ricali gayp / Ricali Gayb (Görevli Velîler) Hakkında - ahmedhulusi.org

Ricali Gayp

ricali gayp


Muhakkak ki Allahsakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir

Ricâlü’l-gayb, Arapça iki kelimeden oluşan bir terkiptir. ‘Racül’(çoğulu ‘ricâl’) kelimesi; adam, erkek, er, adamlık, olgun kişilik anlamlarına, ‘Ğayb’ise (bir yerde) bulunmama, gelmeme, görülmeyen, gizli, gayb âlemi, manevi âlem anlamlarına gelmektedir.[1]Tasavvufi ıstılahta ise, çeşitli görevlerde evliyalardan oluşan ve insanların çoğu tarafından bilinmeyen manevi bir ordu anlamında kullanılmaktadır. Kaynaklarda ricâlü’l-gaybta görevli hanım evliyalardan bahsedilmesiyle, buradaki ricâl kelimesinin ‘olgun kişileri’ ifâde ettiği anlaşılmaktadır.Eserlerde gayb ricali, erleri veya erenleri, manevi ordu gibi kelimelerle de kullanıldığı gibi halk arasında üçler, yediler, kırklar şeklindeki ifadeler de hep ricalü’l-gayb anlamındadır. Aslında halk arasındaki bu söylemler, ricâlü’l-gaybin içerisinde bir grup velilerdir ki daha sonra izahı yapılacaktır.Ricâlullâh kavramı ise ricâlu’l-gaybdan daha geniş anlamı olmakla birlikte ricâlu’l-gayb yerine de kullanılmaktadır.[2]

Ehl-i sünnet itikadındaki velilik ve keramet kavramlarından yola çıkarak böylesi bir manevi yapının olabilme ihtimaline öncelikle mümkün diyebilmek gerekir. Sonrasında rical’ül-gaybe işaret olabilecek bazı ayet ve hadisler tefekkür edildiğinde, yalan söyleyebilme ihtimali görülmeyen çok sayıda evliyâ zatların[3]sözleri değerlendirildiğinde ve bu zatlarla birebir yaşadıkları olaylara şehadet edenlerin de sözleri göz önünde bulundurulduğunda rical’ül-gaybi kabul edenlerin kanaati, isabetli bir kanaat olsa gerekir.

Ricalü’l-gayb hakkında Kur’an-ı Kerim’den işaret olarak Hz. Hızır kıssası örnek olarak verilebilir.(Kehf, 60-82) Bu kıssada Hz. Hızır’ın, Cenab-ı Allah’ın nasib ettiği bir ilimle kâinat üzerindeki tasarrufatı görülmektedir. Kıssa sonunda Hz. Hızır, Musa’ya (a.s) ‘Bu yaptığı işleri kendi görüşüne göre yapmadığını’bildirmiştir.(Kehf, 82)

Hadis-i şeriflerdeki işaret ise, kendilerine ‘ebdal’ denilen bir grup evliya hakkındadır. İbnu’l-Cevzî gibi bazı âlimler tarafından edbal hadisleri kusurlu bulunmuşsa da, Sehâvî ve Suyûtî gibi âlimler, kaleme aldıkları eserlerinde ebdal hadislerinin detaylı olarak değerlendirmesini yapmışlardır. Sonuç olarak bu hadislerinin kusurlu olduğunu söyleyenler bu hükmü, söz konusu hadislerin bütün tarikleri için değil, belli bazı tarikleri hakkında söylemişlerdir. Nitekim Suyûtî, İbnu'l-Cevzî'nin kusurlu bulduğu rivayetler dışında, çeşitli tariklerle gelen birçok rivayetleri de açıklayarak ‘ebdal’ haberinin sahih olduğunu, hatta sonrasında kabulu gerekli bir bilgi olacak derecede rivayet çokluğu bulunduğunu söylemiştir.Hafız İbn Hacer ise bu konuda, “Ebdal meselesi birçok hadiste varid olmuştur. Bunlar arasında sahih olanlar bulunduğu gibi, sahih olmayanlar da vardır” demek suretiyle ifade etmiştir.[4]

Bu hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır: Hz. Ali (r.a) Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) Resulullah (s.a.s)’tan şunları işittiğini söyledi:“Ebdaller kırk kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır.”[5]

Enes bin Mâlik’ten (r.a.) rivayet edilen hadis-i şerif şöyledir: “Yeryüzü, Hz. İbrâhim gibi (kâlb, hâl ve sîrete sâhip) kırk kişiden hâlî kalmayacaktır. Yeryüzünde yaşayanlar, onların duâları sebebiyle yağmura ve ilâhî yardıma erişirler. Onlardan her ne zaman biri ölürse Allah, bir başkasını onun yerine geçirir.”[6]

Sahabe-i kiramdan Ebu’d-Derdâ (r.a) ebdâl denilen kimseleri şöyle tanıtır: Allahu Teâlâ’nın kendilerine ebdâl denen bazı kulları vardır ki; bunlar peygamberlerin halefleri ve yeryüzünün direkleridir. Nübüvvet sona erince Cenâb-ı Hakk, Hz. Muhammed’in (s.a.s) ümmetinden bir kavmi onların yerine koymuştur. Onlar fazla namaz, çok oruç ve ibadetlerinden değil; ancak ciddi vera’ ve samimi niyet sahibi olup herkese iyilik düşünmelerinden ve Allah için nasihat etmelerinden dolayı bu makama ermişlerdir. Onlar, korkaklığa varmayan sabır, zillete düşmeyen tevâzu sahibidirler. Otuz veya kırk kişi olan bu kimseleri Cenâb-ı Hakk seçmiş olup bunlar İbrahim (a.s) kalbi üzeredirler. Onlardan birisi vefat ettiği takdirde, Allah onun yerine başkasını koyar.[7]

Onlar kimseyi lanetlemez, kimseye hakaret etmez, kimseye dil uzatmaz, kimseye haset etmez ve dünyaya karşı hırslı olmazlar. İyilik bakımından insanların en temizi, en yumuşak ahlaklısı ve en cömertleridir. Alametleri eli açık olmak, seciyeleri güler yüz, sıfatları ise selamettir. Bugünleri için korkmayıp yarınları içinde gaflette kalmazlar ve zahirlerini muhafaza ederler. Allah’la ilgili kesin bilgilerinde (yakîn) ve hayırlı işlerde yarışta onlara rüzgâr bile yetişemez. Allah’a olan şevkleri bakımından gönülleri ona doğru yükselir. “…İşte onlar Allah’ın ordusudur (hizb);muhakkak galip gelecek olan da Allah’ın ordusudur”[8]ayeti, bu kimseleri tasvir etmektedir.[9]

Bu niteliklere nasıl ulaşılabileceği konusunda kendisine sorulan bir soruya Ebû’d-Derdâ (r.a) şöyle cevap vermektedir: “Dünyayı (kalben) terk ile bu seviyeye ulaşabilirsin, zira sen (dünyaya) buğz ettiğin vakit, ahirete yönelirsin. Ahireti sevdiğin nispette dünyadan yüz çevirirsin. Dünyadan yüz çevirdiğin nispette de sana faydalı olanı görür, bulursun. Allahu Teâlâ kulunun iyi talebine karşılık ona doğru yolu gösterir, onu korur. Şunu da bil ki, bu anlattığım Kur’an-ı Kerim’dedir. Nitekim Allah Teâlâ : Muhakkak ki Allahsakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir[10]buyurmuştur.”[11]

İmam Şâfiî ve İmam Buhârî’nin de ebdal sözünü, beğendikleri kişiler için bir takdir ifadesi olarak kullandıkları rivayet edilmektedir.[12]  Muhaddis ve Fakih olan zatların da ebdal kelimesini kullanmaları, ehl-i sünnete mâl olmuş bir ifade olduğunu göstermesi bakımından da önem arz etmektedir.

Rical’ül-gayb ile ilgili şu şekilde bir aklî mukâyese de yapılabilir: İblis’in de bir şer ordusu vardır. Şeytanlar, cinler ve insanlardan oluşan bu ordu hakkında Kur’an-ı Kerim ve hadislerden bazı bilgiler bulabileceğimiz gibi bazı araştırmacılar da ‘şeytana tapan’ gizli dünya örgütleri hakkında hakkında bilgiler vermektedirler.

Rabbimiz (c.c.) Kur’anda şöyle buyurmaktadır: “…şeytana kulluk etmeyin…”[13], “Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık…”[14] 

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İblis tahtını su üzerine kurar. Sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avenesini sağa sola gönderir. Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere İblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi: ‘Ben şunu, şunu yaptım.’ der. Ancak İblis, ona: ‘Senin yaptığın da bir şey mi?’ der. Sonra bir başkası gelir ve ‘Falan adamı, karısından boşayıncaya kadar onun yakasını bırakmadım.’ der. İblis bundan o kadar memnun olur ki, hemen onu yanına çağırır ve ‘Sen ne kadar şirinsin!’ diyerek ona iltifat eder.”[15]

Bu şer ordusunun bela ve musibetlerini def edecek mânevi bir ordu da lüzumludur. Hatta bu şer ordusu şu zaman için yeni kurulmuş olsa, evliyâ kiramın istişare ederek karşı bir ordu kurması elzemdir. Evliyâ Kiram hazeratı, kendilerine ikrâm edilen tasarruf gücünü herhalde ki böylesi bir şer ordusuna karşı kullanacaktır.

Gayb erleri hakkında pek çok menakib kitapları bulunmaktadır. Yakın zamanda yaşamış olan ve manevi orduda üçlerden olduğu kabul görülen Lâdikli Ahmet Ağa’nın (1888-1969) hayatı hakkındaki eserler tavsiye edilebilir niteliktedir. Bu eserlerde şahitlerin huzurunda gelişen bazı olaylardan bahsedilmektedir. Muhtemeldir ki hâlen hayatta olanları da vardır. Ya da birebir olayları şahitlerinden dinlemiş olan akraba ve çocukları…

Manevi orduda bulunan hiyerarşik yapıyı Muhyiddin Arabî (k.s) aşağıdan-yukarıyamelâmiyye, muhaddesûn, ahillâ, ümenâ, mustafûn/müctebûn, nükabâ, ahyâr, nücebâ, ebdâl, evtâd, imâmân ve kutub şeklinde sıralamıştır.[16]Mehmed Nuri Şemseddin’in (k.s) Miftâhu’l-Kulûb adlı eserinde ise ricâlu’l-gaybınmertebeleri, aynı zamanda sayılarını da ifade etmektedir. Bu zâtlar özet olarak şöyle tarif edilmiştir:

Manevi ordunun başındaki zât Kutbü’l-Aktâb’tır. Üstün hizmet sayılan bu kutuplar kutbu olma görevi, Allah tarafından her asırda tek değerli zata verilir.

En büyükgavs olan zata gelince… Bu değerli zat, kutuplar kutbunun emrindedir. Bu zat da, her ne kadar muktedir, yönetme yetkisinde güçlü olsa da; destur almadan, ne dil oynatabilir, ne de bir şeye el atabilir. İzin­siz karışmaz.

İlk kutubtabir olunan zata gelince, diğer kutupların ilki demektir.

Buraya kadar anlatılan zatlar, halk arasında ‘üçler’ diye anlatılan değerli zatlardır. Yani: İlki kutuplar kutbu, ikincisi en büyük gavs, üçüncüsü de ilk kutuptur.

‘Yediler’, ‘kırklar’ diye anlatılan zatlar dahi vardır. Bunların da her biri kutub olup ancak, Allah'ın ihsanı ile kutuplar kutbuna hizmetçi olmuşlardır. Bun­ların her biri, haline göre bir yere memur edilmiştir. Meselâ: İlk kutup Bağdad, Şam, Halep gibi beldelerde tasarruf ederler. Diğer kutuplar da, hal­lerine göre birer ikişer yerlerde tasarruf eder. Oraları yönetirler. Hatta kâfirlerin ülkelerini dahi yönetirler.

Kutuplar tasarruf ederken ‘her biri, yönetmeye memur oldukları yerde dururlar ve öyle tasarruf ederler’ gibi bir mana anlaşılmamalıdır. Kendisi İstanbul'da olabilir; görevi de Hindistan'dadır. O anda, Hin­distan'daki görevini yerine getirir. Onlara göre, uzak yakın aynıdır.

Anlatılanlardan başka; yüzler, üçyüzler, yediyüzler, binler dahi vardır. Bunlar da, Allah tarafından kutuplar kutbunun ve diğer kutupla­rın hizmetlerini görmeye memurlardır. Anlatılanlardan başka, üçbinler, beşbinler, yedibinler, onbinler vardır. Bunların kâmil ve mükemmili olsa dahi, yönetim işlerine karışmaz. Bu anlatılanlarla beraber, her bir asırda, bir rivayete göre 124 bin tane Allah'ın velîsi vardır. Kıyamet gününe kadar, bu mevcutlar hiç eksik olmaz. Bazan, kutuplar kutbu olmak, hilâfet sırrı, en büyük gavs olmak mertebelerinin üçü de kutuplar kutbu olan değerli zatta birleşir... Şeklinde anlatmaya devam eder…

Elhasıl mânâda devran işte böyle dönmektedir. Dünyada gelişen olayları değerlendirenler ise, her türlü güç odaklarının olaylarla olabilecek ilgilerini enine boyuna tartışırlar. Gelişen olayların sonuçlarına bu yorumlar üzerinden tahminler yürütürler. Ancak ricâl’ül-gayb dikkate alınamadan yapılan bu türden yorumlar, her zaman eksik kalmaya mahkûm olacaktır. Ama ne var ki onlar emirsiz hareket etmezler. Yoksa herhalde iblisin ordusu nefes dahi alamazdı.

 

[1] Arapça-Türkçe Sözlük, Mektep Yayınları, Kadir Güneş

[2] Süleyman Uludağ, “Ricâlu’l-Gayb”, c.35, s. 81.

[3] Bu zâtların içinde, Abdulkâdir Geylâni (k.s), İmam Rabbâni (k.s) gibi itikat ve hadis hususunda âlim olan zatlarda vardır.

[4] Kettânî, Nazmu’l-Mutenasir, s. 220-221

[5]İmam Ahmed b. Hanbel, I/112

[6] Sülemî, Tabakâtü’s-Sufiyye, s. 2; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Vasît, 5/65 (nr. 4113); Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/765; Heysemî, a.g.e., 10/63.

[7] İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. III, s. 347.

[8] Mücadele, 22.

[9] İmam Gazâlî, a.g.e., c. III, s. 347-348.

[10] Nahl, 128

[11] İmam Gazâlî, a.g.e., c. III, s. 348.

[12] TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 01; sayfa: 60

[13] Yasin, 60

[14] En'am, 112

[15] Müslim, Münafıkûn 67; Müsned, 3/314

[16] Muhyiddin ibn Arabî (k.s), el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye [Fütûhât], Nesreden: Osman Yahyâ-İbrâhim Medkûr, Kahire, 1392-1410/1972-1990, c. XI, ss. 266-383


Mizan diğer yazıları

Özet

ÖZET Atlı, Ahmet, Tasavvufta Ricâlu’l-Gayb, Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, 298 s. Ricâlu’l-gayb, her devirde bulunan herkes tarafından kolayca tanınmayan, gizli olan Hakk dostlarıdır. Ancak onların şahısları değil, manevî halleri gizlidir. Maddi varlıkları bakımından insanlar arasında bulunsalar da manevî yönden sıradan insanların idrak edemeyeceği fonksiyonlara sahiptirler. Allah bu kimseleri âlemdeki manevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesi, bol yağmur yağması, bereketin artması, zalimlerin cezalandırılması, belaların kaldırılması, yaratıkların ihtiyaçlarının karşılanması gibi konularda görevlendirmiştir. Dolayısıyla Allah’ın izniyle varlıklar üzerinde tasarruf ederler. Ricâlu’l-gayb arasında bir hiyerarşi mevcuttur. Dünya yöneticileri arasında bir hiyerarşi olduğu gibi, manevî devletin yöneticileri olarak nitelendirebileceğimiz ricâlu’l-gayb arasında da bir hiyerarşi bulunmaktadır. Buna göre, ricâlu’l-gaybın en başında kutub bulunur. Kutubdan sonra yukarıdan aşağıya doğru; imâmân, evtâd, abdâl, nücebâ, nükabâ vs. pek çok grup hiyerarşide yerini almaktadır. Ricâlu’l-gayb anlayışını, sistematik bir bütünlüğe kavuşturan İbnü’l-Arabî’dir. O, bu konudaki düşüncelerini ve manevî tecrübelerini geniş bir biçimde açıklamış, ricâlu’l-gaybı, sayıları belli olanlar ve sayıları artıp eksilenler olmak üzere iki kısımda ele almıştır. Kendisinden sonra gelen birçok müellif de onun bu konudaki düşüncelerinin takipçisi olmuştur. Ricâlu’l-gayb ile ilgili kavramlar lafız olarak Kur’an’da yer almazken, işarî anlamda bazı ayetler sûfiler tarafından ricâlu’l-gaybın varlığına delil olarak zikredilmiş, abdâl hadisleri olarak bilinen birtakım hadisler de bu anlayışın temelini oluşturmuştur. Ancak bu hadislerin güvenirliği ile ilgili tartışmalar, bir kısım müellifleri bu düşüncenin kaynağını ehl-i sünnet dışında aramaya yöneltmiştir. Ricâlu’l-gayb düşüncesi, özellikle tasavvuf alanının dışında olan bazı müellifler tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Mutasavvıflar ise bu anlayışı savunmuşlardır. SUMMARY Atlı, Ahmet, The men of the unseen in sufism, Doctorate Thesis, Advisor: Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, 298 p. The men of the unseen (Ricalu’l-gayb) are the ones who are hidden God’s saints and available in every era but not known by everyone easily. Indeed, their physical appearences are not hidden but their spiritual attitudes are. Although they live in society physically they have got extraordinary skills that cannot be perceived by ordinary people. God charges these people with duties such as; to maintain spritual system, to get kindness, to take badness away, to rain heavily, to increase abundancy, to punish oppressors, to get rid of disasters, to meet needs of creatures etc… Consequently, they have right to lead creatures in permission of God. There is an hierarchy among the men of the unseen. There is an hierarchy among the administrators likewise, there is an hierarchy among the men of the unseen that can be called as administrators of spiritual government. Accordingly, the submit of the men of the unseen Qutb (Pole). After the Qutb respectively, Imaman (Guide), Evtâd (Pegs), Abdâl (Substitutes), Nukabâ ( Chiefs), Nucebâ (Nobles) are in hierarchy. Ibn Arabi is the one who systematizes the understanding of the men of the unseen. He explains of his thoughts and spiritual experiences about this topic comprehensively. He examines the men of the unseen as the ones whose numbers are known and not. Many of author follows his ideas after his era. Though the terms of the men of the unseen are not available in Quran as a word, some Quranic verses are shown as a sign of the men of the unseen’s existence by sufis and some hadiths known as Abdal (Substitutes) hadiths constitute basic of this understanding. However, arguments about reliability of these hadiths leads some authors to search the source of this understanding except Ehl-i Sunne. On one hand, the understanding of the men of the unseen is sharply criticized especially the authors who are out of the branch of sufism, on the other hand sufis support of this understanding.

Bağlantı
http://hdl.handle.net/20.500.12575/34097

Gayb Erenleri – Ricalü’l-Gayb

Allah dostları, kıyafet veya görünüşü ile dıştan tanınamayan, yüzüsuyu hürmetlerine çeşitli dünyevi veya manevi olayların en iyi hale çevrildiği, velayet ve ruhani fazilet sahibi insanlardır. Sırdan sırr’a yol alırken içlerini dışa yansıtmazlar, halktan biri gibi yaşayıp konuşurlar. Bazen yakınları bile onların mahiyetini tanımaz, iç alemlerindeki velilik tabiatını Allah bilir, bunu bilmesi gerekenler de hisseder. Asa, sarık, cüppe veya şecere ile tanınmazlar. Kimileri dıştan bakanlara mümin görüntüsü dahi vermeyebilirler, onlar bilgilerini ve rızıklarını Gayb Aleminden alan velilerdir.

Gayb Erenleri - Ricalü’l-GaybVeliler, gönül zenginliği, kalp temizliği ve insanların iyiliğine çalışmakla, Allah’tan başka bir şey görmemekle ermişlerdir. Melekut alemindeki tasarruflarında; kutsal kitapların en ince anlamlarını, harflerin ve isimlerin dizilişindeki idrak ölçüsünü aşar, keşfe varırlar.

”Had Ricali” erenleri Hakk’ı müşahede edenlerle, O’ndan perdelenenler arasındaki sınırda bulunur, cennet ve cehenneme yönelik idrakleri ile bilinirler. ”Matla Ricali”nden olan veliler ise, İlahi isimlerin gereği olan fiillerin tasarrufu altında bulunan bazı şeylerin zuhur etmesine aracılık edebilirler. ”Ricalü’l-Ma” (su erenleri) ve ”Ricalü’l-Besais” (ıssız çöllerdeki erenler) halkın tanımaktan uzak olduğu Allah erleridir.

Gazali’ye göre Allah’ın öyle kulları vardır ki, peygamberlere halef olmuş ve Nübüvvet sona erince, abdallar ona Arda olmuştur. Bu erler, samimi niyet, sabır, tevazu sahibidir, herkese iyilik düşünür, Allah için nasihat ederler. Böyle makamlara eren velilerin kalbinden, gönüllere ve kaleme dökülenler, hakikat olarak yeryüzüne iner.

Kendi kendilerine makamlar icat ederek, müritlere davet çıkartan sahte şeyh, seyyid, veli veya gavs’lık iddiasında bulunanlar olsa da; Gavs Geylani, Ahmed Rufaí, İmam Şazeli, İmam Rabbani ve tıpkı onlar gibi yüksek erler, kimseyi şahsiyetleri veya şahsi makamları adına davet etmemişlerdir.

Gayb Erenleri’‘anlayışı, tasavvuf ehli olmayan İslam alimleri tarafından net kabul görmemiş, batini, sufi ve şii kültürle bağlantılı bir hal olarak ele alınmıştır. Böylece, üçler, beşler, yediler, on ikiler, kırklar, yetmişler, üç yüzler inancı ile ilgili hadis ve rivayetlerin reddedilmesi söz konusu olmuştur. Çünkü, ilk endişeleri, İslam’ın Tevhid anlayışına ters düşmemektir.

İslam Tasavvufunda tanıtılan Gayb Erenlerinin; (Rical-ül Gayb) 1000 kişilik ”Ümena” ile, 100.000 kişilik ”Efrad” adı verilen 2 bölükten oluştuğu ve gizli hakikatlere, sırlara vakıf bir statü ile sınıflanan bir hiyerarşi içinde bulundukları düşünülmektedir.

Elbette yalnızca Hz. Hızır (A.S) değil, belli hiyerarşide binlerce erenler, evliyalar, darda kalana yetiştiklerine, savaşlarda yardıma geldiklerine inanılanlardandır.

Kutup

İslam tasavvufuna göre, Kutub; ermişlerin en büyüğüdür. Allah katında hatırının yüksekliği ve ilahi isimler üzerinde tasarrufu vardır. Makamı kutbiyyettir. Her yerin ayrı bir kutbu bulunur, onların başı ise, Kutb’ül-Aktab, ya da Gavs’tır. Anlam olarak medet eyleyen, yardımcı olandır. Hakikat-ı Muhammediye mirasçısıdır. Velidir.

Tasavvuftaki bu inanca göre, 7 Tabaka Kutub bulunur.

İlki Kutb’ül-Aktab; bir kişidir. Eşrefoğlu Rumi’nin, Tarikatname’sinde yazdığı üzere, kutupların başında bulunan ve insan-ı kamil olan bu veli; Hz. Muhammed’in (S.A.V) temsilcisidir. Kutub, idareyi kendi tasarrufuna göre yapmaz. Bağımsız yetki ve güç sadece Allah’a aittir. Kutup ölünce, her dereceye aşağı derecelerdeki biri yükseltilmek, velilerden eksilenin yerine de alttan birini seçip yüceltmek suretiyle bu erenlerin sayıları tamamlanır.

Gavs, darda kalınca yüzüsuyu hürmetine yardım istenilendir. Gavs olarak bilinenler, esma ve ilahi sıfatların mazharıdırlar. Bu durumda onlar; bu ism ve sıfatlara dair haller kendinde görünen ve adlar üzerinde tesirlere tasarruflara sahip kişilerdir. Böylece, Hakkın isimlerinin tecellisine aynadırlar.

İkinci makamda imameyn bulunur. İki kişidirler. Sağ; İmam-ı Yemin, sol; İmam-ı Yesar‘dır. Birisi kutbun sağında, biri solundadır. Sağı Gayb Alemi’ne, solu ise, görünen Mülk Alemi’ne bakar. Kutub ve İmameyne bir arada; ”üçler” denilir.

Üçüncü Tabaka Evtad; alemin 4 köşesini korur. Doğu-Batı-Kuzey ve Güney’e gözcülük ederler. 4 kişidirler. Alemin dört yönünde görevlendirilmiş dört veli onlardır. Her biri, bir peygamberin kalbi üzeredir ve dört büyük meleğin ruhaniyetinden yardım alırlar. Birinci, ikinci ve üçüncü tabaka toplamına “Yediler” denilir. Diğer adı ile “Abdalan-ı Hızır” yardıma koşarak, belaları kaldırma, sıkıntıları giderme görevlerini yerine getirmektedirler.

Dördüncü Tabaka Büdela; 7 kişidirler. Abdal’dırlar. 7 yıldıza hükmeder, bir anda doğudan batıya varırlar. Yediiklim denetlemelerine tabidir. Birincisi Zühal iklimi, ikincisi Müşteri, üçüncüsü Merih, dördüncüsü Şems, beşincisi Zühre, altıncısı Utarid, yedincisi ise Kamer iklimidir.

Muhyiddin-i Arabi hazretleri şöyle bildirmiştir: ”Onlar yedi kişidir. Bir yerden bir yere beden kalıbını bırakarak, kimsenin onun gittiğini anlayamayacağı şekilde yolculuk ederler.” İbnü’l-Arabi eserlerinde kutub meselesini anlatmıştır.

Beşinci Tabaka Rukaba; bekçiler, 12 kimsedirler. 12 burca hükmederler. 6. Tabaka Nüceba; 40 kimsedirler. Kırklar, her zamanda mevcut olurlar, artmaz ve eksilmezler. Nüceba- necipler, ululardır. Halkın işlerini kolaylaştırır, Recep ayının başında halk içine gelir, ay dolunca geri giderler. 7. Tabaka Nukaba 300 kişidir. Nakibler halka göz kulak olarak yardım eden salih kişilerdir, içlerinde saliha kadınlar da bulunur.

7 tabaka toplam 366 kişidir.

Anadolu’nun 4 kutbu vardır. İlki kutupların kutbu, Kutb-ül Aktab Hacı Bektaş-ı Veli, sıra ile Hacı Bayram Veli, Hacı Şaban Veli ve Hz. Mevlana’dır.

Hutbe-tül Beyan Gaybi’ye göre, 6 tabaka 356 kişi kıyamet gününe kadar daimdir. Nur-ü Vilayet Hz. Ali (K.V), 6 tabakaya da mutasarrıftır.

Kadiriye tarikatı kurucusu Gavs-ül-A’zam Abdülkadir-i Geylani (K.S), müritlerine; her şiddette Hakk namına ve O’nun izniyle yetişeceklerini temin ederek; ”Bizi vesile yap” demişlerdir.

Bu nedenle, peygamberlerin ardı sıra; Kutuplar, Allah dostları ile; Hazır, Gaib, Zahir, Batın erenleri ve gül cemalleri yüzüsuyu hürmetlerine, zor zamanlarda Allah’tan yardım niyaz edilmekte, birçoğu sıklıkla dualarda anılmaktadır.

Hakikatte, şüphesiz yardım eden Allah’tır. Zahirde ise, kulunu vesile kılmış olur.

 

www.facebook.com/okultizmveenerji

www.facebook.com/karanliginmesaji

 

Erenler Duası (Ricali Gayb) Etkili Dilek Duası

Dilediğim Şeylerin Olmasını İstiyorum. 

Bir çoklarımızın bildiği gibi üçler, yediler, kırklar, üç yüzler vs erenler vardır ki, bunlar çeşitli vesilelerle, çeşitli şekillerde ve çeşitli zamanlarda, darda ve bunalımda olan muhtelif insanlara görünerek ya da görünmeyerek yardımda bulunurlar. Yaptıklara dualara amin derler. Bu zatlar kainatın her gün ayrı bir yönünde seyir halindedirler.

Erenler duasını okurken onların bulunduğu cihete yönelerek ya rabbi ben bu erenler hürmetine onların vesilesiyle senden yardım talep ediyorum diyerek bir Fatiha üç ihlas okuyup önce rasulü Ekrem efendimizin, ashabının ve ehli beytinin ruhlarına sonra bütün peygamberlerin enbiya evliya ulema ve şühedanın ruhlarına ve ayrıca kutbül aktabın, ricali gaybın ve bütün müminlerin ruhu şeriflerine hediye ederek ricali gayb duası okunmaya başlanacaktır. Ayın bulunduğu yöne göre o yöne yönelip, şu mübarek kelimeleri söylersin.

Ayın günlerinde ricali gaybın bulunduğu yönler şöyledir:

Arabi ayın:

7. 14. 22. Ve 29. Günlerinde doğu yönünde olurlar.
6. 21. 28. Günlerinde kuzey doğu yönünde olurlar.
3. 15. 23. Ve 30. Günlerinde kuzey yönünde olurlar.
5. 13. Ve 20. Günlerinde kuzey batı yönünde olurlar.
4. 12. 19. Ve 27. Günlerinde batı yönünde olurlar.
2. 10. 17. Ve 25. Günlerinde güney batı yönünde olurlar.
8. 11. 18 ve 26. Günlerinde güney yönünde olurlar.
9. 16. Ve 24. Günlerinde güney doğu yönünde olurlar.

Duası şudur: 

Bu mübarek Es-Selam ismi, velilerin feyiz kaynağıdır. Bu isimle Cenab-ı Hakk’ı zikrederler. Bu velilerin adedi 360’tır. Allah Teala bunların yüzü suyu hürmetine rahmeti ve yağmurları indirir. Duaların kabul olunması için 360 defa okunmalıdır.
Bu mübarek ism-i şerifi yazıp üzerinde taşıyan kimse sevimsiz şeylerle karşılaşmaz. Vird edinenler korktuklarından emin olur. Yüzüğünün kaşına yazıp taşıyanlar mahlukat arasında sevilir. Dünya ve ahiret işlerinde Allah Teala yardımcısı olur.

Etiketler:Büyü etkisinde dilek duasıErenler DuasıRicali Gayb Duası

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır