; (el-Batha&#;ya ait) künyesiyle de anılmaktadır.
  49. Arabî (عربى) : Peygamber Efendimiz&#;in Arap kökenli ve Arap kavmine mensup olduğu anlamında kullanılır.
  50. Kureyşî (قَرَشِىٌ) : “Kureyş ailesinden” anlamına gelen kelime Peygamberimizin Kureyş kabilesine mensup olduğu için kendisine “Kureyşî” adı verilmiştir.
  51. Hâşimî (هَاشَمِىٌ) : “Haşim Ailesi” anlamına gelen kelime, Hz. Peygamber Hâşimî soyuna mensup olduğu için kendisine “Hâşimî” adı verilmiştir.
  52. Azîz (عَزِيزٌ) : Muhterem, sevgili, şerefli, saygıdeğer, az bulunan, değerli aziz anlamına gelir.
  53. Harîs (حَرِيصٌ عَلَيكُم) : “Harîs” ismi sözlükte, hırslı, meraklı, bir şeye çok düşkün anlamına gelir. Hz. Peygamber’in müminlere karşı çok merhametli olduğunu ifade etmek amacıyla Harisun aleyküm; müminlere karşı endişeli ve hırslı olan, üzerine titreyen manasında kullanılır.
  54. Raûf (رءُوفٌ) : Acıyan, merhamet eden, şefkatli ve şefkat gösteren, kalbi dayanamayacak derecede merhametli olan
  55. Rahîm (رَحِيمٌ) : Merhamet sahibi, acıyan, şefkatli, merhametli anlamına gelir.
  56. Cevvâd (جَوَّادٌ) : Peygamberimizin isimlerinden birisi olan “Cevâd veya Cevvâd” kelimesi, sahavetli, eli açık, cömert anlamına gelir.
  57. Kerîm (كَرِيمٌ) : Cömert olan, keremi bol, çok ikram eden, yaratılıştan cömert, insanın şerefiyle bağdaşmayan her türlü şeyden arınmış bulunan kimse demektir.
  58. Alî (على) : Yükselmek, şerefte yüksek ve âli olan anlamına gelir. Esmaül Hüsna isimlerinden Âli ismi Allah’a nispet edilmiştir.
  59. Tayyib (طَيِّبٌ) : Güzel söz, verimli temiz toprak, güvenli şehir, güzel koku, lezzetli yemek, temiz su, asil aile, meşrû kazanç, iyi ve temiz anlamına gelir.
  60. Mutayyeb (مُطَيّب) : Gönlü hoş edilmiş, taltif olunmuş, sevindirilmiş kimse anlamında kullanılır. nlamında kullanılmaktadır. El-Mutayyibûn (اَلْمُطَيّبُون)
  61. Hatîb (خطيب) : Vaaz veren Hutbe irad eden, hatip ve konuşmacı anlamına gelir.
  62. Fasîh (فصيح) : Sözün iyisini kötüsünden ayıran, halis Arapça konuşan kimse anlamına gelir. Peygamber Efendimiz fasîhü’l-lisan (فصیح اللسان), tane tane konuşan, sözü açık ve son derece güzeldir.
  63. Reşîd (رشيد) : Doğru yolu bulup onda sebat eden, doğru yolda bulunan, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek çağa giren anlamına gelir. Er-Reşîd Allah’ın isimlerinden (Esmaül Hüsna) birisidir.
  64. Tâhir (طاهر) : Temiz, iffetli, namuslu, dürüst, maddi ve manevi kirlerden uzak, içi-dışı, hissi, gönlü temiz anlamında Hz. Peygamberimize tâhir ismi verilmiştir.
  65. Mutahhar (مُطَهَّرٌ) : Arınmış, saflaştırılmış, maddi ve manevi olarak temizlenmiş anlamındadır.
  66. İmam (امام) : Öne geçmek, sevk ve idare etmek, imamlık etmek, dindarların lideri, cemaatle kılınan namaza önderlik eden kimse ve ve &#;devlet başkanı&#; anlamlarını taşır.
  67. Takî (تقى) : Takvâ, “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak, itaat etmek, korkmak, çekinmek” anlamlarına gelir. Takvâ kelimesi Arapça kökenli ittikâ, takî, etkâ, muttaki kelimelerinden türemiştir.
  68. Ümmî (اُمِّىٌ) : Okuma yazma bilmeyen anlamında Hz. Peygamber&#;in sıfatlarından olup, bağlı bulunduğu topluluğa mensup, onların özelliklerini taşıyan, bilgi ve becerilerini bu çerçevede kazanmış kimseyi anlatır.
  69. Bâr (بار) : Dindar olan, itaatkâr, sadakatli, vefakâr ve iyiliksever anlamlarına gelir.
  70. Şifâ (شفا) : Şafi ya da şifa dinî, ahlâkî ve bedenî hastalıkların tedavisi ve ilâcı anlamında bir Kur&#;an terimidir. Bir hastalığı tedavi etmek, hastayı iyileştirmek anlamında hastalıktan kurtulma, iyileşme; ilâç mânasında isim şeklinde kullanılır.
  71. Mutavassıt () : Aracılık eden, vasıta olan, tavassut eden, merkezde bulunan anlamındadır.
  72. Sâbık (سابق) : Önce olan, öne geçen, önde giden, daha ileri olan anlamına gelir.
  73. Muktasıd (مُقتَصِدٌ) : İtidal üzere hareket eden, idare ve tasarrufla geçinen, orta yolu benimseyen, orta yolu tutan anlamını taşır.
  74. Hak (حَقٌ) : Gerçek, doğru ve sabit olmak, gerekli ve lâyık olmak, hakikatlı ve bir şeyi sabit ve gerekli kılmak anlamındadır.
  75. Mübeyyin () : Bildiren, açıklayan, açıklık getiren, meydana koyan manalarına gelir.
  76. Evvel (اَوَّلٌ) : İlk ve birinci olan, başlangıç manasına gelir. “Evvel” ismi hem doksan dokuz esmâ-i hüsnâ’da yer almakta hem de Hz. Peygamber&#;in bizzat okuduğu ve kızı Fâtıma&#;ya öğrettiği dua ve niyaz metninde de geçtiği bilinmektedir.
  77. Âhir (اٰخِرٌ) : Sonuncu, son, sonuç, netice, nihaî anlamlarına gelir. Enbiyanın sonuncusu olarak gönderildiği için Peygamberimize Âhır ismi verilmiştir.
  78. Zâhir (ظَاهِرٌ) : Âşikar, görünen, apaçık anlamına gelir.
  79. Bâtın (بَاطِنٌ) : Bir şeyin iç yüzüne ve bir kimsenin sırlarına vâkıf olmak, gizli olanı bilmek anlamındadır.
  80. Rahmet (رَسُولُ الرَّحمَةِ) : Merhamet eden, acınacak durumda bulunan kimseye yönelik yufka yürekli ve şefkatli olan anlamına gelir. Hz. Peygambere isim olan Rasul-ü Rahmet kelimesi Rahmet elçisi anlamında kullanılır.
  81. Şâfi (شَافٍ) : Suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık eden mânasına gelir. Terim olarak “kıyamet gününde peygamberlerin ve kendilerine izin verilen sâlih kulların müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunan” anlamında kullanılır. Şâfi veya şefî&#; “aracılık eden, şefaatte bulunan” demektir.
  82. Müşfi () : Şefaat eden, aracı olan, pek müşfik, çok merhametli anlamlarına gelir.
  83. Muhalled () : Gelip geçici olmayan, sürekli, kalıcı, ebedî daimi sûrette mukim kılınmış anlamına gelir.
  84. Muharrem (مُحَرَّمٌ) : Hürmet gösterilen, haram kılınan, yasak manasına gelir.
  85. Alîm (عالم) : Hakkıyla bilen, bilgin, bilgi sahibi, çok bilen anlamına gelir. El Âlim ismi aynı zamanda Allah’ın 99 ismi Esmaül Hüsna isimlerindendir.
  86. Taha (طه) : Kur’ân-ı Kerîm’in suresi hurufu mukatta harfleri Ta Ha ile başlar. İslam âlimlerinden bazıları Ta Ha ismullahtır demişlerdir ve Peygamber’in isimlerinden olduğunu ifade ederler. Hurufu Mukatta harfleri olan Ta Ha; “yâ tâhir, yâ hâdî” manasına geldiğini ve bundan maksadın Resulullah (sav) hazretlerinin olduğunu söylerler.
  87. Hakîm (حَكِيمٌ) : Bilge, sağduyulu, hakîm olan, kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsanî arzulardan alıkoyan, düşünce istikametine ve davranış selâmetine sahip bulunan kimse demektir.
  88. Karîb (قَريِبٌ) : Yakın olan, yakın, insanın rahim ve nesep (aile, soy) cihetiyle yakını, hısımı manasına gelir.
  89. Şekûr (شكور) : Teşekkür eden, şükreden, çokça teşekkür eden, “yapılan bir iyiliğin sahibini övgü ile anmak&#; anlamındadır.
  90. Rakîb (رقيب) : Gözetleyip kontrol eden, kontrol altında bulunduran, varlıkların gizli ve açık her halini bilen, gözcü anlamına gelir. Er Rakip ismi aynı zamanda Allah’ın 99 ismi Esmaül Hüsna isimlerinden birisidir.
  91. Müctebâ (مجتبى) : Seçilmiş, seçilen, Yüce Allah’ın, bütün mahlûkattan ayrı bir şekilde seçip ayırdığı zat anlamına gelir.
  92. Münîb (منيب) : Tövbe eden, tevbekâr, günahı ve azgınlığı bırakarak Allah’a yönelen, kendisini Allah’a teslim eden anlamlarını taşır.
  93. Ümmi Nisa () : Arap örf ve geleneğinde yardım ve güç sahibi insanlar için kullanılan bi terimdir. Aynı zamanda umut veren, uğur getiren manasına da gelir.
  94. Masîr (مصير) : İşin akıbeti, sonu, varılacak yer, karargâh, rücu etmek, dönüp gitmek, dönüp varılacak yer demektir.
  95. Kâim (قائم) : Bir işte sebat eden, ayakta duran, kaim, var olan manalarına gelir.
  96. Şâhid (شاهد) : Şahit, şahitlik, şahitlik eden, bir kimsenin hazır bulunup görmek veya duymak sûretiyle bildiği bir şeyi haber vermesi anlamındadır.
  97. Mübeşşir () : Arapça “Beşir” (بشير) kökünden kelime mübeşşir kelimesi Hz. Peygamber için kullanılan isim veya sıfatlardan biridir. Kelime anlamı olarak müjdelemek; müjdeleyici, güler yüzlü olmak, güler yüzle karşılamak anlamlarına gelir.
  98. Abdullah (عَبدُاللّٰه) : Arapça kökenli olan Abdullah; Allah’ın kulu, veya Allah’ın has kulu anlamına gelir. Aynı zamanda tevazu anlamında fakir, aciz, anlamlarına gelmektedir.
  99. Münzir (منذر) : Uyarıcı, haberci, haber verici anlamlarına gelir.

Hz. Peygamberin bir çok ismi ve sıfatı vardır. Burada sadece Peygamberin 99 ismi sıralanmış, kısa anlamları ve Arapça okunuşları eklenmiştir. Bu isimlerin bir kısmı hadis-i şeriflerde, bir kısmı Kuran-ı Kerim&#;de geçmektedir. İslam tarihçileri, ulema ve alimler, bir çok eserde, kitapta bu isimlerden ve daha fazlasından bahsetmişlerdir.

Peygamber efendimiz, ahir zaman peygamberi ve ondan sonra peygamber gelmeyeceği için son peygamberdir.

Hz. Peygamberin İsmi

Peygamber Efendimiz&#;in tam adı; Ebû&#;l-Kâsım Muhammed ibn-i ʿAbd Allâh ibn-i ʿAbd&#;ûl-Muttâlib ibn-i Hâşim ibn-i ʿAbd Menâf El Kureyşî&#;dir.

Hz. Peygamber’e (sav), övmeye, takdire layık anlamına gelen “Muhammed” ismini dedesi Abdülmuttalib koymuştur. Muhammed ismi o günkü Arap toplumunda kullanılan bir isim olmadığından Abdulmuttalib’e bu ismi neden koyduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

“İstedim ki onu Yüce Allah göklerde, insanlar da yeryüzünde övsün!”

Hz. Resulullah Efendimizin esas ismi “Muhammed” olmakla birlikte Allah Resulü zaman zaman kendi isim ve sıfatlarından da söz etmiştir.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir keresinde kendi isimlerini şöyle saymıştır: “Ben Muhammed’im, Ahmed’im, (peygamberlerin ardından gelen) el-Mukaffî’yim, (insanların arkamda toplandığı) el-Hâşir’im, Tevbe Peygamberiyim, Rahmet Peygamberiyim.” (Müslim, Fezâil, )

Peygamberimizin isimlerini derleyen çeşitli çalışmalarda âyetlerde geçen “Beşîr”, “Nezîr”, “Sirâc” ve “Münîr” sıfatları da Peygamberimize isim olarak verilmiştir. Bu güzide isimlerin sahibi olan Peygamberimize olan saygımızın ve sevgimizin bir nişanesi olarak onun mübarek isimleri yeni doğan çocuklara ad olarak konulmakta, hat levhalarını süslemekte ve onun ismi anıldığında salat (salavat) getirilmektedir.

Bununla birlikte Ahmet ismi beğenilmiş, övülmüş anlamında Peygamber Efendimizin isimlerinden biri olarak Kur&#;an&#;da geçmektedir.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir:

Muhammed

Başlığın diğer anlamları için Muhammed (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.

Muhammed[a] (Arapça:&#;مُحَمَّد, y. - 8 Haziran ),[b]Arap dinî ve siyasi lider. Muhammed, dünyanın en geniş ikinci diniİslam'ın kurucusu ve merkezî figürüdür. Arap Yarımadası'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur. İslami öğretiye göre; Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır.[c]

Kaynaklara göre MS civarında Arabistan'ın Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebu Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü. 25 yaşındayken, Mekke'nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. Kırk yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası'nda iken, MelekCebrâil'in kendisine gelerek Allah'ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu. Aldığını söylediği vahiylerle birlikte üç yıl sonra, "tevhit" inancını açıkça ilan ederek insanları yeni bir dine[d]davet etmeye başladı ki bu, İslam inancına göre diğer peygamberlerin de öğrettiği[6][7] "Allah'a teslimiyet"tir.[8] İslamî kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını belirtmektedir.[9]

Başlarda Muhammed kendisine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı. Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten kaçmak için ilk önce bazı Müslümanları yılında Habeşistan'a gönderdi, ardından 'de destekçileriyle birlikte Medine'ye göç etti. "Hicret" adı verilen bu olay, daha sonradan Hicrî takvim olarak da bilinen İslamî takvimin başlangıcı kabul edildi. Muhammed Medine'ye geldiğinde, "Medine Sözleşmesi" adı verilen bir anayasayla kabileleri tek bir çatı altında topladı ve İslam'ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından büyük bir Müslüman ordusu kurarak 'da Mekke'yi ele geçirdi. Ayrıca döneminde Habeşistan Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu, Gassaniler, Mısır Valiliği, Umman ve Yemen krallıkları başta olmak üzere birçok devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla mektuplar gönderdi.[10][11]

'de, Veda Haccı'nı tamamladıktan ve Veda Hutbesi'ni verdikten birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölümünden önce Arap Yarımadası'nın büyük bir kısmının İslam'ı benimseme süreci tamamlanmıştı.[12]

İslam'a göre, Muhammed'in ölümüne kadar Allah tarafından vahyedilen tüm sözler (ayet), dinin temeli olarak kabul edilen kutsal kitap Kur'an'ı oluşturdu. Kur'an'ın yanı sıra; Muhammed'in hayatı, uygulamaları ve sözleri de Müslümanlar tarafından kabul görerek İslam hukukuna kaynak teşkil etti.

İsim ve unvanlar

Ana madde: Muhammed'in isimleri

İslam toplumunda Muhammed'e verilen çok sayıda isim (unvan) bulunur. Bu isimler, Muhammed'e Kur'an'da verilenler, hadislerde verilenler, ilahi kitaplarda verildiği ileri sürülen isimler ve Esma-ül Hüsna ile aynı olan isimler olarak sınıflandırılmıştır. Osmanlı âlimi Müstakimzâde Süleyman Sadeddîn (), "Mir'âtü’s-Safâ fî Nuhbeti Esmâi’l-Mustafa" isimli risalesinde Muhammed’in 99 ismini açıklamıştır.[13][14][15][16]

Tam adı "Ebû’l-Kâsım Muhammed ibn-i 'Abd Allâh ibn-i 'Abd’ûl-Muttâlib ibn-i Hâşim ibn-i 'Abd Menâf El Kureyşî" (Arapça:&#;محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي) ya da daha kısa olan "Ebû'l-Kâsım Muhammed bin 'Abd Allâh bin 'Abd’ûl-MuttâlibEl Hâşimî" olarak geçer. Bu isim Türkçeye, "Kureyşli 'Abd'ûl-Menâf oğlu Hâşim oğlu 'Abd’ûl-Muttâlib oğlu 'Abd Allâh oğlu Kâsım’ın babası Muhammed" olarak tercüme edilebilir.

Ayrıca, yaşadığı toplumda onun El-Emin (emin kişi, dürüst kişi) manasında Muhammed-ül Emin olarak adlandırıldığı da söylenmektedir.[17]

Muhammed, Arapçada "övgü" kökü olan hamd fiilinden türetilmiştir. "Övgü alan, övülen" manasına gelir. Ayrıca halk tarafından "Mustafa, Mahmud veya Ahmed" isimleriyle de anılır. Mustafa, Arapçada "seçilmiş"; Ahmed ise "daha çok övülen" demektir. Künyesi ise Ebu'l-Kasım, yani "Kasım'ın Babası"dır. Künye, Arap toplumlarında, kişinin ilk doğan erkek çocuğunun ismine nazaran verilir. Bunun yanı sıra Muhammed, kendisini Ebu'l benat, yani "Kızlar Babası" olarak da tanıtmıştır. Zira O'nun 7 çocuğundan 4'ü kızdır.

Kur'an'a göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir.[18][19] Konuyla ilgili olan bir hadise göre, Muhammed kendisiyle ilgili olarak, "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." demiştir.[20][21][22]

AlmanoryantalistVolker Popp, Muhammed (kutsanmış olan) ve Ali (yüce olan) sözcüklerinin isim olarak değil, unvan olarak ortaya çıktığını öne sürmüştür.[23]

Erken yaşam

Ana madde: Muhammed'in tarihselliği

Soyu

Ana maddeler: Adnaniler, Kureyş ve Muhammed'in soyu

Muhammed'in anne ve babasının, ortak ataları olan Mürre bin Ka’b'a dayanan soy haritası.

Rivayet kültürüne göre Muhammed, İbrahim'in büyük oğlu İsmail'in soyundan, Adnaniler kavmine uzanan bir soy hattından, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir. Buna göre soy silsilesi şöyledir: Muhammed, Abdullah, Abdülmuttalib (Şeybe), Hâşim, Abd-i Menaf (Muğire), Kusayy, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Hüzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan.[24][25][26][27][28]

Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini de ifade eder: "Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten Benî Hâşim'i, Benî Hâşim'den de beni seçmiştir."[29]

Revizyonist tarih araştırmacılarının söyledikleri ve iddia ettiklerine göre, Muhammed Tay kabilesine aittir. Bu kapsamda, Kur'an içeriğinde yer alan kelimelere geleneksel olarak yüklenen karşılıkların yeniden anlamlandırılması gerekecektir. Örneğin Tebbet Suresi'ndeki "Ebu Leheb ve eşi", rivayetlerde geçtiği gibi Muhammed'in ona kötülük yapan amcası ve eşinin değil, ateşperestİran şahı II. Hüsrev ve eşi Şirin'in sembolik anlatımı olur.[30]Kureyş ise, Muhammed'in mensubu olduğu kabilenin değil, yine İran'da Ahameniş İmparatorluğu'nu kurarak YahudileriBabil Sürgünü'nden kurtaran ve Yahudiler arasında büyük bir saygınlıkla anılan Pers İmparatoru Büyük Kiros'un adıydı.[31][32] Muhammed'in kabilesi Kureyş'in, antik bir Arap uygarlığı olan Nebatîlerin bir kabilesi olduğu da kayıtlardadır.[33]

Doğum tarihi

Ana maddeler: Fil Yılı ve Mevlit

Muhammed'in zamanında Arap Yarımadası'ndaki büyük kabileler ve yerleşimleri.

Lawrence Conrad sözlü dönem sonrası[34] erken dönemde yazılan biyografi kitaplarını inceler ve bu eserlerde Muhammed'in doğum tarihiyle ilgili 85 yıllık bir zaman aralığının sergilendiğini görür. Conrad bunu hikâyedeki "akışkanlığın (evrimsel süreç) halen devam etmekte olması" olarak tanımlar.[35] Ancak yaygın kabul gören rivayetlerde Muhammed, İslam tarihinde "Fil Yılı" olarak adlandırılan dönemde Mekke'de doğmuştur.[36] Bahsedilen bu tarih, rivayetlere göre Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na bağlı olan Yemen kralı Ebrehe'nin büyük bir fil ordusuyla birlikte Kâbe'ye yaptığı başarısız saldırı girişiminin gerçekleştiği yıldır. Bu tarih kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile bazı kaynaklarda 17 Haziran ,[36] ,[37]Mısırlı bilgin Mahmud Paşa el-Felekî gibi bazı kaynaklarda ise 20 Nisan [38] olarak geçmektedir. İngiliz yazar Beaumont Burnaby Sherrard, el-Felekî'nin hesaplamalarındaki bazı yanlışları ortaya koymuştur.[39]

İslami kaynaklarda ağırlıklı olarak Muhammed'in, milattan sonra yılında, "Fil Vakası"nın olduğu yılda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesi, yani Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vakası"ndan yaklaşık 52 gün sonra doğduğu belirtilmektedir.[38]Siyer ve İslam tarihi yazarları, bu doğumun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı, gün doğumundan hemen önce olduğu konusunda genel olarak ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda bir görüş birliğine varamamışlardır.[38]

Bu konudaki ihtilafların rivayet çeşitliliğinden kaynaklanmasının yanı sıra, Ay takvimininGüneş takviminden farklı olması ve Araplardaki nesi[40][41] uygulamasından da kaynaklandığı günümüzde ifade edilmektedir.[42]

Biyografik bilgi kaynakları

Ana maddeler: Revizyonist İslam Araştırmaları Okulu, Erken İslam Tarihçiliği ve Muhammed'in aştinamesi

Sözlü kültür ve hadisler

Muhammed ve çağdaşları ile ilgili en dikkat çeken konu hadis ve siyer olarak derlenen bilgilerin yıllık bir sözlü kültür dönemi sonrasında yazılmaya başlanması ve hikayenin bundan sonra bile "evrimleşerek" ilerlemesidir.[43][44] Bu rivayetlerin bazıları İslam dışı kaynaklarca desteklenmemekte ve bazıları da kendi içerisinde çelişkiler taşımaktadır.[45] Rivayetlere dayalı olan kayıtlarda olayın yaşandığı günlerde anlatılanlar büyük ölçüde gerçekliğini korurken, zaman içerisinde değişikliğe uğrayarak birkaç nesil sonra tarihi realiteden tamamen uzaklaşır.[46][47] Hadis ve siyer kaynaklarında Muhammed'in hayatı ile hiçbir bağlantısı olmayan hikâyelerin, Muhammed'in hikâyesine birtakım değişiklikler yapılarak eklemlenmiş olabileceği sıklıkla dile getirilen konulardandır. Filistinli profesör Sami Ezzib, bu konuda dikkat çeken bir ifade ile, Muhammed'e isnat edilebilmiş olan Hayber Muharebesi ve Kureyza Muharebesi gibi olayların Yahudi kutsal kitabında yer aldığını, ancak bu kaynağa göre Yahudilerin Yahudi olmayanları katlettikleri bilgisini vermektedir.[48]

Rivayet kültürüne dayalı eserler dışında; İslam'ın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde tartışmalığını korumakta, bu konuda geleneksel anlatımların işaret edildiği Mekke'yi dışlayan ''Petra'' başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ve iddialar ileriye sürülmektedir.[49] Söz konusu tartışmalarda Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge, Kufe ve Hîre (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır. Bizans kronikleri, Hristiyan din adamlarının kayıtları, basılı paralar, Abbâsîler döneminde İslam’ın erken hikâyesinin yazılma sürecine katılan hadisçi ve tarihçilerin yaşam bölgeleri, Hîre ile Medine gibi bazı antik şehirlerin isimleri ve diğer bulgular, Muhammed’in ve erken dönem İslam coğrafyasının Güney Irak bölgesi ile ilişkilendirilmesine ve Muhammed’in hayat hikâyesinin birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatine yol açmıştır.[50][51][52][53]

Kur'an

Kûfistiliyle yazılmış erken dönem Kuran'dan bir folyo (Abbasidönemi, 8. – 9. yüzyıllar)

Kur'an, İslam'ın ana kaynağı olan kutsal metindir. Müslümanlar tarafından Allah'ın son sözü olduğuna ve Cebrâîl aracılığıyla ilki 'da olmak üzere 22 yılda Muhammed'e bildirildiğine inanılır.[54] Kur'an, Muhammed'in kronolojik biyografisi hakkında bilgi edinilmesine çok az yardım eder ve ayetlerin çoğunda söylenme sebebini öne çıkaran herhangi bir tarihsel bağlamdan bahis bulunmamaktadır.[55][56][57]

Kanadalı yazar Dan Gibson, Kur'an'da kullanılan dilin başlangıçta saf Arapça olmadığı ve yazım dönemi itibarıyla sadece Petra bölgesinde kullanılan bir Arap dil yapısının Kur'an'da kullanıldığını söylemektedir.[58]

Arkeolojik bulgular

İslam coğrafyasında saklanan ve zaman zaman ziyaret ve dolaşıma sokulan, Muhammed'in yaşamı ile ilgili belge değerleri tarihleme, genetik aidiyet testi gibi metotlarla kanıtlanmaya muhtaç Medine sözleşmesi, Muhammed'in aştinamesi, devlet başkanları ve valilere yazdığı ileri sürülen mektuplar yanında kıl, sakal, hırka, nalın vb. malzemelerden oluşur.

İslamiyet öncesi Arap Yarımadası

Ana maddeler: İslam öncesi Arabistan ve Arap mitolojisi

İslam öncesi Arap Yarımadası'nda, sert çevre koşullarına ve yaşam tarzına uyum sağlayarak çöl koşullarında hayatta kalabilmek, insanların ortak bir şekilde yaşamasına yol açmıştı. Böylece, ortaya çıkan aşiretlerin oluşumu kan bağına dayanmaktaydı.[59] Yerli Araplar, hem göçebe hem de yerleşik bir hayat sürüyorlardı. Göçebeler daha fazla su ve mera bulmak için topluca sürekli bir yerden diğerine giderken, yerleşik hayat sürenler ise ticaret ve tarımla uğraşıyorlardı. Kervanlara ya da vahalara saldırmak da göçebelerin hayatının bir parçasıydı ve bunu bir suç olarak görmüyorlardı.[60][61]

Bizans ve Sasani imparatorlukları, İslamiyet öncesinde Orta Doğu'yu kontrol eden iki büyük güçtü. Yüzyıllarca devam eden Pers-Roma Savaşları bölgeyi iyice zarara uğratmıştı. Bölgede PerslerinLahmîler ve Romalıların da Gassaniler gibi vasal devletçikleri bulunuyordu. Arabistan Yarımadası, oldukça kurak ve volkanik olduğu için, vaha ve su kaynaklarının olduğu yerler haricinde burada tarım yapılması zordu. Genel görünümü, çöl içerisinde dağılmış nokta şeklindeki köyler ve şehirler gibiydi. Mekke ve Medine bu şehirlerin en önemlilerindendi. Medine, gelişmekte olan büyük bir tarım yerleşim yeriyken, Mekke ise birçok aşiretle çevrilmiş önemli bir finans ve hac dolayısıyla bir ziyaret merkeziydi.[62] Muhammed'in yaşamının ilk yıllarında, ait olduğu Kureyş kabilesi Batı Arabistan'da baskın bir güç hâline geldi.[63][64] Kureyşliler, Batı Arabistan'daki birçok kabilenin üyelerini Kâbe'ye bağlayan ve bu Mekke mabedinin prestijini pekiştiren bir kült birliğini kurdular.[64]

Cahiliye argümanı

Ana madde: Cahiliye Dönemi

İslamî literatürde, Arap toplumunun İslam öncesi dönemine ''Cahiliye Dönemi'' adı verilmektedir. Terim, Kur'an ve hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslamî dönemden ayırt etmek veya benimsetmek için kullanılır. Fuhuş, zina, hırsızlık, putlara tapılması, adaletsizlik ve köleliğin olağan görülmesi bu dönemin özelliği olarak görülür.[65]

İslam tarihçiliğine göre, Cahiliye Dönemi şiirlerindeki kadın algısı sosyal hayata yansımamıştır. Kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüştür. Üst sınırı olmayan çok eşli evlilik yaygındı. Fuhuş bir meslek hâlini almıştı ve köle sahipleri de kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar, babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse, babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebilirdi. Boşanma hakkı da erkeğe ait ve sınırsızdı. Soylular, kızları olduğunda bunu bir utanç kaynağı olarak görüp onları öldürebilmekteydi.[66] İslam toplumunun belleğinde, bu dönemde kızların diri diri toprağa gömüldüğü yönündeki rivayetler de önemli yer tutar.[67]Kurban sunma veya diğer nedenlerle yapılan çocuk katliamı konusunda Arapların diğer milletlerden çok da farklı olmadıkları, ifade edilen bir diğer noktadır.[68]

Tapınma

İslam öncesi Arabistan'da her bir aşiret, kendi tanrı ve tanrıçalarını koruyucu olarak görür, bu tanrı ve tanrıçaların ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, su kaynakları ve kuyularla ilişkilendirilirdi. Arap mitolojisindeputlar, sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar. İslam öncesinde, Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekan ve buralarda inşa edilen kübik ilah evleri (Kâbe) bulunduğu, kutsal kabul edilen mekanlar ve ilah evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek buralarda değişik tapınmaların gerçekleştirildiği bilinmektedir.[69]

Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'deki El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın baştanrı Al-İlah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Buna karşılık Hristiyanlar ve Yahudiler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı.[70] Yerli Araplardan olan Hanifler de bunlardan birisiydi[71] ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı.[72] Müslüman inancına göre, Muhammed de bir Hanif idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.[73][74]

Peygamber beklentisi

Klasik dinî anlatılarda, İslam öncesinde, kendilerine mistik özellikler de atfedilen Haniflik inancına sahip Arap şairlerinin, kendi nutuklarında yakın zamanda bir peygamberin geleceğini bildirdikleri söylenir. Kur'an'da kehanet ve benzeri uygulamalar hoş karşılanmadığı hâlde, İslam toplumunda bu tür konuşmalar önemsenen konuşmalardı.[75]

Kur'an ifadesine göre Muhammed'in geleceği İsa tarafından müjdelenir: "Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim!" (Saff Suresi: 6)

Muhammed'e isnat edilen bir sözde de "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." ifadesi kullanılır.[76]

Ancak bahsedilen isimler Kanonikİncillerde bulunmamaktadır. Buna karşılık bazı İslam bilginleri, Yuhanna İncili'nde geçen "Faraklit" sözcüğünün Muhammed'i işaret ettiğini savunur.[77] Faraklit'in anlamı ise Kutsal Ruh'tur. Yuhanna bölümde geçen ayetlere göre İsa, Faraklit ("Gerçeğin Ruhu") ile ilgili olarak, "Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır." demiştir.[78][79]

yüzyıl Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi,[80][81]Seyahatnâme adlı eserinde, İslam'da İsa'nın havarilerinden biri olarak kabul edilen Şem'un-u Safa'nın[82] (Simun Petrus) Lübnan'ın güneyindeki Nakura şehri yakınlarındaki türbesinde bulduğu İncil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ayetin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmektedir.[83][84] Evliya Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safa tarafından yazıldığını naklettiği bu elyazması İncil bulunamamıştır.

Mekke hayatı

Ana madde: Muhammed'in Mekke dönemi

Genel bakış

Muhammed, bazı kaynaklara göre ,[37][85][86] bazı kaynaklara göre ise [38] yılında Arabistan'ın Mekke şehrinde dünyaya geldi.[37][85] Doğumundan önce babasını, 6 yaşında ise annesini kaybeden Muhammed, amcası Ebu Talib tarafından büyütülüp gözetildi. İlerleyen yıllarda çobanlık yaptı, çoğunlukla ise tüccar olarak çalıştı. İlk kez 25 yaşındayken, 40 yaşındaki zengin bir dul olan, Mekke'nin ünlü ve soylu şahsiyetlerinden Hatice ile evlendi.[87][88]

Muhammed'in bazı geceler, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda düzenli aralıklarla inzivaya çekilip dua etme alışkanlığı vardı. Bu alışkanlık 35 yaşından sonra yaygınlaştı. 40 yaşında oradayken,[37] İslami inanışa göre Kur'an'da yer alacak ilk ayetler Muhammed'e indirildi ve Muhammed, bunların kendisine görünen Cebrail meleği aracılığıyla indirildiğini söyledi. İlk başta yakınlarını uyaran Muhammed, üç yıl sonra da insanları topluca İslam'a davet etmeye başladı. Allah'ın bir olduğunu, Allah tarafından kabul görmenin tek yolunun Allah'a teslim olmak olduğunu öğretti. Kendisinin Allah'ın peygamberi ve resulü olduğunu, diğer peygamberler ile aynı kandan geldiğini anlattı.[6][7][89]

İlk başta kendisine az sayıda takipçi bulan Muhammed, Mekke'de bazı aşiretlerin, hatta bazı akrabalarının düşmanlığıyla karşılaştı. Bu dönemde taraftarlarının şiddet içeren ağır muameleler görmesi sebebiyle, bazı takipçilerini yılında Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na gönderdi. yılına gelindiğinde de, kendisine inananlarla birlikte topluca Medine'ye göç etti

Muhammed, Medine'ye geldiğinde Medine Sözleşmesi ile oradaki aşiretleri tek çatı altında birleştirdi. Mekke kabileleri ve paganları ile aralıklı olarak süren sekiz yıllık savaşlardan sonra, kendisine iman edenlerin sayısı 'i aşmıştı. yılında, kişilik büyük bir Müslüman ordusunun başında,[90] Mekke'nin kuşatılması sonrasında yapılan antlaşma ile kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline aldı.[90][91] Şehre girip tüm putları yıktı ve daha sonra takipçilerini Doğu Arabistan'da geriye kalan tüm putperest tapınakları yıkmaları için yolladı.[92][93] Kısa sürede yapılan birçok sefer ve gazadan sonra Arabistan'ın büyük bölümünü ele geçirdi. Muhammed yılında, Veda Haccı'ndan ve Veda Hutbesi ile Arafat Dağı'nda 'den fazla Müslümana topluca seslendikten sonra Medine'ye döndü. Bundan birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölüm vaktine kadar Arap Yarımadası'nın çoğu Müslüman olmuş, Arabistan'ı tek devlet altında birleştirmişti.[94][95]

Çocukluğu ve gençlik yılları

Mekke'de günümüzde kütüphane olarak kullanılan bu yapının Muhammed'in bizzat doğduğu yerde bulunduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle yapı, "Beytü'l Mevlid" olarak da anılmaktadır.

Muhammed'in babası Abdullah bin Abdülmuttalib, annesi ise Hazrec kabilesinden Nennaceler'den, Vehb bin Abdülmenaf'ın kızı Âmine'dir. Muhammed, doğumundan yaklaşık beş-altı ay önce babası Abdullah'ı kaybetti. Bunun üzerine, yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa "Muhammed" adını verdi. Annesi Amine, çocuğunu iyice emziremedi. Muhammed'i bir süre, amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe emzirdi.[42] Sonra, o sıralarda Mekke'ye süt çocuğu bulmak için gelen, Beni Sa'd kabilesinden Halime adlı bir kadına süt anneliği yapmak amacıyla emanet edildi.[38][96][97] Muhammed yaklaşık dört yaşına kadar, annesi Amine'nin de gözetimiyle birlikte süt annesi Halime'nin yanında kaldı, daha sonra da Mekke’ye, annesinin yanına geri döndü. Dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Amine ile birlikte kaldı, onun şefkat ve özeni ile yetişip büyüdü.[38]

Muhammed'in annesi Amine'nin 'de tahribata uğrayan eski mezarı.

Muhammed altı yaşındayken, annesi Amine ve dadısı Ümmü Eymen ile birlikte babasının kabrini görmek ve bazı akrabalarını ziyaret etmek için Medine'ye gitti. Medine'de, akrabaları Neccâroğulları'nda bir ay kadar kaldıktan sonra, Mekke'ye dönüş yolundaki Ebva köyüne ulaştıklarında annesi hastalandı. Annesi orada öldü ve orada defnedildi. Dadısı Ümmü Eymen, Muhammed'i Mekke’ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.

Altı yaşından sekiz yaşına kadar, ona dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib, yaş itibarıyla seksen yaşını aşmış bir ihtiyardı. Muhammed sekiz yaşında iken, dedesi de hastalandı ve öldü. Dedesi ölmeden önce, onu yetiştirmesi için, oğlu Ebû Tâlib'e emanet bıraktı. Kimi kaynaklara göre ise Abdülmuttalib, Muhammed'in iki öz amcası olan Ebu Talib ile Zübeyr arasında kura çekilmesini istedi ve kura Ebu Talib'e çıktı.[38]

Rivayetlere göre Muhammed 12 yaşındayken, amcası Ebu Talib ticaret yapmak için gittiği Suriye'ye onu da götürmüş, bu gezide Bizans hakimiyetindeki Busra kasabasında Bahira isminde Hristiyan bir rahip, onun son peygamber olacağını haber vermiştir. Sonraki yıllarda Muhammed, 17 yaşındayken diğer öz amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile ticaret için Yemen'e gitti. Yapılan bu gezilerin Muhammed'in bilgi, görgü ve zihinsel alt yapısının oluşumunda etkin bir rol oynadığına inanılmaktadır. Ayrıca gençliğinde amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficâr Savaşları'na da katıldı. Bu savaşlarda kılıç kullanıp dövüşmek yerine, atılan okları toplayıp amcalarına veriyordu.[65]

Hatice ile evliliği

Muhammed, zaman zaman Mekke'ye beş kilometre uzaklıktaki Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarası'na çekilip orada tefekkür ederdi.

Muhammed ilk başlarda, amcası Ebu Talib'e maddi yardım sağlamak amacıyla çobanlık yaptı. Biraz daha büyüyünce ticaretle uğraşmaya başladı. Ticarete olan ilgisi, daha sonra kendisi ile evlendiği Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onunla iş birliği yapıp onun sermayesi ile ticarete başladı.[98] Muhammed, ticaretindeki dürüstlüğünden dolayı Mekke halkı tarafından "güvenilir" anlamına gelen "El-Emin" (الامين) olarak tanındı ve zaman zaman kimi anlaşmazlıklar için tarafsız bir hakem olarak arandı.

Hatice, birkaç ticari iş ortaklığından sonra Muhammed'in dürüstlüğüne hayran kaldı, ondan iyice etkilendi ve arkadaşı Nefise bint Ümeyye aracılığıyla ona evlenme teklif etti. Muhammed, Hatice'nin teklifini kabul etti ve amcaları aracılığıyla gidip Hatice'yi istediler. Evlendiklerinde Muhammed'in 25, Hatice'nin ise 40 yaşında olduğu söylenir.

Muhammed'in, gençliğinde çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmediğine inanılır. Buna göre kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Mekke halkının adaletsiz, çirkin ve şirk dolu yaşamını pek beğenmiyor, o da çareyi yalnız kalarak ve tefekkür ederek buluyordu.

Kur'an'daki şu ayetler, Muhammed'in İslam öncesi durumunu anlatmaktadır:[99]

Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin [Şûrâ Suresi: 52]
(Allah), seni yolunu kaybetmiş (şaşırmış) olarak bulup da yola iletmedi mi? [Duha Suresi: 7]

Kâbe hakemliği yapması

Muhammed'in 35 yaşlarındayken, Kâbe'nin bazı kısımlarının Mekke'de sık sık yaşanan ani su taşkınlarından dolayı aşınması ve birileri tarafından tahrip edilmesinden sonra, Kâbe'nin tamirinde rol oynadığı söylenir.[]

Yaşananlardan sonra Kureyş kabilesi, Kâbe'yi İbrahim'in yaptığı temele kadar yıktı. Yeniden inşa etmeye karar verdiler ve Kâbe'yi yeniden yapmaya başladılar. Cidde sahilinde de bir gemi kaza yapmıştı ve gemide mimarlık işlerinden anlayan bir usta vardı.[] Bu geminin tamir aletlerini de satın alarak Kâbe'nin yapımında kullandılar. Yeniden yapılanma neredeyse tamamlandığında, kabile liderleri arasında Hacerü'l Esved taşını yerine koyma şerefine kimin sahip olacağına dair anlaşmazlıklar çıktı. Oradaki ihtiyarlardan biri, Kâbe'nin bulunduğu bölgeye, yani Mescid-i Haram'a giren bir sonraki kişinin tavsiyesinin alınmasını ve kendisini hakem olarak tayin etmeyi önermiştir. Bu gelen kişi Muhammed oldu. Halk, Muhammed'in kararını heyecanla bekliyordu. Muhammed düşündükten sonra bir örtü getirilmesini istedi veya örtü olarak kendi elbisesini açtı, taşı örtünün ortasına koydu ve dört büyük kabilenin liderlerinden onu kaldırmasını istedi. Sonra taşı eline aldı ve yerine koydu. Abası, bu olay ve Ehl-i Abâ Hadisi'nde anlatıldığı gibi daha sonra olanlar nedeniyle daha sonraki şair ve yazarlar için önemli bir sembol hâline geldi.[]

İlk vahiy

Ana maddeler: İslam'da ilk vahiy ve Hira Mağarası

Siyere göre, Muhammed 40 yaşına yaklaştığında çoğunlukla kalabalıklardan uzaklaşmaya ve yalnız başına bir yerlerde inzivaya çekilmeye başlamıştı. Bu durum yıl kadar devam etmiştir. Muhammed, Mekke'ye yaklaşık beş kilometre uzaklıkta olan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda, dedesi Abdülmuttalib gibi her yılın Ramazan ayı boyunca tek başına kalarak inzivaya çekiliyordu. yılında, bir Ramazan gecesi (Kadir Gecesi) hırkasına bürünüp Hira Mağarası'nda tefekküre daldığı bir sırada ilk vahyi almıştır. Muhammed'in yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 'ye kadar aldığını söylediği vahiyler Kur'an'ı oluşturur. İslam'da inanç, ibadet, şeriat, ahlak, tasavvuf gibi uygulamaların dayandırıldığı ana kaynak Kur'an'dır.[37][85][87][89][]

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.

— Kur'an'ın inen ilk ayetleri, Alak Suresi,

Rivayetlere göre, Muhammed ilk vahiylerini aldıktan sonra çok korktu, ancak Cebrâil yaklaştı ve ona Allah'ın bir elçisi olarak seçildiğini söyledi. Muhammed ardından eve döndü ve karısı Hatice ile birlikte Hatice'nin amcasının oğlu ve Hristiyan bir keşiş olan Varaka bin Nevfel'in yanına gittiler. Varaka, Muhammed'i teselli etti ve kendisine son peygamber olduğunu açıkladı. Bunlara ters olarak Şii geleneği, Muhammed'in Cebrail'in ortaya çıkışına ne şaşırdığını ne de korktuğunu, aksine onu bekliyormuş gibi karşıladığını savunur.[]

İlk vahyi, Muhammed'in kendini dualara ve ibadetlere daha fazla teslim ettiği ve korkuyla geçirdiği üç yıllık bir zaman dilimi (fetret-i vahiy) izledi. Vahiyler yeniden başladığında rahatladı ve uyarmaya başlaması emredildi. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk da (insanları) uyar. Rabbini yücelt. [Müddessir Suresi: ]
Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı. [Duha Suresi: 3]

İslam'a çağrı, ilk Müslümanlar ve tepkiler

Muhammed, Mekkeli paganların yanı sıra, Yahudi ve Hristiyanları da dinlerinin aslının bozulduğunu söyleyerek İslam'a davet etti.[][][][][]

Sünnilere göre Muhammed'in çağrısına ilk uyan kişi, ilk vahyi alıp eve geldiğinde eşi Hatice olmuş, onu amcası Ebu Talib'in oğlu Ali, azatlı kölelerinden Zeyd bin Harise ve en yakın arkadaşı Ebû Bekir izlemiştir. Şiilere göre ise ilk Müslüman, amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir.

Necm Suresi'nin son ayeti: "Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin." Muhammed'in monoteizminancı, geleneksel düzene meydan okur.

Muhammed, üç yıl boyunca sadece akrabalarını ve en yakınlarını İslam'a davet etti. Ardından, inanca göre "Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme." mealindeki ayetin (Hicr: 94) inmesinden hemen sonra Safâ Tepesi'ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı. Ancak tepkiler genelde olumsuz oldu. Bu sebeple ilk Müslümanlar, vahyi şüphe ile karşılayan Mekkelilerce ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. Çünkü Muhammed'in bu çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceğini düşünen geleneksel seçkin kişileri tedirgin etti. Özellikle Kâbe'den putların kaldırılması, ticaretin engelleneceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği düşüncesine yol açtı ve bu da büyük tepki ile karşılandı. Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin çoğunluğu dinlerini gizlemek zorunda kaldı.

Bu işkenceler artınca, bazı inananlar Muhammed'in tavsiyesiyle 'te Habeşistan'a göç etmek zorunda kaldı. İki dalga hâlinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed'in Mekkelilerin Müslüman oldukları ve Muhammed ile anlaştıkları (Garanik) yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de, Mekke'ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler.

Müslümanların yılında göç ettikleri Habeşistan'ın haritası (Aksum Krallığı)

Bu sıralarda, Mekke'nin iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişisi olan Ömer ve Hamza'nın üst üste ve ani bir şekilde Müslümanlığı kabul etmeleri, Müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; bu nedenle de Kâbe'ye gidip açıkça namaz kıldılar. Muhammed'in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke'nin bazı önde gelenlerin Müslüman olmaları, paganist inanca sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı ve Müslümanlara yönelik olumsuz tavırlar şiddetlendi.

Muhammed, Mekkelilerin yapmış oldukları büyük bir boykot sonrası, 'da üst üste eşi Hatice ve amcası Ebu Talib'i kaybetti; Mekkelilerin Müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapıldı ve Taif'e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed, evlatlığı Zeyd ile birlikte taşlanarak geri döndürüldü. Tüm bu olaylara karşın peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.

Mucizeleri

Muhammed'e atfedilen sözlerin sayıları gibi mucizeler ve bunların sayıları da yüzyıllar içerisinde sürekli artış göstermiştir. İsra Suresi'nin 1. ayetinde geçen, İsra ve Miraç olayı

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır