Bir tıp dalı olan travmatoloji, kişide kaza veya şiddetin neden olduğu yaralanmaların, kas iskelet sistemi üzerinden incelenmesidir. Hareketi sağlayan iskelet sistemi ve kaslar (lokomotor sistem) ortopedi ve travmatoloji dalının ilgi alanındadır. Canlı dokusunun, organlarının dışarıdan gelen mekanik bir etki ile hasar görmesi travma olarak adlandırılır. Travmalar maruz kalma sürelerine ve sayılarına göre sınıflandırılır. Akut travmalar kısa süreli, yeni gelişmişken kronik travmalar uzun süre strese dayalı oluşan harabiyettir. Birden fazla travma ve yaralanma sonucu kompleks travmalar meydana gelir.
Eklem çıkıkları ile kırılmaların ayrımı zordur. Ayırıcı tanının yapılabilmesi için radyolojik bir görüntüleme yapılması şarttır. Eklemleri bir arada tutan bağ dokunun ve kasların deformasyonu sonucu oluşan çıkıkların tedavisi oldukça önemlidir. Doğru bir şekilde tedavi edilmeyen çıkıklar ileri zamanlarda kişinin hareket yeteneğini olumsuz etkiler.
Omuz, parmak, kalça, dirsek, diz, çene en çok çıkık görülen eklemlerin başında yer alır.
Kişinin düşmesi, spor yaparken yaralanmalar, araba kazaları kas ve tendonlarını zorlayıcı travmalardır. Çıkıklar meydana geldiği anda bir belirti göstermeyebileceği gibi zorlanan bölgede morarma, şişlik, ağrı, hareket yeteneğinde azalma oluşabilir. Eklem çıkıklarında soğuk kompres ağrı hissini azaltır ve şişlik oluşmasını engeller. Eklemin sabit tutulması ve zaman kaybedilmeden tıbbi bir müdahale edilmesi gerekir. Kemiklerin uygun pozisyonlarına döndürülmesi ve sabitlenmesi ile eklem çıkıkları tedavisi gerçekleşir.
Kırığın olduğu bölge ve yaşa göre bir tedavi yolu izlenir. Bandajlama, alçıya alma, askı yöntemleri cerrahi gerektirmeyen kırıkların stabilizasyonunu ve kaynaşmasını sağlar. Konservatif tedavi ile düzeltilemeyecek kırıklar ortopedi ve travmatoloji uzmanları tarafından opere edilir. Kemik, vida ya da tel implantlar kullanılarak eski konumuna tekrar getirilir. Hasar gören dokular da cerrahi sırasında düzeltilir. Tedavi edilmeyen veya yanlış kaynayan kırıklar ilerleyen zamanda hastanın etkili bir şekilde hareket etmesini engeller. Yanlış kaynayan kırıklar da ameliyat ile olması gereken pozisyonuna getirilir.
Kırık iyileşmesi 3 aşamadan oluşur. Bunlar inflamatuvar (yangı) dönemi, onarım dönemi, remodelizasyon (yeniden şekillenme) dönemidir. İyileşme esas olarak periost adı verilen kemik zarı tarafından gerçekleşir. Kemik dokusunun beslenmesi ve onarılması periostun görevidir. İlk 48 saat içinde kırık hattındaki hücre prolifersayonu artar ve onarım süreci başlar. 1 ile 7 sene süresince medüller kanallar açılır ve fazla kemik dokusu rezorbe edilir, böylece tamamen normal kemik yapısına kavuşulur. Osteoblast ve kondroblastların sertleşmesiyle oluşan yumuşak kallus 2-3 ay sonra sertleşerek yük taşıyabilir hale gelir.
İyileşme sürecini hızlandırmak için dengeli ve sağlıklı beslenmek oldukça önemlidir. Vücut bir onarım sürecinde olacağı için ihtiyaç duyacağı besin dağılımı değişebilir. Kalsiyum ve proteince zengin yiyecekler, antioksidanlar tüketmek bu dönemde faydalı olacaktır. Kişinin yatak istirahatine dikkat etmesi doktorunun notlarına uyması gerekir. Oluşacak ağrı hissi için reçetelendirilen ağrı kesiciler kullanılabilir. Oluşabilecek kırıkları önlemek için spora başlamadan önce uzman desteği alınmalı ve ileri yaş ile beraber kemik yoğunluğu ölçümleri yapılmalıdır.
Osteoporoz Nedir?
Halk arasında kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz; düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikro yapısında bozulma sonucunda, kemik kırılganlığına yatkınlık ve kemik kırık riskinde artış ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır.
Osteoporoz aslında ‘‘sessiz bir hastalık’’tır. Osteoporozu olan bir hastada hiç semptom görülmemesi ve ancak kırık oluştuktan sonra hastalığın fark edilmesi sessiz hastalık teriminin kullanılmasına neden olmuştur.
Osteoporozda kemik kütlesi ve kalitesi önemlidir. Kemik kalitesinde yetersizliğe yol açan en önemli neden ileri yaştır. Yaş ile birlikte kemik kalitesi ve kütlesi de etkilenmektedir.
Osteoporoz kemiğin trabeküllerinin incelmesi sonucu porositesinin (gözeneğinin) artışıdır. Yukarıdaki resimde soldaki genç bireyin kemiği ortada alt yuvarlakta gösterilen normal gözenekli kemiktir. Sağdaki osteoporotik bireyin kemik yapısı ise yukarıdaki şekilde görülen micro yapısı bozukmuş kemiktir. Alttaki resimde normal ve osteoporotik kalça kemiğinden alınan kesitler görülmektedir.
Osteoporozun Sıklığı Nedir?
50 yaş üstü her 3 kadından birinde ve her 8 erkekten birinde osteoporoz gelişmektedir. 70 yaş civarında bu fark azalmaktadır.
Normalde Kemiğin Yapısı Nasıldır?
Kemik % 35 organik ve % 65 inorganik kısımdan oluşur. Organik kısmı temel yapı taşı olan protein ve kemik yapım ve yıkımını yapan hücrelerden oluşur. İnorganik kısmı ise kalsiyumun içinde bulunduğu kalsiyum-hidroksi apatit oluşturur.
Kemiklerin genetik olarak kodlanmış olan biçimlerini alma sürecine modelizasyon, erişkinlik boyunca görülen ve birbirini izleyen yapım/yıkım sürecine de remodelizasyon adı verilir. Normalde, vücuttaki tüm kemikler sürekli bir yapım-yıkım durumundadırlar.
Kemiğin yapım ve yıkım süreci kortikal kemikte 100 gün, trabeküler kemikte 200 gündür. Yani kemik doku dinamik bir yapıdır.Tüm iskeletin dönüşüm hızı % 10/ yıldır, bir yılda tüm vücut kemiğinin onda biri yeniden yapılır.
İnsan yaşamı boyunca ortalama 35 yaşına kadar kemikte yapım yıkımdan daha fazla, 35 yaşından sonra ise yıkım yapımdan fazla olur. Tepe kemik kütlesi 35 yaş civarında maximum seviyesindedir.
Ortalama 35 yaşından sonra kemik kütlesi azalmakta ve kemik kırık eşiği geçildikten sonra kırık oluşma ihtimali artmaktadır. Kadınlarda östrojen seviyesinin hızla azaldığı menapozun ilk 5 yılında kemik kaybı oldukça fazladır.Bu oran her yıl için %3 gibi oldukça fazladır.
Osteoporoz İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Yukarıdaki faktörlerden bir ya da birden fazlası sizde var ise osteoporoza yakalanma ve kırık riskiniz yüksektir. Osteoporoz riskiniz olup olmadığını anlamak için Uluslararası Osteoporoz Vakfı tarafından hazırlanan BİR DAKİKALIK OSTEOPOROZ RİSK TESTİnden yararlanabilirsiniz.
1- Anne veya babanızda basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu ?
Evet Hayır
2- Sizde basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu ?
Evet Hayır
3- Üç aydan uzun bir süre kortizon içeren ilaç kullandınız mı ?
Evet Hayır
4 – Boyunuzda 3 santimetreden fazla kısalma oldu mu ?
Evet Hayır
5- Fazla miktarda alkol tüketiyor musunuz ?
Evet Hayır
6 – Günde 20′ den fazla sigara içiyor musunuz ?
Evet Hayır
7 – Sık olarak diare-ishal sorununuz oluyor mu? (Çölyak veya Crohn hastası mısınız ? )
Evet Hayır
• Kadınlar için
8 – Menapoza 45 yaşından önce mi girdiniz ?
Evet Hayır
9- Regl düzeniniz 12 ay süre ile aksadı, kesintiye uğradı mı ?
Evet Hayır
• Erkekler için
10- Testosteron seviyesinde azalmaya bağlı impotans veya libido kaybınız oldu mu ?
Evet Hayır
Eğer bu sorulardan birine yanıtınız evet ise bu konu ile ilgili bir uzman hekime başvurunuz.
Osteoporozda Tanı Nasıl Konur?
Kişinin öyküsünde ve yapılan fizik muayenede osteoporoz ile ilgili bir bulgu saptanırsa ve başka bir nedenden dolayı bile olsa çekilen Torakal,lomber,pelvis grafilerinde kemik yoğunluğunun yetersiz olduğu düşünülürse uzman doktor tarafından kemik mineral yoğunluğu ölçümü yapılarak tanı konulur.Bu amaçla en çok DEXA yöntemi kullanılır.
Buna göre T değerinin;
0– -1 normal
-1- -2.5 osteopeni
-2.5 üstü osteoporoz
-2.5 + kemik kırık öyküsü yerleşmiş osteporoz olarak kabul edilir.
T değeri kişinin kemik yoğunluğunun genç erişkinle kıyaslandığı bir orandır.
Osteoporoz Nelere Yol Açabilir?
A.KIRIKLAR
1.VERTEBRAL KIRIKLAR
En fazla gözlenen kırık tipidir.
Dörtte biri semptomatiktir.
Boyda kısalmaya, kifoz gibi spinal deformitelere, sırt ağrısına,akciğer fonksiyon bozukluğuna neden olur.
Vertebrada gelişen çökme kişide sırt,bel ağrısı, deformite ve boyda kısalmaya neden olabilir veya daha kötüsü kişi bunun farkında olmayabilir.
Burada kişinin yaşı ilerledikçe vertebrada gelişen deformiyete bağlı olarak boyunun kısaldığı görülmektedir.
2.KALÇA KEMİĞİ KIRIKLARI
Mortalite oranı yüksek kırıklardır. ( kırık sonrası ilk yıl mortalite % 25)
Kişinin yaşamını kısıtlayan ve yaşam kalitesini bozan olaylardır.
Kalça kemiğinde gelişen osteoporoz nedeniyle gücü zayıflayan kemik, düşme sonrasında kolayca kırılabiliyor.
3.EL BİLEK KIRIKLARI
Vertebral kırıklar gibi daha genç yaştaki hasta grubunu etkiler.
El bileğinde ağrı ve deformiteye neden olabilirler.
B.KEMİK AĞRILARI
En önemli yakınmadır.
Özellikle sırt ve bel ,kalça bölgesinde yoğundur.
Kemik kırığı olmadan da ağrı olabilir.
Ağrıya bazen kramp ve yorgunlukta eşlik edebilir.
Osteoporozdan Korunma
Osteoporozdan korunmanın başlıca yöntemi tepe kemik kütlesine erişinceye kadar olan dönemde güçlü, sağlam kemik yapıyı oluşturmak ve sonraki yaşlarda kaybı engellemektir. Yeterli ve güçlü kemik kütlesine sahip olursak ileri yaşlardaki kaybımızı daha az problem ile atlatabiliriz. Kemik kütlesi genetik faktörlere bağlı olarak değişebilirse de yaşam biçimimizi akıllıca düzenleyerek osteoporozu yavaşlatabilir ve hatta engelleyebiliriz.
A. ALDIĞINIZ KALSİYUM MİKTARINI ARTTIRIN
Kalsiyum sadece kemik sağlığı için değil, diğer vücut fonksiyonları içinde gerekli bir mineraldir .
Kalsiyum ihtiyacı ergenlikte, hamilelikte, emzirme döneminde ve menapozdan sonra artmakta günlük 1000-1500 mg’ a çıkmaktadır.
Bu gibi özel durumların dışında günlük gereksinim 800 mg kadardır.
B. ALINAN VİTAMİN D MİKTARI ÖNEMLİDİR
D vitamini kalsiyumun barsaktan emilimine ve kemikler tarafından depolanmasına yardımcı olan bir hormondur.
Günlük ihtiyacımız olan miktar 400-800 İU’dur.
Güneş ışığının etkisi ile ciltte, karaciğerde ve böbrekte sentezlenerek aktif D vitamini haline dönüşür.
İleri yaşlarda özellikle böbrekten yapımının azalması yaşlanma sonucu osteoporozun artmasına yol açan önemli bir durumdur.
C. ALKOL VE SİGARA KULLANIMINA DİKKAT
Sigara içmekten kaçının.Sigara içenlerde vücut kitle indexi ve östrogen miktarı azdır, erken menapoza girerler.
Alkol kullanımı ile kalsiyum emilimi azalır, atımı artar,beslenme alışkanlığı bozulur. Aşırı alkol tüketimi ( günlük 100 ml fazlası) önerilmez.
D. KAFEİN VE PROTEİN İÇERİĞİ FAZLA GIDA TÜKETİMİNDEN SAKININ
Aşırı kafein tüketimi kalsiyum atımını arttırır.(150 mg kafein-3 mg cal.)
Fazla protein tüketimi, özellikle hayvansal proteinler kalsiyum atımını arttırır.
E. EGZERSİZİN ÖNEMİ
OSTEOPOROZDA EGZERSİZİN AMAÇLARI
1.Kas gücü ve kütlesini arttırmak,
2.Denge ve koordinasyonu geliştirmek,
3.Postürü düzeltmek ve deformiteleri engellemek,
4.Eklem stabilitesini sağlamak,
5.Kardiyorespiratuvar dayanıklılığı arttırmak,
6.Emosyonel stabiliteyi sağlamak, kişinin kendine güvenini arttırmak,
7.Hızlı kemik kaybını yavaşlatmak ve durdurmak.
Kemiklere yük bindiren; yani vücut ağırlığını kemiklerimize taşıtarak ayakta yaptığımız egzersizler kemiklerimizi uyararak güçlenmesine yardımcı olur. Ancak öne eğilerek yapılan hareketler omurga kemiklerinde kırılmaya neden olabileceğinden egzersiz sırasında bu hareketlerden kaçınılmalı ve düzgün bir duruş sağlayan sırt kaslarının kuvvetlendirilmesine çalışılmalıdır. Bu amaçla yürüme, yüzme ve doktor kontrollü bazı egzersizler önerilebilir.
Osteoporozda Tedavi?
Amaç kemik yıkımının azaltılması ve oluşabilecek kırıkların önlenmesidir. Bu amaçla;
-Kalsiyum ve vit-D,
-Hormon replasmanı,
-Yıkımı azaltan ilaçlar (alendronat, risedronat, kalsitonin, SERM türevi ilaçlar) kullanılabilir.
Kullanılacak ilaç tedavisinin belirlenmesinde dikkat edilmesi gereken pekçok kriter mevcuttur.
Başvurulan uzman doktor hastanın klinik durumuna göre bir ilaç belirleyip tedaviye başlar ve hastayı belirli aralıklar ile kontrol ederek tedaviyi izler.Önerilen kemik yoğunluk ölçümünün 2 yılda bir yapılmasıdır.
HRT (Hormon Replasman Tedavisi ) en eski tedavilerden birisidir. Ancak günümüzde özellikle menapoz semptomları olan erken postmenapozal kadınlarda osteoporozun önlenmesi amacıyla kullanımı önerilmektedir. Östrojen hormonu progesteron ile birlikte ya da tek başına kontrollü olarak önerilebilir.
Bifosfanatlar son yıllarda üretilen ,ağızdan alınıma elverişli kemik yoğunluğunu arttıran ilaçlardır. Ülkemizde Etidronat, Alendronat, Risedronat,İbandronat bulunmaktadır. Alendronat ve risedronatın hem günlük ,hem de haftada bir alınabilecek ve risedronat,ibandronatın aylık formları mevcuttur. Yapılan çalışmalarda günlük, haftalık ve aylık alım arasında etkinlik ve yan etkiler bakımından fark bulunamamıştır. Bifosfanat kullanımına başlamadan önce olası hipokalsemiyi önlemek için kalsiyum ve D vitamini eksikliği varsa muhakkak düzeltilmelidir. Ancak kalsiyum ile bifosfanatların aynı anda alınması durumunda emilim bozulduğu için eş zamanlı alınmaması gerektiği unutulmamalıdır. Bifosfanatlar genelde iyi tolere edilen, önemli yan etkileri olmayan ilaç gruplarıdır.
Kalsitonin enjeksiyon ya da nasal sprey şeklinde tedavide yer almış, özellikle kırığı olan hastalarda ağrıyı da kontrol eden bir ilaçtır. En az 2-3 yıl süre ile kullanılmalıdır.
Selektif östrojen reseptör modülatörleri (SERM) yeni bir ilaç grubu olup östrojen reseptörlerine yüksek ilgileri olan, bazı dokularda östrojen etkisini taklit ederken, bazılarında antiöstrojen etki gösteren ilaçlardır. Bu gruptaki ilaçlardan en iyi bilinenleri , her ikisi de meme kanserinin tedavisi için geliştirilmiş olan tamoksifen ile yeni bir ilaç olan raloksifendir. Raloksifen osteoporozun önlenmesi için kullanabilecek ilaç gruplarından birisi olarak günümüzde dünyada ve ülkemizde yeni bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Osteoporozu olan postmenapozal kadınlarda meme kanseri riskini azalttığı bildirilmektedir.
Paratiroid hormonu kan kalsiyum ve fosfat düzeyini ayarlayan bir hormondur. Yüksek plazma konsantrasyonları kemik rezorbsiyonunu arttırırken, düşük dozlarda aralıklı olarak verildiğinde kemik formasyonunu arttırabilir. Özellikle ciddi osteoporozlu olgularda vertebra ve vertebra dışı kırıklara olan etkisi nedeniyle gelecekte önemli bir tedavi seçeneği olarak görünmektedir.
Kalsiyum diğer tedavilerin yanısıra günlük yeterli kalsiyumu alamayan menapoz sonrası kadınlara önerilen bir ilaçtır. D vitamini eksikliği olan kişilerde kalsiyumun D vitamini ile beraber alınması önerilmektedir. D vitamini seviyesi yaşla birlikte azalır. Kalsiyum ile birlikte uygulanan vitamin D tedavisinin kalça ve vertebra dışındaki diğer kırıkların oranını azalttığı ve serum paratiroid hormon düzeylerini düşürdüğü belirlenmiştir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Uzmanlara göre bacaklardaki toplardamarlar yüzeyel venler ve derin venler ile bunları birbirine bağlayan perforan venlerden oluşuyor. Uzmanlar, toplardamar sisteminin amacının ise bacaktaki oksijensiz kanı akciğere taşıyarak dolaşımın sorunsuz devam etmesini sağlamak olduğunu dile getiriyor. Kalıtımsal yatkınlık, hormonal düzensizlikler, hamilelik, uzun süre oturmayı veya ayakta durmayı gerektiren meslekler, hızlı kilo kaybı veya alımı gibi bazı nedenlere bağlı olarak bacak venlerinde bulunan kapakçıkların zamanla bozulabildiğini vurgulayan uzmanlar, hastalığın ilk evrelerinde yüzeysel varisler şeklinde başlayan derin venöz yetmezliğinin tedavi edilmediğinde ilerleyen dönemde toplardamarlar içerisindeki basınç oranının artması sonucunda venöz ülser problemine yol açabileceğini belirtiyor.
İğne deliğinden ameliyat
Uzmanlara göre, hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen derin venöz yetmezlik tedavisi denince akla ilk olarak açık ameliyatla yapılan cerrahi tedavi yöntemleri gelse de bu gelişim gösteren yenilikçi tedavi uygulamaları kadar etkili ve kalıcı bir iyileşme sağlayamayabiliyor. Cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulama zorluklarının yanı sıra hastalarda operasyon sonrası oluşabilen halsizlik hissi, ağrı, yangı, damar hasarı, pıhtı oluşumu, bacaklarda şişme, kanama, enfeksiyon, yara akıntısı ve yara iyileşme sürecinde karşılaşılan sorunlar gibi bazı ciddi komplikasyonlar doğurabildiğini de vurgulayan uzmanlar, onarılan kapağın yeteri kadar çalışmaması sonucu olumsuz semptomlara yol açabildiğini kaydediyor.
INVAMED-RD Global laboratuvarlarında alanında uzman araştırmacılar ve bilim insanları tarafından geliştirilen yenilikçi bir tedavi yöntemi olan Ekstravasküler Remodelizasyon Sistemi, özel bir haritalama yöntemiyle damar yapısını yeniden şekillendirerek, damarın tekrar doğru işlev görür hale gelmesine olanak sağlıyor. Damara ekzovenöz olarak dışarıdan uygulama olanağı sağlayan sistem, endovenöz (damar içi uygulama) mekanik implantlarda görülen tromboliz oluşma riskini minimize ederek hastaların kalitesi yüksek eski aktif yaşam tarzlarına dönmelerine imkan veriyor.
"İlk uygulamalarda bunun etkili olabileceğini gösterdik"
Prof. Dr. Turhan Yavuz, ilk defa uygulanan Ekstravasküler Remodelizasyon Sistemi tedavisi sonrası gözlemlerini paylaşarak, “Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İlker Çarıkcı hocamızın ‘ilham veren üniversite’ sloganı ve anlayışına uygun idaresi ve biz öğretim üyelerine çok ciddi desteği sayesinde innovasyon anlamında çok rahat bir çalışma ortamındayız. Rektörümüz, dekanımız ve başhekimliğimizin tüm desteğini her zaman yanımızda hissederek elimizden gelen çabayı gösterip yeni tedavi modaliteleri geliştirmeye çalışıyoruz. Derin venöz yetmezliği tüm dünyada üzerinde ciddi çalışılan bir hastalık olup, biz de bununla ilgili geliştirilen, damara zarar vermeden damar dışından stentleme ile venöz yetmezlik tedavisi için yeni bir yöntem geliştirdik. İlk uygulamalarda bunun etkili olabileceğini gösterdik. Bu metotla ilgili çalışmalarımız devam etmektedir” şeklinde konuştu.
süleyman demirel üniversitesi
derin venöz yetmezliği
ekstravasküler remodelizasyon
Diz Osteoartriti
menisküs nedir
menisküs yaralanmaları
menisküs tedavisi
menisküs tedavisi ve sıkça sorulan sorular
Doç. Dr. Erdem Aktaş
Dejeneratif Eklem Hastalığı
Risk Faktörleri
Eklem Kıkırdağının Yapısı
Kıkırdağın Yapısında Bulunan Makromoleküller Başlıca
Eklem Kıkırdağının Önemli Fonksiyonları Vardır.
Osteoartrit (OA) Sınıflaması
Tutulan Ekleme Göre Sınıflandırma
Tutulan Eklem Sayısına Göre
Tutulan Eklem Lokalizasyonuna Göre
Semptom ve Bulgular
Bulgular
Tanı
Görüntüleme Yöntemleri
Röntgen: Düz Grafiler çok hassas olmamasına karşın daha kolay elde edilmesi ve nispeten ucuz olması O.A tanısındaki en faydalı görüntüleme yöntemi olmasını sağlamıştır.
Ultrasonografi: Ucuz, kullanımı kolay ve radyasyon kaynaklı yan etkilerinin olmaması avantajıdır.
Osteoartrinin tanımlanmasındaözellikle kalça gibi zor ulaşılabilir alanlarda eklem sıvısında artış ve eklem sıvısını üreten dokuda (sinoviyum) kalınlaşma – artışı tespit eder.
MR ve Bilgisayarlı Tomografi: Ayrıntılı bir inceleme olup, kıkırdak hasarının evresini, subkondral ödem, kist, osteonekrozun görüntülenmesinde kullanılır.
Radyolojik Bulgular
Osteofit (yeni kemik oluşumu) : Sıklıkla sağlıksız kıkırdak komşuluğunda, strese maruz kalan bölgelerde görülen yeni kemik oluşumlarıdır.
Eklem Aralığında Daralma : Sıklıkla yük taşıyan eklemlerde ortaya çıkar.
Kemikte Remodelizasyon: Hasarlı bölgede kıkırdağın yük absorbe özelliğinin bozulmasına bağlı artan yükle kemiğin yanıtıdır.
Kemik Kistleri : Gerçek kistler değildir. Birkaç mm’den birkaç cm’e kadar değişen büyüklükte kenarları skleotik, oval ve yuvarlak şekildedirler.
Eklemde Serbest Cisim (Eklem Faresi) : Eklem faresi, kemik ve üzerindeki kıkırdak parçanın eklem yüzeyinden ayrılarak eklem boşluğuna düşmesi sonucu meydana gelir ve lokal enflamatuar reaksiyona, mekanik bulgulara (dizde takılma , atlama ) yol açar.
Şekil Bozukluğu ve Eklemde Kısmi Çıkık:
Tedavi
Cerrahi Dışı Tedavi Yöntemleri
Eklem İçi Uygulanan Tedaviler
Cerrahi Tedavi: