rusça ura ne demek / Putin emir verdi Kızıl Meydan inledi: Binlerce Rus askeri böyle bağırdı - Dailymotion Video

Rusça Ura Ne Demek

rusça ura ne demek

Ura ne demek?

ura‘ eski yunanca’da ‘yaşa’ anlamına gelir ve bir coşku ifadesidir.

Ura ne demek Karadeniz?

bir de bölgede kullanılan dilin vazgeçilmezi ura vardır. ura kelimesi lan gibi kullanılmakla birlikte genelde cümlelerin başında kullanılır. seslenirken de bu sözcük kullanılır ancak seslenme sırasında uraoaooo gibi bir hal alır.

Gudal ne demek?

Gudal-Kutal” sözcüğü, bölgemizde yoğurt, lahana, kuymak gibi yemeklerin yapımında kullanılan ve çam ağacından yapılmış el mikseri görevini gören; biri birine geçişken en az iki ayrı nesneyi derin bir kapta el gücü ile çırparak birleştirip yeni bir nesne, yeni bir lezzet oluşturmaya yarayan araçtır.

Dulanmak ne demek?

Dulanmak :Çok sevmek. Sevinçini belirtmek.

Trabzonda Gadam ne demek?

trabzonluların bolcana kullandığı, orijinin ne olduğunu bilmediğim trabzon’da herhangi birine sorduğumda da cevap alamadığım, kuvvetli muhtemel “gardaşım”dan türemiş, dosta hitap şekli. yugoslav göçmenlerinin kardeşim anlamında kullandığı söz. gadam ya da kadam diye kullanılır.

Dalay mi ne demek?

Beraber. Eş, aynı, bir boyda.

Eşün ağız ne demek?

“eğşün ağızlı” diye bir tabire sahiptir. “eğşün” spatuladan biraz daha geniş ağızlı olan mutfak gereciymiş. “ortalığı gübür etmen.

Giresun gavara ne demek?

Conversation. birden fazla kişinin bir araya gelip herhangi bir konu olmadan boş boş konuşmasına gavara denir.

Gadam hangi dil?

bulgaristan’ın kırcaali yöresindeki türklerce çok sık kullanılan hitap.

Gada gözlü ne demek?

Gada kelimesi, suç, günah ve dert anlamına gelir. Gadasını aldığım sözü de derdini ben alayım, ben çekeyim, sen mutlu ol manasında kullanılan bir deyimdir.

Giresun Gırıklı ne demek?

Yöre, Giresun‘un en eski bir yerleşim birimlerinden birisidir. Bölgede “Gırık, Kırık” ismiyle de bilinir. Muhtemelen Çepnilerden evvel yöreyi yurt tutan Kırıklı isimli Avşar Oymağından ismini almıştır. Yavuzkemal, günümüzde Çepnilerin yoğun yerleştiği yerler arasındadır.

Giresunca heri ne demek?

giresunca; siktir et. amasya halkının “ya”, “yahu”, “artık” vb. manasında anlamını bilmeden kullandığı edat. kullanması güzel olan kelimedir, heri demek yerine heee diyebilirsiniz ör:get heee (e lerin sayısı size kalmış).

Gavaracı ne demek?

boş laflarla herkesten üstün gelmek için çalışan, gürültücü, yalancı (kimse).

Gada almak ne demek?

Gada kelimesi, suç, günah ve dert anlamına gelir. Gadasını aldığım sözü de derdini ben alayım, ben çekeyim, sen mutlu ol manasında kullanılan bir deyimdir. TDK’ya Göre Gadasını Almak Ne Anlama Gelir? TDK’ya göre gadasını almak, bir kişinin günahını ve suçunu üstlenmek demektir.

Zala kelimesinin anlamı nedir?

macaristan’da bir nehir. slovence ‘guzel’ demek.

1 M e Jhm_et F mı<a it Köprillü EDITÖR Yahya Kem:ı.l TAŞTAN ~e> T.C. KOLTÜR VE TURiZM B A KANUGI

2 ~... ~r~ «.!; Her hakkı saklıdır. T.C. KÜLTÜR VE. TURİZM BAKANLIGI KÜTÜPHANELER VE YAYıMLAR GENEL MÜDÜRLÜGÜ 3379 ANMA VE ARMAGAN KiTAPLARI DİZİSİ 43 ISBN: tr e-posta: FOTOGRAFLAR İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi, Mehmet Fuat Köprülü Koleksiyonu. YAP IM, BASia VE CİLT MRK Baskı ve Tanıtım Adres: OSB Sok. D: 2 Ostim -Ankara Tel: 0(312) B askıad ed i 3500 Bas ım Yeri-Tarihi Ankara, Mehmet Fuat Köprülü 1 Ed. Yahya Kemal Taştan. - Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, s.: res.; 21 cm.- (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayın lan; 3379, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü anma ve armağan kitaplan dizisi; 43) ISBN: I. Taştan, Yahya Kemal. Il. Seriler

3 MEŞRUTiYET'TEN CUMHURİYET 'E TARİHÇİLİK VE MEHMET FUAD KÖPRÜLÜ Mustafa Oral Türkiye'de akademik/bilimsel tarihçiliğin öncüsü sayı!an M. Fuad Köprülü :( Mi), uluslararası bir şöhrete sahip olmakla birlikte Istanbul muhitinde yetişmiş seçkin bir Osmanlı ailesine mensup tarihçimizdir. Tarihe Türkolojinin belli başlı üstatları gibi filolojik odaklı değildir, edebiyat ve sosyoloji etrafın ~içirnlenir. Bu eğilimi ise adeta bir mürşit olarak gördüğü Me~rutiyet döneminin en etkili fikir adamı M. Ziya Gökalp ka~dır (Ortaylı 2000: 391). Köprülü, Gökalp'in Türk Yurdu'nda yayınladığı meşhur "Türkleşmek, lslamlaşmak, Muasırlaşmak" makalelerinin ardından kaleme aldığı "Türklük, lslamlık, Osmanlılık" makalesi, adeta öncülü yazıların şerhi gibidir. Bu makalesinde Köprülü, beşeriyet sahasındaki en büyük hakikat ise içti m ai ve tarihi zaruretlerin galebesinden başka bir şey değildir diye yazıyordu (Köprülüzade 1329a: 692). Gerek hı.ı. yazısında, gerek diğer eserlerinde tarihi..ı:wıa çok sosyal tarih olar~ş ve incelemelerini bu minvalde kaleme almış, diğer bütün ilgilerini bu noktada odaklamıştır. Edebiyat tarihini tarihin bir şubesi sayması da buyüzden~. Tarih Yaz ımında ve Edebiyat Tari/ı inde Yöntem M. Fuad Köprülü'nün sağlam tarih metodu ve tarih anlayışının temelinde kendi birikimi ve gayretinin yanında mezunu olduğu Mercan İdadisinin etkisi büyüktür. Mercarı İdadisi, mezunları arasından yetkin edip ve tarihçiler çıkarmış bir okuldur. Tarihçiler içindeki edebi üslup

4 Mustafa Oral konusundaki üstünlüğü de buraya dayanır. Bir edebiyat tarihçisi olduğu halde tenkitu basımlardan çekinmesi, Köprülü'nün ilk dönem eserlerinde kendini açıkça gösteren filolojik metotta zayıflıktan kaynaklanır ( Ortaylı 2000: 392). M. Fuad Köprülü'nün tarih alanında ilk çalışmaları hususi surette öğı:endiği Fransızcadan Türkçeye tercüme ettiği edebiyat, sosyoloji ve tarihten bazı eserlerdir. İlk eserleri arasında yalnızca Fransız sosyologlannın eserlerini temel alarak Kasım 1913 tarihli Bilgi Mecmuası'nda yayınladığı "Türk Edebiyatı Tarihinde Usuf' makalesi meşhurdur. Bu makalesinde Köprülü, edebiyat tarihini, bir milletin geçmişteki fikri ve hissi hayatını göstermesi itibaoyla medeniyet tarihinin, yani bir milletin umumi tarihinin bir parçası olarak incelemenin önemini vurgular. Tarih araştırmalarında izlenen usulün edebiyat tarihi araştırmalarında küçük bazı farklarla aynen tatbikinin mümkün olduğunu, ancak çeşitli usullerin genel usulün mantık çerçevesi içinde aynı birlik ve uyumu gösterdiğini belirtiyor. Osmanlı aydınları arasında genelde usul, özelde tarih yazımında usul konusundaki yoksunluk ve ilgisizlik sorunu nedeniyle, makalesinin bir kısmını bu konuya ayırmaya mecbur olduğunu önemle açıklıyor (Köprülüzade 1329b: 3-52). M. Fuad Köprülü'ye göre tarih, şamil manasıyla mazide cereyan eden bilur,lum efiıl ve vekayiin heyet-i mecmuasıdır ve fikir ve faaliyet-i beşeriyenin mecmua-i tezahüratı demektir (Köprülüzade 1329b: 6). Bilimsel tarih anlayışına başlangıç olarak Montesqieu ile Vico'yu temel alan Köprülü'ye göre tarih, tarih felsefesi nazariyecilerinin sosyal araştırmaları.sayesinde önemli ilerlemeler kaydetmiştir; bugünkü (1913) tarihi topluluklarının devamlı gelişimlerini -şimdiye kadar olduğu gibiyalnız büyük adamların şahsiyetlerinde değil, müşterek izleri geçmişin ~tılan üzerinde henüz hissecj.ilen ve görülen halk kütlesi üzerindeki etkilerini de araştırıp ortaya çıkarmayı gerektirir. Bizde ise tarihin eski minvalde seyrettiğini şöyle anlatıyor (Köprülüzade l329b: 8): "Sonra memleketimizde tarih hqla muharebiit ve muzafferat hikayeleri, hükümdaraıt ve vüzera nıenakıbi, mesalehenanıeler akdi, isyan ve ihtilal vakuiları, ricalin kati ve idamı gibi telakki olunuyor. Halbuki bunlar daha ziyade istisnai ye hakiki bir kıymetten malırum şeylerdir..." Bunun temel nedeni ise bizdeki tarihi belgelerin daha çok bu konulara ilişkin olmasıdir. Bilimsel modem tarih yazımı ise toplum (cemiyet) odaklıdır ve bir toplumun iledeyip gelişmesini istisna olaylara dayandırmaz, daimi ve muntazam vakalarla tedrici (evrimsel) surette açıklayabilir. ' 160

