stefan zweig bir kadının 24 saati pdf / Bir Kadının Yaşamından 24 Saat - En Ucuz Kitap, eKitap (PDF, ePub, Mobi) Satın Al, İndir

Stefan Zweig Bir Kadının 24 Saati Pdf

stefan zweig bir kadının 24 saati pdf

Herkese Merhaba ;
Sizler için faydal&#x; olabileceğini düşündüğüm iki yap&#x;ttan birisi olan ve Stephan Zweig taraf&#x;ndan ustaca kaleme al&#x;nm&#x;ş k&#x;sa bir roman, eğer tek part halinde uzun geliyorsa isteğiniz üzere bölümlere ay&#x;rarak tekrar yay&#x;nlayabilirim. Keyifli ve güzel hayallerle okuman&#x;z&#x; temenni ederim

Emre ÖZEGE
.
.
.
.
.
Ve Sahne başl&#x;yor

Savaştan on y&#x;l önce Riviera'da kald&#x;ğ&#x;m küçük pansiyonda masada otururken beklenmedik bir biçimde şiddetli bir kavgaya, hatta karş&#x;l&#x;kl&#x; nefret ve hakarete varmas&#x;na ramak kalan sert bir tart&#x;şma ç&#x;kt&#x;. &#x;nsanlar&#x;n çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu &#x;srarla sert bir şekilde duyular&#x;na kadar nüfuz etmeyen şey, onlar&#x; neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygular&#x;na dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. &#x;şte o zaman duyars&#x;zl&#x;klar&#x;n&#x;n yerini gereksiz ve aş&#x;r&#x; öfke al&#x;r.
&#x;şte zaman zaman yemekte bir araya gelen, kendi halinde s&#x;radan insanlar&#x;n oluşturduğu, çoğu zaman havadan sudan konuşan, pek derin konulara girmeyen, ufak tefek şakalar yapan, yemekten sonra ise dağ&#x;l&#x;veren grubumuzda da böyle oldu: Alman evli çift dolaşmaya ve amatörce fotoğraf çekmeye, keyfine düşkün Danimarkal&#x; adam o s&#x;k&#x;c&#x; bal&#x;k av&#x;na, kibar &#x;ngiliz bayan kitaplar&#x;n&#x;n baş&#x;na, &#x;talyan evli çift Monte Carlo'ya kaçamak yapmaya giderlerdi; ben ise ya bahçedeki koltuğa kurulur, tembellik ederdim ya da çal&#x;ş&#x;rd&#x;m. Ancak bu kez hepimiz bu sert tart&#x;şmayla yerimizde çak&#x;l&#x;p kald&#x;k; aram&#x;zdan biri kalkmak için müsaade istediğindeyse, her zamanki gibi nazik bir şekilde değil, tam tersine biraz önce dediğim gibi öfkeye dönüşen bir k&#x;zg&#x;nl&#x;kla ayağa f&#x;rlad&#x;.
Ancak şu da bir gerçek ki, masada oturan küçük grubumuzun dizginlerini koparan olay da yeterince tuhaft&#x;. Yedimizin kald&#x;ğ&#x; bu pansiyon, d&#x;şardan bak&#x;ld&#x;ğ&#x;nda müstakil bir villa gibi duruyordu &#x;ah, kayalar&#x;n oyarak şekil verdiği k&#x;y&#x;, pencerelerden nas&#x;l da harika görünüyordu!&#x; fakat asl&#x;nda büyük Palace Hotel'e ait, fiyat&#x; daha uygun bir ek binayd&#x; ve ayn&#x; bahçe içindeydi, bu nedenle bizler otelin konuklar&#x;yla sürekli temas halindeydik. Bir gün önce ise otelde fevkalade bir skandal patlak vermişti. Öğle treniyle saat on ikiyi yirmi geçe (zaman&#x; tam olarak vermekte bir sak&#x;nca görmüyorum, çünkü hem bu olay hem de o heyecanl&#x; tart&#x;şmam&#x;z aç&#x;s&#x;ndan önemli) bir Frans&#x;z genç gelmiş ve k&#x;y&#x; taraf&#x;nda denize bakan odalardan birini kiralam&#x;şt&#x;, bu bile onun zevkine düşkün biri olduğunu gösteriyordu. Fakat sadece ş&#x;k giyimli olduğu için değil, s&#x;ra d&#x;ş&#x; ve fevkalade yak&#x;ş&#x;kl&#x;l&#x;ğ&#x;yla da dikkat çekiyordu. Bir genç k&#x;z&#x;nkini and&#x;ran ince uzun yüzünün ortas&#x;ndaki ipek gibi yumuşak sar&#x; b&#x;y&#x;klar&#x;, şehvetli s&#x;cak dudaklar&#x;n&#x; kapl&#x;yordu. Aç&#x;k tenli aln&#x;n&#x; yumuşak, kahverengi, dalgal&#x; saçlar&#x; süslüyordu, yumuşak bak&#x;şlar&#x;yla bakt&#x;ğ&#x; her şeyi okşuyordu &#x; her şeyi yumuşak, okşay&#x;c&#x; ve sevgi doluydu ve yapmac&#x;kl&#x;ktan uzak ve doğald&#x;. Uzaktan bak&#x;ld&#x;ğ&#x;nda büyük moda mağazalar&#x;n&#x;n vitrinlerinde, elinde bastonu, ideal yak&#x;ş&#x;kl&#x; erkeği temsil eden balmumundan yap&#x;lm&#x;ş heykelleri and&#x;r&#x;yordu, yak&#x;ndan bak&#x;ld&#x;ğ&#x;nda ise, b&#x;rakt&#x;ğ&#x; bütün kibirli izlenim yok oluyordu; çünkü çok nadir de olsa, ondaki bu sevimlilik doğas&#x;ndan, benliğinden kaynaklan&#x;yordu. Yan&#x;ndan geçtiği herkesi ayn&#x; mütevaz&#x;l&#x;k ve samimiyetle selaml&#x;yordu ve her f&#x;rsatta ister istemez ortaya ç&#x;kan zarafetini gözlemlemek gerçekten hoştu. Bayanlardan biri vestiyere yöneldiğinde hemen mantosunu getiriyordu, her çocuğa sempatik bir şekilde gülümsüyor ve onunla şakalaş&#x;yordu, hem canayak&#x;n hem de mesafeliydi &#x; k&#x;sacas&#x;, Tanr&#x;'n&#x;n kutsad&#x;ğ&#x; kullar&#x;ndan biriydi: Ayd&#x;nl&#x;k yüzü ve gençliğinin canl&#x;l&#x;ğ&#x;yla diğer insanlar&#x;n hoşuna gitmesi ona başka bir güzellik veriyordu. Varl&#x;ğ&#x;yla otelin çoğu yaşl&#x; ve hastal&#x;kl&#x; olan konuklar&#x;na adeta ilaç gibi geliyordu; gençliğinin canl&#x;l&#x;ğ&#x; ve baz&#x; insanlara bahşedilen çevik ve hayat dolu tav&#x;rlar&#x;yla herkesin sempatisini kazanm&#x;şt&#x;. Gelişinin üzerinden henüz iki saat geçmişti ki, şişman, rahat&#x;na düşkün Lyonlu fabrikatörün on iki yaş&#x;ndaki Annette ve on üç yaş&#x;ndaki Blanche adl&#x; k&#x;zlar&#x;yla tenis oynamaya başlam&#x;şt&#x; bile. K&#x;zlar&#x;n zarif, narin ve içine kapan&#x;k anneleri Madame Henriette, iki k&#x;z&#x;n&#x;n yabanc&#x; genç adamla flört edişini gülümseyerek sessizce izliyordu. Akşamleyin bir saat satranç masas&#x;nda bizi seyretti, arada bir küçük hoş hikâyeler anlatt&#x;, kocas&#x; iş arkadaşlar&#x;yla domino oynarken Madame Henriette ile terasta dolaşt&#x;. Akşam&#x;n geç saatlerinde ise onu otelin sekreteriyle büronun loş &#x;ş&#x;ğ&#x;nda çok samimi bir şekilde konuşurken gördüm. Ertesi sabah Danimarkal&#x; arkadaş&#x;m&#x;z bal&#x;ğa ç&#x;kt&#x;ğ&#x;nda ona eşlik etti ve bu konuda fevkalade bilgili olduğunu gösterdi; sonras&#x;nda ise Lyonlu fabrikatör ile uzun süre siyaset üzerine sohbet etti ve ayn&#x; şekilde iyi bir sohbet arkadaş&#x; olduğunu kan&#x;tlad&#x;; çünkü şişman fabrikatörün arada bir att&#x;ğ&#x; kahkahalar, k&#x;y&#x;ya vuran dalgalar&#x;n sesini bast&#x;r&#x;yordu. Yemekten sonra &#x;durumun anlaş&#x;lmas&#x; için zaman&#x; nas&#x;l geçirdiğini tam olarak belirtmem laz&#x;m&#x; Madame Henriette ile kahve içip bir saat bahçede baş başa kald&#x;, k&#x;zlar&#x;yla yine tenis oynad&#x;, Alman evli çiftle salonda sohbet etti. Saat alt&#x;da mektup atmaya gittiğimde, garda ona rastlad&#x;m. Özür dilemesi gerekiyormuş gibi telaşla bana doğru geldi ve birdenbire çağr&#x;ld&#x;ğ&#x;n&#x;, ancak iki gün sonra döneceğini söyledi. Akşamleyin gerçekten de yemek salonunda yoktu, ancak olmayan sadece varl&#x;ğ&#x;yd&#x;; çünkü tüm masalarda herkes sadece ondan bahsediyor, onun hoş ve canl&#x; doğas&#x;n&#x; övüyordu.
Gece, san&#x;r&#x;m saat on birdi, aç&#x;k pencereden bahçedeki huzursuz ç&#x;ğl&#x;k ve bağr&#x;şmalar&#x; duyduğumda, bir kitab&#x; bitirmek için odamda oturuyordum, bitişikteki otelde gözle görülür bir hareketlilik vard&#x;. Merak ettiğim için değil de, daha çok rahats&#x;z olduğumdan, çarçabuk elli basamağ&#x; indiğimde, otelin konuklar&#x;yla çal&#x;şanlar&#x;n&#x; telaşl&#x; bir koşuşturma içinde buldum. Kocas&#x; her zamanki dakikliğiyle Namurlu arkadaş&#x;yla domino oynarken, Madame Henriette her akşam k&#x;y&#x; boyu yapt&#x;ğ&#x; gezintiden hâlâ dönmemişti ve baş&#x;na bir şey gelmiş olmas&#x;ndan endişe duyuluyordu. Başka zaman ağ&#x;rkanl&#x; ve keyfine düşkün biri olan fabrikatör bir boğa gibi k&#x;y&#x;da koşuşturuyor ve heyecandan k&#x;s&#x;lm&#x;ş sesiyle, "Henriette! Henriette!" diye gecenin karanl&#x;ğ&#x;nda bağ&#x;r&#x;yor, sesi ölümcül bir yara alm&#x;ş büyük ilkel hayvanlar&#x;n hayk&#x;r&#x;ş&#x;n&#x; and&#x;r&#x;yordu. Garsonlar ve uşaklar telaş içinde merdivenlerden inip ç&#x;k&#x;yordu, bütün konuklar uyand&#x;r&#x;ld&#x; ve jandarmaya telefon edildi. Bütün bu kargaşan&#x;n ortas&#x;nda bu şişman adam, düğmeleri aç&#x;k yeleğiyle kâh sendeleyerek kâh sert ad&#x;mlarla gecenin karanl&#x;ğ&#x;nda deli gibi h&#x;çk&#x;rarak, "Henriette! Henriette!" diye hayk&#x;r&#x;yordu. Bu arada yukar&#x;da uyuyan çocuklar uyanm&#x;ş, üzerlerinde gecelikleri, pencereden d&#x;şar&#x;ya doğru seslenerek annelerini çağ&#x;r&#x;yorlard&#x;, babalar&#x; onlar&#x; yat&#x;şt&#x;rmak için hemen yukar&#x;ya yanlar&#x;na ç&#x;kt&#x;.
&#x;şte bundan sonra sözcüklerle anlat&#x;lmas&#x; imkâns&#x;z korkunç bir şey oldu; çünkü fevkalade gergin ve olağanüstü durumlar insan davran&#x;şlar&#x; üzerinde öyle bir etki yapar ki, ne bir resim ne de bir söz onu ayn&#x; şimşek h&#x;z&#x;yla tasvir edebilir. Şişman ve iriyar&#x; adam birdenbire bitkin ve öfkeli bir yüzle g&#x;c&#x;rdayan basamaklardan indi. Elinde bir mektup vard&#x;. Zar zor anlaş&#x;l&#x;r sesiyle personel şefine, "Herkesi geri çağ&#x;r&#x;n!" dedi. "Herkesi geri çağ&#x;r&#x;n, aramaya gerek yok. Kar&#x;m beni terk etmiş."
Öldürücü bir yara alm&#x;ş adam&#x;n gerginlikten kaynaklanan tavr&#x;nda öyle olağanüstü bir hal vard&#x; ki, meraktan etraf&#x;n&#x; saran insanlar birdenbire korku, utanç ve şaşk&#x;nl&#x;k içinde geri çekildi. Son gücüyle, hiçbirimizi fark etmeden yan&#x;m&#x;zdan geçip okuma salonuna girdi, &#x;ş&#x;ğ&#x; kapatt&#x;; derken ağ&#x;r, devasa bedeninin bir koltuğa y&#x;ğ&#x;ld&#x;ğ&#x; duyuldu. Ve bu korkunç ac&#x;, hepimizin, hatta en duyars&#x;z olan&#x;m&#x;z&#x;n üzerinde bile y&#x;k&#x;c&#x; bir etki yaratt&#x;. Garsonlar&#x;n hiçbiri, konuklardan hiç kimse gülümsemeye ya da üzüldüğüne dair bir kelime söylemeye cesaret edemiyordu. Tek bir kelime etmeden, bu duygu patlamas&#x;ndan utanm&#x;ş bir şekilde hepimiz yavaş yavaş odalar&#x;m&#x;za çekildiğimizde, paramparça olmuş, tükenmiş bu adam, &#x;ş&#x;klar&#x;n birbiri ard&#x;na söndürüldüğü, insanlar&#x;n f&#x;s&#x;ldaşt&#x;ğ&#x;, alçak sesle konuştuğu, m&#x;r&#x;ldand&#x;ğ&#x; binadaki karanl&#x;k odada yapayaln&#x;z h&#x;çk&#x;r&#x;yor ve inliyordu.
Gözlerimizin ve duyular&#x;m&#x;z&#x;n önünde şimşek h&#x;z&#x;yla gelişen bu olay&#x;n genelde can s&#x;k&#x;nt&#x;s&#x;na ve kayg&#x;s&#x;zca zaman öldürmeye al&#x;şk&#x;n bizleri çok sarst&#x;ğ&#x;n&#x; söylemeye gerek yok. Sonras&#x;nda yemek masam&#x;zda patlak veren ve şiddetli bir kavgaya dönüşmesine ramak kalan o tart&#x;şman&#x;n ç&#x;k&#x;ş noktas&#x; bu şaş&#x;rt&#x;c&#x; olay olmakla birlikte as&#x;l neden, birbirinden tamamen farkl&#x; düşünen insanlar&#x;n öfkeli karş&#x;laşmas&#x;, ilkelerini tart&#x;şmas&#x;yd&#x;. Y&#x;k&#x;lm&#x;ş adam&#x;n öfke krizi içinde buruşturup yere att&#x;ğ&#x; mektubu okuyan bir oda hizmetçisinin gevezeliği nedeniyle Madame Henriette'in yaln&#x;z değil, büyük olas&#x;l&#x;kla genç Frans&#x;z'la gittiği k&#x;sa süre içinde anlaş&#x;lm&#x;şt&#x;. &#x;nsanlar&#x;n ona duyduğu sempati çarçabuk kaybolmuştu. &#x;lk bak&#x;şta bu küçük Madame Bovary'nin daha ş&#x;k, genç bir delikanl&#x;y&#x; keyfine düşkün, taşral&#x; eşine yeğlemesi çok doğal ve anlaş&#x;l&#x;r gelebilir. Ancak bütün otel halk&#x;n&#x; bu denli hayrete düşüren şey fabrikatörün, k&#x;zlar&#x;n&#x;n, hatta Madame Henriette'in daha önce bu Lovelace'&#x;1 hiç görmemiş olmas&#x;yd&#x;, başka bir deyişle akşam vakti terasta yap&#x;lan iki saatlik sohbetin, bahçede kahve içilirkenki bir saatlik konuşman&#x;n, yaklaş&#x;k otuz üç yaş&#x;nda namuslu bir kad&#x;n&#x;n kocas&#x;n&#x; ve çocuklar&#x;n&#x; gecenin bir yar&#x;s&#x;nda terk etmesi, hiç tan&#x;mad&#x;ğ&#x; ş&#x;k bir delikanl&#x;n&#x;n peşine tak&#x;l&#x;p gitmesi için yeterli olmas&#x;yd&#x;. Masadakiler ne olduğu aç&#x;k seçik belli olan bu olay&#x;, birbirine âş&#x;k çiftin ikiyüzlülüğü, bir aldatmacas&#x; ve haince bir manevras&#x; olarak nitelendiriyordu: Madame Henriette'in bu genç adamla uzun zamand&#x;r gizli bir ilişkisi olduğundan ve bu kad&#x;n avc&#x;s&#x;n&#x;n sadece kaç&#x;ş&#x;n ayr&#x;nt&#x;lar&#x;n&#x; belirlemek için geldiğinden hiç kuşku duymuyorlard&#x;, çünkü &#x;böyle mant&#x;k yürütüyorlard&#x;&#x; namuslu bir kad&#x;n&#x;n iki saatlik bir dostluktan hemen sonra ilk işaretle kaç&#x;p gitmesinin imkâns&#x;z olduğunu düşünüyorlard&#x;. Ben ise farkl&#x; düşünmekten keyif al&#x;yordum. Uzun y&#x;llar hayal k&#x;r&#x;kl&#x;ğ&#x; yaşam&#x;ş, s&#x;k&#x;c&#x; bir evlilik sürdürmüş bir kad&#x;n&#x;n, hayat dolu ve enerjik birinin çağr&#x;s&#x;na kap&#x;lacağ&#x; ihtimalini tüm gücümle savundum, hatta bunun mümkün olduğunu söyledim. Benim bu beklenmedik muhalefetim karş&#x;s&#x;nda tart&#x;şma hemen genelleştirildi ve hem Alman hem de &#x;talyan evli çiftin, cup de foudre'&#x;n2 bir delilik, hatta tats&#x;z bir roman fantezisinden başka bir şey olmad&#x;ğ&#x;n&#x; aşağ&#x;larcas&#x;na söylemeleriyle ateşli bir hal ald&#x;.
Ancak bu kavgan&#x;n f&#x;rt&#x;nal&#x; gidişat&#x;n&#x; baştan sona burada anlatman&#x;n gereği yok: Sadece Professionals der Table d'hôte3 zengin fikirlidir, bir masada oturanlar&#x;n aras&#x;nda ç&#x;kan tart&#x;şmadaki argümanlar ise öylesine bulunduğu için s&#x;radan ve basittir. Tart&#x;şmam&#x;z&#x;n neden h&#x;zla k&#x;r&#x;c&#x; bir biçim ald&#x;ğ&#x;n&#x; aç&#x;klamak da zor; san&#x;r&#x;m bu öfke şöyle başlad&#x;: Her iki koca da ister istemez eşlerinin böylesi bir çukura ve tehlikeye düşmeyeceklerini iddia ettiler. Benim sözlerim üzerine ise, böyle bir şeyi, kad&#x;n ruhunun tesadüfi ve çok ucuz yöntemlerle fethedilebileceği gibi yanl&#x;ş yarg&#x;s&#x; olan bir bekâr söyleyebilir ancak, diyerek karş&#x; ç&#x;kt&#x;lar: Bu bile beni biraz k&#x;zd&#x;rmaya başlam&#x;şt&#x; ki, Alman bayan bu dersi öğretici bir şekilde kapatmak isteyip de, bir yanda gerçek kad&#x;nlar&#x;n, öte yanda Madame Henriette gibi "doğas&#x;nda orospuluk yatan" kad&#x;nlar&#x;n olduğunu söylediğinde, sabr&#x;m taşt&#x; ve ben de sald&#x;rmaya başlad&#x;m. Bir kad&#x;n&#x;n, hayat&#x;n&#x;n baz&#x; anlar&#x;nda istemeden ve fark&#x;nda olmadan baz&#x; gizli güçlerin esiri olabileceği gerçeğini reddetmenin alt&#x;nda, insan&#x;n kendi içgüdülerinden, doğas&#x;ndaki şeytanl&#x;klardan korkmas&#x;n&#x;n yatt&#x;ğ&#x;n&#x;, baz&#x; insanlar&#x;n kendilerini "kolay baştan ç&#x;kar&#x;lanlar"dan daha güçlü, daha namuslu, daha temiz hissetmekten zevk ald&#x;klar&#x;n&#x; söyledim. Bir kad&#x;n&#x;n kendisini içgüdülerine özgürce b&#x;rakmas&#x;n&#x;, tutkular&#x;n&#x;n peşinden gitmesini, genelde olduğu üzere kocas&#x;n&#x;n kollar&#x;nda, gözleri kapal&#x; onu aldatmas&#x;ndan daha dürüstçe bulduğumu belirttim. Söylediklerim aşağ&#x; yukar&#x; bundan ibaretti, diğerleri Madame Henriette'e sald&#x;rd&#x;kça ben (gerçekte kendi duygular&#x;m&#x; da aşm&#x;şt&#x;m) onu daha da ateşli savunur hale geldim. Benim bu heyecan&#x;m &#x;üniversitelilerin deyimiyle&#x; her iki evli çifti mat etmişti, öyle ki dördü birden birbiriyle pek uyumlu olmasalar da, birbirlerinden güç alarak üzerime geldi; yaşl&#x; Danimarkal&#x; bey neşeli bir yüzle elinde saati, bir futbol maç&#x;n&#x; yöneten hakem gibi oturmuş, arada bir kemikli parmaklar&#x;yla masaya vurup "Gentlemen, please,"4 diyordu. Fakat bu sadece bir dakika etki ediyordu. Beylerden biri öfkeden k&#x;pk&#x;rm&#x;z&#x; kesilerek üç kez masadan kalkm&#x;ş ve kar&#x;s&#x; taraf&#x;ndan güçlükle yat&#x;şt&#x;r&#x;lm&#x;şt&#x; &#x; k&#x;sacas&#x;, bir on on beş dakika daha geçseydi, tart&#x;şmam&#x;z bir kavga dövüşle son bulacakt&#x;, neyse ki Mrs. C. yat&#x;şt&#x;r&#x;c&#x; bir merhem gibi konuşmam&#x;z&#x;n köpüren dalgalar&#x;n&#x; düzeltti.
Mrs. C., beyaz saçl&#x;, kibar, yaşl&#x; &#x;ngiliz bayan masam&#x;z&#x;n fahri başkan&#x;yd&#x;. Yerinde dimdik oturur, herkese ayn&#x; samimiyeti gösterir, pek konuşmaz, ancak büyük bir ilgiyle dinler ve bak&#x;şlar&#x;yla insan&#x; rahatlat&#x;rd&#x;. Aristokrat doğas&#x;ndan fevkalade oturakl&#x;l&#x;k ve huzur saçard&#x;. Her birimize ayr&#x; ayr&#x; ince bir nezaket göstermesine rağmen, herkese karş&#x; belli bir mesafede dururdu: Çoğu zaman kitaplar&#x;yla bahçede otururdu, bazen piyano çalar, nadiren insanlar&#x;n aras&#x;na ya da yoğun bir tart&#x;şmaya kat&#x;l&#x;rd&#x;. Buna rağmen, hepimizin üzerinde olağanüstü bir güce sahipti. Çünkü daha ilk seferinde konuşmam&#x;za müdahale eder etmez, hepimiz çok gürültü ç&#x;kard&#x;ğ&#x;m&#x;z ve kendimize hâkim olamad&#x;ğ&#x;m&#x;z duygusuna kap&#x;l&#x;p utand&#x;k.
Mrs. C., Alman beyin öfkeyle yerinden f&#x;rlay&#x;p tekrar masaya oturduğu sert aradan yararlanm&#x;şt&#x;. Beklenmedik bir şekilde aç&#x;k ve gri renkli gözlerini kald&#x;rd&#x;, bir an için karars&#x;zl&#x;kla bana bakt&#x; ve sonras&#x;nda neredeyse nesnel bir aç&#x;kl&#x;kla konuyu kafas&#x;nda değerlendirdi.
"Söylediklerinizi yanl&#x;ş anlamad&#x;ysam, Madame Henriette'in, bir kad&#x;n&#x;n elinde olmadan birdenbire bir maceraya sürüklenebileceğini, böyle bir kad&#x;n&#x;n bir saat önce yapmay&#x; kesinlikle akl&#x;ndan bile geçirmeyeceği davran&#x;şlarda bulunabileceğini ve bu nedenle suçlanmamas&#x; gerektiğini söylüyorsunuz, öyle mi?"
"Kesinlikle buna inan&#x;yorum, sayg&#x;değer bayan."
"Ancak bu durumda her türlü ahlaki hüküm tamamen anlams&#x;z olur ve her türlü ahlak kural&#x;n&#x;n çiğnenişi hakl&#x; bir nedene dayand&#x;r&#x;l&#x;r. Eğer siz gerçekten Frans&#x;zlar&#x;n dediği gibi, crime passionnel'in5 cinayet olmad&#x;ğ&#x;n&#x; düşünüyorsan&#x;z, o zaman devlet mahkemelerine ne gerek var? Her suçta bir tutku aramak ve bu tutku nedeniyle özür bulmak için çok iyi niyet gerekmez ve siz inan&#x;lmaz derecede iyi niyetlisiniz," dedi gülümseyerek.
Sözlerinin netliği ve neredeyse neşeli tonu beni çok rahatlatt&#x; ve elimde olmadan onun o aç&#x;k tavr&#x;n&#x; taklit edip yar&#x; şaka yar&#x; ciddi şöyle yan&#x;t verdim: "Kuşkusuz devletin mahkemesi bu tip olaylar&#x; benden daha sert değerlendiriyor; onun görevi genel ahlak kurallar&#x;n&#x; ve gelenekleri ac&#x;mas&#x;zca korumakt&#x;r; bu da onun insanlar&#x; affetmesini değil, yarg&#x;lamas&#x;n&#x; gerektiriyor. Kald&#x; ki resmî kimliği olmayan ben, neden bir savc&#x;n&#x;n rolünü üstleneyim ki: Ben savunmay&#x; tercih ediyorum. &#x;nsanlar&#x; yarg&#x;lamaktan değil, anlamaya çal&#x;şmaktan zevk al&#x;yorum."
Mrs. C. bir süre aç&#x;k, gri gözleriyle bana bakt&#x; ve bir an tereddüt etti. Beni doğru anlamad&#x;ğ&#x;ndan korkup sözlerimi &#x;ngilizce tekrarlamaya haz&#x;rlan&#x;yordum ki, tuhaf bir ciddiyetle, sanki bir s&#x;navdaym&#x;ş&#x;z gibi sorular sormaya devam etti:
"Bir kad&#x;n&#x;n, kocas&#x;n&#x; ve iki çocuğunu gerçek aşk&#x; olup olmad&#x;ğ&#x;n&#x; bilmediği bir adam uğruna b&#x;rakmas&#x;n&#x; çirkin ve aşağ&#x;lay&#x;c&#x; bulmuyor musunuz? Pek genç de say&#x;lmayan ve hiç değilse çocuklar&#x; ad&#x;na özsayg&#x;s&#x; olmas&#x; gereken bir kad&#x;n&#x;n, böylesi hafif davran&#x;ş&#x;n&#x; gerçekten affeder misiniz?"
"Tekrar ediyorum sayg&#x;değer bayan," diye &#x;srar ettim, "bu konuda karar vermek ya da yarg&#x;lamak benim işim değil. Biraz önce abartt&#x;ğ&#x;m&#x; size itiraf etmekte bir sak&#x;nca görmüyorum &#x; o zavall&#x; Madame Henriette kuşkusuz bir kahraman değil, macerac&#x; bir ruh da değil, bir amoureuse6 hiç değil. Onu tan&#x;d&#x;ğ&#x;m kadar&#x;yla s&#x;radan bir insan, zay&#x;f bir kad&#x;n, cesurca isteğinin peşinden gittiği için biraz sayg&#x;, daha çok da merhamet duyuyorum, çünkü bugün değilse bile, kuşkusuz yar&#x;n son derece mutsuz hissedecek kendisini. Belki aptalca, hatta aceleci davranm&#x;ş olabilir, fakat kesinlikle basit ve adice değil, bu nedenle daha önce olduğu gibi, her kim olursa olsun bu zavall&#x;, mutsuz kad&#x;n&#x; küçümsemesine karş&#x; ç&#x;kar&#x;m."
"Ve siz ona karş&#x; ayn&#x; sayg&#x;y&#x; duyuyor musunuz? Önceki gün bir arada oturduğunuz namuslu kad&#x;nla, dün yabanc&#x; bir adamla kaç&#x;p giden kad&#x;n aras&#x;nda bir fark görmüyor musunuz?"
"Kesinlikle. En ufak, en küçük bir fark görmüyorum."
"Is that so"7 Fark&#x;nda olmadan &#x;ngilizce konuşmuştu: Tüm bu konuşma onu tuhaf bir şekilde meşgul etmiş olmal&#x;yd&#x;. Ve k&#x;sa bir an sonra net bak&#x;şlar&#x;n&#x; soru sorarcas&#x;na tekrar kald&#x;rd&#x;.
"Peki diyelim ki yar&#x;n Madame Henriette'i Nice'te gördünüz, o genç adam&#x;n kolunda, onu selamlar m&#x;s&#x;n&#x;z?"
"Gayet tabii."
"Peki onunla konuşur musunuz?"
"Gayet tabii."
"Eğer, eğer evli olsan&#x;z, böyle bir kad&#x;n&#x; eşinizle tan&#x;şt&#x;r&#x;r m&#x;s&#x;n&#x;z, sanki hiçbir şey olmam&#x;ş gibi?"
"Gayet tabii."
"Would you really"8 dedi yine &#x;ngilizce inanmaz ve şaşk&#x;n bak&#x;şlarla.
"Surely I would,"9 diye ayn&#x; şekilde &#x;ngilizce yan&#x;t verdim fark&#x;nda olmadan.
Mrs. C. sustu. Hâlâ düşünceliydi, sonra birden benim ve kendisinin cesaretine şaş&#x;rm&#x;ş gibi bana bakarak şöyle dedi: "I don't know, if I would. Perhaps I might do it also"10 Sonra sadece &#x;ngilizlere has ve anlat&#x;lmaz tav&#x;rla hiçbir kabal&#x;ğa başvurmadan konuşmay&#x; bitirmek üzere ayağa kalk&#x;p bana elini uzatt&#x;. Onun müdahale etmesiyle huzurumuz geri gelmişti, birbirimize karş&#x; olmakla birlikte nezaketle selamlaşabildiğimiz ve tehlikeli bir şekilde gerilen havay&#x; hafif şakalarla yumuşatabildiğimiz için hepimiz içimizden ona teşekkür ettik.

Savaştan on yıl önce Riviera’da kaldığım küçük pansiyonda masada otururken beklenmedik bir biçimde şiddetli bir kavgaya, hatta karşılıklı nefret ve hakarete varmasına ramak kalan sert bir tartışma çıktı. İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır. İşte zaman zaman yemekte bir araya gelen, kendi halinde sıradan insanların oluşturduğu, çoğu zaman havadan sudan konuşan, pek derin konulara girmeyen, ufak tefek şakalar yapan, yemekten sonra ise dağılıveren grubumuzda da böyle oldu: Alman evli çift dolaşmaya ve amatörce fotoğraf çekmeye, keyfine düşkün Danimarkalı adam o sıkıcı balık avına, kibar İngiliz bayan kitaplarının başına, İtalyan evli çift Monte Carlo’ya kaçamak yapmaya giderlerdi; ben ise ya bahçedeki koltuğa kurulur, tembellik ederdim ya da çalışırdım. Ancak bu kez hepimiz bu sert tartışmayla yerimizde çakılıp kaldık; aramızdan biri kalkmak için müsaade istediğindeyse, her zamanki gibi nazik bir şekilde değil, tam tersine biraz önce dediğim gibi öfkeye dönüşen bir kızgınlıkla ayağa fırladı. Ancak şu da bir gerçek ki, masada oturan küçük grubumuzun dizginlerini koparan olay da yeterince tuhaftı. Yedimizin kaldığı bu pansiyon, dışardan bakıldığında müstakil bir villa gibi duruyordu –ah, kayaların oyarak şekil verdiği kıyı, pencerelerden nasıl da harika görünüyordu!– fakat aslında büyük Palace Hotel’e ait, fiyatı daha uygun bir ek binaydı ve aynı bahçe içindeydi, bu nedenle bizler otelin konuklarıyla sürekli temas halindeydik. Bir gün önce ise otelde fevkalade bir skandal patlak vermişti. Öğle treniyle saat on ikiyi yirmi geçe (zamanı tam olarak vermekte bir sakınca görmüyorum, çünkü hem bu olay hem de o heyecanlı tartışmamız açısından önemli) bir Fransız genç gelmiş ve kıyı tarafında denize bakan odalardan birini kiralamıştı, bu bile onun zevkine düşkün biri olduğunu gösteriyordu. Fakat sadece şık giyimli olduğu için değil, sıra dışı ve fevkalade yakışıklılığıyla da dikkat çekiyordu. Bir genç kızınkini andıran ince uzun yüzünün ortasındaki ipek gibi yumuşak sarı bıyıkları, şehvetli sıcak dudaklarını kaplıyordu. Açık tenli alnını yumuşak, kahverengi, dalgalı saçları süslüyordu, yumuşak bakışlarıyla baktığı her şeyi okşuyordu – her şeyi yumuşak, okşayıcı ve sevgi doluydu ve yapmacıklıktan uzak ve doğaldı. Uzaktan bakıldığında büyük moda mağazalarının vitrinlerinde, elinde bastonu, ideal yakışıklı erkeği temsil eden balmumundan yapılmış heykelleri andırıyordu, yakından bakıldığında ise, bıraktığı bütün kibirli izlenim yok oluyordu; çünkü çok nadir de olsa, ondaki bu sevimlilik doğasından, benliğinden kaynaklanıyordu. Yanından geçtiği herkesi aynı mütevazılık ve samimiyetle selamlıyordu ve her fırsatta ister istemez ortaya çıkan zarafetini gözlemlemek gerçekten hoştu.

Bayanlardan biri vestiyere yöneldiğinde hemen mantosunu getiriyordu, her çocuğa sempatik bir şekilde gülümsüyor ve onunla şakalaşıyordu, hem canayakın hem de mesafeliydi – kısacası, Tanrı’nın kutsadığı kullarından biriydi: Aydınlık yüzü ve gençliğinin canlılığıyla diğer insanların hoşuna gitmesi ona başka bir güzellik veriyordu. Varlığıyla otelin çoğu yaşlı ve hastalıklı olan konuklarına adeta ilaç gibi geliyordu; gençliğinin canlılığı ve bazı insanlara bahşedilen çevik ve hayat dolu tavırlarıyla herkesin sempatisini kazanmıştı. Gelişinin üzerinden henüz iki saat geçmişti ki, şişman, rahatına düşkün Lyonlu fabrikatörün on iki yaşındaki Annette ve on üç yaşındaki Blanche adlı kızlarıyla tenis oynamaya başlamıştı bile. Kızların zarif, narin ve içine kapanık anneleri Madame Henriette, iki kızının yabancı genç adamla flört edişini gülümseyerek sessizce izliyordu. Akşamleyin bir saat satranç masasında bizi seyretti, arada bir küçük hoş hikâyeler anlattı, kocası iş arkadaşlarıyla domino oynarken Madame Henriette ile terasta dolaştı. Akşamın geç saatlerinde ise onu otelin sekreteriyle büronun loş ışığında çok samimi bir şekilde konuşurken gördüm. Ertesi sabah Danimarkalı arkadaşımız balığa çıktığında ona eşlik etti ve bu konuda fevkalade bilgili olduğunu gösterdi; sonrasında ise Lyonlu fabrikatör ile uzun süre siyaset üzerine sohbet etti ve aynı şekilde iyi bir sohbet arkadaşı olduğunu kanıtladı; çünkü şişman fabrikatörün arada bir attığı kahkahalar, kıyıya vuran dalgaların sesini bastırıyordu. Yemekten sonra –durumun anlaşılması için zamanı nasıl geçirdiğini tam olarak belirtmem lazım– Madame Henriette ile kahve içip bir saat bahçede baş başa kaldı, kızlarıyla yine tenis oynadı, Alman evli çiftle salonda sohbet etti. Saat altıda mektup atmaya gittiğimde, garda ona rastladım. Özür dilemesi gerekiyormuş gibi telaşla bana doğru geldi ve birdenbire çağrıldığını, ancak iki gün sonra döneceğini söyledi. Akşamleyin gerçekten de yemek salonunda yoktu, ancak olmayan sadece varlığıydı; çünkü tüm masalarda herkes sadece ondan bahsediyor, onun hoş ve canlı doğasını övüyordu. Gece, sanırım saat on birdi, açık pencereden bahçedeki huzursuz çığlık ve bağrışmaları duyduğumda, bir kitabı bitirmek için odamda oturuyordum, bitişikteki otelde gözle görülür bir hareketlilik vardı. Merak ettiğim için değil de, daha çok rahatsız olduğumdan, çarçabuk elli basamağı indiğimde, otelin konuklarıyla çalışanlarını telaşlı bir koşuşturma içinde buldum. Kocası her zamanki dakikliğiyle Namurlu arkadaşıyla domino oynarken, Madame Henriette her akşam kıyı boyu yaptığı gezintiden hâlâ dönmemişti ve başına bir şey gelmiş olmasından endişe duyuluyordu. Başka zaman ağırkanlı ve keyfine düşkün biri olan fabrikatör bir boğa gibi kıyıda koşuşturuyor ve heyecandan kısılmış sesiyle, “Henriette! Henriette!” diye gecenin karanlığında bağırıyor, sesi ölümcül bir yara almış büyük ilkel hayvanların haykırışını andırıyordu.

Garsonlar ve uşaklar telaş içinde merdivenlerden inip çıkıyordu, bütün konuklar uyandırıldı ve jandarmaya telefon edildi. Bütün bu kargaşanın ortasında bu şişman adam, düğmeleri açık yeleğiyle kâh sendeleyerek kâh sert adımlarla gecenin karanlığında deli gibi hıçkırarak, “Henriette! Henriette!” diye haykırıyordu. Bu arada yukarıda uyuyan çocuklar uyanmış, üzerlerinde gecelikleri, pencereden dışarıya doğru seslenerek annelerini çağırıyorlardı, babaları onları yatıştırmak için hemen yukarıya yanlarına çıktı. İşte bundan sonra sözcüklerle anlatılması imkânsız korkunç bir şey oldu; çünkü fevkalade gergin ve olağanüstü durumlar insan davranışları üzerinde öyle bir etki yapar ki, ne bir resim ne de bir söz onu aynı şimşek hızıyla tasvir edebilir. Şişman ve iriyarı adam birdenbire bitkin ve öfkeli bir yüzle gıcırdayan basamaklardan indi. Elinde bir mektup vardı. Zar zor anlaşılır sesiyle personel şefine, “Herkesi geri çağırın!” dedi. “Herkesi geri çağırın, aramaya gerek yok. Karım beni terk etmiş.” Öldürücü bir yara almış adamın gerginlikten kaynaklanan tavrında öyle olağanüstü bir hal vardı ki, meraktan etrafını saran insanlar birdenbire korku, utanç ve şaşkınlık içinde geri çekildi. Son gücüyle, hiçbirimizi fark etmeden yanımızdan geçip okuma salonuna girdi, ışığı kapattı; derken ağır, devasa bedeninin bir koltuğa yığıldığı duyuldu. Ve bu korkunç acı, hepimizin, hatta en duyarsız olanımızın üzerinde bile yıkıcı bir etki yarattı. Garsonların hiçbiri, konuklardan hiç kimse gülümsemeye ya da üzüldüğüne dair bir kelime söylemeye cesaret edemiyordu. Tek bir kelime etmeden, bu duygu patlamasından utanmış bir şekilde hepimiz yavaş yavaş odalarımıza çekildiğimizde, paramparça olmuş, tükenmiş bu adam, ışıkların birbiri ardına söndürüldüğü, insanların fısıldaştığı, alçak sesle konuştuğu, mırıldandığı binadaki karanlık odada yapayalnız hıçkırıyor ve inliyordu. Gözlerimizin ve duyularımızın önünde şimşek hızıyla gelişen bu olayın genelde can sıkıntısına ve kaygısızca zaman öldürmeye alışkın bizleri çok sarstığını söylemeye gerek yok.

Sonrasında yemek masamızda patlak veren ve şiddetli bir kavgaya dönüşmesine ramak kalan o tartışmanın çıkış noktası bu şaşırtıcı olay olmakla birlikte asıl neden, birbirinden tamamen farklı düşünen insanların öfkeli karşılaşması, ilkelerini tartışmasıydı. Yıkılmış adamın öfke krizi içinde buruşturup yere attığı mektubu okuyan bir oda hizmetçisinin gevezeliği nedeniyle Madame Henriette’in yalnız değil, büyük olasılıkla genç Fransız’la gittiği kısa süre içinde anlaşılmıştı. İnsanların ona duyduğu sempati çarçabuk kaybolmuştu. İlk bakışta bu küçük Madame Bovary’nin daha şık, genç bir delikanlıyı keyfine düşkün, taşralı eşine yeğlemesi çok doğal ve anlaşılır gelebilir. Ancak bütün otel halkını bu denli hayrete düşüren şey fabrikatörün, kızlarının, hatta Madame Henriette’in daha önce bu Lovelace’ı 1 hiç görmemiş olmasıydı, başka bir deyişle akşam vakti terasta yapılan iki saatlik sohbetin, bahçede kahve içilirkenki bir saatlik konuşmanın, yaklaşık otuz üç yaşında namuslu bir kadının kocasını ve çocuklarını gecenin bir yarısında terk etmesi, hiç tanımadığı şık bir delikanlının peşine takılıp gitmesi için yeterli olmasıydı.

.
Kadının Yaşamından 24 Saat Ve Bir Yüreğin Ölümü kiabı indir

85The Download

0Comment

Upload date

Kadının Yaşamından 24 Saat Ve Bir Yüreğin Ölümü

Yazar(lar): Stefan Zweig

Roman ve Öyküler, Dünya Klasikleri
FILE TYPE: epubFILE SIZE: KB

Stefan Zweig'ın psikolojiye ve Sigmund Freud'un öğretisine duyduğu ilgiyi yansıtan Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü adlı yapıtlarını bir araya getirdiğimiz bu kitap, yazarın öykü sanatındaki olağanüstü becerisini gözler önüne seriyor. İnsan ruhunun en karmaşık duygularından biri olan tutkuyu olanca canlılığıyla dile getiren öyküler bunlar. Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, duygularının peşinden korkusuzca giden bir kadının apansız yön değiştiren yaşamını konu ediniyor. Bir Yüreğin Ölümü ise, ruh ikizini Lev Tolstoy'un unutulmaz kahramanı İvan İlyiç'te bulduğumuz yaşlı bir adamın ailesinden ve yaşamdan uzaklaşmasını öykülüyor.

Düşsel ve tarihsel karakterler üzerine yazdığı biyografilerinde olduğu kadar öykülerinde de karakterlerini kendine özgü derin, incelikli ruh çözümlemeleriyle betimleyen Zweig'ın bu kitapta buluşturduğumuz iki uzun öyküsü, edebiyat tarihinde Freud'un çözümlediği yapıtlar arasında yer alıyor.

<< PREVIOUSNEXT >>

Information! Sign up, make a remarkable comment(Minimum characters), download books without waiting 24 hours a day freely! Your comment will be published after the approval of the administrator, please comment on a book you read earlier.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır