Aşık Veysel Şatıroğlu, 25 Ekim 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü’nde dünyaya geldi, 21 Mart 1973’te bu dünyadan ayrıldı. Aşık Veysel’in Kara Toprak, Uzun İnce Bir Yoldayım gibi önemli şiirlerini, onun fotoğrafları ve Türk ressamların onu resmettiği tablolarıyla birlikte derledik.
Aşık Veysel’in Hayatı isimli yazımıza da göz atmanızı öneriyoruz.
Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda
Kalbimde gizlerim muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda
Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda
Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar
Renklerin içinde nakşını saklar
Karanlık geceler aydın şafaklar
Uyanır cümle alem sen varsın orda
Mevcudatta olan kudreti kuvvet
Senden hasıl oldu sen verdin hayat
Yoktur senden başka ilanihayet
İnanıp kanmışım sen varsın orda
Hu çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda
Veysel’i söyleten sen oldun mutlak
Gezer daldan dala yorulur ahmak
Sen ağaç misali biz dalda yaprak
Meyva çekirdeksin sen varsın orda
Rahmi Pehlivanlı
Her sabah her sabah suya giderken
Yar yolunda toprak olsam toz olsam
Bakıp dört köşeyi seyran ederken
Kara kaş altında ela göz olsam
Uğrunu uğrunu giderken yola
Nice dilsizleri getirir dile
Gövel ördek gibi inerken göle
Ya bir şahin olsam ya bir baz olsam
Veysel ördek olsun sen de göl yarim
Yeter artık kerem eyle gel yarim
Lale sümbül mor menekşe gül yarim
Sen bir çiçek olsan ben bir yaz olsam
Zeki Dinlenmiş
Uyandım kuşların ince sesine
Seherle birlikte iniler durur
Ses verdim sesine bilircesine
Aşıkın derdini yeniler durur.
Baharda çağlayan bulanık sular
Durmadan kendini taşlara çalar
Eşinden ayrılmış bir geyik meler
Dağlar sadâ verir iniler durur
Veysel de yaralı geyik gibidir
Kapalı dertlere höyük gibidir
Ne sarhoştur ne de ayık gibidir
Sinesi kös gümüler durur.
Zeki Dinlenmiş
Gine mi ağladın kirpikler nemli
Dostum niçin giyinmişsin karalar
Çiğ düşmüş gül gibi yüzünden belli
Senin derdin bu sinemi yaralar
Aziz dostum seni kimler ağlattı
Tecelli derdini derdime kattı
Yalan dünya nicelerini ağlattı
Kim bilir ki son mekanın nereler
Bu can bu cesede girelden beri
Aldık başımıza türlü kaderi
Çaresiz çaresiz ileri geri
Vakit gelir tamam olur sıralar
Cefanın sefanın farkı yok bence
Eğer düşünürsek inceden ince
Her ikisi de son haddine varınca
Dümdüz olur iniş yokuş dereler
Mihnet-i dünyaya tahammül gerek
Kahi ağlayarak kahi gülerek
Geçti günüm gözyaşlarım silerek
Veysel arar dertlerine çareler
Allah birdir Peygamber Hâk
Rabbil alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürt’ü Türk’ü ve Çerkes’i
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?
Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hâk
Hakir görüp ırk ayırmak
Hâkikâtte yüz karası
Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir gardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi
Kimi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hâkikat bunun burası
Şu âlemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası
Cümle canlı hep topraktan
Var olmuşuz emir Hâkk’tan
Rahmet dile sen Allah’tan
Tükenmez rahmet deryası
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir belâ
Dava insanlık davası?
Sami Samioğlu
Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım?
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum?
Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk, kardaşık.
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım
Salınıp giderken boyunu gördüm
Selvi miydi fidan mıydı boy muydu
Eğmiş kaşlarını yayını gördüm
Kılıç mıydı gamze miydi yay mıydı
Güzel keklik gibi geziyor taşta
Gören aşıkları yakar ateşte
Avazı bülbülde sedası kuşta
Keklik miydi turna mıydı toy muydu
Taramış zülfünü dökmüş gerdana
Yel estikçe dalgalanır her yana
Dedim dilber çevir yüzün bak bana
Gözleri yıldız al yanaklar ay mıydı
Arasan dünyayı bulunmaz eşi
Siyah bulut perdelemiş güneşi
Ah çekti gözünden sel etti yaşı
Deniz miydi derya mıydı çay mıydı
Veysel şatır beyan eder derdini
Terkedemem ezberini virdini
Dilim tutup soramadım yurdunu
Yayla mıydı kasaba mı köy müydü
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âdem’den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Dileğin var ise iste Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sâdık yârim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar attın
Cömertliğin nerde senin
Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarkı sema nur sen misin
Bu balkıyan nur da senin
Kilisede despot keşiş
İsa Allah’ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin
Kimden korktun da gizlendin
Çok arandın çok izlendin
Göster yüzün çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin
Binbir ismin bir cismin var
Oğlun kızın ne hısmın var
Her bir irenkte resmin var
Nerde baksam orda senin
Türlü türlü dillerin var
Ne acaip hallerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin
Âdemi sürdün bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın
Cehennemin var da senin
Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acayip sır da senin
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtkı ile çalışır benimseyerek
Milletine, Ulusuna uyanlar
Demez neme lazım, neyime gerek
Her ferdin hakkı var, bizimdir Vatan
Babamız, dedemiz döktüler al kan
Hudut boylarında can verip yatan
Saygıyla anarız, şehit diyerek
Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka, halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek
Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ayyıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek.
Yeni mektup aldım gülyüzlü yârdan
Gözletme yolları, gel deyi yazmış
Sivrialan köyünden, bizim diyardan
Dağlar mor menevşe gül deyi yazmış
Beserek’te lâle sümbül yürüdü
Güldede’yi çayır çimen bürüdü
Karataş’ta kar kalmadı eridi
Akar gözüm yaşı sel deyi yazmış
Eğlenme gurbette yayla zamanı
Mevlâyı seversen ağlatma beni
Benek benek mektuptadır nişanı
Gözyaşım mektupta pul deyi yazmış
Kokuyor burnuma Sivralan köyü
Serindir dağları, soğuktur suyu
Yâr mendil göndermiş yadigâr deyi
Gözünün yaşını sil deyi yazmış
Veysel bu gurbetlik kâr etti cana
Karıştır göçünü ulu kervana
Gün geçirip fırsat verme zamana
Sakın uzamasın yol deyi yazmış
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah-u zar etme
Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma
Bahçede dut iken bilmezdin sazı
Bülbül konar mıydı dalına bazı
Hangi kuştan aldın sen bu avazı
Söyle doğrusunu gel inkar etme
Benim her derdime ortak sen oldun
Ağlarsam ağladın gülersem güldün
Sazım bu sesleri turnadan m’aldın
Pençe vurup sarı teli sızlatma
Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
Yanından göğsünden açılır yara
Yar gelmezse yaraların elletme
Sen petek misali Veysel’de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma.
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovada dağlarda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel iş bu hale
Kah ağlaya kah güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece
GİRİŞ:
Kuşkusuz tüm sanatçıların içinde yaşadıkları topluma karşı kendilerine özgü bir takım sorumlulukları vardır. Bunun özelliklerini yaşamları boyunca yerine getirmeye çalışırlar. İşte bunlardan biri de ünlü halk ozanımız Âşık Veysel’dir. Bu yazımda Âşık Veysel’in vefatının 43. Yılında bir anma bağlamında bir şeyler yazmak istiyorum.
Anahtar Kelimeler: Aşık Veysel, Ahmet Kutsi Tecer, Dostlar Beni Hatırlasın...
Âşık Veysel Anadolu bozkırın ve bu toprağın gerçek bir hal ozanı idi. Sivas, Sarkışla’nın Sivrialan köyünde doğdu.(1894). Küçük yaşlarda gözlerini kaybetti. Dünyası karardı. Çile çekti, zor günler yaşadı. Babası Şatıroğlu Karaca Ahmet Efendi ona oyalanmak için bir küçük cura, saz aldı. Anasının adı Gülizar hanımdı. Küçük Veysel bununla oyalandı. Âşık Veysel Komşu saz ustalarından dersler aldı. Molla Hüseyin ve Kangal’ın Çamışlı köyünden Ali Ağanın kendisine armağan ettiği sazın eşliğinde şöyle dile geliyordu:
Salınıp giderken boyunu gördüm
Selvi miydi, fidan mıydı, boy muydu?
Eğilmiş kaşların yayını gördüm
Kılıç mıydı, gamze miydi, yay mıydı?
***
Taramış zülfünü dökmüş gerdana
Yel estikçe dalgalanır her yana
Dedim dilber çevir yüzün bir bana
Gözler yıldız, al yanaklar ay mıydı?
Aslında Veysel küçük yaşlarda âşıktı. Aşığın aradığı kız bir başka idi. Aslında güzeli güzel kılan aşk idi. Bir sözünde şöyle diyordu: “ Güzelliğin on para etmez / Şu bendeki aşk olmazsa…”
Aşık Veysel sazı ile ustaların malını çalıp söylerken 1931 yılında dönemin eski Sivas Milli Eğitim Müdürü Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı. Ahmet Kutsi Tecer’de şairdi. Sanatımıza, kültürümüze değer veriyordu. 1931 yılında Sivaslı halk ozanlarıyla bir şairler şöleni düzenlendi. Âşık Veysel Âşık Talibi Coşkun’da onunla beraberdi. İşte bu şölenden sonra Âşık Veysel ünlendi. Sazıyla, sözüyle Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal’dan örnek almaya çalışıyordu. Birlik ve beraberlikten her zaman yana idi. Bir değişinde şöyle diyordu:
Kürt’ü, Türk’ü, ne Çerkez’i
Hep Âdem’in oğlu, kızı
Beraberce şehit, gazi
Yalan var mı ve neresi?
***
Kur’an’a bak, İncil’e bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası… (1)
Bu toprağın ozanı birlikten ve beraberlikten yana idi. Dini, fikri, mezhebi ve rengi ne olursa tüm insanları candan seviyordu. Bu yönüyle Mevlana’dan, Yunus Emre’den ve Hacı Bektaş-ı Veli’den ders ve ilham alıyordu. Bu duygularla tüm insanları kucaklıyordu. Bu bölücülere, anarşistlere ve geri kalmış yoz kafalılara da şöylece sesleniyordu:
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardeş
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme
İçip şarabını, duralım kardeş…
****
Aslında Âşık Veysel’e bu topluma tanıştıran ve kazandıran Köy Enstitüleridir. Bu Enstitülerinde sazı ve sözü ile öğrencilere öğretmenlik yaptı, vatan ve millet sevgisini aşıladı. Aslında bir cumhuriyet aydını idi. Atatürk’ü de çok çok seviyordu. Atatürk’ün ölümünde sonra şöyle bir ağıt yazmıştı:
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı
***
Doğu, Batı, Cenup, Şimal
Aman Tanrım bu nasıl bir hal
Atatürk’e erdi zeval
Memur, mebusan ağladı.
***
Atatürk’ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı,(2)
Sözün özü Âşık Veysel, büyük bir halk ozanı idi. Türk diline yaptığı hizmetlerden dolayı 1965 yılında TBMM tarafından Âşık Veysel’e maaş bağlandı. Türk halk şiirimizin sevilen ve sayılan imzalardan bir idi. Halk ozanları arasında bir mermer köşe taşı idi. 21 Mart 1973 günü Sivas / Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde toprağa verildi. Basında kendisine çok yer verildi. Köydeki evi müze haline getirildi Sivas ve İstanbul’da helkeli dikildi. Köyüne yol, su ve elektrik getirildi. Ölümü bile aydınlığa yol açtı. Şiirleri bestelendi, kitapları birçok yerde yayımlandı.
Ölülünden önce bir deyinde “ Dostlar Beni Hatırlasın “diyordu. Âşık Veysel unutulur mu? O gerçek bir halk ozanı idi. Onun bu güzel ve anlamlı şiirinden bir iki dörtle yazımı noktalıyor, sevgili Veysel’i saygıyla ve rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun diyorum.
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
***
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan, göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
***
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın
***
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölümgğerçek
Dostlar beni hatırlasın
.............…………….....
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın..(3)
Âşık VEYSEL
Kaynak:
1.2.3, Âşık Veysel Hayatı ve Eserleri Tahir Kutsi
2. Baskı, Ararat Yayınevi,Nisan1973-İstanbul
Not: Bu yazımı yazdığım sıralarda yine Diyarbakır'dan 7 şehit haberi daha geldi.
Şehitlerimize Allah'tan rahmet ve ailelerine baş sağlığı diliyorum.
Türk milletinin başı sağ olsun...
Abdülkadir GÜLER
01 Nisan 2016- SÖKE