sevgiliye hödük demek / Onun sevmediğiniz huylarını nasıl değiştirirsiniz? - Aşk

Sevgiliye Hödük Demek

sevgiliye hödük demek

beyniyle hareket etmeyen bünyeler için söylenen kelime.

korkak anlamına da gelen kelimedir.

Görgüsüz, anlayışsız kimseler için söylenen kelimedir.

'kaba' anlamında da kullanılır.

o değil de, aslında olmasını istediğim ve ardından buraya 'çat' diye yapıştırmayı arzuladığım şey şu:

-altıncı nesil sözlük yazarı, hoşgelmiş; sefalar getirmiştir.**

omuzda uyuyakalan sevgiliye kalk yerinde yat demek.
(bkz: (#)

olgunlaşmamış erkeğe verilen isimlerden sadece 1 tanesidir. (bkz: devamı gelecek)

kelimenin etimolojisine ilişkin çok ilginç şeyler öğrendiğim hadise!!
paçozlaşıyoruz muntazaman.

monash.pw?v=DL3sTXIj6RE

devamlarını da izleyiniz.

yaptığı kabalıklara kendi bile şaşırabilen, bazen yaptığı şeyi anlaması aylar alan yine de sineye çekilebilen modellerdir.

köylü demektir, bildiğin köylü köyde yaşayan insan.

insanda acıma hissi uyandıran, anlayışı kıt, korkak ve ürkek insan

anlamca kaba, anlayışsız gibi kelimeleri hatırlatsada genel olarak aklımızda canlanan anlam ibne, puşt gibim şeylerdir efendim.
edit: ahanda tam karşılığı. görsel

elyaf beyinli bir karakterdir hatta tipitiptir.

Bazi sozluk yazarlarina bazi sozluk yazarlari tarafindan edilen laf.
Ama ayip!

"Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın."
-ilber ortaylı.

Evlilikte Cinsellik Boşanma

Merhaba, bu benim ilk konum, ilk mesajım.. Fikirlerinizi bekliyorum, lütfen paylaşın.

ocakta bir kelime oyununda sohbet etmeye başlayarak tanıştık. O İzmir'de ben İstanbul'daydım. Sohbet ilerledi, görüşmeye geldi ve sevgili olduk. Her ay bir iki günlüğüne beni görmeye gelirdi. Çok aşıktı bana, ben de ona. Evlenmeden önce cinsel bir deneyimimiz olmadı. Öpüşmekten bile kaçınırdı, muhafakarlığına verirdim. Dışarıda sarılmaya bile çekinirdi. Aslında o zamanlar içim hissetti ama önemsemedim. Aramızda hiç cinsel çekim yoktu, hiç arzuladığını hissetmedim, ben de herhangi bir cinsel çekim yaşamadım. Aklıma geliyordu ama evlendikten sonra aynı eve aynı yatağa girince yoluna girer sandım.
eylülde evlendik. tam 3 ay ilişkiye giremedik. Tam sertleşemiyordu, ön sevişme olmadığı için cinsel birleşmede canım yanıyordu ve zevk alamıyordum, her seferinde kanamam oluyordu. Öpüşmek bile istemiyor gibiydi çoğu zaman. Duvarla öpüşmek gibiydi. Dudaklarını asla açmıyordu, hala öyle. İçtiğim bardaktan bile içmezdi. Vücudumun hiç bir yerine dokunmaz, öpmezdi. Kendini sürte sürte içime girerdi, 10 dakika bile sürmeden işini bitirip döner yatardı. Hala öyle.. İlk bir yıl kendimi suçladım, ben beceremiyorum diye düşündüm. Bir de evlendiğimizde ilk 1 ay haftada bir oluyordu. Sonra ayda 1, sonra üç ayda bire çıktı. Psikolojim alt üst oldu. 5 ay birlikte olmadığımızı biliyorum. Benden iğrendiğini hissediyordum, dokunmadığı öpmediği için. Söylüyordum, sana öyle geliyor diyordu.
Giyinip hazırlanıp karşına çıkardım, defalarca üstümde o kıyafetlerle reddedildim. Tek bir bahanesi var, yorgunum. Sen bana inanmıyorsun ama işte ölüyorum yorgunluktan. Eşimin işi ise altında arabayla denetleme yapıyor günde 3 4 yere. Sürekli herşeye yorgun. Yalvarıyordum, ya sen benim kocamsın seni arzuluyorum seninle birlikte olmak istiyorum, nolur reddetme beni diye.

Üstünden inmezdim ilk zamanlar, göğsüne üstüne yatmak isterdim, temas etmek isterdim iterdi beni. Gece uyumadan önce sarılsın diye çok yalvardığımı hatırlıyorum. Ayıp olmasın der gibi 1 2 dakika sarılıp yine döner kendi uyurdu.
İzmir'de hiç kimsem yok, çok yalnızım. Hala daha çevre edinemedim. Aslında içim içten içe burasıyla bağ kurmamı istemiyor gibiydi. Denize götürmeyi daha bir kere başaramadım. Beraber hiç bir şey yapmıyoruz, sinema, gezi, deniz, piknik, hiç bir şey. Bahanesi arabamız yok. Torbalı'dayız her yere uzağız Bir plan yap haftasonu diyorum, sen yap diyor. Ben yapıyorum, başka bir bahane buluyor.
Eşim bu konu hariç dünya iyisi bir insan maalesef. Evde huzursuzluğu yok, kendinden önce benim ihtiyaçlarımı düşünür. Benim istediğimi alır. Temizliğe yardım eder, yemek yapar, asla neden temizlik yapmadın ya da bugün neden yemek yok demez. Bakışlarında, hareketlerinde beni sevdiğini hissettiriyor işin tuhafı. Sadece tembel ve cinsel olarak isteksiz. Eşime hala daha kıyamıyorum bu yüzden. Çok merhametli.
Hep acaba yanlış bir evlilik mi yaptım düşümcesi aklımda olsa da hep bu sebeple boşanılır mı dedim kendime.
Yaşım 30a gelince artık çocuk istedim. Hormanaldi sanırım, deli gibi istedim ama. Boşanma isteği hala aklımda yoktu. Yine içim biliyordu ama bir şeylerin yanlış olduğunu. Kendime içten içe boşanırsan da belki tekrar evlenemeyeceksin, bir çocuğun olsun dedim. Çünkü eşim çok iyi bir baba olacaktı biliyordum. O süreç bile o kadar yorucuydu ki, sevişemiyoruz nasıl çocuğumuz olacak diye kavga edip ağladım. Yumurtlama dönemim belliydi, doktor 2 gün öncesi/yumurtlama günü/2 gün gün sonrası ilişkiye girin dedi. Biz bir kere yapıyoruz, ikincisi olmuyor, nerdeyse oturup ağlayacak yorgunum diye. Öyle bir tepki veriyor ki. Şükürler olsun ki ikinci ayımızda tek bir ilişkiyle tutturduk. Mayıs 'de bir kızımız oldu.
Kızımın doğumuyla ben hayat buldum. Bir yaşına gelince kendi hayatımı sorgular oldum. Aslında içimde olduğum hayattan ne kadar mutsuz olduğumu fark ettim. Eşim tarafından aslında geçiştirildiğimi, idare edildiğimi fark ettim. Hiç doğum günümü kutlamadığını fark ettim, evliliğimiz süresince bana asla kendimi özel hissettirecek şeyler yapmadığını fark ettim. Ben onun doğum günlerine, evlilik yıldönümlerimize evde hazırlık yaparken, o benim özel günlerimde sadece sözle kutlamayla geçiştiriyordu ama ben hiç bunu fark edememişim.
Eylül ayında kızım 16 aylıkken çok ciddi tartıştık bu cinsellik konusunu, onun bana olan ilgisizliğini. Ve ilk defa iğrendiğini itiraf etti. Kadın cinsel organından iğrendiğini söyledi, öpüşmekten de rahatsız olduğunu. Cinselliği asla önemsemediğini, benimle çok mutlu olduğunu, karı koca olmanın sadece cinsellik olmadığını, ailemizi sevdiğini söyledi. İlk defa o akşam ayrılmayı düşündüm, ilk defa orda içimde bir şeyler gerçekten kırıldı ama dillendirmedim. İstanbul'a annemlerin yanına gittim. Orda onunla konuşmak istemedim, aradığında hemen kapatmak istedim. Hatta bana ayrılmayı mı istiyorsun, ne düşünüyorsun dedi. Kulaklarımda uzun süre çınlayan bir şey daha dedi. ''Ne zannediyorsun ayrılma diye sana yalvaracağımı mı?''
İki hafta sonra geri döndüm evime ve kendime bir hedef koydum. yılının sonunda boşanmış olacağım. Ekimden beri sadece iki kez birlikte olduk, tartıştıktan sonra ağladı diye kıyamadım. Değişen bir şey yok, elimden geleni yapacağım dese de sonuç 10 dakikada dümdüz gir çık.. Hiç arzulandığımı hissetmedim, hala kadın gibi hissetmiyorum, bakire gibiyim hatta. Hiç sevişmedim ben diyorum kendime..
Açıkça söyledim artık onu cinsel olarak istemediğimi, içimde bir şeylerin bittiğini. Ama hala zoruma gidiyor, bu durumu çok kolay kabullendi. Yanaşmıyor hiç, arada laf sokuyorum sen istemiyorsun diye istemiyorum diyor. Bana atıyor suçu, uzatmıyorum ben de artık. Artık onu tshirtsüz görmeye bile dayanamıyorum, rahatsız oluyorum. Şu anda o çok mutlu ve memnun. Ben de evde huzursuz olmaması açısından ses çıkarmıyorum, geçiştirip zamanımı dolduruyorum. Sanırım o bu şekilde ömür boyu yaşar gerçekten. Bu evcilik oyununu sürdürüyorum şimdilik.
Eşimi hala seviyorum ama bu sevgiliyi sever gibi değil de çocuğumun babası olarak duyduğum sevgi ve saygı. Hala katlanabiliyor, idare edebiliyorsam bu sebepten.
Psikoloğa da başladım, sosyal kaygı ve anksiyete bozukluğu çıktı. İnsanlardan çok çekinir duruma gelmiştim, yavaştan onu da kırmaya başladım. Evlenmeden önce çalışıyordum, ama çok sık iş değiştirdim. Evlendikten sonra bir türlü çalışmak nasip olmadı, hep bir aksilik yaşadım. Sonra pandemi, çocuk derken kaldım. Artık çalışmaya da korkuyorum. Boşanmaya da korkuyorum. Kendimi psikologla bu sürece hazırlamaya çalışıyorum. Annem ve kardeşim durumdan haberdar, destekliyorlar. Psikoloğa başladıığımda eşime
Bir evimiz vardı, yılbaşında bir de arabamız oldu. Boşanmada evden gelen arabadan gelen parayla bir iş kurarım düşüncesindeyim. Küçük bir kız çocuğuyla yeniden hayata sıfırdan başlama düşüncesi çok korkunç ama o kadar mutsuzum o kadar sıkışmış hissediyorum ki şu anda.

Eşime cinsel ve aile terapisi için çok yalvardım, asla kabul etmiyor. Sen git, yeter diyor. Problemlerimizin kaynağı olarak benim psikolojimi görüyor. Gerçekten düzeleceğine inanıyor her şeyin. Hormonal de olabilir demiştim, doktora da gitmek istemiyor.

Paylaşmak istedim, okuduğunuz için teşekkürler..

 

Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar

Sevgili,

İnsanlar genelde sevgiyi bulmak için çaba harcarlar da ondan sonrasının üstünde pek durmazlar. Şimdi “Ondan sonrası da ne” diye sorduğunu duyar gibi oluyorum. Ondan sonrası onu, yani sevgiyi hak etmek, elinde tutabilmektir. İşin güç tarafı da buradadır ve nice nobran âşık, bunu beceremediğinden elinde solmuş çiçekler, “Bir gün gibi gidiverdi aşk” diye gidenin arkasından bakakalır Yaşamımın daha hödük yıllarında sevgilim benimle oturduğuna, hâlâ benimle güldüğüne göre demek ki onu hâlâ hak ediyormuşum diye düşünürdüm. Hatta korkarım hak etme sorusunu gündeme getirmezdim bile. O zamanlar, güneş kokan teniyle, başının çevresinde kovan etrafındaki arılar gibi saçlarıyla, zemberek gibi yürüyüşüyle, tüm çevreyi neşeye boğan gülüşü, kırılgan duruşuyla sevgilinin her gün yinelenen bir mucize olduğunu anlayıp bu tür soruları soranlardan değildim. Hem zaten sorsam da sevgilinin zedelemekten sakındığının benim sevdam olmaktan çok kendi sevgisi olduğunu anlamaktan çok uzaktaydım. 

Daha henüz Pirandello’nun kahramanı ile karşılaşmış ve ölen annesinin ardından artık kendisi için endişelenecek, meraklanacak, kimsenin kalmamış olmasına ağlayan oğlun gözyaşlarında kendine duyulan sevdanın bulunduğunu, oğlun anaya değil kendine ağladığını da görmemiştim.

***

Ama artık ortada ne yer ne yâr kaldıktan sonra sevgiliye ve sevgiye layık olmak gerektiğini sonunda öğrendim.

Son büyük depremin ardından, nobran bir vurdumduymazlıkla yaklaştığımız ülkemizi, yurdumuzu “hak etmemiz” gerektiği çokça yazılıp çizilmeye başlandı. Geçen mektubumda, “Bir Gün, Gece” adlı yapıtında ihmalkârlığımızla İstanbul ile birlikte bütün bir ülkeyi kaybetmemizin öyküsünü anlatan Mine Kırıkkanat,“Bir Hıristiyan Masalı” adlı eserinde de yine bu layık olma motifine takarak, “Türkler kodlarının belleğini kaybettiklerinden İstanbul’u da ellerinden kaçırmak ihtimaliyle karşılaştılar” diyordu.

“Bu vatanı, bu güzelim İstanbul’u hak ediyor muyuz” sorusunu soran biri olarak dostum Mine Kırıkkanat’ın endişesine katılıyorum. Allah’tan ki İstanbul’un vandal enkaz dikiciler tarafından nasıl yağma edildiğini düşünürken aklıma Sait Faik geldiğinde yine de hak ediyoruz diyerek teselli buluyorum.

Son deprem başta Hatay olmak üzere bu vatana layık olmama tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzun hatırlatılmasına vesile oldu.

***

Cumhuriyetin, sübjektivist, ırkçılıktan uzak, demokratik ulusçuluğunun ve de ulus devlet kavramının önderlerinden Ernest Renan da bir ruh olan ulusun, bir toplumun bir arada yaşama ve el ele ortak bir geleceğe yönelme isteğinin eseri olduğunu söyleyen öğretisinde bu hak etme kavramına gönderme yapar.

Bir ulusun, bir arada yaşamak ve ortak yarınlar inşa etmek konusundaki irade birliği olduğundan söz eden Ernest Renan şöyle der:

“Bir ulus her gün yenilenen bir plebisittir”. 

Burada bu birliktelik adeta her gün zımni olarak yeniden onaylanıyormuş gibi bir ifade var.

Ulus devletin kuramcısı, bir kader ve ülkü birliğini oluşturmakta toplumların yaşadıkları ortak zaferler kadar, hatta ondan da çok, büyük ortak acıların da önemli bir rol oynadıklarını söyler.

Biz de son olarak bu büyük depremde, büyük bir ortak acının insanlarımızı çağdaş Aydınlanmacı bir toplumda bir arada yaşamak ve ortak yarınlarımızı el ele kurmak üzere gerçekleştirdiğimiz yepyeni bir birlikteliğin temellerini atmaktaydık.

Depremin yıkıntılarının arasından tırnaklarıyla kazıyarak, yarının aydınlık, eşit, özgür Türkiyesini çekip çıkaranların çabalarına çok şey borçluyuz.

Onlar çabalarıyla bu vatanı hak ettiğimizi bütün herkese karşı ilan etmektedirler.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sonra kol kola çıkıp gittiler18 Haziran

CHP bunu hep yapıyor16 Haziran

Seçimden ve savaştan sonra13 Haziran



Tanıdığım tüm erkekler hödük

İnsanlık Halleri Çok insani bir albüm adı. Teoman bu defa 'Kusurlu' bir albüm yapmış. Onu kusurlu yapan ise insanı anlatıyor olması. Peki nedir Teoman'ın kusurları? O 'Sarhoşum, sadakatsizim ama aslında iyi biriyim.'diyor. Benim gördüğüm Teoman daha farklı. Konuşurken tutuk, sigara içen ama bırakmak için çaba sarf eden, az yemek yiyen, nazik ve kendi defolarıyla yüzleceşek kadar cesur bir Teoman. Yani iyi ve kötü taraflarıyla bir insan. Tıpkı bizim gibi. Hergün 'daha iyi bir insan' olmak için kolları sıvıyor. 'Bu kaçıcı denemeniz' diye soruyorum. 'Ben de sayısını bilmiyorum' diyor. Ama ona göre adam olmak daha zor. Yine de Teoman aslında iyi biri

Sanatçıların bir çoğunu müzikleriyle anlamlaştırır ve onları ün şaşasının içine monte ederek mükemmelleştiririz. Kafamızda oluşan sanatçı fotoğrafı aslında standarttır. Yapay bir gerçeklik içine oturtulmuş gibidir ve bu ün fotoğrafı zaman zaman çok da acımasızdır. En kusurlu anınızı milyonlarla paylaşacak kadarPeki, şöhretini, yakışıklı, parlak kalkanını indirince Teoman'dan geriye ne kalıyor. Kompleksleri, zaafları, hataları, korkuları ve iyilikleriyle kısacası 'İnsanlık Halleri'yle başbaşayız. Albümündeki cilasız kartonetini ve İnsanlık Halleri ismine bakıp;. 'Her gün iyi biri olmaya çalışıyorum' diyen Teoman'la bir şöhret molasında konuştuk…

İnsanlık Halleri, bir albüm için sıradan bir isim…

Sadece kendime dair birşey yapmak istemiyordum. Şarkılarım daha paylaşılası olsun istedim.

Sizin insanlık haliniz nedir peki?

İnsanlık halinde hoşuma giden birşey var. Biliyoruz ki kusurlu bir varlığız ve bir sürü hatalarımız var. İnsanların tamamen kötü olduğunu reddettiğim gibi, tamamen iyi olduğunu da reddetmeye meyilliyim. İyi olmaya çalışırız, sevilmeye, sevmeye çalışırız. Bu bizim insanlık hallerimiz. Ama tamamen kötü biri değilim, olumsuzluklarını halletmeye çalışan biriyim.

Vermiyorum ama deniyorum.

Peki bu kaçıcı denemeniz?

(Gülüyor) Hergün yeniden deniyorum ve daha iyi biri olmaya çalışıyorum.

Hakkınızda yazılanlar, kendiniz için söyledikleriniz. Bu kadar kendine dönüklük iyi birşey mi?

Doğru olanı yapmaya çalışıyorum. Doğru nedir? Aslında bu konuda kafam karışık. Olduğum yer için 'tam burası değil' diyorum. Alışık olduğum şeylerden sıkıldım.

'Kimler dinler beni' diye düşünür müsünüz?

İlk çıktığımda liseli ve üniversite ağırlıklı bir dinleyicim vardır diye düşünüyordum. Konserlere baktığımda ise bir anneanne ile torununu da görebiliyorum. Bu hoşuma gidiyor. İstiyorum ki o yelpaze geniş olsun. Çünkü ben her tür kamplaşmadan nefret ediyorum. Yaptığım şarkıların kendi alanımın dışına taşmasından memnunum.

Bana 'rock'çı demeyin! diyorsunuz. 'Rock'çı değilseniz nesiniz siz?

Rockta benim hoşuma gitmeyen o kadar çok şey var ki. Aşırı seksist yaklaşımlar var. Pervasız, yüzeysel, kendimi onların yanında görmek istemiyorum. Zaten bir katogorinin içerisinde de olmak istemiyorum.

Evet. Şarkı yazarı olmak istiyorum. Sahnede onları dillendiriyorum ama aslında o şarkıları oluşturduğum ilk haliyle tanınmak istiyorum. Paramparça'yı yazıp onu rock saundlu yaptım ama arabesk-fantazi şeklinde yorumlandığında başka oluyor. Sezen Aksu söylediğinde ise İspanyol bir parça oluyor. Bir kumaş üretiyorum sonra insanların onunla ne yaptığıyla ilgilenmiyorum.

Ne yaparlarsa yapsınlar mı yani?

Sadece o yelpazeyi açmalarıyla ilgileniyorum. Rock müziğin diğer müziklerden üstün olduğunu düşenen biri değilim. Rock, poptan iyidir ya da pop, fantaziden iyidir gibi bir görüş yok kafamda. Bunu ayıp bile buluyorum.

Bir taraftan dinlenmeyi ve sevilmeyi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Diğer taraftan şöhretin zorluklarını kabullenmiyorsunuz. Şımarıklık değil mi bu?

Aslında bu konuda çelişkiliyim. Tabi ki insanlarla birşeyler paylaşmak istiyorum. Uzun yıllar yalnız yaşadım ve müzik bana güzel bir kapı açtı. Bu beni zaten memnun ediyor. Ama şöhrette şöyle bir durum var; hiç konserime gelmemiş ya da dinlememiş, resimlerimi gören biriyle şöhret aşamasında ilişki kuruyorsun. Burada sahte bir balon oluşuyor. İsmim olması gerekenden daha büyük. Bunun daha iyi bir dozu olmalı. Çok tanınmak da iyi değil.

Beni tanımasalarda rahat rahat etrafa bakabilsem. Her taraftan bana doğru bakış görüyorum. Halbuki ben insanlara bakmak istiyorum. Bir şarkı yazarı olarak insanlara dair birşeyler yazmak isterken onların bakışlarından kaçıyorum.

Peki o yazılar karanlıkta mı çıkıyor, aydınlıkta mı?

Gündüz hiç bir şey yazamam. Kitap okumayı da sevmem. Gece karşımdaki ışıklar sönünce hoşuma gidiyor. Dünya bana kalmış gibi hissediyorum.

İlk albüm üçüncü tekil şahıs 'O' dan artık birinci tekil şahısa doğru mu gidiyor yoksa çoğullu şahıslara geçtiniz mi?

Bilmiyorum başka insanları da anlatmaya çalışıyorum ama kendimi katıyorum ben. Mesela 17 şarkısında bir başka üçüncü tekilden bahsetmiştim. 'Yalnız Kalpler'de öyle birşey var. Kendime dair hiçbirşey yok oradaki kişi de ben değilim.

Albümün kapağı kara, internet siteniz kara… Karardınız mı?

Çok da bilinçli yaptığım birşey değil. Tam albüm kartoneti safhasına geliniyor. 'N'apsak?' diye düşünüyoruz ve aslında her zaman yaptığımız şey; Bir fotoğrafçıyla anlaşılır. Giderim ve hiç öyle hissetmediğim halde anlamlı anlamlı bakmaya çalışırım. Sonra fotoğraf çektirmeyip eski fotoğrafları taratıp bu albümün ruhuna uygun fotoğrafları seçmenin daha iyi olacağını düşündüm.

Neden kaçıyorsunuz fotoğraftan? Kendinize bakmak hoşunuza gitmiyor mu?

Bir günde çıkaracağınız fotoğraflar belki kalite anlamında tutarlı oluyor. Ama anlatım olarak anlamsız olabiliyor. Gidiyorum bir duvara dayanıyorum. Fotoğraflar çekiliyor onlar içinde yakışıklı çıktıklarım seçiliyor.

Pazarlanmaktan sıkılıyor musunuz?

Çok… Hem zorundasınız, hem de sevmiyorum.

Seçilen fotoğraflar cilasız, kusurlu az star fotoğrafı, olgunlaştınız mı?

Sanırım. Çünkü bunu bana söyleyenler var ve benim çok hoşuma gidiyor.

İnsanlık Halleri'ndeki sözler diğer albümlerden farklı. Nakarat yok, şiir gibi. Nedir bu?

'Yalnız Kalpler Sütununda' şarkısını aranjöre verdiğimde şunu dedim; 'İnsanlar bu şarkıyı bağıra bağıra söylemeyecek. Benim sevdiğim bir şarkı'

Bundan sonra ne olacak peki?

Bir daha albüm yapmamak gibi bir kararım var. Şarkı olarak son noktadayım. Bir yolculuk varsa ben sonuna geldim. Yeni bir yer aklıma gelmiyor. Bir şarkı yazarı olarak anlatmak istediğimi anlattım.

Peki bu kumaştan başka ne çıkar?

Yazıyorum. Başka işlerle ilgilenmek istiyorum. Hem kendi kişisel hayatımı değiştireceğim hem de bundan sonraki hayat planımı.

Daha huzurlu, daha az yıpratıcı, sevdiklerimle birlikte olmak gibi. Bu artistik hedefleri kendi önüme zorunluluk gibi koymadan yapacağım. Birşeyler yazmadan da duramıyorum. En azından ihtirasıma gem vurmak istiyorum. Hırslı olmamalıyım gibi geliyor. İşimi iyi yaparım herşekilde.

HEM ÜZÜYORUM HEM DE ÜZÜLÜYORUM

Zor.

Sadece öyle değil dertleri de var.

O da var. Annemle yalnız yaşadığımız dönemlerde, evin erkeği bendim ve dört yaşındaydım. (Gülüşmeler) İlgi size dönük oluyor. Sakin birisiydim ama her hareketime de karışırlardı. Çünkü çok abuk şeyler de yapardım çocukken. Kardeşim varmış ölmüş. Keşke yaşasaydı dedim. Annem bana çok düşkündür. Yirmi yıl annemle yaşadım. Yalnız kalmasın diye.

Annemi üzmeyeyim dediniz…

Hem yaramazım hemde vicdanlı. Öylesi çok zor oluyor. Hem üzüyorum ona üzülüyorum ama yapacak birşey yok özgür olmak istiyorum.

Pek emin değilim. Ama tersini de savunamam. Ben de kendimi öyle hissederim ve bunun vicdan azabını da duyarım.

Sizin mutsuzluğunuzun sebebi belkide kendinizle çok uğraşmanızdır…

Doğru. Kendimi tanımaya çalışıyorum.

Başkalarıyla da biraz ilgilenseniz yaşam bu kadar zor olmayacak…

İnsanlara karşı ilgim ve şefkatim var ama uzaktan. Çok yakınlaşamıyorum. Karakterim beni zorluyor. Yeni insanlarla yüzeysel ilişkiler kuruyorum. Seviyorum onları.

Çevrenizi ençok hangi davranışınızla üzüyorsunuz?

Etrafımdaki tüm insanların benden şikayeti hayırsız olmamdır. Ama çok da severim onları. Hayırsızlık arayıp sormamak, çok sık gitmemekse, 'ama ben öyle hissetmiyorum, kendimi yakın hissediyorum. Allah'tan nasıl şımarıklık yapıcağımı biliyorum. Önce bozulurlar ama hemen yılışırım, sarılırım günüllerini alırım.

'Adam olmak mı' daha zor, yoksa 'insan olmak' mı?

İnsan olmak benim için kolay. Adam olmak derken birden bire büyümeniz ve şimdiye dek öğrendiğiniz şeylerden uzaklaşmanız gerekiyor. Özellikle büyüme meselesini benim gibi ertelerseniz… O yeni role alışmak zor. Tam anlamıyla bir adam ne yapar bilmiyorum. Çevremde erkek figür olmadığı için roman kahramanlarını beğendim. 'Demekki erkeklik böyle birşey' dedim. Elvis Presley benim çocuk erkek modelimdi. İnce Mehmet'i okuyordum onu ideal bir figürmüş gibi algılıyordum.

Sevdiklerim ölür diye korkuyorum

Ölüm korkunuz var sizin. Hatta babanızın mezarına bile zor gidiyormuşsunuz…

Babamın mezarına gitmek zor geliyor. Gittiğimde ufak bir mezarın başında ağlayan birkaç kişi gördüğümde bir haftam mahvoluyor. Cenazeye giderken de çok ağlarım. Ama bunu yenmeliyim dedim. Artık cenazelere gidiyorum.

Nasıl bir korku bu? Sevdiklerinizden ayrıldığınız için mi yoksa öteki dünyada ne oluyor korkusu mu?

Ölüm tanımlayamadığım birşey. Babam, anneannem, amcalarım öldüklerinde küçüktüm. O zaman o kadar üstüste geldi ki bunlar doğal gerçektir gibi algılayamadım. O konuda benim halledemediğim şeyler var.

Kendi ölümünüzden korkuyor musunuz?

Hayır. Başkalarının ölmesinden korkuyorum. Ama şöyle iyi ki insanların sevdikleri var. Annem, teyzem ve kuzenlerim yüzünden kendime bakmalıyım diye düşünüyorum.

Hiç tevekkül eder misiniz?

Bir çok şey için zorunluyuz zaten. Kendimi iyi hissetmem için tevekküle ihtiyacım var. Abuk sabuk şeyleri aşırı önemsediğime inandığım zaman 'bir dakika sen koskoca bu dünyada hiç de önemli biri değilsin. O yüzden böyle tafra yapma ve kendini herkes gibi nasıl hissediyorsan öyle davran' diyorum.

Böyle düşünmek sizin depresyona girmenizi engelleyemiyor mu?

Depresyon benim çocukluğumdan beri sürekli girip çıktğım birşey. Ama aşırı dramatize etmiyorum. Depresyona girdiğimde 'Allahım ölüyorum ne yapacağım' demem. 'Yine oldu atlatırız' derim.

Siz de normalleşmesi normal mi peki?

Eskiden daha sık oluyordu. Genelde ben dörtbeş sene de bir major depresyona girerim. Arada minörleri olur o da zaten insani.

Bir ara dip yapıp sonra tavan yaptığınız zamanlar olur mu?

'Süperim çok mutluyum' dediğim zaman olmadı hayatımda. İdalim sıfır noktasıdır. Aşırı mutluluk hali de bana sahte geliyor. O mutluluğu verecek çok birşey yok, ayrıca uzun da sürmüyor. 'Mutlu son' diye birşey yok. O zaman sıfır noktasını hedefliyorum.

Mutlu olan insanları kıskandığınız için mi bunları söylüyorsunuz?

Evet kıskanırım. Bazı insanlar neşeliler ama bakalım onlar evde nasıllar? Onu da çok bilemiyorum. Keyifli arkadaşlarım var. Onları öncesinde kalın buluyordum. Sonra baktım ki benim yeteneksiz olduğum konularda kendi kendine yetme, mutluluk, gibi çok keyifle yaşayanlar var. Hatta onları bir süre taklit ettim. Neden bu kadar keyifliler diye.

İyi bir özelliğinizi söyleyin…

Mesela; eşitlikçi birisiyim. Bu yönümden şarkı çıkmıyor. Çıktığında da aşırı didaktik oluyor.

Şarkı hangi kusurlu tarafınızdan çıkıyor peki?

Yazdığım diğer şarkılara bakıp bunlar bana neden hitap etmiyor dediğim de şunu bulmuştum; herkes karşısındaki sevgilisine suç atıyordu. 'Sen beni terk ettin!' oysa bunun alt metninde 'ben süperdim ama sen iyi değildin' yatıyor. Sonra ben kendi hayatıma baktığımda 'seni kimse terk etmedi sen herkesi terk ettin' çıktı. Kendi karanlık tarafımdan kendi suçlarımı bulayım ve bunu itiraf edeyim diyorum.

Ya yetişkin olduktan sonra…

Modelim kalmadı.

Artınız var mı diğer erkeklerden?

Erkekleri genelde bencil buluyorum. Çocukken gerçekten ilgilenenler kadınlar oluyordu.

Bu düşünce babanızı küçük yaşta kaybetmekten de olabilir…

Olabilir ama sadece yemek vermek ve sevmekten bahsetmiyorum. Ne hissettiğimi merak edenler kadınlar oluyordu. Erkekler bana açıkçası hödük geliyor.

Ben kadınlarla ilişkimi daha rahat kurdum. Daha gelişmiş, kelimelere daha hakimler. Belki de öyle bir çevreden geldiğim için öyle hissediyorum. Benim gördüğüm erkekler hödüktü ve incelikleri yoktu.

'Sorumluluk' deyince aklınıza ne geliyor?

Ben hem sorumluluktan kaçarım çünkü büyük bir yüktür, hem de herşeyden sorumlu hissederim kendimi. Sadece yakınlarımdan değil, dünyadaki herhangi birşeyden sorumlu hissedebilirim. O sorumluluğun altında ve kendi güçlüğümün altında kaçışa gidiyorum. Dünyadaki herşeyden sorumlu hissedip aktif olabiliseydim güzel olurdu. Ama ben onlardan değilim.

Değişmek için çabanız var mı?

Kendimi değiştirmek için çok çaba sarf ediyorum. 'Ben böyleyim kardeşim' derim ama kendimde hatalar buluyorum. Kendime fırça atıyorum.

Peki 'Aslında iyi biriyim' ne demek? İyi biri olmaktan farkı ne?

Benim için çevremdeki herkes 'aslında iyi çocuktur' der. Hataları da vardır demektir o. Kendimle dalga geçmek için 'aslında iyi biriyim' diyorum. Mertlik, dürüstlüğe dair iyi özelliklerim vardır.

İnsanın kendisi için 'şöyleyim, böyleyim' demesi ne kadar doğru?

Onun çok yapay bir yer olduğunun farkındayım. Ben tek boyutlu biri değilim. Öyle de yaparım ama böyle de yaparımı anlatmaya çalışıyorum. Röportajlarda söylediğim şeyler başka insanlara aynı şekilde gitsin isterim. Çünkü hepimiz çelişkiliyiz. İnsanlar şunun farkına varsın; kimse tek boyutlu değil. Hep hangisi doğru demiyor muyuz? Ben doğal bir insanlık durumunu anlatmaya çalışıyorum. Kendimi özgün bir figür olarak görmüyorum zaten.

Medyadan uzaksınız. Kalbinizi kırdılar diye mi?

Kabimi kırdılar o ayrı bir mesele. Ama işin özüne de zarar verdiğini düşünüyorum. Bu albümü çok seviyorum onu pamuklara sarmak isterim. Bunun için röportajlar da veririm ama uyardığım şu; aşırı magazinel olmayacak. Eskiden röportajlarımı verdikten sonra düşünmezdim. Gazete listesini isteyip artık arasından seçiyorum. Televizyon programına çıkmıyorum. Çünkü fazla ünlü olunca şöyle bir katagoride oldum; Teoman, ünlü ve müzisyen. Halbuki benim asıl istediğim ünlü olmak değil. Yıllarca şarkı yazarı olmaya çalıştım.

İstemezseniz görüntülenmezsiniz. Sizi tuzağa mı düşürüyorlar?

Yakalıyorlar beni. Evimi biliyorlar. Neler yaptıklarını tahmin bile edemezsiniz. Kandırılıyorum, varken yok oluyorlar, gecenin o vakti, zekiler.

Daha az dışarı çıkıyorum. Bir de yoğun çıktığım zamanlarda içkinin dozunu artırırdım ve ne yaptığımı bilmezdim. Orada kantarın topuzunu kaçırırdım. Artık daha çok dikkat ediyorum.

Söz yazarı, müzisyen Teoman birden Sarhoş Teoman olarak anılıyor. Gururunuz kırılmıyor mu?

Beni öyle tanıyacaklar aman tanımasınlar demeyi gururuma yediremem açıkçası. Ama bu yakınlarımı etkiliyor. Annem çok üzülüyor. Halam arıyor; 'Yavrum ne yapıyorsun sen sakın içme o kadar'. Ben de; 'hala içmiyorum' diyorum. (gülüşmeler)

En kötü huyunuz alkol kullanmak mıdır?

Yaşlı akrabalarım bunu kusur olarak görür. Ama ben çok alkol kullanmıyorum. Evimde hiç içmem bir tek dışarı çıkınca içerim. İçkinin tadını da sevmem. Ama hissini severim. Konuşmayı daha iyi beceririm. Çünkü normalde tutuk bir adamımdır. Gündüz insanlarla konuşmam. Evime gelen arkadaşlarım bazen çok sıkılırlar. 'Ee derler bana birşey anlat kardeşim'. 'konuşacak birşey yok' diyorum.

Kısa bir süre iyi hissetmek… Yalancı bir mutluluk değil mi bu?

Ben çok utangaç birisiydim. Ama alkol kalkanlarımı indirdiği için beni sevecen yapıyor. Aslında zaten sevecen bir insanım ama bunu gösteremiyorum.

Sarhoşken aslında sahici biriyim diyorsunuz. Sonrasında hiç pişman oldunuz mu?

Ertesi gün tekrar kalkanlarımı kaldırdığımda 'biraz fazla açıldım' diyorum. Aynı zamanda bir rahatlık da veriyor. 'Oh be söyledim de rahatladım' gibi.

Alkol ölüme yardım ve yataklık ediyor. Bu kadar sağlığını düşünen biri neden alkol kullanır?

Evet. Chek-up yaptırırım, kendime çok bakarım bu doğru. Ama alkol kullanayım mı yoksa kullanmayım mı diye hiç düşünmedim. Zaten müzik yapıyordum. Herkes alkol alıyordu ben de alıyordum. Bu doğası gereği kendi kendine oluşmuş birşeydi. Ama kimi dönem hiç dikkat etmiyorum.

Orhan Kural sizi sahnede içki ve sigara kullanmanız nedeniyle mahkemeye verdi. Ne kadar kaale aldınız bu durumu?

Otuzbeş yaşında sigaraya başladım ve hep uzak durmaya çalıştım. Zaten hepimiz sahnede içki içerdik. Bu konuşulacak birşey de değildi. Ama hep şuna dikkat ettim etrafta ufaklıklar olduğu zaman meyve suyu şişesinde içerdim. Bir de yıllarca bir çok müzisyen dinledim ve hayranı oldum ama o kişinin kötü alışkanlıklarına hayran olmadım. Yine de dikkat ediyorum. Mahkeme de düşüyor zaten çünkü orda içmek yasak değil.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır