son peygamber çocuğu / Son Peygamber Çocuk

Son Peygamber Çocuğu

son peygamber çocuğu

Hz. Muhammed'in Çocuklarının İsimleri Nedir? Peygamber Efendimizin Kaç Çocuğu Var?

Hz. Muhammed'in Çocuklarının İsimleri Nedir?

 Hz. Muhammed'in Hz. Hatice ve Hz. Mariye ile olan evliliklerinden çocukları olmuştur. Ancak peygamber efendimizin erkek çocukları, daha süt yaşında vefat etmiştir. Kız çocukları ise vefat ettiklerinde genç yaştalardı. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Hatice'den 6 çocuğa sahipti. Bunlar doğum sırasıyla; Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma, Abdullah ve İbrahim isimlerine sahipti. Peygamber efendimizin Hz. Mariye'den sadece tek bir çocuğu olmuştu ve onun adı da İbrahim'di.

 Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in Kaç Çocuğu Vardır?

 Hz. Muhammed (s.a.v.) evliliklerinden ikisinden toplam 8 çocuğa sahipti, ancak erkek evlatlarını daha bebekken kaybetti. Hz. Muhammed ilk çocuğuna Kasım adını verdi, fakat Kasım henüz 2 yaşındayken Mekke'de vefat etti. Hz. Muhammed'in ilk doğan ve ilk vefat eden çocuğu Kasım'dı. Hz. Muhammed 30 yaşındayken Zeynep dünyaya geldi, Zeynep vefat ettiğinde 4 yaşındaydı. Peygamber efendimizin (s.a.v.) diğer kızı Medine de 4 yaşında vefat etti.

 Hz. Muhammed 33 yaşındayken Rukiye dünyaya geldi. Hz. Rukiye büyüdüğünde Hz. Osman ile evlendi ve Habeşiştan'da yaşamaya başladı. Daha sonra Medine'ye hicret eden Rukiye, Bedir Savaşı bittiğinde vefat etti. Ümmü Gülsüm, İslamiyet gelmeden önce doğmuştu. Hz. Rukiye vefat edince Hz. Osman ile evlenen Ümmü Gülsüm, evliliğin henüz altıncı yılındayken vefat etti.

 Hz. Muhammed'in en küçük kızının adı Fatıma'dır. Fatıma Mekke'de doğmuş ve Hz. Muhammed'in vefatından birkaç ay sonra vefat etmiştir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) oğullarından Hz. Abdullah 3 aylıkken, Hz. İbrahim ise 18 aylıkken vefat etmiştir.

‘Bu çocuk son peygamber olacak’

Oluşturulma Tarihi: Ağustos 24, 2009 00:00

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Rahip Bahira, Busra’da Ebu Talib’in kervanındaki Hz. Muhammed’i görünce aynen böyle söylemişti.

MEKKE’nin en saygın kabilesi olan Kureyş’in serveti ticaretten ve putları ziyarete gelen kervanlardan geliyordu. Peygamber Efendimizin amcası da ticaretle uğraşıyordu.

Peygamberimiz hayatının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan gençlik devresinde amcası Ebu Talib’in yanında, onun himâyesi altında bulundu. Ebu Talib, zeki ve hayırsever biriydi. Yeğeni Hz. Muhammed’i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu.

Mekke iklimi tarıma elverişli olmadığından, Mekkeliler ticaretle uğraşırlar, çocuklarını da ticarete alıştırırlardı. Ticaret için kervanlarla, yazın Şam’a, kışın Yemen’e seyahet ederlerdi. Ebu Talip de diğer Mekkeliler gibi kervan ticareti yapıyordu. Bir defasında Şam’a giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e amcasından ayrılmak zor geldi; kendisini de yanında götürmesini istedi. Ebu Talib çok sevdiği yeğenini kırmadı. O’nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnada henüz oniki yaşındaydı.

Şam’ın 90 km. kadar güneyinde Busra (Eski Şam) denilen kasabada “Bahira” adında bir Hıristiyan rahibi vardı. Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç ilgilenmediği halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyafet verdi. Bahira okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)’in simasından, O’nun geleceğini sezmişti. O’nunla konuştu. Sorular sordu. Aldığı cevaplar, düşüncesini kuvvetlendirdi. Şam yolculuğunun bu çocuk için tehlikeli olacağını düşündü. Ebu Talib’e:

“Bu çocuk son peygamber olacaktır. Şam Yahudileri içinde O’nun alamet ve vasıflarını bilen kahinler vardır. Tanırlarsa, ihanet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuğu Şam’a götürmeyiniz...”dedi. Bu sözler üzerine Ebu Talib Şam’a gitmekten vazgeçti. Alışverişini burada bitirip, geri döndü...

Hz. Muhammed daha sonra da ticaret kafilelerinde bulundu...

Cahiliyye devrinde bir de savaşa katıldı. Kureyş Kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında kan davası yüzünden çıkan savaşta Peygamber Efendimiz kimseyi öldürmedi, sadece karşı taraftan atılan okları toplayıp amcalarına verdi. İşte o dönemlerde hayat böyle akıp gidiyordu. Putlar, zina, içkiler, haksızlıklar, zulümler her gün artıyordu. Artık bu olaylara son vermenin zamanı gelmişti...

Her geminin bir kaptanı var

İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye bir grup inkarcı insan gelmişti. Bunlar Allahü Teala’nın varlığını ve alemlerin yaratıcısı olduğunu inkar ediyorlardı. Bu meseleyi İmam-ı Azam’la tartışmak ve müslümanları şüpheye düşürmek istiyorlardı. Adamların niyet ve dertlerini bilen İmam-ı Azam, söze şöyle başladı:
“Bu konuya girmeden önce size bir şey soracağım: Şu Dicle Nehri’nde bir gemi var. Başında bir kaptan, içinde bir yardımcı eleman yokken, kendi başına hareket ediyor, sahile yanaşıyor, içine yiyecek, içecek ve bir sürü malzeme dolduruyor; sonra kendi başına yol alıyor, gideceği yere gidiyor, bu yükleri orada boşaltıp geri dönüyor. Siz buna ne dersiniz ? Adamlar hep bir ağızdan:
“Bu olacak iş değil, böyle bir şey kesinlikle meydana gelemez. Kendi başına bir geminin bunları yaptığı nerede görülmüş?” dediler. O zaman İmam gereken cevabı verdi:
“Bir geminin tek başına bu işleri yapması imkansız olunca, şu koca kainatın kendi başına kurulması, hareket etmesi, içinde bunca varlıkların yaşaması nasıl mümkün olur? Adamlar sustular, bu alemin ve kendilerinin sahipsiz olmayacağını fark ettiler.
İmamın önünde Müslüman oldular.

Paşa konaklarında muhteşem iftarlar

Zengİn iftariyeliklerden sonra soluklanmak ve bir cigara ya da enfiye çekmek adettendi. Yemek, mutlaka çorba ile başlardı. Et veya tavuk suyuna şehriye, yahut hindi derisiyle hafif sirke ve sarımsaklı tuzlama çorbası içilirdi. Bundan sonra sıra çöp veya fırın kebabı, kıymalı veya peynirli yahut ıspanaklı kol, yahut da bohça böreği, ya da talaş kebabına gelirdi. Bunu ise elmasiye, muhallebi, güllaç gibi karışık hafif sütlü tatlılar takip ederdi. Bundan sonra ekşili bamya gelirdi ki bu, yemekte birinci turun bitip ikinci turun başladığına alametti.
İkinci tur, tavuk veya hindi fırını ile başlardı. Bunlar, fıstıklı, üzümlü, kestaneli ciğerli, katılı ve baharlı iç pilavı ile doldurulmuş bulunurdu. Bundan sonra bol etli mevsim sebzeli, yine mevsimine göre zeytinyağlı barbunya enginar, imambayıldı, taze veya çalı fasulye vb. yemekler gelir, nihayet ortaya kat kat bıldırcınlı, beyinli halis pirinçten, mutlaka Vakfıkebir yağı ile pişmiş tepeleme pilav tepsisi gelirdi. İftar ziyafeti geleneksel olarak en sonra “arz-ı endam” eden cevizli, fıstıklı veya kaymaklı baklava ile son bulurdu.
Bu genel listenin dışında bazı konakların kendilerine mahsus, başka yerlerde pişmeyen sürpriz yemekleri vardı, şimdiki gibi bol bol bulunmayan turfandalar, neşelere neşe katardı. Süt kebabı, fıstıklı hayderî, taze fasulye buranîsi, sütlü yumurta böreği, sarma tavuk, kaymaklı ayva şekerlemesi, acı tatlı vb. bu sürpriz yemeklerdendi ve hazırlanışları o konağın aşçı başısına ait bir sır olup öbürleri ne kadar uğraşsalar aynı lezzette olanlarını yapamazlardı.

Horozdan adak olur mu?

Adak, dinen zorunluluk olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesine denir. Bir adağın dinen geçerli olabilmesi için, adakta bulunan şahsın, akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir. Ayrıca adanan şeyin, gerçekte mümkün, dinen de makbul ve meşru olması, namaz, oruç, hac, kurban, sadaka gibi farz veya vacip ibadetler cinsinden olması gerekir. Türbelere mum yakma, bez bağlama, horoz kesme, şeker ve helva dağıtma şeklinde yapılan adaklar geçersizdir.
Şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirilmesi vaciptir. Adaklarda, belli bir mekanı, malı veya fakiri zikretmiş olma bağlayıcı değildir. Aslolan o ibadetin yerine getirilmesidir.

Ne tarafa döneyim?

RAMAZANLIK

Nasreddİn Hoca bir gün, Akşehir’in sokaklarında yürürken, bir genç yolda kendisini durdurur ve sorar: “Hocam, namaz kılarken kıbleye doğru döneriz ya. Acaba abdest alırken ne tarafa dönmemiz gerekir?”
Hoca, aslında tam “Çeşmeye doğru dön” demek için hazırlanırken, birden aklına Akşehir gençlerinin kendisine zaman zaman oynadığı oyunlar gelir ve genç adama: “Ceketin, çorabın, pantolonun, gömleğin, ayakkabın, şapkan, kısaca elbiselerin ne tarafta ise, sen de o tarafa dön oğul!” deyiverir...

BİR MANİ

Arnavut musun
Tatar mısın
Ekşili çorba yapar mısın
Sana davul çalıyorum amma
Acaba sen oruç
tutar mısın?

İstanbul’daki ramazan delileri

Eskİ bir deyim vardır. “Deliye her gün bayram” diye. Eski ramazanlar’da deliler kendilerini daha ziyade ramazan aylarında gösterirler, özellikle de İstanbul sokakları, cami avluları, onlarla dolar taşardı. Fakat hepsi de sevimli delilerdi. Bunlar ramazan boyunca tekkeleri, dergahları dolaşır, oralarda verilen iftar sofralarına otururlardı.
Bazen de konaklardaki iftarlara giderek, akıllıların bile beceremeyeceği esprili sözlerle herkesi gülmekten kırıp geçirirlerdi. Bunlardan tatlı bir sima da Eyüplü Deli Hidayet’ti. Eyüplü idi ama daha ziyade Çemberlitaş civarında dolaşırdı. Hidayet’in deliliği saat sorma üzerine idi. Her rastladığı kişiye; “İftara ne kadar var?” diye sorardı. Deli Hidayet, bu kadarla da kalmaz, o semtteki evlerin kapılarını çalar, kapıyı açan kadına isterse genç kız olsun; “Hanım nine, topun atılmasına ne kadar kaldı?” diye sorardı. İftar vaktine 5-10 dakika kala yine bir evin kapısına asılmıştı. Sık sık bu kapıyı çalıyor, evin büyük hanımına; “İftara ne kadar var?” diye soruyordu. Defalarca çalınan kapıyı açmaktan tepesi atan ihtiyar kadının nihayet sabrı tükenmişti. Son defa kapıyı açtığında “Yine mi sen?” diye tokadı patlatınca bizim Deli Hidayet; “Çok şükür iftar topu patladı!” diyerek cebindeki zeytini çıkartıp orucunu açıvermişti.

BİR HADİS

Enes’in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) büyük günahlar olarak şunları saydı: “Allah’a ortak koşmak ebeveyne eziyet etmek cana kıymak ve yalan söylemektir.”
Müslim İman 144 (l 91)

BİR AYET

“De ki: İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler. Ve derler ki; Rabbimiz yücedir, Rabbimizin vaadi gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.”
Y.SİNAN TANYILDIZ

Son Güncellenme:

LinkedinFlipboardLinki Kopyala

Peygamber Efendimiz çocukları çok severdi
Çocuklara özel bir sevgi ve şefkat gösteren Allah Resulü, müşrik çocuklarına bile sevgisini belli etmiştir. Çocuklar da Hz. Peygamber’i çok severler ve seferden döndüğü zaman, halkla birlikte onu karşılarlardı.
Haberin Devamı

Kuran’da büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilen ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi sevgi konusunda da insanlığa örnek olmuştur. Bütün varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşan Allah Resulü, özellikle çocuklara özel bir sevgi ve şefkat göstermiştir. Onun sevgi bahçesinde, kendisine inanan ve inanmayan bütün çocuklara yer vardır. Fıtrat olarak temiz olarak yaratılan çocuklar onun nazarında sevgi ve şefkate layıktır. O, müşrik çocuklarına bile sevgisini belli etmiştir.

Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplayan Hz. Peygamber, çocuklara ilgi gösterir, yanlarına uğrar ve onlara selam verirdi. Çocuklara beddua edilmesini yasaklayan Allah Resulü onlara sevgi ile hitap eder, gönüllerini hoşnut etmek için hediyeler verir, onlarla oynar ve şakalaşırdı.

Haberin Devamı

Hz. Peygamber, çocukların oyun oynamasına karışmaz, karışılmasına da müsaade etmezdi. Çocuklar da Hz. Peygamber’i çok severler ve seferden döndüğü zaman, halkla birlikte onu karşılarlardı.

Birlikte namaz kılardı

Tebük seferi dönüşünde çocuklar onu Medine’de Seniyyetu’l-veda denen yerde karşılamışlardı. Seferden döndüğünde kendisini ilk karşılayan çocuğu binitinin önüne, sonra karşılayanı da arka tarafına alarak onları Medine’ye kadar getirirdi. Bazen de torunları Hasan ve Hüseyin ile diğer çocukları binitine bindirip gezdirirdi. O sadece Müslümanların çocuklarını değil, müşriklerin çocuklarını da bineğine bindirip dolaştırırdı.

Çocuklar bazen Hz. Peygamber’le birlikte namaz kılar, namazın ardından onun etrafında toplanırlar, o da onların her birinin yanağına teker teker dokunarak sevgi ve şefkatini izhar ederdi. Bazen de çocukların evine gider, onlara namaz kıldırır ve çocuklar da arkasında namaza dururlardı. Sevgili Peygamberimiz çocuklara kızmaz, yaramazlıklarını görmezden gelir ve onlara müsamahakâr davranırdı.

Bir gün genç sahabilerden Rafi’ b. Amr el-Gıfari, hurma ağaçlarına taş attığı sırada onu gören bir kişi tarafından Resul-i Ekrem’e getirildi. Allah Resulü müşfik bir sesle, “Yavrucuğum, niçin hurma ağaçlarına taş atıyorsun?’ diye sordu. Rafi de cevaben, “Düşürdüğüm hurmaları yiyorum” dedi. Şefkat ve merhamet peygamberi, “Bundan sonra hurma ağaçlarına taş atma , yere düşmüş olan hurmaları ye” buyurdu. Sonra şefkat elini Rafi’in başına sürdü ve “Allah’ım! Bunun karnını doyur” diye dua etti.

Haberin Devamı

Onlara meyve ikram ederdi

Peygamber Efendimiz herhangi bir şey ikram edeceği zaman çocuklara öncelik tanırdı. Medine’de insanlar yetiştirdikleri ilk meyveyi Resulullah’a getirirler, o da onlara bereket duası yapardı. Duasının ardından ise oradaki en küçük çocuğu çağırır ve meyveyi ona ikram ederdi.

Resulullah Efendimiz, uzunca bir süre ibadet etmek niyetiyle namaza başlardı; fakat ağlayan bir çocuk sesi duyunca, “Belki çocuğun annesi cemaatin arasındadır; çocuğu ağladığı için huzursuz olabilir” düşüncesiyle namazı uzatmazdı.

O, bütün çocukları sevmekle birlikte torunlarına karşı ayrı bir muhabbeti vardı. Zaman zaman torunlarını omzuna alır gezdirirdi. Bu sevgi ve şefkati, daha düne kadar kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir toplumda izhar ediyordu. Bu davranışıyla adeta onlara ders veriyordu.

Haberin Devamı

Sağlıklı ve kişilikli bireyler oluşturmak istiyorsak, çocuklarımıza sevgi ve şefkatle yaklaşmalı, nefret ve şiddetten uzak durmalıyız. Kendisine Hz. Peygamberi örnek alan, çocuklarını Allah ve Resûlü gösterdiği yolda yürüten, çocuklarına onun gibi sevgi ve şefkatle yaklaşan kimseler hiçbir zaman pişman olmayacak; bu sevgi ve şefkatle büyüyen çocuklar da anne babalarına layık, insanlığa faydalı birer fert olacaklardır.

“Hz. Peygamber’de Çocuk Sevgisi” başlıklı makaleden yararlanılmıştır.
(Harran Ü. İlah.F.Der. sayı: 17).


Beyazıt Camii

Beyazıt meydanında bulunan Beyazıt Camii külliyesi, İstanbul’daki en eski padişah camidir. Sultanların kişisel servetleri ile yaptırılan camilerden biri olması nedeniyle “selatin” camilerinden olarak bilinir. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Sultan II. Beyazıt tarafından 1501 1506 yılları arasında yaptırılan cami, Selçuklu mimarisi örnek alınarak yapılmıştır. Sarkıtlı kubbesi, sivri kemerleri, kare ön avlusu ile muhteşem bir mimariye sahiptir. 24 kubbeli yapı, 20 tane antik sütun üzerine yapılmıştır. İç mekan tasarımında Ayasofya’dan esinlenilmiştir. Cami içerisindeki hat, işleme, süsleme gibi kısımlar göz alıcıdır.

Haberin Devamı
Peygamber Efendimiz çocukları çok severdi

Mimar Sinan, caminin yapımında görev alsa da birçok farklı mimar çalışmıştır. Yapı birkaç kez onarım geçirmesine rağmen orijinali korunmuştur.

Külliye, bir cami, aşhane-imarethane, sübyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşur. Kendisinden daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi`nden farklı olarak simetrik yapılar şeklinde değil, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir.

Külliyenin merkezi Bayezid Camii’dir. 16.78 m çapındaki ana kubbesi dört ayak üstüne oturtulmuştur. Camii yerine külliyeye dahil olan tabhaneye bitişik minareleri, bu caminin ayırt edici özelliklerindendir. Bu nedenle iki minare arasındaki mesafe 79 metredir. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar dikkat çekici güzelliktedir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans’tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer alır. Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, Edebiyat Fakültesi`nin yanındadır. Caminin kıble tarafındaki boşluktaysa türbeler bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid’in, kızı Selçuk Hatun’un ve Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşid Paşa`nın türbeleri buradadır.

ÜÇ SORU ÜÇ CEVAP

- Mesleği gereği sürekli olarak yolcu olan kişi namaz ve oruç ibadetlerini nasıl yerine getirebilir?

Sürekli yolculuk halinde olan kimseler, namazlarını ertelemeden ve dört rekâtlı farzları kısaltarak iki rekât olarak kılarlar. Ramazan oruçlarını ise mümkün olduğunca tutmaya çalışırlar. Fakat yolculuk esnasında oruç tutmakta zorlanırlarsa, uygun zamanda kaza etmek şartıyla yolculuk süresince oruçlarını tutmayarak erteleyebilirler. Ertelemek zorunda kaldıkları ramazan oruçlarını imkân buldukları ilk fırsatta kaza etmeye çalışırlar. Kaza da edemeyecek duruma düşerler ise sözgelimi artık oruç tutmalarına imkân vermeyen ve iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibi durumlarda tutamadıkları her bir günlük oruç için bir fidye verirler.

- Ramazan oruçlarını kaza ederken niyet nasıl yapılır?

Tutulmamış ramazan oruçlarını kaza ederken bir belirleme yapmaksızın, “kazası gereken oruca” diye niyet edebileceği gibi, belirleme yaparak da niyet edebilir. Üzerinde çok sayıda kazâ borcu varsa “kazası gerekli ilk oruca” diyerek niyet edilebilir.

- Ramazanın her günü için ayrı niyet gerekir mi?

Evet. Her gün için ayrı ayrı niyet edilmesi şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur; dolayısıyla bir günün orucu bozulduğu zaman sadece o günün orucu bozulmuş olur, diğer günlerin orucu bundan etkilenmez.

Hasan-ı Basrî’den

“Sakın günah işleme! Aksi takdirde kendini ateşe atarsın. Halbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen, onu bile iyi karşılamazsın. O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?”

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (S.a.v) Çocukları Kimlerdir? Peygamberimizin Çocuklarının İsimleri

Haberin Devamı

Hz. Muhammed’in eşlerinden sadece Hz. Hatice ve Hz. Mariye’den çocukları vardır. Kendisinin erkek çocuklarının hepsinin de daha süt çağındayken vefat ettiklerini bilinmektedir.

Peygamberimizin Çocuklarının İsimleri

 Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hz. Hatice’den (r.a) altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu çocukların isimleri doğum sırasına göre; Kasım, Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah’tır. Resul-ü Ekrem’in Hz. Mariye’den (r.a.) ise yalnızca bir çocuğu olmuştur ve ismi de İbrahim’dir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) Çocukları Kimlerdir?

 Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in oğulları daha bebekken, kızları da genç denebilecek yaşlarda vefat etmişlerdir. Kendisi, ilk oğluna Kasım ismini koyduğu için Ebül-Kasım olarak çağrılmaya başlamıştır. 2 yaşına kadar yaşayan Kasım, Mekke’de vefat etmiştir. Kasım, Hz. Muhammed’in hem ilk doğan hem de ilk vefat eden çocuğudur.

Haberin Devamı

 Hz. Zeynep, peygamber efendimizin dört kızının en büyüğüdür. Hz. Muhammed 30 yaşındayken doğan Zeynep, aynı yaşta Medine’de vefat etmiştir. Peygamber efendimiz 33 yaşına geldiği zaman ise Hz. Rukiyye doğmuştur. İslamiyet döneminde Hz. Osman ile evlenen Hz. Rukiyye, eşiyle birlikte Habeşiştan’a göç etmiştir. Sonra Mekke’ye dönerek, Medine’ye hicret etmiştir. Kendisi Bedir Savaşı’nın sona erdiği bir dönemde vefat etmiştir. Bu sebeple de babası cenazesine katılamamıştır.

 Ümmü Gülsüm, İslamiyet tebliğ olunmadan önce doğmuştur. Hz. Rukiyye vefat ettikten sonra Hz. Osman ile evlenmiştir. Evliliğinin altıncı senesindeyken de vefat etmiştir. Hz. Muhammed’in damadı Hz. Osman’a peygamberin iki kızıyla evlendiği için “Zinnureyn” denilmiştir. Bu kelime iki nur sahibi anlamında kullanılmıştır.

 Hz. Fatıma, Hz. Muhammed’in en küçük ve en sevgili kızıdır. Mekke’deyken doğan Hz. Fatıma 15 yaşına geldiğinde Hz. Ali ile evlenmiştir. Hz. Muhammed’in vefatından 6 ay geçtikten sonra Hz. Fatıma da vefat etmiştir. Resulü Ekrem’in soyu kızı Fatıma’dan devam etmiştir.

 Peygamber efendimizin oğullarından Hz. Abdullah ve Hz. İbrahim bebeklik çağlarını atlatamadan vefat etmişlerdir. Hz. Abdullah henüz 3 aylık, Hz. İbrahim de yaklaşık 18 aylıkken vefat etmiştir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır