Kan hücrelerimizin en küçüğü olan trombositlerin, vücudumuzdaki görevi oldukça önemlidir. Eksikliği ya da fazlalığı farklı hastalıklara yol açabilir.
Kanın en küçük hücreleri olan trombositlerin temel görevi vücuttaki kanamanın durdurulmasıdır. Trombositlerin görevlerini bilmek, bazı hastalıkların erken teşhisi ve müdahalesinde önemlidir. Kandaki trombosit dengesi sağlık açısından büyük önem taşır. Vücuttaki trombosit sayısının azlığı ya da fazlalığı durumları farklı hastalıkların semptomları ya da sonuçları olabilmektedir. Düzenli olarak yapılan kan sayım testleriyle trombosit seviyesi kontrol edilebilir.
Vücutta dolaşan kanın yaklaşık %60’ı su, proteinler, vitaminler ve tuzlardan oluşan kan plazmasıdır. Geriye kalan kısım ise her biri farklı görevlere sahip kan hücrelerinden oluşur. Bu hücreler; kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar, eritrositler), beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, lökositler) ve kan pulcuklarıdır (trombositler).
Trombositler, diğer kan hücreleri gibi kemik iliğinde megakaryosit adı verilen öncül hücreler tarafından üretilirler. 1 milimetreküp kanda normal şartlarda bulunması gereken trombosit sayısı 150.000 ile 450.000 arasındadır. Trombosit sayısı normalden farklı olduğunda ya da trombositler fonksiyonunu yerine getiremediğinde, vücutta çeşitli ölümcül hastalıklar gelişebilir. Benzer şekilde, vücutta bazı hastalıkların olması trombosit dengesini etkileyebilir. Düzenli yapılan kan sayım testleriyle bu denge kontrol edilebilir.
Her bir trombositin ömrü 7 ile 10 gün arasında değişmektedir. Yeni oluşan ve ölen trombositler arasındaki oran sabittir. Görevini yerine getiren trombosit hücreleri dalak tarafından parçalanır ve vücuttan uzaklaştırılır.
Trombositlerin vücuttaki görevi kanamayı durdurmaktır. Vücutta bir yaralanma sonucu kanama oluşursa; o bölgeye yoğunlaşan trombositler önce birbirlerine sonra da yaralı bölgedeki kan damarlarına tutunarak, kanın akmasını engelleyecek pıhtı oluştururlar.
Vücuttaki trombosit sayısının normalden az olması durumuna trombositopeni denir. Bu bozukluk çeşitli sebeplerden oluşabilir. Trombosit sayısı düşük olan kişinin kanamalarının durdurulması normalden zordur; aşırı kan kaybı ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Kemik iliğinin yeterince trombosit üretimi yapamaması, trombosit sayısının vücutta yetersiz kalmasına neden olabilir. Kemik iliğinin süngerimsi yapısı zarar gördüğünde yeterli sayıda kan hücresi üretemez hale gelir. Kemik iliğinin görevini yerine getirememesi birçok farklı sebepten meydana gelebilir.
Aplastik anemi hastalığı, kanser tedavisi almak ya da zararlı kimyasallara maruz kalmak, viral ya da bakteriyel enfeksiyonlar, yüksek oranda alkol tüketimi, B12 vitamini eksikliği ve bazı genetik hastalıklar kemik iliğinin yeterince trombosit hücresi üretememesine sebep olabilir.
Bu durumlar dışında, trombosit eksikliği vücudun kendi trombositlerini yok etmesinden de kaynaklanabilir.
Trombositopeni durumunda genellikle cilt başta olmak üzere vücutta kanamalar ortaya çıkabilir. Cilt kanamaları genel olarak mor, kahverengi ya da kırmızı renklerde ve büyük olduğunda purpura adını alır. Peteşiler ise daha küçük ve genelde kırmızı renkli cilt lekelerdir. Hastalık süresince idrarda ya da dışkıda kan yaygın olarak görülür. Diş etlerinde, burunda kanama ve yüksek miktarda vajinal kanama yine trombositopeni belirtileri arasındadır.
Bu durum, vücudun belirli sebeplerden dolayı trombosit hücrelerini normal yaşam sürelerinin sonuna gelmeden yok etmesiyle ortaya çıkar. Bazı hastalıkların semptomları, ilaçların yan etkileri ya da vücudun kendi trombositlerini yıkmak için bazı proteinler üretmesi sonucunda gerçekleşebilir.
Dalak, siroz ya da kanser gibi herhangi bir sebepten büyürse, normalde bünyesinde bulundurduğu trombosit seviyesinden daha fazlasını tutabilecek kapasiteye gelir. Bu da kan akışında yeterli trombosit dolaşmamasına neden olur.
Oluşabilen birçok farklı sebepten dolayı bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine saldırması durumudur.
Vücudun herhangi bir bölgesinden giren enfeksiyonun kan dolaşımına karışmasıyla oluşur. Enfeksiyon, kan hücrelerine saldırır ve bu durum çok hızlı bir şekilde hayatı tehlikeye atacak hale gelebilir.
Bağışıklık sistemimiz, henüz kesinlik kazanmamış sebeplerden ötürü kendi hücrelerine saldırabilir. Kemik iliği tarafından yeterli sayıda trombosit üretilse bile, kan akışına karıştığında yabancı madde olarak görülen trombositler bağışıklık sistemi tarafından yok edilirler. Bu bozukluk durumu İdiopatik Trombositopenik Purpura (ITP) olarak adlandırılır.
Vücudun hem kırmızı kan hücrelerini yıkıma uğratması (hemolitik anemi) hem de trombositopeni belirtileri göstermesi sendromudur. Çoklu organ yetmezliğine varabilecek seviyede hücre yıkımına neden olabilir. Çeşitli nörolojik bulgular ve yüksek ateş ile karakterizedir.
Bu sendrom da TTP gibi hemolitik anemi, trombositopeni ve özellikle akut böbrek hasarıyla karakterizedir. Yüksek oranda hücre yıkımına neden olur ve ölümcül bir hastalıktır.
Vücuttaki kan damarlarında yaygın olarak kan pıhtılarının oluşması durumudur. Pıhtılaşma durumu arttıkça vücuttaki trombosit seviyesi düşer, bu nedenle ciddi kanamalar oluşabilir.
Bu durumlara ek olarak, hamilelik sürecinde de kadınlarda trombosit seviyesi düşer. Bu düşüş genel olarak ciddi seviyelere kadar ilerlemez, fakat nadir de olsa müdahale gerektiren vakalar gözlemlenir.
Kemik iliğinde gelişen lösemi ve miyelodisplastik sendrom gibi potansiyel olarak ölümcül hastalıklar da trombositopeniye neden olabilir.
Düşük trombosit seviyesi her zaman ciddi semptomlar meydana getirmez. En yaygın görülen belirtiler şöyledir:
•Burun ve diş eti kanamaları
•İdrar ve dışkıda kan
•Şiddetli vajinal kanama
•Kendiliğinden durmayan kanamalar
•Purpura
•Peteşi
Belirtildiği gibi, trombosit azlığı birçok farklı sebepten dolayı oluşabilir. Eğer bu süreçte ciddi şikayetler görülmüyorsa ve ılımlı bir trombosit düşüklüğü varsa beslenme ve hayat tarzı değişiklikleri yapılarak trombosit sayısı normal seviyelere çekilebilir. Önerilen değişiklikler şöyledir:
•Yaralanmadan ve darbe almaktan kaçınmak
•Alkol tüketimini sınırlamak
•Eğer bu durum kullanılan bir ilaç nedeniyle gelişiyorsa mümkünse ilacı değiştirmek
Semptomlar ve trombositopeni düzeyi ileri seviyedeyse hastalığın sebebine göre farklı tedavi çeşitleri bulunmaktadır.
•Dalağın vücuttan alınması
•Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılması
•Kan ya da trombosit transfüzyonu
•Steroid kullanımı
•Kemoterapi
Tedaviler uzman görüşünde belirlenir ve düzenli uygulandığı takdirde trombosit sayısı normale dönebilir. Bu süreçte düzenli kan sayım testleriyle durumu kontrol altında tutmak, sağlık açısından en önemli rolü oynar.
Vücutta trombosit fazlalığının kök nedeninin tam olarak bilinmediği durumlar için trombositoz terimi kullanılır. Bu duruma birincil ya da esansiyel trombositoz de denir.
Eğer trombosit fazlalığı başka bir hastalık nedeniyle oluşuyorsa, bu durum ikincil ya da reaktif trombositoz olarak adlandırılır. İkincil trombositoz vakaları birincil trombositoz vakalarından daha sık görülür.
Kemik iliği, genellikle kök hücre hasarı ile giden nedenlerden dolayı fazla trombosit üretebilir. Bu durum vücutta fazla pıhtılaşmaya neden olur. Kan akışındaki bu pıhtılaşma durumu kalp, akciğer, beyin gibi organ yollarında gerçekleştiğinde ölüme sebep olabilir.
Kandaki trombosit seviyesinin, bir hastalık ya da dış etkenden dolayı normalden fazla olduğu durumlardır. Trombosit seviyesini yükselttiği bilinen en yaygın hastalıklar kanser, hemolitik anemi ve demir eksikliğidir. Dalağın cerrahi işlemle alınmış olması ve çeşitli enfeksiyonlar da yüksek trombosit sayısına sebep olabilir. Bazı kimyasallar ve ilaçlar da aynı etkiyi gösterebilir.
Vücutta herhangi bir sebepten yara olduğunda (cerrahi operasyon, darbe, akut enfeksiyon vb.) geçici olarak trombosit seviyesinin artışı görülebilir.
Trombosit yüksekliğinin belirtileri çok belirgin olmayabilir. Baş ağrısı, halsizlik, el ve ayaklarda karıncalanma hissi en yaygın belirtiler arasındadır.
Trombosit yüksekliği nedeniyle kandaki ani pıhtılaşmalar ciddi sonuçlara sebep olabilir. Kalp krizi, inme ya da diğer damarlarda pıhtılaşma görülebilir ve acil müdahale gereklidir.
Özellikle birincil trombositoz için alınacak belirli bir önlem ya da izlenecek bir korunma yolu bulunmamaktadır. Her iki tip için de sağlıklı bir hayat tarzına geçiş yapmak semptomları minimize edebilir. Kan pıhtılaşmasını engellemek amacıyla doktor kontrolü altında kan sulandırıcı (Aspirin) ve trombosit üretimini yavaşlatan ilaçlar kullanmak tedavinin ilk aşaması olabilir.
Birincil trombositozda, kişi herhangi bir semptom göstermiyorsa tedaviye ihtiyaç duyulmayabilir. İleri yaşta ya da farklı hastalık hikayeleri olan kişilerin ise mutlaka tedavi olması gerekir. Birincil trombositoz tanısı konulan kişilerin sigara içmesi çok tehlikelidir. Sigara içmek kanda pıhtı oluşma ihtimalini arttırır.
İkincil trombositoz farklı bir hastalık nedeniyle geliştiği için, ana sorun çözüldüğünde yüksek trombosit seviyesi de normale geri dönüş yapar. Genellikle ek bir tedaviye ihtiyaç duymazlar.
Kardiyovasküler sistem olarak adlandırılan kalp ve damarlardan oluşan bu sistem içinde dolaşan kan, vücut hücrelerine besin, oksijen, vitamin, hormon ve antikorları taşır. Aynı zamanda hücrelerin metabolik olaylar sonucu oluşturduğu karbondioksit gibi atık maddeleri de vücuttan uzaklaştırır. Vücutta kemik iliğinden üretilen kan, plazma denilen sıvı ve şekilli elementlerden meydana gelir. Santrifüj denilen bir işlemden geçirilerek kanı oluşturan bileşenler görülebilir. Tüp içerisine alınan kan santrifüj edildiğinde tüpün alt kısmında kırmızı küreler ve üst kısmında plazma denilen sıvı oluşur.
İki bölüm arasında ortada bir hat oluşur. Bu hatta trombosit denilen elementlerin oluşturduğu kan pulcukları ve beyaz küreler yer alır. Kanın yaklaşık %55’lik kısmını plazma oluşturur. Tüpün alt kısmında yer alan kırmızı küreciklere eritrosit denir ve kanın yaklaşık %40-45’lik kısmını oluşturur. Geri kalan %5-10’luk kısmı ise beyaz küreler ve trombosit denilen hücreler oluşturur.
Vücutta oluşan herhangi bir yaralanma sonucu oluşan kanamanın durdurulmasını sağlayan trombosit, kanın pıhtılaşmasında görev alan bir hücredir. Trombosit sayısını karaciğer kontrol eder. Görevi sonlanan başka bir deyişle yaşam süresi dolan trombosit dalak tarafından parçalanır. Vücudun hayati fonksiyonlarının yerine getirilmesinde önemli bir rol oynayan hücre kemik iliğinde bulunan megakaryosit adlı hücreler tarafından oluşturulur.
Çekirdeksiz bir yapıya sahip olan trombosit renksizdir. Kanamayı durdurma görevinin yanında trombosit, herhangi bir damar zedelenmesi ya da kanama olmaksızın hafif yaralanması durumunda damarın büzülmesini sağlayarak kan akışını yavaşlatır. Kanamanın olduğu bölgeye ulaşan trombositler yaralı bölgeye ve birbirlerine yapışarak burada bir set oluşturur ve kanamayı durdurur.
Damar içinde yapışmadan serbest bir şekilde dolaşmasını ise içeriğinde bulunan glikoprotein yapısı sağlar. Herhangi bir damar yırtılması durumunda ise şişerek yırtığı tamamen kapatan trombositler yapışkan bir madde sağlar ve birbirlerine yapışır.
Kandaki trombosit sayısının düşüklüğü trombositopeni, kandaki trombosit sayısının 150 binden az olması durumunda yaşanır. Bu sayı 50 binin altına düştüğünde insan hayatı için büyük bir tehlike söz konusudur. Görev süresi dolan trombositlerin parçalanması ile görevli olan dalağın normalden fazla çalışması ya da büyümesi trombositlerin yüksek oranda vücuttan dışarı atılmasına neden olur. Bu durumda vücutta trombosit düşüklüğü oluşturur.
Buna ek olarak:
Trombosit düşüklüğü belirtileri:
Trombosit düşüklüğünün tespiti tam kan testindeki trombosit sayısına göre yapılır. Dahiliye uzmanları tarafından teşhisi konulan hastalıkta, yapılan kan trombosit testi sonucunda trombosit miktarı az bulunursa kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi ile kemik iliğinin sağlık durumu hakkında bilgi alınır.
Dahiliye uzmanı tarafından yapılan testlerin sonucuna göre hastalığın nedeni belirlenir ve nedene göre tedavi uygulanır. Genel olarak trombositopeni nedeni bağışıklık sistemi hastalıklarından kaynaklanıyorsa kortizon tedavisi başlanabilir.
Trombosit düşüklüğünün altındaki neden eğer kanser hastalığı ise kemoterapi tedavisi uygulanabilir. Hastanın trombosit seviyesi aşırı düşük olduğunda trombosit kan takviyesi yapılarak normale dönmesi sağlanabilir. Yapılan tedavi seçenekleri hastanın durumunu etkilemezse doktor tarafından dalak alınabilir.
Kandaki trombosit miktarının 400 binin üzerinde olması trombosit yüksekliği olarak tanımlanır. Trombosit yüksekliği nedenleri:
Trombosit yüksekliği belirtileri:
Sağlıklı ve yetişkin bir insanın kanındaki trombosit miktarı normal koşullarda 150 bin ile 400 bin arasındadır. 150 binin altında trombosit düşüklüğü 400 binin altında ise trombosit yüksekliğinden söz edilebilir.
Düşük trombosit miktarı kanamanın artmasına neden olurken trombosit yüksekliği damarlardaki kanın pıhtılaşmasına neden olur. Ortalama 8-10 gün yaşayan trombositler yaşam sürelerinin sonunda dalakta parçalanarak vücuttan dışarı atılır. Düşük ya da yüksek trombosit hastalığı ciddi sağlık problemlerine yol açan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık problemidir.
Kanda trombosit düşüklüğü durumu kanama riskini arttırır. Lösemi hastaları trombosit üretimi yapamazlar ve bu nedenle trombosit bağışı bu hastalar için oldukça önemlidir. Trombosit nakli için iki yöntem uygulanır. Birinci yöntem santrifüj yöntemidir. 1 ünite taze kan, santrifüj yöntemiyle ayrıştırılır ve 1 ünite trombosit süspansiyonu elde edilir. İkinci yöntem ise aferez cihazı yöntemidir. Bu cihaz ile tam kandan 1- 1,5 saat içinde 6-8 ünite trombosit süspansiyonu elde edilir. Trombosit süspansiyonları oda sıcaklığında 5 gün muhafaza edilebilir.
Trombosit vermek isteyen kişi ile alıcının kan grubunun aynı olması tercih edilir. Ancak acil durumlarda farklı kan gruplarına ait trombosit kullanılabilir. Trombosit bağışı yapan kişinin kolundan aferez cihazı ile kan alınır ve trombositler ayrıştırılarak bağışçının diğer kolundan geriye verilir. Trombosit bağışı yapan kişi tekrar bağış yapabilmek için 48 saat beklemelidir ve haftada en fazla 2, yılda da en fazla 24 kez trombosit bağışı yapabilir. 18-60 yaş aralığındaki ve 50 kilonun üzerindeki, hemoglobin değeri 13gr/dl üzerindeki ve trombosit sayısı 150 binin üzerindeki herkes trombosit bağışı yapabilir.
Peki, trombosit verdikten sonra ne yemeli? Günün devamında kan şekeri seviyesinin sabit tutulabilmesi için sindirimi kolay olan meyve, yoğurt ya da tam buğdaylı gıdalar tüketilebilir. Meyveli yoğurt ya da küçük bir kepekli ekmekli sandviç ile meyve suyu önerilmektedir.
Hemoglobin Nedir? Yüksekliği ve Düşüklüğü, Değeri Kaç Olmalı?
Akdeniz Anemisi (Talasemi) Nedir? Belirtileri, Taşıyıcısı ve Tedavisi
Kansızlık Belirtileri Nelerdir? Ne İyi Gelir? Nedenleri, Tedavisi