ramazan ayi vaaz / Burhan İşliyen İle Hacı Bayram Kürsüsünden 32.Bölüm - Arınma Ayı Ramazan - Diyanet TV

Ramazan Ayi Vaaz

ramazan ayi vaaz

Ramazan Ayının Fazileti

RAMAZAN AYININ FAZİLETİ

AYET : BAKARA SURESİ  185. AYET

شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِوَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْأَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُالْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَاهَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ:

             MEALİ :

         “Ramazan ayı ki onda Kur’an-ı Kerim, yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden biriniz Ramazan ayına sağ olarak hazır bulunursa, hemen o ayda oruç tutsun. Amma o aya hazır olan kimse hasta olur veya seferde bulunursa tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun.”  (BAKARA SURESİ – 185. AYET)

     Ramazan ayı mağfiret ayıdır. Bu ayda Allah bütün mağfiret kapılarını açmıştır. Ramazan ayı rahmettir. Çünkü Ramazanda müminlere hiç kimsenin bilemeyeceği, had ve hududunu tayin edemeyeceği, miktarını yalnız Allah’ın tayin ve takdir edeceği sevap ve mükâfat verilecektir. Bu ay içinde insanı melekleştirecek olan oruç ibadeti yapılacak, tevbe istiğfarlar yapılacak, birçok Müslüman kötülüğü bırakacak, nefis ve şeytanın esaret ve tuzağından kurtulacak, Allah’a kul, Rasül’üne hakiki ümmet olma yoluna girecektir. Bu ayda evlerde ve camilerde mukabeleler okunacak, insanlar Kur’an’ın nurundan, feyiz ve bereketinden istifade edeceklerdir. Kur’an’a ve Sünnet’e sarılmakla hakkı bulacaklar ve hidayete ereceklerdir.

     Ramazan ayı öyle mübarek bir aydır ki, ondan başka hiçbir ay Kur’an’da kendi adıyla beyan edilmemiştir. Ramazan kelime olarak YAKICI SICAKLIK anlamına gelir. Ramazan ayına bu adın verilmesi, oruç tutan kimselerin aç susuz kalmalarının meydana getirdiği sıcaklık ve yanmalardan veya bu ayda işlenen iyi ameller sonucu kazanılan bol sevaplarla günahların yanarak yok olmasından veya oruç günlerinin farz kılındığı yıllarda yakıcı sıcaklara rast gelmesinden ileri gelmektedir.

     Bakara suresi 185. ayetin Ramazan ayı tabiriyle başlamasından maksat, Ramazan ayının fazileti, işgal ettiği yerin yüceliğinin açıklanmasında, orucun farz olması sebebiyle diğer aylar arasındaki hususiyetine işaret olunması içindir. Nitekim Rabbimiz:

فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ:

     “Sizden bu aya erişenler hemen oruç tutsun.” buyurmak suretiyle bu ayda tutulacak orucun farz olduğuna işaret etmiştir.

     İslam’ın şartlarından olan orucun Ramazan ayına tahsis olunması, Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indirilmiş olması sebebiyledir. İşte bu indiriliş, oruç için diğer aylar arasında öncelik kazanmasına sebep olmuştur. Zira Kur’an Allah’ın aziz ve şerefli ilahi bir sözüdür. Bu nedenle indiği zamanı da aziz ve şerefli kılmıştır. Çünkü akl-ı selime sahip olan herkesin nazarından kaçmayacağı üzere, Kur’an’da bütün mahlûkatın dünya ve ahirette faydalarına olan bir takım menfaatler ve Allah’ın hükümleri vardır.

     Bu aya Ramazan adı verilmesinin sebebi üzerinde üç görüş vardır ve bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

     1-) Oruç tutan kimsenin ciğerleri hararetten yanıp, açlıktan kavrulduğu için bu ad verilmiştir.

     2-) Oruç tutanın günahları bu ayda yanıp kavrulur gibi yok olduğu için bu ad verilmiştir.

     3-) Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz (SAV)’e 23 sene müddetle azar azar indirilmiştir. Böyle olduğu halde Kur’an’ın indirilmesinin bu aya tahsis edilmesindeki mana nedir? Bu soruya üç yoldan cevap verilebilir:

     A-) Kur’an-ı Kerim Ramazan ayında bulunan Kadir gecesinde indirilmeye başlandığından,

     B-) Kur’an-ı Kerim’in Kadir gecesinde bir defada Allah katından dünya semasına indirildiğinden,

     C-) Ramazan ayının faziletine binaen Kur’an-ı Kerim’in indirilmesi bu aya tahsis edilmiştir.

     Ramazan ayının fazilet ve değeri sayılamayacak kadar çoktur. Her halimize bilhassa bizi İslam nimetine kavuşturan, bizleri sıyam ve kıyam ehli olarak yaratan Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun.

     Ramazanın faziletini bir çırpıda sıralayabilmek mümkün değildir. Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyuruyor:

إذاجآء رمضان فتحت أبواب الجنة وغلقت أبواب النار وصفدة الشياطين.

     “Ramazan ayı girdiğinde cennetin kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.”

     Bu hadise göre Ramazan ayında yeryüzüne rahmet yağar, ibadet ve taatlar göklere yükselir. Oruç tutanlar için cennetin kapıları açılır, onlar için cennette köşkler hazırlanır. Şeytanların bağlanması tabirinin asıl anlamının kastedilmiş olması ve Ramazan ayına tazim olarak şeytanların gerçekten bağlanmış muhtemeldir. Bunun açık alametiyse günah ve azgınlığa dalan birçok isyankârların son derece hırslı olmalarına rağmen, Ramazan ayında günahlardan uzak durmalarıdır. Bu gibi kimseler Ramazan ayı boyunca namaz kılmak, sadaka vermek, açları doyurmak, vaaz dinlemek, tespih çekmek, Kur’an okumak ve mukabele dinlemek gibi hayırlı işlere koşarlar. Ramazan ayı içerisinde kötülük yapmazlar. Kötülük yapanların sayısı da çok az olur.

                    RAMAZAN AYI NEDEN DİĞER AYLARDAN ÜSTÜNDÜR?

     Ramazan ayı ayların sultanıdır. Bu aya Ramazan denmesinde elbette ki bir takım ilahi hikmet ve tecelliler vardır. Ramazan ayında Allah’ın en büyük tecellisi, Kur’an-ı Kerim’in insanlığın hidayet, saadet ve selametine vesile olması için inzal olunmasıdır. Kur’an Ramazan ayında nazil olmuştur. Bu bakımdan Ramazana Kur’an ayı da denilir. Ramazan şerefini, izzetini, bereketini Kur’an’dan almıştır. Üstünlüğünün başta gelen sebebi budur. 

     İçerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin Ramazan ayında bulunması, diğer aylardan üstün ve efdal olduğuna işarettir. Ramazan ayında nefis ve şeytan, oruç tutan Müslümanları dalalete sürükleyemez. Müslüman bu ayda nefsini terbiye eder, şeytanın tuzağından kurtulduğunda da melekleşir. Ramazan ayı mümine bu imkânı sağladığından dolayı da diğer aylardan üstün ve efdaldır. Ramazanda nefis ve şeytan kösteklendiğinden insanlar isyan etmezler, günah işlemezler. Hadiseler cinayetler azalır, diğer aylara oranla yok denecek seviyeye düşer. Bu da Ramazan ayının feyiz ve bereketine delil ve işarettir.

     Peygamberimiz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Allah (CC) ümmetime beş şey ihsan etti ki onları daha evvel gelenlere ihsan etmedi:

     1-) Ramazanın ilk gecesi olduğu zaman Allah ümmetime rahmet nazarıyla bakar. Allah, rahmet nazarıyla bakarsa ona azap vermez.

     2-) Allah meleklere ümmetim için istiğfar etmelerini emreder.

     3-) Oruçlunun ağız kokusu Allah nazarında misk-ü amberden daha güzel kokar.

     4-) Allah cennete zinetini takın diye emreder ve dostun olan müminlere müjdeler olsun buyurur.

     5-) Allah oruçlunun bütün günahlarını affeder.”

     Bir hadis-i kutside Allah (CC),Hz Musa (AS)’a şöyle buyurdu: “Ümmet-i Muhammed’e iki karanlık zarar vermesin diye iki nur verdim.” Hz Musa: “Ya Rabbi, o iki nur nedir?”diye sordu. Allah (CC): “Ramazan ve Kur’an-ı Kerim’in nurudur.” buyurdu. Hz Musa: “O iki karanlık hangisidir?” diye sordu. Allah (CC): “Kabir ve kıyamet günü karanlığıdır.”  buyurdu.

                                    RAMAZANI SEVİNÇLE KARŞILAMAK

     Ramazan her şeyden önce sabır ayıdır. Bu sabrın karşılığı cennettir. Ramazanda müminin rızkı bol olur. Her gün sofraya çeşitli yemekler koyarsınız, nereden ve nasıl geldiğinin farkında bile olmazsınız. Ramazan mağfiret ve rahmet ayıdır. Tevbe ve istiğfarla Ramazanı karşılamak gerekir. Ramazanda Allah’a kulluk yapmaya karar veren müminlerin günahları affedilir. Ramazan bereketiyle azaba müstahak olanlar bile azad edilirler.

     Selman-ı Farisi’den rivayet edilir: Rasülullah (SAV) Şaban ayının son gününde bizleri toplayarak şöyle buyurdular: “Ey insanlar! Sizi öyle büyük bir ay gölgesi altına almaktadır ki, o ayda Kadir gecesi vardır. Kadir gecesi, kendisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda oruç tutmayı farz, gece ibadetini nafile kılmıştır. O ayda kim hayır yaparsa, Ramazan dışında bir farzı eda eden kimse gibi sevap alır. Kim ki Ramazanda bir farzı eda ederse Ramazan dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap alır. Ramazan sabır ayıdır. Sabrın mükâfatı ise cennettir. O lütuf ayıdır. O öyle bir aydır ki, o ayda müminin rızkı artar. Kim Ramazanda bir oruçluya iftar ettirirse bir köle azad etmiş gibi sevap alır ve bütün günahları bağışlanır.”

     Bunun üzerine biz (Ashab-ı Kiram) dedik ki:“Ya Rasülallah, bizim hepimiz bir oruçluya iftar ettirecek güçte değiliz.” Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdular: “Allah bu sevabı, bir yudum süt, su veya bir hurma ile oruçluyu iftar ettirene verir. Kim bir oruçluyu doyurursa, bu onun bütün günahlarının bağışlanmasına sebep olur. Allah onu benim havzımdan (Havz-ı Kevser) öyle bir içirir ki ondan sonra bir daha ebediyen susamaz. Onun sevabından hiçbir şey eksilmeden aynı mükâfatla mükâfatlandırılır. Ramazanın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluştur. Kim Ramazan ayında kölesinin veya işçisinin işini hafifletirse Allah onu cehennem ateşinden azad eder.”

     “Ramazan ayında dört hasleti sıklaştırınız. İki hasletle Rabbinizi kendinizden razı kılarsınız, diğer iki hasletten müstağni olamazsınız. Rabbinizi kendinizden memnun ve razı kılacak olduğunuz iki hasletten biri LA İLAHE İLLALLAH demek, ikincisi de Allah’tan af dilemek üzere TEVBE VE İSTİĞFAR etmektir. Kendisinden müstağni olamayacağınız iki hasletse RABBİNİZDEN CENNETİ İSTEMEK VE CEHENNEM ATEŞİNDEN O’NA SIĞINMAKTIR.”

     Bu da müminler için değerlendirilmesi gereken bir husustur. Mümin Ramazandan gafil olmamalıdır. Daha Ramazan girmeden önce tevbe-istiğfar etmeli, günah ve isyanı terk etmeli, o büyük misafiri içini ve dışını temizlemek suretiyle sevinç ve neşeyle karşılamalıdır. Her mümin Ramazan geliyor diye sevinmeli, Allah’a hamd-ü senada bulunmalıdır.

     Yüce Peygamberimiz (SAV) başka bir hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır: “Ulu Allah, Ramazan ayında günün her saatinde Kadir gecesine kadar 600.000 kişiyi cehennemden azad eder. Kadir gecesinde ise Ramazanın başlangıcından o ana (Kadir gecesine) kadar affettiklerini (onların sayılarının toplamını) cehennemden azad eder. Bayram günü de o güne kadar bütün Ramazan boyunca azad ettiklerinin sayısınca insanı cehennemden azad eder, kurtarır.”

     Bir başka hadis-i şerif te şöyledir:

إن الله عزوجل فىكل ليلة من رمضان ستمئة ألف عتيق من النارفإذاكان آخرليلة أعتق الله بعددمن مضى.

     “Allah, Ramazanın her gecesinde 600.000 insanı cehennemden azad eder. Ramazanın son gecesindeyse, daha önce azad ettiklerinin toplam sayısınca azad eder.”

     Bu fırsatlar her zaman ele geçmez. İyi değerlendirelim. Ramazan ayını sevinçle ve tevbe-istiğfarla karşılayalım. Daha ilk saatlerinde Allah’ın affına uğrayanlar arasına girelim. Ramazanda kendimizi affettiremezsek, ne zaman affettireceğiz? Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden azad olan bu ayı iyi değerlendirelim. Ramazana iyi hazırlanalım. Müminler üzerine Ramazandan daha hayırlı bir ay doğmamıştır. Bu ay müminler için hayır, bereket, feyiz, af ve mağfiret ayı olduğu gibi münafıklar için şerli bir aydır. Peygamberimiz (SAV) Şaban ayının sonlarına doğru ashabına Ramazana hazırlanmalarını tavsiye buyururdu.

     Daha ilk gecesinden itibaren camiler müminlerle dolup taşmaya başlar. Teravih namazları kılınır, vaaz ve nasihatler ehliyetli kişilerin ağızların dinlenir, Kur’an-ı Kerim okunur. Evler okunan Kur’an ve mukabelelerle nurlanır. Ramazana saygı gösteren müminlerin evleri huzurla ve bereketle dolar. Ramazanda bütün insanların yüzleri güler. İnsanların otomatikman Allah’ın emirlerini ifaya başlar. El Allah için, dil Allah için kalp Allah için, göz Allah için, kulak Allah için, bütün azalar Allah için çalışır.

     Ayaklar Allah rızasının bulunacağı, hayırların kazanılacağı mekânlara gider. İnsan ruhen dinç ve zinde olur.

     Müminler Ramazana hazırlanma hususunda birbirini teşvik etmeli ve Peygamberimiz (SAV)’in şu müjdesini vermelidir: “Ramazanın gelişine sevinenin cesedini Allah cehenneme haram kılar.” Ramazanın gelişine sevinen, görevini yapan, onun feyiz ve bereketine nail olan müminin cesedini cehennem yakamaz. Müminin nuru cehennemin narını söndürür.

     O halde camilere koşalım, Kur’an-ı Kerim dinleyelim ve okuyalım, âlimlerin ilminden istifade edelim, imanımızı kuvvetlendirelim, oyundan ve eğlenceden kendimizi uzak tutalım. Ramazana erişip te oruç tutmadığı için, namaz kılmadığı için, hayır ve hasenat yapmadığı için, Kur’an okuyup dinlemediği için, ana-babasına iyilik edip hayır dualarını kazanmadığı için Allah’ın engin rahmetinden ve mağfiretinden istifade edemeyenlere, kendisini affettiremeyenlere ancak ve ancak yazıklar olsun denilir.

     Ramazanla ilgili bir hadis-i şerif te şöyledir: “Ramazanın ilk gecesi geldiği zaman, bütün cennet kapıları açılır. Bu kapıların hiç birisi Ramazan ayı boyunca kapanmaz. Allah, bir münadiye şöyle seslenmesini emreder: Ey hayır isteyen gel! Ey şer yolunda olan azgın! Azgınlığından vazgeç!” Sonra der ki: “İstiğfar eden yok mu? İstiğfar eden bağışlanacak. İsteyen yok mu? İstediği kendisine verilecek. Tevbe eden yok mu? Tevbesi kabul olunacak. Bu çağırmalar şafak atıncaya devam eder. Allah, her Ramazan bayramı gecesi, azaba müstahak olan bir milyon kişiyi cehennem azabından azad eder.”

     Ramazan ayının fazilet ve bereketinden hissemize pay ayırmak istiyorsak, bu ayın kıymet ve değerini bilmemiz gerekir. Bu ayın hürmetine uyarak dilimizi yalan, gıybet, koğuculuk ve çirkin sözlerden korumamız lazımdır. Bütün azalarımızı hata ve zilletten, kalplerimizi haset, kin, buğz ve adavetten korumalıyız. Eğer böyle yaparsak, Allah’tan korkan, Ramazan ayında affa uğrayan bahtiyarlar arasına katılmış olanlardan oluruz. İmanına gömülmüş, namazını kılan, ibadetlerinde olgunluk kazanmak için koşan müminler için Ramazan, feyiz, bereket, mağfiret ve rahmet ayıdır. Bunun için Ramazana iyi hazırlanalım, sevinçle karşılayalım.

     Ramazan ayı gelince çeşitli ibadetler, hayır ve hasenat yapılır. Bol bol ecir ve mükâfat kazanılır. Bir de özel ibadet olan oruç tutulur. Oruç sayesinde nefis terbiye edilir, şeytanın beli kırılır, şehvet yok olur. Nihayet insan melek sıfatına bürünür. Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde:

تخلقوابأخلاق الله وأخلاق رسول الله.

     “Allah’ın ve Rasülü’nün ahlakını kendinize ahlak edininiz.” buyurmuştur. Bu da orucun faydalarından birisidir.

     Yüce Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:

فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ:

     “Kim Ramazan ayına erişirse, oruç tutsun.” Ramazana hazırlanmanın hususiyetlerinden birsi de oruç tutmaya hazırlanmaktır. Bazı insanlar, Ramazanın gelişinden ve gidişinden haberdar bile olmazlar. Ömürleri gaflet ve dalalet içinde geçer.

     Peygamberimiz (SAV) buyuruyor: “Ramazanın ilk gecesinde Allah şöyle seslenir: Bizi seveni biz de severiz, bizim rızamızı kazanmak isteyeni biz de affımıza mahzar kılarız. Bizden rahmet ve mağfiret dileyeni biz de affederiz. Bütün bunları Ramazan hürmetine yaparız. Bunun üzerine Yüce Allah, yazıcı meleklerine Ramazan ayında mümin kullarının küçük günahlarını yazmamalarını emreder. Yine Yüce Allah onların geçmiş günahlarını silip süpürür, mahveder.”

     Ramazan ayı girince Arş ve Kürsi ve bütün melekler sayha eder: “Müjdeler olsun ümmet-i Muhammed’e ki, Yüce Allah, katında onlar için sayısız nimetler hazırlamıştır.” Güneş, ay ve yıldızlar, havada uçan kuşlar, denizlerde yüzen balıklar, mel’un şeytanın dışında yeryüzünde yaşayan bütün varlıklar gece-gündüz, Allah’tan müminlerin affını isterler. Sabah olduğu zaman müminlerden affedilmedik kimse bırakmaz ve Allah meleklerine şu emri verir: Ramazan ayında namaz kılarken, tespih çekerken hep Ümmet-i Muhammed’in affını dileyiniz.”

     Peygamberimiz (SAV) buyuruyor ki: “Ramazanın son gecesi geldiğinde gökler, yerler ve melekler, Ümmet-i Muhammed’in başına konan bir musibetten dolayı mateme gark olurlar.” Sahabe-i Kiram: “Ey Allah’ın Rasülü, Ümmet-i Muhammed’in başına konan bu musibet nedir?” diye sorduklarında Peygamberimiz (SAV) de: “Ramazan ayının bizi terk etmesidir.” diye cevap verdi.

     Çünkü Ramazan ayında yapılan dualar, verilen sadakalar kabul olunur. İşlenen iyiliklere kat kat sevap verilir. Azap kaldırılır. O halde Ramazanın çıkışından daha büyük bir musibet düşünülebilir mi? Ramazanın çıkışına üzülüşümüz, onun sayısız nimet ve üstünlüklerinden mahrum kalışımızdan dolayıdır. Yer gök bizim için ağlarken, bizim kendimize ağlamamız ne kadar acıdır. Hâlbuki Ramazan bizim ayımız, Şaban Peygamberimizin ayıdır, Recep te Allah’ın ayıdır. Bizim ayımız olan Ramazanın çıkışına biz üzülmeliyiz, hatta ağlamalıyız. Gelişine çok sevinmeli, onu layık olduğu şekilde karşılamak için hazırlanmalıyız. İçerisinde elimizden geldiği kadar ibadet ve tatta bulunmalıyız. Çıkışını da hüzünle gözyaşları içinde uğurlamalıyız. Bizlerden şikâyetçi olmaması için, şefaatçi olması elimizden geleni yapmalı ve dilemeliyiz.

     Hülasa Ramazan ayı müminler için bir eğitim ve öğretim ayıdır. Bu ay ibadetler ve hayırlar ve özel ve verimli bir aydır. Kur’an’ın nazil olduğu aydır. Ramazan mektebinin namaz, oruç, fıtra, Kur’an okumak ve dinlemek, Allah’ı çok zikretmek gibi müfredatını uygulayan, geçmiş on bir ayın muhasebesini yapan ve gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan, böylece İslam dininin hayat düsturlarını yaşama aşkıyla dolu olan müminler, Yüce Rabbimizden rahmet ve rıza diplomasını alırlar. Ramazan mektebinde arz edilen bu olumlu neticeyi alabilmek için Ramazan eğitiminin tek hedefi, müminin biricik gayesi olan, ibadetle, ciddi bir İslam insanı olarak kaynaşmak lazımdır.

     Ramazan ayının kadir ve kıymetini bilelim. Kendimiz Gafletten uzak tutup, ibadetlerimizi noksansız yapalım. Bu ayın rahmet ve mağfiretinden faydalanalım. Nefsimizi terbiye edelim. Ramazanda bol bol Kur’an okuyalım, mukabeleleri dinleyelim. Peygamberimiz (SAV)’in: “Kıyamet günü Kur’an ile oruç, kul için şefaatçi olacaklardır.” hadisini unutmayalım.

     Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

لوعلم أمتىمافىرمضان لتمنواأن تكون السنة كلهارمضان.

     “Eğer ümmetim Ramazan ayındaki İlahi feyizleri bilmiş olsalardı, mutlaka bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi.” Yani bu ayda olan feyiz, ecir, bereket ve sevabı bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını isterlerdi. Çünkü Ramazan ayında en seçkin iyilikler toplanmıştır.

     Bu ayda yapılan taat ve iyilikler, kılınan namazlar, tutulan oruçlar, yapılan hayır ve hasenat Allah katında makbul olur. Edilen dualar, yapılan tazarru ve niyazlar müstecap olur. Günahkârlar af ve mağfiret edilir. Cennet kendini isteyenlere kucak açar.

     Peygamberimiz (SAV) buyuruyor ki: “Cennet şu dört sınıf kimseye özlemle kucak açmış beklemektedir:          1-) Kur’an-ı Kerim’i okuyan          2-) Ramazanda oruç tutan 

3-) Açları doyuran  4-) Dilini tutan (Yalan, gıybet, iftira ve çirkin sözlerden muhafaza eden)

     Allah cümlemizi Ramazan ayının kadir ve kıymetini bilen, üzerine düşen dini görevlerini hakkıyla ifa eden, netice itibarıyla Allah’ın rızasına, rahmet ve mağfiretine mahzar olan bahtiyar kullarının arasına cümlemizi dâhil buyursun. Dua ve niyazlarımızı müstecap eylesin…  AMİN!!!...

KAYNAK : MÜ’MİNLERE VAAZ VE İRŞAD     MEHMET ALTUNKAYA


Yorumlar- Yorum Yaz

RAMAZAN AYININ FAZİLETİ VE ORUCUN ÖNEMİ

Ramazan ayı, dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş mübarek bir aydır. Kutsiyeti ve fazileti Kur’an ve sünnetle sabit olan Ramazan ayı zamanda on bir ayın sultanı olara kabul edilmektedir.

Feyiz ve bereketlerle, afv ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.

Ramazan ayı, kalplerin dirildiği, gönüllerin aydınlanıp coştuğu, nefislerin kırıldığı, insani vasıfların tekrar hatırlandığı manevi yaşamı dolu olan bir aydır.

Bu anlamda Ramazan ayı Allah’ın biz müminlere sunduğu büyük bir ihsanı ve nimetidir.

Çünkü dini hayatımızda önemli bir yeri olan Ramazan ayını, diğer aylardan ayıran ve daha faziletli ve üstün kılan bir takım özellikler ve manevi güzellikler vardır.

Pek çok manevi sonuçlara sebep olan bu özellikler ve güzellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1-İnsanlığı, içine düştüğü karanlık ortamdan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir. Şüphesiz Ramazanın diğer aylara ve zaman dilimlerine oranla dini ve sosyal hayatımızda büyük bir önemi ve yeri vardır.

Bu aya kıymet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamberin en büyük mucizesi, dünya ve ahiret saadetine götüren, en güvenilir kılavuz olan Kur’an’ın bu ayda indirilmeye başlanmış olmasıdır.

İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, delalet ve vahşet bulutları, bu ayda sevgili peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kur’an-ı Kerim’in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almıştır. Kur’an-i hitap, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirildiği şöyle beyan eder:

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَان

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” (Bakara, 2/185)

Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesinde indirilmiştir.

Beşeriyetin ufkunda batmayan bir güneş gibi doğan bu yüce kitap, dünya durdukça da insanlığı aydınlatmaya devam edecektir.

2-Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgili kulu, insanlığın yüksek ve en mükemmel ahlak örneği, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir.

O’na bu kutsal görevin verildiği Ramazan ayı, hiç şüphesiz insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlar bu peygamber sayesinde karanlıktan aydınlığa kavuşmuştur.

3-Bin aydan hayırlı olan “Kadir gecesi” bu ayın içinde yer almaktadır. İdrak edilmesi halinde bin yıl nafile ibadetten hayırlı olan kadir gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır:

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ

“Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir, 97/2)

4-İslam’ın beş erkanından biri olan ve müminleri kötülüklerden arındırıp manevi anlamda temizleyen oruç, bu ayda tutulmaktadır.

5-Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, ve şeytanlar zincire vurulur. Nitekim; sevgili peygamberimiz bunu şöyle bildirmektedir:

إِذَا جَاءَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ وَصُفِّدَتْ الشَّيَاطِينُ

 “Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (Buhari, Savm,)

Tabi söz konusu bu hadis-i şerifte şu vurgulanmak istenmiştir. Ramazan ayında mümin kendisini cennete götürecek ibadetler ve iyi işler yaptığı için cennet kapıları ona açılmış, kendisini cehenneme sürükleyecek kötülüklerden uzaklaştığı için de cehennem kapıları onun için kapanmış olacaktır.

Yine bu ayda münin, nefsinin kötü arzularına ve şeytanın isteklerine uymayacağı için, şeytan zincire vurulmuş  gibi olacağından artık oruçluyu aldatamayacak ve ona olumsuz bir etki yapamayacaktır.

Hz. Peygamber ramazan ayı girerken ashabına hitap ederek ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir.

Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı, o ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.

Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı nafile kıldı.

O ayda bir farz işleyen diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır. O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. O, yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır. O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey noksanlaşmaz. O öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden ateşinden kurtuluştur.”(Terğib ve Terhib, II, 430/13)

Evet ramazan ayı, manevi hayatımızda seçkin yeri olan bir aydır.

Ramazan  ayı, rahmeti ve bereketi bol bir aydır. Bu ayın gelmesi ile iyilikler çoğalır, kötülükler  azalır, yoksullara  ve düşenlere yardım elleri uzanır, Hem de yapılan hayır ve  hasenatların diğer aylara nazaran  kat kat  sevapları ve mükafatı söz  konusudur.

Ramazan  ayı, hac ibadeti  hariç İslam’ın  beş  erkanından dördünü  edâ ettiğimiz ve  ibadetlerle  süslediğimiz müstesna bir zaman dilimidir.

Ramazan  ayı, her  yönüyle birlik beraberlik  ve kardeşlik  duygularının  nazariyeden  fiiliyata döküldüğü  ve daha da güçlenerek  pekiştiği  bir aydır. Bu  ayda  farz  namazlara  ilaveten kılınan  teravih  namazlarında, dünyevi makam, mevki ve maddi  farklılıklar  cami dışında bırakılarak  zengin- fakir, amir-memur, işçi- işveren, hoca- talebe, ihtiyar-genç. Bütün insanlar aynı safta omuz  omuza  durmaktadırlar. İşte bu  yakınlık, farklı toplum  katmanlarını  birbirine yaklaştırır. Onlar arasında  bulunan kin, husumet.ve dargınlıkları izale  eder. Aralarında sevgi ve saygı  bağlarını  güçlendirir.

Resul-i  Ekrem  Efendimiz ( sav )’in şu veciz  sözü, bu mübarek ayın ulviyetini ve kutsiyetini en güzel  bir şekilde ifade itmektedir.

“Ümmetim  Ramazan’ın  faziletini tam olarak  bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi.” ( Diyanet  İlmi Dergi, VIII,  sayı 90- 91,s. 343.)

Kısaca  belirtmek  gerekirse  Ramazan  ayı, ibadetler, iyilikler huzur ve manevi mutluluk mevsimidir. Adının bir anlamı da günahları yakmak olan Ramazanı   günahlarımızı  yakmalı sevaplarımızı  artıracak şekilde geçirmemiz  lazım. Bunun  içinde bu ayda farz kılınan oruç ibadetini eda  etmemiz  lazım.

ORUCUN  ÖNEMİ                        

İbadetlerin  hikmet ve gayelerinin  birisi  ve en önemlisi “nefsi tezkiye, ruhu tasfiye”dir. Yani insanı terbiye etmek, bütün imkan ve  kabiliyetlerini  hayra, iyiye  yöneltecek  hale getirmektir.

Oruç, insanın  Allah’a  itaat  ve  teslimiyetle  bağlandığı ve  bu  sayede azim ve iradesinin güçlendiği  bir  ibadettir. Oruç, Allah’ın ihsan  ettiği nimet ve faziletleri tercih ederek bedeni arzuları yenmek ve nefsi  baskılara  tahammül etmek  demektir. Orucun esas gayesi, insanlara nefsi  ve bedeni  arzularını yendirerek irade ve şahsiyetini güçlendirmek ve böylece ahirette  taktir olunan nimetlere nail olmaktır.

Psikolojik açıdan incelendiğinde görülecek ki oruç, beden ve ruh dengesini sağlayan en kolay ve en pratik bir araç ve ibadettir. İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. İnsan, varlığını meydana getiren bu iki unsurdan biri lehine veya aleyhine dengesi bozacak olursa, mutlaka huzursuz olacak ve bu rahatsızlığı daima hissedecektir. İşte oruç, beden ve ruh dengesini sağlayan en kolay ve en pratik bir araç ve ibadettir. İnsan hem ruh hem beden dengesini sağlayan bu muazzam ibadet Muhammed (sav) ümmetinden önceki ümmetlere de farz kılınmış, biz Müslümanlara da hicretin 2. yılında İslam’ın beş erkanından biri olarak farz kılınmıştır.

Nitekim Allah-u Teala bunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz..” (Bakara, 2/183) Peygamber efendimiz de orucun farziyetini şu mübarek sözleriyle dile getirmiştir:

 

بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَالْحَجِّ وَصَوْمِ رَمَضَانَ

İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için hacca gitmektir.” (Buhari, İman, 34-40; İlim, 25)

Orucun farz kılınmasındaki hikmet, pek aşikardır. Şüphesiz Allah’ın kullarına emrettiği ve caiz gördüğü şeylerde kulları için mutlaka bir yarar vardır. Yasakladığı işlerde ise mutlaka insanların zararına bir şey vardır. Biz bunları bilmesek de muhakkak hikmetleri vardır.

Oruç ibadeti de, insanlar üzerinde maddi ve manevi bir çok faydaları olduğundan Allah tarafından önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılınmıştır.

Oruç ibadetinin insanlara sağladığı faydaları şöyle özetleyebiliriz:

-Allah’ın rızasını kazanmak:  Her şeyden önce oruç Allah’ın rızasını kazanmaya vesiledir. Çünkü bütün ibadetlerden maksat Allah’ın rızasını kazanmaktır. O’nun rızası ise her şeyin üstündedir.

Oruç, riyanın en az karışacağı bir ibadet olduğu için ancak Allah rızası için tutulur. Allah’ın rızası olmazsa hiç kimse ria yakınlıkta  olsa sabahtan akşama kadar aç kalmaz, kalamaz. Kişi orucu bu niyetle tutuğu zamana Allah indinde sevabı büyüktür. Nitekim sevgili peygamberimizi bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.” (Buhari, Savm, 2)

-Oruç günahları bağışlatır: Oruç ibadeti yerine getirildiği zaman Allah’ın rızasına ulaştırdığı gibi aynı zamanda daha önce işlenmiş günahların da bağışlanmasına vesile olur. Hz. Peygamber efendimizi bir veciz sözünde buna şöyle işaret etmektedir:

مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ

“Kim inanarak ve mükafatını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Riyazüs Salihin, II, 489, Had. No. 1223)

-Oruç tutan cennete Reyyan kapısından girer:  Oruç tutmanın bir mükafatı da, oruç tutanın kıyamet gününde kendileri için özel olarak ayrılan “Reyyan” denilen kapıdan cennete girecekleridir.

Resulu Ekrem efendimiz Reyyan kapısı hakkında şöyle buyurmuştur:

إِنَّ فِي الْجَنَّةِ بَابًا يُقَالُ لَهُ الرَّيَّانُ يَدْخُلُ مِنْهُ الصَّائِمُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır ki kıyamet gününde oradan sadece oruçlular girer. Onlardan başkaları girmez.” (Buhari, Savm, 4)

-Oruç kişiye sabrı öğretir: Oruç, insana sabır ve tahammülü öğretir. Hayat içerisinde zahmetle rahmet, acı ile tatlı, mihnet ile nimet bir arada bulunur.  Çoğu kere nimet ve rahmete ulaşmanın yolu zahmet ve mihnetlere katlanmaktan geçer. Bu yönüyle sabır ve tahammül başarı ve zaferin anahtarıdır.

İnsanın sabra ihtiyacı, sadece zorluk ve sıkıntılarını aşmak için değildir. Genişlik ve rahatlık zamanlarında da insan, elindeki nimetlerle şımarmak, onları harama ve isyana vasıta yapmamak için sabra muhtaçtır.

İşte oruç, insanı güçlüklere katlanmaya ve meşakkatlere karşı tahammüle alıştırır. İnsanda sabır duygusunu geliştirir ve olgunlaştırır. Bu sebeple Peygamber efendimiz: “Oruç sabrın yarısıdır.” (İbn Mace, Sıyam, 44)

-Oruç nefsi terbiye eder: Oruç, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, iffetini korur. Ramazan orucunun farz olduğunu bildiren ayetin sonunda bu husus açıkça belirtilir. “Umulur ki oruç sayesinde kötülüklerden korunursunuz.” (Bakara, 2/183) Hz. Peygamber de evlenmeye gücü olmayan gençlere şehvetlerinin kırılması için oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. “Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun; çünkü oruç insanın şehvetini kırar.”   (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 255, Had. No. 904)

Bazen insan çeşitli sebeplerden dolayı evlenme imkanı bulmaya bilir, yada uzun müddet ailesinden uzak kalabilir. Bu sebeple karış cinse rağbeti artabilir. İşte peygamber efendimiz bu durumda insanın iffetini muhafaza etmesi için oruç tutmasını tavsiye etmiştir. Çünkü oruç şehevi arzuları kırar, gem vurur.

-Oruç nimetin kadrini bildirir: Denizdeki balıklar suyun kendileri için ne kadar önemli, hayati bir nimet olduğunu suyun içerisinde iken anlayamazlar. Ancak sudan mahrum olunca anlarlar.

İnsanlar da Allah’ın cömertçe vermiş olduğu sayısız nimetlerden ve güzelliklerden faydalanırlar, yerler, içerler. Fakat bunun yokluğunu ve sıkıntısını çekmedikleri için kadrini hakkıyla bilemezler, anlayamazlar. Bu sebeple ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlerin kadrini bilir, O’na şükreder.

-Oruç fakirlere yardımı hatırlatır:  Oruç sayesinde insanın merhamet duyguları kabarır. Yoksullara acır, merhamet ve yardım eder. İnsanda merhamet hissi elemden doğar, hastalanan kimse hastaların halinden anlar, aç açın halinden anlar. Bu yönüyle oruç, insanda acıma ve merhamet duygusunu geliştirir. Kendinden yukarıya değil, kendinden aşağıya bakmasını öğretir. Kişi oruç vesilesiyle aç ve susuz kaldığından ekmeğe, suya muhtaç insanların halini düşünerek onlara yardımcı olur.

-Oruç insanın sağlığını korur: Orucun sağlık ve tedavi yönünden de önemi büyüktür. Peygamberimiz: “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” (Keşfü’l-Hafa, II, 33)

İnsan vücudunun bütün gün çalışarak yorulan organları uyku ile dinlendiği gibi, bir yıl durmadan çalışan mide ve sindirim organları da oruç sayesinde dinlenir ve görevlerini daha iyi yapma imkanı kazanır.

Günümüzde yaygın olan kalp, tansiyon ve şeker gibi hastalıkların en önemli sebepleri arasında aşırı beslenme ve buna bağlı şişmanlık olduğu ve pek çok hastalığın tedavisinde perhiz tavsiye edildiği bilinmektedir. Oruç tutanların tecrübeleriyle sabittir ki, ramazan ayında dinlenip temizlenen vücut makinesi senenin diğer aylarında daha sağlıklı ve verimli çalışmaktadır.

Nitekim batılı bilim adamları peygamberimizin bu hadisini teyit edercesine orucun sağlığa iyi geldiğini bildirmektedir.

Fransız prof Pier Mulen şunları söyler: “İslam dünyasının en yararlı kurumlarından biri oruçtur. Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir. Dokuları temizler, birikmiş toksinleri, zehirleri atar. Müslümanlar böylece her yıl bir ay bedenlerini dinlendirirler. Hıristiyan dininde orucun bulunmaması büyük bir kayıptır.” (DIB aylık dergi, Ocak 1999, 719

-Oruç bedenin zekatıdır: Zekatın malı temizlediği gibi oruç da vücudu temizler. Hadis-i şerifte: “her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur.” Buyrulmuştur.

-Oruç kişiyi bir kalkan gibi cehennemden korur: Allah için ihlaslı tutulan oruç, sahibini cehennem ateşinden korur. Peygamber efendimiz orucun bu yönü hakkında şöyle buyurmuştur: “Savaşta sizden birinizi koruyan bir kalkan gibi oruç da cehennemden koruyan bir kalkan, ateşe karşı bir siperdir.” (Buharı, Savm, 2) Savaş meydanında kalkan savaşçıyı düşman tarafından gelen ok ve benzeri tehlikeli şeylerden koruduğu gibi oruç da insanı dünyada cehenneme götürecek günahlardan, ahirette ise cehennem ateşinden korur.

Çünkü oruç tutan kimse devamlı Allah’a karşı ibadet yapmanın bilinci ve şuuru içerisinde olduğu için günahlardan kaçınır. Bu sebeple oruç, insanı şehvet oklarına, nefis oklarına ve şeytanın zehirli oklarına karşı korur.

Ancak kalkanın insanı düşman oklarından koruyabilmesi için sapasağlam olması gerekir. Bunun gibi orucun da insanı cehennem ateşinden koruyabilmesi için adabına riayet edilerek tutulması gerekir.

-Oruç tutan orucun şefaatine nail olur: Allah-u Teala kıyamet gününde Kur’an’ın ve orucun şefaat etmesine izin verecektir. Nitekim Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Oruç ve Kur’an kula kıyamet gününde şefaat edecekler.” (el-Fethu’r-Rabbani, IX, 216)

-Oruç tutanın duası makbuldür: Ramazan ayı rahmet ve mağfiret ayıdır. Allah’ın rahmetinin, feyiz ve bereketinin taştığı bütün müminleri kuşattığı bir aydır. Bu ayda ona açılan eller boş çevrilmez. Resül-ü Ekrem efendimiz buna atıfta bulunarak şöyle buyurmuşlardır: “Üç kişinin duası geri çevrilmez. İftar edinceye kadar oruçlunun, adaletle hükmeden devlet başkanının, zulme uğrayanın duası.” (Müsned, II, 445)

-Oruç kişinin ahlakını güzelleştirir: Oruç, fertlerin ahlakı üzerinde olumlu ve derin tesirler bırakır. Oruç, kalpteki katılığı yumuşatır, şefkat ve merhamet duygularının kalbe yerleşmesine vesile olur. Nefsin kötü arzularını kontrol altına alarak kişiyi ruhen yükseltir, ahlaken olgunlaştırır. Kafalara sosyal adalet fikrini, gönüllere şefkat ve merhamet duygularını yerleştirerek kişiyi maddeye bağımlılıktan kurtarır.

ORUÇLU NELERE DİKKAT ETMELİ?

 Ramazan ayında oruçlu olan kimse, orucu bozacak maddi şeylerden kaçınması ne kadar önemli ise, orucun manasını bozan sevabını götüren, İslam ahlakına aykırı davranışlardan sakınmak da o kadar önemlidir.

Sevgili peygamberimiz veciz bir sözünde buna işaret ederek şöyle buyurmuşlardır: “Gıybet ederek insanların etini yemeyi sürdürenler gerçek anlamda oruç tutmuş olamazlar. “(el-Musannaf, 2/272)

Bir başka sözünde de şöyle buyurmuştur: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmaz ise Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.” (Ebu Davud, II, 307, Had. No. 2362)

Dolayısıyla oruç önemli bir ibadettir. Bu ibadet esnasında başkalarını çekiştirmek, tartışmak, gönül kırmak, yalan, iftira, gıybet, dedikodu… gibi dinimizin yasakladığı çirkin davranışlarda bulunmak, ibadet kavram ve şuuru ile bağdaşmaz. Nitekim Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki tuttukları oruç karşılığı elde ettikleri şey, aç kalmış olmaktan ibarettir.” (Keşfü’l-Hafa, I, 425)

Sonuç olarak ramazan ayı, müminin yıllık hayatında önemli bir dönem, onu hakkıyla değerlendirmesi ise bir vazifedir.

Ramazan ayı insanların kendilerini hesaba çekmeleri, hatalarını fark etmeleri ve günahlarından tevbe edip Allah’a dönmeleri için bir fırsattır. Bu mübarek ayda Allah’ın ibadet olarak emrettiği oruç ise insana inandığını yapma ve yaşama iradesini kazandıran ruhi ve nefsi bir eğitimdir. Hakkıyla eda edildiğinde Allah’ın rızasına ve sevabına ulaştırır. Her Müslüman ramazan ayının kıymetini ve faziletini idrak ederek bu müstesna ayı dolu dolu değerlendirmeli, mükafatı Reyyan kapısından cennete girme olan oruç ibadetinin de önemini kavrayıp hakkıyla eda edip Allah’ın mükafatına nail olmalıdır.

Bu kadar feyizli ve bereketli bir ay ve ibadet yılda bir sefer geldiğine göre avucumuzun içinden kaçırmayalım.

 

                                                                                                M. Zeki Uyanık

                                                                                                  Vaiz

                                                                                                  15-10-2004

                                                                                                   KONYA

Haftanın Vaazı: Ramazan Ayının Önemi ve Fazileti (Vaaz) PDF

RAMAZAN AYININ ÖNEMİ VE FAZİLETİ

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise, sizden ramazan ayına ulaşanlar idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." (2/Bakara, 185.)

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “أَتَاكُمْ رَمَضَانُ شَهْرٌ مُبَارَكٌ، فَرَضَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَيْكُمْ صِيَامَهُ، تُفْتَحُ فِيهِ أَبْوَابُ السَّمَاءِ، وَتُغْلَقُ فِيهِ أَبْوَابُ الْجَحِيمِ، وَتُغَلُّ فِيهِ مَرَدَةُ الشَّيَاطِينِ.”

Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.”(Nesâî, Sıyâm, 5.)

Mübarek Ramazan ayı, Müslümanlara Allah'ın emirleri karşısında sorumluluk bilincine yani takvaya erişme fırsatı sunuyordu. Böylece toplumsal dayanışma ve paylaşma şuurunu aşılayarak, bir anlamda “irade eğitimi” vermek suretiyle, müminlere kişilik kazandırıyor, “kâmil bir mümin” olmanın yollarını gösteriyordu.

“Ramazan”, sözcük olarak “yaz sonunda yağıp yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur” mânâsında “er-ramzâ” kelimesinden veya “Güneş ışınlarından taşların yanıp kızması” anlamında olan “er-ramaz” kelimesinden alınmıştır. Bu yağmur, yeryüzünü nasıl temizleyip yıkarsa; kızgın yer, orada yürüyenlerin ayaklarını nasıl yakarsa, Ramazan ayı da müminleri günah kirlerinden öylece temizler, yakar, yok eder.

İslâm ile yepyeni anlamlara kavuşan Ramazan kelimesi, bize mübarek bir zaman dilimini, tam bir huzur iklimini çağrıştırır. Kamerî aylardan dokuzuncusu olan Ramazan ayı boyunca Müslümanlar, toplum olarak ibadet yoğunluğu ve heyecanı içinde olurlar. Çünkü Ramazan, ilmin, inancın, ibadetin, ahlâkın, dayanışmanın, kardeşliğin daha da olgunlaştırılabilmesi için Müslümanlara ikram edilmiş bereketli bir eğitim mevsimidir. Müslüman bu zaman diliminde Rabbiyle, kardeşleriyle, nefsiyle ve şeytanla olan ilişkilerini gözden geçirir, gece gündüz tam bir ay süren yoğun bir eğitim faaliyetinden güçlenerek, arınarak çıkar.

           Allah Resûlü, Ramazan ayına kavuşma arzusunu dualarında açığa vururdu. Enes b. Mâlik'in naklettiğine göre, Receb ayı girdiği zaman Peygamber Efendimiz şöyle dua ederlerdi: “Allah'ım! Receb ve Şâban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır!”(Taberani, el Mucemü’l-evsat, 15,189.)

Ayrıca Sevgili Peygamberimiz, Ramazan öncesinde yaptığı sohbetlerle, ashâbının zihinlerini ve gönüllerini bu mübarek aya hazırlardı. Nitekim Ramazan ayının bu niteliklerini şu sözleriyle özetlemişlerdi: “Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır...”(Nesa-i sıyam, 5.)

“Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Sonra bir (melek) şöyle seslenir: Ey hayır dileyen, ibadet ve kulluğa gel! Ey şer isteyen günahlarından vazgeç! Allah'ın bu ayda ateşten azat ettiği nice kimseler vardır ve bu Ramazan boyunca her gece böyledir.”(Tirmizi, Savm, 1.)

Ramazan ayı, kötü alışkanlıklara son verme, iyiden, güzelden yana yeni sayfalar açma fırsatıdır. İşte bu bilinç içerisinde dolu dolu yaşanan Ramazan, sonrasında gelen ayların hatta bütün bir yılın verimli geçirilmesini sağlayacaktır. Allah Resûlü'nün, “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan'a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir.” hadisi, sadece geçmişte işlenmiş günahların kefareti olarak değil, aynı zamanda Ramazan'ın verdiği bilinç ile bir sonraki Ramazan'a kadar açılmış olan beyaz sayfayı temiz tutma gayreti olarak anlaşılmalıdır.

<![if !vml]><![endif]>

قَالَ عَبْدُ اللَّهِ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “بُنِيَ الْإِسَلامُ على خَمْسٍ، شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلاَّ اللَّه، وأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّهِ، وإِقَامِ الصَّلَاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ البَيْتِ، وَصَوْمِ رَمضانَ.”

Abdullah'ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”(Müslim, îmân, 21.)

Saçı sakalı karışmış Necidli bir adam Resûlullah'a gelir. Sesinin uğultusu işitilir fakat ne söylediği anlaşılmaz. Nihayet Resûlullah'a yaklaşır. İslâm'ın ne olduğunu öğrenmek isteyince, Peygamber Efendimiz ile arasında şöyle bir konuşma geçer:

Günde beş vakit namaz kılmaktır.

—Kılmam gereken başka namaz var mı?

Hayır, ama nafile kılabilirsin. Bir de Ramazan ayında oruç tutmaktır.

Tutmam gereken başka oruç var mı?

Hayır, ama nafile oruç tutabilirsin.

Daha sonra Peygamberimiz (sav) o adama zekât vermekten bahseder. Adam:

—Vermem gereken başka bir şey var mı? Der. Allah Resûlü cevap olarak:

Hayır, ama sadaka verebilirsin, buyurur.

Bu adam, “Vallahi, bundan ne fazla, ne de eksik yapacağım.” diyerek Peygamber Efendimizin yanından ayrılır. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz, “Eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi.” der. (Müslim, İman, 8)

Allah Resûlü'nün bu şahsa verdiği cevapta oruç, kurtuluş sebeplerinden ikincisidir.

Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek anlamına gelen oruç Kur'ân-ı Kerîm'de geçmiş ümmetlere de orucun farz kılındığı haber verilerek orucun vazgeçilmez kadim bir ibadet olduğuna işaret edilmiştir.

İslâm tarihinde Hz. Peygamber ve Müslümanların tuttukları ilk oruç, Âşûrâ orucudur.

Allah Resûlü ile birlikte Müslümanlar da Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar Âşûrâ orucu tutarlardı. Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra artık Âşûrâ orucunu tutmak, insanların arzusuna bırakıldı.

Medine yıllarında Hz. Peygamber ve ashâbı oruç ibadetini bu şekilde yerine getirirlerken, Ramazan orucunu emreden ilk âyetler inmiştir: “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (meselâ, fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Bu âyetler, müminlere belli bir esneklik ve muhayyerlik tanımıştır. Buna göre hasta ya da yolculukta olanlar Ramazan orucunu daha sonraki bir zamanda tutabilirlerdi. Bir süre sonra ilâhî hikmetin gereği olarak oruç ibadetinde yeni bir düzenleme yapılmıştır.

Oruç âyetindeki, “ve ale'llezîne yutîkûnehû” (oruca gücü yetmeyenler) ifadesi, hem oruca güç yetiremeyenler hem de zorlukla güç yetirenler anlamına gelmektedir. Bu nedenle ilk zamanlarda sahâbe-i kirâmdan dileyen oruç tutmuş, dileyen ise tutmamış ve bunun yerine tutmadıkları gün sayısınca fidye vermiştir. Daha sonra ise, “...içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin...” âyetiyle oruç ibadeti Ramazan ayına erişen herkes için farz kılınmıştır. Böylece bir önceki âyetlerde de belirtilen yolculuk ve hastalık durumu dikkate alınmış ve bu durumdaki kişilerin sıhhate veya yurduna kavuştuklarında orucu kaza etmelerine ruhsat verilmiştir. Yine oruç tutamayacak kadar güçsüz ve yaşlı olanların tutamadıkları günler karşılığında fakirleri doyurmalarına ilişkin izin, geçerliliğini korumuştur.

Oruç ibadetinde üçüncü bir değişiklik daha yapılmıştır. İlk zamanlarda Ramazan orucu tutanlar gece uyumadıkları müddetçe yiyebiliyor, içebiliyor, eşleriyle birlikte olabiliyorlardı. Ama uyuduklarında bu fiiller kendilerine sonraki günün akşamına kadar haram oluyordu. Bir gün Kays b. Sırma adındaki sahâbî yorgun argın evine geldi. Namazını kıldıktan sonra uyuyakaldı. Uyandığında sabah olmuştu. O zamanki uygulamaya göre, gecenin bir vakti uyunduğunda artık bir şey yiyip içilemiyordu. Kays yorgunluğunun üstüne aç bir hâlde sabaha çıkmıştı. Peygamber Efendimiz Kays'ı bitap bir hâlde görünce sordu: “Ne oluyor, seni çok bitap görüyorum?” Kays ise olanı biteni anlattı. Yorgunluğun ve açlığın üstüne iftar edemeden ikinci günün orucuna başladığından dert yandı.

Benzer bir olay da Hz. Ömer'in başına gelmişti.  Bunun üzerine Cenâb-ı Hak şu âyeti indirdi: “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.” (2/Bakara,187.)  Bu âyetle artık Ramazan orucu bugünkü şeklini almış oluyordu.

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “الصِّيَامُ جُنَّةٌ، فَلاَ يَرْفُثْ وَلاَ يَجْهَلْ، وَإِنِ امْرُؤٌ قَاتَلَهُ أَوْ شَاتَمَهُ

فَلْيَقُلْ: إِنِّى صَائِمٌ مَرَّتَيْنِ…”

“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, 'Ben oruçluyum.' desin…” (Buhârî, Savm, 2.)

Hz. Peygamber, bütün ibadetler gibi orucun da insan davranışlarını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret eder: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, 'Ben oruçluyum.' desin. Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun (açlıktan dolayı değişen) ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah, oruçlu için şöyle buyurur): 'O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli ecir vardır.'”(Buhari, Savm, 2.)

Hz. Peygamber bu hadisinde orucu kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötülüklere, âhirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır.

Oruçlu kimse, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davranışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar içine girmeyecektir. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kalkanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir.

Oruç, kişiye ahlâkî güzellikleri kazandırması bakımından da çok önemlidir. Çünkü oruç insana sabır, takva ve şükretmeyi öğretir. Oruç, bir sabır sınavıdır. İnsan oruçlu iken önünde duran yemeğe elini uzatmaz, kötü söz söylemez, kem gözle bakmaz, başına gelen her türlü olumsuzluğu olgunlukla karşılar. Oruçlu olduğu sürece açlığa, susuzluğa ve her türlü günah ve kötülüğe karşı sabreder. Bundan dolayı da Allah Resûlü, “Oruç, sabrın yarısıdır.”(İbn Mace, Sıyam, 44.) buyurur. 

NASIL ORUÇ TUTMALIYIZ

Hz. Peygamber, “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur!”(Buhari,Savm, 8.) buyurmaktadır. Oruçlunun yalandan, yalancı şahitlikten, iftiradan, dedikodudan, kötü söz ve davranışlardan uzak durması, orucun en önemli âdâbındandır. Dedikodu, gıybet gibi fiiller, aslında hiçbir zaman Müslüman'a yakışmaz. Müslüman, dürüsttür, dosdoğrudur. O, gönül kırmaz, küs durmaz. Yüce Allah, gıybet etmeyi, insanın ölü kardeşinin etini yemesine benzetir. Gıybet, genel olarak günah olsa da oruçluyken gıybet etmek daha kötüdür. Zira gıybet, orucun bereket ve sevabını siler.

Kutlu Nebî'nin, “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.”(İbn Mace, Sıyam, 21) hadisinde de oruç ibadetinin şekil şartlarının ötesinde, birtakım derunî özelliklerinin olduğu vurgulanmaktadır. Kulun kemale erip olgunlaşmasına katkı yapan ibadetler, ahlâktan ayrı düşünülemez. Hakkıyla kılınan bir namaz insanı nasıl kötülükten alıkoyarsa hakkıyla tutulan oruç da böyledir. Oruçtan istifade edebilmesi için kişinin sadece midesiyle değil bütün organlarıyla oruç tutması gerekir.

Oruçludan yapması beklenen güzelliklerden biri de Kur'an'ın indirildiği bu mübarek ayda çok Kur'an okumaktır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Ramazan gün ve gecelerinde bol bol Kur'an okurdu. Genç sahâbî İbn Abbâs, Rahmet Elçisi'nin Ramazan ayında Kur'an ile ilişkisini şöyle tasvir etmektedir: “Allah Resûlü insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin zirvesinde olduğu zaman ise Cibrîl ile çokça buluştuğu Ramazan ayı idi. Cibrîl Ramazan'ın her gecesinde Peygamber'le buluşur ve onunla Kur'an'ı karşılıklı okurlardı...” Önce Hz. Peygamber, Cibrîl'e okurdu, buna “arz ” denirdi. Sonra aynı âyetleri bu defa Cibrîl okurdu ki buna “mukâbele ” denirdi. İşte Cibrîl-i Emin 'in Allah Resûlü ile yapageldiği Ramazan mukabeleleri asırlardır geleneksel bir şekilde hemen hemen bütün camilerde tatlı bir yadigâr olarak devam etmiş ve âdeta orucun, Ramazan'ın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.

عَنْ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “فَصْلُ مَا بَيْنَ صِيَامِنَا وَصِيَامِ أَهْلِ الْكِتَابِ أَكْلَةُ السَّحَرِ.”

Amr b. Âs'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir.”(Müslim, Sıyâm, 46.) 

Orucun farz kılındığı bu dönemlerde sahâbîler, iftar ettikten sonra gece uyumadıkları müddetçe yiyebiliyor, içebiliyor, eşleriyle birlikte olabiliyorlardı. Fakat akşam olduğunda, iftar vakti dâhil, herhangi bir vakitte uyumaları hâlinde uyanınca bunların hiçbirini yapamıyorlar, ertesi gün güneş batıncaya kadar oruçlu sayılıyorlardı. Bir gün Kays b. Sırma (ra) adlı bir sahâbî yorgun argın evine gelerek hanımından iftar için yemek hazırlamasını istemişti. Fakat bütün gün çalışan Kays, hanımı gelene kadar yorgunluktan uyuyakaldı. Böylece hiç yemek yiyemeden ertesi günün orucuna başlamak zorunda kaldı ve yine tarlasında çalışmaya başladı. Ancak günün ortasında açlık ve yorgunluğa daha fazla dayanamayarak bayılıverdi. Kays'ın bu hâli Resûlullah'a haber verildi. Bunun üzerine Müslümanlara kolaylık sunan ve “sahur” uygulamasını başlatan şu âyet nâzil oldu:

Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için sonra akşama kadar orucu tamamlayın”

Peygamber Efendimiz, sahura kalkmayı son derece önemsediğinden, “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”(Müslim, Sıyam, 45) buyurarak Müslümanlardan bir yudum su ile olsa da mutlaka sahur yapmalarını istemiştir.

İftar vakti, müminler için sevinç ve huzur vaktidir. Bu vakit, Resûlullah'ın (sav), “Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan'da) her gece olur.”(İbn Mace, Sıyam, 2) sözleriyle ifade ettiği üzere, bağışlanma vaktidir. Yine Hz. Peygamber, “...Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.”(Müslim, Sıyam, 164) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz, iftar edeceği zaman özel yiyecekler aramaz, yemek ayrımı yapmaz, sofrada ne bulursa onunla iftar ederdi. Onun iftar sofrası, lüks ve israftan uzak, son derece sade idi. Medine'de Efendimizin yanında büyüyen Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah'ın iftarını şöyle anlatmıştır: “Resûlullah (sav) akşam namazını kılmadan önce birkaç taze hurma ile eğer yoksa kuru hurma ile iftar ederdi, o da yoksa birkaç yudum suyla orucunu açardı.” (Ebu Davud, Sıyam, 21.)

Allah Resûlü, “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır.” diyerek müminlere bu sevinç ve bağışlanma vaktinde dua etmelerini öğütlemiştir. Sevgili Peygamberimiz, iftar sofralarını başkalarıyla paylaşmaya büyük önem vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir;  oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez.’’ (Tirmizi, Savm, 82.)

عَنْ عَائِشَةَ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا) زَوْجِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) كَانَ يَعْتَكِفُ الْعَشْرَ الْأَوَاخِرَ مِنْ رَمَضَانَ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللَّهُ تَعَالَى…

Peygamberimizin eşi Hz. Âişe'nin (ra) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfa girerdi…(Buhârî, İ'tikâf, 1.)

Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resûlullah (sav), Ramazan'ın son on gününde itikâfa girer ve 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.' derdi.” (Buhârî, Fadlü leyleti'l-kadr, 3.)

İtikâf, alıkoymak, hapsetmek, bir yerde kalmak anlamına gelir ve kişinin sıradan davranışlardan uzaklaşarak, ibadet amacıyla belli bir süre mescitte kalması demektir.

Bizi rahatlatacak, hayatımızı kolaylaştıracak, dünyamızı yaşanır kılacak “huşû içinde kılınan namaz” ile “tefekkürle geçirilecek itikâf” gibi iki önemli alternatif, toplumumuzda unutulmaya yüz tutmuş vaziyettedir. İşte itikâf, bize bizi, bizi biz yapan değerlerimizi, kendimizi, öz benliğimizi hatırlatacaktır.

BİN AYDAN HAYIRLI GECE; KADİR GECESİ

اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فى لَيْلَةِ الْقَدْرِ () وَمَا اَدْريكَ مَالَيْلَةُ الْقَدْرِ () لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ () تَنَزَّلُ الْمَلئِكَةُ وَالرُّوحُ فيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ () سَلَامٌ  هِىَ حَتّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ()

“Doğrusu  biz Kur'an-ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır, melekler ve ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(Kadir, 1-5.)

Resûlullah efendimiz kadir gecesi ile ilgili olarak: “Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Kadir gecesini ihya eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuşlardır.

 Âişe radıyallahu anhâ  şöyle dedi:

- Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.

- "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu. (Tirmizî, Daavât 84.)

SADAKA-İ FITIR; VAROLUŞ SADAKASI

İbn Abbâs şöyle demiştir: “Resûlullah (sav) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.”(Ebû Dâvûd, Zekât, 18.)

MEHMET AKİF ERSOY

Yâ Rab, şu muazzam ramazan hürmetine,

Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;

Yâ Rab, şu asırlarca süren tefrikadan,

Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.

Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevîn...

Yâ Rab, daha bir nefha-i te’yîd insin!

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır