saklı bahçeler haritası özet / Saklı Bahçeler Haritası (Nermin Yıldırım) Fiyatı, Yorumları, Satın Al - kitapyurdu.com

Saklı Bahçeler Haritası Özet

saklı bahçeler haritası özet

Nermin Yıldırım'dan yeni roman: 'Dokunmadan' yaşayan Adalet'in hikâyesi raflarda

Türkiye edebiyatının çok okunan kalemlerinden Nermin Yıldırım, 2011 yılında yayımlanan ‘Unutma Beni Apartmanı’ ile başlayan kariyerinde beşinci romanı "Dokunmadan" ile okurlarının karşısına çıktı.

Yıldırım ilk romanının ardından ‘Rüyalar Anlatılmaz’ (2012), ‘Saklı Bahçeler Haritası’ (2013) ve ‘Unutma Dersleri’ (2015) romanlarını kaleme almış; yapıtları Sırpça, Bulgarca, Çince, Arapça, Fransızca, Lehçe, Azerice'ye çevrilmişti. Yıldırım’ın öyküleri de çeşitli öykü seçkilerinde yer almıştı. 


“Şimdi buradan bakınca, uzun bir boşluğa yazılmış kısa hikâyeler görüyorum sizin orada. El yazısıyla, kahkahayla ve gözyaşıyla"


Romanın konusu ne?

Adalet 29 yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmekte; ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene kadar. Kendini her şey için suçlamaya hazır bir yapısı olan Adalet hastalığı için de kendini suçlar, hayatını didik didik eder, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu, o ilk kötülüğünü bulmaya çalışır. Bulur da. Beş yaşındayken, farklı olduğu için hep dışlanan mahalle arkadaşı Mahsun’un oyuncak ayısına cebren el koymuştu. Ve ne yazık ki yaptığı bu kötülüğü telafi edecek zamanı yok, ya da var mı?  

Adalet, Mahsun’u, babaannesinin deyimiyle “masum”u, bulmak için çıktığı maceralı yolculukta kendisini de, içinde yaşadığı ülkeyi de yeni baştan tanıyacak...

Nermin Yıldırım hakkında...

Nermin Yıldırım Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalıştı. İlk romanı Unutma Beni Apartmanı 2011 senesinde (Doğan Kitap) yayımlandı. Onu Rüyalar Anlatılmaz (Doğan Kitap, 2012), Saklı Bahçeler Haritası (Doğan Kitap, 2013), Unutma Dersleri (Doğan Kitap, 2015) izledi.

Romanları Sırpça, Bulgarca, Çince, Arapça, Fransızca, Lehçe, Azericeye çevrilen Yıldırım, uluslararası yazar programlarına konuk olarak, 2013 kışını Köln Kültür Vakfı’nın davetiyle Köln’de, 2015 sonbaharını Şanghay Yazarlar Derneği’nin davetiyle Çin’in Şanghay kentinde geçirdi.

Kadınlar Arasında (Metis) adlı Murathan Mungan öykü seçkisinde “Narin Ben Geldim”, Kar İzleri Örttü (Kırmızı Kedi) adlı öykü seçkisinde “Kırmızı Kar”, Güçobular (Doğan Kitap) adlı öykü seçkisinde “Hoş Geldin” ve Minimal Öyküler (Aylak Adam) adlı öykü seçkisinde “Kara Kaya” öyküsüyle yer aldı.

Nermin Yıldırım’dan Saklı Bahçeler Haritası

2,6K

İki kız kardeş: Suad ve Behiye. Bir yayınevinin  genel yayın yönetmeni Rıdvan.

Kitap Rıdvan’ın masasına gizlice bırakılan mektuplar ile başlıyor. Suad ve Behiye 1930’larda İstanbul’da yaşayan dönemin kalburüstü ailelerinden birinin kızları.

Behiye, aşkın peşinden ülkesini terk edip giderken arkasında onu çok seven kız kardeşini bırakmış. Yıllarca hiç görüşmemiş birbirlerinden hiç haber almamışlar; ta ki 1960’ta Behiye tekrar Suad’a mektup yazana kadar.

Bu mektuplar yayınevi yönetmenin masasına bazen de gittiği her yerde zarfla ulaşır. Rıdvan bu mektupların izini sürerken bir yandan kendi yaşamının izini, bir yandan da o dönemin Türkiyesi’nin  siyasi yapısının insan ilişkilerine yansıyan izlerini çözmek zorunda kalacaktır.

Roman; mektuplar, yayınevi, mektupları getiren kim? kurgusu üzerine şekillenir. Nermin Yıldırım bir yandan okurun merak duygusunu polisiye roman yapısından yararlanarak kurarken bir yandan da akıcı bir üslupla roman çatısını oluşturur.

Behiye ve Suad’ın mektupları yazım dili 30’ların Türkçesini taşır. Bu okurun kafasında o döneme seyahat etmesini kolaylaştırır.

İki kardeşin birbirinden farklı karakterleri bize “Bir insanın iyi ya da kötü olması kendi elinde midir?” sorusunu sordurur.

Behiye’nin yurtdışından gelen mektupları da okuyucuya Avrupa’daki Nazi zulmünün acılarını taşırken İspanya’da Franko’ya karşı savaşan partizanlara selam göndermeyi de unutmaz.

Ve tam da burada sürpriz bir romanı takip eder, kitapla birlikte o meçhul yazarı aramaya başlarız. Bu da bizi daha çok heyecanlandırır.

Roman süpriz bir sonla biter.

Nermin Yıldırım‘ın olay örgüsünü, okuru merak duygusu içinde sürüklerken, geçmiş ve gelecekteki insanlığın kaderine dair sorular okurun kafasında sürekli dolaşmakta. Sayfalar hızlıca akıp bir an önce romanın sonu gelsin istiyorsunuz.

Romanın bir diğer heyecan verici tarafı kitap içinde kitap dünyasını anlatması. Edebiyatın arka yüzü yayınevi, yayıncı, editör ve patron ilişkisi de romanda irdelenmiş.

Bir okur olarak Suad’ın cümlelerinde edebi lezzeti yakaladığımı söyleyebilirim.

Bitirirken en sevdiğim bölümden bir alıntı paylaşmadan edemeyeceğim. Suad şöyle yazar mektubunda Behiye’ye:

“Nevzat Bey’e her zaman kalbi bir sevgi ve yakınlık duydum. Fakat sadece bir kardeş, ağabey gibi. Sormayan ama anlatan hikâyeleriyle aklımı kendi kuytularından çıkaran bir dost gibi sevdim.”

  • Saklı Bahçeler Haritası – Nermin Yıldırım
  • Doğan Kitap – Roman
  • 368 sayfa

Uzun bir yürüyüş, yakıcı bir hesaplaşma

Güncelleme Tarihi:

A.ÖMER TÜRKEŞ

Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2020 17:33

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Nermin Yıldırım yeni romanı ‘Ev’de uzun bir yürüyüşün hikâyesini anlatıyor. Bu, belleğin aracılığıyla kişinin kendi varoluş sorunlarına, birey psikolojisinin derinliklerine doğru yapılan içsel bir yolculuğun hikayesi. Sürükleyici ve hüzünlü hikâyesi, ele aldığı meseleleri, dili ve kurgusuyla çok doyurucu bir roman.

Haberin Devamı

Yolculuğa çıkanların, uzaklardan gelip uzaklara gidenlerin anlatacakları vardır. Bu anlatılar edebiyata da sıklıkla yansır. Pek çok anlatıda varılacak hedeften ziyade, yolculuk sürecidir öne çıkan; yol araç değil amaçtır. Taocu inançta yol insanın kaderini ve onun gerçekleşmesini sembolize eder. ‘Yol’un kendisi yolcudan ayrı tutulamaz. ‘Yol’un gerçekleştirilmesi, yolcu için ‘kendi benliğine hac yolculuğu’ndan başka bir şey değildir. Nermin Yıldırım’ın yeni romanı ‘Ev’de anlattığı yol hikâyesinde de öyle...
Roman kahramanı ve anlatıcısı Seher, 40’ına merdiven dayamış bir kadın. Uzun zamandır kafasına koyduğu bir yolculuk yapmayı planlıyor. Niyeti Portekiz Hac Yolu olarak da bilinen -Hıristiyanların kutsal saydıkları- Camino de Santiago yolunu kat etmek. Her ne kadar kendisi için sıkıntı yaratacağını bilse de birkaç haftaya yayılan ve kilometrelerce süren yolculukta kendisine eşlik etmesi için arkadaşı Ogo’yu da kandırıyor. Kandırmak abartılı oldu, Ogo bu türden tekliflere zaten gönüllü, hayata ve insanlara pozitif yaklaşan bir adam. Oysa Seher -her Nermin Yıldırım roman kahramanı gibi- ‘biraz’ arızalı. Seslerden ama illaki insanların çıkardıklarından rahatsız olan, insanlarla ilişki kurmaktan imtina eden, obsesif bir kadın. Rahatsızlığı keşke bundan ibaret olsa! Hayat deneyiminin kararttığı iç dünyası ve kötücül önyargılarıyla Seher, dış dünyadan gelen uyarılara karşı kalın bir zırhla kuşatmış kendisini. Onu sevgiden de mahrum bırakan dikenli kabuğunun arkasında ise yaralı bir ruh gizli.
Seher’i yaralayan nedenler ve sırlar yolculuk boyunca yavaş yavaş ortaya dökülecek: Dedesiyle birlikte bir evin ferdi olma hissini de kaybetmiş Seher. Akraba evlerinde büyümüş, bakımı ‘birbirinden farklı sınıf, deneyim, hayat görüşü ve yaşam tarzına sahip çok sayıda insan’ tarafından üstlenilmiş, ömrünün ilk çeyreğinde arka arkaya karateye, folklora, Kuran kursuna ve baleye gönderilmiş; öyle çok yer ve öyle çok ben değiştirmiş ki, nihayet tümüyle kendisine ait bir hayat kurduğunda kim olduğundan emin olamamış. “Bir ömre birden fazla yaşam, bir yaşama birden fazla kadın, bir kadına birden fazla yalan sığdırmış”. Kesif bir yalnızlık korkusuyla sürdürmüş hayatını...
Yolculuğun sonunda çok sevdiği bir arkadaşıyla, Kader’le randevusu var Seher’in. Ne var ki Ogo ve Seher, yanlarına takılan Şerbet adını verdikleri dost canlısı bir köpekle birlikte yürüyüşlerini sürdürürlerken Seher’in Kader’le randevusunun tekinsizliğinden şüphelenmeye başlıyoruz. Zaman zaman neşeli, duygulu anlar yaşansa, geleceğe dönük cümleler kurulsa bile sanki tek yöne doğru yapılan, dönüşü olmayan bir yolculuk bu...

BELLEĞE HAPSOLMAK
Öncelikle, ‘Ev’in iyi kurgulanmış ve güzel işlenmiş bir roman olduğunu söyleyebilirim. Yıldırım, Seher’in gerek kendi içine gerekse bitiş noktasına uzanan fiziksel yolculuklarını çok iyi birleştirmiş. Birbiriyle yan yana akan hikâyeler, geçmişte ve şimdide yaşananlar yavaş yavaş bir noktada kesişiyorlar. Bir yandan dış mekânları, o mekânlarla değişen ruh hallerini tasvir ederken diğer yandan Seher’in iç dünyasını tüm karmaşasıyla, çelişki ve çatışmalarıyla yansıtan Yıldırım -Don Kişot ve Sancho Pancho’yu andıran- Seher ve Ogo ikilisinin karakterlerindeki zıtlığı çok iyi kullanmış.
Geçmişiyle bir türlü barışamayan Seher’in varoluş problemlerine yoğunlaşan anlatıda güncel meselelere açılmayı ıskalamamış Yıldırım. Bireysel ve güncel meseleleri bir kenara bıraksak bile Seher, Oga ve Şerbet’in Camino de Santiago yolundaki ‘maceraları’, diğer yürüyüşçülerle ilişkileri, konakladıkları mekânlar, sürpriz olaylar, çekici yan karakterler ve onların hikâyeleri yeterince eğlenceli ve sürükleyici.
İsimlerinden (‘Unutma Beni Apartmanı’, ‘Rüyalar Anlatılmaz’, ‘Saklı Bahçeler Haritası’, ‘Unutma Dersleri’, ‘Dokunmadan’, ‘Misafir’) de anlaşılacağı üzere, Nermin Yıldırım’ın romanlarında geçmiş ve bugün arasında gidip gelen ve geçmişteki yaşanmışlıkların bugün üzerindeki etkisini işleyen hikâyeler anlatılır. Roman kahramanlarının bellekleri geçmişe, mutluluk ya da mutsuzluk anlarına takılıp kalmıştır. Ne var ki yaralı benlikleriyle hatırladıkları güven telkin etmez. ‘Ev’ de belleğin bu tuhaf dinamiklerini, bireyin kendisine dönük bilinçaltı ‘suikastlarını’, ‘orijinal’ gerçekliği sadakatle tasvir etmenin imkânsızlığını ortaya koyan bir metin.
Seher’in travmalarla malul belleğini sergilerken bireyin yarılmasını ve boğuntusunu dile getiriyor Yıldırım. Geçmişle günümüz arasında iç içe daireler çizerek, yollarda tökezleyerek, belleğin yaralandığı karakteristik anlarda konaklayarak boğuntunun kaynaklarını araştırıyor. Seher’in yolculuğu belleğin çarpıtılmış ve dipsiz işleyişini çoğaltmanın ve hatırlama dinamiklerini ortaya çıkarmanın bir biçimi. Anılar bir yandan geçmişi deşerken diğer yandan geçmişi bastırmak, unutmak, sessizleştirmek işlevi görüyor; bugünü tahrip eden bir bellek patlaması.
Yıldırım, duygularını okuyuculara geçirmeyi çok iyi başaran bir yazar. Ne anlatacağı kadar nasıl anlatacağını da mesele ediyor. Nermin Yıldırım’ın dilinin ve üslubunun her romanında biraz daha olgunlaştığını görmek sevindirici. Dilin keyfine -özellikle Seher’in duygu ve düşüncelerini yansıtırken- varıyoruz. Geçmişten çıkıp gelen ve çağrışımlarla sürüklenen, her koku, görüntü ve imgeyle farklı zamanlara sıçrayan hikâyede Seher’in kimi zaman buruk hüznünü, kimi zaman öfkesini, çoğu zaman da karanlık yanlarını sergileyen acı ve ironi yüklü cümleler hikâyeye çok canlı bir hava katıyor. ‘Ev’, sürükleyici ve hüzünlü hikâyesi, ele aldığı meseleleri, dili ve kurgusuyla çok doyurucu bir roman.

EV�

Uzun bir yürüyüş, yakıcı bir hesaplaşma

Nermin Yıldırım
Hep Kitap, 2020
465 sayfa, 42 TL.

Görüntüleme: 3349
1 0

Okunma Süresi1 Dakika, 47 Saniye

Nermin Yıldırım “Ev” Kitap İncelemesi

Beğenerek ve sıkılmadan okuduğum Nermin Yıldırım’ın “Ev” kitabından bahsetmek istiyorum. Yazarın diğer kitaplarını itiraf etmek gerekirse okumadım, kendisinin kalemiyle bu kitap sayesinde tanışmış oldum. Her kitapta değil bazı kitaplar da sıklıkla yaşadığım bir durum var ki o da şu. Bir kitabı kitap raflarında, kitapçılara her gidişimde üst üste görmem. Ya da internetten gördüğüm bir kitabı o an aklımda yokken kitapçıda sadece gezinirken rastlamam. Bu durumun neresi ilginç diyebilirsiniz tabi. Fakat bence öyle değil. Böyle bir durumda o kitabın mutlaka alınıp okunması gerektiğini, kısacası o kitaba bir şekilde çekildiğinizi ve söylemek istedikleri olduğunu düşünüyorum.

Hepimiz hayatta zor zamanlardan, mücadelelerden, kırgınlıklardan, öfkelerden, değiştirmeye çalışıp değiştiremediklerimizden, istediklerimizi bazen başaramamaktan, sevdiğimiz birini kaybetmekten ve hayatın bize getirdiği çetrefilli birçok yoldan geçiyoruz. Bazen bu sorunlarla başa çıkamayacak gibi oluyoruz. Kitaplar ise zor zamanlarımızda bize adeta bir yol arkadaşı, bizi bulunduğumuz andan çekip çıkaran, farklı karakterlerin, dünyaların kapısını aralayan mucizevi bir anahtar gibi adeta.

 

Kitaba dönecek olursak hem iç içe geçmiş olay örgüsünü hem de hikâyeyi sevdim. Emek verilerek ve özenilerek yazılmış bir roman. Kitabın ana karakteri Seher küçükken annesi tarafından terk edilmiş bir çocuk olarak büyüyor ve babasının yanına gitmemek için, farklı akrabalarının evinde yaşıyor. Bu sebeple ise kendini hiçbir yere, hiçbir eve tam olarak ait hissedemiyor. Ait olamama hissini o kadar içselleştiriyor ki bir fotoğraf çekildiğinde dahi; fotoğrafta hiçbir zaman kalıcı iz bırakamayacağına inanıyor. Üniversitede tanıştığı en yakın arkadaşı Kader’in başına kendi yüzünden kötü bir olay geliyor, Kader ölüyor. Seher ise geri kalan hayatı boyunca hep kendini suçluyor.

Kitap bir yolculukla başlıyor. Seher ve arkadaşı Ogo Portekiz’den Santiago’ya bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolu yürüyerek sona erdirme hedefleri var. Santiago dünyanın sonu. Seher bu yolculukta bir nevi geçmişiyle de yüzleşiyor… Kitapta eleştirebileceğim tek taraf ise kitap bu kadar detaylı yazılmışken psikolog ile geçen konuşmaların kitabın bütününe nazaran daha detaysız olması.  Kitabı beğenerek okudum, yolculuk ve psikoloji konulu kitapları okumayı seviyorsanız okumanızı öneririm. Yazarın diğer kitapları ise; Misafir, Dokunmadan, Unutma Dersleri, Saklı Bahçeler Haritası, Unutma Beni Apartmanı.

 

Yazar: Özlem Kazancıoğlu

Happy

Happy

1100 %

Sad

Sad

00 %

Excited

Excited

00 %

Sleepy

Sleepy

00 %

Angry

Angry

00 %

Surprise

Surprise

00 %

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır