psikolojik hastalıklar günahlara kefaret / Psikolojik rahatsızlıklar

Psikolojik Hastalıklar Günahlara Kefaret

psikolojik hastalıklar günahlara kefaret

APA SANCAKLI S (). TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI. İslami İlimler Dergisi, 12(1), - Chicago SANCAKLI Saffet TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI. İslami İlimler Dergisi 12, no.1 (): - MLA SANCAKLI Saffet TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI. İslami İlimler Dergisi, vol, no.1, , ss - AMA SANCAKLI S TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI. İslami İlimler Dergisi. ; 12(1): - Vancouver SANCAKLI S TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI. İslami İlimler Dergisi. ; 12(1): - IEEE SANCAKLI S "TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI." İslami İlimler Dergisi, 12, ss - , ISNAD SANCAKLI, Saffet. "TIBB-I NEBEVİ HADİSLERİ BAĞLAMINDA HASTA/HASTALIK VE HASTA HAKLARI". İslami İlimler Dergisi 12/1 (),

İmtihan sözcüğü mihnet kökünden gelir. Adı üstünde imtihan bir mihnettir. Bu mihnetin, biri ceza ve kefaret, diğeri mükâfat ve terakki kapısını aralamaya yönelik iki gayesi vardır.

Musibet ve sıkıntıların günahlara kefaret olduğu yönü malumdur. Biz bu yazımızda bu imtihanın ikinci gayesi üzerinde duracak, bela ve musibetin peygamberlere, velilere ve salih insanların başına da gelmesinin bir hikmetini açıklamaya çalışacağız.

Bilindiği üzere, bir hadis-i şerifte Peygamberimiz; “İnsanlardan en çok bela ve musibete uğrayanlar peygamberler, veliler ve—sırasıyla—onlara yakın olanlar” olduğunu ifade etmiştir.

Hadiste yer alan “Bela” kelimesi, “imtihan etmek, test etmek, denemek, sınamak” anlamına gelir.

En büyük insanlara en büyük testlerin uygulanmasının bir sırrı şudur ki; insanların kalbi, aklı, duyguları, latifeleri, hatta hayallerinin pek çok mertebe ve dereceleri vardır. Bir incir çekirdeğinden bir incir ağacına kadar, bir atom sisteminden bir güneş sistemine kadar, bir hücreden bir insana kadar dereceleri vardır. Bu derecelerin kat edilmesi ise, yapılan testlerde ortaya çıkan negatif veya pozitif olguların varlığına bağlıdır. Örneğin, bir kan testinde bir virüsün tespit edilmesi pozitif, olmaması ise negatif olarak değerlendirilir. Fakat bazı testlerde ortaya çıkmayan bir takım mikroplar daha derinlemesine yapılan testlerde ortaya çıkabiliyor. Keza, sözgelimi, röntgenle görüntülenen akciğerdeki bir arızanın tam teşhis edilmesi, arızanın olup olmadığının tam olarak görüntülenmesi için yüzeyden derinliğe doğru ilgili organ sathı santim santim, milim milim röntgenle test edilir. Çünkü, yüzeylerde bulunmadığı halde organın iç yüzeylerinde bir arızanın, bir virüsün olması mümkündür.

Bu kural psikolojik tedavide de geçerlidir. İlk etapta görünmeyen bazı psikolojik arızalar, şuuraltı bazı olumsuz düşünceler, ancak beli bir terapiyle ortaya çıkarılıp tedavi edilebiliyor. Deyim yerindeyse, yüzeysel şuura yönelik testlerle ortaya çıkmayan hastalıklar, derinlemesine doğru şuuraltına yönelik testler sayesinde ortaya çıkabiliyor.

İşte bunun gibi, yukarıda saydığımız insanların manevî donanımlarında da bazı arızalar, bazı virüsler olabilir. Manevî bünyenin sağlamlığı nispetinde bu virüsler yüzeylerde bulunmadığı halde daha derinliklerde bulunup bulunmadığını tespit etmek için ilgili manevî sathın—yüzeyden derinlemesine doğru—santim santim, milim milim teste tâbi tutulması gerekir.

Mesela kalpte var olan Allah sevgisinin alabildiğine boy göstermesine mani olan virüslerin olup olmadığını tespit etmek için bazı testlerin uygulanması gerekir. “Her şey zıddıyla bilinir” kuralı gereğince, nefsin hoşuna gitmeyen bazı testlerin uygulanması icap eder. Bazı kimseler var ki, bir gramlık bir hoşnutsuzluktan ötürü ilahî sevgiyi rafa kaldırdığı halde, bazı kimseler de batmanlar ağırlığındaki hoşnutsuzluklara karşı dahi bu sevginin zerresinden kaybetmezler. İşte bu kimselerin herhangi bir tarafında bu sevgiye mani bir virüsün bulunup bulunmadığını, kalplerinin en ücra bir köşesinde bu sıkıntılara karşı hafif nazlanabilecek bir tavrın olup olmadığını görmek için, onlar en ağır testlere tâbi tutulurlar.

Şu ayet, imtihanın bu sırrına işaret etmektedir: “Müminler sadece ‘iman ettik’ demekle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tâbi tutulmayacaklarını mı zannettiler? Hiç kuşkusuz, biz kendilerinden önce yaşamış olanları test edip denedik. Allah elbette şimdiki müminleri de imtihan edip iman iddiasında sadık olanlarla, bu iddiasında samimiyetsiz olanları elbette bilecektir.” (Ankebut, 13)

Başta Hz. Eyyub aleyhisselam olmak üzere bütün peygamberler bu ağır testlerden geçmiş ve manevî bünyelerinde Allah’a olan sevgilerini azaltacak hiçbir olgu bulunamamıştır. Ve hepsinin ruh cevheri itibariyle saf altın oldukları ortaya çıkmıştır. İşte “büyüklerin imtihanlarının da büyük olması” gerçeğinin temel dayanağı bu sonucun alınmasına yönelik testlerdir.

Ateşe atılırken bile şikayet etmeyen ve “Madem Rabbim halimi görüyor, derdimi Ona açmaya ihtiyaç bırakmıyor..” diyen Hz. İbrahim; en sevdiği oğlunun kurt tarafından parçalandığını işittiğinde “Bana düşen güzelce sabır göstermektir… Ben üzüntümü sadece Allah’a arzediyorum..” diyen Hz. Yakub; Mekke’de gördüğü gayr-ı insanî muamelelerden sıkılıp, bir ümit kapısı olarak gördüğü Taif’te de kendini bilmez zavallılar tarafından yara-bere içerisinde bırakıldığı halde “Allah’ım! Eğer bütün bu başıma gelenler, senin bana gücendiğinden dolayı değilse, varsın olsun.. Ben her şeye rağmen seni hoşnut etmek için hayatım boyunca çırpınıp duracağım” diyen Hz. Muhammed’in bu ifadeleri peygamberlerin birer saf altın ayarında olduklarının göstergesidir.

İbn Farid’in “Allah’ım! Eğer senden başkası—benim irademle—kalbimde yer alsa kendimi mürtet sayarım” şeklindeki ifadeleri; İbrahim Hakkı’nın “Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler” şeklindeki sözleri; Yunus Emre’nin “Hoştur bana senden gelen.. Kahrın da hoş lütfun da hoş” şeklindeki terennümleri, üst düzey bir imtihanın, bir testin sonucunu seslendirmektedir.

Her insan büyük bir veli olmayabilir, ama kendi kabiliyeti nispetinde kendisi için hazırlanan zirveye çıkabilir. Bu sebeple, görünürde ilmi, irfanı olmayan âmî bir erkek veya kadının bu âmiyâne haline bakarak, bunların imtihanlarını terakki rotasının dışında tasavvur edip manasız görmemek gerekir. Zira onların—delilsiz bir şekilde—sağlam bir imanla iman ettikleri Allah’a karşı öyle teslimiyetleri var ki, bazen bir tek imtihanda bile o zirve noktaya ulaşabilirler.

Bir dakika zarfında canını Allah yoluna adayan ve Allah’a teslim olan bir şehit, yıllarca çalışarak ancak ulaşılan bir velayet mertebesine ulaşır. Bazen bir tek musibet çok kısa bir zamanda kişiyi bir velayet dercesine çıkarır. Bazen bir sabır, bir tevekkül, bir teslimiyet insanı salih kimseler zümresine ilhak eder.

Ayette imtihanın mutlu sonlarına işaret edilmektedir: “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sabredenleri müjdele! Bunlar öyle kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde ‘Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara, )

Musibetlerin sebebi günahlarım, düşüncesi doğru mu?

Değerli kardeşimiz,

Her insanın iki kanadı olmalıdır, biri korku ise diğeri ümit olmalı. Bu nedenle Allah’ın rahmetinden her zaman ümitli olmamız gerekir. Yoksa sadece korku tarafını esas almak asla doğru olmaz.

Ayrıca, her musibet kahır tecellisi değildir. Nitekim en ağır ve en zorlu belalar, musibetler, sıkıntılar ve dertler Allah’ın en sevdiği kullar olan peygamberlere, sonra da evliyalara ve onların yolundan gidenlere gelmiştir. (bk. Tirmizî, Zühd, 56)

Örneğin Hz. Eyüp aleyhisselamın hastalığı -haşa- onun günahından mıdır? Elbette hayır, onun manevi makamının daha da artması içindir.

Demek ki bir bütün olarak dinimizin konularına baktığımızda, ümitsizlik olmadığı gibi her hastalığın işlediğimiz günahlardan başımıza geldiğini düşünmek de asla doğru değildir. Bu açıdan hastalanan bir Müslümanın psikolojisi asla bozulmamalı, aksine nice rahmetler ve bereketler taşıdığını düşünerek huzur bulmalı ve rahat olmalı.

İnsanoğlu, hayvandan farklı olarak, dünyaya kemale ermek için gönderilmiştir. Bunun yolu da aklı ilimle, kalbi de güçlü bir iman ve süreklilik arz eden ibadetlerle parlatmak ve güçlendirmekten geçmektedir. 

Kalpteki imanı güçlendirmenin farklı yolları vardır. Bunlardan biri de kişinin maruz kaldığı dünya imtihanları karşısında takındığı sağlam duruştur. Bu, bazen kişinin karşı karşıya kaldığı günahlara karşı koyması ile bazen de başına gelen musibetler karşısında kadere teslim olmasıyla mümkün olur. 

Kişi, hastalık ve musibetler karşısında “kadere ve hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine, her şeyin bir imtihan vesilesi olduğuna” iman eder, ondan gerekli dersleri çıkarır, musibeti sabır ve tevekkül ile karşılarsa mükemmelleşir ve tasaffi eder. Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu şöyle ifade eder:

“Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffî eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar.” (Lem'alar, İkinci Lem'a)

Görüldüğü gibi bazı musibetler ve hastalıklar, imanımızı mükemmelleştirmek, bazı musibetler ise, kişinin dünyaya karşı olan aşırı muhabbetini kırıp Allah’a daha çok yakınlaştırmak içindir.

Bu çerçevede bazı musibetler Allah’ın bir ikramıdır. Çünkü -az önce de ifade ettiğimiz gibi- dünya hayatında en büyük musibetlere ve sıkıntılara maruz kalanların günahsız peygamberler olması bunu gösteriyor. 

Bunun yanında Kur'an ve hadislerde ifade edildiği üzere, kişinin başına gelen bazı musibetler ve sıkıntılar da onun günahlarının neticesi olabilir. Mesela:

“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor.”(Şura, 42/30)

Ancak bunları, kişiye yönelik Allah’ın bir cezası olarak değil de kişinin kendisini düzeltmesi için bir fırsat veya ilahi bir uyarı olarak görmek gerekir.

Konuya şöyle de bakılabilir:

Allah, sevdiği kullarının küçük günahlarının karşılığını bu dünyada ona çektiriyor, ta ki ebedi hayatında azap çekmesin. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyurulur:

“Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir gam dokunursa, hatta batan bir diken bile olsa Müslüman'ın başına gelen her bir musibeti, Allah onun günahlarına kefaret kılar.” (Buhârî, Merdâ, 1 Müslim, Birr, Tirmizi, Cenaiz, 1)

Gerçek bu olmasına rağmen, İslam geleneğinde ve Anadolu kültüründe karşılaşılan musibetler sadece günahın karşılığı olarak gösterilir.

Bunun temel bir nedeni, ilgili ayet ve hadislerin ışığında kişinin sürekli kendisini gözden geçirip hata ve günahlarından vazgeçmesini ve böylece mükemmelleşmesini sağlamaktır.

Mesela “Ayağın taşa değdiğinde kalbini yokla.” atasözünde olduğu gibi, kişinin en küçük bir musibet ve hastalıkta “günah ve hatalarını düşünüp" tövbe etmesini ve kendisine çekidüzen vermesini sağlamak içindir. Yoksa sadece günahkârlara musibet veriliyor veya mutlaka anlamada “Toplumda en günahkâr benim, Allah sürekli bana ceza veriyor.” demek için değildir. Allah her günaha bu dünyada ceza vermiş olsaydı, musibete maruz kalmayan olmazdı veya Müslümanlardan önce kâfirler, münafıklar, zalimler, asilere, katillere verirdi.

Bu yaklaşımın diğer bir nedeni de şudur:

İnsanoğlunun tabiatında, "iyiliği kendisinden, kusuru ve suçu başkasından bilme" gafleti var. İnsan eğer sürekli hata ve kusuru başkasında görür, kendisini temize çıkarırsa, kendisini kurban, başkalarını da zalim, kötü, hain rolünde görmeye başlar. Bu da onu âciz, zayıf, kader kurbanı pozisyonuna iter. Böylece kendisini geliştirecek ve düzeltecek, harekete geçirecek motivasyonu bulamaz.

Oysaki İslam felsefesi der ki “Başına gelen musibetlerde başkasını suçlamak ve hayatında sürekli suçlular biriktirmek yerine, sorumluluğu kabullen. Böylece kendini daha iyi geliştirirsin, dünya ve ahiret hayatını daha çok mamur edersin.”

Sizin gibi kişilerin musibetler karşısında kendini çok günahkâr görmesi ve bundan dolayı psikolojik olarak rahatsız olmasının aile eğitimi ile de ilişkisi olabilir. Şöyle ki;

Çocuklar sık sık haksız yere suçlamalara maruz kalabilirler. Mesela, “okulda iyi not almadın çünkü çalışmıyorsun, geç kalktın çünkü tembelsin, yapamadın çünkü beceriksizsin, kaybettin çünkü dalgınsın, pahalı aldın çünkü safsın, seni kandırdılar.” 

Böyle yetişen kişi, çevresinde ne yaşansa önce kendisini suçlayabilir veya kendisinin suçlu olmadığını ispatlamaya çalışabilir. Bulunduğu bir toplulukta birisinin parası çalınsa, o kişi hemen “Ben çalmadım.” şeklinde savunmaya girebilir.

Aynen bunun gibi başına gelen en küçük şeylerde bile, “Demek ben çok günahkârım, kötü birisiyim.” diye kendisini aşağı, değersiz, pis birisi olarak algılamaya meyledebilir. Sürekli kendisini suçlamaya ve günahkâr görmeye başlayabilir. Bu da en az günah kadar, onun manevi hayatını zehirler.

Oysaki kişi günahları için de tövbe etmeli, ama kendisini suçlayıp aşağı ve değersiz görmemelidir. Kendisini her zaman Allah’ın bin bir ismine mazhar olan bir halife-i arz ve Allah’ın en değerli mahluku olarak görmeli ve öylede davranmalıdır. 

Unutmayınız, günahı isteyen kişinin imanı ve aklı değil, nefsi ve şeytanıdır. Bunların da görevi zaten sürekli olarak insanı yoldan çıkarmaya çalışmaktır. Dolayısıyla nefis ve şeytanınıza düşmanlık edin, onların tuzaklarına karşı sürekli tetikte olun, ama kendinize Allah’ın bir eseri olarak şefkat edin ve sevin… 

Özetle; başınıza gelen musibetleri bir imtihan vesilesi görüp, kendinize artı değerler katmaya bakın. Her musibet ve hastalığın aslında mükemmelleşmek için bir fırsat olduğunu düşünüp, bu fırsatı değerlendirmeye çalışın. Mesela, bazı ağır hastalığa maruz kalanların her saati bir gün ibadet hükmüne geçtiğini düşünüp bunu değerlendirmenin yollarını arayın

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Psikolojik rahatsızlıklar

Psikolojik rahatsızlıklar

Kayıtsız Üye
Psikolojik hastalıkların geldiğine sevinmeli miyiz bu günahlarımıza kefaret olur mu yoksa Allah&#;ın bizi sevmediğine işaret olabilir mi?


Yorum: Psikolojik rahatsızlıklar

Muhammed
Bu dünyada bütün insanlar sınavdadır. Kimisi büyük sıkıntılar çeker, kimisi de az. Yüce rabbimiz bizlere bazı belalar gönderir. Ona karşı nasıl davranacağımızı göstermek için. Bu yüzden bazen psikolojik ve bir birinden farklı hastalıklara yakalana biliyoruz. Allah (c.c) sabreden kullarına sevap vermektedir. Her sıkıntı isyan edilmediği sürece günahlara kefarettir. Bu tür rahatsızlıklara yakalananlar Allah&#;a şükretmelidirler. Bir insana herhangi bir sıkıntı veya bela gelmiyorsa, imanını kontrol etmesi gerekir.


Yorum: Üye olmak istiyorum nasıl üye olabilirim ?

Kayıtsız Üye
Selamun aleykum. Hocam yaklaşık 10 gün öncesine kadar gayet mutlu huzurlu bir insanken bir anda içime türlü olumsuzluklar geldi psikolojik rahatsızlık geçirdim ve ilaç kullanmaya başladım. Sürekli aklimda geçmişte yaptığım hatalarım sürekli vesvese içim bir an bile rahat değil. Sorum şu ki bu bir manevi hastalık mi bir hocaya gidip durumu anlatsam okunsam ya da cevsen yapsa bana günaha girmiş olur muyum? Ayrıca dini resmi nikâhı olan biriyim düğünüme 2 ay kaldı kendimi evlilik hazirliklarima dahi veremiyorum. Lütfen yardım edin bana


Yorum: Psikolojik rahatsızlıklar

mum
< manevi hastalık mi >
Vesvese ise bir hocadan yardım alın, hocanın tavsiyeleri fayda verecektir.
Nureddin yıldız hocanın ŞEYTAN SALINCAĞI adlı sohbetini mutlaka izleyin


Kayıtsız Üye
Psikolojik rahatsızlıklar, nazar, büyü, haset, kin gibi nedenlerle ortaya çıkıyor. Aşık cin psikolojik rahatsızlığa neden olmaz. Her sıkıntı mutlaka günahların bir kısmını örter. Ama ne olursa olsun kuran ve sünnet gerçeğinden ayrılmamak gereklidir. Şeytanın düşüncelerini benimsemek, dünya ve ahiret perişanlığını ile sonuçlanır. Şeytanın çağrısına uymayımonash.pwar ise doğru yolu gösterir. Kibirli olmamak ve merhametsiz insan olmamak gereklidir. Çünkü amelleriniz sevaplandırılmaz.


Kayıtsız Üye
Ben çok vesveseliyim. Bu vesveseler çocukluğumdan beri tamamı bırakmadı. Bu hastalıklar ara ara hafifleyip yine karşıma çıkıyor. 5 sene önce birden kendimi eve tıkadım bir sürü korku yaşadım. Hocaya gittik haliyle birkaç hoca gezdim hepsi büyük olduğunu söyledi. Şuan o büyüler çözülmüş çok şükür ama vesveseli yapıdan kurtulamıyorum. İnsanların arasında yemek yeme korkusu oluştu. Çocukluktan beri olan bir şey bu. Çocukken okul için annemin hazırladığı yemekleri yemez yatağın altında biriktirirdim( günah olduğunu bilmiyordum) hayatım hep yemek yeme sorunları ile geçti. Sürekli öğürüyorum ve mide bağırsak sorunları yaşıyorum. Bıktım bu hayattan tahammül etmek o kadar zor ki.


Kayıtsız Üye
Benim 14 yaşında oğlum var son bir kaç aydır aşırı içine kapandı 15 gündür de kendi kendine gülüyor aşırı dalgın sürekli dalıp gidiyor ve geçmişte olmayan kişiler ile olmayan olaylar yaşadığını sanıyor sürekli.. düşünüp üzülüyor ağlıyor yada gülüyor. Bazen tevbe ediyor günah işledim yok küfür ettim herkese gibi bazen birileriyle kavga ettiğini. Sanıyor endişeleniyor. Çok tuhaf olaylar anlatıyor bir kıza aşık olduğu varsayıyor bazen o kıza insanların zarar verdiğini görüyor kahroluyor bir gün o ki ile evliyken boşandığını sandı hatta 3 kişiden hamile kalmış dedi bende rüya diye ikna monash.pw ne yapacağımı bilmiyorum. Çok az saat uyuyor onun dışında uyku tutmuyor sürekli düşünüp kahroluyor bir şeylere. psikologa götürdüm akıl hastalığı gibi bir durum olabilir dediler. Psikozbelirtileri dediler çeşitli tarzmalar yapılıyor hala hoca gibi durumlara da tavsiye ediyor kar ama kime güveneceğim hocaların gerçekten samimi ve düzgün iki-katlı olması fikrindeyim ama sizler gibi yardim edin ne olur çok dardayım


FıkıhYolu
Hanım abla geçmiş olsun bu hocalarımızın yapabileceği bir şey değildir maalesef bu tıp alanına giren bir durum Allah şifa versin sizin yapacağınız tek evladınız düzelmesi için dua etmeniz ve evladınızı tıp alanında destek ile devam etmeniz nasihat etmeniz güzel olmasını umarım saygılar


misafir4
sabırla, duayla, akılla, özveriyle ve emekle, sağlıklı iş yapmaya bakın. sebeblerine göz atın ve kırılma noktalarını sahih ve sağlıklı bir şekilde inşa etmeye bakın. profesyonel yardım da alabilirsiniz ancak bu durum meseleyi bu kimselere havale etmek anlamına da gelmemeli. yani zor işlerde, kaygılamanyın, beraber sağlıklı yaşamaya bakın. çocukların dini hocalara, eğitimi okullara, psikolojileri psikiyatrlara, geçimi mesleğine maaşına veya paraya havale edilip işin içinden çıkılmamalı. fazla kaygılansan mıncıklasan kurcalasan da olmuyor, sağlıklı hakikatli iş yapın. Allah yardımcınız olsun


misafir4
yani çocuğunuzu kolunuzun altına alın, sıkmadan kızmadan yargılamadan, konuşun, dinleyin, gerçeklikden kopduğu meselelerin yerine sağlıklı olanlarını izah ederek koymaya çalışın. mesela ben yeryüzünde herkesin erkeğinde kadının de kim olduklarını bildiklerini, evlilikden başka sağlıklı bir ilişkinin olmadığını söylüyorum, 15 yaşında bir çocuk bile anlıyor hatta daha iyi anlıyor, insan kurnazlaşınca salağa yatıyor. veya ne bileyim; ah yavrum ne olacak bu erkeklerin halleri, kızların peşinde ömürleriniz tükeniyor deyip, işlerin nasıl olduğunu güzelce anlatabilirsiniz. bu arada Allah korusun başka problemleriniz varsa, sağlık veya maddi problemleriniz gibi veya ah bu babaannen yok mu babaannen, boynu devrilesice veya tükür yavrum babanın suratına şeklinde değil de; bunları da sağlıklı hakiki bir şekilde izah edecek olursanız, bunları da anlayacakdır. yani vermiş olduğum örneklere takılıp kalmayın ancak gerçeklikden kopulmaya başlanılan meselelerin yerine, sağlıklı olanları konulduğu takdirde ve bunların istendiği gibi olmasa da hakiki bir şekilde izah edilip bu şekilde pratik edildiği takdirde inşaAllah hallolup gidecekdir. Allah yardımcınız olsun.


psikolojik hastaliklar gunahlara kefaret, psikolojik hastalıklar günahlara kefaret midir

Bu kategoride yer alan Yemin edip sonra pişman olan kişi yeminini nasıl bozar? başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır