Gül hastalığı (Pityriasis rosea), nedeni belirlenemeyen ve stres ile semptomları artış gösteren bir hastalıktır.
Başlangıcında öncelikle sivilceye benzeyen bir doku çıkar, sonra bu doku döküntü haline dönüşür ve kırmızı bir halka halini alır. Bu hastalığın görülmesi durumunda tahriş edici kıyafetler giyilmez ve cilde kese uygulanmaz. Hastalığın geçiş süresi bünyeden bünyeye değişiklik gösterir. Geçtiğindede hiçbir iz kalmaz. Sıcaklayıp terlemeden kaçınılmalı, ıslak tutulmamalı temiz tutulup doktora başvurulmalıdır. Ortalama 20-25 gün süren bir cilt hastalığıdır.
Pityriasis rosea (Gül hastalığı) her yaşta görülebilen, fakat sıklıkla 10-35 yaşlara arasında rastlanılan döküntülü bir deri hastalığıdır. Döküntü birkaç hafta veya yıl sürebilir. Genellikle hastalık kalıcı bir iz bırakmaz, fakat esmer kişilerde zaman içinde gerileyen kahve renkli lekeler kalabilir.
Kaşıntıyı gidermek için ağızdan alınan veya sürülebilen bir takım ilaçlar kullanılabilir. Nemlendirici losyonlar yazılabilir. Sıcak olmayan ılık banyolar yapılması tavsiye edilir. Döküntüyü arttıracak fiziksel aktivitelerden kaçınılması ve strese sebep olabilecek etkenlere tanı konarak bunlara yönelik çalışılmalar önerilir.
Bazen kortizon gibi antienflamatuar tedaviler kaşıntıyı baskılamak için verilebilirler. Hastalar bu hastalığın önemli bir hastalık olmadığı konusunda bilgilendirilmelidir.
Unutulmamalıdır ki pitriasis rosea sık rastlanılan bir hastalıktır ve genellikle hafif geçirilir. Birçok hasta tedavi ihtiyacı duymaz.[1]
Cilt hastalıkları toplumda en sık görülen sağlık sorunları arasında yer alır. Meydana getirdiği kozmetik sorunların yanında, ciddi klinik tablolara yol açabilen cilt hastalıkları yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilmektedir. Ciltte görülen klinik belirtiler belirli cilt hastalıklarına işaret edebildiği gibi, sistemik veya kronik hastalıkların da habercisi olabilir. Bu nedenle ciltte görülen belirtilerin iyi bir değerlendirmeye tabi tutulması ve doğru tanının konulması tedavi başarısı açısından gereklidir. Günlük yaşamda sık görülen cilt hastalıklarından biri gül hastalığı olarak da bilinen rozaseadır.
Gül hastalığı veya akne rozasea, genellikle yüz bölgesinde ortaya çıkan, kaşıntının eşlik edebildiği ciltte kızarıklık, damarlanmada artış ve sivilce benzeri döküntülerle seyreden bir cilt hastalığıdır. Gül hastalığı belirtileri aylarca ciltte sebat edebilir ve kendiliğinden gerileyebilir. Belirtiler aralıklı alevlenmelerle seyredebilir; her yaştan ve cinsiyetten kişiyi etkilemekle beraber sıklıkla orta yaşlı ve beyaz tenli kadınlarda görülür. Hastalık özellikle yüzde ve gövdede görülen döküntülerle ortaya çıkar. Klinik pratikte gül hastalığının kesin bir tedavisi bulunmamakla birlikte, bazı tedavi yöntemleriyle hastalığın kontrol altına alınması mümkündür.
Akne rozasea haricinde bir başka hastalık da gül hastalığı olarak ifade edilir. Medikal terminolojide gül hastalığı şeklinde belirtilen diğer bir dermatolojik problem pitriyazis rosea olarak da bilinen madalyon hastalığıdır. Genellikle gövdede veya sırtta madalyon büyüklüğünde, düzgün kenarlı, zamanla ortası solan kızarıklık ve döküntü şikâyeti ile kendini gösterir. Daha ufak döküntüler şeklinde kol ve bacaklara yayılım gösterebilir. Sıklıkla kalıcı iz bırakmadan zaman içinde geriler, döküntü olduğu süre boyunca verilen çeşitli semptomatik tedavilerle şikayetler kontrol altına alınarak takip edilir.
Pitriyazis rosea ile akne rozasea tanımlanırken “gül” kelimesinden yararlanıldığından her iki hastalıktan da gül hastalığı olarak bahsedilir ancak gül hastalığı dendiğinde sıklıkla akne rozaseanın kastedildiği söylenebilir.
Gül hastalığının neden geliştiği tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, yapılan bazı çalışmalar hastalarda bulunan belirli faktörlerin barlığında gül hastalığı gelişme riskinin arttığını ortaya koymuştur. Hastalığın gelişiminde özellikle vücudun kendi cilt dokularında iltihabi reaksiyona yol açan bağışıklık sistemi suçlanmıştır. Bağışıklık sisteminin kendi vücut hücrelerine reaksiyon göstermesinde genetik özelliklerle birlikte bazı çevresel faktörlerin varlığının etkili olduğu düşünülmektedir.
Bu bilgiler ışığında aşağıdaki durumlar rozasea gelişimi açısından risk faktörü kabul edilir:
Bunların dışında hastalık ataklar şeklinde alevlenmeler ve semptomların kaybolması ile sürdüğünden, hastaların belirli durumlara maruz kalması halinde rozasea atakları tetiklenebilir. Ataklar aşağıdaki durumlarda alevlenme gösterebilir:
Gül hastalığı genellikle yüz bölgesi, burun çevresi, yanaklar, alın veya çene bölgesinde, nadiren şiddetli vakalarda göz tutulumuna yol açmasıyla bilinen bir hastalıktır. Hastalığın şiddetine bağlı olarak cilt tutulumunun artması ile ilişkili şekilde başka semptomlar da tabloya eşlik edebilir. Bu bakımdan rozasea kliniğinde aşağıdaki belirtiler hastalarda izlenebilir:
Gül hastalığı teşhisi için özel bir laboratuvar veya görüntüleme tetkiki kullanılmaz. Uzman bir hekim tarafından hastadan alınan anamnez ve yaplan fizik muayene sonucu tespit edilen klinik bulgulara göre tanı konur. Arada kalınan vakalarda hekim gerekli gördüğü hallerde, benzer klinik bulgulara yol açabilen lupus veya sedef hastalığı gibi rahatsızlıklardan ayırmak amacıyla bazı laboatuvar tetkiklerine başvurabilir. Göz tutulumu görülen vakalarda göze yönelik tedavi planlamasının sağlanması amacıyla göz hastalıkları uzmanına konsültasyon gerekebilir. Yine koyu tenli hastalarda hastalık tutulumu benzer klinik belirtilere yol açan seboreik dermatit ve alerjik rahatsızlıklarla karışabildiğinden detaylı inceleme ve ek tetkikler gerekebilir.
Mevcut klinik uygulamada gül hastalığının kesin bir tedavisi bulunmaz. Hastalığın tedavisinde klinik belirtilerin kontrol altına alınması ve tekrarlamamasına yönelik önlem alınması hedeflenir. Medikal tedavinin yanında çeşitli cilt bakım yöntemleri ve alternatif tıp metotlarından yararlanılır. Yine hastalığın neden olduğu klinik tablonun şiddetine bağlı olarak sistemik tedavi yöntemlerine başvurulması gerekebilir. Bu bağlamda gül hastalığının tedavisinde hastanın klinik durumuna göre aşağıdaki yöntemlerden yararlanılır:
Yukarıda bahsedilen yöntemlerin yanında tedaviye yanıtsız vakalarda çeşitli alternatif tıp yöntemleri de akne rozasea tedavisinde kullanılmaktadır. Bu bağlamda yüze uygulanan masaj terapileri, emu yağı, defne ağacı özü, kekik yağı gibi aromatik yağların uygulanmasına başvurulabilmektedir. Ayrıca kafein alımının gül hastalığı alevlenmelerini azalttığına dair bazı veriler bulunmaktadır ancak bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Sıcak gıdalar atakları tetikleyebileceği için kahve içmek sorun yaratabilir. Alternatif tıp yöntemlerine başvurmadan önce uzman bir hekim tarafından değerlendirme yapılmalı ve hekim onayı olmadan alternatif tıp yöntemlerine başvurulmamalıdır.
Tedavi yöntemlerinin yanı sıra hastalık ataklar halinde seyredebildiğinden, hastalık alevlenmelerini engellemek için çeşitli yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması ve önlemlerin alınması faydalı olabilir. Bu kapsamda aşağıdaki uygulamalardan yararlanılır:
Akne rozasea uygun yaşam tarzı değişiklikleri ve kişinin klinik durumuna uygun tedavi yöntemlerinin uygulanması yoluyla kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Hastaların klinik semptomlar göstermesi sonrasında bir dermatoloji uzmanı tarafından detaylı incelenmesi ve tedavi planlamasının yapılması çok önemlidir.
Tanı dermatolojik muayene ile konulur. Pitriasis rosea genellikle sırtı, boynu, göğsü, karnı ve kol ve bacakların üst bölümünü etkiler. Döküntü farklı kişilerde farklı biçimlerde görülebildiğinden bazen tanıda zorluk çekilebilir. Döküntünün sayısı ve boyutları kişiden kişiye değişir, ara sıra döküntü vücudun farklı alanlarında, örneğin vücudun alt kısmı ve yüzde görülebilir. Gövdedeki mantar enfeksiyonu ile karıştırılabilir. Bazı ilaçlara karşı olan döküntülerde pitriasis roseaya benzeyebilir. Dermatoloji Uzmanınız tanı koymak için bazı kan testleri isteyebilir, gerekirse biyopsi yapabilir.