sinema çekimi filmler / Sinema Makaleleri

Sinema Çekimi Filmler

sinema çekimi filmler

sinema çekimi vizyon filmler ne demek?

Vizyon filmler, sinema sektöründe genellikle büyük stüdyolar tarafından finanse edilen ve geniş kitlelere yönelik olarak üretilen filmlerdir. Bu filmler, genellikle büyük bütçelerle yapılan ve ünlü oyuncuların yer aldığı, büyük şehirlerdeki sinema salonlarında gösterilen filmlerdir.

Sinema çekimi vizyon filmleri, sinema salonlarında gösterimde olan filmlerin doğrudan sinema kameralarıyla çekilmiş versiyonlarıdır. Bu filmler, genellikle sinema salonlarındaki gösterimden kısa bir süre sonra yasadışı olarak kaydedilir ve internette paylaşılır.

Sinema çekimi vizyon filmleri, genellikle düşük kalitede ve izlemesi zor olan videolar olduğu için, sinema endüstrisi tarafından ciddi bir tehdit olarak görülür. Bu yasadışı faaliyet, filmlerin gelirlerinde ciddi kayıplara neden olabilir ve sinema salonlarına ve film stüdyolarına zarar verebilir.

Bu nedenle, sinema izleyicilerinin sinema çekimi vizyon filmlerine karşı duyarlı olmaları ve bu tür faaliyetlerin yayılmasını önlemek için yardımcı olmaları önemlidir. Filmlerin yasal yollarla izlenmesi ve desteklenmesi, sinema endüstrisine katkıda bulunacak ve kaliteli filmlerin daha fazla üretilmesini teşvik edecektir.

İşte, çekimleri Ankara’da gerçekleşen 16 sinema filmi!

Kadraj Sinema, Ankara’da çekimleri gerçekleşen 16 sinema filmini derledi:

1- Grass A Nation’s Battle for life

2- 5 Fingers

3- Köyden İndim Şehire

4- Sürü

5- Zübük

6- Düttürü Dünya

7- Uçurtmayı Vurmasınlar

8- İtiraf

9- Ankara Cinayeti

10- Bizim Büyük Çaresizliğimiz

11- Siyah Beyaz

12- Aşk Tesadüfleri Sever

13- Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm

14- Behzat Ç. Ankara Yanıyor

15- Yeraltı

16- Toprağın Çocukları

edebiyathaber.net 

Kategoriler liste

Çekim Aşaması Kabus Gibi Geçen 20 Film

Apocalypse Now’dan Fitzcarraldo’ya, The Shining’den The Lighthouse’a çekim aşaması kabus gibi geçen 20 film!

Bir filmin çekilmesi için yeşil ışığın yakılmış olmasından itibaren geçen süre, biz izleyiciler için heyecanlı bir bekleyişin olduğu bir zaman dilimini ifade ederken; bu durum, kamera arkasındaki isimler için her zaman iyi yönde ilerlemeyebiliyor. Yönetmenlerin sonu olmayan mükemmeliyetçiliği, bazen yapım ekibine zorluklar yaşatabiliyor. Bununla beraber film için sağlanan finansal kaynaklarda yaşanan sorunlar filmin hayata geçmesini zorlaştırabiliyor. Filmin şekillenmesine yön veren bu süreçler, zaman zaman filmin önüne de geçebiliyor.

Yönetmen ile stüdyo arasındaki anlaşmazlıklardan hava koşullarına, ekonomik sıkıntılardan oyuncuların çıkardığı sorunlara, birbirinden değişik sıkıntılar nedeniyle yapım süreci adeta kabusa dönen 20 filmi aşağıda bulabilirsiniz.

Çekim Aşaması Kabus Gibi Geçen 20 Film

The Abyss (1989)

Uzaylıların dünyayı ziyaret ettiği filmler listesinde mutlaka adından bahsedeceğimiz 1989 yapımı The Abyss filmi, kayıp bir nükleer denizaltıyı bulmak üzere görevlendirilen sivil kurtarma ekibinin dünya dışı gizemli bir varlığı keşfetmesini konu alıyor. Denizin yine insanlar için bilinmezliği simgelediği film, aksiyon açısından başarılı bir yapım. Ancak oyuncular açısından durum hiç de zannettiğiniz gibi değil. Oyuncular açısından film, suyun altında geçen uzun saatler ve meşakkatli çekimlerden ibaret. Vurgun yeme riskiyle cebelleşen oyunculardan Mary Elizabeth Mastrantonio, fiziksel ve duygusal açıdan yıpranma noktasına gelirken; Ed Harris de kaskına su dolması sonucu bir hayli su yutmuş. Yönetmen James Cameron, film için “Çekimlerin zor olacağını biliyordum ama bu kadar zorlu olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Bunu bir daha yapmak istemiyorum.” diyerek filmin ne kadar zor çekildiğini ifade ediyor.

Apocalypse Now (1979)

Vietnam Savaşı üzerine çekilmiş en önemli başyapıtlardan biri olan, Francis Ford Coppola imzalı Apocalypse Now‘ın prodüksiyonu Filipinler’de yapılan çekimler sırasında karşılaşılan kötü hava şartları nedeniyle tam anlamıyla bir kabusa dönüşmüştü. Kötü hava şartları nedeniyle setlerin yıkılması prodüksiyonun uzamasına neden olurken, filmin bütçesinin de kabarmasıyla sonuçlanmıştı. Francis Ford Coppola ve Marlon Brando arasında yaşanan tartışmalar da böyle görkemli filme gölge düşüren olaylardan biri. Filmde canlandırdığı Kurtz karakterinin repliklerinin çoğunu doğaçlamayla değiştiren Marlon Brando, Coppola’yı kendisini filmden kovma noktasına getirmiş. Usta yazar Joseph Conrad’ın Türkçeye Karanlığın Kalbi olarak çevrilen Heart of Darkness romanından esinlenen film için Coppola, Marlon Brando’dan romanı okumasını defalarca istemesine rağmen, Brando bu talebi reddetmiş. Bunun üzerine yönetmen, sette oyuncusuna romanı yüksek sesle okumak için günlerini harcamış.  Filmin zorlu çekim sürecinin Hearts of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse belgeseline konu olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Alien 3 (1992)

Şu an sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen David Fincher‘ın, sinema dünyasına adım attığı film olan Alien 3 de yapım aşaması sıkıntılı geçen filmlerden. Kulağa şaşırtıcı gelse de David Fincher, ilk uzun metrajında tökezliyor. Bunda projeden ayrılan Vincent Ward’un yerine geçmesi de önemli bir etken. Kendi dokunuşlarını filme yerleştirmek isteyen David Fincher, bu filmin serinin ilk iki filmiyle uyumlu olmasını isteyen stüdyoyla anlaşmazlıklar yaşıyor. Hatta bu anlaşmazlıklar Fincher’ın en sonunda filmi kurgu aşamasında terk etmesine kadar gidiyor. Fincher yıllar sonra verdiği bir röportajda “Kimse o filmden benim kadar nefret edemez, bugün bile kimse o filmden benim kadar nefret edemez.” diyerek ortaya çıkan işten ne kadar mutsuz olduğunu dile getirmişti.

Deliverance (1972)

1972 tarihli John Boorman başyapıtı Deliverance, çekim süreci korkutucu hikâyelerle dolu olan bir film. Jon Voight, Burt Reynolds, Ned Beatty ve Ronny Cox’un başrollerini paylaştığı filmde, yönetmen Boorman ve senarist James Dickey yumruk yumruğa bir kavgaya girişmişler. Boorman’ın oyuncuların performanslarını daha iyi hâle getirmek için aldığı kararlar da sette kaos ortamı yarattı. Kano gezisi olmak üzere filmde tehlikeli olarak gördüğümüz tüm o sahneleri oyuncular gerçekten de yapmışlar. Çekimler sırasında Burt Reynolds, kuyruk kemiğini kırmış. Jon Voight ise herhangi bir kablo kullanmadan kaya tırmanışını gerçekleştirmek için hayatını tehlikeye atmış. Bu sahne için yakın çekim kullanmak isteyen John Boorman, Jon Voight’un dublör kullanmasına izin vermedi.

Fantastic Four (2015)

2015 yılında vizyona giren yeni Fantastic Four filmi, kağıt üzerinde iyi fikirlerle donatılmış olmasına rağmen bunu hayata geçirmek konusunda sınıfta kalmıştı. Yönetmen Josh Trank, vizyona girdikten kısa bir süre sonra stüdyonun baskısından sonra kendi çektiği versiyonun filme alınmadığı, o versiyon üzerinden gidilseydi filmin harika eleştiriler alacağını savunmuştu. Aslında Josh Trank’in aklında, David Cronenberg’nin body horror filmlerinin ruhunu yakalayan bir Fantastic Four filmi çekmek istemiş, ancak gelen haberlere göre bu durum kasvetli bir ortamın yaratılmasına ve oyuncuların beklenen performansı verememesine neden olmuş. Fox, stüdyo ile yapımcı arasında kaos yarattığı bildirilen senaryoyu yeniden şekillendirmek için müdahale etmiş. Trank ise set ekibinden ve oyunculardan izole edildiğini, film için setin yakınlarında tuttuğu evin zarar gördüğünü belirtmişti. Yönetmen ile stüdyo arasındaki fikir ayrılıkları, ortaya hayal kırıklığı yaratan bir Fantastic Four filminin çıkmasına neden olmuştu.

Fitzcarraldo (1982)

Perulu lastik baronu Carlos Fermín Fitzcarrald’ın hayat hikâyesinden esinlenen Fitzcarraldo filmi, yönetmen Werner Herzog’un kariyerinde önemli bir noktada duruyor. Buharlı bir gemiyi yüksek ve dik bir tepeye taşımaya çalışan Fitzcarraldo’nun hikâyesini izlediğimiz filmde Werner Herzog, görsel efekt kullanmayı reddederek geminin gerçekten tepeye taşınmasını tercih etmiş. Devasa bir bütçe gerektiren bu girişim, çekimlerin dört yıl uzamasını ve çekim sürecinin büyük bir kaosa dönüşmesini sağlamış. Ekibin başına gelen talihsizlikler bir yana, set ekibindeki birçok kişinin yaralanması da durumun zorluğunu gözler önüne seriyor. Çekimler sırasında sette Perulu bir baltacı zehirli bir yılan tarafından ısırıldı ve zehrin yayılmasını durdurmak için testere ile kendi ayağını kesti. Prodüksiyonun yakınında meydana gelen iki uçak kazası da set ekibinin üzerinde deyim yerindeyse kara bulutların dolaştığını ortaya çıkardı.

The Island of Dr. Moreau (1996)

Marlon Brando‘nun kariyerinin son filmlerinden biri olan The Island of Dr. Moreau‘nun senaristlerinden Ron Hutchinson, 2017 yılında Brando ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Hutchinson, Brando’nun sette bir canavar gibi davrandığını ve filmi sabote etmeye çalıştığını söylemiş, repliklerini ezberlemeyi reddettiğini söyleyerek doğaçlama yapmayı istediğini belirtmişti. Bununla beraber Marlon Brando’nun filmi sabote etmeye çalıştığını da sözlerine eklemişti. Marlon Brando’nun çıkardığı sıkıntılar, filmin sorunlu çekim sürecinin sadece küçük bir kısmı. Filmin başrollerinde yer alan bir diğer isim olan Val Kilmer, çekimlerin ilk günüde zorluklar çıkartmış, senaryoyu eleştirmiş, o da tıpkı Marlon Brando gibi kendi repliklerini değiştirme yoluna gitmiş. Dahası filmde rol alan Rob Morrow, sorunlu prodüksiyondan dolayı filmden ayrılmak için deyim neredeyse yalvarmış; filmi yöneten Richard Stanley’nin kovulmasından sonra projenin başına John Frankenheimer getirilmiş.

Jaws (1975)

Jaws‘ta Peter Benchely’nin popüler romanını sinemaya uyarlayan Steven Spielberg, dev bir köpek balığının küçük bir sahil kasabasında yarattığı dehşeti izleyiciye aktarıyor. Bu dehşeti izleyiciye göstermek için müziği gerilim ögesi olarak kullanıp köpek balığını uzun süre göstermeyerek gerilim sinemasının klasik örneklerinden birine imza atıyor. Spielberg, filmi açık denizde çekmeyi tercih ediyor ve kaçınılmaz olarak bu durum çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Suların yükselmesinden ekipmanların zarar görmesine, oyuncuları ve yapım ekibindekileri deniz tutmasına kadar birçok sorun filmde varlık gösteriyor. Film için yaratılan devasa mekanik köpek balığa da çekimler sırasın birçok kez arızalanıyor. Bunun sonucunda filmdeki bazı sahneler yeniden çekiliyor ve çekim süreci uzuyor.

The Lighthouse (2019)

The Witch ile büyük bir çıkış yakalayan Robert Eggers‘ın, Willem Dafoe ve Robert Pattinson‘lı yeni filmi The Lighthouse, bu yıl sinema dünyasında fırtınalar estirdi. Eggers’ın 1920’li ve 1940’lı yılların ekipmanlarını kullanarak 35 mm kamerayla siyah beyaz olarak çektiği filmde Dafoe ve Pattinson’ın performansları büyük övgü topladı. İki oyuncunun bu performanslara sergileyebilmek için oldukça zorlu bir çekim sürecine katlanmak zorunda kaldıklarını belirtelim. Çıldırmaya başlayan karakterini hakkıyla canlandırabilmek için çılgınca şeyler yapan Robert Pattison, çekimlerden önce sürekli alkol tüketmiş ve yerde oturup çamur yalamış. Alkol tüketmesinden dolayı çekimler boyunca kendinde olmadığını da söyleyen Pattinson, sette karaktere bürünmek için ekstrem yollara başvurmuş. Pattinson’ın bu tercihi hem kendisi hem de ekip arkadaşları için hâlihazırda zorlu olan çekim sürecini daha da zorlaştırmış olsa da, filmin aldığı yorumlar Pattinson’ın dillere pelesenk olacak bir performans ortaya koyduğunu gösteriyor.

Mad Max: Fury Road (2015)

George Miller’ın bir kurgu ve yönetmenlik harikası olarak nitelendirebileceğimiz, stilize özellikleriyle benzerlerinden ayrışan Mad Max: Fury Road‘u hayata geçirmesi tam 17 yıl sürdü. Miller, yeni bir Mad Max filmi çekmek için yıllarca uğraş verdi. Bu konuda defalarca kez hayal kırıklığı yaşayan Miller, Mel Gibson’sız bir Mad Max filmini çekme fikrini benimsiyor. Gerçek çöllerde çekilen film için görsel efektler, kostüm dizaynları ve özel tasarımlar istenen düzeye geliyor. Ancak coğrafi ve politik birtakım engellerden dolayı filmin çekimleri tam başlayacakken ertelenmek zorunda kalıyor. 2012 yılında nihayet çekimlere başlandığında da kavurucu sıcaklıklar ve karmaşık aksiyon koreografileri oyuncular ve yapım ekibi arasında bir gerginlik yaratıyor. Zorlu çekim sürecinden sonra 2015 yılında vizyon giren film, sinema tarihinin en iyi aksiyon filmleri arasında adını altın harflerle yazdırıyor.

Monos (2019)

Sarp kayalar, ürkütücüğüyle göz korkutan uçurum…. Hiçliğin ortasında hayatını sürdüren sekiz çocuğun bulunduğu gerilla grubunun hikâyesini izlediğimiz Monos; görüntü yönetiminden müziklerine, kurgusundan başarılı karakter yaratımına kadar bu yılın en iyi filmlerinden biri. Alejandro Landes imzalı Monos, konusundan anlayacağınız kadarıyla izleyiciyi dağlık ve sonrasında ormanlık bölgelerdeki alana davet ediyor. Filmde kullanılan bu iki bölgenin özelliği, burada daha önce hiçbir filmin çekilmemiş olması. Kolombiya’nın yüksek rakımlı bölgelerinden Chingaza páramosunda ve Samaná Nehri’nin ormanlarında geçen filmde yapım ekibi büyük zorluklar yaşıyor. Elektriğin, temiz suyun, doğru düzgün bir yemeğin olmadığı, her gece sağanak yağışların ardı arkasının kesilmediği bu bölgelerde ekip, yemek erzağını stoklardan sağlıyor. Tabii bu durum çekim sürecinin yavaş ilerlemesine sebep oluyor. Hatta yönetmen Alejandro Landes, bir gün uyandığında hareket edememiş ve streçe sarılarak bölgedeki yerel bir hastaneye kaldırılmış. Günün 20 saatini kaplayan çekimlerde yönetmen, tükenmişlik sendromuyla da yüzleşmiş.

Predator (1987)

Eski usul aksiyon filmlerinin başarılı yönetmeni John McTiernan’ın 1987 yılında çektiği, Arnold Schwarzenegger‘li Predator, Güney Amerika ormanlarında bir uzaylı ile karşılaşan komandoların yaşadıkları olayları ele alıyor. Filmin çekimlerinin yapıldığı Meksika’nın Palenque ormanlarında, yapım ekibinin başına gelmeyen kalmamış. Ormanın çok soğuk olması, çekimlerin sürekli ertelenmesine neden olurken; oyuncuların ve yapım ekibinin kaldıkları oteldeki suyunun arıtılmamış olması da birçok kişinin ishal olmasıyla sonuçlanmış. Filmin oyuncularından Kevin Peter Hall, Predator’ı film olarak değil bir hayatta kalma mücadelesi olarak tanımlıyor.

The Revenant (2015)

Leonardo DiCaprio‘nun sonunda hak ettiği Oscar’ı almasına vesile olan The Revenant, çekim sürecindeki zorluklarla adından söz ettirdi. Kronolojik sırayla çekilen filmde yönetmen Alejandro González Iñárritu, gün içerisinde doğal ve kusursuz ışığı yakalayabilmek için sadece 90 dakikalık kısa bir çekim süresine sahip olduklarını söylemiş ve hava koşullarının her zaman yapım ekibine karşı olduğunu dile getirmişti. Yapım sürecindeki her günün zorlu olduğunu belirten Iñárritu, sinirlerin son derece gergin olmasına rağmen ekipteki herkesin çok emek verdiğini belirtti. Filmden sonra ekipteki herkesin birazcık delirdiğini de söyleyen yönetmen, bu açıklamalarıyla çekim aşamasının zorlu geçtiğini kanıtlıyor. Filmde doğanın en güzel hâlinin muazzam bir şekilde izleyicinin önüne serilebilmiş olması da bu durumu gözler önüne seriyor.

Roar (1981)

Noel Marshall imzalı 1981 yapımı Roar, birçok kişi tarafından sinema tarihinin en tehlikeli filmlerinden biri olarak görülür. Bu tanımlamanın yapılmasının sebebi ise oyuncular dâhil olmak üzere film ekibinden 70 kişinin yaralanması. Film, vahşi yaşamı korumayı görev edinmiş bir ailenin aslan, kaplan ve çita gibi hayvanlarla yaşamasını konu alıyor. Buradan hareketle filmde gerçek hayvanlar kullanılmış ve bunun sonucunda yapım ekibinden birçok kişi yaralanmış. Yönetmen Noel Marshall, çekimlerin ilk gününde bir aslan tarafından ısırılmış, başrolde yer alan Melanie Griffith’e ise bir aslanın saldırması sonucunda 50 dikiş atılmış. Griffith, yaşadığı bu olaydan sonra yüz rekonstrüksiyonu ameliyatı geçirmek zorunda kaldı. Tippi Hedren’ın ise uğradığı fil saldırısı yüzünden kolu ve bacağı kırıldı. Ayrıca bir aslan saldırısı yüzünden kafa derisine 38 dikiş atılması gerekti. Yapım ekibinin benzer travmalarla baş etmek zorunda kaldığı filmde hiçbir hayvanın zarar görülmediği belirtti. Ancak bir film için gerçek hayvanların kullanılması durumunu kabullenemediğimizi belirtmeden geçmeyelim.

The Shining (1980)

Bu listede psikolojik açıdan oyuncuları yıpratma noktasına gelen film hangisi sorusunu soracak olursanız, size vereceğimiz cevap Stanley Kubrick’in yönettiği The Shining olur. Defalarca sahnelerin tekrarını alan Kubrick, filmin başrollerinde yer alan Jack Nicholson ve Shelley Duvall‘a büyük zorluklar yaşatmış. Kubrick’in oyuncu yönetimi, Jack Nicholson’ın, Jack Torrance karakterini daha psikopat bir şekilde oynamasına sebep olmuş. Shelley Duvall, Wendy Torrance rolü için istenen talepler karşısında çok şaşırmış. Yaşadığı stresten dolayı aylarca hasta olarak gezen Shelley Duvall’ın çekimler sırasında saçları dökülmeye de başlamış. Ortaya sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri çıkmış ancak bu filmin ortaya çıkma süreci özellikle oyuncular açısından kabus gibi geçmiş.

Silence (2016)

Martin Scorsese‘nin yönettiği, Andrew Garfield ve Adam Driver‘ın başrollerinde yer aldığı Silence, 1670 yılında Hristiyanlığı yaymak için Japonya’ya giden iki rahibin maruz bırakıldıkları zulmün hikâyesini anlatılıyordu. Filmin Tayvan’da gerçekleşen çekimleri, yapım ekibi açısından pek de kolay geçmedi. Tayvan’ın hava şartları, yapım ekibine sahneler için doğru ışığı ayarlama konusunda zorluklar yaşattı. Oyuncular açısından da filmin çekimleri bir hayli zorlu geçti. Rolü için 51 kilo veren Adam Driver, çekimlerin sonunda beslenme yetersizliğinden dolayı halüsinasyonlar görmeye başlamış. “Daha önce bu kadar ekstrem bir şey yaptığımı zannetmiyorum. Çok aç ve yorgunsun ve bir noktada yapabileceğin hiçbir şey yok, yaptığın şeyin üzerine bir şey ekleyemiyorsun. Enerjini işine harcamak zorundasın.” açıklamasını yapan Driver, Silence filmini hayatının en unutulmaz deneyimlerinden biri olarak görüyor.

Suicide Squad (2016)

DC Comics Evreni’nin antikahramanlarını bir araya getiren Suicide Squad, aldığı olumsuz eleştirilerinin yanında çekim sürecinde yaşadığı olaylarla da 2016 yılında sinema gündeminde yer aldı. Batman v Superman: Dawn of Justice gişede çakılınca aynı şekilde karanlık bir tona sahip olan Suicide Squad’da değişiklik yapılmasını isteyen Warner Bros., filme daha aydınlık bir ton vermek için yönetmen David Ayer’den bazı sahnelerin yeniden çekilmesini istedi. Filmin fragmanındaki mizahi ton, Warner Bros. tarafında bir aydınlanma yaşattı. Suicide Squad’ın havasını değiştirmeye yönelik yapılan yeniden çekimler, milyonlarca dolara mâl oldu. Birçok kurgucu post prodüksiyon aşamasında film üzerinde değişiklikler yaptı. Warner Bros.’un aldığı bu karar, filmi tam bir fiyaskoya dönüştürdü. Suicide Squad, 2016 yılının en kötü filmlerinden biri olarak akıllarda yer etti.

Team America: World Police (2004)

South Park’ın dahilerinden Trey Parker‘ın yönettiği, aynı zamanda Matt Stone ile birlikte senaryosunu kaleme aldığı 2004 yapımı Team America: World Police, South Park gibi izleyiciyi güldürürken düşündürmek üzerine kurulu bir anlatıma sahip. Gösterildiği dönemde çok beğenilmesinin yanı sıra eleştiri oklarının da hedefi olan filmin başrolünde kuklalar yer alıyor. 270 kuklanın kullanıldığı filmde, kukla konseptinin başarılı bir şekilde aktarılabilmesi için 200 kişilik bir ekibin görevlendirilmesi gerekiyordu. Ancak kuklaların sınırlı hareketleri, Parker ve Stone’u senaryoda sürekli değişilikler yapmak zorunda bıraktı. Bu konuda isyan bayrağını çeken Matt Stone, yaşadığı süreci şu şekilde özetliyor: “Hayatımın en kötü zamanıydı, bir daha asla kukla görmek istemiyorum. 20 saat çalışıyorsun, uyumak için uyku hapı alıyorsun ve ayık kalmak için sürekli kahve içiyorsun. Kendini değersiz hissediyorsun, ailen seni sevmiyor ama sonunda bir filmin oluyor.”

Titanic (1997)

Tüm zamanların en fazla gişe hasılatı elde eden filmleri arasında yer alan Titanic, her ne kadar Jack ve Rose karakterlerinin birbirlerine besledikleri büyük aşkla anılmış olsa da filmin kamera arkasında yaşananlar adeta buz dağına çarpmış hissi veriyor. Yönetmen James Cameron, iyi görsel efektler yaratmak için filmin çekimlerinin büyük bir kısmını stüdyoda gerçekleştirdi. Ancak bu durum, oyuncular açısından büyük zorluk yarattı çünkü oyuncular içi soğuk su dolu tankının içinde çok uzun zaman geçirdi ve birçoğu da soğuk algınlığıyla boğuşmak zorunda kaldı. Filmin çekim süreci planlanandan 138 gün daha uzun sürünce bütçe de kabardıkça kabardı ve bu durum James Cameron ile stüdyo yöneticileri arasında hararetli tartışmaların yaşanmasına neden oldu. Çekimler uzayınca filmin vizyon tarihi de ertelenmek zorunda kaldı. Bu da yetmezmiş gibi çekim sürecinde ekipten bazı kişiler, yemeklerin içine uyuşturucu kattı ve yaklaşık 50 kişi halüsinasyonlar sebebiyle hastaneye kaldırıldı.

World War Z (2013)

Max Brooks’un World War Z: An Oral History of the Zombie War romanından sinemaya uyarlanan World War, 2013 yılının en yüksek hasılata ulaşan filmlerinden biri olarak akıllarda yer etti ancak filmin sıkıntılı geçen yapım süreci bu duruma gölge düşürdü. Filmin yönetmeni Marc Forster ile başrol oyuncusu Brad Pitt arasında tartışmaların çıkması, o zamanın sinema gündemini meşgul ederken; yazılan senaryoyu beğenmeyen yapımcıların üç senarist değiştirmesi ve yapım şirketi tarafından senaryodaki son bölümlerin yeniden çekilmesi, filmin bütçesinin artmasına vesile oldu. Filmin gişesinin yüksek olması, devam filminin kapılarını araladı ancak gelen son haberlere göre World War Z 2, bütçe sorunları nedeniyle iptal edildi.

Kaynak: IndieWire

Film Haberleri

Haftanın Filmleri

16 Haz 2023 cuma günü vizyona girenler:

Flash
Elemental: Doğanın Güçleri
Benim Babam Bir Kahraman
Hüddam 3: Lamia
Obsesyon
Asteroit Şehir
Haftanın Filmleri

En Popüler Fragmanlar

Hızlı ve Öfkeli 10 Teaser

Hızlı ve Öfkeli 10 Teaser

Spider-Man: Across The Spider-Verse (Part One) Dublajlı İlk Görüntüler

Spider-Man: Across The Spider-Verse (Part One) Dublajlı İlk Görüntüler

Culpa mía Altyazılı Fragman

Culpa mía Altyazılı Fragman
365 Gün Fragman

Transformers: Canavarların Yükselişi Dublajlı Fragman

Transformers: Canavarların Yükselişi Dublajlı Fragman
Recep İvedik 7 Fragman
Yeni çıkan tüm fragmanlar

En Çok Beklenen Filmler

  • Barbie
  • Haile: Bir Aile Kâbusu
  • Oppenheimer
  • Meg 2: Çukur
  • Sisu
  • Five Nights At Freddy's
  • Cehennem Melekleri 4
  • Roza
  • Ölümcül Çarpışma
  • Avatar 3
Tüm beklenen filmler

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır