rüçhan adlı cenazesi / Ana-kız aynı adama aşığız | Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı Köşe Yazısı - Hürriyet Haberler

Rüçhan Adlı Cenazesi

rüçhan adlı cenazesi

Bu yazıyı Rüçhan Adlı okumalıydı

Bu yazıyı Rüçhan Adlı okumalıydı

Sarıkız'ın Anıları

Türkan Şoray’la tanışmadık. Yalnız seneler önce, ATV’de programıma konuk olan kardeşinin görüntülerini çok beğenmiş olmalı ki, telefondaki o ipek sesiyle beni ve arkadaşlarımı kutlamıştı. Oysa o benim, çocukluğumda biraz da burun kıvırarak, evli bir erkekle yaşayan hatta çok da alaturka bulduğum bir yıldızdı. Çoğumuza olduğu gibi, aradan geçen yıllar bana da, öyle oturduğum yerden ahkâm kesilmeyeceğini öğretti. Daha sonraları çocukluğumun o salak beğenilerinin yerini gerçek değerler aldı çok şükür.
Gazetelerde Rüçhan Adlı’nın aile bireylerinin demeçlerini okuyunca anılarıma bir günlük ara verip, bu genç adama bir-iki hatırlatmada bulunmak istedim.
Bak Mustafa Gökhan arkadaşım. Siz bilmezsiniz ama; Yeşilçam’da öyle gerçek hikayeler vardır ki her birinden onlarca senaryo çıkar. Bir Muhterem Nur vardır mesela. Zamanında valizler dolusu parayı gözünü kırpmadan erkeği ile paylaşan... Parası bitince de başka bir kadın için terk edilip pavyonlarda dans etmeye mecbur bırakılan. Bir Filiz Akın vardır, "artık yaşlandığı için" birlikte olduğu erkeğin ihanetine uğrayıp neredeyse mafyanın eline düşen.

Ve daha niceleri...
Şoray’a gelince. O sizin söylediğiniz gibi filmlerinde öpüşmediği için "Sultan" olmadı. Bilindiği gibi, yetenektir insanı bir yerlere getiren. Ölmüş insanın arkasından konuşulmaz ama, dedeniz
o aptal kuralları koymasaydı ve o kurallar başkalarına da örnek olmasaydı Türk sineması belki de daha iyi yerlere gelecekti. Filmlerde öpüşülünce sultan olunmazmış. Çağdaş bir genç olarak (giyiminizden öyle anlaşılıyor) dedenizle aynı fikri paylaşmanız biraz ürkütücü. Grace Kelly, Hollywood’un yarısıyla öpüştü filmlerinde ama sonuçta prenses de oldu.
En ağırıma giden de o "had bilmez" lafınız. "Türkan Hanım’ın sahip olduğu hanımefendi sanatçı tiplemesinin dedenizin sayesinde olduğunu" buyurmuşsunuz.
Türkan Şoray dedenize rağmen hanımefendidir. Sizin küçümsediğiniz hatta görmezden geldiğiniz "hanımefendilik" öyle insandan insana cinsel ilişkiyle geçmez. Öyle olsaydı siz de en yakını olarak beyanatlarınızda bu efendilikten nasibinizi alırdınız. Sinemaya 15 yaşında girdiğinde, Rüçhan Adlı tarafından ambargo konularak - uvertüre aşık olup onu evlere kapayan göğsü kıllı Adanalı arkadaşlar misali - yıllarca Şoray’ın, Türk halkının gözünde "metres" kadın olarak kalmasına sebep oldu. 80 sene öncesine kadar fes giyen Müslüman bir toplumun gönlünde bir metres, sultan olabildiyse bu, eşini bir türlü boşayamayan dedenize rağmendir.
Bir de "Cihan Ünal’dan ayrıldığında mağdur olan Türkan Hanım’ı himayesine almış." Kime ve neye karşı ya da ne karşılığında? "Durumumuz çok şükür iyidir" diyorsunuz. Peki, dedenizin arkasından hâlâ tek bir laf etmeyen bu hanımefendiye hiç değilse anılara hürmeten, bu evi niçin bırakmadınız?
15 yaşındaki Şoray’ı dedenizle olan beraberliğinde nasıl "cahil" buluyor ve suçlamıyorsam, bu talihsiz açıklamalarınızda da sizi
o kadar çocuk buluyorum. Eleştirilerim de, bu metni yazıp elinize veren büyüklerinize zaten.



CUMARTESİ























kaynağı değiştir]

1916 yılında, Mekteb-i Fünûn-u Bahriye-i Şâhâne’ye (bugünkü adı ile Deniz Harp Okulu) imtihanla girdi.[12] Üç yıl öğrenim gördüğü bu okulda Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi tanınmış isimler görev yapmakta idi. Türk şiir ve düşünce hayatının Necip Fazıl’a göre zıt kutbunda yer alacak olan Nâzım Hikmet Ran aynı okulda iki sınıf üstte öğrenci idi.

Necip Fazıl, Bahriye Mektebi’ndeki (Deniz Harp Okulu) öğrencilik döneminde şiirle ilgilenmeye başladı, tek nüsha biçiminde ve elle yazılmış olan “Nihal” isminde haftalık bir dergi çıkararak ilk yayıncılık faaliyetine başladı.[13] Okulda iyi derece İngilizce öğrenerek Lord Byron, Oscar Wilde, William Shakespeare gibi Batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okuma olanağını buldu. Ahmet Necip olan adının “Necip Fazıl” olması bu okulda gerçekleşti.[14]

Bahriye Mektebi’nde üç yıllık öğrenimini tamamladıktan sonra ilave edilen dördüncü sınıfı bitirmedi ve okuldan ayrıldı.[12]

İstanbul’un işgali sırasında annesi ile birlikte Erzurum’daki dayısının yanına giden Necip Fazıl, bu arada henüz genç yaşta olan babasını kaybetti.[13]

Darülfünun yılları[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır