Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı kullanıcı yorumları ve kullananların bir arada bulunduğu makaleyi sizlere sunmaktayız.
Lokman Sena Sultan markasının satışa sunduğu Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı ürünü için Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı kullananlar ve Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı yorumları burada listelenecektir. En fazla Deva Lokman Hekim firmasının satışlarını görmekteyiz.
Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı Macun (420 Gr.)-Zyf Kozmetik Kişisel Bakım ürünlerinin alt gurubu olan Sağlık Kişisel Bakım Ürünleri ve Besin Takviyeleri ürün gurubunda yer almaktadır. Lütfen sizde kullanım sağladıysanız yorumlarınızı esirgemeyiniz..
2019 yılı itibari ile Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı fiyatı 46.9TL ile 47.9TL arasıdır Ürün fiyatları değişkenlik gösterebilir ve ortalama 2 farklı fiyat görmekteyiz.
Konu ile alakalı en fazla lokman sena sultan, lokman sena sultan macun, lokman sena sultan arı sütü, lokman sena sultan şikayet, lokman sena sultan alıç sirkesi, lokman sena sultan nar soslu macun, lokman sena sultan form macun, lokman sena sultan elma sirkesi, lokman sena sultan sivilce ve akne kremi, lokman sena sultan argan yağı özlü saç bakım yağı
kullanılmıştır.
Lokman Sena Sultan Sandoloz Sakızlı Macun (420 Gr.)-Zyf için Lütfen Kullanıcı yorumlarınızı esirgemeyiniz…
Ekrem İmamoğlu Ekrem İmamoğlu Fox Tv Çalar Saat programına konuk oldu. Canlı yayınabağlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kaç yaşında, kimdir ve nereli olduğu araştırılıyor. FOX Çalar Saat konuğu Ekrem İmamoğlu kimdir? Ekrem İmamoğlu Ekrem İmamoğlu kaç yaşında, nereli? Ekrem İmamoğlu biyografisi! FOX Çalar Saat konuğu Ekrem İmamoğlu kimdir? Ekrem İmamoğlu kaç yaşında, nereli? Ekrem İmamoğlu biyografisi! Detaylar haberimizdedir…
1970'te Trabzon'da doğan Ekrem İmamoğlu İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Trabzon'da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümünden mezun oldu.
1992'de inşaat ve taahhüt işleri yapan aile şirketlerinde iş hayatına başladı. Bu şirkette Yönetim Kurulu Başkanlığı'na kadar yükseldi.
Okul yıllarında amatör olarak futbol oynadı. Trabzonspor Futbol Kulübü'nde yöneticilik yaptı. Trabzonspor Basketbol Kulübü'nde de kurucu ve başkan yardımcılığı görevinde bulundu. Beylikdüzü ilçesinde spora katkı adına Beylikdüzüspor Kulubünde de görev aldı. Kulübün tesislerinin oluşmasında ve yapımında büyük katkılar sundu.
2008 yılında CHP'ye üye olduktan sonra 2009 Yerel Seçimlerinde Beylikdüzü Belediyesi için aday adayı oldu. 16.09.2009'da CHP MYK tarafından İlçe Başkanlığı'na atandı. 27.12.2009'da yapılan CHP Beylikdüzü İlçesi 1. Kongresinde seçilen ilk İlçe Başkanı oldu. 18.03.2012'de yapılan CHP Beylikdüzü İlçesi 2. Kongresinde yeniden ilçe başkanı seçildi. Bu süreçte 2010 Referandumu ve 2011 Genel Seçimleri'ni yönetti. 2014 Yerel Seçimleri'nde yerel yönetimi hedefleyen İmamoğlu, 15 Temmuz 2013 tarihinde dört yıldan beri yürüttüğü ilçe başkanlığı görevini sonlandırdı. 2014 CHP Beylikdüzü Belediye Başkan Adayı olup kazanan Ekrem İmamoğlu, halen Beylikdüzü Belediye Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
Beylikdüzü'nün sosyal ve kültürel hayatında etkin olan Ekrem İmamoğlu başta Beylikdüzü Atatürkçü Düşünce Derneği, Beylikdüzü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Kızılay ve Gürpınarspor Kulübü olmak üzere birçok sivil toplum örgütüne üyedir.
Evli ve 3 çocuk babası olan Ekrem İmamoğlu 23 yıldır Beylikdüzü'nde yaşıyor.
Ekrem İmamoğlu, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri'nde CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı gösterildi.
Kurumsal Fatura
Hızlı Teslimat
Satıcı : Yıldız Lokman Hekim
Koleksiyona Ekle
7 saat 55 dakika içinde sipariş verirsen en geç yarın kargoda!
ÜRÜNÜN TÜM ÖZELLİKLERİ
Henüz Yorum Yazılmamış.
Bu yazı benim Türkçede ‘aralıklı oruç’ olarak geçen ‘intermittent fasting’ (IM) diyetiyle tanışmamı ve 1 aylık tecrübemi anlatıyor. Öyküsünü merak etmiyor da doğrudan meseleye girmek istiyorsanız sayfayı kaydırıp ‘Nedir bu ‘aralıklı oruç’?’ ara başlığından devam edebilirsiniz. “Meseleyi iyice bir sindireyim bakalım” diyorsanız, buyrun devam edelim.
Eski bir yazımda da değindiğim gibi ben ‘eksojen obez‘ teşhisi konulmuş bir hastayım. Bu bir hastalık mıdır emin değilim. Fakat sağlık konusuna giderek artan oranda ‘pazar’ ya da ‘potansiyel’ olarak bakan tıp (hadi yumuşalatalım; ‘ilaç’) dünyası, her şeyi bir isim altında toplayıp hastalığa dönüştürme konusunda hayli hevesli. Hastalık demek, ilaç demek, uzmanlık demek, patent demek; ilaç, terapi, danışman, klinik, kanaat önderi, kitap tirajı, televizyon şöhreti demek. Direnmek zor.
Sanat tarihi pratiği adına elimden geldikçe site turları yapıyorum (nadiren de galeri / sergi geziyorum). İleride ilgili bir sunumda kullanma ümidiyle yukarıdaki tarz eski kral, kraliçe, sultan, diktatör tablolarını arşivliyorum. Zaman denen şeyin algımızı ve değerlerimizi nasıl değiştirdiğini anlamanın daha iyi bir yolu olamaz çünkü.
Bizimkilere zaten aşinasınızdır diye yabancı bir örnek vereyim dedim. Yukarıdaki 15. yüzyılın İngiltere Kralı 8. Henry. Bu yazının konusu değil fakat hikayesi en debdebeli liderlerden biri. Tablosuna dikkatle göz gezdirdiğinizde ilk fark edeceğiniz kıyafeti olacak. Bugün bir erkeğin böyle bir şey giyeceğini düşünüyor musunuz? Şapkasından kaftanına, yüzüğünden kuşağına kadar Henry’nin kuşandığı her şey bugün kadınlara has hale geldi. Hatta tam boy olarak baktığınızda (çoğu emsali gibi) külotlu çorap ve babet ayakkabı giydiğini fark edeceksiniz ki yüzyıllar boyu bunlar dönemin saygınlık sembolüydü (peruklu soylular akımına girmiyorum bile).
Bir de cüssesine bakalım. Bugünün liderlerinden beklenen standartlara göre hayli irice. Pekala 100 kilonun üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Oysa bu o dönemlerin refah; hatta ‘sağlık’ göstergesiymiş. Bugünkü algılarımız ise çok farklı. Başka bir deyişle bugün karşımıza 15. yüzyılın kralı gelse dahi dara düşer. Bugün şişman olmak fakirlere has. Bugünün soyluları, zeginleri kendini ‘ideal’ bedenleriyle ayrıştırıyor.
‘İdeal kilo’ ya da ‘fit olmak’ gibi yabancı tamlamalarla somutlaştırmaya çalıştığımız bir beden hali var. Bunu kadim ve evrensel sanıyoruz; ikisi de doğru değil oysa gördüğünüz gibi.
Fakat bugün (sosyal medya etkisinden moda endüstrisinin dayatmalarına kadar uzayan sebeplerden ötürü) bedenimiz artık -sadece- bize ait değil; kamunun malı. Giyimden beslenmeye, uçsuz bucaksız bir sektörün savaş alanı. Herkes bizi bedenimiz üstünden fethetmenin peşinde. Onların himayesine; hatta bazen takdirine ‘erişmek’ için çabalayanlar dahi var. Adeta bir kültürel emperyalizm gibi işleyen, buyruklarına koşulsuz itaat eden ‘tüketiciler’e muhtaç ‘beden medeniyeti’ (bir başka deyişle ‘Bedeniyet Çağı‘) bizi belirlediği kalıplara zorluyor. Bunlar başka bir yazının meselesi fakat burada da kayıt düşmüş olalım bu kadarıyla.
İdeal kilo / beden benim için kişisel bir kavram. Sizin için ideal olan benim için olmayabilir. Hepsi bir yana benim kendimi iyi hissettiğim form sağlık açısından sakıncalı dahi olabilir. Bunu her zaman aşırı kilolu olmak gibi de algılamayın.
Örneğin bugünün ‘ideal’ standartları çerçevesinde benim boy, yaş ve tip olarak 83-85 kg ağırlığında olmam gerekiyor (hatta 1970-1980 yılları standartları 72-77 kg aralığını salık veriyor!). Oysa ben seneler önce 138 kg olarak başladığım diyette 87 kg’a indiğimde (yani 51 kilogram verdiğimde) yüzümde ‘avurt’ kemiklerimi görünce rahatsız olmuş ve 90 kiloya çıkmıştım. 83’ü hayal bile edemiyorum. Özetle, benim için benim ideal ağırlığım 90 kg. Sizi bilemem.
Yukarıda değindiğim (tamamen kendimce çalışarak hazırladığım ve 1,5 yıla yayılan bir beslenme düzeni içeren) diyetimde 90 kiloda bırakmıştım. Aradan geçen 15 yıldan uzun sürede 9 kilosunu geri aldım.
Dürüst olmak gerekirse bu aslında beni hiç de rahatsız etmiyordu. Sosyal olarak kendimi (fiziğimle) kabul ettirme ya da saygı görme gibi bir arayışın / yokluğun içinde değilim. Temiz ve şık olmak dışında giyim-kuşamla (moda akımlarla) çok ilgili sayılmam. Aksine kendime ait bir tarz yaratmayı tercih ederim. Fakat ne ilginçtir; sürekli sahnede ya da ekranda; yani çok sayıda kişinin gözünün önünde olmamı gerektiren işim gereği fark ettim ki benim bedenim, kılığım, kıyafetim benden çok başkalarını ilgilendiriyor. Herkes hiç olmadığı kadar başkalarıyla ilgili. Hala ki sosyal medyada herkes bir yüksek mahkeme üyesi edasında. Karşılarına çıkan her yazı, fotoğraf ya da videoyu kendi yüksek standartları doğrultusunda değerlendiriyorlar. Sakil bir yetenek yarışmasının hikmeti kendinden menkul (ve özünde en az yarışmacılar kadar vasat) jürisi gibiler.
Görsellik ve görünürlük çağında temel mesele nasıl göründüğün. Ağzının, saçının şekli, kıyafetinin rengi, oturuşun, bakışın; ne söylediğinden her zaman daha önemli. Ne söylediğin (yani ne olduğun) kimsenin umrunda değil. Mesele nasıl göründüğün.
Bütün bunları düşünürken 3-4 ay önce bir miktar kilo vermeye karar verdim. Hedefim yeniden 88-90 kg aralığına dönmekti. Ne yapayım, ne deneyeyim düşünürken bir gün Instagram’da karşıma belki de yıllardır görüşemediğim Levent Erim’in bir paylaşımı çıktı.
Şahsen boy, kilo, yaş gibi şeyleri bakarak tahmin edebilenlerden asla değilim. Fakat sanıyorum Levent 180-200 kilo kadar vardı. O da benim gibi yemeği seviyor ve beslenmeyi sadece doymak değil; güzel bir şeyler ‘tecrübe etmek’ adına yapıyordu. Bu da her şeyi biraz daha zorlaştırıyor ve kısır döngüde tutuyordu.
Ancak fotoğrafta Levent’in içinden resmen birkaç insan çıkmış gibiydi (İlginç bir tesadüf olarak kendi uzun dönem diyetim de kendime ait bir fotoğrafı görmemle başlamıştı). Önce yorum yazarak tebrik ettim, sonra mesaj atarak yöntemini sordum. Cevap: Aralıklı Oruç.
O da neydi ki?
Bu sorunun peşinde epey bir şeyler okudum, izledim, dinledim. Ve en güzeli ‘denemeye başladım’. Yazının devamı bu kısa dönemli bilgi ve tecrübeleri meraklısına aktarma derdini taşıyor.
Türkiye’de -haliyle- hep dini referanslarla gündeme gelse de oruç kavramı neredeyse insanlık tarihine denk. Antik Yunan’ın meşhur filozoflarından mistik Doğu inanışlarına kadar hemen her zaman ve kültürde –farklı uygulama yöntemleriyle– kendine yer bulmuş (Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık dahil olmak üzere).
Örneğin (Pisagor olarak andığımız) Antik Yunan Filozofu ve Matematikçisi Pitagoras, Mısır’a eğitim almak için gittiğinde okula girmeden önce 40 gün oruç tutma mecburiyetini duyunca şaşırır, hayal kırıklığına uğrar (fakat isteneni yapar ve eğitimini tamamlar).
Orucun bir de eylem biçimine dönüşme hali var elbette. Açlık grevi, ölüm orucu gibi. Bu tip bir oruç pratiğinde sağlıktan söz etmek mümkün değil. Ancak diğerlerinde durum epey değişiyor. Üstelik fena halde belirleyici bir var: Düşük kalori alımına dayalı beslenme rejimleriyle oruç türleri arasında -sonuca yönelik- dağlar kadar fark var.
Bu yazıyı hem bir arkadaşımın Instagram paylaşımıyla heveslenip girdiğim bu yoldaki tecrübelerimi aktarmak hem de aralıklı oruç vesilesiyle beslenmeye dair bilgi vermek için yazdım. Tıp doktoru değilim. Size yarar mı yaramaz mı bilmiyorum. Ama hepsi aklınızın bir kenarında bulunsun isterim.
Kişisel tecrübelerinizi ve eksik bıraktığım konuları aşağıdaki yorum bölümünde paylaşırsanız sevinirim.
Sağlıklı bir hayat dileğiyle.
Etiketler:
Angus Barbieri, anoreksi, aralıklı oruç, bedeniyet, bedeniyet çağı, diyet, generation rx, ghrelin, intermitten fasting, kolay yoldan zayıflama, minnesota kıtlık deneyi, oruç, sağlıklı yaşam