Bu yazıda Roman türünün temel öge ve kavramları, Romanın yapı unsurları, Romanda anlatıcı tutumu ve metin iletisi, Romanda anlatım biçimleri ve teknikleri hakkında genel bilgi verilmiştir.
Roman, insan ve insanın hayatla mücadelesi üzerine kaleme alınmış kurguya dayalı metinleri ifade eden edebî bir türdür. Çoğunlukla insanların hayatla olan çatışmalarını, iç dünyalarını, insan ilişkilerini, dramatik ya da toplumsal bir olgu olarak yansıtmayı amaçlayan düzyazı türüdür.
Roman, anlatmaya dayalı bir metin türüdür. Anlatmaya dayalı metinler olay çevresinde meydana gelir. Romanda olay; kişiler, yer (çevre), zaman gibi unsurlarla birleştirilerek anlatılır. Bu bakımdan olay örgüsü, yer, zaman ve kişiler romanın temel öğeleridir.
Romanda olayları ve durumları okura ileten bir de “anlatıcı” vardır. Anlatıcı, yazarın anlatımı teslim ettiği kurgusal bir kişiliktir. Okur, yazar yerine onun tarafından seçilmiş anlatıcı ile karşı karşıyadır. Anlatıcının, bakış açısı dediğimiz konumu çerçevesinde olaylar ve durumlar ile karşı karşıya gelir.
Anlatmaya dayalı metinlerin, dolayısıyla romanın en önemli özelliği kurguya dayalı oluşudur. Buradaki olay, yaşanmış olandan, bir başka söyleyişle biyografi, tarih, gezi yazısı, anı gibi insanların hayat serüvenleri üzerine yazılmış olanlardan farklıdır. Romancının hayal gücü, ruhsal yapısı, bilgi birikimi, duygu ve düşünce yoğunluğuyla oluşturulmuş bir dış dünyadır.
Günümüzde çok gelişmiş ve derinlikli bir edebî tür hâline gelmiş olan roman, 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru kaleme alınan Cervantes’in (Sörvantes) Don Kişot adlı eseri, roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir.
Roman, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi‘nde girmiştir. Daha önce edebiyatımızda romanın yerini mesneviler ve halk hikâyeleri tutmaktaydı. Türk edebiyatı, roman türüyle ilk olarak Yusuf Kamil Paşa‘nın Fenelon’dan yaptığı Telemaque (Telemak) çevirisi ile karşılaşır. Şemseddin Sami‘nin “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı eseri ise ilk yerli roman kabul edilir. Namık Kemal, Ahmet Midhat Efendi gibi yazarlardan sonra roman türünün güzel örnekleri Halit Ziya Uşaklıgil ile verilir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Adalet Ağaoğlu gibi isimler Türk edebiyatında, roman türünde eser vermiş önemli yazarlarımızdandır.
Romanlar, ele aldıkları konulara göre “macera romanı, tarihî roman, sosyal roman, psikolojik (tahlil romanı), polisiye ve otobiyografik roman” gibi türlere ayrılır.
Roman Türü
Roman, gerçek veya gerçeğe uygun tasarlanmış olayları anlatan kapsamlı metin türüdür. Roman 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelişmesini sürdürmüştür. Avrupa’da destan türünün geçirdiği değişimin sonucunda ortaya çıkan roman türünün ilk örneklerini 15. yüzyılda Fransız yazar Rabelais (Rable) vermiştir. Cervantes‘in şövalyeliğe özenen yaşlı bir adamın komik maceralarını anlatan “Don Kişot” adlı romanı ve 17. yüzyılda Daniel Defoe‘nun (Daniel Difo) “Robenson Cruzo” adlı eseri bu türün ilk önemli eserleri kabul edilir.
Roman, bir olay çevresinde gelişen, anlatmaya dayalı bir metindir. Metnin bütün unsurları olay örgüsünün etrafında birleşir. Romanlarda hayatın belirli kesitleri ele alınır ve olayların içindeki kişilerin özellikleriyle, çeşitli çatışmalar eşliğinde sunulurlar. Bu tür edebî metinlerde olaylar belirli bir zaman ve mekânda gerçekleşir. Romanlarda olay örgüsü seçilmiş bir anlatıcı tarafından nakledilir. Romanın en önemli özelliklerinden birisi de kurguya dayalı oluşudur. Burada anlatılan olaylar, gerçek hayatta karşılaşılanlardan farklıdır. Romanda gerçek dediğimiz şey değişikliğe uğrayarak edebî metnin içerisinde yer alır. Kurgu, dış dünyanın romancı tarafından yeniden yorumlanmasıyla oluşur.
Dünya edebiyatında köklü bir geçmişi olan roman türünün en önemli eserleri arasında; Fransız yazarlar Balzac‘ın (Balzak) “Vadideki Zambak“ı ile Flaubert‘in (Flober)”Madam Bovary“si, Rus romancılar Tolstoy‘un “Savaş ve Barış“ı ile Dostoyevski‘nin “Suç ve Ceza” adlı eserleri bu türün önde gelen örnekleri arasında yer alır.
Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde giren roman türünün ilk örnekleri Namık Kemal’in “İntibah“, Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat”, Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” ve Ahmet Mithat Efendi’nin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” adlı eserleridir. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Ma-î ve Siyah” ile “Aşk-ı Memnu“, Mehmet Rauf‘un “Eylül” adlı romanları roman türünün başarılı örnekleri arasında yer alır.
Sonraki dönemde Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal“, Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu“, Yakup Kadri’nin “Yaban” adlı eserleri roman türünün edebiyatımızda yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nde ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur“, Kemal Tahir’in “Devlet Ana“, Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa“, Yaşar Kemal‘in “İnce Memed” adlı eserleri bu türün önemli eserleri arasında savılabilir.
Romanın Yapı Unsurları:
a) Olay örgüsü: Olay örgüsü, kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir. Bu bakımdan olay örgüsü, edebî metinlerin kurmaca dünyasının önemli bir parçasıdır ve anlatmaya dayalı her edebî metnin asıl unsurudur. Hikâyelerde tek veya birbiriyle ilintili tek zincir hâlinde olay örgüsü varken romanlarda birden fazla olay örgüsü bir çatışma çevresinde birleşir. “Fatih-Harbiye” romanında Neriman’ın geleneksel yaşam tarzı ile modern yaşam tarzı arasında bocalaması çevresinde gelişenler olay örgüsünü oluşturur. Neriman’ın Şinasi ile arasının günden güne bozulması, Macit ile karşılaşması, Macit’in onu baloya davet etmesi hep bu çatışmanın etrafında birleşen olay parçalarıdır.
b) Kişiler:Romandaki olaylar, genellikle kişiler çevresinde gelişir. Kişiler, olay örgüsünde üstlendikleri işlevlere göre önemli hâle gelirler. Olay örgüsü içindeki tutum ve davranışları ile bireysel veya toplumsal bazı değerleri temsil ederler. Kişileri ve onların olaylar içinde kazandıkları özellikleri belirlemek, romandaki temel çatışmayı anlamakta önemli bir aşamadır. Anlatmaya dayalı metinlerde şahıs kadrosunu oluşturan bireylerin özellikleri bazen davranışlarında, düşüncelerinde ve eylemlerinde kendini gösterir, bazen de kahramanlar ruhsal ve fiziksel özelliklerini ortaya koyan tasvirler aracılığıyla tanıtılır. Romanlarda olay örgüsünün ortaya çıkması için şahıs kadrosundan en az iki kişinin bir arada olması gerekir. “Fatih-Harbiye” romanında Şinasi ve Macit, Neriman ile ilişkileri boyutunda tanıtılırlar. fiinasi, geleneksel yaşam tarzının; Macit, modern yaşam tarzının temsilcisi durumundadır.
c) Mekân:Romanlarda olayın oluştuğu, geliştiği çevre veya yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle kişilerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmanın bir aracı olarak kullanılır. Mekân birçok romanda sadece bir sahne olmanın çok ötesine geçer.
Mekân bazı romanlarda kahramanların temsil ettiği düşünce veya zihniyeti karşılar.
“Fatih-Harbiye” romanında, Fatih ve Harbiye aynı zamanda birer yaşam tarzının temsilcisi durumundadır. Fatih, Doğu’ya özgü, geleneksel; Harbiye, Batı’ya özgü, modern yaşam tarzının mekânlarıdır.
ç) Zaman: Romanlarda zaman çoğu kez fiiller aracılığıyla anlatılır. Bazen de olayların geçtiği zaman dilimi, gün, mevsim, ay, yıl gibi takvime ait ifadeler metnin zaman çerçevesini oluşturur. Romanlarda olayların kendine özgü bir zaman çerçevesi vardır ve tercih edilen zaman olayların akışını doğrudan etkiler. Romanlarda olaylar genellikle uzun zaman dilimlerine yayılır. Ancak çok kısa zaman diliminde gelişen olayların bulunduğu romanlara da rastlanabilir.
“Fatih-Harbiye” romanında zaman, geçmişe yapılan geri dönüşler hariç, Neriman’ın Batıya özgü modern yaşam tarzına özenip Beyoğlu’na gitmesi ve bu çerçevede Macit ile tanışması ile başlar. Dayısının kızlarından dinlediği Rus kızının hikâyesinden sonra kendi hayatına dönüşü ile sona erer. Olayların yaşandığı zaman dilimi, yaklaşık bir aylık arayış dönemidir.
d) Anlatıcı ve Bakış Açısı:Romanda olay, kişi, mekân ve zamana ait bilgi ve ayrıntıların kim tarafından görüldüğü, algılandığı, nasıl anlatıldığı bakış açısı ve anlatıcı ile ilgilidir. Romanda, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o romana özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcı, romanlarda yazarın anlatma işlevini devrettiği, olayların anlatımında okuyucu ile karşı karşıya bıraktığı kişidir. Yazar, yaşadığımız dünyaya ait bir varlıktır, anlatıcı ise kurguda yansıtılan olaylara aittir. Anlatmaya bağlı edebî metinlerde olay örgüsü ve anlatım dili de bakış açısı ile doğrudan ilgilidir. Romanda yazarın dış dünyadan aldığı izlenimlerin ne kadarının, okuyucuya nasıl yansıyacağı seçilen bakış açısı ile ilgilidir.
Romanlarda üç farklı bakış açısı, dolayısıyla üç çeşit anlatıcı vardır:
1. Kahraman Anlatıcı ve Bakış Açısı:Kendisi de olayların içinde yer alan ve olayları aktaran anlatıcı “kahraman anlatıcı” olarak adlandırılır. Olaylar, roman kişilerinden biri tarafından anlatılır. Bu kişi, genellikle romanın birinci dereceden kahramanıdır. Anlatıcının aktardıkları bu kahramanın bilgisi, ruh hâli, yaşadıkları, gördükleri ve duydukları ile sınırlıdır. Kahramanın bilemeyeceği hiçbir olayı okuyucuya aktaramaz. Okuyucu, roman kahramanının bilgi ve kültür seviyesi, içinde bulunduğu psikolojik ve sosyolojik durum ile baş başa kalır. Bazı romanlarda kahraman anlatıcının bir roman kişisi olarak ismi bile söylenmez.
2. Hâkim (İlahi) Bakış Açısı ve Anlatıcı: Genellikle yazarın görevini bir anlatıcıya devrettiği, “yazar anlatıcı”nın tercih edildiği romanlarda görülen bir bakış açısıdır. Bu bakış açısında anlatıcı, olayların bütün ayrıntılarını bilir. Dolayısıyla olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman ve mekân ile ilgili her şeyi en ince ayrıntısına kadar okura sunabilir. İnsanların iç dünyaları, düşünceleri ve olayların gelişimine dair bütün bilgiler bu bakış açısıyla sunulur ve anlatıcı, romanın bütün akışına hâkimdir. Kurgunun gidişatına göre seçtiklerinden istediğini okuyucuya aktarabilir. Bir anda birden fazla yerde bulunabilir, kişilerin zihninden geçenleri, geçmiş hayatlarının ayrıntılarını istediği şekilde anlatabilir. “Fatih-Harbiye” bu bakış açısı ile kaleme alınmış bir romandır.
3. Gözlemci Anlatıcı ve Bakış Açısı:Romandaki olay örgüsünün tanığı olan anlatıcının bakış açısıdır. Bu bakış açısının tercih edildiği metinlerde, olayların tarafsız bir gözle yansıtılması söz konusudur. Burada anlatıcının bildikleri diğer bakış açılarına oranla daha sınırlıdır. Çünkü anlatıcı, olay örgüsünün birinci veya ikinci dereceden kahramanlarından birisi değildir ve onlardan daha az bilgiye sahiptir. Olayları tarafsız bir gözle izler, kahramanların geçmişleri ve ruh hâlleri hakkında bilgi vermeden gözlemlediklerini sunar.
Roman İle İlgili Kavramlar
a) Anlatıcının Tutumu:Anlatmaya bağlı bir tür olan romanın mutlaka bir anlatıcısı vardır. Anlatıcı, okurla yazar arasındaki bağdır. Anlatım tutumu ise yazarın anlattıklarına karşı takındığı tavrı ifade eder. Anlatıcının tutumu, seçilen bakış açısının da etkisiyle olayların akışını yönlendirir. Romanda tercih edilen anlatım tutumu (eleştirel, alaycı, mizahi, olumlayıcı vb.) romanın dilini ve anlatımını da doğrudan etkiler. Yazarın kendisini gizlediği, duygu ve düşüncelerinden arındırdığı ve bütün görevi kurgudaki anlatıcıya bıraktığı romanlar ile yazarın olayların akışına duygu ve düşünceleriyle müdahale ettiği romanlarda metnin iletisi değişiklik gösterir. “Fatih-Harbiye” romanında da anlatıcı, yozlaşmış bir yaşam tarzını eleştirel bir tutumla ele alır.
b) Konu: Romanda ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin konusunu oluşturur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder. “Fatih-Harbiye” romanında konu, Neriman’ın iki farklı mekân çevresinde başından geçen olaylardır.
c) Tema: Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin yalnızlık, aşk, umut, yaşama sevinci gibi kavramlar bir romanda tema olarak işlenebilir. Tema, romanlarda çatışma ile birlikte ele alınmalıdır. “Fatih-Harbiye” romanında tema, Neriman’ın yaşadıkları çevresinde işlenen Doğu-Batı çatışmasıdır.
ç) Çatışma: Romanlarda farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Romanlarda Doğu-Batı, geleneksel ile modern, iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler; temsil ettikleri mekânlar, yaşam tarzları ve düşüncelerle karşı karşıya getirilirler. Romanlarda bu çatışmaların çeşitli boyutlarda ortaya konulması, farklı yönlerinin çeşitli olay parçaları ile detaylandırılması ve sonuçlandırılması anlatılır.
d) Karakter:Toplum içinde olmakla birlikte, romanda kendi kimliğini ve kişiliğini temsil eden kişiler “karakter” olarak adlandırılır. Bu kişi, toplumsal gerçekleri yansıtsa da dikkati kendi üzerinde toplar. Roman içerisinde bir birey durumundadır. Bir birey olarak kendisini temsil eder ancak hayatın içerisinde ve insanların arasındadır. Başkalarına benzeyen ortak davranışlar gösterse de bunları dışa vuran duygularını, tepkilerini, farklılığını ortaya koyar.
e) Tip:Daha çok toplumsal boyutu ile okuyucunun karşısına çıkan ve kendisi gibi olanları temsil eden kişilerdir. Ait olduğu sosyal durum, statü üzerinden işlenir. Aç gözlü tüccar tipi, idealist öğretmen tipi, iyi kalpli yaşlı adam ve cimri tipi gibi. Karakter özellikleri yerine bağlı bulunduğu statünün, zümrenin, sınıfın özelliklerini gösterirler.
Roman ve Hikâye Arasındaki Farklılıklar:
Romanlar ister kısa ister uzun olsun, en az bir hikâye anlatır. Ancak hikâye anlatmak romanın başlıca amacı değildir. Geleneksel hikâyeci, kendisi veya başkaları tarafından yaşanmış veya yaşanabilir olayları anlatır. Hikâyede anlatılanlar net bir şekilde hatırlanır ve ayrıntılarıyla anlatılabilir. Oysa okunan bir roman tümüyle hatırlanamaz ve ayrıntılarıyla anlatılamaz. Anlatılabilenler romanın hikâye kısmıdır, anlatılamayan kısımlar ise detaylar ve tasvirlerdir.
Bunun dışında okunan roman ve hikâyelerden çıkarılan farklılıklar maddeler hâlinde şöyle sıralanabilir:
Romanda Anlatım Teknikleri:
Romanda olay veya durumların etkili bir biçimde anlatılabilmesi veya okurun gözünde canlandırılabilmesi için çeşitli anlatım teknikleri kullanılır. Bu anlatım teknikleri şunlardır:
a) Anlatma: Bu teknik, hâkim bakış açısı ile oluşturulur. Yani anlatıcı kahramanlardan birisi değildir. Anlatmaya bağlı metinlerde başvurulan temel anlatım tekniklerinin en eskisidir. “Anlatma” tekniğinin roman metni içinde oldukça geniş bir yeri vardır. Kahramanlardan birisi olmayan anlatıcı, başta kişi tanıtımı olmak üzere, olay anlatımından iç çözümlemelere kadar pek çok teknik öğeyi bu teknikle uygulayabilir. Okuyucuyu, uzak geçmişe de götürebilir. “Fatih-Harbiye” romanından alınmış aşağıdaki parçada bu tekniğin uygulandığı görülmektedir.
“Oturdular. Neriman’ın buraya üçüncü gelişiydi. Her seferinde burasını biraz daha seviyor ve beğeniyordu. Her şey temiz, her şey güzel. Zevkli bir kadın eliyle döşenmiş küçük bir ev odası gibi. Ve baş başa konuşmaya müsait! Pastacı, muhallebici gibi yerleri daima dükkân fikriyle beraber düşünmeye alışmış Neriman için, bu mahrem küçük salon yepyeni bir şeydi. Fahriye’nin de hayranlığını yüzünden görmek istiyordu. Fakat utanç, Fahri-ye’nin yüzünde, bütün hisleri kırmızıya boyamış ve örtmüştü, sıkıldığı belliydi.”
b) Gösterme: Bu yöntemde roman kişilerinin iç dünyalarının verilmesi amaçlanır. Gösterme yöntemi, sadece figürlerin psikolojik boyutlarını aktarmak, net bir anlatımla sunmak işlevini gerçekleştirir. Anlatıcı bu yöntemde kendini devre dışı bırakır. Okuyucuyu anlattığı figür ile karşı karşıya getirir.
c) Özetleme:Bu teknik, çok uzun süren bir zamanın kısa anlatımıdır. Bu teknik, zaman atlaması ve genellemeler çevresinde oluşur.
“Birkaç ay serseri gibi dolaştım. Arkadaşlarımın çoğu ortadan kaybolmuştu. Babam beni İstanbul’a göndermeye karar verdi. Nereye gideceğimi o da bilmiyor, ‘Bir mektep bul, oku!’ diyordu.”
Yukarıda verilen “Birkaç ay serseri gibi dolaştım.” cümlesi, birkaç aylık zamanda gelişen olayları özetleme tekniği ile anlatmaktadır.
———————–
—
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Roman
Destanlar, mesneviler ve halk hikâyeleri edebiyatımızda roman türünün oluşumuna zemin hazırlamıştır. Edebiyatımızda roman türüne ait ilk örnekler 1860’tan sonra ortaya çıkmıştır. Fransız romanından çevrilen romanları kısa bir süre sonra yerli romanlar izlemiştir. Edebiyatımızdaki ilk çeviri roman Tercüme-i Telemak’tır. Bu eseri Yusuf Kamil Paşa Fransızcadan çevirmiştir. İlk yerli roman örnekleri 1870’ten sonra ortaya çıkmıştır. Ahlâki bir anlayışla yazılan ve romantizm akımının etkisinde kalan bu eserler dil, anlatım ve teknik bakımından yetersizdir.
Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat eseri ilk yerli romanımız sayılır. Bu dönemin diğer bir önemli yazarı Ahmet Mithat Efendi’dir. Ahmet Mithat Efendi roman, hikâye ve tiyatro türlerinde iki yüze yakın eser vermiştir. Bu eserlerinde halka bir şeyler öğretmek ve okumayı sevdirmek amacını gütmüştür. İntibah, Namık Kemal’in Batilı anlamda yazdığı ilk eser olarak karşımıza çıkar. Asıl adı Son Pişmanlık olan bu eser 1874’te yazılmış, 1876’da İntibah yahut Sergüzeşt-i Ali Bey adı altında yayımlanmıştır. Namık Kemal‘in 1880’de yazdığı Cezmi, ilk tarihî roman özelliğini taşır. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanı (1898) dönemin önemli romanlarındandır. Nabizade Nazım köy hayatim, köy insanını konu edinen gerçekçi bir roman örneği olan Karabibik’i yazmıştır. Bu dönemin en dikkate değer eseri Sami Paşazade Sezai’nin Sergüzeşt adlı romanıdır. Realist anlayışla yazılan eser, üslup ve teknik bakımından mükemmele yakındır.
Serveti Fünun Dönemi’nde Roman
Serveti Fünun Dönemi’nde hikâye ve romanda teknik yönden gelişmeler gözlenir. Kısa hikâye, bu dönemde edebiyatımıza girmiştir. Hikâye ve romanların sanat değeri artmıştır. Romanlar teknik ve yapı bakımından olgunluğa erişmiştir.
Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı bir biçimde verilir. Eserde yazar kişiliğini gizler. Psikolojik romanın ilk örneği bu devrede görülür. Kişilerin ruh durumları anlatılır ve çözümlenir; sosyal hayat tasvir edilir. Gerçek hayat sahnelerine yer verilir. Hayatta görülen ve görülmesi mümkün olan olay ve kişiler anlatılır.
Tip yaratmada, tasvir ve portrelerde başarı sağlanır. Edebî akımlara göre romanlar yazılmaya başlanır. Romanda romantizmin etkisi belirgin biçimdedir, bu etki zamanla yerini realizme bırakmıştır. Romanda realizme geçiş, gözlemi getirir, hayali ikinci sıraya iter. Yazarlar realizmin ve natüralizmin etkisinde kalmışlardır.
Roman, toplum yaşantısını dile getirilir. Konularını İstanbul’daki seçkinler tabakasından -özellikle-Batılı çevrelerden alırlar. Bu nedenle “salon edebiyatı” oluşturdukları öne sürülür. Hayal kırıklığı, üzüntü ve başarısız aşklar, hikâye ve romana giren belirgin temalardır. Batı’ya ayak uydurma yolundaki çabalar romana konu olur. Sanatçının yol gösterici olduğuna inanan romancılar, Batılılaşma sürecinde kendilerine göre uygun buldukları örnekleri romana sokarlar. Romanda sosyal davalara yer verildiğine-dönemin şartlarından dolayı pek rastlanmaz.
Süslü ve sanatlı anlatım tutkusu ileri ölçüdedir. Estetik uğruna Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar, hikâye ve romanda geniş ölçüde vardır. Üslup anlayışı ve arayışı, Türkçenin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine sebep olur. Fransız dilinin etkisiyle Türkçenin söz dizimi genişlik kazanır. Cümlenin ögeleri yer değiştirir; bazen cümleler yarıda bırakılır, eksiltili cümlelere yer verilir. Cümleler isteğe bağlı olarak kısa tutulur veya uzatılır.
Serveti Fünun Dönemi’nin önemli romancıları Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmed Hikmet Müftüoğlu, Safvet Nezihi ve Ali İhsan Tokgöz’dür.
Millî Edebiyat Dönemi’nde Roman
1911 ile 1923 yılları arasında etkili olan Millî Edebiyat Dönemi aynı zamanda Türk toplumunun en çalkantılı yıllarına denk gelir. Bu dönem büyük toprak kayıplarının, savaşların ve işgallerin yaşandığı bir dönemdir. Romancı yaşadığı toplumun aynasıdır, görüşüyle yola çıkan Millî Edebiyat romancıları, bu dönemde yaşanan büyük savaşları ve kurtuluş mücadelesini tüm gerçekliğiyle anlatmışlardır. Romanlarda en belirgin konuların başında Millî Mücadele gelir. Birçoğu bu mücadeleye katılmış olan sanatçılar, yaptıkları gözlemleri başarıyla romanlarına aktarmışlardır. Bu durum, Servetifünun Edebiyatı’nın bireysel roman anlayışının konu ve tema olarak tam zıddıdır. Romanda İstanbul dışına çıkılıp Anadolu işlenmiş ve bu dönemde yaşananlar realist bir bakış açısıyla anlatılmıştır.
Millî Edebiyat romancısı kendini, dönemini yansıtmakla görevlendirmiştik Sanatçılar bu dönemde yaşanan siyasi mücadeleyi ve halkın kurtuluş mücadelesini anlatmışlardır. Bu dönem romanlarında konuşma dili yazı diline aktarılmış, Arapça ve Farsça sözcüklerden mümkün olduğu kadar uzak durulmuştur. Bu dönem romanları tema bakımından Servetifünun romanlarından oldukça farklıdır. Millî Edebiyat romanlarında bireysel temalardan daha çok “Türkçülük, Millî Mücadele, yanlış Batılılaşma, çağdaşlaşma, yoksulluk, “Yeni Lisan” makalesiyle başlayan bu dönemde diğer edebî ürünlerde olduğu gibi romanda da sade bir dil kullanılmıştır.
Millî Edebiyat Dönemi’nde Halide Edip kişiliği, kültürü, Mustafa Kemal’e yakınlığı, kadın kahramanları, Doğu-Batı kültürleri karşısında takınacağımız tavrı araştırmasıyla dikkati çeker.
Yakup Kadri, Tanzimat’tan itibaren Türk toplumun geçirdiği değişimleri, bunların getirdiği sosyal konuları, aydın-halk ilişkilerini işler.
Reşat Nuri Güntekin Anadolu’yu, yerli hayatımızı romana geniş çapta sokması, tasvir ve tahlilciliği, özellikle kendisine büyük bir ün kazandıran Çalıkuşu’nda çizdiği öğretmen tipi, ayrıca batıl inançlar, din ve Batılılaşma üzerine geliştirdiği görüşleri ile öne çıkmıştır.
Refik Halit Karay gözlem yeteneği, sade ve akıcı üslubu, betimlemedeki ustalığı, mizahi görüş yeteneğiyle tanınır.
Aka Gündüz, teknik bakımdan ustalığa ulaşamamış olsa da milliyetçi, realist kimi zaman da natüralist tavrı ile bu dönem edebiyatının önemli temsilcileri arasında yer alır.
Ayrıca bkz. ->Dünya Edebiyatında Roman
Ayrıca bakınız->
Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü tarafından 08 Nisan Dünya Romanlar gününde “Avrupa’da Roman Edebiyatı” konulu bir konferans düzenlendi. Üniversitemiz Senato Salonu'nda gerçekleştirilen ve Sofya Bilimler Akademisi'nden Dr. Sofiya ZAHOVA’nın konuşmacı olduğu konferansa Rektör Vekili Prof. Dr. Süleyman PİŞKİN, Enstitüsü Müdürümüz Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN, Müdür Yardımcılarımız Yrd. Doç. Dr. Deniz EROĞLU ve Yrd. Doç. Dr. Selma SOL, Roman Sivil Toplum Kurumlarının temsilcileri ve akademisyenler katıldı.
Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN’ın açılış konuşması ile başlayan konferansta, Dr. Sofiya ZAHOVA Roman Edebiyatının sözlü gelenekten yazılı edebiyata geçmesi ile başlayan tarihsel dönemlerinden bahsetti. Zahova sunumunda Avrupa’da meydana gelen siyasi ve ideolojik değişikliklerin Roman Edebiyatına olan etkilerine de değindi. Ayrıca hazırlamış olduğu slaytta Avrupa’da Roman Edebiyatına dair eserlerle ilgili görsel örnekler de verdi. Roman edebiyatının günümüzdeki durumu ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Dr. Sofiya ZAHOVA konuşmasının sonunda katılımcıların sorularını cevapladı.
Zahova’ya Enstitü Müdürümüz Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN katılımlarından dolayı Teşekkür Belgesi, Enstitümüzün ilk yayını olan Osmanlı Romanları Kitabı, Edirne’nin meşhur Aynalı Süpürgesi ve Rektörümüz adına üniversitemizin üretimi olan Seramik Altıgen takdim edildi. Programın sonunda Roman STK temsilcileri ve akademisyenlerinde katılımıyla Balkan Kongre Merkezi önünde bir hatıra fotoğrafı çekildi.
Ek Resimler
Tümünü Sıkıştır ve İndir
Bu içerik 08.04.2016 tarihinde yayınlandı ve toplam 1389 kez okundu.
Okulumuz 3. ve 4. sınıf öğrencileri arasında 28 Aralık Salı günü 3. derste 40 dakika süreli Kompozisyon yazma yarışması düzenlenecektir.Kompozisyon değerlendirme kriterlerine göre her sınıfta kompozisyonu en iyi yazan 2 öğrenciye davranış bakkalından 500 puan değerinde kupon verilecektir.
Kompozisyon Nasıl Yazılır
Â
Giriş Bölümünün Özellikleri: Giriş bölümünde konu ve konuya bakış açısı belirtilir.
Giriş Cümlesi:
Kısa ve ilgi çekici bir cümledir.
Bağlayıcı öğelerle başlanmaz. (Çünkü, mesela gibi...)
Yazıda ele alınacak konuyu tanıtır; yazarın konuya nasıl bir yaklaşım getireceğini sezdirir.
Genelden özele (tümden gelim) yazılmış paragraflarda, paragrafın giriş cümlesi aynı zamanda paragrafın ana düşüncesidir.
Tanımlama, açıklama, soru cümlesi biçiminde kurulabilir.
Kompozisyon giriş cümlelerine örnek:
Herhangi bir halk şiiri antolojisini başından sonuna okumayı hiç denediniz mi?...
Åiir, ne söylediÄŸinden çok, nasıl söylendiÄŸi ile çekiciliÄŸe ulaşır...
Softalık, bir düşünce, bir bilgi kanseri diye anlatılabilir...
Gelişme Bölümünün Özellikleri :
Gelişme bölümü; konuyu açıklayan, ana düşüncenin ortaya çıkmasına katkıda bulunan yardımcı düşünceleri içerir.
Konu, bu bölümde açılır. Bunun için de örneklerden benzerliklerden, karşıtlıklardan, tanık göstermelerden yararlanılır.
Ayrıntılar, gelişme cümlelerinde birbirini tamamlayarak, birbirine, bağlayıcı öğelerle bağlanarak sıralanır.
Gelişme bölümündeki paragraflardan her biri, dil ve düşünce yönünden kendisinden önceki ve sonraki paragrafa bağlıdır.
Tüme varım yöntemiyle yazılan yazılarda ana düşünce, gelişme cümlelerinden biri olabilir.
Kompozisyon gelişme bölümlerine örnek 1:
Yazarken, kitapları bir yana bırakır, aklımdan çıkarırım; kendi gidişimi aksatır diye. (giriş cümlesi)
Gerçekten de iyi yazarlar üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni. Hani bir ressam varmış, kötü horoz resimleri yapar ve uşaklarına, dükkana hiç canlı horoz sokmamalarını sıkı sıkı tembih edermiş, ben de öyle... Hatta çalgıcı Antigenides'in bulduğu çare benim daha çok işime gelirdi Antigenides bir şey çalacağı zaman, kendinden önce ve sonra halka uzun süre kötü şarkılar dinletirmiş... (gelişme bölümü)
Kompozisyon gelişme bölümlerine örnek 2:
Tiyatronun görevi yeni kelimeleri tanıtmak ve dile yerleştirmek değildir... (giriş bölümü)
Bu görev televizyon gibi yayın araçlarına düşer. Özellikle gerçekçi oyunlarda yeni türetilen ve halkın henüz kullanmadığı kelimelerin kullanılmasına karşıyım. Åinasi : Tiyatroda kiÅŸilerin, kiÅŸiliklerine göre konuÅŸması gerektiÄŸini söylerken en doÄŸru ilkeyi göstermiÅŸti. Alışılmamış kelimeler sahnede kullanıldığında halkta tepki yaratıyor. Bugün Türkçe'yi çok iyi kullanan yazarların yanı sıra, aşırı ve öz Türkçe kelimelerle dolu eserlerle de karşılaşıyoruz. Tiyatro eserlerinde bunu yapamazsınız. Tiyatroda rol alan her oyuncu, kahramanın mensup olduÄŸu toplum kesimine uygun biçimde konuÅŸur. (geliÅŸme bölümü)
Sonuç Bölümü: Sonuç bölümü, belli bir bakış açısı doğrultusunda geliştirilen konunun açıklandığı, amaçlanan sonuca ulaştırıldığı, konunun bir yargıya bağlandığı bölümdür.
Sonuç Bölümünün Özellikleri :
Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki paragrafa bağlıdır.
Kısa bir biçimde kurulan bu bölüm, toparlayıcı ve özet niteliğinde olan bağlayıcı öğelerle (kısaca, özetle, denilebilir ki) başlayabilir.
Tüme varım yöntemiyle yazılmış yazılarda, ana düşünce bu bölümdedir.
Öykü, roman, anı gibi türlerde anlatılan olayın bitiş durumunu içerir.
Sonuç bölümü için örnek :
Bir Kurban bayramı daha... 1930'lar çok çok gerilerde kaldı. O günlerin çocuğu da öldü gitti.
Sanılır ki, kişi bir kez ölür. Öyle değil oysa! Kişi, yaşam boyunca pek çok kez ölür. Bakarım zaman zaman eski resimlere: İşte Phobus Fotoğrafhanesi'nde çekilmiş resimler. Golf pantolonlu, ya da kısa pantolonlu bir çocuk... Ne oldu ona? Öldü gitti. Daha sonra ilkokul, ortaokul, lise sıralarındaki çocuklar, gençler... Hepsi yok oldular. Yok olmak değil mi ölmek? Öyle ise boyuna ölüyoruz, biçimden biçime giriyoruz, bambaşka bir insan oluyoruz zamanla. Altmışındaki kişiyle sekiz, on, on beş yaşların kişisi nasıl olur da aynı insan olur, olabilir? Zamanın bir oyunu bu bize.
Hep ölüyoruz, öle öle büyüyor, değişiyoruz, son ölüme doğru gidiyoruz.
Yazıda Başlık : Bir yazıya verilen ada başlık denir.
Başlık, bir yazının neyi anlattığını, ya da bu yazının yazılma gerekçesini sezdirecek bir özellik gösterir. Kısaca konuyu tanıtan, ana düşünceyi birkaç sözcükle yansıtan sözdür. Başka bir deyişle başlık; konu - ana düşünce uyumunu yansıtan bir özellik gösterir.
"Bu yazıya en uygun baÅŸlık hangisi olabilir?" Åeklindeki sorularda, bu açıklamalar dikkate alınarak baÅŸlık saptanmalıdır.
KOMPOZÄ°SYONLA Ä°LGÄ°LÄ° GENEL BÄ°LGÄ°LER
Kompozisyon Nasıl Yazılır?
Başarılı ve güzel bir yazı yazmak için bilinmesi gerekenleri, sırasıyla şöyle gösterebiliriz:
1. Bilgi birikimi
2. Konu seçme
3. Plân yapma
4. Başlık bulma
5. Paragraf bilgisi
6. Dilin kurallarını bilme
7. Yazma
8. Yazının okunması ve düzeltilmesi
1. BÄ°LGÄ° BÄ°RÄ°KÄ°MÄ°
Üniversite eğitimiyle bir meslek için hazırlık yapılır, o mesleğin gerektirdiği birikim aktarılmaya çalışılır. Aydın insanın bilmesi gerekenler ise sadece kendi mesleğiyle, ilgi alanlarıyla, çevresiyle ve dönemiyle sınırlanamaz. Kendisine yöneltilen hemen her soru için az çok söyleyecek sözlerinin olması beklenir. "Ben inşaat mühendisiyim, ülke sorunlarından, sosyal çevreden, spor faaliyetlerinden, trafikten ... hiç anlamam" demek aydın insana yakışmaz. Kişinin çevresine karşı duyduğu sorumluluk; onu araştırmaya, incelemeye ve öğrenmeye yönlendirir. Böylece bilgi birikimi için ilk adımlar atılmış olur.
Herhangi bir bilim veya sanat dalıyla ilgili özel araştırmalar ve deneyimler sonunda elde edilecek uzmanlık bilgisini saymazsak genel bir kültür sahibi olmak ve (sözlü veya yazılı) kompozisyonlar meydana getirmek için aşağıda sayılan etkinliklerin yapılmasında yarar vardır:
Â
a) Okuma:
Yazılı veya sözlü anlatım yeteneğini geliştirmenin en etkili ve en güzel yollarından biri, çok okumaktır. İlgi duyulan alanlarla ilgili gazeteleri, dergileri, kitapları... okumak insanı hiç şüphesiz, başkalarından daha bilgili kılacaktır. Bilhassa, sanat değeri taşıyan, okumaya değer, klâsik kitapları, yazıları okumakla yazarının bilgi birikiminden, deneyimlerinden de yararlanmak mümkündür. Kişi ne kadar çok okursa dil ve anlatım yeteneği, düşünme yeteneği, bilgisi, duygu ve hayâl gücü... o derecede gelişir.
Okuyan insan doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden daha kolay ve isabetli ayırt eder; kendisini, çevresini, insanları, dünyayı ... daha iyi tanır.
Â
b) Kütüphanelerden yararlanma:
Herhangi bir konuda ayrıntılı bilgiye sahip olmak; konuyu araştırmak, incelemek, öğrenmek, kısacası kendimizi daha iyi yetiştirmek için gidilecek yerlerin başında kütüphaneler gelir. "Ulusların kalkınmasında iki önemli kaynak başta gelir: Bunlardan biri, bilgi birikimlerinin toplandığı yer olan kütüphanelerdir; diğeri de yeni bilgilerin yöntemlerin araştırıldığı yer olan lâboratuvarlardır. Kütüphanelerin sayısı ne kadar çoksa, içindeki kitapların sayısı duyulan gereksinmeyi tam olarak karşılayabiliyorsa, daha da önemlisi, oradan yararlananların sayısı ne kadar çok ise, o ülke o ölçüde kalkınmıştır."[1]
Günümüzün imkânlarıyla kütüphanelerden değişik şekillerde yararlanmak mümkündür: Klâsik bir yol olarak, kitabı okur, işimiz bitince yerine koyarız veya kütüphaneye üye olarak kitapları ödünç alıp istediğimiz yerde okur, süresi içinde geri veririz. Yeni bir yol olarak internet aracılığıyla kütüphanelerin web sayfalarına girerek bilgisayar ortamına aktarılan kitapları inceleyebilir, yararlanılacak yerleri kendi bilgisayarımıza kopyalayabilir veya istediğimiz sayfaları yazdırabiliriz.
Okuyucuya daha kolay ve daha iyi hizmet verebilmek için kütüphanelerde -imkânlar ölçüsünde- bilgisayarlardan ve bilgisayar programlarından yararlanılmaktadır. Bugün kütüphanelerde yavaş yavaş ayrı bölümler açılarak CD kütüphaneleri oluşturulmaya başlanmıştır.
Â
c) Ä°nternetten yararlanma:
Akla gelebilecek hemen her alandaki ve her konudaki bilgiye internet sayesinde kolaylıkla ulaşmak mümkündür. Sanal kütüphaneler, on-line araştırma dergileri, internet ortamındaki kitaplar, dergiler, antoloji sayfaları... meraklıları için sadece birkaçıdır.
Â
d) Bilgisayar programları ve CD (VCD, DVD)'lerden yararlanma:
Bilgisayar programları kullanılarak ciltlerlerce kitapta yer alan bilgi, harita, resim veya belgeseller, filmler CD veya DVD'lere aktarılabilmektedir. Etkileşimli (interaktif) olarak hazırlanan eğitim programlarıyla daha çok bilgiye, çok çabuk, çok ekonomik ve çok keyifli bir şekilde ulaşmak mümkündür.
Â
e) Dinleme:
Bir dersi, konferansı, açık oturumu, tartışmayı, sohbeti vb. dinlerken de çok şeyler öğrenmek mümkündür. Özellikle bir amaca yönelik yapılan dinleme; dinlemeye hazır durumda, dikkati konu üzerinde toplayıp, kavramaya çalışarak, duyguları kontrol edip not tutarak yapılacak olursa dinlemeden elde edilecek yarar daha da artacaktır.
Â
f) Gözlem yapma:
Başarılı bir kompozisyon oluşturmanın temel şartlarından biri de gözlemdir. Çevrede olup bitenleri, varlıkları, nesneleri, tabiatı duyular aracılığıyla (bir anlamda) fark etmek, bunlardan yararlı sonuçlar elde etmek ve deneyimler kazanmak iyi bir gözlemle mümkündür. Sanatçıları diğer insanlardan ayıran önemli özelliklerden biri, bunların iyi bir gözlem yeteneğine sahip olmalarıdır. Onlar, bizim göremediğimizi, önemsemediğimizi, fark etmediğimizi hemen görürler. Çünkü onlar bakma ile görmeyi birbirinden çok iyi ayırırlar.
Üzerinde iyi gözlem yapmadığımız konuları veya eşyayı başkalarına anlatmak oldukça güçtür. Ömründe deniz görmemiş birine denizin ne olduğunu anlatabilmek ancak iyi bir gözlem sonunda mümkündür.
Gözlem yoluyla hayattan dersler almak, deneyimler kazanmak da ihmal edilmemelidir. Meselâ, on dakika geciktiği için derse alınmayan arkadaşlarını gören öğrenciler, bundan kendileri için bir ders çıkarabilmelidirler.
g) Kesik (Kupür) biriktirme:
Kesik (kupür); gazete, dergi vb. yerlerden kesilen yazılardır. Okunan gazetelerde, dergilerde ilgi çeken, daha sonra kaynak olarak kullanılabilecek türden haber, makale, fıkra vb. gibi yazılar kesilerek gereğinde konulara göre ayrı ayrı zarflarda veya dosyalarda biriktirilerek bir arşiv oluşturulabilir. "Ünlü bir yazara kendisini nasıl yetiştirdiğini sormuşlar, şöyle açıklamış: Okuduğum bir kitaptan beğendiğim sözleri not eder, bir zarfa koyarım; gazetelerden, dergilerden kestiğim yazıları bir başka dosyada saklarım. Zamanla bir hazine ortaya çıkar. Yazmaya oturduğum zaman benim için her şey artık hazırdır."[2]
h) Åiir defteri tutma:
Åiir kitaplarındaki ÅŸiirler güzeldir. Ancak bazı ÅŸiirler vardır ki bize göre daha güzeldir, en güzeldir. Ä°ÅŸte bu ÅŸiirlerin bir defterde toplanmasıyla hem güzel yazılar yazarak yazma alıştırması yapılmış olacak hem de duyguları en güzel ÅŸekliyle ifade yolları konusunda birikim kazanılacaktır.
Â
ı) Günlük yazma:
Herhangi bir olay, haber veya yorumla ilgili kişisel düşüncelerin sıcağı sıcağına, günü gününe bir deftere veya ajandaya düzenli olarak yazılması anlatım yeteneğinin geliştirilmesinde etkili yollardan biridir.
Â
i) Özlü sözleri derleme:
Yazılı veya sözlü anlatımda sözü uzatmamak, etkiyi artırmak, örnek vermek... için özlü sözler başlığı altında topladığımız atasözleri ve özdeyişlerden yararlanılabilir. Bu sözlerde uzun yılların deneyimi ve birikimi en veciz şekliyle ifadesini bulmuştur. Özlü sözlerin derlendiği kitaplar okunup (istenirse konularına göre) seçme yapılarak bir deftere yazılabilir. Böylelikle hem düşünce ufku genişletilmiş hem de yazı veya konuşma için malzeme de toplanmış olur.
Â
2. KONU SEÇME
Yukarıda sıralanan yollarla ve bunlara ilâve edilebilecek değişik etkinliklerle birikim kazandıktan sonra sıra, üzerinde söz söylenecek veya yazı yazılacak konuyu seçmeye gelir. Konunun araştırma yapmaya uygun, bol kaynağı olan ve kişinin ilgi alanına giren, sınırları belli olan bir konu olmasına özen gösterilir.
Â
3. PLÂN YAPMA
Plânın olmadığı yerde düzensizlik, dağınıklık, zorluk, zevksizlik ve kabalık kendini nasıl gösteriyorsa plânlanmadan ortaya konan yazılı veya sözlü kompozisyonda da benzer aksaklıklar hemen kendini gösterecektir. Esasen iyi bir yazı veya konuşma plânsız olmaz.
Â
4. BAÅLIK BULMA
Başlık, yazının veya konuşma konusunun adıdır. Tabiatta adı olmayan, ismi konmayan varlık olmadığına göre yazıya da bir isim konmalıdır.
İyi bir başlık;
· Kısa ve öz,
· Dikkat çekici ve merak uyandırıcı,
· Konuyla ilgili,
· Ana düşünceyi etkili bir biçimde anlatan,
· Kolay söylenebilen ve akılda kalıcı,
· Yazının içeriği hakkında fikir verici,
olmalıdır.
Film adlarına, kitap adlarına, makale başlıklarına, haber başlıklarına... dikkat edilirse bunların yukarıda sayılan nitelikleri taşıdığı görülür.
Düşünce yazıları için konu, konunun maddesi veya ana düşünce uygun başlıklar olarak seçilirken olay yazıları için daha geniş bir yelpazeden başlık seçmek mümkündür: Olayın geçtiği yer; olay kahramanı; olayın adı; olay kahramanı ve olayın yeri; olayın özü olan eylem gibi. Nelerin başlık olarak kullanılabileceği hakkında bir fikir vermek için başlıklardan bazı örnekler aşağıda sıralanmıştır:
Bilim ve Teknik, Yurt Duyguları, Edebiyatımızın İçinden,Türkçenin Sırları, Osmancık, Atatürk Åiirleri Antolojisi, Türk Dili, Çoban ÇeÅŸmesi, Ä°stanbul'u Dinliyorum, Bizim Duvarlar, Çile, Suç ve Ceza, Silâhlara Veda, Cemile, Kılıbık, Otuz BeÅŸ YaÅŸ, Duvar, Küçük Kız, Mihriban, Düşünmek, Üç Nasihat, KurumuÅŸ AÄŸaçlar, Bayrak, Karadeniz, Memleket Türküsü, Güle Yel DeÄŸdi, Sinekli Bakkal, Acımak, Sarnıç, Yaprak Dökümü, Türkçe Bilen Aranıyor.
Bölüm başlıkları ve ana başlıklar satırı ortalayacak şekilde büyük harflerle yazılır ve (ünlem veya soru ifadesi yoksa) sonuna herhangi bir noktalama işareti konmaz. Alt bölümlere ait başlıklar ise küçük harflerle yazılır.
Önce başlık konup yazının buna göre geliştirilebileceği gibi, yazıyı tamamladıktan sonra da uygun bir başlık seçilebilir.
5. PARAGRAF BÄ°LGÄ°SÄ°
Herhangi bir yazının bir satır başından öteki satır başına kadar olan bölümüne paragraf denir. Paragraf, geniş bir konunun belli bir bölümünü ifade eden düşünce birimidir.
Paragraflar, bütün bir konunun ayrı ayrı bölümlerini ifade eden, kendi içinde de bütünlüğü olan birimlerdir. Bu bakımdan iyi düzenlenmiş bir paragrafta cümlelerin açık, etkili ve birbirine bağlı olması gereklidir.
Uzun bir yazının bölümlere ayrılmaması okuyucuyu yoracağı için yazıdaki çeşitli ana fikirlerin birbirinden ayrılması paragraflarla mümkün olur. Böylelikle yazının kolay okunması ve anlaşılması sağlanır. Yazıda ilk satırın biraz içeriden başlaması (paragraf şekli), bir düşüncenin veya konunun bir bölümünün tamamlanıp diğer bir bölümüne geçildiğini gösterir. Böylelikle okuyucunun ilgisi devam ettirilir, yazının daha kolay kavranması da sağlanır.
İyi bir paragrafın özellikleri
Ä°yi bir paragrafta;
a) Temel cümle,
b) Yan cümleler (yardımcı fikirler),
c) Birlik,
d) Düzen,
e) Ölçü bulunur.
Â
a) Temel cümle
Paragrafta, işlenecek düşüncenin özünü oluşturan bir cümle (temel cümle) mutlaka bulunur. Bu cümle, üzerinde durulacak temel düşünceyi açıkça veya dolaylı yoldan ifade eden bir cümle olabilir. Bu cümle paragrafın özeti olarak değerlendirilebilir; ancak paragraftaki diğer cümlelerde bulunan düşüncelerin hepsini kapsamaz.
Temel cümle yazarın üslûbuna göre, paragrafta değişik yerlerde bulunabilir: Önce temel cümle yazılıp yardımcı fikirlerle geliştirilebileceği gibi, açıklamalar yapıldıktan sonra, "işte buradan çıkarılacak sonuç budur" dercesine paragrafın sonuna yazılabilir veya bir başka yol olarak temel cümle paragrafta doğrudan doğruya yer almaz, yazar bunu bizim bulmamızı ister.
b) Yan cümleler (Yardımcı fikirler)
Temel cümle, yardımcı fikirlerle uygun bir tarzda, değişik metotlarla açılarak geliştirilir. (Böyle olmasa, bütün paragrafların birer cümleden ibaret olması gerekirdi.) Paragrafta; ortaya atılan temel düşünceyi, aynı doğrultuda destekleyen yardımcı fikirlerle konu ve düşünce bütünlüğü sağlanır.
Paragrafta işlenen konunun, düşüncenin özelliğine göre ana düşünceyi açmak, geliştirmek için aşağıda sıralanan metotlar kullanılabilir. Bu metotlara düşünceyi geliştirme yolları da denir. Bir paragrafta bunlardan sadece biri kullanılabileceği gibi, birkaçı aynı anda kullanılabilir:
Tanımlama: Bir kavramın veya nesnenin ne olduğunu, ne işe yaradığını; belirleyici özellikleriyle anlatmaktır. Makale gibi fikir yazılarında ve giriş paragraflarında daha çok kullanılır. Tanımlama, kimdir, nedir sorusunun cevabıdır.
"Yazıcılar, klavye veya daha değişik giriş aygıtlarıyla bilgisayara girilen bilgileri veya yazıları kâğıt üzerine aktarmaya yarayan aygıtlardır." örneğindeki gibi.
Örnekleme: Soyut niteliği olan düşünceyi (veya görüşü), okuyanın veya dinleyenin zihninde canlandırmak, onun kolay kavranmasını sağlamak için yapılan somutlaştırmadır.
Karşılaştırma: Birbiri arasında benzer veya farklı yönler bulunan iki kavram veya nesnenin ortak ya da farklı yönlerini incelemeye karşılaştırma denir. Sık kullanılan metotlardan biridir.
Roman ve hikâye olay yazıları olduÄŸu için benzer yönleri çoktur. Hikâyede olay, romanda olaylar vardır. Kahramanların ve çevrenin tanıtıÂmına romanda çok yer verildiÄŸi hâlde hikâyede ayrıntıya girilmez...
Tanık gösterme: Fikir yazılarında, ortaya atılan düşünceye okuyanı inandırmak için tanınmış kişilerin görüşlerinden yararlanmaya tanık gösterme denir. Okuyucuya veya dinleyiciye "ben bu konuda böyle düşünüyorum ama bu alanın uzmanı ve sizin de tanıdığınız, itimat ettiğiniz falanca da aynı kanaattedir" mesajı verilerek inandırıcılık artırılmaya çalışılır.
Benzetme: Anlatıma güç kazandırmak için aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki kavram veya nesneden zayıf olanı kuvvetliye benzetmedir.
"Åimdi, buz gibi soÄŸuk su içmek istiyorum." cümlesinde su soÄŸukluÄŸu yönüyle buza benzetilmiÅŸtir.
Tasvir: Anlatılmak isteneni okuyucuların gözü önünde canlandırmak gerektiği zaman başvurulan yollardan biri tasvirdir.
"Bu balçıktan insanlar, aralarında hiç konuşmadan yürürler. Kiminin sırtında bir tutam çalı, kiminin bir çuval saman vardır. Kimi bir keçi yavrusunu kucağına almıştır; kimi bir mandayı dürtüşleyerek önüne katmıştır. Boz eşek, İsmail'in ardından, başını önüne eğmiş, küçücük küçücük adımlarla yürür." ( Y. K. Karaosmanoğlu, Yaban)
Temel cümle, zıt fikirlerle de açılabilir. Bu metotta, önce karşıt düşünceler yazılır sonra bunların yanlışlığı belgelerle ortaya konur.
c) Birlik
Paragrafta üzerinde durulan temel düşünceden, işlenen konudan uzaklaşmamaya birlik denir.
Her paragrafta konunun sadece bir yönü ele alınmalı, diğer bir yönüne geçileceği zaman yeni bir paragrafa başlanmalıdır. Bağımsız olarak düşünüldüğünde, her biri işlediği konuyu mükemmel olarak ifade eden cümleler, arada ilgi olmadan bir paragrafta toplanırsa paragrafın konu bütünlüğü, birliği bozulmuş olur. Her cümlenin bir yönüyle temel cümleye bağlanmasıyla paragrafın birliği sağlanmış olur.
Meselâ bir yazıda sınıfın tanıtımı yapılacaksa; sınıfın konumu, ölçüleri, eşyası, öğrencileri... her biri ayrı paragraflarda işlenmelidir.
Â
d) Düzen
Paragrafı oluşturan temel cümle ve yardımcı düşüncelerin, işlenen konunun özelliğine göre bir sıraya konması gereklidir. İlginç fikirlerin ve ayrıntıların mantıklı bir düzene göre sıralanması, okuyucunun paragrafı daha kolay kavramasını sağlar.
Konunun özelliÄŸine göre; zaman, bakış açısı, görüş tarzı ve mantıkî düzen ölçü olarak kullanılabilir. Zamana göre yapılacak bir düzenlemede olaylar veya konu geçmiÅŸten bugüne veya bugünden geçmiÅŸe doÄŸru bir sıra izlenerek yazılır. Zamana göre sıralama; hikâye, roman, hatıra, biyografi, öz geçmiÅŸ gibi yazılarda daha çok kullanılır. Görüş tarzına göre yapılacak düzenlemede; yukaÂrıdan aÅŸağıya, aÅŸağıdan yukarıya; saÄŸdan sola, soldan saÄŸa; içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye; uzaktan yakına, yakından uzaÄŸa gibi bir sıra izlenir. Tasvir bölümleri genelde görüş tarzına göre düzenlenir. Mantıkî düzenlemede ise genelden özele, özelden genele; parçadan bütüne veya bütünden parçaya doÄŸru bir sıra izlenir. Düşünce yazılarında bu metot daha çok kullanılır.
Â
e) Ölçü
İyi düzenlenmiş paragraflar arasında düşüncelerin önemine göre bir ölçü bulunur. Basit konunun işlendiği bir paragrafın uzunluğu ile önemli bir düşüncenin işlendiği paragrafın uzunluğu aynı olmaz. Paragraflar arasındaki bu dengeyi koruyabilmek için şunlar yapılabilir:
· Paragrafta işlenecek düşünceler, okuyucuya göre ayarlanmalıdır.
· Önemli düşünceleri içermeyen paragraflar kısa yazılmalıdır.
· Yazmaya başlamadan önce konunun tamamı hesaba katılmalıdır.
· Açıklama gerektiren, önemli düşüncelerin bulunduğu paragraflar, diğerlerine göre uzun olmalıdır.
· Paragrafların uzunluğu ile ilgili bir sınırlama olmadığı için bu ölçüyü, yazar ayarlamalıdır.
Paragrafların, birbirine uygun bir şekilde bağlanması gerektiği unutulmamalıdır.
Â
Paragraf çeşitleri
Herhangi bir konunun farklı bölümlerini oluşturan paragrafları, yerine ve özelliğine göre başlangıç paragrafı, giriş paragrafı, geçiş paragrafı, gelişme paragrafı ve sonuç paragrafı gibi çeşitlere ayırmak mümkündür:
Â
Giriş paragrafı: Okuyucuyu konuya hazırlamak, düşünceleri (veya olay yazılarında yeri) tanıtmak, onu okumaya yönlendirmek amacıyla düzenlenen paragraftır. Bir anlamda yazının vitrini olan bu paragrafın dikkat çekici bir şekilde, iyi düzenlenmesi gerekir.
Â
Gelişme paragrafı: İşlenen konunun düşünceyi geliştirme yollarından istifadeyle, çeşitli yönleriyle açıklandığı, geliştirildiği paragraftır. Yazıda giriş bölümünden sonra yer alır.
Â
Sonuç paragrafı: Giriş veya gelişme bölümündeki düşüncelerin kısaca özetlendiği, ana düşüncenin hatırlatıldığı paragraftır. Usta yazarların yazılarında genellikle bu paragraf bulunmaz. Çünkü yazar söyleyeceklerinin hepsini daha önceden tamamlamıştır. Ancak, değerlendirmeyi okuyucuya bırakmamak (onun yanılmasını önlemek) veya etkili bir biçimde yazıyı tamamlamak anlayışıyla sonuç paragrafı düzenlenebilir.
Paragraflar, (istenirse) konularına göre olay paragrafı, tasvir paragrafı, tahlil paragrafı ...gibi çeşitlere de ayrılabilir.
Â
UYARI: Paragraf çeşitleriyle, yazının bölümleri birbirine karıştırılmamalıdır. Giriş bölümü sadece bir paragraftan ibaret olabileceği gibi birden fazla paragraftan da oluşabilir. Dolayısıyla giriş bölümüyle giriş paragrafı aynı anlamda kullanılamaz. Benzer şekilde, gelişme bölümü de tek paragraftan ibaret değildir. Bu bölümde gelişme paragrafları birden fazla olur. Sonuç bölümü ise bir paragraf olabileceği gibi birkaç paragraf şeklinde de düzenlenebilir. Düşünce yazılarındaki giriş, gelişme, sonuç bölümleri; olay yazılarında serim, düğüm, çözüm şeklinde adlandırılır.
Â
6. DÄ°LÄ°N KURALLARINI BÄ°LME
İyi bir yazı yazmak veya başarılı bir konuşma yapmak için dilin (ses bilgisinden cümleye kadar bütün) kuralları, söz varlığı çok iyi bilinmelidir. Kelimelerin anlamlarını, bunlar arasındaki anlam inceliklerini ve dilin ifade kabiliyetini iyi bilmek, yazana (veya konuşana) kolaylık sağlayacaktır. Bu konudaki birikimin bir anda oluşması elbette mümkün değildir. Kişi, öncelikle konunun önemine inanır, bol bol okur, araştırır, yazma alıştırmaları yapar, sabırlı olur ve bunu zamana yayarsa bu birikimi kazanabilir.
Â
7. YAZMA
Bilgi birikimden yola çıkarak konuyu tespit edip plânladıktan sonra (paragrafların özellikleri dikkate alınarak) yazmaya başlanmalıdır. Ancak kişinin kendisini hazır hissetmesinin yazının güzelliği ile doğrudan ilgisi olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Yazmaya önce, kısa yazılar yazarak başlamakta yarar vardır. Hatta başlangıçta yatkınlık kazanmak için şiirler, kısa hikâyeler... olduğu gibi yazılabilir. Sonra bir üslûp kazanıncaya kadar bol bol yazı denemeleri yapılmalıdır. Bu konuda Benjamin Franklin diyor ki "Güzel yazıları derleyen bir kitap elime geçti, satın aldım. Baştan aşağı okudum. Üslûbu çok hoşuma gitti. Bu üslûp yeteneğine erişme isteğini duydum. Taklitle işe başladım. Önce kitaptaki en güzel makaleleri seçtim. Her paragrafın önemli yerlerini özetledim. Kitabı bir kenara attım. Birkaç gün sonra bu makaleleri aslına uygun olarak, kitaba bakmadan yazmaya çalıştım. Gördüm ki, kelime stokum, kelimeleri kullanışım oldukça zayıf. Ara sıra çıkardığım özetleri birbirine karıştırdım; birkaç hafta sonra özetleri tekrar düzelterek metni meydana çıkarmaya çalıştım. Bu çalışmalar yazı yazma yeteneğimde büyük gelişmeler sağladı."[3]
Â
8. YAZININ OKUNMASI VE DÃœZELTÄ°LMESÄ°
Yazı tamamlandıktan birkaç gün sonra sanki bir başkasının yazısını okuyormuş gibi; sayfa düzenine, imlâya, noktalamaya, dil bilgisi kuralları ve iyi bir anlatımın niteliklerine uygunluk gibi ölçütlerle dikkatli bir şekilde yeniden okunmalı, varsa yanlışlar düzeltilmelidir. Yazı, herkesin doğru ve kolay anlayabileceği bir hâle getirilmelidir
Â
Â
Â
 YENÄ°ÅEHÄ°R Ä°KOKULU KOMPOZÄ°SYON DEÄERLENDÄ°RME ÖLÇEÄÄ°
Etkili Başlık | ...5... |
Yardımcı Fikirlerle Destekleme | ...10... |
Ana Fikir | ...15... |
Giriş Bölümü | ...10... |
Gelişme Bölümü | ...10... |
Sonuç Bölümü | ...5... |
Cümle Kurumu | ...10... |
Örneklendirme | ...5... |
Destekleme | ...5... |
Kâğıt Düzeni ve Yazı | ...15 |
Noktalama Ä°ÅŸaretleri | ...10... |
Â
Â
Â
Yayın 23.12.2021
Güncelleme 23.12.2021 15:50
Ziyaret 470
Yazdır
Duyurular
BeÄŸen
İstanbul-Çiçekçi Romanlar
Aşağıda yer alan Romanes-Türkçe sözlük Çingeneyiz.org ekibi tarafından İstanbul'un Şişli ilçesindeki çiçekçi Romanları arasında derlenmiştir. Siz de bölgenizde yaptığınız sözlük derlemelerini sitemize ulaştırarak yayınlanmalarını sağlayabilirsiniz.
İrtibat: [email protected]
Gerekli Bilgiler:
Bilgileri yollayan kişinin memleketi. Hangi Roman grubuna ait olduğu. Yollanan sözcük ve kalıp cümleler türkçe karşılıkları ile beraber mail adresimize yollanmalıdır.
Organlar
Chib: Dil
Chiba: Diller
Çank: Bacak
Çhora: Sakal
Danda: Dişler
Dant: Diş
Gi: Karın
Kalinco: Ciğer
Kan: Kulak
Kana: Kulaklar
Koçi: Diz
Kuni: Dirsek
Musi: Kol
Mustaça: Bıyık
Muy: Ağız
Nak: Burun
Naya: Parmak
Phuy: Kaş
Por: Bağırsak
Puro: Ayak
Puro: Ayak
Puya: Kaşlar
Şoro: Baş
Thar: Damak
Vas: El
Vingise: Tırnak
Yakh: Göz
Yakha: Gözler
Yilo: Kalp
Akrabalık
Baba: Nine
Baçe: Ağabey
Baye: Ağabey
Biyav: Düğün
Bori: Gelin
Camutro: Damat
Camutro: Enişte
Chavo: Erkek
Chay: Kız
Mami: Nine
Miday: Anne
Modat: Baba
Mophral: Küçük kardeş (laxo)
Nane: Ağabey(Laxo)
Papu: Dede
Phen: Kız
Phen: Kızkardeş
Phral: Kardeş(genel)
Phrala: Erkek
Hayvanlar
Bakro: Koyun
Baliçho: Domuz
Başno: Horoz
Berali: Arı
Coro: Katır
Cukel: Köpek
Çhavri: Piliç
Çhavro: Piliç
Çirikli: Kuş
Gras: At
Guruv: İnek
Kanzavuri: Kirpi
Kaxni: Tavuk
Khuro: Tay
Maçhe: Balıklar
Maçho: Balık
Meçka: Ayı
Misirka: Hindi
Paparuşka: Kelebek
Papin: Kaz
Richini: Ayı
Rukono: Köpek
Şoşon: Tavşan
Xer: Eşek
Araçlar
Amuni: Örs
Çaro: Tabak
Çhuri: Bıçak
Gono: Çuval
Katuna: Çadır
Kihl: Yağ
Klaşto: Kıskaç
Lil: Kağıt
Mayaro: Kepçe
Mirakh/Meniya: Ayakkabı
Petalo: Nal
Pişot: Körük
Pürüstüya: Saç
Roy: Kaşık
Sarxa: Çadır
Sevli: Sepet
Sorula: Çarık
Tesla: Keser
Thav: İplik
Tover: Balta
Trasta: Torba
Tabiat Varlıkları
Derav: Deniz
Forli: Altın
Lon: Dere
Rukh: Ağaç
Rup: Gümüş
Xopaçi: Ağaç
Yak: Ateş
Besin Maddeleri
Ambroli: Armut
Drakh: Üzüm
Fısıy: Fasulye
Lİnta: Mercimek
Mamuxa: Böğürtlen
Mandro: Ekmek
Maro: Ekmek
Mayno: Ekmek (laxo)
Phabay: Elma
Rizi: Pirinç
Ron: Tuz
Su: Pani
Xabe: Yemek
Sayılar
Biş: Yirmi
Deş: On
Duy: İki
Efta: Yedi
İnya: Dokuz
İştar: Dört
İştarvardeş: Kırk
İştarvardeşopanç: Kırkbeş
Mila: Bin
Milyoni: Milyon
Oxto: Sekiz
Panç: Beş
Pançvardeş: Elli
Şel: Yüz
Şov: Altı
Şovvardeş: Altmış
Trin: Üç
Trinvardeş: Otuz
Yek: Bir
Takvim
Abreş: Bu yıl
April: Nisan
Bocuk: Aralık
Breş: Yıl
Chon: Ay
Dersi: Gelecek Yıl
Disera: Gündüz
Dives: Gün
Diyes: Gün
İç: Dün
Kham: Güneş
Masek: Ay(takvim)
Milay: Yaz
Olayer: Öbürgün
Persi: Sonraki Yıl
Ratasa: Gece
Thera: Yarın (Laxo)
Yavine: Yarın
Yivent: Kış
Genel Sözcükler
Bezaxa: Günah
Çor: Hırsız
Doş: Suç
Drom: Yol
Gili: Şarkı
Kher: Ev
Love: Para
Pares: Para
Sastipe: Sağlık
Saya: Para
Suno: Rüya
Sıfatlar
But: Çok
Buxlo: Geniş
Civdo: Canlı
Khanlo: Kötü
Mulo:Ölü
Phuri: Yaşlı(kadın için)
Phuro: Yaşlı
Rama: Genç(genel kullanım)
Sano: İnce
Suslo: Islak
Şil: Soğuk Hava
Şudro: Soğuk (Yemek)
Tank: Dar
Tato: Sıcak
Terni: Genç( Kadın için)
Terno: Genç(erkek için)
Thulo: Kalın
Uço: Uzun
Xarik: Az
Xarno: Kısa
Fiiller
Açho: Kal
Ale: Gel
Beş: Otur
Ca: Git
Canga: Uyandır
Gilav: Şarkı Söylemek
Nerz: Öl
Paşlo: Uyu
Pi: İç
Tav: Pişir
Turşipe: Susmak
Uşte: Kalk
xa: ye
Gramer ve Temel Deyimler
Açho Devlesa: Hoşçakal
Amen: Biz
Ca Devlesa: Güle Güle Git
Ci ki yavin: sabaha kadar
Ci ko kher: eve kadar
Ci: kadar
Ekerestar: Evden
Ekereste: Evde
Eveşestar: Ormandan
Eveşeste: Ormanda
Kadava: Bu (Xorahane)
Kava: Bu (Laxo)
Kher: Ev
Kiri: Kadın İçin Senin (Laxo)
Kiro: Erkek İçin Senin (Laxo)
Ko: -e
Kodova: Şu (Xorahane)
Kokher: Eve
Kova: Şu(Laxo)
Koveş: Ormana
Laçi Tumari Rat: İyi Akşamlar
Les Ki: Kadın İçin Onun (Laxo)
Les Kiri: Kadın İçin Onun (Xorahane)
Les Ko: Erkek İÇin Onun (Laxo)
Les Koro: Erkek İçin Onun (Xorahane)
Me isi nom o ...: İsmim ...
Me isinom katar...: memleketim ...'dır
Me: Ben
Moro mo alav o...: İsmim...
Moro: Benim
Odala: Onlar (Xorahane Lehçesi)
Odava: Erkek için o (Xorahahane Lehçesi)
Odava: O (Laxo)
Odava: o(Xorahane)
Odiya: Kadın için o(Xorahahane Lehçesi)
Okher: Evi
Oveş: Ormanı
Romanes Canes: Romanca Bilir misin (Laxo diyalekti)
Romanes Canesa: Romanca Bilir misin
Sar İ Sinan: Nasılsın
So Kerdan: Ne yaptın
So Kerde: Ne Yaptılar
So Keresa: Ne yapıyorsun
Tori: Kadın İçin Senin (Xorahane)
Toro Alav Sosi: İsmin nedir
Toro: Erkek İçin Senin (Xorahane)
Tu Katar İsinan: Nerelisin
TU: Sen
Tumen: Siz
Veş: Orman
Von: Onlar (Laxo Lehçesi)
Vov: Erkek için o (Laho lehçesi)
Voy: Kadın için o (Laho lehçesi)
Romanes Sözlük-Çanakkale Biga
Aşağıda yer alan Romanes-Türkçe sözlük Çingeneyiz.org ekibi tarafından Çanakkale'nin Biga ilçesindeki sepetçi Romanları arasında derlenmiştir. Siz de bölgenizde yaptığınız sözlük derlemelerini sitemize ulaştırarak yayınlanmalarını sağlayabilirsiniz.
İrtibat: [email protected]
Gerekli Bilgiler:
Bilgileri yollayan kişinin memleketi. Hangi Roman grubuna ait olduğu. Yollanan sözcük ve kalıp cümleler türkçe karşılıkları ile beraber mail adresimize yollanmalıdır.
Romanlar Balkanlar'da yaşayan en büyük Çingene topluluklarındandır. Roman toplumunun Romanes adı verilen bir dili ve başlangıcı Kuzey Hindistan'a dayanan bin yıllık bir tarihi bulunmaktadır. Romanların en eski ataları uzun yolculuklarına Hindistan'dan başlamış olsalar da Roman Çingeneleri gerçek anlamda bir Balkan toplumudur. Hem Romanes dili, hem de Roman kültürünün diğer özellikleri uzun bir göç sürecinin ardından Balkan topraklarında bugünkü şeklini almıştır.
***
Dünyanın dört bir yanında farklı Çingene kavimleri yaşamlarını sürdürmektedir. Bu kavimlerin ortak özelliği sahip oldukları topraklar, hayvan sürüleri ve geniş orman arazileri ellerinden alındığı için geçimlerini göçebe zanaatçılıkla temin etmek zorunda kalmış olmalarıdır. Roman toplumun ataları da yine kendilerine başka hiçbir alternatif bırakılmadığı için yüzlerce yıl boyunca sepetçilik, elekçilik, kalaycılık, demircilik, müzisyenlik, şifacılık gibi geleneksel Çingene meslekleri ile geçinmek zorunda kalmışlardır. Sanayinin yaygınlaşması ile birlikte geleneksel Çingene meslekleri büyük ölçüde yaygınlığını kaybettiğinde ise az sayıdaki şanslı Roman avukat, doktor, mühendis veya öğretmen olmayı başarabilmiştir. Günümüzde Balkanların her yerinde yaşayan Roman toplumunun büyük çoğunluğu ekmeklerini taştan çıkarmakta, yaşadıkları ülkelerdeki diğer kesimlerin çoğunlukla tercih etmediği düşük gelirli ve en zor işlerde çalışmaktadırlar.
Devamını Oku
ROMANLARIN TARİHİ
Sanayi öncesi dönemde geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşılayan tüm Çingene kavimlerinin kendilerine ait bir tarihi vardır. Balkan coğrafyasının en kalabalık Çingene gruplarından olan Romanlar da Hindistan'dan Avrupa'ya uzanan zorlu bir göç süreciyle başlayan bir tarihe sahiptirler. Roman toplumuna mensup bireylerin, toplumlarını hedefleyen önyargılar karşısında kişiliklerini ve toplumlarını savunabilmeleri ve kendilerini birlikte yaşadıkları toplumlara daha iyi anlatabilmeleri için bu tarihi bilmeleri büyük önem taşımaktadır.
Roman tarihi yazılı kaynaklardan öğrenilemez. Doğrudan doğruya Roman tarihine kaynaklık edebilecek çok az sayıda yazılı belge bulunmaktadır. Buna karşılık Roman tarihinin en büyük şahidi Roman dili, Romanestir. 1700'lü yılların sonlarından itibaren Romanes dilini inceleyen dilbilimciler bu dilin kimi özelliklerinden Romanların tarihine ilişkin çeşitli sonuçlar çıkarmışlardır. Romanes dilinin Avrupa'da konuşulan diller içerisinde yakın dönem Hint dilleri ile doğrudan ilişkili tek dil olması Romanların tarihinin Hindistan'da başladığını ortaya koymaktadır. Hindistan'da başlayan Roman tarihi, Romanların bir Avrupa halkına dönüşmesiyle devam edecektir.
Devamını Oku
BEN BİR ÇİNGENEYİM
Tarihin en eski devirlerinden beri korktular bizden. Adımızı Çingene koydular. Farklıydık. Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler. Biz yarattığımız göz nuru zanaatlerle onlara bir yaşam bahşederken onlar şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar bizi. Yoksulluk bitmeyen bir lanet gibi üstümüze çüktü. Çok acılar çektik.
Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için her yolu denediler... Haykırarak baktılar insanların gözlerine; bazen yalvararak! "Biz Çingene değiliz, insanız". Bizi kabul edin. Lütfen!
Bugüne kadar kimse onları dinlemedi. Çaresizliklerinin karşısında gülümsediler. Yoksulluklarıyla alay ettiler. Umutsuzluk bir karabasan gibi çöktü insanlarımızın üzerine.
Ben atalarım gibi umutsuzca yalvarmayacağım. Biliyorum ki gerçekten de biz farklıyız! Özgür, hırçın, dayanıklı, güçlü, insancıl, ve yaratıcıyız. Tarihin en barışçı insanlarıyız. Bu yüzden utanmam gerekmiyor.
Evet ben bir dokunulmazım. Acılarımızın verdiği güçle; çirkinlikler, kalleşlikler ve aşağılayan bakışlar dokunamaz artık bana. Temiz yüreğimize değil aşınmış ayakkabılarımıza bakanlar incitemez artık kalbimi. Madem ki binlerce yıldır ölüm tadında yaşadık hayatı; bundan sonra hiçbir güç dokunamaz tertemiz insanlığımızla beslenmiş kutsal özgürlüğümüze. Ben bir dokunulmazım.
Çingeneler insanlık ailesinin ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. En gerçek ve doğru manasıyla Çingeneler göçebe zanaatçı ataların çocuklarıdır. Tarihin en eski zamanlarından beri kimi insan grupları; tarım veya hayvancılıkla geçinmişlerdir. Çingenelerse çeşitli nedenlerden dolayı göçebe zanaatçılıkla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Biz Çingenelerin ataları; sepet, elek, metal eşya, kalay vs gibi ürün ve hizmetleri meydana getirerek bunları tarım ve hayvancılıkla geçinen diğer toplumlara satmışlardır. Bizim atalarımız diğer toplumlar gibi hayvan sürülerine ve geniş topraklara sahip olmadığından göçebe zanaatçılıktan başka bir geçim imkanı bulamamışlardır. Aslında Çingenelerle Çingene olmayanları birbirinden ayıran yegane fark budur.
Sanıldığı gibi bizlerle diğer insanları birbirimizden ten rengi, ırksal özellikler ya da dil ayırmaz. Esmer Çingeneler kadar beyaz tenli ya da sarışın Çingeneler de vardır. Farklı ırklara mensup Çingene grupları da vardır. Farklı diller konuşan Çingene grupları da vardır. Ama tüm Çingenelerin ortak özelliği atalarının binlerce yıl boyunca göçebe zanaatçılıkla geçinmiş olmalarıdır. Bugün birey olarak bir Çingene hangi mesleği yapıyor olursa olsun, insanlığın ilk zamanlarında atalarının göçebe zanaatçı olması onun da Çingene toplumuna ait olduğunu gösterir.
Devamını Oku