5 Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü Kısacası, M. Fuad Köprülü'nün tarih anlayışının özünde sosyal tarih kavramı ve tarihi tekamül düşüncesi bulunur. Ancak bu teorik yaklaşım biçimini bütünüyle pratik düzleme yansıtamadığını Barthold'un İslam Medeniyeti Tarihi (1940) eserine yazdığı Başlangıç yazısında şöyle itiraf etmiştir (Barthold 1973: XXIII): "Milli tarih telakkisinin romantik devri ni, Türk nasyonalizmi de tabiatiyle görmüştür; Avrupa tarihçiliği nin Türkler hakkında hiçbir ilmi esasa dayanmıyan çok haksız menfi telakkıyleri karşısında, bizim romantik tarihçiliğimizin aksül'amali de ister istemez çok müfrit ve mübalağalı olacaktı ve hakikaten öyle de oldu. Bütün ilmi terakkıylerin esası olan tenkit fikri'nin inkişafı ve rasyonel çalışma usullerinin yerleşmesi, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bizde. de, 'yarım cısırdan fazla bir zamandanberi fasılalarla devam eden' bu Romantik Tarih devrini kapatacaktır; fakat, yine her yerde olduğu gibi, bizde de bu romantik telakkıy, Milli Tarih tedkiklerine karşı umumi bir alaka ı;ıyandırmak ve Umumi Tarih içinde Türkler'in rolünü araştırmağa sevk etmek itibarıyla, psikolojik bir hamle yaratmıştır. Beni, otuz sene evvel, milli tarih araştırmalarına sevk eden ve -insanı ümitsizliğe ve atalete düşürecek- maddi ve manevi bin türlü manialara karşı bu yoldan ayırmıyan biricik arnilin de, bu psikolojik hamle olduğunu itiraf etmeliyim..." Bu yazısının devamında M. Fuad Köprülü, daha ilk günden başlayarak araştırmalarında bilimsel ve nesnel tarih araştırma ve inceleme yöntemlerine bağlı kalmaya ve Batılı tarihçilerio Türkler hakkında yüzeysel ve önyargılı hükümlerini tenkit etmeye çalıştığını anlatıyor. Bu meşhur usul hakkındaki makalesinin ardından yayınlanan makaleleri sonraki dönemde ortaya koyacağı eserleri için adeta bir hazırlık aşamasıdır yılında yayınlanan biri küçük (Tevfik Pikret ve Ahlakı, 40 s), diğeri büyük hacimli (Türk Edebiyatında nk Mutasavvıjlar, 446 s) iki kitapla, özellikle Mutasavvıjlar eseriyle Türkoloji dünyasına büyük bir adım atmış, Batı'nın Şarkiyat ve Türkiyat ilimlerini güçlü bir sesle selamlamış, onlar arasında kendine yer açmıştır. Gerek Mutasavvıflar kitabının temelini oluşturan arasında yayınladığı makalelerini, gerekse bu makalelerinin evveliyatını oluşturan fikir ve faaliyet ortarm olarak Meşrutiyet döneminin iktidara. yakın romantik Türkçiller çevresini görüyoruz. Bu çevrede ilk dikkatimizi çeken Türk Derneği'dir (k. 25 Aralık 1908). Bu derneğin ardılı ise Türk Bilgi Derneği'dir (k. 14 Mart 1913). İsmail Hakkı Baltacıoğlu'na göre bu dernek, bir akademi mahiyetinde kurulmuştur ve bir akademi, daha doğrusu bir üniversite hamlesidir. Hükümet ve İttihat ve Terakki 161

6 MusıafaOnl Merkez Komitesi'nden destek alan yarı resmi bir kuruluştur ve ulusal temelde yeni bir dil, edebiyat ve uygarlık yaratmak amacıyla kurulmuştur. Derneğin, savaş koşullarında ulusal duygunun ve tarih bilincinin halk kitleleri arasında yayıldığı sırada kurulmuş olması anlamlıdır. Yine de Turancı çevreler, derneği sırf bilim lle meşgul olacak bir atılım olarak tarııtmışlardır. Derneğin açıklamasına göre, Türk Derneği gibi yalnızca Türkiyat lle meşgul olmayacak, asrın ilim ve fenninden istifade edecek ve Türk Derneği 'Türkiyat Derneği' ismi lle Bilgi Derneği'nin bir şubesini teşkil edecektir (Oral2006). Bu zincirin" son halkası, asar-ı islamiye ve milliye hakkında tetkikatta bulunmak üzere, yani Türkiyat ve Şarkiyat araştırmalan yapması planlanan ve dönemin Maarif Nezareti'ne bağlı olarak kurulup Darülfünlın'da kendisi için tahsis edilen özel bir dairedefaaliyet gösteren Asar-ı İslamiye ve'milliye Ted.kik Encüıneni'dir (k. 28 Mart 1915). İşte Köprülü, 1918 öncesinde en geniş ve serbest araştırmalarını burada verdi. Encümenin başkanı 40 gün riyaset makamında bulunan, ancak encüınen katibi Köprülüzade Mehmed Fuad'la anlaşarnayıp görevinden ayrılan Ali Emiri Efendi' dir. Ali Eıniri Efendi, Ted.kik Encüıneni riyasetinde kırk gün bulunduğıınu, bu sürede evine encümen katibi Mehmed Fuad Köprülü'nün vakitli vakitsiz belki yüz defadan ziyade rahatsız edici ziyaretler yaptığını belirtiyor (Ali Emiri 13.34: 117). Encümenin diğer üyeleri şöyledir: Mehmed Ziya Gökalp, Ahmed Ağaoğlu, Halim Sabit (Şibay), Hüseyinzade Ali (Turan), YusufKemal (Tengirşek), Mehmed Şemseddin (Günaltay), Mehmed Şerafeddin (Yaltkaya), Kilisli Rıfat (Bilge). Encümenin 1915 yılında büyük ve kalın kitap boyutunda yalnızca S sayı yayınladığı Milli Tetebbular Mecmuası, Gökalp ve Köprülü imzalı makalelerle dikkat çekmiştir. Bugünkü saygın Türkoloji çevrelerinde halen muteber ve aranan bir yayın olması bakırnından gerçekten dikkat çekicidir. Derginin yanında kitap yayını da önemlidir: Kitab - ı Dede Korkut (1332/1916) lle Diviin ü Lügati't-Türk (1333/1917). Dresden Krallık Kütüphanesindeki Heinrich Friedrich von Diez tarafından kopya edildiği söylenen Dede Korkut kitabının Berlin nüshası Kilisli Muallim Rıfat (Bilge) tarafından 1916 yılında Kitab-ı Dedem Korkut Ala Lisan-ı Taife-i. Oğuzan adıyla ve Arap harfleri ile yeniden bastırılmıştır. Bunun ardından 1917'de bastırılan Kaşgarlı Mahmud'un Divan ü Lugati't-Türk eseri büyük bir ses getirmiş, Türkoloji araştırmaları alanında önemli bir kaynak olmuştur: M. Fuad Köprülü'nün adını saygın Türkologlar arasına katan, tarih anlayışını ve tarih yazurunda yöntem ve yaklaşımını göste- ' 162

7 Me~rutiye~ten Cuınhuriyde Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprüiii ren temel eseri ise tik Mutasavvıflar kitabıdır. Aslında bu eser sonraki çalışmaları açısından önemli bir başlangıç niteğiline sahiptir. M. Fuad Köprülü, milli tarih açısından en dikkate değer araştırma konularından biri olarak mutasavvıflar devri Türk halk edebiyatını inceler; çünkü bu konu, milli ruhu ve milli zevki anlamak açısından tipik bir örnektir. Bu konunun odağında bulunan mutasavvıflar, halk dilini ve veznini kullanmak suretiyle geniş kitlelere seslenmiş ve halk arasında tutulmuştur; üstelik İslamlıktan önceki kavmi edebiyatla açıkça ilgileri olması hasebiyle kadim kültürün taşıyıcıları konumundadır. Halbuki önceleri Acem, sonradan Batı tesiri altında milli kültürün yapıcı unsur-. ları unutulduğu içindir ki, halka ait ve halktan gelen her şey gibi eskiden halkın bir kutsallık atfettiği tasavvuf edebiyatı ihmal edildi, küçümsendi ve zamanla unutuldu. Milli ruhu göstermesi bakımından ve eski halk edebiyatıyla sıkı münasebeti bulunan bu avfuni tasavvuf edebiyatının uzun ve derin bir tarihi vardır. Bu tarihin başlangıcı, İslamiyeti kabul eden Müslüman Türklerin henüz İslam kültür dairesine girmemiş veya girip de İslam'ın akide ve esaslarıyla uyuşamamış kardeşleri arasında yeni düşünceyi onl~ıp aniayacakları bir lisan ve zevk alabilecekleri güzel bir şekilde yapmaya çalıştıkları dinsel propaganda çalışmaları ile başlamaktadır. Bu çalışmalara Acem ve Arap örneklerini alarak başladıkları halde zaman içinde onların benzer çalışmalarını aşarak kendilerine mahsus (milli) bir tasavvuf edebiyatı geliştirdiler (Köprülü 1984: 1-2). M. Fuad Köprülü'ye göre edebiyat tarihimiz hakkında şimdiye kadar Doğu'nun eski tezkirecilerinden bugünkü bazı nadir ilimlere, Batı'da ise Hammer'den Gibb'e kadar uzanan Müsteşrikler dünyasında dünya tarihinin önemli bir parçası olan Türk tarihi bir bütün olarak ele alınmadığı için genel yaklaşımda ö"nemli eksik ve yanlışlıklar mevcuttur. 1913'ten sonraki tarih çalışmaları, özellikle 'Türk Edebiyatı Tarihinde Usul" başlıklı makalesi ile diğer makaleleri eski usuldeki görüş tarzının yanlışlığını ortaya koyarak geçmişin araştırılmasında izlenecek bilimsel yolu açıkça ortaya koydu. İşte Köprülü, genel Türk tarihini bir bütün bilinde görmek gerektiği düşüncesinden hareketle Orta A$ya'dan Akdeniz kıyılarına Türk milletirlin on üç-on dört yüzyıllık edebi gelişimini topluca inceleme gereğini ve bu yeni göiüşün Türk tarihine ait bütün şubelerin incelenmesinde önemli ve verimli sonuçlar vereceğini şöyle açıklıyor: İslamiyet'ten önceki Türk edebiyatını anlamadan sonraki dönemleri açıklamak; Osmanlıların oluşumuna kadar Orta Asya ve Anadolu' da nasıl bir edebiyat mevcut olduğıınu bi.l.ıiı.eden bu edebiyatın 163

8 Mustafa Oral oluşumunu anlamaya çalışmak imkansızdır. Nevai'yi bilmeden Ahmed Paşa'yı anlayamayız (Köprülü 1984: 2-3). İşte bu nedenle M. Fuad Köprülü, edebiyat tarihini genel tarihin bir parçası sayarak modern tarihçinin yaklaşım tarzı hakkındaki görüşünü. şöyle açıklamıştır (Köprülü 1984: 3-4): Uzun ve kuvvetli tablillere dayanmayan kolay terkip'ler, zahiren ne kadar.parlak bir ilim cilası altında görünürse görünsün, kuvvetli bir tenkit karşısında derhal yıkılınaya mahktimdur. Bu nedenle edebiyat tarihimizin muhtelif devirlerine ve şahsiyetlerine dair monografiler vücuda getirmek, yani edebi hadiseler hakkında terkibi bir dimağla inceden ineeye çalışılmış ilmi tahliller ve terkipler yapmak şarttır. Tarilı-i Osmmıi Enciimeni'ne Yönelik Eleştirileri M. Fuad Köprülü, Aralık 19l3'te Bilgi Mecmuası'nda yayınlanan "Bizde Tarih ve Müverihler Hakkında" başlıklı makalesinde eski tarzda tarihçilik yapanlan sert bir üslupla eleştirir ve yeni usulde bir tarih eseri yazmarun temel şartlarını ortaya koyar. Köprülü, bizde tarih yazımı ve tarih merakının yayılması konusuılda 1908'in bir dönüm noktası olduğunu şöyle açıklıyor (Köprülüzade l329c: 18): "Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra eski idarenin şi~detle menettiği tarihçilik merakı memlekette adeta ıriüfrit bir surette hüküm-ferma olmağa başladı... Otui sene bütün medeni alemle alakası kesilmiş bir mernlekette hariçte geçen şeyleri öğrenmek maksadıyla gösterilen bu hücum pek tabiidir. Asıl garip ciheti bu esnada milli tarihimize ait ve <şahsi' hiçbir eser-i ilminin meydana çıkmamış olmasıdır..." Buna örnekolarak da Tarih-i Osrnani Encümenl üyelerini ve çalışmalarını gösterir. Tarih-i Osmani Encümeni, Devlet-i Osmaniye'nin mükemmel bir tarihini vücuda getirmek ve Tarih-i Osmaniye ait resdil ve evrdk ü kuyudatı tab' ve neşr etmek vazifesini yerine getirmek amacıyla, 27 Ka-. sım 1909 tarihli irade-i seniyye_ile Padişahın hinıayesinde, Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi'nin riyasetinde Kurulmuştur'. Encümen ihtisas erbabından 12 kişiden oluşacaktı. Bu zevatın isimleri şöyledir: Abdurrahman Şeref, İskender Hoci, Ahmet Midhat, Karolidi ve Diran Kelekyan Efendiler ile Mehmed Efdaleddin, Necip Asım, İsmail Zühtü, Mehmed Arif, Ali Seydi, Ahmed Refik ve Ahmed Tevhid Beyler. ı Tarih i Omıaııi Eıı dimeni Memıuası, No.! (1 Nisan 1326), s.4-7. Encümenin I..'UJ'Uiuşu için ş u makal~e b la. Demiryürek 200 ı : 4 ı -48. ' 164

9 Meşrutiyet'ten Cumhuriyete Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprüiii Heyete şöyle bir göz atınca tarih konusunda çoğunluğun ihtisas sahibi olmadıkları gibi uzman kişiler de değillerdir (Oral 2006: 145. Ayrıca şu makaleyede bkz. Akbayrak 1987: 42). Yazılriıası planlanan Osmanlı Tarihi'nin 1. cildinin planı ise 1 Ağustos 1913 tarihli Encümen dergisinin ilavesi olarak yayınlandı. Program, Türk Yurdu'nda yayınlanan "Küçf.ik Muhtıra" başlıklı bir yazıda Yusuf Akçura tarafından şiddetle tenkit edildf. Yusuf Akçura encümenin programına yönelik eleştirilerini halkın tarihine, yani sosyal tarihe hakettiği yerin verilmemiş olması noktasında toplamıştır. Köprülü ise encümen üyelerinin amaçlanan nitelikte bir tarih eseri yazamayağıru, çünkü çağdaş tarih bilimine vakıf ve yetkin tarihçilerden oluşmadığı üzerinde durmuştur. İlk olarak, encümen üyeleri arasında bazı konularda derin ve uzman kişiler bulunmakla birlikte tarih anlayışı bakımından hiçbir türdeşlik yoktur. İkincisi, encümenin çoğunluğun u oluşturan diğer üyeleri ise ilk gruba göre az bilgili ve maalesef modem tarih anlayışına ve tarih yazımından habersiz ve kayıtsız kişilerdir. Üçüncü kısırnsa, Ahmet Refik (Altınay) gibi tarihin adi (sıradan) bir masalcılıktan ibaret olmadığını aniayarak Batılı tarihçilerio usullerine uymak isteyen tarihçilerdir. Ülkemizde encümenin üyeleri dışında yetkin tarihçilerio olduğunu, bu grubu ise Sorbonne'da tarih ve coğrafya dersleri okumuş gençlerin oluşturduğunu belirtiyor (Köprülüzade 1329c: 18). Köprülü'nün bu geniş çaplı yazısında Türkçü gençlerin yanında olduğu anlaşılıyor. M. Fuad Köprülü henüz hiçbir şahsi eser ortaya koymamış söz konusu grubun başını encümeni her fırsatta eleştiren Ali Kemal'in çektiğini belirtiyor. Modern tarih yazurunda bilimsel usulü uygulamalı olarak öğreomiş olan bu seçkin grubun ülkemizde bu metotları yaygınlaştırmaya uğraşmalarını, milli tarihimizi tetkik ederek Batı'nın bilimler dünyasında da takdirle karşılanan eserler ortaya koymalarını temenni etmiştir. Bumeyanda Mekteb-i Mülkiye'de Siyasi Tarih dersleri veren Ali Kemal'in değerini ortaya koyduğu birkaç eserle ölçmenin doğru olmadığını, tarih metodu ve anlayışı konusundaki görüşünü açıkça ortaya koyması gerektiğini belirtiyor. Köprülü'nün bu ve benzeri yapıcı ve olumlu eleştirileri nedeniyle olmalı ki Damat Ferit Kabillesi'nde Maarif Nazın koltuğuna Ali Kemal oturunca ilk olarak siyasi hasroı 2 "Küçük Muhtıra': Türk Yıırdu, Nu. IV /47 (22 Ağustos 1329), s

10 Mustafa Oral Köprülü'yü Darülfünıin' dan çıkaracağı (Baltacıoğlu 1998: 210). beklentisi gerçekleşmemiştir M> Fuad Köprülü, Tarih-i Osmani Encümeni'ne yönelik eleştirilerine Mütareke döneminde de devam etmiştir. 1918'de ortaya çıkan koşullar, Osmanlıcı ve Turancı dünya görüşünün yerine Türkiye Tarihi odaklı milli tarih anlayışını hakim kılmıştır (Tachau 1963: ; Ülken 1992: 293). M. Fuad Köprülü, Eylül 1920'deyayınlanan bir makalesinde Tarih-i Osmani Encümeni'nin muntazam ve mufassal bir Osmanlı Tarihi hazırlama çalışmalarıru hatırlatıyor, 1908'den itibaren kaç asırlık bir millet olduğumuz halde niçin hala ortada bir tarihimiz yok? sorusunun sorulduğıunu, ancak bu sorunun henüz açık bir yanıtının alınamadığıru, yakın zamanda da alınacağını sanmadığıru anla.tıyor. Köprülü, Tarih-i Osmani Encümeni'nin bazı yayınlarının olduğunu, bu yayınların bütün kusurlarına rağmen takdireve teşekküre değer olduğunu açıklıyor ve şöyle devarn ediyor (Köprülüzade 1336: 2): "... Lakin ne kadar yazık ki şu son iki üç seneden beri bu zavallı encümen de adeta infisah etmiş (hükümsüz kalmış), akanıete (veri;,sizliğe) mahkam olmuştur. 'Tarih' medlafünü (bi/imini) idrak hususunda aralarında hiçbir rabıta ve müşabehet (benzerlik) bulunmayan ve esasen her türlü vesait-i maddiyeden mahrum olan bir encümenden bundan fazla bir mahsul beklemek haksızlıktır." Gerçekten Tarih-i Osmani Encümeni, kuruluşundan itibaren türdeş bir yapıda olmarnası ve maddi olanaksızlıklar nedeniyle verimli olamamıştır. M. Fuad Köprülü, Eylül 1920'de Akşam'da yayınlanan ve Tarih-i Osmani Encü.rneni'ni şiddetle eleştiren bir yazıya atıfta bulunarak, encümenin yıpratılması yerine onun çalışmalarını aksatmasının nedenl~rinin bulunması ve giderilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre encümenin faaliyetlerini aksatan başlıca neden içinde bulunduğu olumsuz koşullardır: Encümenirı ikiyüz lira gibi az bir ödeneğillin bulunması. Bu koşullar içinde _encümen için dağılmaktan başka çare yoktur, diye düşünen Köprülü, tarihimizi tetkik ederek mazimizi bütün vuzuh ve hakikatiyle görebilmek için, evvela hükumetin bu meseleyi layık olduğu ehemmiyetle nazar-ı itibara (dikkate) alması ve bir 'Tarih-i Milli Encümen-i Daniş'in vücuda getirilmesi lazımdır görüşündedir (Köprülüzade 1336: 2). Köprülü'nün ulusal bir akademi kurulması konusundaki önerisi başka bir ad altında, fakat bu defa planlı tarih ve dil çalışmaları yapılması bağlamında, 1927'de tartışıldı

11 Meşrutiyeften Cumhuriyet 'e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü Köprüiii'nün Türkiyat Enstitüsü ve Bilim Ekibi Türkiyat Enstitüsü, Köprülü'nün girişimiyle 1915'te Türkiyat Encümeni adıyla kurulmak istenen, fakat V ekiller Heyeti'nce Encümen-i Tedkik olması kararlaştırılan ve Darülfünıln bünyesinde kurulan araştırma merkezinin devamıdır. Encümen-i Tedkik, Darülfünıln bünyesinde kurulan enstitüler gibi, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda etkinliğini yitirmiş ve dönemin yetkililerince kapatılmıştı. Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki koşullar, bu kurumların yeniden faal hale getirilmesi için uygun bir ortam hazırlamış ve Cumhuriyet yönetimi, skolastik zihniyete karşı açık bir tavır alarak bilimsel düşünceyi desteklerniştir. Bu ortamda yeni siyasi düşünceyle uyum içinde çeşitli kurullar oluşturulmuştur. İşte bunlardan biri de Türkiyat Enstitüsüdür. Enstitünün kuruluşu yönünde ilk girişim 1923 başlarında görülür. Darülfünıln Edebiyat Medresesi Müderrisler Meclisi'nin 20 Mart 1923 tarihli toplantısında Necip Asım (Y azıksız), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu), Köprülüzade Mehmed Fuad imzasıyla bir takrir okunur. Oybirliği ile kabul edilen bu takrirde, Türk harsına, Türkiyat denilen şube- i maarife mihrak, bir ocak olmak üzere Darülfünıln'a yakın bir binanın Türkiyat Müessesesi haline konulmak arzusu gösterilir. Necip Asım, Türkoloji çalışmaları yapmak amacıyla 1908'de Türk Derneği'ni kurduklarını, fakat bazı üyelerin derneği siyasete sürüklemek istediğini, bunu kabul etmediklerinden dağıldıklarını, bu kez kurmak istediklerinin Mütareke döneminden itibaren Darülfünıln'un milli ülkünün bir merkezi olmasının sonucu ortaya çıktığını açıklar. Ancak, söz konusu kurumun bir araştırma merkezinden çok kütüphane olmasının amaçlandığını da şöyle anlatır (Necip Asım 1339: 3): "Darülfünun kütüphanesinde bulunan <Necip Asım Kütüphanesi' ile diğer kısımda Türkiyata müteallik bir hayli kitaplar vardır. Türkiye dersi müzesinde de milli etnografyamız için bir nüve vücuda getirilmiştir. Hele vaktiyle alınıp Istanbul'un Sultan Selim gibi ücra bir köşesine atılan Katan of Kütüphanesi de eldeki mevcuda ilave edilirse qldukça mükemmel bir Türkiyat Kütüphanesi elde edilmiş olacak..." Enstitüsü, Vasıf Çınar'ın MaarifVekilliği (8 Mart-21 Kasım 1924) ile M. Fuad Köprülü'nün MaarifMüsteşarlığı (24 Mart-12 Kasım 1924) zamanında!kurulmuştur. Fuad Köprülü, 24 Mart 1924'te kuruş maaşla Maarif Müsteşarlığı'na atanmış (Oral 2006) ve Türkiyat Enstitüsünün resmen kurulduğu gün (12 Kasım 1924) görevinden istifa 167

12 Mustafa Oral etmiştir. Köprülü, istifasını Ankara'da bulunduğu sırada sunmuştur (Vakit 13 Teşrinisani 1340: 1). Enstitüyü ilk kez kurma girişiminde bulunanlardan İsmail Hakkı Baltacıoğlu ise 3 Eylül 1923'te Maarif Müsteşarlığı'na atanmış, 21 Ka~ım 1923'te de Darülfünun Emini olmuş, 25 Aralık 1920'den 20 Kasım 1923'e kadar da Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapmıştır (Baltacıoğlu 1998: 258 vd). Bütün bu.etkenlerin Türkiyat Enstitüsünün kuruluşu üzerinde olumlu etkilerde bulunduğu söylenebilir. Türkiyat Enstitüsünün kuruluşunu etkileyen bir diğer etken, MaarifVekaleti'nin İstapbul'da bir Türkoloji Kongresi toplama girişimidir (Köprülü 1976). 12 Kasım 1924 tarihli kararname gereğince İstanbul Darülfünt1nu Edebiyat Fakültesine bağlı olarak kurulan Türkiyat Enstitüsü, Türklüğe ait bilumum marifet şubeleri hakkında tedkikat ve neşriyatta bulunmak ve Türkiye haricindeki müessesat-ı mümasile ile tesis-i revabıt ederek beyneimizel bir merkez-i ilmi vazifesini ifa etmek amacıyla kurulmuştur (Birinci 1985: 579). Buna karşın, kamuoyundan ve basından beklediği ilgiyi görememiştir. Bu ilgisizliğin birkaç nedenden kaynaklandığı söylenebilir: Birincisi, enstitüsü kurulc,iuğu zaman, on beş yıldır varlığını sürdüren Türk Tarih Encümeni yeniden faal hale getirilmişti. İkincisi, kamuoyunun akademik tarih çalışmalarından çok, popüler tarih çalışmalarıyla ilgilenmesi. Üçüncüsü, enstitünün kurulduğu sıralarda Türkiye' de Türkoloji çalışmaları konusunda başka etkinliklerin de olması. Dördüncüsü, Köprülü'nün önceden' Türkoloji alanında yayınlanan eserlere, özellikle Türk Tarih Encürneni'rıin yayınlarına, Özellikle Ahmet RefikAltınay'ın eserlerine şiddetli eleştiriler yöneltmesi. Bir diğer neden, Türkoloji konusuna ilgisiyle tanınan TürK. Ocakları çevresinin yeni dönemde Köprülü ile mesafeli bir tutum içinde olması. Türkiyat Enstitüsü kuruldul'tan sonraki en önemli etkinliği kuruluş t~atnamesi gereğince bir bilim ekibinin kurulmasıdır. Bu ekibin ise Sovyet Rusya çıkışlı genç bilginlerden oluştuğu ve enstitünün ilgi odağı haline geldiği görülüyor. Aleksandr N. Samoiloviç, enstitü çalışanları arasında Şuralar İttihadı Cuınl:!uriyeti'nde yaşayan Türk kavimlerine mensup efendilerin bulunduklaiuu ve bunun memnuniyetle anılması gereken önemli bir durum olduğunu belirtiyor. Örneğin, enstitünün çahşkan bir eleıpanı olan Azeri Türkü Ahmet Caferoğlu, 1927'de Darülfünt1n Kütüphanesinde memur olarak çalışıyordu (Samoiloviç 1927: ). Enstitü kütüphanesinin esasını ise Leningrad'da öğrenim gören, Türkolog Radloff un talebesi, Zeki Yelidi Togan'ın da hacası Abakan Türklerinden N. F. Katanofun ( ) kitaplığı oluştur- ' 168

13 M~rutiyet'ıen Cumhuriyet'e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü muştur (Samoiloviç 1927: 183). Bu kütüphane, cilt kitaptan oluşuyor ve kitapların çoğu Şarkiyata ilişkin eserlerden meydana geliyordu. Ahmet Caferoğlu, Katanof 1922'de vefat edince EvkafNezareti'nin altın ödeyerek söz konusu kütüphaneyi satın aldığını anlabyor (Öztuna 1966: 20). Türkiyat Enstitüsünün genç Türkologlan arasında bulunan Rusya çıkışlı olanlar dikkat çekicidir. Bunlar arasında bulunan Reşit Rahmeti Arat, Abdülkadir İnan ve Hasan Ortekin Rusçadan, Kıvamettin Burslaiı ve 'Kilisli Rifat Bilge Arapçadan, Ragıp Hulusi Baydur Macarcadan tercümeler y~parak Türkoloji yayınlarını dikkatle takip ve te~ ettiler. M. Fuad Köprülü yönetiminde yapılan bu tercüme ve tetkikat faaliyeti Köprülü'nün Türkoloji alanındaki önemli bir eksikliği olan filolojik yöntemde za.fiyetini kısmen telafi etmiştir. Köprülü'nün bu filolojik eksikliğini telafi ederken bu konudaki çalışmalarına az ya da çok katkıda bulunan bazı gençlerin haklarını teslim edemediğini de görüyoruz. Buna ilişkin bir örnek W. Barthold'dan Rusça aslından Türkçeye kazandırdığı İslam Medeniyeti Tarihi eserini DTCF Tarih öğrencisi Ahad Ural'a Tatarca tercümesinden Türkçeye tercüme ettiren M. Fuad Köprülü, kitabın kabına emeği geçen talebesinin. adını açıkça yazmamışbr. M. Fuad Köprülü döneminde Türkiye Türkolajisi ile Sovyet Türkolojisinin ciddi bir iş birliği ortarnı oluşturulduğu anlaşılıyor. İstanbul Darülfünılnu bünyesindeki Türkiyat Enstitüsü ile Leningrad Yaşayan Şark Lisanları Enstitüsü nezdindeki Türkiyat Sernineri adlı araşbrma merkezlerinin hemen hemen aynı zamanda kurulması anlamlıdır. A. N. Samoiloviç, Türkiyat Mecmuası'nın Türkiyat ilmi tarihinde ilk defa olmak üzere Türkiyata ait hususi bir mecmua özelliği taşıdığını, BakU Türkoloji Kongresi'nde Sovyet Rusya'da Türkiyat ilmine ait bir organın neşri kararının alınmasına karşın, henüz bunun gerçekleşmediğini belitiyor. Ona göre Rusya' da önemli bir Türk nüfusu olduğundan, Türkiyat ilminin inkişafi için müsait bir zemin vardır ve enstitünün çalışanları arasında Şuralar İttihadı Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk kavimlerine mensup efendilerin bulun'ması bu iş birliği açısından olumlu bir etkendir (Samoiloviç 1927: ). Türkiyat Enstitüsünden sonra kurulan bilim kurumları, bu merkezin kısa sürede edindiği bilimsel deneyimden yararlanma yoluna gittiler. Örneğin 1932'de kurulan Türk Dili Tetkik Gerniyeti'nin kuruluşuna Türkiyat Enstitüsü deneyiminin ve enstitünün uzmanlannın önemli katkıları olmuştur. Kuruluşundan 1939 yılına kadar Türkiyat Enstitüsü müdürlüğünü Köprülü yapmışbr. Enstitünün en üretken ve verimli 169

14 Mustafa Oral dönemi, Köprülü'nün müdürlüğünü yaptığı yılları (Oral2006: 245). arasıdır Enstitünün bir diğer faaliyeti, yetkin Türkologları merkeze davet etme çabasıdır. Rus bilgini.barthold, Bakfı Türkoloji Kongresi'nden sonra Türkiye'ye gelerek, Türkoloji EnstitüsündeTürkistan konusunda dersler vermiştir. İlk dersirıi 7 Haziran 1926' da Darülfünfırı' da coğrafya dersliğinde Türkçe olarak vermiştir. 12 konferanstan oluşan bu dersleri her hafta pazartesi ve perşembe günleri aynı derslikte yapmış, basın tarafından takip edilmiştir. İlk dersin konusu, "Türk Tarihirıi Öğrenme nin Şeraiti: Göktürk Bakanlığı ve Orhun Abideleri, Türklerin İptidai Din ve Medeniyetleri"dir (İkdam, 7 Haziran 1926: 2.). Bu dersler kitap haline getirilmiş ve Türkiyat Enstitüsünün ilk yayını olarak Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler adıyla 1927'de yayınlanmıştır. Barhold'un Türkiyat Enstitüsünde dersler vermesi ve verdiği derslerin enstitü yayını olarak bastırılması, sonraki yıllarda Sovyet Rusya' da Stalin yönetimi, Türkiye' de ise Kemalist tarih tezirıi işleyen dönemin iktidar mensupları, örneğin Reşit Galip nezdinde önemli bir sorun olarak algılanmış ve tepkiyle karşılanmıştır. Haziran 1932'de Ankara Hallçevinde yapılan I. Türk Tarih Kongresi'nde Zeki Velieli Togan, Türk Tarih Tezi'nin en önemli konusu olan Orta Asya'da kuraklık konusundaki görüşlerirıi açıklarken atıfta bulunduğu eserler arasında Barthold'un adını da zikredince dönernin MaarifVekili Reşit Galip tarafından şiddetle eleştirilir. R. Galip, W. Barthold'un, Türklerin bilhassa medeniyet sahasında hiçbir rolü olmadığını, Orta Asya' daki Türk varlığının yeni zamanlara ait olduğunu, asılsız, nesilsiz bir kavim olduğunu ispat için çalışmış Türklük düşmanı bir adam olduğunu belirtiyordu. Barthold'un Türkiyat Enstitüsüncieki konumunu da şöyle açıklıyorrlu (Birinci Türk Tarih Kongresi 1932: ): 170 "Maruzatımın her cümlesini bir vesika ile tespit ederek arzettiğime emin olabilirsiniz. Herbirimiz için bunu kolaylıkla tes-. pit edebilecek kayıtları Barthold'un her nasılsa bizim resmi makamlarımızdan biri {Türkiyat Enstitüsü} tarafından İstanbul'a davet edilerek. [dersler] verdirilmiş ve Maarif VekcHeti'nce tercü- meleri bastırılmış olan konferanslarında bulmak mümkündür. [Barthold'un] Bizim yüzümüze karşı söylemiş olduğu garezkiır sözleri ihtiva eden.eser kitapçılarda ve Maarif Vekiıleti külfiyatı /

15 Meşrutiyet'ten Cwnhuriyeı'e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü içinde bulunabilir. Alıp okumak imkanına her biriniz her zaman maliksin iz... " Bu konuşmasından eski kültür kurumlarının ve adamlarının tasfiye edileceği anlaşılan Reşit Galip, ifade ettiği iddiaları ve suçlamaları, Zeki Velidi Togan'la tartışması sırasında sarfeder; M. Fuad Köprülü'nün ve de Türkiyat Enstitüsünün adını zikretmez, ancak bu çevreyi resmi tarih tezinin karşısında bir konumda görür. Türk Din Tarihi ve Dinde Reform M. Fuad Köprülü, bilimsel çalışmalarının esasını oluşturan eserleri-. ni Tiirk Edebiyatında İlk Mutasavvıjlar eserinden sonra aynı minvalde çalışmalarıyla vermiştir. Bunlar içinde en önemlisi ve öncekinin devamı niteliğinde sayılan yıllarında DEFM'nin üç sayısında yayınladığı ve Beylikler devrine kadar getirdiği "Anadolu'da İslamiyet" başlıklı yarım kalmış meşhur ve klasik bir makale serisidir. Franz Babinger'in önce Der Islam'da çıkan, sonra DEFM'de "Anadolu'da İslamiyet" başlığıyla Türkçesi yayınlanan makalesini tasrili amacıyla kaleme aldığı Köprülü'nün bu makalesi, aynı konunun en yetkin ve meşhur uzmanı A?met Yaşar Ocak'a göre İslami dö.nem Türk din, mezhepler vetasavvuf tarihinin mükemmel bir sentetik bakış açısıyla ve doğru perspektifle yazı lmış son derece mühim bir tarihçesidir. Köprülü bu meşhur makalesiyle Selçuklu ve Beylikler dönemi din ve tasavvuf tarihinin te-. mel meselelerini ve bunlarla ilgili perspektifini ortaya koymuş ve sonraki araştnma prograrnını da çizmiştir. Bilimsel bir üslupla ve Türkçenin mükemmel bir bilim dili olanağına da sahip olduğunu gösteren bu makale, sonra bu mevzuya temas eden yerli, yabancı çok sayıda araştıncıya yön vermesi açısından büyük etkiye sahiptir (Ocak 1997: ). Yukarıda söz konusu eserler kadar olmasa da etkisi bakımın dan dikkate değer bir eseri de Türkiye Tarihi'dir. Kemal Atatürk, Köprülü'nün 1923'te yayınlanan söz konusu eserini kısa sürede büyük zevk ve istifadeyle okumuş ve ilgililerden eserin yazarına müstakbel kitaplarının yayını için maddi destek sağlanması talimatını vermiştir (Köprülü 1939: 278). H. İnalcık'a göre o zamana kadar bu konuda yapılmış incelemelerin açık ve derin bir terkibi olan Köprülü'nün bu yapıtın birçok bölümü Türk Tarihi Tetkik Gerniyeti (TTTC) tarafından 1931'de yayınlanan 4 ciltlik Tarih eserine de temel olmuştur (İnalcık 1968: 292). Ancak Köprülü'nün bu eseri, Darül.fünıin'da okuttuğu derslerin kitabıdır ve diğer eserleri gibi özgün değildir; büyük ölçüde Ahmet 171

16 Musıa&Oral Refik Altınay'ın Uı:numi Tarih (1920) kitabını örnek alarak hazırladığı iddiasını F. Köprülü de kabul etınişt:irl. M. Fuad Köprülü, Türkiye Tarihi vesilesiyle Ankara ve Atatürk çevresine yaklaşmış, ancak asıl bilimsel çalışmalarını din tarihi konusunda ortaya koymuştur. Darülfünı1n ilahiyat Fakültesi'nde okuttuğu Türk Tarih-i Dinisi dersleri 1925 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti ' tarafından taş baskısı olarak yayımlanmıştır. "Bektaşiliğin Menşe'leri" (1923), "Mısır'da Bektaşilik" (1939), "Türk-Moğol Şamanizminin İslam,Tarikatleri Ozerindeki Tesiri", 1930'lu yıllarda "Rum Abdal/arı" konusı.ındaki bir dizi makalesi ile o zamana kadar meçhul kalmış Türk din tarihini modern tarih metoduyla ve sosya tarih perspektifiyle dünya bilim aleminin dikkatine sunmuştur. Köprülü'nün açtığı bu uzun yolda iki öğrencisi -Abdülkadir İnan İslam öncesi, Abdilibaki Gölpınarlı sorırald (İslam) dönem- verimli şekilde devam etmişlerdir (Ocak 1997: ). M. Fuad Köprülü'nün Türk din tarihi konusunda ortaya koyduğu eserler, diğer konularda yaptığı ~şmalar gibi Ankara tarafından takdir ve taltif edilmiştir. Ankara'nın kültür ve düşünce dergisi Hayat'ta bilimsel makalelerinin yarıı sıra kaleme aldığı düzenli yazıları ile Cumhuriyet ideolojisi istikametinde atılan adımları, yapılan devrimleri desteklemeye, memleketin.bilim ve kültür alanında ilerlemesinin yollarını göstermeye çalıştı V!! iktidarın bu konuda yaptığı çalışmalarına da katıldı (Akün 2003: 477). M. Fuad Köprülü'nün katıldığı bu cinsten çalışmalar arasında en enteresaru, İslam itikad ve ibadetini zamana uydurma girişimidir. 3 Mart 1924 tarihli kanunla inanç ve ibadet işleriyle meşguliyelin Diyanet İşleri Reisliği sorumluluğuna verilmesi, bunun ardından halkın dinsel hayatının kurumlan sayılan tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması ve tarikatierin yasaklanması çalışmalan ve Batı kökenli kültür unsurlarının ülkeye sokulması sonucunda dinsel gelenekler zarar görmeye başladı güzünde ibadeti zamana uydurmak isteği ortaya atıldı. Bu amaç için ilahiyat Fakültesi bünyesinde bir uzmanlar kurulu kuruldu. Kurul tarafından hazırlanan ve ibadet şeklinde reformlar öngören program 20 Haziran 1928'de basında yayınlandı. 3 Bu konuda M. Fuad Köprülü-Muhiddin Birg~n tartışması için bkz: "lurkiy~ Ta.rilı.i': Mwek, 10 Şubat 1341, s.8-9; "Da.rülfii.nıln v~ Es~rleri': Meslek, 24 Şubat 1925, s.3-4; Vat<ııı, 1 Mart ı341; Tevlıid i Ejkfır, ı Mart

17 M~rutiyet'ıen Cumhuriyet e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Kôprülü Kurul başkanı M. Fuad Köprülü, basına yansıyan reform programı konusunda yaptığı açıklamada reform un amacını, bugünkü hayatın bütün öteki alanlarında yer alan aktif gelişme sürecine dini de uydurmak şeklinde açıklamıştır. Ayrıca, programı tamamlayınca Darülfünı1n Yönetim Kurulu'na havale edeceklerini, bundan sonra da Maarif Velcileti'ne takdim edileceğini belirtmiştir. Ancak bütün içtimai müesseselerin ilmileşmesi ve millileşmesi amacına yönelik hazırlanan ve Türkçe ibadet, camiierin kiliseler örnek alınarak modernleştirilmesi gibi kökten teklifler içeren dinde reform planı, toplumda müthiş bir heyecan yaratması üzerine hükümet; kendi planını inkar etmek.ve planı hazırlamakla yükümlü kıldığı kurulu dağıtmak zorunda kalmıştır (Jaschke 1972: 39-42). M. Fuad Köprülü, kültür ve bilim konusunda yapılan çalışmalarda Ankara ve Atatürk'ün kadrosuna _g~rünüşte olduk~yakın ye is.-b,wiği içinde olmasına karşın, bazı diplomatik konularda Agkara'den farklı bir oluşumun oda~da bulunuyordu. Bu oluşum, Sovyet Rusya'dan ayrılan ve Bolşevizme karşıt gayri-rus mültecilerin Mustafa Çokayef öncülü~de Paris'te kurdukları uluslararası nitelikteki Prometeci hareketin Istanbul kolüaur. Bu hareketin içinde Zeki VelidiTogan, Sadri Maksudi Arsal, Abdullah Battal Taymas, Ayaz İshaki ld.illi, Mehmet Emin Resulzade, Ahmet Cafeoğlu, Abdülkadir İnan, Emin Oktay gibi tarihçi, kültür ve bilim adamları vardır. Bu hareketin içindeki bazıları (Togan, İnan, Arsal) 1925 yılında Paris'ten hareketle İstanbul'a geldiler ve Darülfü.nfi.n'da ve Türkiyat Enstitüsünde istihdam edildiler. Bazıları (Dr. Ahmet Cafeoğlu gibi) Köprülü'nün en yakınında bulundular ve bilimsel yaklaşımının mirasçısı oldular. Bazıları ise Köprülü gibi saygın kişiler aracılığıyla devrim ve reform hareketlerini desteklediler, ülke- ' nin tarihsel ve siyasal kültürü üzerinde etkilerde bulundular (Copeaux 1997: 24 vd). Bunlar arasında en tartışmalı ve karmaşık olanı, dil ve tarih tezleri ile tezlerden kaynaklanan tartışmalar ve örtük mücadele biçimleridir. Dil ve Tari/ı Tezleri Karşısında Tutumlan Türk tarih ve dil tezleriniiı oluşumu. öncesinde bir hazırlık aşaması olmak üzere Türk Tarih Encüıneni, 6 Temmuz 1927 tarihli bir yönergeyle yeniden kurulmuş ve yeni bir faaliyet sürecine girmiştir. Bundan sonra Maarif Vekili Mustafa Necati, encümeni daha faal ve üretken kılmak amacıyla encüınen üyelerini ve bazı Darül.fünıin müderrislerini Ankara'ya davet etmiş, bir hafta süren toplantılar sonucunda encümen için yeni bir yönerge hazırlanmıştır. Türk Tarih Encümeni, yeni 173

18 Mustafa Oral yönergesinin 16 Temmuz 1927'de V ekiller Heyeti tarafından onaylanmasıyla Maarif Vekaleti'ne bağlı olarak yeniden kurulmuştur. Bu sıralarda Mustafa Necati, encümen azasından en kısa sürede encümene bir başkan seçmesini istemiştir. Bundan sonra encümen, 22 ve 29 Eylül 1927' de İstanbul'da iki toplantı yapmış, bunun sonucunda Alunet Refik Altınay başkanlıktan istifa etmiş, Türkiyat Enstitüsü Müdürü Mehmed Fuad Köprülü encümen riyasetine seçilmiştir. Encümenin Darülfiintln bünyesinde bir tarih araştırma enstitüsü şeklinde kendini organize edilmesi kararına varılmıştır (Oral2006: 278). Bu yeni dönemde M. Fuad Köprülü, Yusuf Akçura, Ali Canip Yöntem), Yusuf Behçet (Gücer), Mü.krimin Halil (Yinanç) ve Alunet Harnit (Ongurısu) Türk Tarih Encümeni üyeliğine seçildiler. Bununla birlikte, 1927 yılı başlarından itibaren bir yandan encümenden istifalar, diğer yandan yeni katılımlar sayesinde encümen bir türlü türdeş bir yapıya kavuşamadı. Örneğin, Karesi (Balıkesir) vilayetine dair araştırması encürnence şayan-ı takdir görülen İlk Tedrisat urouro müdürü İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) Mart 1926'da encümene muavin aza seçilmiştir (Oral 2006: 282). Bu, encümenin tarih alanında ciddi araştırmacılan olan gençlerin çalışmalarını yakından izlediği ve bu kişileri muavin azalıkla takdir ettiğini gösteriyor. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Türk Tarih Encümeni'ne asil aza olamamış ise de TTTC'nin ilk üyeleri arasına katılmıştır. M. Fuad Köprülü ise 1926 yılında Baku'de başlayan,"l928'de İstanb ul' da gerçekleşen Latin harflerinin benimsenmesi çalışmalarına önce sessiz kalması, sonra karşıt tutum takınması yüzünden, yeni dil ve tarih çalışmaları ekibi içinde kendine yer bulamadı. Üstelik M. Fuad Köprülü, Türk Tarih Encmeni üyeliğine seçtirdiği encümenin eski kütüphane sorumlusu Mükrirnin Halil Yinanç, Bayezid Kütüphanesi müdürü İsmail Saib Efendi, İbnül Emin Mahmut Kemal (İnal) gibi eskiye bağlı İstanbul'un tarihçi muhiti olan Darülfiintln civarındaki Küllük diye bilinen tarihçiler çevresinin müdavimidir. Genç tarihçi ve yazarların da devam ettiği bu çevrede, resmi tarihçilik diye bilinen Ankara merkezli tezlerin dışında.sohbet ve tartışmalar yapılıyordu. Türk Tarih Tezi'nin hazırlamakla yükümlü TTTC üyeleri arasırida ise dünya görüşü ve yöntem bakımından bir türdeşlik bulunmadığı gibi aralarında ciddi bir eşgiidüm de yoktur ( Ortaylı 1992: 36- \ 4 Bayn Tarih Enciimenl, 18 Ağustos 1927 taribi itib:ınyla şu üye.lerden olu.şw: Halil Edhem Eldem, Ahmet Refik Alunay, Mehmed Fuad Köprülü, AU Canip Yöntem, Yusuf Behçet Gücer, Ahmet Hamit Ongunsu. Yusuf Akt;ura, Niyazi Ramazanoğlu, Ntcip Asım Yazıksız.. 174

19 Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü 37). Bu koşullarda, dışında kaldığı, hatta karşıt konumda bulunduğu dil ve tarih tezlerine eleştirel bir tutum takınmış ancak tutumunda devamlı ve ısrarcı olmamıştır. ' M. Fuad Köprülü, Atatürk'ün nezaretinde hazırlanan ve 1931 yılında yayınlanan Tarih IV kitabının Osmcinlılar dışındaki "Türk Devletleri" bölümlerini yazmıştır. Dolayısıyla tarih tezinin özünü oluşturan eski Türk tarihi konusuna girmemiştir. Maarif Vek.aleti'nin Tarih kitapları hakkında görüşlerini bildirmesi konusunda Darülfunfuı hocalarına yazdığı yazıya Köprülü değil, asistanı Dr. Ahmet Caferoğlu bir rapor yazmış, ancak bu rapor da tezlerin özüne ilişkin değildir; tashih mahiyetindedir. Bu kitabı ve tezleri okullara tanıtmak için Haziran 1932'de yapılan I. Türk Tarih Kongresi'nde tezlerin sözcüsü Afet İnan'a karş ı t bir konuşma yapmıştır. M. Fuad Köprülü, Ayşe Afet İnan'ın konferansı üzerine bazı umumi meseleler dediği konular hakkında eleştirilerini üç noktada toplamıştır: Birincisi, Avrupa'da Türkoloji incelemeleri henüz başlangıç aşamasın dadır, üstelik en eski Türk tarihini konu alan etraflı incelemeler henüz yapılmış değildir. B~. qağlamda, Çinlllerin Tukyu dediği Türk adına en erken VI. yüzyıla ait Gök-Türklerden bahseden Çin belgelerinde rastlanır. Bununla birlikte, en eski Türk tarihi hakkında en önemli tarihselkanıtlar ve kayı tlar olan Çin belgeleri henüz gereğince incelenmiş değildir. İkincisi prehistorya, antropoloji ve arkeoloji incelemeleri, özellikle Orta Asya'yı konu alan araştırmalar, Avrupa'da bile yeni başlamış;henüz önemli eserler vermiş değildir. Batılı bilim çevrelerinin özellikle Doğu Türkistan' da ortaya çıkardığı Türk tarihine ilişkin tarihi kayıtların büyük kısmı henüz incelenmiş değildir. Üçüncüsü, ırk ve dil kavramları birbirinden tamamen farklıdır. Irk, antropolojik bir konudur, dil ise antropolojiden bütünüyle farklıdır; bu nedenle Hint-Avrupa deyimi, bir ırk değil, dil ailesidir. Belgelerin kritiği konusunda şöyle konuşur (Birinci Türk Tarih Kongresi 1932: 42-47): "Tarihi vakaları bize bildiren vesikalar objektif şeylerdir. Fakat tarih vesikalarına istinaden vakaları tevil (farklı şekilde yorumlama) ve anlayış tarzı, bunu yapan adamlara göre çok başka başka şekiller alabilir..." M. Fuad Köprülü, Lucien Lefebvre, Marc Blo ch gibi Faransız tarihçilerinin 1929'da başlattıklanannales Okulu tarih anlayışına mensup bir tarihçidir; dolayısıyla Türk Tarih Tezi'ne yönelttiği eleştirllerin TITC içindeki yöntem ve yaklaşım farklılıklarını yansıttığı da söylenebilir. H. Berktay'a göre Atatürk'ün sofrasında bile TTTC üyesi Hüseyin Namık Orkun'un Türk Tarih Tezi'nin bazı yönlerini eleştirmesi, TTTC'ince 175

20 Must.afa Oral temsil edilen milli tezin demokratik yönünü gösterir. Atatürk' ün, Türk Tarih Tezi'ni yeni bir nazariye olarak nitelemesi, farklı düşüncelerin aynı ortamda temsil edilmesini olanaklı kılmıştır (Berktay 1983: 59-60). Aynı çevrenin, yetkin bir Türkolog olan Z. V. Togan'ın eleştirilerine tahammül edememesi anlamlıdır. Üniversite Reformu sırasında kadro dışında kalan tarihçiler (Ali Muzaffer Göker, Yusuf Behçet Gücer, Ahmet Ağaoğlu, Harnit Sadi Selen, Ahmet Refik Altınay) M. Fuad Köprülü'nün Türk Tarih Encümeni riyasetinde bulunduğu sırada encümen üyeleridir ve sonraki dönemde TTTC üyeliğine de kabul edilmişlerdir (Şakiroğlu 1987: S 1). Bu durumu tahlil etmek oldukça zordur. Bu ilginç durum muhtemelen I. Türk Tarih Kongresi sırasında yaşanan gelişmelerle ilgilidir. Köprülü'nün eleştirilerini TTTC üyesi Şevket Aziz Kaosu yanıtlarruş, üstelik yöntem konusunda Köprülü'ye dersler vermeye çalışmıştır (Berktay 1983: 47-50): "ilim metodun mahsulüdür. O metodu tatbik etmiş olan adamların kanaatlerine göre değil, o metodu alarak kendi elimiz ve kafaınızla yaptığımız tetkiklere istinat etmek zarureti vardır." Bu tartışma, Türkiye'de bilim adamlannın tarihte yöntem konusunda modem anlayışlan yakından izlediklerinin kanıtıdır. Kaosu, uzmanlık alaru olan antropoloji biliminin pozitif bilimlere yakın yönlerinin etkisiyle olsa gerek, pozitivizm düşüncesine yakınlık gösteriyor ve o sıralarda yaygın olan milli bilim anlayışını yansıtıyordu. Köprülü ise materyalist bir düşünce yönteminden ve geniş bir kütür birikiminden hareketle karşılaştırmalı tarih yöntemini savunuyordu. Karl Marx'ın düşüncelerinden oldukça etkilenen Lucien Lefebvre, Fernand Barudel, Marc Bloçh'un temsil ettikleri tarih yazımında Annales Okulu'na bağlılığı bundan kaynaklanır (Birinci Türk Tarih Kongresi 1932: 74). TTTC üyesi Hasan Cemil Çambel ise Köprülü'nün antropoloji, arkeoloji, prehistorya gibi bilimlerin henüz gelişim aşamasında bulunduğu, Ayşe Mednan'ın tebliğinde ifade edilen düşüncelerin belgelere dayanmadığı konusundaki görüşünün doğru olmadığını ortaya koymaya çalışmış ve tartışmanın kapanması temennisinde bulunmuştur (Birinci Türk Tarih Kongresi 1932: 80-83). Köprüiii de konuşmasının yanlış anlaşıldığını belirterek tartışmadan çekilmiştir. 1924'ten itibaren Türkiyat Enstitüsünde M. Fuad Köprülü'nün asistanı oları Darülfümin Türk Lisanı Tarihi müderris muavini Dr. Ahmet Caferoğlu, hocasının Türkolojinin cidden gerçek bir imamı olduğunu belirtiyor. Bu imam-cemaat, mürşit-mürit anlayışı Ziya Gökalp'in mirası gibidir. A. Caferoğlu'na göre Köprülü, 1920'lerde Türkiye' de fikrine ' 176

21 Meşrutiyet'ten Cumhuriyefe Tarihçilik ve Mehmet Fuad Köprülü fazlasıyla itibar edilen seçkin bir bilgin ve aydındır, ancak 193l'den itibaren ortaya çıkan bir takım gizli ve ütopik tartışmalar nedeniyle Köprülü'nün bilimsel alandaki otoritesi yıpranmıştır. Bu nedenle M. Fuad Köprülü, skolastik bilginler alemine karşı cephe almış, kongrede bu gerginlik iyice ortaya çıkmış ve skolastik bilginlerle Köprülü'nün öncülük ettiği bilimsel yaklaşım karşılaşmıştır (Caferoğlu 1968: 1-10). Karşılaşmıştır, ancak bu alanda gerçek anlamda karşılaşma Zeki Velidi Togan ile Reşit Galip arasında olmuştur. Tarih Tezi karşısında tutumlar, Üniversite Reformu sırasında yapılan tasfiyenin de nirengi noktası 'nı oluşturduğu araştırmalarla sabittir (Tunçay-Özen 1984: 229). Türk Tarih Kongresi sırasında Zeki Velidi Togan'la başlayan, sonra Türk Dil Kongresi'yle devam eden ve Darülfünfuı'un Üniversite'ye tahavvülüyle sistematik bir şekil alan tasfiye çalışmaları yapan kurullarla iş birliği yapan Köprülü, bu sayede reformdan sonraki dönemde yeniden Edebiyat Faültesi Dekanlığı makamını ve akademik kadrosunu korumuştur. Alman bilgini Andreas Schwarzd, ürıiversitede saygın ve yetkin bir bilgin olan M. Fuad Köprülü'nün bilimsel ve kültürel birikimini, yeteneklerini fakülte için seferber etı:qediğini belirtiyor, Ankara karşıtı siyasal görüşünü de "hemen bütün Kemalist reformlara karşıy dı, susardı" diye ifade ediyor (Widmann 2000: ). Köprülü'nün suskunluğu bir çeşit siyasettir ve 1945'ten sonraki koşullarda bozulur. M. Fuad Köprülü, 1933 Üniversite Reformu sırasında ordinar yükseltildi, yeniden Edebiyat Fakültesi Dekanlığı 1934 yılında ilk defa Batı dünyasına bir bilim seferine çık yüs profesörlüğe na atandı. tı. Sorbonne Üniversitesi tarafından davet edildiği Paris'te Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu hakkında üç konferans vardi. Bu konferansları 1935 yılında Paris'te Fransızca olarak basıldı. 1939'da aynı üniversite tarafindan fahri profesörlükle taltif edildi. Bilim yolunda uzun ve zorlu yürüyüşünün en yüksek basamağına burada çıktı. Bilimin yanında kültür ve politika alanında da taltif edildi ve yüksek makamlara oturdu. Atatürk'ün tensibiyle 1935 ara seçimi sonucunda Kars Milletvekili olarak TBMM'ne girdi. Bu arada Ankara'nın iki sembol fakültesinde (Mülkiye ve DTCF) tarih dersleri vermeye başladı. Aynı yıl Celat Sahir'in yerine Halkevleri merkez yayın organı Ülkü'nün direktörü yapıldı. Dergiyi Türkoloji araştırmalankonusunda saygın bir yayın haline getirmeye çalıştı (Tansel 1966). İşte M. Fuad Köprülü, ailesinden gelen birikimini ve Mercan İdadisi'nin ortamında öğrendiklerini, böylesine prestijli bir bilgin ve aydın olarak siyaset alanına taşıyordu. 177

22 Mustafa Oral KAYNAKLAR "Köprülüzade", Vakit, 13 Teşrinisani "Profesör Bartold'un Konferanslan", lkdam, 7 Haziran Akbayrak, Hasan (1987), atarib-i Osmani Encümerıi'nin 'Osmanlı Tarihi' Yazma Serüveni", Tarih ve Toplum,.No.VIII/42 (Ha2iran). Akçura, Yusuf (1329), "Küçük Muhtıra", Türk Yurdu, No.IV/47 (22 Ağustos 1329). Akün, Ömer Faruk (2003), "Mehmed Fuad Köprülü", lslaı:n Ansiklopedisi, C. xxvnr, Ankara: TDV. Ali Emiri (1334), asabık Köprülüzade Fuad Bey Hakkında Bir V esika-i Mühimme", Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası, No.I/6 (31 Ağustos). Baltacıoğlu, Ismayıl Hakkı (1998), Hayatım, İstanbul: Dünya. 1 Barthold, W. (1973),lslam Medeniyeti Tarihi, çev. A. Ural, 3. B., Ankara: TDİB. Bayrı, Mehmet Halit (1952), "Türk Tarih Encümeni", Tarih Dünyası, No.ID/30-31 (29 Şubat). Berktay, Halil (1983), Cumhuriyet Ideolojisi ve Fuat Köprülü, İstanbul: Kaynak. Birgen, Muhiddin (1341); "Türkiye Tarihi", Meslek, 10 Şubat I. Türk Tarih Kongresi (Konferanslar Müzakere Zabıtlan), Ankara, Birinci, N. (1985), "Türkiyat Enstitüsü", Türk Kültürü, NoJCLIX/403 (Temmu:z.). Caferoğlu, Ahmet (1968), "Hakilô Köprülü", Türkiyat Mecmuası, C.XV. Copeaıux,.Etienne (1994), "Prometeci Hareket", UNotkaıı Tarih, der. S. Vaner, İstanbul: Metis. Demiryürek, Mehmet (2001), "Tarih-i Osmani Encümerıi'nin Kuruluşu", Toplumsal Tarih, No.XV/90 (Haziran 2001). İnalcık, Halil (1968), "Türk ilmi ve M. Fuad Köprülü", Türk Kültürü, No.VI/65 (Mart). Jaschke, Gotthard (1972), Yeni Türkiye'de İslam/ık, çev. H. Örs, Ankara: Bilgi. Köprülü, M. Fuad (1984), Türk Edebiyatında nk Mutasavvıjlar, 5. B., Ankara. ' -----, (1934), Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştınnalar, İstanbul , (1939), abir Hatıra", Be/leten, No.III/10 (1 Nisan) (1336), "Osmanlı Tarihi Meselesi", Dersaadet, 30 Eylül. ' 178

Daha göster

NeDemek.org anlamını bilmediğiniz kelimelerin Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Azerice, Hollandaca (Flemenkçe), Yunanca, Japonca, Lehçe, Osmanlıca ve bir çok dilde sözlük anlamı ve çevirilerine pratik bir şekilde cevap veren çok dilli ve kapsamlı bir sözlük ve bilgi kaynağıdır.

"Ne demek?" ve "Nedir?" gibi sorularınıza cevaplar bulabilir ve kelime anlamlarını öğrenebilir, atasözleri, deyimler ve türetilmiş kelimelere bakabilirsiniz.

Türkçe bilim terimleri sözlüğü veritabanında bir çok konuda terimler ve anlamlarına ulaşabilirsiniz. Veritabanında yer alan Türkçe kelimeler TDK - Türk Dil Kurumu - sözlük anlamı referans alınarak eklenmiştir.


Nedemek.org kelime araçları kelime bulucu ve bulmaca sözlüğü kullanımı kolay kelime yardımcılarıdır. Kelime bulucu ve bulmaca sözlüğü kullanmanın kelime hazinenizi geliştirmenize, kelimeleri doğru bir şekilde öğrenmenize ve karışık harflerden oluşan bir kelimeden yeni kelimeler bulmanıza, bulmacalarda takıldığınız kelimeleri bulmanıza yardımcı olduğunu göreceksiniz.

ura

  • ters yone veya tersi ile anlamina japonca kelime

  • sınır nişanı.

  • mısır apartmanı'nın birinci katında yer alıp, galerist'le akraba olan sıradı$ı sergi mekanı. onuncu uluslararasi istanbul bienali kapsamındaki slayer pavilion'u metal kültürüne uzak olanlar için sadece rahatsız edici evrik imgelerle bir mekan olsa da, headbangerlar için bir tribute gibi olmu$. elimde bira ile enstelasyonu ke$federken, onun bir parçası haline gelmi$im.

  • http://www.ura-project.org/

  • misir apartmaninda yer alan nisan 2007den beri faaliyette olan farkli,yaratici,kisinin kendisini iyi hissetmesini saglayan,gorulmesi gereken sanat merkezi.
    ayrintili bilgi http://www.ura-project.org/ ,http://uraistanbul.blogspot.com/

  • ülkemizde de gavur memleketlerdeki gibi çılgın şeyler olabiliyormuş demek dedirtecek güzellikteki sergi/konser mekanı.

  • rusça'ya, yıllar yılı rus ordularının omurgasını oluşturan türk paralı askerlerin kattığı atılma, saldırı, coşku nidası; vurvurvur

  • rus coşku narası. http://www.youtube.com/…ebjqew8krn0&feature=related 19.sn'den sonrası muhteşem. konu ise : 2. dünya savaşı zafer kutlamaları yani victory day.

  • antik yunan'da askerlerin narasıdır 'ura'. hatta 2. dünya savaşı'nda da yunan askerleri almanlara ve italyanlara bu narayla saldırmışlardır. 'ura' eski yunanca'da 'yaşa' anlamına gelir ve bir coşku ifadesidir.

    bu nara ruslara daha sonradan geçmiştir.

    ura kelimesinin günümüz yunancasında 'idrar' anlamına gelmesi de işin tuzu biberidir.

  • ayrıca bilbao menşeli bir crust grubudur.

  • nest...

    oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır