Satıcı :
Koleksiyona Ekle
ÜRÜNÜN TÜM ÖZELLİKLERİ
Henüz Yorum Yazılmamış.
c. Herman Ebbinghaus
d. Max Wertheimer
e. Edward Titchener
7. Aşağıdaki yapılardan hangisi beyin ile endokrin sistem arasında bir taşıma
istasyonu görevi görür ? FİNAL
a. Hipokampus
b. Hipotalamus ***
c. Korpus
d. Callosum Amigdala
e. Limbik sistem
Aşağıdakilerden hangisi Otonom sinir sisteminin görevi değildir? FİNAL, BÜT-
a. Temel hayati işlevleri düzenleme
b. İnsanın maddi varlığını sürdürmesini sağlama
c. Duyulardan gelen bilgileri merkezi sinir sistemine iletme ***
d. Bilincin tam veya yarı kapalı olduğu durumlarda işlevini sürdürme
e. İç organlar ve bezlerin merkezi sinir sistemiyle bağını kurma
Mutlak Eşik ile ilgili hangisi doğru değildir? FİNAL, FİNAL
a. Kişiden kişiye farklılık gösterir
b. Bir kişide duyum yaratacak minimum fiziksel enerji şiddetidir.
SP
İşitme malumatı hangi organa ulaştığında sıvıya aktarılmış olur? FİNAL
a. Salyangoz***
b. Fovea
c. Üzengi
d. İşitme siniri
e. Kulak zarı
Bir alışveriş merkezinde milyon tl lik alışveriş yapana 10 milyon tl ödül
verileceğinin duyurulması hangi pekiştirme tarifesine girer? FİNAL
a. Sabit oranlı pekiştirme tarifesi ***
b. Değişken zaman aralıklı pekiştirme Değişken oranlı pekiştirme
c. Sürekli pekiştirme
d. Sabit zaman aralıklı pekiştirme
Günümüzde eğitimin çeşitli tanımları yapılmakta ve eğitim sözcüğüne farklı anlamlar verilmektedir. Bunun nedeni her düşünür ve eğitimcinin inandığı felsefi görüş doğrultusunda eğitimi tanımlaması ve ona anlam vermesidir. Ertürk (), eğitim sözcüğünün Türkçe’de birbirinden farklı en azından altı anlamı ifade edecek biçimde kullanıldığını söylemektedir. Bunlar: monash.pwin, 2. Sosyal hizmet, 3. Kazantı, 4. Öğrenim, 5. Sosyal kurum ve 6. Kasıtlı kültürleme sürecidir. Eğitim literatüründe yer alan değişik eğitim tanımlarından bazıları aşağıda verilmiştir (Fidan,). Eğitim, -Geniş anlamda, bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. -Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. -Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir. -Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesidir. Felsefi görüşlere göre de eğitimin tanımı değişmektedir. Sözgelişi idealistlere göre insanın bilinçlice ve özgürce Allah’a ulaşmak için sürdürdüğü biteviye çabalardır. Realizme göre eğitim; yeni kuşağa kültürel mirası aktararak onları topluma uyuma hazırlama sürecidir. Pragmatizme göre eğitim; kişiyi yaşantıları inşa yoluyla yeniden yetiştirme sürecidir. Marxizme göre eğitim; insanı çok yönlü eğitime doğayı denetleyerek onu değiştirecek ve üretimde bulunacak biçimde yetiştirme sürecidir. Natüralizme göre eğitim; kişinin doğal olgunlaşmasını artırma ve onun bu özelliğini göstermesini sağlama işidir (Sönmez,). Bu tanımları çoğaltmak mümkündür. Ülkemizde eğitim camiasında geniş kabul gören ve Ertürk tarafından yapılan tanıma göre eğitim; “bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir” (Ertürk,). Son zamanlarda “genetik mühendisliğindeki” gelişmeler, fiziksel uyarımlar sonucu beyinde biyo-kimyasal değişmelerin olduğunu ortaya koymakta ve oluşan bu biyo-kimyasal değişmeler öğrenme olarak tanımlanabilmektedir. Öğrenmenin bu yeni görüntüsünden hareketle eğitim, çevre ayarlaması yoluyla kişinin beyninde istendik biyo-kimyasal değişmeler oluşturma süreci biçiminde ele alınabilir. Yukarıda yapılan çeşitli eğitim tanımlarının da ortak yanı eğitimin bir “süreç”oluşudur. Özetle eğitim bir ”davranış değiştirme sürecidir.” Bu süreç sonunda bireyde davranış değişikliğinin olması beklenmektedir. Ayrıca bu davranışın istendik yani olumlu yönde olması amaçlanmakta ve kasıtlı yapılmaktadır. Bu bakımdan eğitim “kasıtlı kültürleme süreci “ olarak da tanımlanmaktadır. Eğitim nasıl tanımlanırsa tanımlansın temelinde şu özelliklerin bulunduğu söylenebilir: 1. Nesne (obje) olarak insanın alınması, 2. Nesnenin hali hazırdaki durumunun yetersiz kabul edilmesi, 3. Nesnenin istendik yönde değiştirilmesi, 4. Bu iş için çevrenin ayarlanması, yani tutarlı, etkin araç, gereç, strateji, yöntem, teknik vb. gibi uyarıcıların devreye sokulması, 5. Nesnenin istendik davranışları (hedefleri) kazanıp kazanmadığın yoklanması gerekir. Kazandıysa hedeflerin, davranışların, çevre ayarlamasındaki araç-gereç, uyarıcılar, strateji, yöntem, tekniklerin vb. elde tutulması, kazanmadıysa, bunların ya onarılması ya yenilenmesi, ya da atılması, eksiklerinin tamamlanması ve yanlışların düzeltilmesi gibi işlemleri kapsar . Tüm bu görüşlerin ve verilerin ışığında eğitim; “çevre ayarlaması yoluyla kişinin davranışlarını istendik yönde değiştirme ve değerlendirme süreci” olarak tanımlanabilir (Sönmez, ). Eğitimin yukarıda yapılan tüm tanımlamalarında “eğitimin bir süreç olduğu” hep vurgulanmaktadır. Bu itibarla eğitimi “eğitim bir davranış değitirme sürecidir” biçiminde kısaca tanımlamak mümkündür. Ancak, bu tanım eğitsel anlamda yetersiz bir tanımdır. Bu tanıma şu soruyu sormak gerekir: “Eğitim nasıl bir süreçtir?” Bu sorunun yanıtı şu üç unsuru içermelidir: (1) yaşantı ürünü, (2) kasıtlı, (3) istendik (olumlu). Tanımlarda yer almamasına rağmen eğitimciler eğitim sürecinin üç temel özelliğinin daha olduğu konusunda hem fikirdirler. Bunlar; (1) Eğitim uzun bir süreçtir, (2) Uzun olduğu için de pahalı bir süreçtir ve (3) Geriye dönüşü imkansız bir süreçtir. İşte bu özellikler eğitimi rast gele bir süreç olmaktan çıkarır. Bu uzun ve pahalı süreçte yanlışa hemen hemen hiç yer yoktur. Bu yüzden eğitim ciddi ve son derece önemli bir süreçtir denilebilir. Eğitimle İlgili Diğer Bazı Temel Kavramlar Yukarıda eğitimin bir süreç olduğu belirtilmektedir. Kelime olarak süreç, ”belli bir sonuca ulaşmak veya bir oluşumu gerçekleştirmek için birbirini izleyen olayların ya da durumların akışıdır.” şeklinde tanımlanabilir. Eğitim sürecini birbirini izleyen ve birbiri üzerine biriken öğrenme ve öğretme olayları oluşturur. Birbiriyle iç içe hatta bir madalyonun farklı yüzü gibi kabul edilen bu iki kavram aşağıda açıklanmaktadır: Öğrenme: Davranışta nispeten kalıcı bir değişmenin olması demektir. Bireyin davranışında böyle bir değişiklik olduğu zaman onun yeni davranışı öğrendiği kabul edilir. Bu da önceden yaptığı bir şeyi farklı biçimde yapması ya da yapmaması şeklinde kendini gösterir. Öğrenme yoluyla insanlar bilgi, beceri, tutum ve değerler kazanırlar. Konuşmak, birlikte yaşamak, bisiklete binmek, keman çalmak vb. günlük yaşamın gerektirdiği binlerce davranış hep öğrenme yoluyla elde edilir. Bu yüzden insan davranışlarının pek çoğu öğrenme ürünüdür demek yerinde olur. Buna karşın bireyin, şiddetli ışık ve ses karşısında irkilme gibi davranışları (refleksleri) öğrenmediği ve bunları doğuştan getirdiği kabul edilir. Bunun yanında bireyin örneğin ilaç, alkol gibi maddelerin etkisiyle sadece bir veya birkaç kez gösterdiği davranışlar öğrenme ürünü olarak kabul edilmemektedir. Özçelik (), bir davranışın öğrenme ürünü sayıla bilmesi için onu, “(1) bireyin sonradan kazanmış olması ve (2) en azından belli bir kararlılıkla göstermeye başlaması” gerektiğine işaret etmektedir. Öğrenmenin bireyde nasıl oluştuğu ve buna dayalı olarak öğrenmenin tanımı konusunda psikologlar arasında tam bir beraberlik yoktur. Çeşitli öğrenme kuramları öğrenmeyi kendi bakış açılarından tanımlamaktadırlar. Günümüzde öğrenmeyi tam olarak tanımlayan bir kuramdan söz etmek olanaksızdır. Ancak, bu kuramlar öğrenmenin doğasının açıklamakta eğitimcilere önemli ölçüde yol gösterici bir niteliğe sahiptirler (Bkz: 5. Bölüm). Fidan () psikologların, öğrenmenin varlığını, genel olarak, şu üç ölçüte dayalı olarak incelediklerini söylemektedir. Bunlar: 1. Davranışlarda bir değişme olmalıdır. 2. Davranışlardaki değişme kalıcı olmalıdır. 3. Davranışlardaki değişme, kişinin çevresiyle etkileşimi sonucu (bir yaşantı ürünü) olmalıdır. Bu açıklamalardan sonra, öğrenmenin “ne” olduğunu daha iyi anlamak için “öğrenme kabul edilmeyen” şu üç durum ve değişmeleri ortaya koymak gerekmektedir. Bu durum ve değişmeler: 1. Doğuştan getirdiğimiz tepkiler ya da tepki yönelimleri: Bunlara kısaca içgüdüsel davranışlar ya da “refleksler” de denilebilir. Örneğin: bireyin kuvvetli ışık, ses ya da benzeri bir etki karşısında gözlerini kıpması, nefes alıp vermesi ve dizkapağının altına vurulunca ayağını hızla yukarıya kaldırması birer refleks hareketidir. Birey bu davranış biçimleriyle dünyaya gelir, bunları sonradan öğrenmez ve bunlar bireyin gelişimi boyunca bir değişikliğe uğramaz.