soya nelerde var / Soya - Vikipedi

Soya Nelerde Var

soya nelerde var

kaynağı değiştir]

Güneydoğu Asyakökenli Tempeh, geleneksel olarak soya fasulyesinin muzyaprakları içinde bir mantar yardımıyla fermante edilmesi ile üretilir.

Besin olarak[değiştir

SOYA İ&#;EREN GIDALAR KISIRLIK TEDAVİSİNDE BAŞARI ŞANSINI ARTTIRIYOR

Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, soya içeren gıdaların kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırdığını söyledi.
Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, soyanın kısırlık tedavisine etkisine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çoksüer, düzenli olarak soya içeren gıdalar tüketen kadınlarda kısırlık sorununun giderilme şansının arttığını belirterek, “Soya, testosteron ile östrojenlerin üretim, konsantrasyon, metabolizma ve atılımını değiştirip dokuları etkilediğini gösteriyor. Bitkisel östrojenler içeren soya, yüksek östrojenli ortamlarda bu hormonun etkilerini durdurabilir. Östrojeni düşük ortamda ise östrojenin etkisini artırabilir. Fitoöstrojenler hem östrojen benzeri hem de östrojene karşıt etki yaparlar. Yani vücutta aşırı östrojen varsa östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojenin fazla etkisini giderirler, vücutta az östrojen varsa östrojen gibi etki gösterirler. Fitoöstrojenlerin en yaygın iki grubu, İzoflavonlar ve lignanlardır. İzoflavonlar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze ve çayda bulunur. Lignanlar ise, tüm tahıl ürünleri, keten tohumu, susam, ay çekirdeği, yer fıstığı, zeytin gibi yağlı yemişler, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen ve şerbetçiotunda bulunur. Fitoöstrojen çok kuvvetli antioksidanlardır” dedi.
Soya içeren gıdaların plastik maddeler içerisinde kimyasal olan Bisfenol-A’ya karşı koruyucu etkisi olduğu için kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırdığına dikkat çeken Çoksüer, “Soya gıdası tüketen kadınlar kısırlık tedavisinden pozitif sonuç alır. Bu çalışma The journal of clinical endocrinology dergisinde yayınlanmıştır. Bisfenol-A kadınlık hormonu olan östrojeni taklit ettiği için kadınların üreme fonksiyonlarını bozmaktadır ve buna bağlı olarak da kısırlıkta tedavi şansını azaltmaktadır. Soyalı gıdalar Bisfenol-A’nın zararlı etkilerine karşı koruduğu için kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırmaktadır” diye konuştu.
“SOYA PEK ÇOK HASTALIKTAN KORUYOR”
Bitkisel bazlı östrojen içeren soyanın insanları pek çok hastalıktan korumakta etkili olduğunu da vurgulayan Doç. Dr. Çoksüer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kısırlıkta tedavi başarısını arttıran soya, kemik erimesi, menapoz ve kanserden de koruyor. Araştırmalar soyanın meme, prostat ve kolon kanserine karşı etkili olduğunu gösteriyor. Ayrıca kalp hastalığının yanı sıra osteoporoz tedavisinde ve menopoz belirtilerinin azaltılmasında önemli rol oynuyor. Soya, lösemi, karaciğer ve akciğer kanserlerinin de tedavisinde de kullanılıyor. Bosna’da Hardward Üniversitesi’nde kadın üzerinde yapılan çalışmada beslenmenin ve çevresel faktörün kısırlık tedavisinde etkisi olduğu görülmüştür. Aralarından yüksek seviyede Bisfenol-A olan kadınlarda embriyo gelişimi zayıf olduğu görülmüştür. Düzenli soya içeren gıdalar tüketmek kısırlık tedavisinde başarıyı arttırabilmektedir.”

tarihinde yayınlandı.

 

 

Soya uzun zamandır uzman diyetisyenler ve klinik beslenme uzmanları tarafından içerdiği protein açısından zengin bir kaynak olarak görülmektedir. Soya fasulyesi bütün gerekli amino asitleri ve mikrobesinleri (vitaminler ve mineraller) ve bunun yanında kalsiyum, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum; B1, B2, B3, B5, B6, B9, C vitaminlerini ve çinko içermektedir. İçerdiği bu besinlerin bileşimi kullanımına ve hazırlanışına göre değişmektedir ancak en çok edamamede (taze soya fasulyesinden yapılan bir Japon yemeği), soya sütünde, tofuda ve tempehde bulunmaktadır.

Soya fasülyesinin sağlığa faydalarına rağmen soyanın ‘tehlikelerine’ karşı yanlış bilgilendirmeler ve mitler günümüzde her yerde duyulmaktadır. Bu yazıda sizlere bu mitlerden birkaçını detaylı bir şekilde anlatacağım.

 

 

‘‘Soya GDOludur!’’

En fazla GDO’lu soya tüketimi, hem Amerika’da hem de tüm dünyada, mezbahaya ve süt çiftliklerine gönderilecek olan hayvan çiftliklerindedir. GDO genetiği değiştirilmiş organizmalardır ve insanların tüketimi açısından büyük tehlike oluşturmaktadır ancak GDO çoğu Avrupa ülkesinde yasaklanmıştır(1). Uzun araştırmaların getirdiği kesin verilerin sonucunda GDO’nun insanlar için hiçbir yararı olmadığını söyleyebiliriz ancak GDO yemeklerimizin çoğunda karşımıza çıkmaktadır. Soya fasulyeleri içinde en çok GDO barındıran ürünlerden biridir. Günümüzde, soya fasulyelerinin %81’i GDO’ludur ve bu GDO’lu soya fasulyelerinin %85’i çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılır. Bu GDO’lu soya fasulyeleri hayvanlar için zengin birer protein kaynağı olarak kullanılır ve ne yazık ki mucizevi bir şekilde süt işleme çiftliklerinde ya da mezbahalarda buharlaşmazlar; sonu yemek tabaklarımız olur.

Çoğu soya fasulyesi GDO’lu olsa da bu bütün soya fasulyelerinin GDO’lu olduğu anlamına gelmez. İnsanlar tarafından direkt olarak en çok tüketilen soya ürünleri olan tofu, soya sütü ve tempeh GDO içermeyen ürünlerdir ve ürün paketlerinin üstünde GDO içermediği de belirtilmektedir.

‘‘Ama soya kansere yol açıyormuş!’’

Soyanın kansere yol açtığı miti de soyadaki pitoöstrojenden kaynaklanmaktadır. Pitoöstrojen, östrojen hormonu değildir; bitkilerde bulunan östrojen etkiye sahip bir kimyasaldır. Östrojen ve testosteron steroid (biyokimyasal) hormonlardır ve hem kadınlarda hem de erkeklerde bulunur ve doğal olarak yenilen hayvanlarda da. Östrojen ve testosteron hormonları cinsel fonksiyonların ve ikincil cinsel karakterlerin düzenlenmesine yardım eder. Östrojen hormonu insanlarda sağlık açısından önemli bir rol oynar; hücrelerin yaygınlaşmasında ve hüclerin çoğalmasını sağlayarak yüksek oranlarda kanser riskini düşürür.

 

 

Soya östrojen hormonu barındırmazken, hayvansal ürünler bulundurmaktadır.

Birçok tüketici et ve süt, süt ürünleri için kullanılan hayvanlar sentetik büyüme hormonları ve antibiyotiklerle beslenmektedir ancak gözönünde bulundurmadıkları şey et ve inek sütünde de hayvanın kendi östrojen hormonu bulunmaktadır ve bu ‘‘organik’’ ve ‘’ot ile beslenen’’ (grass-fed) hayvanlar için de geçerlidir. Ayrıca, et, süt ve süt ürünleri ve yumurta pitoöstrojen içerir. Yani pitoöstrojenler hem bitkisel hem de hayvansal besinler olarak yemeklerimizde yaygındır ve sadece soya tüketmeyerek pitoöstrojenden kaçınamayız.

Pitoöstrojenler memelilerde bulunan östrojen hormonuna benzeyen, bitkisel kaynaklı bileşimler için kullanılan genel bir terimdir ve işlevleri güçsüz östrojenik (östrojen benzeri)  ve antiöstrojenik (östrojeni durdurur) etkidir. Fitoöstrojenlerin metabolizması ve işlevi oldukça karışıktır ve bireyden bireye göre değişir. Soyanın kansere yol açtığı düşüncesi soya bazlı yiyeceklerin fitoöstrojen (özellikle izoflavon) içermesinden ve izoflavonun östrojen alıcılarıyla etkileşiminden kaynaklanmaktadır. İnsanlarda iki tip östrojen alıcısı vardır: alfa ve beta. Alfa bütün vücutta yaygın olarak bulunur, beta ise yumurtalıklarda, prostatta, akciğerlerde ve testislerde bulunur. İzoflavon östrojen gibi hem alfa hem de beta alıcılarına bağlıdır ancak izoflavonlar tümör büyümesini tetikleyen östrojenik etkiye sahip değildir. Aksine, izoflavonların hormon nedeniyle ortaya çıkan kanser türlerine (meme, prostat kanseri) karşı koruyucu özelliğe sahip olduğu kanıtlanmıştır.

Soya tüketimiyle premenopozal meme kanseri riskinin ters orantılı olduğu kanıtlanmıştır. Başka bir deyişle, fazla soya tüketimi meme kanseri riskini düşürür. Ancak, fitoöstrojen tüketiminin kanser hastalarındaki tümör büyümesine etkisini gösterecek çok sayıda klinik deney gerçekleştirilmemiştir. Bugüne kadar benzer çalışmalar az sayıda örnekle ve birden fazla değişkene bağlı olarak değerlendirilmiştir. Birçok hayvan modelinden elde edilen “umut verici” sonuçlar soya proteini tüketimine bağlı olarak tümör boyutundaki küçülmeyi göstermektedir. Oysa, gönüllü olmayan katılımcılarda yapay yollarla kanser oluşturmanın ahlakdışılığının yanında, laboratuvar hayvanları ile insanları karşılaştırmak tehlikelidir. Bizler fare değiliz. İnsan türü içinde bile  fitoöstrojen ve farmakolojik ürünlerin metabolik işlemleri sırasında kişiden kişiye büyük çeşitlilikler vardır, bu yüzden bu alanda araştırma yapmak zor ve karışıktır.  Bunun yerine, halihazırda var olan Asya ve Batı yemek kültürlerinin karşılaştırıldığı salgın hastalık verilerine dikkat çekilmelidir.

 

 

‘‘Asya’dan dersler’’

Soya yüzyıllardır Asya kültüründe ana mahsül olma özelliğine sahiptir, ve koroner kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, iskemik inme, hormona-bağlı kanserler, osteoporoz, menepoz sonrası kalça kırığı, diabet, ve obezite gibi hastalıkların bu kültürde görülme oranları Birleşik Devletler’de görülme oranlarına kıyasla belirgin biçimde düşüktür. Ancak, bu popülasyonun belirli bir kısmı Batılı tarzda beslenmeye başladıklarında, beklenildiği gibi,  hastalıklara olan yatkınlıklarının Amerika’dakilere benzemeye başladığı görülmüştür. ‘Vegan’ ve ‘bitki esaslı’ terimleri büyük ölçüde kullanılmamasına rağmen coğrafi etkilerin beslenme ve sağlık koşulları arasındaki ilişkisi tanınmıştır. Bu zaman içerisinde, insan genetiği (DNA) tamamlanmıştır. Bağımsız olarak bütün insanların taşıdığı genetik bilgiler, nasıl yaşadığımız ve ne yediğimiz sağlığımızı direkt olarak ve büyük oranda etkiler.

Örnek verecek olursak The Okinawa Centenarian Study, Okinawa’daki yaş ve üzerindeki bireyin sağlık ve beslenme biçimlerini incelemiştir ayrıca 70, 80 ve 90 yaşlarındaki bireyler de değerlendirilmiştir. Japonya Sağlık Bakanlığı, bütün ülke için yılından beri bir aile kaydı yapmaktadır ve her 5 yılda bir yenilenmektedir. Dünyanın en çok bilinen yüz yaşındaki bireyleri Okinawa’da yaşamaktadır. Günlük fiziksel aktiviteler, düşük vücut kitle indeksi ve yüksek oranda meyve, sebze ve soya tüketimi Okinawalıların yaşam geleneğini oluşturmaktadır. Okinawa’nın yaşlanan popülasyonu sağlıklı yaşamdan keyif aldıkları gibi Amerikalılara ve Japonya’nın diğer kısımlarında yaşayanlara kıyasla çok az kanser riski (meme, rahim, prostat ve kolon kanseri) taşımaktadırlar. Unutkanlık (bunama), östeoporoz ve koroner damar tıkanıklığı riskleri de oldukça düşüktür. 10 yıldır yapılmış klinik araştırmalara göre Amerika’nın yaşlanan popülasyonu zayıf düşme (kuvvetsizlik), depresyon, ilaç bağımlılığı, hareket etmede ve fiziksel aktivitelerde güçsüzlük oranları çok çok daha yüksektir.

 

‘‘Moobs’ (erkek memesi) miti.’’

‘Erkek memesi’  de bilimsel olarak hiçbir veriye dayanmayıp etrafta çok yaygın olarak duyulan bir mittir. Akıllara küçükken sakızı yutma korkusu geliyor - ‘‘çünkü sakızı sindirmek 7 yıl sürer!’’ Jinekomesti, erkekte meme oluşumunun tıptaki karşılığıdır. Feotal cinsiyet organı (fetus cinsiyeti) ve ikincil cinsel karakter oluşumu esasen hormonlara bağlıdır. ‘Soya erkekte memeye sebep olur’ östrojen ile fitoöstrojenin karıştırılması sebebiyle bir şehir efsanesi haline gelmiştir ancak, önceden de açıkladığımız gibi, fitoöstrojen östrojen değildir. Eğer durum gerçekten bu olsaydı, sütyene ihtiyacı olan çok erkek olurdu.

Erkekler üzerinde yapılan klinik çalışmalar aslında izoflovonların testosteron ve dolaşımdaki östrojen seviyesini etkilemediğini göstermektedir. Soya bakımından zengin bir beslenmesi olan tipik bir Asyalı erkeğin sahip olduğundan belirgin derecede yüksek izoflavon seviyelerinde bile, izoflavonun kadınlaştırıcı bir etkisi bulunmamıştır.

 

  

 

Soya histerisi ve Weston A. Price Foundation

Soya histerisi ve WAPF (Weston A. Price Foundation) ayrılamaz bir ikilidir çünkü soya korkusunu yaratan başlıca neden WAPF’nin durmak bilmeyen anti-soya kampanyanları ve yanlış bilgilendirmeleridir. WAPF kar amacı gütmeyen bir organizasyon olmasıyla birlikte milyon dolarlık operasyonlarla çiğ süt ve otla beslenen hayvan eti için kulis yapmaktadır. WAPF üyeleri, genelde çiftçileri, WAPF’ye finansal yardım sağlayarak karşılığında WAPF’de terfi almaktadırlar. WAPF’nin hayvan çiftliğine olan ilgiyi devam ettirmek için uyguladıkları stratejilerinden biri veganizmi büyük bir çabayla gözden düşürmektir, genellikle de soyayı. Soya satışı ’de milyon dolardan ’de milyar dolara çıkmıştır. Soya endüstrisi gitgide büyümekte olduğu için WAPF’nin insanlara hileyle satmaya çalıştığı ürünlere tehdit oluşturmaktadır. Buna karşılık WAPF etkin bir şekilde soyanın varsayılan tehlikelerini yaymak için ve güvenilir görünmek amacıyla medikal ve klinik gazetelerden bahsederek, makaleler yayımlamaktadır.

Örnek verecek olursak, WAPF’nin yönetim kurulu üyesi olan Kaayla Daniel Amerikan Tıp Derneği Dergisi’nin (JAMA) 10 Haziran ’de yayımladığı ‘Prostatektomi Sonrası Prostat Kanserinin Soya Proteini Desteğinin Etkisi ile Nüksetmesi’ adlı makaleyi anti-soya kampanyalarını desteklemek amacıyla WAPF’nin sitesinde yeniden yayımlamıştır. Araştırma ‘iyi’ yürütülmüştür (rastgele ve çift kör yöntemlerle: tıbbi deneylerde kullanılan bir yöntemdir, hem denek grubu hem de uygulama grubu gerçek ilaç ile plasebo ilacın hangisi olduğunu bilmez) ve soya alımının ileri düzeydeki prostat kanseri hastalar üzerinde etkisinin olup olmadığını bulmayı amaçlamıştır. Onkolojistler kandaki prostat antijeni oranını belli saatlerde ve belirli aralıklarla ölçmüştür. Şaşırtıcı değil ki, hayatları boyunca hayvansal protein, hayvansal yağ ve hayvansal koruyucu ve antibiyotik tüketen ileri seviyedeki prostat kanseri hastalarının biyokimyasal tümörlerinin soyadan etkilenmediği belirlenmiştir. Çalışma soyanın ileri seviyedeki prostat hastalarında bir etkisi olmadığını kanıtlaması dışında etkili bir sonuç vermemiştir. Ancak WAPF sonuçları değiştirmiştir ve anti-soya gündemi iddialarını desteklemek için çalışmalarını seçici bir şekilde ilerletmektedirler.

Üzerinde durulması gereken bir başka konu ise, Dr. Weston A Price ( - ) bir dişçiydi, fizikçi ya da diyetisyen değildi. İlkel kültürlerin diş yapısı üzerine eğitim yapmıştır ve modern toplum için düş çürümesine karşı diyet önerileri formüle etmiştir.

 

Hangi tip soya yiyecekleri sağlıklıdır?

Soya gıdalarıyla ilgili tartışmalarda, zaman zaman sadece mayalanmış soya gıdaları tüketmenin sağlıklı ve güvenli olduğu savı, geleneksel Asya yemek kültürü alışkanlıklarından alıntı yapılarak desteklenmiştir. Aslında, bu ortak yanlış kanının aksine, Asya ülkelerinde düzenli olarak tüketilen soya ürünleri tamamen, veya öncelikli olarak bile, mayalanmış değildir. Ginny Messina, R.D., tarafından yapılan araştırmaya göre, Japonya’da, soya tüketim miktarının yaklaşık olarak yarısı miso ve natto adı verilen mayalanmış yiyeceklerden, diğer yarısı ise tofu ve kurutulmuş soya fasulyesinden gelmektedir. Şangay’da tofu ve soya sütünün başıçektiği mayalanmamış soya ürünlerinin tüketimi, toplam soya ürünleri tüketiminin büyük kısmını oluşturmaktadır.  Aslında, tempenin ulusal yiyecek olarak büyük saygı gördüğü Endonezya’da bile, tofu gibi mayalanmamış soya ürünü tüketimi toplam soya alımının yarısını karşılaşamaktadır.

Çok çeşitli sağlıklı gıdalardan zevk almak oldukça kolay. Pazardan yerel çiftçilerin, ve o yörede yetiştirilen sezonun organik ürünleri satın alınmalı. Soya gıdalara gelince, GDO’suz olduğu belirtilmiş olanları almayı tercih etmeliyiz. Tofu, soya sütü, soya eti… Gurme soya yemek tarifleri sunan çok sayıda web sitesi ve yemek kitapları da bulunmaktadır. Taze meyve ve sebze, tahıl ve baklagiller ile iyi bir çeşitlilik içeren bir diyetle soyayı birleştirmeniz tavsiye edilir.

 

Orjinal dilinde makale: monash.pw

(Çeviri: Gülce Demirer)

*Dr. Holy Wilson, Acil Tıp sertifikalı bir doktor ve 'den beri vegan. 

(1) Türkiye de hayvan yemi haricinde GDO'lu besinlerin üretiminin ve ithalinin yasaklandığı ülkelerden bir tanesidir. 

 

Kaynak: monash.pw%C4%B1%C5%9F

 

kaynağı değiştir]

Soya, % oranında yağ ve % oranında protein içerir. %30 karbonhidrat ve %5 oranında mineral ve çok sayıda vitamin içerir. Soya, omega-3 yağları, çoklu doymamış yağ, B vitamini, demir, çinko, anti-oksidanlar, fotokimyasallar ve lif bakımından zengindir.

FDA'ya göre soya, et proteini yerine geçebilir ve tüm esensiyel aminoasitlere sahiptir.[1] Alınan proteinin kalitesini ve sindirilebilirliğini ölçen Protein Sindirilebilirlik Endeksi'ne (PDCAAS) göre soyanın protein yapısı et, yumurta ve süt ile benzerdir; peynir , yumurta 97, soya fasulyesi 96, inek eti 92,[2] soya sütü ise 91 değerlerine sahiptir.[3] İçerdiği protein yapısı açısında diğer baklagillere benzeyen soya bitkisi, ekildiği alan başına herhangi bir tarımsal bitkiye nazaran (kenevir dışında) 2 kat daha fazla protein üretebilir.[4]

Sakkaroz, raffinoz ve stakiyoz soya içerisinde bulunanan temel çözünebilir karbonhidratları oluşturur.[5] Sakkaroz insanlar tarafından sindirilebilir, ancak geriye kalan iki kompleks şeker bu özelliği göstermez. Bunun sonucunda bağırsak florasında yer alan bakteriler bu şekerleri sindirir ve bu, şişkinliğe yol açabilir. Soyada yer alan kompleks polisakkaritleriselüloz, hemiselüloz ve pektin oluşturur ve bu maddeler diyet lifi olarak sınıflandırılır.

Çiğ soya fasulyeleri %20 yağdan oluşur ve bu yağ doymuş ve doymamış yağ asitleri içerir.

Tarihçe[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır