projekurdu com / musiconline | Freelance Ses Sanatçılığı

Projekurdu Com

projekurdu com

musiconline blog

Teknoloji ilerledikçe birçok meslek de tehlikeye giriyor. Son dönemde online ve bot çözümler daha çok tercih edilse de robotların canlı performansa yaklaşmaları zor görünüyor. Evet, musiconline blog'da bu hafta gerek profesyonel gerekse amatör olarak birçok kişinin de mesleği olan seslendirmeses sanatçılığı mesleğini inceliyoruz.

Seslendirme nedir, ses sanatçıları ne yapar?

Seslendirme; mikrofon karşısındaki seslendirme sanatçısının önceden belirlenmiş seslendirme kural ve tonlamalarına uygun olarak, kendisine verilen metni okumasıdır. Buradaki ana amaç metindeki duyguyu dinleyiciye veya izleyiciye doğru bir şekilde aktarmaktır. 
Sizin de tahmin edebileceğiniz üzere ses sanatçısı sayısının fazla olmasının önemli nedenlerinden biri de budur. Şöyle ki, hemen hemen her insanın ses tonu ve dinamiği birbirinden farklıdır. Böylece seslendirme yapılacak olan içerikte istenilen ses rengini yakalayabilmek için genellikle birden fazla ses sanatçısıyla çalışılmaktadır.

Kısaca özetlemek gerekirse profesyonel ses, görüntü, film ve benzeri içeriklerde, seslendirme gereken her alanda ses sanatçılarına ihtiyaç vardır. 

Seslendirme ve Dublaj aynı şey midir?

Hayır. Seslendirmeyi; yazılan bir metni kendi dilinde okumak olarak özetleyebiliriz. Dublaj ise, farklı dildeki metnin ana dile çevrilerek okunmasıdır. Görüntülü metaryallerde, oyuncunun ağzına uydurmak için çeviride en benzer kelimeler tercih edilebilir.

Eğer ses tonu ve diksiyonunuza güveniyor, bir de akıcı konuşabiliyorsanız, siz de bu mesleğin potansiyel üyelerinden biri olabilirsiniz. Ama nasıl?

  1. Eğer bir seslendirme sanatçısı olmak istiyor ya da seslendirme konusunda kendinizi geliştirmek istiyorsanız önce bir miktar para harcamanız gerekecek. Öyle ki başarılı bir ses kaydı, kaliteli mikrofon ve benzeri ekipmanlardan geçiyor.
  2. Ses sanatçısı olmak için bolca vakit harcamanız gerekiyor. Çünkü istenen tonu yakalayabilmek ve metnin duygusunu karşıya yansıtabilmek için defalarca deneme yapmanız, kayıtlar üzerinde karşılaştıma yapmanız gerecek. 
  3. Ses sanatçılığı mesleğini kişisel olarak deneyimlemek istiyorsanız, karşınıza muhtemelen 2 seçenek çıkacaktır; Bir ajans adı altında çalışmak veya freelance olarak lokal ya da online hizmet vermek.

Ajans'ta Ses Sanatçılığı

Eğer ajans bünyesinde bir ses sanatçısı olarak çalışmak isterseniz, bu işe girmek için yapmanız gereken harcamalar, tüm malzemeler ajans içerisinde bulunacağı için önemli ölçüde azalacaktır. Bunun aksine muhtemel olarak kazancınız yaptığınız iş sayısınca artmayacak, anlaştığınız fiyat üzerinden devam edecektir.

Freelance Ses Sanatçılığı

Freelance (bir kuruma bağlı olmadan) çalışmak isterseniz öncelikle gerekli ekipmanlara sahip olmanız gerekecek ya da her kayıt için bir stüdyoya gitmeniz gerekecektir. Ancak bu başlangıç kurulumunu yaptıktan sonra geriye internet üzerinden ya da yakın çevrenizdeki etkileşimlerinizden alacağınız işler sizi bekliyor olacak. Bu noktada en önemli husus network’ünüz yani çevrenizdir. Kendinizi her ne kadar başarılı bir ses sanatçısı olarak duyurabilirseniz, alacağınız iş miktarı ve kazancınız da o miktarda aracaktır.
Ayrıca bu işi freelance olarak yapmak isterseniz, hali hazırdaki işinizin dışında, boş zamanlarınızda ses sanatçılığı yaparak ek gelir elde edebilirsiniz. Freelance olarak çalışmak, portföyünüzü çevreye göstermek ve tanıtımınızı yapmak için hali hazırda işleyen freelance içerik platformlarına üye olarak işe başlayabilirsiniz.

En çok kullanılan freelance iş platformlarından bazıları;
Yabancı platformlar; upwork.com , freelancer.com

Yerli platformlar; bionluk.com , projekurdu.com

Seslendirme, iyi bir diyafram ve gırtlak yapısından geçiyor. Sesinizi doğru kullanmayı öğrenmek, doğru nefes almak, diyafram kullanımı gibi konularda kendinizi geliştirmek isterseniz, musiconline'a başvurabilirsiniz.

Yazımızı beğendiyseniz, Ses egzersizleri , Ses güzelleştirme tekniklerive Sesimi nasıl güzelleştiririm? yazılarımıza da göz atmanızı tavsiye ederiz.

Müzikle ilgili en güncel ve doğru bilgiler; musiconline blog'da!

  • author

    Prof Dr Faik Oruçoğlu UZMANSAĞLIK, TEMEL SAĞLIK BİLİMLERİ

  • author

    Abdullah Cengiz UZMANYÖNETİM VE STRATEJİ

  • author

    İrem Ergün UZMANEĞİTİM, MESLEKİ KARİYER, EDEBİYAT, YÖNETİM VE STRATEJİ, SATIŞ VE PAZARLAMA

  • author

    Burcin Sivri UZMANKİŞİSEL GELİŞİM, SATIŞ VE PAZARLAMA, MESLEKİ KARİYER

  • author

    Aile Evlilik Çift Danışmanı İlişki Uzm Prof Dr Ekrem Çulfa UZMANEĞİTİM, KİŞİSEL GELİŞİM

  • author

    Sait Orhan UZMANYAZILIM, TEKNOLOJİ VE BİLİM, BİLİŞİM

  • author

    Neslişah Yeğen UZMANSAĞLIK

  • author

    Dr Hatice İstanbullu UZMANSAĞLIK, SAĞLIKLI YAŞAM VE BESLENME

  • author

    Güney Güneyan UZMANBASIN,MEDYA VE İLETİŞİM

  • author

    Mustafa Çakır UZMANBİLİŞİM, BİLGİ GÜVENLİĞİ, İNTERNET, TEKNOLOJİ VE BİLİM



Freelance Çalışmak İsteyenler için önemli bilgiler ve fırsatlar

Merhaba , yaklaşık 5  yıldır  freelancer işlerden  ek  gelir  kazanan  biri  olarak sizlerle deneyimlerimi paylaşmak  istiyorum. Freelancer; bir işletmede bordrolu çalışmak yerine genellikle proje bazlı, bağımsız çalışan kişilerdir. Freelance çalışan kişiler bir işletmenin çatısı altında olmadıkları için üzerlerinde işletme dinamiğinden doğan ve zihnen oluşan baskılayıcı çatı bulunmaz ve sınırsız yaratıcılıkta, başarılı işlere imza atarlar.
Günümüzde betonların içerisine tıkılmak istemeyen sabah 9 akşam 6 stresinden kurtulmak isteyenler için home office denilen kavram gittikçe yaygınlaşıyor diyebilirim. Amerika'da ciddi bir oran evinde çalışırken, Türkiye’de bu oran çok  düşük ancak hiç olmamasından iyidir. Böyle bir alt yapıya sahip olmadığı için özel sektör ve işverenler ne yazık ki bu kavramdan da uzaklar.
Belirli sektörler dışında kimsenin home office çalışma gibi bir durumu söz konusu değil. Örnek verecek olursak tasarımcı ve yazılımcı arkadaşlar bu alanda çok rahatlar diyebilirim. Peki home office çalışan kimselerin ne tür bir disipline sahip olması gerekir? Evdeki çalışma mantığını ailemize nasıl kabul ettirebiliriz, bu konular üzerinde durmak istiyorum. Freelance demek serbest çalışmak demektir. Yani bir firmada iş yapmayan bireylerin dışarıdan çalışması anlamındadır. Freelance iş alanı, genel olarak grafik tasarımları, çevirmen, tasarım projeleri ve web sitesi gibi alanlarda çokça görülür.
Freelance çalışanlar bir maaş sistemi ile ödeme almazlar. Yaptıkları iş ya da çalıştıkları saat ile ücretlendirilirler. Dönemlik iş arayan öğrencilere Freelance iş imkanları adeta bir ilaç gibidir.Freelance çalışanları sadece işverenin işini yapmakla yükümlüdür. Bazı firmalar için belli dönemlerde Freelance çalıştırmak bir çıkış yolu olarak görülür. Firmada iş yoğunluğu fazla olduğunda ya da üst seviye kalite gerektiren işlerde Freelance çalışan arayışı olur. Yaz tatillerinde bir firmaya bağlı olmak istemeyen öğrenciler için ya da insanlarda içli dışlı olmak istemeyen öğrencilere Freelance iş imkanları çok mantıklı görünür.Freelance çalışan kişi yaptığı işle doğru orantılı para kazandığı için maaşlı çalışanlardan daha özgür bir çalışma şeklinde sahiptir.
Freelance eğer iletişim kanallarını doğru kullanırsa birçok avantajı vardır. Freelance çalışan kişi, zamanını kiralamadığı ve sadece yaptığı işle orantılı para kazandığı için, maaşlı çalışan kişilere göre daha özgür bir çalışma ortamına sahiptir. İş yoğunluğu ve iş tercihleri kendi iradesine bağlı olduğu için kimseye hesap verme zorunluluğu duymaz.
Çalışma saatleri kendi isteğine göre belirlendiği için, iş baskısı da olağan bir çalışana göre kısmen azdır. Öte yandan, bir işyerine bağlı olmadığı için, çalışan ve üstlerin baskısından da muaftır. Tembellik yapma ve aşırı çalışma seçenekleri, her zaman önündedir (Genellikle sıradan bir elemana göre fazla çalışır). Diğer bir yandan ise, bir yerde maaşlı olarak çalışan biri, ek iş olarak uzmanı olduğunuz alanda freelance olarak çalışabilir.Fakat gerçek anlamda freelance olması için kişinin bir kurumdan sabit maaş almıyor olması gerekir.
Özellikle işyerinde çalışırken ek işini gizli gizli yapanlar freelance değil zaman hırsızıdır ve patronun para ödediği zamanı kişisel amaçları için kullanmış sayılır. Freelance çalışanlar ne zaman çalışacaklarını kendileri belirler. Freelance çalışmada önemli bir terim de “deadline” dır. Yani işin yetişmesi gereken son gün ya da son saattir. Türkçe karşılığı ölüm hattı demektir. Deadline’a ulaşılmadan Freelancer işi teslim etmelidir.
Freelancer zamanını değil yaptığı işi satar. Yani bir firmada tam zamanlı çalışan kişi günlük en az 8 saatini firmada ya da firmanın belirlediği yerlerde geçirmek zorundadır. Freelancer zamanını dilediği gibi kullanır sadece işi zamanında tam bir şekilde teslim eder.Freelancer hiç kimseye hesap vermez, giriş kartı okutmaz, kimseden izin istemek zorunda kalmaz, şirket yemekhanesinden yemek yemek zorunda kalmaz. Yönetici baskısı görmez. Ondan beklenen tek şey işi zamanında teslim etmesidir.       

     Freelancer işinde iyiyse her zaman işi seçer. Ancak bir firmada çalışan tam zamanlı personelin iş seçme lüksü yoktur. Freelancer demek tam zamanlı çalışılan bir yerde mesai saatleri içinde başka bir iş yapmak demek değildir. Bu patronunuzdan çaldığınız anlamına gelir. Ancak ek iş olarak akşamları ya da haftasonları izinli olduğunuz dönemlerde çalışabilirsiniz. Freelancer olmak tembel olmak demek asla değildir. Disiplinli olmayan biri asla bu şekilde çalışamaz. Aslında bu anlamda Freelancer disiplinli bir insandır.                   İşte  size  iş bulabileceğiniz  siteler   1) projekurdu.com    2) uzmankirala.com   3) icerikbulutu.com  4) yaziyazparakazan.com  5) uzmanfoni.com    6) sanalisci.com      7) bionluk.com        8) armut.com      10) others

Herkese sağlık, mutluluk ve bol kazanç dolu günler dilerim.

Etiketler : freelanceekişserbestçalış

Gönderiye yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir! Giriş Yap


Puan


Paylaşım


Cevap

Takip


Takipçi

İnternetin uçsuz bucaksız dünyasında bilgi kirliliğine maruz kalmadan, yanlış bilgiler edinmeden, en doğru cevaplara en hızlı şekilde ulaşmak için Expermio’da işin uzmanına sorun.

BİZE ULAŞIN
  • Tüm soru, öneri ve şikayetleriniz için aşağıdaki e-posta adresinden bize ulaşabilirsiniz.

  • [email protected]

İş piyasası giderek güvencesiz ve esnek çalışma koşulları üzerinden şekilleniyor. Özellikle hizmet sektörünün belli alanlarında genç çalışanların azımsanmayacak bir kısmı dışarıdan şirketlere parça başı işler yapıyor; kurumsal şirketler giderek "outsourcing" denilen süreç çerçevesinde çeşitli mal ve hizmetleri kurumsal bünyelerinin dışından tedarik ediyor.

Geleneksel sendikalar bu koşullar altında geçimini sağlayan "freelance çalışanları" örgütleyecek açılımlardan mahrum, bu koşullar altında çalışan insanlar ise her türlü sosyal güvenceden yoksun; sürekli bir biçimde iş almalarının bir garantisi yok ve işlerin sürekliliği daha çok kişisel bağlantılara terk edilmiş durumda.

Taşeron şirketlerin ve özel istihdam bürolarının arttığı bu zamanlarda iş piyasasının esnekleşmesi, farklı bir çalışanlar örgütlenmesinin olanaklarını da beraberinde getiriyor olabilir.

Özellikle bilişim teknolojilerinin gelişimi üretim araçlarını ve üretici faaliyetleri oldukça çeşitlendirdi. Bizzat üretim aracıyla üretici arasındaki ilişkiyi hem "demokratikleştirdi" hem de oldukça bireysel bir düzleme çekti (ki, birey demokrasinin kurgusal varsayımı olsa gerek).

Kapitalizmin esnek bir birikim modelini benimsemesi ve sürekli personel istihdam etmenin getirdiği yükümlükler karşısında şirketlerin dışarıya iş vermesi ve iş akışını parçalı kılması gibi bir eğilim son yirmi yılda çok hızlı bir biçimde -özellikle hizmet ve hizmet benzeri sektörlerde- yaygınlaştı.

Devletin vergi politikaları da bu piyasayı yasal anlamda oldukça "gri" bir alana çekti.  Bunu sadece "neoliberalizmin dalga dalga gelen azgın saldırıları" şeklinde okumamakta fayda var. Zira, yeni esnek çalışma biçimlerini işyerindeki iktidar ilişkileri ve iş saatlerine karşı aynı zamanda bir direniş olarak okumak da mümkün.

Yani, Negri ve Hardt'ın yaptığı üzere, sermayenin yeni bir iş rejimi kurmasında sadece benimsediği birikim modelini görmekle yetinmeyip bunu aynı zamanda 68'den bu yana iktidar ilişkilerinin direnç tarafından değiştirilmesi olarak da okumak makul görünüyor.

Dolayısıyla bir kestaneciyle evden çalışan bir grafiker pek de "farklı dünyaların insanları" olmayabilir. Özellikle de Türkiye gibi ülkelerde kapitalist ilişkilerin sürekli soykırım/yıkımlar/vergiler ve siyasi/ekonomik krizleriyle, yani egemenin düzen tesis etme krizlerinin açığa çıkardığı farklı unsurların karşılaşmasıyla kurulduğunu farz edersek, "iş disiplini" ve "proletaryanın yaratılması için nüfus kesimlerinin mülksüzleşmesi" gibi süreçlerin belli direnç ve direniş ile karşılaştığını teslim edersek başka bir manzara açığa çıkıyor.

Başta mesele bundan ibaret değil gibi görünse de, bunlar hep sonradan bakıldığında "mülksüzleşme" olarak okunabilir.

Ayrıca, Türkiye'de ufak toprak sahipliğinin ve küçük üreticiliğin belli tarihsel izdüşümleri/alışkanlıkları da beraberinde getirmiş olabileceği düşünülebilir. Proleterleşme ona yönelik dirençler vasıtasıyla başka emek biçimleri üretiyor ki, daha özgür olmasa da (birer sosyal ilişki olarak küçük mülk veya olanak sahipliği üzerinden)  daha özerk bir biçimde kapitalist üretime katılım sağlanabiliyor.

Burada mesele insanların işleriyle kurmuş oldukları ilişkinin "dünya üzerinde bir eyleyişte bulunmak mı" olduğu yoksa sadece servet dağılımından pay kapmanın ve bu basamaklarda yükselmeye çalışmanın bir aracı olup olmadığıdır.

Bu esnek çalışma biçimlerinin her biri sektörel ve spesifik olarak değişiklik arz etse de aslında birer sosyal ilişki ve iş kovalama zanaatine dönüşmüşe benziyor. Yani çalışanın yaptığı işin ve özerkliğinin hüviyetinin ne denli zanaatkarlığa benzediği tartışmalı olsa da en azından iş kovalamak noktasında bir ilişki nakkaşı gibidir.

Tabloyu çok mu pembe çizdik? Kapitalizmde "özerk" olmak "özgür" olmakla kolayca karıştırılabilir, zira ikisi de "müstakil" olma ve "ben" olma çağrışımlarıyla bezenmiştir.

Ufak taşeron şirketlerde çalışmış ve sonra kendi taşeronunu kuranlar (ki, bunlar artık sadece kendi patronları olmak istemenin ötesinde artık başkalarının da patronu oluyor), ev ofisleri, freelance çalışma biçimleri bunları yürüten ve yöneten (bazen bir şirket olarak kendisini yöneten) insanlara hem özerk bir hareket alanı açıyor hem de ciddi anlamda işin devamlılığı ve işin karşılığını alma hatta kimi sosyal güvenceler konusunda sıkıntı yaratabiliyor.

Üstelik bahsi geçen emek biçimleri getirileri bakımından eşit değil. Bir iş için 10000 TL alan 3D'de tekstür yapan bir grafikerle Yalova Tersanelerindeki ufak/büyük bir taşeron arasında, bir buçuk ayda çevirdiği üç yüz sayfalık kitabın karşılığında 2000 TL alan çevirmen ile bir web-sitesi yaparak iş başına 1000-5000 TL alan web tasarımcı arasında bu işi algılama biçimi bakımından bile fark var.

Ancak, özellikle bu işin 'sefilleri' bakımından şu soruyu sorabiliriz. Biz şirketlerde pek çalışmaya sıcak bakmıyoruz veya hakikaten iş bulamıyoruz. Gerçekten de zamanımızı bir yere kadar kendi başımıza planlayabilmek ve uğradığımız tahakküm düzeyini asgariye indirmek iyi, hoş ve güzel. Ama bu işlerin geri dönüşü ve sürekliliği zor oluyor, toplumsal ilişkiler kurabileceğimiz bağlamlar işimizin dışında kalıyor ve büyük oranda güvencelerden yoksunuz.

Peki, freelance/esnek çalışma biçimlerini bir direnç biçimi olarak okuyabiliyorsak bunu bir direnişe çevirmek mümkün mü? Tekil tekil olarak sermayenin elinden koparmaya çalıştığımız geçim alanlarını bir ortaklığa, bir müşterekliğe dönüştürebilir miyiz?

Sadece bir hayal kuralım: Bir sendika hayal edelim, sendika olmasın; bir kooperatif/kollektif hayal edelim sadece ekonomik bir paylaşım olmasın; dışı şirket ama içi ortak zenginliğimiz olan alanlar düşünelim ama şirket olmasın. Nasıl mı?

Öncelikli olarak tıpkı TMMOB gibi kuruluşların yaptığı üzere freelance çalışanların "sefil" kesimleri sektörel bazda deneyim alışverişi/eğitişim ve iş paslama/paylaşma için mail grubundan ibaret olmayan bir alan yaratabilir. Bunun da ötesinde belki de daha esnek bir biçimde örgütlenmiş ve şirketlerin karşısına profesyonel bir intiba uyandıran şirketler/kolektifler kurulabilir ve bunlar iç işleyişlerinde aslında bir kooperatif olarak çalışabilir.

Anti-kapitalist bir kooperatifler/kolektifler konfederasyonu çatısı altında freelance çalışanlar örgütlenebilir. Bu örgütlülük, iş kollarına göre (grafikerlik, yazılımcılık, temizcilik, çevirmenlik vs.) kooperatif şeklinde işletilen birer "taşeron şirket/istihdam veya proje ajansı" şeklinde çeşitli kurumsal şirketlerle iş bağlayabilir ve kolektif olarak işler alabilir. Böylesine bir kolektif yapı, piyasada iş yapılacak şirketlere dair geniş bir havuz oluşturmaya ve dolayısıyla işin sürekliliğini sağlamaya muktedir olabilir -en azından bir bireye göre daha avantajlı olabileceği durumlar söz konusu olabilir. Tüm aktif çalışanların bu taşeron şirket/istihdam ajansı tarafından SGK kaydı yapılabilir ve elde edilen kar (sendikal kesintiler çıkarıldıktan sonra) alınan proje bazında eşit bir biçimde pay edilebilir.

Maalesef Türkiye'de yetmişli yıllardan sonra sendikalar ve kooperatifler epey bir bürokratı zengin etti. Jet Fadıl ve Titan veya Osmanlı Turalı üretilemeyen ilk Türk otomobili hatta bir sürü yapılmayan inşaat çok eskilerde kalmadı. Ama cemaat ve kooperatif örgütlenmeleri bize Türkiye'de "kollektif sermaye birikimlerine" dair bir eğilimin var olmuş olduğunu gösteriyor ki, yıpratılan bu güveni daha komünist bir zeminde ve başka bir düzlemde belki örgütlemek mümkündür.

Hayale devam: Konfederasyon merkezi olarak üyeleri arasında anti-kapitalist ve paylaşımcı pratikler örmek, siyasi/sosyal bir mücadele vermekle mükellefken, bu konfederasyonun bileşeni olan kooperatifler piyasada birer "taşeron", "hizmet sağlayıcı" veya "ajans" gibi çalışabilir.

Freelance çalışanlar kendi emek arzlarının fiyatını belirlemekte zorluk çekerken, kolektif karar alma süreçleriyle işleyen bu kooperatifler sundukları işin fiyatına dair bir "toplu pazarlık" yapma şansına sahip olabilir.

Bir aralar (sanırım) Memur-Sen'in Ankara'da yaptığı gibi kimi yerlerle üyeleri için toplu indirim pazarlıkları yapabilir. Yer yer kadın çalışanlar için dayanışma temelli kreş veya sakat arkadaşlar için kimi pratikler geliştirilebilir.

Konfederasyon hem mevcut iş koşullarına karşı genel bir siyasi mücadele verirken altındaki kooperatifler üzerinden üyelerinin geçimlerini, iş sürekliliğini ve sosyal güvencelerini koruyabilir, kolektif hayatların kurulması için mütevazı adımlar atabilir. Bu süreç içerisinde hem sektörel düzeyde üyeler özel mesleki eğitim çalışmaları ve kendilerini geliştirmek için atölyeler düzenleyebilir, hem de bizzat bu kolektif pratikten hareketle, konfederasyona anti-kapitalist bir ruh katmak ve bu yapılanmayı bir "hayır işi" olmaktan çıkarmak için özel siyasi/sosyal yaklaşımla böylesine bir yapı kurulabilir. Cemaatlerin ve STK'ların para/hizmet dağıtma pratiğine karşı ortak bir yaşam örme tavrı üzerinden komünizm ufacık bir çağrışım olarak da olsa tadılabilir.

Burada önerilen şey bir Owencilik değil, hatta "kapitalizm böyle yıkılır" demek hiç değil, sadece tıpkı sendikalar gibi, yeni emek biçimlerine dair kolektif bir mücadele ve yaşam alanı geliştirme hayalidir. Yani mesele "kızıl siyasi üsler" kurmak kadar iddialı değil ama neden ona dönüşmesin? Bu konuda en çok da tartışma yapabilecek bir kaç yer varmış gibi görünüyor: İlk etapta ÇEVBİR ve Alternatif Bilişimciler Derneği öte yandan da Ataması Yapılamayan Öğretmenler böylesine bir tartışmanın tarafları olabilir.

Hayal özetle şu: Kendisini anti-kapitalist bir siyasi pozisyonda pratik varoluşuyla ve siyasi angajmanıyla konumlandıran ve bu doğrultuda aslında siyasi de bir mücadele yürüten, yapılan işi kendi içindeki eğitimlerle zanaat haline getirmeye çalışan, üyelerinin hayatını dönüştürerek siyasallaştıran, ilk etapta dilini değil hayattaki tavrını komünistçe kurmaya çalışan ve dünyanın bu örgütlenmeden ibaret olmadığını vurgulayan, bu vurguyu da örgütleyen mütevazi olmanın sınırlarını zorlayan bir adım...

Neler var?

Amerika'da oldukça "uysal" ama enteresan bir deneyim olarak Freelancer's Union var. Özel sağlık sigortası şirketleriyle anlaşıp freelance çalışanlara daha "ucuza" özel sağlık sigortası ve hukuki destek sağlıyor.[1] Ama bunun da ötesinde uzun ve militan bir tarihe sahip IWW var[2]. IWW veya üyelerinin adlandırıldığı şekliyle Wobblieler, freelance çalışanları örgütlemiyor, en azından ona "uzmanlaşmış" değiller.

Ancak, 19. yüzyılın sonunda özgün sosyalizm akımları ve anarşist eğilimlerle şekillendiği için net bir anti-kapitalist tutumu ve esnek/ant-otoriter söylemli bir örgütlenmesi var. Özelliği, sektörel ayrımlara karşı çıkıp "Tek Büyük Sendika" sloganını şiar edinmiş olması ve farklı sektörleri hatta il/ilçe/mahalle örgütlenmelerini bir konfederasyonun üye örgütleri olarak (branş) görmesi.

Efsanevi CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) ve siyasi bir örgüt olarak FAI (İberya Anarşist Federasyonu) çok geri de kalsa da "iş bölümü" ve "sektörel" ayrımları ortadan kaldıran bir emek/siyasi örgütlenme olarak da önemli ve bakılabilir deneyimlerdir.

Türkiye'de ise freelance meselesinde parayla dışarıya proje yapan freelance'cilerin siteleri var (kim bilir ne kadar işliyordur).[3]

Velhasıl kelam, bu yazıyı özellikle emek çevrelerinin, solcu ve "sefil" freelance'cilerin okumasını ve bu tartışmayı kağıtta bırakmamamızı umuyorum. (NA/EKN)

[1] http://www.freelancersunion.org/

[2]www.iww.org

[3]Örneğin, http://www.freelancecalisanlar.com/index.htm veya http://www.projekurdu.com/index.php?fuseaction=home.employer ya da http://uzmankirala.com/

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır