sahabe efendilerimiz / Sahabe İsimleri: En Çok Bilinen Kadın ve Erkek Sahabe İsimleri Listesi

Sahabe Efendilerimiz

sahabe efendilerimiz

Yorum




SAHABE - SAFVAN B. MUATTAL (RA)

 

Hazreti Peygamberi gözleri ile görmüş, söylediklerine şahit olmuş, yaşayışından örnekler almış, Kuranın nazil oluşuna şahit olmuş, Peygamber efendimizle birlikte savaşlara, seferlere katılmış nadide insanlardan biri Hz. Safvan bin Muattal.

Medine'yi terk edip bu diyarlara kadar gelmiş Allah'ın dinini yaymak için ve burada şehit olmuş. Ülkemiz için Adıyaman için Samsat ilçemiz için ne büyük bir kazanç.

Ancak ne hazindir ki, hayatında mütevazı, garip bir yaşayış süren Sahabenin kabri de mütevazı ve garip. Mimarisine gereken önem yeterince verilmemiş. İnanç ve kültür turizmine açılamamış. Ve bir çok Adıyamanlı insan bile bu zatın kabrinden habersiz.

Siz değerli okuyucularımıza bu zat hakkında bilgiler sunmak istiyorum. Bilgilerin tamamı eski Samsat Müftüsü Sayın Yavuz Karabayır'ın araştırma ve katkılarıyla neşredilen 'Samsat'ta Bir Gül' isimli eserinden alınmıştır. Kendilerine teşekkürü borç biliyoruz.

1. İSMİ, KÜNYESİ, NESEBİ

Hz. Safvan b. Muattal b. Ruheyda (Rahda) b. Muammel b. Huzzâi b. Muharib b. Mürre b. Faliç b. Zekvan b. Salebe b. Buhse b. Süheyl b. Mansur'dur. Künyesi Süllemi ve Zekvâni soyuna mensuptur. Künyesi Ebu Amr'dır. Medine'nin Kays kabilesinden, ensardandır.

Rumî olduğuna, Bizans diyarlarından geldiğine dair rivayetler de vardır. Peygamber Efendimizin vefatından sonra Basra'ya yerleşmiştir.

2. MÜSLÜMAN OLUŞU

Hz. Safvan b. Muattal (ra) Müreysi Gazvesi'nden önce Müslüman olmuştur.

Müreysi Gazvesi dahil bütün savaşlara katılmış ve savaşlarda cesaretinden dolayı, ordunun arkasından gelip güvenliği sağlayan artçılık görevi ile şereflenmiştir. Kurz b. Cabir ile beraber Peygamber Efendimizin süt develerine saldırıp zarar veren Urûmiler'in üzerine gönderilerek suçluları Peygamber Efendimiz'e teslim etmiştir.

Müreysi Gazvesi'nden sonra ifk hadisesinde mağdur olmuş, beraati (suçsuzluğu ve temizliği) Kur'an-ı Kerim'in Nur Suresi'ndeki ayetleri ile teyid edilmiş büyük bir sahabedir.

Peygamber Efendimiz (sav)'in: 'Ben Safvan hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum.' ve 'Safvan'a dokunmayın o Allah ve Resûlü'nü çok sever.' övgüsüne mahzar olmuştur.

Peygamber Efendimiz'den dört Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir. Doğum tarihi bilinmemekle beraber Hicri 19'da Hz. Ömer döneminde Samsat'ta şehit düşmüştür.[1] Türbesi Adıyaman ili Samsat ilçesine 10 km mesafede, Taşkuyu Köyü mevkiinde yüksek bir tepededir.

 

3. VEFATI VE SAMSAT'IN FETHİ

İslam orduları, Hz. Ömer döneminde Hicri 19'da doğuda Sasaniler ve batıda da Bizanslılarla savaşırlar. Kazanılan zaferler arasında irtibat kurmak amacıyla bir ordu da Cezire bölgesine gönderilir.

Hz. Ömer, (ra) Sad b. Vakkas'a bu orduyu hazırlaması için emir verir. İyad b. Ğanem (ra) bu ordunun komutanı olarak tayin edilir. İyad b. Ğanem, Rakka, Urfa ve Harran'ı sulh yoluyla fetheder. Kendisi de Harran'a döner. Komutanlarından Osman b. Ebil-As es-Sakafî (ra)'yi de Ermeniye (Bizans) bölgesine gönderir. Samsat'a gelen bu ordu içerisinde Hz. Safvan b. Muattal da komutan olarak bulunmuş ve yapılan savaşta burada altmış yaşlarında iken şehit düşmüştür. Samsat Kale'sinin arkasında yüksekçe bir tepe üzerine defnedilmiştir.

Samsat'a gelen ordunun komutanı Osman b. Ebi'l-As es-Sakafî (ra) hakkında şu kısa bilgiyi vermeden geçemeyeceğiz:

Bu komutan Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav)'in ashabından olup, bizzat Peygamber Efendimiz (sav)'den Kur'an öğrenen bahtiyar birisiydi. Kendi kabilesi olan Sakif kabilesinin temsilcilerinden yaşı en küçük olanı idi. Kuran'ı en iyi bildiği ve onu anlama yolunda gayret sarf ettiği için, yaşının küçüklüğüne rağmen emir tayin edilmiştir. Sakif kabilesinin temsilcileri, Osman b. Ebi'l-As'ı aralarında yaşça en genç olduğu için, geride hayvanlarının yanında bırakmışlardı. Temsilciler, onun yanına dönüp öğle sıcağında uykuya daldıkları zaman, Osman (ra), Peygamber Efendimiz (sav)'in yanına gelerek ona dinî sorular sorar, Kuran-ı Kerim dinler ve öğrenirdi. Böylece Efendimiz (sav)'den bazı sureleri okuyup ezberlemişti.

Temsilci arkadaşlarından önce gizlice biat edip Müslüman olan Osman (ra), Peygamberimiz meşgul bulduğu zaman ya Ebu Bekir'e ya da Übeyy b. Ka'b'a gider, soracağını sorar, okumak istediğini okurdu. Onun bu hali Resûlullah Efendimiz (sav)'in hoşuna gidiyor, kendisini seviyordu. Sakif temsilcileri yurtlarına dönmek istediklerinde:

-- Ya Resûlallah! İçimizden birini bize imam yap, dediler. O da Osman b. Ebi'l-As'ı yaşça en gençleri olmasına rağmen onlara imam tayin etti.

Daha sonraki yıllarda da valilik ve ordu komutanlıklarına atanan bu aziz sahabe, Safvan b Muattal (ra) ile birlikte, hicri 19 yılında Samsat'ın fatihi olmuşlardır.

Samsat'ın böyle bir komutan tarafından fethedilip bize hediye edilmesi de ayrıca bizim için gurur vesilesidir.

4. SAMSAT'TA VEFAT ETTİĞİNE DAİR KAYNAKLAR

1- EL-MÜSTEDREK:

Hakim en-Nisaburi bu eserinde: 'Safvan b. Muattal (ra) Müreysi Gazvesi'nden önce Müslüman olmuş, Hendek dahil bütün savaşlara katılmış ve El-Cezire'nin ŞİMŞAT bölgesinde vefat etmiştir. Kabri de oradadır.' demektedir.

2- MEVSUAT'UL-UZAMÂ'

Halid Abdurrahman el-Akk bu eserinde: 'Safvan b. Muattal Hazretleri, Hz. Ömer (ra)'ın halifeliği döneminde Osman b. Ebi'l-As (ra) komutasında, Ermeniye (Rum-Bizans) savaşında, El-Cezire'nin, Fırat Nehri'nin batı kıyısında Rum tarafında olan SÜMEYSAT bölgesinde vefat etmiştir.' demektedir.

Zayıf bir rivâyette Muaviye döneminde şehit düşmüştür denilmekte ise de vefat ettiği yerin SÜMEYSAT olduğu ifade edilmiştir.

3- USDU'L ĞÂBE Fî HAYÂTİ'S-SAHÂBE

İbnu'l-Esir bu eserinde; 'Safvan (ra) Hz. Ömer döneminde Ermeniye savaşında Osman b. Ebil-As komutasındaki bir orduda bulunmuş, El-Cezire'nin ŞİMŞAT bölgesinde vefat etmiştir ve kabri de oradadır.' demektedir.

4- SİYER-İ Â'LÂMU'N-NUBELÂ'

Zehebi'nin bu eserinde, Safvan b. Muattal (ra)'ın Müslüman oluşu ve gazveleriyle ilgili bilgiler verildikten sonra şehit düştüğü yerin SÜMEYSAT olduğu zikretmiştir.

5- EL-İSÂBE Fİ TEMYİZİ'S-SAHÂBE

İbn-i Hacer el-Askalani'ye ait bu eserde de Müslüman oluşu ve gazveleriyle ilgili bilgiler verildikten sonra, Muaviye döneminde Hicri 60 senesinde Ermeniye (Bizans) savaşında kahramanca savaşıp, ayağı kırılarak ağır yaralanmasına rağmen, savaşa devam edip şehit olduğu ve kabrinin de SÜMEYSAT'ta olduğu ifade edilmiştir.

6- EL-İSTİÂB

İbn-i Abdilberr, Hicri 19 senesinde Hz. Ömer döneminde, Ermeniye savaşında el-Cezire'nin fethinde; SÜMEYSAT bölgesinde yapılan savaşta şehit düştüğünü ve kabrinin orada olduğunu zikretmektedir.

7- ENSÂBU'L-EŞRAF

Belâzûrî kitabında, ŞİMŞAT'ta vefat ettiğini, kabrinin de orada bilinen bir yerde olduğunu ve ziyaret edildiğini nakleder.

8- TARîH-İ DİMEŞK

İbn-i Asakir bu kitabında, sahabe ile ilgili her iki rivayeti alarak kabrinin burada bir tepe üzerinde olduğunu, ziyaret edilip bu bölgede namaz kılındığını bildirerek; kabrinin üzerinde bir meyve ağacının olduğunu da ifade etmektedir.

9- EL-BİDÂYE

İbn Kesir bu eserde, Cezire'nin fethini anlatırken bu ordunun içerisinde Safvan b. Muattal (ra)'ın komutan olarak görev yaptığını, Cezire'nin ŞİMŞAT bölgesinde yapılan savaşta şehit düştüğünü bildirmektedir.

EL-KÂMİL Fİ'T TARİH

İbnu'l Esir, Cezire'nin Fethi başlığı altında, İbn İshak'tan ettiği rivayette: Cezire'nin hicri 19 senesinde fethedildiğini, bu ordunun komutanının İyad b. Ğanem olduğunu, Osman b. Ebi'l As komutasında bir orduyu SÜMEYSAT'a gönderdiğini ve bu ordunun içinde de Safvan b. Muattal (ra)'ın komutan olarak görevli bulunduğunu, Bizanslılarla yapılan savaşta SÜMEYSAT'ta şehit düştüğünü anlatmaktadır.

Ayrıca Muaviye döneminde şehit düştüğüne dair ikinci ve zayıf rivayeti de nakletmiştir. Ancak şehit olduğu yer hakkında yine SÜMEYSAT demiştir.

DİĞER ESERLER

El-Cevzi, El-Muntazam'da Hicri 19'da ŞİMŞAT'ta

İbn-i Hibban, Tarih'us-Sahabe'de SEYSAT'ta

İbn'ul-Esir, El-Kamil Fi't-Tarih'te SÜMEYSAT'ta

İmam Zehebi, Tarih'ul-İslam'da ŞİMŞAT'ta şehit düştüğünü bildirmektedirler.

Yukarıda adı geçen kaynak eserlerin dışında, daha birçok kaynakta Safvan b. Muattal'ın şehit düştüğü yerin, bugünkü ismiyle SAMSAT olduğu ifade edilmiştir. Kaynaklarımız bu hususta ittifak etmiştir. İstanbul'da kabri bulunan Ebu Eyyub El-Ensari (ra) hakkındaki bilgiler gibi kesindir.

Yukarıdaki eserler dışında, Safvan b. Muattal (ra) hakkında bilgi veren eserlerden bazıları;

Ahmed b. Hanbel, Müsned c.5 s; Tabakatu'l Halife s; Tarihu'l Halife s; Tarihu'l Kübra, c.4 s; Vakidi, Mağazi, s; Ezdî, Feth-i Şam, s; Sîret-i Hişam, c.4 s; Tehzîbu's-Sîre, s; Futuhu'l Buldan, c.1 s; Cerh ve Ta'dil c.4 s; Kenzu'l Ummâl, c s…

Bütün ulaştığımız kaynaklarda, özetle yukarıda verdiğimiz bilgiler nakledilmektedir. Anlaşılan o ki sahabe hakkında kaynak eserlerimizde sınırlı bilgiler mevcut olmakla birlikte, kabrinin Samsat'ta olduğu hususunda şüphe yoktur.

Kabrinin yeri hususunda kaynaklarda; Samsat kalesinin arka taraflarında tepe üstünde, insanların ziyaret edip, yakınında bir yerde namaz kıldıkları ve kabrin başında bir meyve ağacının olduğundan bahsedilmektedir. Anladığımız kadarıyla asırlar boyunca bu kabir, denilen usulde biline gelmiş ancak belki de bakımsızlık yüzünden tarihi belge olacak kalıntılar yok olmuştur. Yöre halkından yaşlı büyüklerimizle görüştüğümüzde tarihi kalıntılardan bahsetmektedirler.

Kabrin unutulmayıp bilinmesini sağlayan önemli kişilerden biri de Samsat'ın büyük âlim ve evliyasından meşhur Osman Efendi (ks) hazretleridir. Osman Efendi'nin torunu Hidayet Efendi'den öğrendiğimize göre, muhterem dedesi manevî keşfiyle de kabrin bugünkü yer olduğunu teyit etmiştir. Osman Efendi'nin isteği üzerine, kardeşi Abdullah Efendi aracılığıyla Adıyaman'ın eşrafından Muhammed Ali Efendi tarafından onarımı yapılmıştır. Sonraki yıllarda hayır sahiplerinin katkılarıyla son şeklini almıştır. Allah onlardan razı olsun.

5. KİŞİLİĞİ VE AHLAKI

Safvan b. Muattal (ra) çok faziletli, yüksek ahlak sahibi, kahraman yapılı, Efendimiz (sav)'in ifadesiyle: 'hayırlı' birisiydi. Savaşta ayağının kırılıp, ağır yaralı olmasına rağmen; son nefesine kadar, bu haliyle savaşmaya devam ederek şehit olması, onun iman gücünün ve kahramanlığının en güzel göstergesidir.

Tabiatı gereği sert yapılı olan Safvan (ra), Peygamberimize zaman zaman şikâyet edildiğinde:

-- Safvan diliyle sizi üzse de O'nun kalbi çok güzeldir. Safvan'a dokunmayın! O Allah ve Resûlünü çok sever, buyurmuştur.

Safvan (ra) bir yolculuk esnasında son derece acıkmış ve halsiz düşmüştü. Yemek sorumlusu arkadaşından hurma istemiş o da;

-- Resûlullah ve ashabı gelinceye kadar olmaz! deyince, açlığını yatıştıracak kadar da olsa az bir şey istemeye devam etmiş ve bunun üzerine biraz tartışmışlardı.

Olay, Efendimiz'e haber verilince; O da, Safvan'ın isterse dönebileceğini emretmişti.

Ancak Safvan buna dayanamamış, gece boyunca kafilenin etrafında dolanıp durmuş, sonunda Hz. Ali Efendimiz; Safvan'ın çok üzgün olduğunu ve bu yüzden kendilerini rahat bırakmadığını anlatınca, Efendimiz bu nazlı sahabesinin üzülmesine dayanamayıp, kalmasını istemişti.

Müslümanların ağır bir imtihandan geçirildiği ifk hadisesinden sonra haklarında şu ayet-i kerimeler nazil olmuştur:

'Bu ağır iftirayı uyduranlar, şüphesiz sizin içinizden bir gruptur. Siz bu (ifk hadisesini) hakkınızda fena sanmayın, aksine o sizin için hayırlıdır. İftiracılardan her biri kazandığı günahın (vebalini) çeker. Onlardan (elebaşılık yapıp) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de büyük azap vardır.

Bu hadiseyi işittiğiniz zaman erkek ve kadın mü'minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-ü zanda bulunup da: 'Bu apaçık bir iftiradır!' demeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler: öyle ise onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler. Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi. Çünkü siz bu iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor; hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyleri ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz. Bunu ehemmiyetsiz (ve vebalsiz) bir iş sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında (elbette ki) çok büyük (bir cürüm)dür.

Onu duyduğunuzda; 'Bunu konuşup, yaymamız bize yakışmaz. Haşa! Bu çok büyük bir iftiradır' demeli değil miydiniz?

Allah size öğüt veriyor ki, eğer inanmış insanlarsanız buna benzer bir davranışı bir daha asla tekrarlamayasınız. Ve Allah ayetleri size açıklıyor. Allah (her işin içyüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İnsanlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahrette de elim bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Ya sizin üstünüzde Allah'ın lütfu ve merhameti olmasaydı, Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!..

Ey iman edenler! Şeytanın adamlarını takip etmeyin! Kim şeytanın adamlarını takip ederse muhakkak ki o, edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiç kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.'

İbn-i Abbas (ra)'a göre Allah Teala dört kişiyi tebrie etmiştir (temize çıkartmıştır):

1-Yusuf (as)'u kendisine iftira atan kadının ehlinden bir şahidin dili ile,

2- Musa (as)'ı Yahudilerin dedikodularından,

3- Hz. Meryem'i kucağındaki yeni doğmuş oğlunu konuşturmak suretiyle,

4- Hz. Aişe'yi kıyamete kadar tilavet edilecek olan Kur'an-ı Kerim'deki o azametli ayetlerle tebrie etmiştir ki, beraatin bu derece belagatlisi görülmemiş olup, Allah Teala bunu Resulünün ne kadar yüce bir mertebeye sahip olduğunu göstermek için yapmıştır.

İfk hadisesi sonrasında Hz. Safvan (ra) ile Peygamber Efendimiz (sav)'in şairi Hassan b. Sabit (ra) arasında bir tartışma yaşanmıştı. Hassan b. Sabit her karşılaştıkları yerde kendisini hicvediyordu. Kendisi de şu dizelerle ona karşılık verdi;

'Benden, kılıç parlamasından sakın.

Çünkü ben bir kulum

Hicv bilmem, çünkü şair değilim.

Fakat onurumu korurum

Suçsuza bühtan edenden korunurum.'

Bu tartışma Peygamber Efendimiz (sav)'e nakledilince, Efendimiz (sav) ikisinin arasını bulmuş; Hassan b. Sabit (ra)'e, kendi hanımı Mariye annemizin kız kardeşi Şîrin'i nikahlamıştır. Bu evlilikten Abdullah b. Hassan dünyaya gelmiştir.

Bu arada mağdur olan Safvan b. Muattal (ra)'ı, Sa'd b. Ubade (ra) Hazretleri, güzel elbiseler giydirip mescide getirmişti. Bu durum Peygamber Efendimiz (sav)'in çok hoşuna gitmiş ve:

-- Ya Sa'd, sen Safvan'ı böyle güzel giydirdiğin için Allah da sana Cennet elbiseleri giydirsin, diye dua etmişti.

Safvan (ra) için de, ona bakıp tebessüm ederek:

-- Ben ondan hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O çok hayırlı birisidir. buyurmuştur.

Başka bir yerde de: 'Safvan'ı bırakın (üzmeyin), o Allah ve Resûlünü çok sever.' buyurmuştur.

Hz. Safvan hem sahabe hem de şehittir. Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de :

'Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz! Onlar, diridirler fakat siz bilmezsiniz' buyurmaktadır. Allah şefaatine nail etsin.

6. RİVÂYET ETTİĞİ HADİSLER

1- Said-i Makberi'den rivâyet edildiğine göre Safvan b. Muattal (ra) Peygamber Efendimiz'e:

-- Ya Resûlullah, senin bildiğin benim bilmediğim bir şeyi sana sormak istiyorum, Efendimiz:

-- Nedir? Sor.

--Gece ve gündüz saatlerinde namaz kılmanın mekruh olduğu bir saat var mıdır? Efendimiz:

-- Sabah namazını kıldıktan sonra Güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar namaz kılma! Çünkü bu saat şeytana tapanların ibadet saatidir. Güneş tam ortada iken namaz kılma çünkü o zaman cehennemin kızıştığı ve kapılarının açıldığı zamandır. Güneş batıya meyledince namaz kıl! Bu namaza melekler de şahit olur. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar namaz kılma! buyurmuştur.

2- Safvan (ra): Peygamber Efendimiz (sav) beni küp ve testilerde nebizyapmamamızı ilan etmeye gönderdi.

3- Bu hadis-i şerif; Peygamber Efendimiz (sav)'den Kur'an-ı Kerim'i ilk dinleyen dokuz cinden, en son vefat edenin defni ile alakalıdır.

4- Safvan b. Muattal (ra) şöyle anlatır:

'Peygamber Efendimiz (sav) ile bir yerde geceleyin konaklamıştık. Gece namazını nasıl kıldığını seyrettim; Yatsı namazını kıldıktan sonra uyudu, gece yarısı uyandı Âl-i İmran suresinin son on ayetini okudu ve uyudu sonra kalktı, dişlerini misvakladı abdest aldı ve iki rekat namaz kıldı. Kıyamı mı, rükûsu mu, yoksa secdesi mi daha uzundu bilmiyorum. Namazdan sonra uyudu biraz sonra tekrar uyandı, Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okudu ve kalktı, misvak kullandı, abdest aldı ve 2 rekat namaz kıldı. Yine kıyamı mı rükûsu mu yoksa secdesi mi hangisi uzundu bilmiyorum. Yattı ve tekrar kalktı önce yaptıklarının aynısını tekrar etti, bu şekilde on bir rekât teheccüd namazı kılmıştı.'

Ashab-ı Kiram Hazretleri, Resûlullah'a olan yakınlıkları gereği her türlü sıkıntılarını, sevinçlerini onlarla paylaşmışlardır. Bu durumu anlatan Ebu Said (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif de kısaca şöyledir:

Safvan b. Muattal ve hanımı Peygamber Efendimize bir sorunlarını arz ederler. Peygamber Efendimiz Safvan (ra)'a ve hanımına nafile ibadetlerde aşırıya kaçmamayı, ev işlerini ve ilişkilerini bu sebeple aksatmamalarını tavsiye eder.




 

Cemil Tokpınar

Büyüklerin namazdaki halleri bizlere onları örnek alma ve namazlarımızı güzelleştirme gayreti verir, teşvik eder. Bugün sahabe efendilerimizin nasıl namaz kıldıklarıyla ilgili örnekler vereceğiz. Ta ki, namazlarımızı gözden geçirelim, nefis muhasebesi yapalım ve onları modellemek için çırpınalım.

Peygamber Efendimizi (s.a.v.) rehber edinen ashabının ve İslâm büyüklerinin namaz kılışı çok muhteşemdir.

Abdullah ibn-i Mes’ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur, namaz kılarken evdekilerin konuşmalarını bile duymazdı. Hz. Ali Efendimizin (r.a.) namaz vakti girdiğinde hâli değişir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda şöyle derdi:

– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah’ın yerlere ve göklere teklif edip de onların yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiş bulunuyorum. Yüklendiğim bu İlâhî emaneti en güzel şekilde eda edip edemeyeceğimi de bilmiyorum&#;

Yine o muhteşem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah’a yönelip maddî hiçbir şeyi hissetmediği için bu yola başvurmuştu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıştı ki, namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile bağlantısını tamamen kesiyordu.

Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüştü. Hz. Ali (r.a.), namazı bittiğinde şu soruyu sormuştu:

– Oku çıkardınız mı?

 

Yaralıyken bile sabah namazını kıldı

Peygamber Efendimizin güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir engel tanımazlardı. Namaz yolunda savaş, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.

Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikasta uğramıştı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmişti.

– Yemek ister misin, diye sormuşlardı.

– Hayır, cevabını vermişti.

– Su içer misin?

– Hayır.

Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:

– Namaz kılacak mısınız, diye sormuşlardı.

Hz. Ömer’in âdeta gözleri parlamış, yavaş yavaş enerjisi tükenmekte olan vücuduna can gelmişti.

– Evet, kılacağım, dedi.

O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmış, namazı terk etmeyi aklından bile geçirmemişti.

 

Namaz kılmaktan usanmazdı

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hanımlarından Hz. Zeynep Validemiz, ibadetlerine çok düşkündü. Saatlerce nafile namaz kılar, yine usanmazdı.

Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide girince, iki sütun arasına çekilmiş bir ip gördü.

– Bu ip neyin nesidir, diye sahabelere sordu.

– Hz. Zeyneb’in ipidir. Gece ayakta namaz kılmaktan yorulunca ona asılarak devam eder, cevabını verdiler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):

– Hayır, böyle olmaz. Onu hemen çözün. Sizden biriniz zinde olduğu sürece namazını ayakta kılsın, yorulunca da oturarak devam etsin, buyurdu.

 

Namazdayken konuşulanları duymazdı

Abdullah bin Mes’ud (r.a.), namaz kılacağı zaman “dürülmüş elbise” gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler şaşırırdı&#;

Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin konuştuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:

– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.

Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huşûunu hiçbir şeyin bozamayacağını bildiği için şu cevabı verirdi:

– İstediğinizi konuşun&#; Ben namazdayken sizin konuştuklarınızı duymuyorum.

 

Hz. Enes’in kavme ve celseleri çok uzundu

Hz. Enes (r.a.) sahabelerin önde gelenlerindendi. Annesi Ümmü Süleym onu küçük yaşta Peygamberimizin (s.a.v.) hizmetine vermişti. Hz. Enes (r.a.), on yıl Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hizmetinde bulunarak “Hâdim-i Nebevî [Peygamber’in Hizmetkârı]” unvanını almıştı.

Öyle güzel, öyle huşû içinde ve tâdil-i erkâna dikkat ederek namaz kılardı ki, görenler hayran olurdu&#;

Bir gün Hz. Enes’in namazını tarif eden hadis rivayetçilerinden Sabit, şunları anlatmıştı:

– Enes (r.a.), sizde görmediğim bir şey yapardı. Başını rükûdan kaldırdığı zaman gören “secde etmeyi unuttu” diyecek kadar ayakta dikilirdi. Başını secdeden kaldırdığı zaman iki secde arasında da yine gören secdeyi unuttu diyecek kadar dururdu.

 

Ver o “ah”ı bana, namazımı vereyim sana

Asr-ı Saadeti güzelleştiren ve benzersiz hâle getiren özelliklerden birisi de, Mescid-i Nebevî’de cemaatle kılınan namazlardı.

Çünkü iki cihan serveri Peygamber Efendimizin (s.a.v.) imamlığında kılınan namazlar bambaşka bir feyiz ve maneviyat taşır, sahabeler Efendimizle (s.a.v.)  namaz kılmak için can atar, hatta ezandan saatlerce önce mescide akın edenler olurdu.

Bir sahabe günlük işlerini yaparken cemaate geç kalmış, mescide heyecanla ve koşarak gelmişti. Tek derdi, Efendimizin kıldırdığı namaza yetişebilmekti.

Ne var ki, bir kısım sahabenin mescitten çıkmakta olduğunu gördü. Yoksa namaz bitmiş miydi?

Son bir ümitle sahabelere sordu:

– Resulullah’ın kıldırdığı namaz bitti mi?

Arkadaşları şu üzücü cevabı verdiler:

– Evet, namaz bitti.

O yüce namaza, o kudsî cemaate yetişemediğini anlayan sahabe öyle bir “Ah!” çekmişti ki, sahabeler onun pişmanlığını takdir etmişler, Resulullah’la birlikte kılınan namaza duyduğu sevgiye hayran olmuşlardı.

Nitekim sahabeden birisi dayanamamış ve şunları söylemişti:

– Ver o “âh”ını bana. Namazımı vereyim sana.

 

Bütün gece ibadet ederdi

Selman-ı Farisî (r.a.) gece karanlığı bastığı zaman, namaz kılmaya başlardı. Namazdan yorulunca dili ile Allah’ı zikretmeye yönelirdi.

Dili zikirden yorulduğu zaman da Yüce Allah’ın varlığına, birliğine delâlet eden âyetleri, onun büyüklüğünü düşünmeye başlardı.

Bundan sonra nefsine şöyle derdi:

– Dinlendin artık, namaza kalk.

Bir süre namaz kıldıktan sonra, diline şöyle derdi:

– Dinlendin artık, Allah’ı zikretmeye başla.

Bütün gece bu şekilde ibadet ederdi.

 

Mescide çadır kurdurmuştu

Sahabe efendilerimizin büyüklerinden olan Sa’d bin Muaz (r.a.) Hazretleri, Hendek Savaşı’nda büyük bir yara almıştı. Yarası ağırlaşınca Peygamber Efendimiz yanına gelip onu kucakladı ve:

– Allah’ım, Sa’d, Senin rızan için Senin yolunda cihat etti. Resulünü de tasdik etti. Ona kolaylık ihsan eyle, buyurarak dua etti.

Sa’d bin Muaz için Mescid-i Nebevî’de çadır kuruldu. Orada istirahat ediyor, namazını kılıyordu. Çok ağır yarasına rağmen namazlarını asla ihmal etmiyordu. Bir müddet sonra şehit oldu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefatına çok üzüldü. Kabri kazılırken etrafa mis gibi bir koku yayılıyordu. Efendimiz onun hakkında şöyle buyurmuştu:

– Sa’d bin Muaz’ın vefatı üzerine Rahman’ın arşı titredi. Onun için yeryüzüne bugüne kadar hiç inmemiş 70 bin melek indi ve cenazesini taşıdı.

Sa’d bin Muaz namazı çok önemserdi. Bu hususta şöyle demişti:

– Müslüman olduğum günden beri namaz kılarken hatırıma hiçbir şey getirmedim. Resul-i Ekrem’in her söylediğinin hak olduğuna inandım, kabul ettim.

Ben üç şeyde kuvvetli olduğum kadar, hiçbir şeyde kuvvetli olmadım.

Birincisi namazdır. Müslüman olduğumdan beri başladığım hiçbir namazda, bir an önce bitirsem diye hatırıma bir şey gelmedi.

İkincisi; bir cenazeye yardıma çıktığımda cenaze defnedilinceye kadar, ölümden başka hatırımdan hiçbir şey geçmezdi.

Üçüncüsü; Resulullah’ın (s.a.v.) her buyurduğunu kabul ettim, bunda hiç tereddüt etmedim.

Örnek verdiğimiz bu muhteşem namazları belki hakkıyla modelleyemeyiz. Fakat biraz gayret ederek bugünkü namazlarımızı dünden yarınkileri de bugünden daha kaliteli hâle getirebiliriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır