süleymaniye vakfı imsakiye 2023 / Süleymaniye Vakfı - Süleymaniye Vakfı

Süleymaniye Vakfı Imsakiye 2023

süleymaniye vakfı imsakiye 2023

Süleymaniye Takvimi

Kullanıcı puanları ve yorumlar

phone_androidTelefon

tablet_androidTablet

Serdal Duran

Tek güvendiğim takvim. Yalnız alarmı bir kere açıp sonra kapattigin zaman algılamıyor, yine çalıyor, bu çok sıkıntı ayrıca zil sesi veya ezan sesi seçenekleri artmalı, bu kaliteye az, pusula ve vakit/zamana çok güveniyorum, Allah şaşırtmasın

Bunu yararlı buldunuz mu?

Evet dediğiniz gibi bazı telefonlarda alarmı açıp sonra kapatınca, zamanı gelince yine çalıyor, onu alarmı kapatırken bildirim göster seçeneğini de kapatırsanız düzeliyor, bir sonraki sürümde düzelteceğiz.

Spartan MYST

  • Uygunsuz olarak işaretle
  • Yorum geçmişini göster

cevaba: öyle ayarlı. ancak bu tek satır bildirimi çekince açılmıyor detaylı. dolayısıyla iftar saatini çekip göremiyorum gün içi mesela. öteki türlü çok büyük yer kaplıyor. 9 satır. başlangıçta yukardan barı çekince bildirim minimum görünecek çekince açılacak olsa daha işlevsel olacak.

Bunu yararlı buldunuz mu?

Geniş gözüktüğünde de minimum gösterebilir, bunlar sistem tarafından belirlenen iki farklı bildirim gösterme şekli, onları bizim isteğimize göre değiştirmemize sistem olanak sağlamıyor maalesef.

Ali Kucuk

Size bu beş yıldızı uygulamanın kusursuz çalışmasından dolayı monash.pwnda durup devamlı güncel tuttuğunuz ve de Türkiye takvimine kızdığım içmonash.pwr bir uygulama yapmış basit bir alarm sistemini bile çalıştırmayı beceremiyorlar.S iş zi gerce ki ten tebrik ediyorum.

1 kişi bu yorumu faydalı buldu

Bunu yararlı buldunuz mu?

namaz vakti Suleymaniye

Süleymaniye Vakfı

Ölüme Hazırlık

“Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar, hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir&#;” (Mülk, 67/2) diye buyuran Allah, ölümün de tıpkı hayat gibi bir imtihan aracı olduğunu bizlere öğretmiştir. O, bir taraftan Nebîmize hitaben “Senden önceki hiç bir insanı ölümsüz yapmadık. Sanki sen ölürsen onlar sonsuza dek mi yaşayacaklar?” (Enbiyâ, 21/34) diye buyururken diğer taraftan “Her canlı ölümü tadacaktır!” (Âl-i İmrân, 3/) düsturu ile ölümün herkes için geçerli ilahi bir kanun olduğunu ilan etmiştir. “Nerede olursanız olun, isterseniz sağlam kaleler içinde olun, ölüm sizi yakalayacak&#;” (Nisâ, 4/78) ve “De ki: Kendisinden kaçtığınız ölüm sizi yakalayacak. Sonra, gizliyi de açıkta olanı da bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız&#;” (Cuma, 62/8) ayetleri de ölümden kaçışın asla mümkün olmadığını gösteren ilahi ilkelerdendir. İnsanlar hayat kadar gerçek olan ölümden genelde; &#; ölümün gerçek niteliği hakkında bilgi sahibi olmamaktan, &#; ölümün zor ve acı veren bir olay olduğunu düşünmekten, &#; ölümle birlikte maddi (mal-mülk gibi) ve manevi değerlerini (aile gibi) yitirecek olmaktan, &#; bedenin çözülüp bozulmasıyla ruhun da aynı akıbete uğrayacağını zannetmekten, &#; ölüm sonrasında başına gelecek şeyleri tam olarak bilmemek veya kötü şeyler geleceğini tahmin etmekten dolayı korkarlar.[1] Ölüm karşısında duyulan korku ve endişenin en etkili ilacı olan ahiret inancına[2] sahip […]

Haydi Hep Birlikte Namaza!

Haydi Hep Birlikte Namaza!

Kur’an-ı Kerim’de cemaatle namazın önemine işa­ret eden bazı ayetler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra hadis kitaplarında yer alan sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem de cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. İlgili ayetler ve Resûlullâh’ın uygulamaları sebebiyle sa­habe döneminde özürsüz yere cemaate katılmayanlara neredeyse münafık gözü ile bakıldığı rivayetlere yansımıştır. Mesela ashâb-ı kirâm’ın önde gelenlerinden Abdulah İbn Mes’ud’un bu konuda şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Allah’a yemin ederim ki ben, münafık olduğu (ayan beyan ortada olduğu için) bilinenler veya hastalardan başka hiçbirimizin cemaatle namaza katılmaktan geri kaldığını görmedim! Hatta hastalar bile iki adamın arasına girerek/onların omuzlarına tutunarak da olsa mutlaka namaza gelirlerdi&#;”[1] Ashab-ı kirâm’ın namazlarını cemaatle birlikte kılmaya olan bu düşkünlükleri hiç şüphesiz ki Nebîmizi örnek almalarından kaynaklanıyordu. Zira O, farz namazlarda cemaatten hiç geri kalmadığı gibi vefatına sebep olan hastalığa yakalandığında bile Ali b. Ebî Tâlib ve Abdullah İbn Abbas’ın kolları arasında ayakları yerlere sürünür bir vaziyette dahi cemaate iştirak etmiştir.[2] Onun beş vakit namazın farzlarını cemaatle kılmasına ve kıldırmasına sıcak, soğuk, yağmur, fırtına gibi tabiat olayları ile yolculuk veya savaş durumları gibi hiçbir zorluk ve sıkıntılı durum engel olamamıştır.[3] Aşağıda görüleceği gibi Nebîmizin cemaatle birlikte namaz kılmaya bu denli önem göstermesi konuyla ilgili ayetler sebebiyle olmalıdır. Asr-ı […]

TIBBÎ, ETİK VE DİNÎ AÇIDAN CERRAHÎ SÜNNET/HİTAN

TIBBÎ, ETİK VE DİNÎ AÇIDAN CERRAHÎ SÜNNET/HİTAN

Erkek çocukların sünnet edilmesi dünyada en çok yapılan cerrahi operasyondur. Son yıllarda bu konu tıbbî, etik ve dinî açıdan tartışılmaktadır. Bu yazı ile bu tartışmalar özetlenecek ve sonuç itibari ile bir kanaat serdedilecektir. 1. Tıbbî Boyut Cerrahi sünnetin tıbbî boyutunu bu konuda yayınladığım tıbbî makalenin özetini naklederek özetlemiş olalım: “Elektif erkek sünneti (EES) hakkında bazı medikolegal tartışmalar vardır. Amerikan Pediatri Akademisi’nin (AAP) yılındaki raporuna göre, yeni doğan erkek sünnetinin tıbbî faydaları risklerinden fazladır. AAP’nin bu raporu, EES hakkındaki tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu rapor, sünnetin etik ve yasal bir müdahale olmadığını söyleyen çevreler tarafından eleştirilmiştir. Ancak, mevcut literatür AAP’nin bu raporunu doğrulamaktadır. EES, üriner enfeksiyonlar, fimozis, balanit, kandidiyaz, yüksek riskli HPV enfeksiyonu, HIV, genital ülser, sifiliz, trikomonas vaginalis, mikoplazma genitalium, herpes simpleks virüs tip 2, şankroid, penil kanser, prostat kanseri ve serviks kanseri riskini anlamlı derecede azaltıyor iken, seksüel fonksiyonlar üzerinde de olumsuz bir etki yapmamaktadır. EES için önerilen yaş yıldır. Çünkü infantil ES’de komplikasyonlar daha az, iyileşme daha hızlı ve maliyet daha avantajlıdır. Bu dönemdeki sünnetin ruh sağlığı açısından da bir riski bulunmamaktadır. İnfantil ES’nin komplikasyonları % 0,,3 civarındadır ve bunların çoğu da genellikle minimal müdahalelerle önlenebilmektedir. Eğer yaş arasında sünnet yapılmamış ise kastrasyon fobisi […]

Nikâhın Doğal Bir Sonucu: Mehir

Nikâhın Doğal Bir Sonucu: Mehir

İslam hukukunda şartları ve rükünleri tam olarak yerine getirilerek icra edilen nikâh akdine sahih nikâh denir. Evlenme ehliyetine sahip olan ve aralarında dinen evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin şahitler huzurunda yaptıkları nikâh sahih yani dinen ve hukuken geçerli bir nikâhtır. Böyle bir nikâh karı kocaya birtakım haklar ve sorumluluklar yükler. Bunlardan bir tanesi, erkeğin, hanımına mehir vermesidir.  Nikâh akdinin bir sonucu olarak kocanın karısına vermek zorunda olduğu para veya mala mehir/mehr (المهر) adı verilir. Kur’an-ı Kerim’de mehir anlamında “ecr”in çoğulu olarak ücûr, farîza ve sadukât kelimeleri geçmektedir. Hadislerde daha çok mehir ve sadâk kelimeleri yer alırken bu, Türkçede genelde mihr şeklinde kullanılır.[1] Müslüman bir erkek, eşine mehir vermekle yükümlüdür. Bu, Allah tarafından erkeğe yüklenmiş bir borç/sorumluluk, kadına tanınmış bir haktır. Fakat mehir nikâhın şartı değil; doğal ve hukuki bir sonucudur. Bu yüzden mehir belirlenmeden kıyılan nikâhlar da geçerlidir.[2] Böyle bir evlilikle birlikte kadın otomatikman mehir (mehr-i misil) almaya hak kazanır. Mehir, kadının öz malıdır; onu istediği gibi harcayabilir. Onda kendi annesinin, babasının, kocasının, kayınpeder veya kayınvalidesinin hakkı yoktur. Erkek çeyiz hazırlaması için kadına ayrıca bir ödeme yapmamışsa kadın mehir olarak teslim aldığı para veya mal ile çeyiz hazırlamak zorunda değildir.[3] Allah Teâlâ erkeklere yönelik olarak şöyle buyurmuştur: “Kadınlara […]

Mâide Sûresi 6. Âyet Bağlamında Ayağa Mesh Meselesi(Tez)

Mâide Sûresi 6. Âyet Bağlamında Ayağa Mesh Meselesi(Tez)

 AYAĞA MESH MESELESİ ÖNSÖZ İslam’da hükümlerinin temel kaynağı, Kur’ân-ı Kerîm ve onun fiilî uygulaması olan Nebi’nin sünnetidir. Ancak herhangi bir meselede ilgili âyet ve hadislerin belli bir usule göre değerlendirilmemesi, geçmişte olduğu gibi günümüzde de görüş ayrılıklarını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu yüzden abdest alırken ayaklara uygulanacak muamele de ihtilaf edilen meselelerden biri olmuştur. Mâide sûresinin 6. âyetinden, Arap dili açısından ayakların mesh edilmesi anlaşılırken, hadislerdeki yıkama rivâyetleri bu ihtilâfın temel sebebini oluşturmuştur. Âyetteki  ارجلercül (ayaklar) kelimesinin farklı kıraatleri ise meseleyi daha karmaşık hale getirmiştir. Rasûlullah’ın (s.a.v.) irtihalinden sonra ise, gerek yıkama gerekse meshe ilişkin rivâyetlerin nakledilmesi farklı değerlendirmelere neden olmuştur. Hâlbuki âyetin iniş zamanına ve uygulamaya bakılacak olsa, mesele kolayca anlaşılacaktır. Namaz kılınacağı zaman abdest almanın gerekliliğini ifade eden ilgili âyet Medine döneminde indirilmiştir. Ama namazın, Mekke döneminde farz kılındığı ve Allah’ın Elçisi’nin namazlarını abdest alarak kıldığı monash.pwında bu âyet ininceye kadar Allah’ın Elçisi’nin abdest alırken ayağını yıkadığı konusunda görüş ayrılığı yoktur. Ayakların meshi, bu âyetten sonra başlamıştır. Bu konuda, Ehl-i Sünnet mezhepleri arasında önemli bir farklılık bulunmazken, Ehl-i Sünnet ile İmamiyye Şîa’sı arasında ciddi bir anlaşmazlık vardır. Bu çalışmanın temel hedefi, hiçbir mezhebin ve görüşün etkisinde kalmadan, ihtilafa neden olan hususların Kur’ân ve Sünnet ışığında ele alınıp değerlendirilmesidir.  Yüksek […]

FAİZCİLERİN DAVRANIŞ TARZI

FAİZCİLERİN DAVRANIŞ TARZI

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Faiz yiyenler, şeytanın takılıp aklını çeldiği[1] kimsenin davranışından farklı davranmazlar. Bu onların, “Alım satım, tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar o ateşin arkadaşıdırlar; orada ölümsüzdürler.” (Bakara, 2/) Fahreddin Razî’nin konu ile ilgili bir tespiti şöyle özetlenebilir: “Faizi helâl görenlere göre faizli işlem her yönden alım satımla aynıdır. Öyleyse nasıl olur da biri helâl, diğeri haram olur. Peşin fiyatı 10 lira olan bir malı bir ay vadeli 11 liraya satmak helâl ise, 10 lirayı bir ay vadeli 11 liraya satmak da helâl olmalıdır. Bu iki işlem arasında mantıkî bir fark yoktur.”[2] Bu iki işlem arasında benzerlik vardır, ama farklar da vardır. Nitekim şarap ile üzüm şırası da birbirine benzer; ikisi de üzüm suyundandır. Ama aradaki farktan dolayı “şıra tıpkı şarap gibidir”, denemez. Yukarıdaki iki işlem de farklıdır. Bundan dolayı birine borç, diğerine satış denmiştir. Borç veren, verdiğinin dengini alır. Yani 10 lira vermişse 10 lira alır. Faiz, o denkliği bozan fazlalıktır. Peşin fiyatı 10 lira olan bir mal, bir ay vadeli 11 liraya satılırsa 11 liranın tamamı malın bedeli olur. O […]

KUR’ÂN VE SÜNNET’TE FAİZ

Kur’ân’da faiz anlamına gelen kelime riba’dır. Riba (الربوا veya الربا) mastar olarak ‘artma’ ve ‘çoğalma’ isim olarak ‘artan’[1] yani faiz anlamındadır. Faiz, borçtan elde edilen gelirdir. Artma, borçtan dolayı olduğu için riba, bu artışa sebep olan işlem yani faizli işlem demek olur. Mekke’de inen bir âyette Allah Teâlâ şöyle buyurur: وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ “İnsanların malları içinde artsın diye faize verdiğiniz şey (borç) Allah’ın yanında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince işte kat kat artıranlar zekât verenlerdir.” (Rum, 30/39) İhtiyacından fazla malı olandan başkası borç veremez. Faizli borç ise “İnsanların malları içinde artsın diye…” verilir. Dolayısıyla belli bir varlığa sahip olmayan kişilere faizli borç verilmez. Faizli borç veren kişi, alacağını, faizi ile birlikte almayı kesinleştirmek için kefil ister ve teminat alır. Böylece, malını koruma sıkıntısından da kurtulmuş olur. Borçluyu faiz yükü altına sokan şey ise, daha çok kazanma arzusu veya borca olan ihtiyacıdır. Faiz, kira gelirine benzetilerek “paranın zaman değeri” diye tanımlanır. Kiralanan mal, tüketilmeden yararlanılan maldır. Ev kiralayan içinde oturur. Otomobil kiralayan ona biner. Süresi bitince onları sahibine verir. Tüketilmeden yararlanılamayan mal kiralanamaz. Meselâ paranın kendisi, hiçbir ihtiyacı karşılamaz. Büyük bir […]

MİRASTA HALEFLİK DEDE YETİMLİĞİ

MİRASTA HALEFLİK DEDE YETİMLİĞİ

Halefiyet, halife olmak, öncekinin yerine geçmektir. Yerine geçene halef, öncekine selef denir. Başkasının yerine, ya tabii yoldan ya da mücadele ile geçilir. Kümesteki yaşlı horoz ölürse genç olan onun yerine geçer. Ama genç olanı,  yaşlının ölümünü beklemezse kıyasıya bir mücadele başlar. Biri diğerini, ya öldürür veya oradan uzaklaştırır. Tavuklar bu mücadelede yer almazlar. Benzer durum, diğer hayvanlarda da vardır. Dünya kurulduğu günden beri bu böyledir. Bir gün Rabbin meleklere: “Yeryüzünde bir halife oluşturmaktayım” demişti. Melekler, kadın erkek her insanın halifelik mücadelesine girecek şekilde yaratıldığını öğrenince şaşırmışlar ve Allah’a şöyle demişlerdi:  “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın” Allah Teâlâ’nın cevabı şu olmuştu: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/30) Meleklerin bilmediği; bilim ve medeniyette yarış şeklinde geçecek halifelik mücadelesiydi. Böylesi daha önce hiç olmamıştı. Allah, önce &#;Âdem’e isimlerin hepsini öğretmiş, sonra onları meleklere göstermiş ve “iddianız doğruysa bana şunların isimlerini bildirin” demişti. Melekler:“Biz sana boyun eğeriz. Bizde bir bilgi olmaz; sen ne öğretmişsen odur. Bilen sen, yerinde karar veren sensin” demişlerdi. Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini bildir” demişti. Âdem onlara o isimleri bildirince Allah: “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin bilinmezlerini bilirim. Neyi […]

Helal ve Haramı Kim Belirliyor?

Helal ve Haramı Kim Belirliyor?

Bir zamanlar koyu bir Hristiyan iken daha sonra İslam’ı seçen Adiyy b. Hâtim, bir gün Resûlullâh’ın: “(Yahudi ve Hristiyanlar) Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler&#;” (Tevbe, 9/31) mealindeki ayeti okuduğunu işitmiş ve: “Ya Resûlallâh! Hristiyanlar onlara ibadet etmezler ki!” diyerek bu ayeti anlayamadığını belirten bir soru yöneltmiştir. Resûlullâh da bunun üzerine ona şöyle cevap vermiştir: “(Evet) Aslında Hristiyanlar onlara ibadet etmediler! Ama onlar (Allah’ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal sayıverdiler, (Allah’ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram sayıverdiler.”[1] Çoğu zaman vaaz ve hutbelerde anlatılan bu rivayette iki farklı grup göze çarpmaktadır: Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını ise helal sayan bilginlerle din adamları ve bir de bunlara sorgusuz sualsiz itaat edenler. Hem ayetlerden hem de rivayetlerden anlaşılacağı üzere bile bile helali haram, haramı helal saymak Allah’a ortak koşmak olduğu gibi bunu yapanlara sorgusuz sualsiz itaat etmek de Allah’tan başkasına ibadet etmek, onları rab edinmek anlamına gelmekte ve neticede bu da şirk kapsamına girmektedir. Bu ciddi tehlike yüzünden helal ve haram konusu çok iyi bilinmeli, bu konuda Yüce Allah ne demiş ve nasıl buyurmuşsa ona göre hareket edilmelidir. Bu yazıda önce helal ve haram kavramlarının kısaca tanımları yapılacak, daha […]

Kadının Boşanma Hakkı: İftida

Kadının Boşanma Hakkı: İftida

Evlilik İslam’da tavsiye edilen bir müessesedir. Neslin devamı için tek yoldur. Evlilik süresince eşlerin, karşılıklı sevgi ve saygı ortamını olabildiğince korumaları istenmiş, evlilik bağının önemli bir sebep bulunmadıkça keyfi bir şekilde ya da küçük sorunlarla sona erdirilmesi hoş görülmemiştir. Bu sebeple durum boşanma aşamasına gelmeden önce tarafların aralarındaki sorunun çözülmesi ve barıştırılması için gereken her yol denenmelidir.  Bütün bunlara rağmen hala uzlaşma sağlanamadıysa Allah’ın en sevmediği helallerden biri[1] olduğu söylenen evliliği bitirme kararı alınabilir. Her ne kadar evliliğin devamı tavsiye edilse de bazı dinlerde ve hukuk sistemlerinde görüldüğü gibi kağıt üzerinde evli kalıp gönül ve bedenen ayrı yaşamamak için gereken bütün tedbirler alınmıştır. Evlilik bağının kurulmasında kadın ve erkek yetkilidir. Ancak kadının yetkisi velinin denetimime tabidir. Onun nazik yapısı bunu gerektirir. Boşanmada da iki taraf yetkilidir. Evlenmede olduğu gibi boşanmada da kadının yetkisi denetim tabi tutulmuştur. Ama her iki denetimde yol göstericidir yoksa kararı geçersizleştirecek nitelikte değildir. Kuranı Kerim, kadının ve erkeğin haklarını ayrı ayrı ele almış, Nebimiz Hz. Muhammed de Müslümanlar arasında yaptığı uygulamalarla konuyu iyice anlamamıza yardımcı olmuştur. Kuranda erkeğin boşanma hakkına “Talak” kadının boşanma hakkına ise “İftida” denilmektedir. KURAN-I KERİMDE KADININ BOŞANMA HAKKI Yüce Allah “Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.”[2] […]

Kur&#;ân’da Sadaka ve Faiz

Kur&#;ân’da Sadaka ve Faiz

Sadaka, ihtiyaçlılara yapılan karşılıksız yardımdır. Faiz ise ihtiyaçlılara verilen borçtan elde edilen gelirdir. İhtiyacı olmayan, faizli borç almaz. Sadaka, ihtiyaçlıları ve sosyal yapıyı rahatlatır. Faiz ise ihtiyaçlıları daha kötü duruma sokar ve sosyal yapıyı bozar. Sadaka deyince akla gelen, fakirlere yapılan yardımdır. Bu kelime geleneğimizde, daha çok dilencilere yapılan basit yardımlar için kullanılır. Halbuki fakirler, sadakanın sekiz harcama kaleminden sadece birini oluşturur. Bu yazıda sadaka, devletin aldığı vergi anlamındadır. Allah Teâlâ, devletin başı olan Nebî’mize şöyle emretmiştir: خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ “Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun. Onlara sürekli destek ol, senin desteğin onları rahatlatır[1]. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.”(Tevbe 9/) Bu âyetin öncesinde ve sonrasında samimi müslümanlardan söz edildiği gibi Nebî’mize sürekli tuzak kuran münâfıklardan ve kâfirlerden de söz edilmiştir. Onlardan alınacak sadaka, sadece devlete sadakatlerinin göstergesi olur.  Verilecek destekle rahatlar ve kendilerini geliştirme fırsatı bulurlar. Müslümandan alınan sadaka, Allah’a sadakatin göstergesi olacağı için zekât diye de adlandırılır. Sonuç olarak bu âyette sözü edilen sadaka, devletin aldığı vergidir; müslümandan ne alınırsa gayrimüslimden de o alınır[2]. Aşağıda gelecek olan Tevbe âyette de sadakaların yani devletin aldığı vergilerin harcama kalemleri gösterilmiştir. I- SADAKA VE […]

Resim ve Heykel

SORU: Canlı varlıkların resmini çizmenin ve özellikle kişilerin karikatürünü yapmanın hükmü nedir? Genel olarak heykel sanatının ve özellikle giyim mağazalarında cansız manken bulundurulmasının hükmü nedir? CEVAP: Kur&#;an&#;da canlı varlıklarının resimlerini çizmenin, karikatürlerini veya heykellerini yapmanın haramlığıyla ilgili bir şey yoktur. Aksine aşağıda belirteceğimiz ayetlerde bunun helalliğini gösteren ifadeler vardır. Yüce Allah, İsa a.s&#;ın kuş heykeli yapmasından bahseder: &#;İznimle topraktan kuş şeklinde bir şey yaratır, sonra ona üflerdin de yine iznimle kuş oluverirdi.&#; (Maide 5/). İsa a.s, topraktan kuş şeklinde bir şey yapıyordu. Hiç şüphesiz bu bir heykeldir. Bu heykel, daha sonra Allah&#;ın izniyle gerçek bir kuş olmuştu. Bu olay İsa a.s&#;ın Allah&#;ın elçisi olduğunun delillerinden biriydi. Bazıları bu ayetin, canlı varlıkların resim ve heykelinin yapılmasının helalliğine delil olmayacağını düşünebilir. Zira böyle mucizevi bir olayın, resim ve heykel gibi genel bir hükme delil teşkil etmeyeceği savunulabilir. Bu itiraz makul değildir. Çünkü hiçbir nebi, haram olan bir şey yapıp onu insanlara mucize olarak sunamaz. Aşağıdaki ayetler şüphelerini kesin olarak gidermektedir: Yüce Allah, Süleyman a.s  ve hizmetine verdiği cinler hakkında şu ifadeleri kullanır: &#;Süleyman ne isterse onu yapıyorlardı; değerli meskenler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve sabit kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi! Şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.&#; (Sebe 34/13). Bu ayet, kesin olarak […]

Geleneğe Aykırı Söylemler

Geleneğe Aykırı Söylemler

Geçtiğimiz yıl takvimler (8 Ramazan ) tarihini gösterirken &#;imsak&#; yani oruca başlama ve sabah namazı vakti konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı bir basın açıklaması yapmış ve şunları söylemişti: &#;Diyanet İşleri Başkanlığı, elbette orucun başlangıç vakti konusunda fıkıh kitaplarımızda yer alan farklı görüşleri bilmektedir. Elbette bunlardan bir kısmının itibara alınamayacak şâz[1] görüşler olduğunun da farkındadır&#; Söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri İslam tarihi boyunca kabul eden hiçbir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz İslam dünyasında bu alanda söz sahibi olan hiçbir ilim insanı ve astronom da benimsememektedir.&#;[2] Erbabınca malum üzere Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi yıllardır Türkiye başta olmak üzere birçok İslam ülkesinde Ramazan ayında oruca erken başlandığını, bundan daha da önemlisi, sabah namazlarının özellikle Ramazan aylarında henüz vakti girmeden kılınmakta olduğunu iddia etmekte ve bunun ispatı için hem yazılı hem de görsel deliller sunmaktadır. Bu iddiaların son yıllarda basında da sıkça yer bulması ve halk arasında infiale (!) yol açması sebebiyle Diyanet İşleri Başkanlığı yukarıda bir kısmı aktarılan basın açıklamasını yapmış ve bu görüşlerin İslam dünyasında hiç kimse tarafından benimsenmemiş olmasını kendi söylediklerinin doğruluğunun kanıtı olarak göstermiştir. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki imsak ve sabah namazı vakti konusunda fıkıh mezhepleri arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Ama […]

Hz. Peygamber İçin Kurban Kesmek

Hz. Peygamber İçin Kurban Kesmek

Ülkemizdeki camilerde kurban bayramı öncesine rastlayan Cuma günlerinde, bir “kurban hutbesi” okunması âdettendir ve bu, halkın bilinçlendirilmesi açısından yanlış da değildir. yılında da bu âdet yerine getirilir mi getirilmez mi bilinmez; ama önceki yıllarda okunan hutbelerde, öncelikle kurbanın öneminden ve konuyla ilgili fıkhî hükümlerden bahsedilmişti. Daha sonra ise Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hicretin ikinci yılından itibaren (miladi ) vefat edinceye kadar daima kurban kestiği vurgulanmış ve bunun yanı sıra Ali radıyallahu anh’a, vefatından sonra kendisi için de bir kurban kesmesini tavsiye ettiği bilgisine yer verilmişti. Bu yazıda işte bu vasiyetle ilgili rivayetten bahsedilecektir.   Peygamberimizin, vefatından sonra kendisi için kurban kesilmesini vasiyet ettiğine dair hadis ilminde “Kütüb-ü Tis’a”[1] olarak meşhur olan hadis kitaplarından Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel’debir rivayet bulunmaktadır. Tirmizî’deki rivayet şöyledir: Ali radıyallâhu anh’tan rivayete göre o, biri Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına diğeri de kendi adına olmak üzere iki kurban keserdi. Kendisine bunun sebebi sorulunca da şöyle derdi: “Böyle yapmamı bana Resulullah emretti. Ben de bu şekilde yapmayı hiç terk etmeyeceğim.”[2] Bu rivayete kitabında yer veren İmam Tirmizî, rivayet hakkında:“Bu hadis garîbtir.[3] Bunu sadece Şerîk’in rivâyetiyle bilmekteyiz.” demiştir. Hadisin Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel’de yer alan rivayeti ise şöyledir: Haneş şöyle […]

Hac ve Kurban

I. HACCIN FARZİYETİ İmkânı olan her mü’minin hac ibadetini yapması Kur’an’ın açık emridir: اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمينَ فيهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰهيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًا وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمينَ “İnsanlar için kurulan ilk mabet, kesinkes Bekke[1]&#;de olandır. Bereketli olsun ve bu âlem için yön belirleyici (kıble) olsun diye kurulmuştur.  Orada açık âyetler, İbrahim&#;in (ibadet için) durduğu yerler vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Bir yolunu bulup gidebilenlerin o mabedi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır. Kim bunu göz ardı ederse, bilsin ki; Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur.“(Âl-i İmrân 3/ 97) II. HACCIN TARİHİ Yeryüzünün ilk mabedini, ilk insan olan Âdem aleyhisselam bina etmiş ve ilk haccı o yapmış olmalıdır.  Çünkü İbrahim aleyhisselam, Nuh tufanından sonra Kabe’yi eski temellerinin üstüne kurmuştu: وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰهيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰعيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّميعُ الْعَليمُ “Bir gün İbrahim, İsmail’le beraber Kâbe’nin temellerini yükseltiyordu. Dedi ki: “Rabbimiz, bunu bizden kabul et; işiten de sensin, bilen de.”(Bakara 2/) Sonra Allah Teâlâ’dan hac ibadetinin yapıldığı yerleri göstermesini istemişti: رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِلَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآإِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ “Rabbimiz! Bizi sana […]

Kız ile Hala veya Teyzesinin Aynı Nikah Altında Birleştirilmesi

Kız ile Hala veya Teyzesinin Aynı Nikah Altında Birleştirilmesi

KIZ İLE HALA VEYA TEYZESİNİN AYNI NİKAH ALTINDA BİRLEŞTİRİLMESİ Kur’ân’da olmayıp Rasûlullah’ın teşrîi ile bilindiği iddia edilen meşhur bir örnek de bir kadının, hala veya teyzesi ile bir nikâhaltında tutulmasının haram olduğuna dair hükümdür. Geleneğe göre, iki kız kardeşin bir nikâh altında birleştirilemeyeceğine dair hükümKur’ânda olmasına rağmen, bir kadının hala veya teyzesiyle bir nikâh altında tutulamayacağına dair hüküm Kur’ân’da bulunmamaktadır ve bu yasak, Sünnettarafından konulmuştur.[1] Bunun iddia edildiği gibi olmadığını şöyle ortaya koyabiliriz: Kendisiyle evlenilmesi haram olanların sayıldığı Nisâ sûresinin âyeti şöyle bitmektedir: “…İki kız kardeşi birlikte nikâhınız altında bulundurmanız da haram kılınmıştır. Geçmişte olan oldu…”(Nisâ 4/23) وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ Bu, iki kız kardeşin bir nikâhaltında bulundurulamayacağının açık delilidir. Öte yandan Rasûlullah “Bir kadın halası veya teyzesi ile bir nikâh altında tutulamaz.” demiştir.[2] Onun risâletle ilgili olan söz ve fiilleri, Kur’ân’dan çıkartılmış doğru hükümler (hikmetler)olduğuna göre,[3] onun yukarıdaki ifadesi de Kur’ân’ın konuyla ilgili hükmünden başka bir şey olamaz. İki kız kardeşin bir nikâhaltında bulundurulmasının akrabalık ilişkilerine zarar vereceği söylenir.[4] Aynı durumun, bir kadının halası veya teyzesi ile bir nikâh altında bulundurulması durumunda da ortaya çıkacağı açıktır. Çünkü, aşağıda görüleceği üzere, Kur’ân’daki miras hükümlerine göre kadının, halasıyla arasında kardeş; teyzesiyle arasında ana ilişkisi olduğu görülür. […]

Kurbanla Gönülleri Hoş Tutmak

Kurbanla Gönülleri Hoş Tutmak

Allah izin verirse bu yıl kurban bayramı Ekim tarihlerinde idrak edilecek. Tarihî geçmişi insanlık kadar eski olup dinin tevhid ilkesiyle doğrudan bağlantılı olan kurban ibadetine Kitap ve Hikmet Dergisi&#;nin 3. sayısında özel olarak yer verilmişti. Kapak başlığı İnsanlığın Ortak Değeri Hac ve Kurban olan o sayıda Abdulaziz Bayındır&#;ın &#;Hac ve Kurban&#;, Abdurrahman Yazıcı&#;nın &#;Kurban İbadetiyle İlgili Fıkhi Bilgiler&#; ve bu satırların yazarı Yahya Şenol&#;un &#;Hz. Peygamber İçin Kurban Kesmek&#; başlıkları yazıları yayımlanmıştı. Konuyla ilgili &#;Fetvalarla Kurban&#; başlıklı son yazıda ise adından anlaşılacağı üzere kurban konusunda cevabı merak edilen birkaç önemli mesele ele alınmaktaydı. Bu yazıda ise yukarıda bahsi geçen 3. sayıda yer alan konuları aynen tekrar etmeksizin kurban ibadetiyle alakalı olan ve orada yer verilmeyen bazı hususlara değinilecektir. Bunlardan bir tanesi ve belki de -tarafımıza yöneltilen sorulardan anladığımız kadarıyla- en çok merak edileni, aile adına tek bir kurban kesilmesinin yeterli olup olmayacağıdır. Hanefi mezhebi mensuplarının çoğunlukta olduğu ülkemizde aynı çatı altında yaşayan aile bireylerinin tek bir kurban kesebileceği hususu, bunu ilk kez duyanlar için biraz garip gelebilir. Fakat hem aşağıdaki kısa yazı hem de yazının sonunda tavsiye edilen makale dikkatli bir şekilde okunduğunda meselenin zihinlerde daha iyi bir yer tutacağını düşünüyoruz. Bunun yanı sıra ölmüşlerimiz adına kurban kesilip […]

Kur&#;ân&#;â Göre Kadın ve Evlilik(Tez)

Kur&#;ân&#;â Göre Kadın ve Evlilik(Tez)

ÖZET Evlilik ve evlilikte kadının yeri, her hukuk sisteminin en önemli konularındandır. Eski hukuk sistemlerinde evlilikle ilgili hükümler ve evlilikte kadının konumu birbirine büyük benzerlik göstermektedir.  Bu hukuk sistemleri ve onların dayandığı felsefe günümüzde de etkilerini korumaktadır. Kadının evlenme yetkisini sınırlandıran, onun hem aile ve hem de toplumdaki yerini pasifleştiren eski hukukun aksine, Kur’an’ı Kerim’de ve Hz. Muhammed’in uygulamasında evlilik, her iki tarafın hür iradesine dayalı bir işlemdir ve evlilikte her iki tarafa adil bir şekilde hak ve sorumluluklar yüklenmiştir. Tezi Okumak İçin Tıklayınız. Edlira Llukaçaj İncekara

İslam Miras Hukuku ile Türk Medeni Kanunu Miras Sisteminin Mukayesesi

İslam Miras Hukuku ile Türk Medeni Kanunu Miras Sisteminin Mukayesesi

Dr. Abdurrahman YAZICI ÖZET yılında İsviçre Medeni Kanunundan hareketle Türk Medeni Kanunu kabul edilmiş ve miras sistemi buna göre düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu miras sistemi ile bu tarihten önce yürürlükteki İslam miras hukuku arasında kaynak, muhteva açısından bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar, “kanûnî ve irâdî mirasçılık”, “mahfuz hisseyle mirasçılık”, “erkek ve kadınlar arasındaki mirasçılık farkı”, “evlatlık”, “mirasçılıktan çıkartma”, “redd-i miras” gibi belirli konularda yoğunlaşmaktadır. Bu çalışmada mirasçılıktaki pratik sonuçları dikkate alınarak iki hukuk sisteminin miras hükümlerindeki bu farklılıkların mukayese edilmesi amaçlanmıştır. SUMMARY The Comparison of Islamic Inheritance Law and Turkish Civil Code Inheritance System Turkey adopted Swiss Civil Code with some minor alterations in The law of  inheritance, among others, was regulated in the new (Turkish) civil code. Indeed, there aredefinite differences between Turkish and Islamic Laws of Inheritance. These differences include “intestate and testate succession”, “forced heirship”, “share difference between the men and women”, “adoption”, “disinheritance”, “disclaimer of inheritance” and soon. This study aims at comparing these two laws of inheritance as to these subjects. NOT: Bu makale Ekev Akademi Dergisi&#;nin  sayısında yayımlanmıştır. Yazıya ait dosyayı aşağıdaki linkten PDF formatında okuyabilir veya bilgisayarınıza indirebilirsiniz: İslam Miras Hukuku ile Türk Medeni Kanunu Miras Sisteminin Mukayesesi   

Teravih Namazı

Resulüllah’ın (s), gerek ramazanda olsun ve gerekse ramazan dışında olsun, kıldıkları gece namazı sekiz rekâttır. Bu namaza üç rekâtlık da vitir namazının eklenmesiyle, toplam 11 rekât 11 olmaktadır. Kimileri de olayı çarpıtarak: “Sahabe başlangıçta, Nebimizin uygulamasına bakarak sekiz rekât kılmışlardır” diyerek bir gerçeği dile getiriyor. Ki bu gerçek, Resulüllah’ın kıldığı sekiz rekâtlık gece namazıdır, teravih namazı değildir. Hz. Aişe (ra) diyor ki: “Resulüllah (s) (Mescitteki) hücresinde geceleyin namaz kılardı. Hücresinin kenarları yüksek değildi. Halk Resulüllah’ın karaltısını görüyordu. Onlar da kalkıp onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. İki veya üç gece böyle oldu. Resulüllah, bir daha öyle yapmadı, bulunduğu yerde oturup kaldı, halkın kendisini görebilecekler şekilde davranmadı. Sabah olunca Resulüllah (s) “Ben, gece namazının size farz kılınacağından endişe duydum dedi.”[1] Buhari’nin rivayetinde Hz. Aişe (rh) hücre ile ilgili şu açıklamayı yapıyor: “Resulüllah’ın (s) bir Hasırı vardı, onu gündüzleri yere serer ve üzerinde dinlenirdi. Geceleyin de kendisine hücre edinirdi. Bu durumu gören insanlar da buna katılarak saf halinde Resulüllah ile birlikte onun kıldığı gibi kılmaya başladılar.”[2] Zeyd b. Sabit’ten gelen rivayette de Zeyd diyor ki: “Resulüllah (s), Ramazanda kendisine bir hücre edinirdi. Hücresi hasırdan idi. Resulüllah (s) geceleri bunun içinde kalarak namaz kılardı. Ashabı da, onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. Resulüllah […]

Namaz ve Oruç Vakitleri

Müslim[1], Allah’a teslim olan ve onun yolunda her zorluğa göğüs geren kişilere Allah’ın verdiği addır[2]. Dini, eğip bükmeden uygulayanlar onlardır. “Kimin sözü, Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “Ben Allah’a tam teslim olanlardanım!” diyenin sözünden daha güzel olabilir!”(Fussilet 41/33) Bu yazıda namaz ve oruç vakitleri, müslim olanlar için anlatılacaktır. Kendisini yahut bir kişiyi veya kurumu, dini konularda yetkili sayanlar, hedef kitlemizin dışındadırlar. Kur’ân’da namaz vakitleri, ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Namazı kıl“ emriyle başlayan iki âyet vardır: وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ  “Namazı, gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde/gündüze yakın vakitlerinde düzgün ve sürekli kıl.” (Hûd, 11/) أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا  “Namazı, Güneşin dülûk’ndan /tepe noktasını geçmesinden gecenin ğasakına/ gecenin soğuğunun /karanlığının bastırmasına kadar kadar düzgün ve sürekli kıl! Bir de fecrin kur’ân’ında/ doğu ufku boyunca dağılmış ışıkların bir araya toplandığı vakitte kıl!  Fecrin kur’ânı meşhûddur./ Doğu ufku boyunca dağılmış ışıkların bir araya toplanması gözle görülür. “ (İsrâ 17/78) Bunlar, birbirini açıklayan ayetlerdir. Bu âyetleri, anlamaya yardımcı olan âyetlerin başlıcaları şunlardır: ومِن الليلِ فتهجد بِهِ نافِلةً لك عسى أن يبعثك ربك مقامًا محمودًا “Sana özel ek görev olarak gecenin bir kısmında namaz kılmak için uykudan kalk. Belki […]

Yatsı Namazının Vakti Ne Zaman Sona Erer?

Yatsı Namazının Vakti Ne Zaman Sona Erer?

İnsanlık tarihi kadar eski olduğu bilinen, Rasûlullah’tan en fazla fiili uygulamanın gözlemlenip nakledildiği, vakitle mukayyet olduğu için cephede dahi terkine izin verilmeyen bir ibadetin vakti konusunda, o ibadeti geçersiz kılacak herhangi bir ihtilaf beklenmemelidir. Beklenti böyle olsa da; bu konuda, mesela yatsı namazının son vaktinin ne olduğu hususunda mezhep imamları ile onların takipçileri arasında, bazen de mezheplerin genel kabulüne muhalefet gösterenler arasında görüş farklılıklarının olduğu, konuya derinlemesine eğilenlerin malumudur. Yazının Devamını Okumak İçin Lütfen Tıklayınız. Dr. Fatih Orum

Zikir ve Namaz

Zikir, çok önemli bir kavramdır. Namaz da Allah’ı zikir için kılınır. Allah Teâlâ Musa aleyhisselama şöyle emretmiştir:  إِنَّنِيأَنَااللَّهُلَاإِلَهَإِلَّاأَنَافَاعْبُدْنِيوَأَقِمِالصَّلَاةَلِذِكْرِي “Ben, evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve benim zikrim için namaz kıl.”(Taha 20/14) Namazda zikir emri bize de verilmiştir: فَإِذَاقَضَيْتُمُالصَّلاَةَفَاذْكُرُواْاللّهَقِيَامًاوَقُعُودًاوَعَلَىجُنُوبِكُمْ… “Namazı kıldığınızda ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde iken Allah’ı zikredin…”(Nisa 4/) Namaz “Allah’ın zikri için” kılındığına göre “zikir” kavramını iyi bilmek gerekir. ZİKİR Bir şeyi bağlantıları ile birlikte düşünerek öğrenmeye marifet[1], o marifeti koruyup kullanıma hazır tutmaya veya dil ile söylemeye de zikir denir[2]. Zikrin ilk kaynağı doğadır. İnsan, doğada yaptığı gözlemlerle elde ettiği bilgi parçaları arasında bağlantılar kurar ve zikre ulaşır. İlgili ayetlerden bir kaçı şöyledir: وَهُوَالَّذِيأَرْسَلَالرِّيَاحَبُشْرًابَيْنَيَدَيْرَحْمَتِهِوَأَنزَلْنَامِنَالسَّمَاءمَاءطَهُورًا.لِنُحْيِيَبِهِبَلْدَةًمَّيْتًاوَنُسْقِيَهُمِمَّاخَلَقْنَاأَنْعَامًاوَأَنَاسِيَّكَثِيرًا.وَلَقَدْصَرَّفْنَاهُبَيْنَهُمْلِيَذَّكَّرُوافَأَبَىأَكْثَرُالنَّاسِإِلَّاكُفُورًا. Rüzgârları, ikramının önünde müjdeci olarak gönderen Allah’tır. Gökten dupduru su indirir ki, onunla ölü bir beldeyi canlandırsın. Yarattıklarını; büyük ve küçükbaş hayvanları ve çok sayıda insanı suya kavuştursun. O suyu, aralarında halden hale çevirir ki tezekkür etsinler. Ama insanların çoğu, nankörlük dışında her şeye direnç gösterir[3].(Furkân 25/ 50)   Âyetteki “tezekkür” tefa’ul (تفعُّل) bâbındandır. Bu bâb[4], fiile tekellüf yani hedefe adım adım ulaşma anlamı yükler. Bu sebeple tezekkür’ün anlamlarından biri, zikre adım adım ulaşmaktır. Çünkü doğa olaylarını izleyerek bir bilgiye ulaşmak için zamana ihtiyaç olur.   Doğa, bilginin kaynağıdır. Kur’ân’ın Allah’ın […]

Adetli Kadının Orucu ve Namazı

Adetli Kadının Orucu ve Namazı

ADETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI Âdetli ve Lohusa Kadın ile İlgili Nesih Nesih sözlükte, bir kitaba diğerindeki bilgiyi aktarma veya bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koyma anlamlarına gelir[1]. Neshin tarifini veren âyet şudur: مَا نَنْسَخْ مِنْ آَيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Bakara 2/) Buna göre nesih, bir âyeti bir başka âyetle değiştirmektir. Bu, hem Kur’an’ın ayetleri arasında, hem de Kur’an ayetleri ile önceki kitaplardaki ayetler arasında olur. Kur’an, ilahi kitapların son nüshası olduğu için ondaki ayetlerin çoğu, önceki kitaplarda olanların aynısıdır, yani onları dengiyle neshetmiştir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve o konuda birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve ona yöneleni hedefine ulaştırır.”(Şûrâ 42/13) “Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı sana, indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.”(Al-i İmran 3/3)  Bu ayetler, önceki kitaplardaki âyetlerin büyük […]

Herkesin Bildiği Namaz

monash.pwŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B.  NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve nereden […]

Namazlarda Okunan Dua ve ZİKİRLER

Namazlarda Okunan Dua ve ZİKİRLER

1- Allâhu Ekber الله اكبر  “Allah en büyüktür.” Kıbleye yani Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek ayakta, eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve Allâhu Ekber denerek namaza başlanır. 2- Namazın başında okunan dua: “Allâhu Ekber” diyerek namaza başladıktan sonra “Sübhâneke” okunur. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ وَلاَ إِلٰهَ غَيْرُكَ “Allahım, sana yöneldim. Ne yaparsan güzel yaparsın. Adın yücedir. Zenginliğin çok fazladır. Senden başka ilah yoktur.” “Sübhâneke” yerine; şu ayet de okunabilir: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا أَنَاۨ مِنَ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاۨ مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Ben, bir Müslüman olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana doğrudan doğruya çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim ibadetim, kurbanım, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Böyle emir aldım. Ben Müslümanlardanım.” Sübhâneke veya diğer duayı okuduktan sonra, 3- Eûzübillâhimineşşeytânirracîm ( أعوذ بالله من الشيطان الرجيم) = Taşlanan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım 4- Bismillâhirrahmânirrahîm” (بسم الله الرحمن الرحيم) = “İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” denilerek Fatiha Suresine geçilir. 5- Fatiha Suresi 1.   الحمد لله رب العلمين   Elhamdulillâhi rabbil’âlemîn.   Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. O, varlıkların sahibidir.       2.   الرحمن الرحيم […]

Haydi Hep Birlikte Namaza!

Haydi Hep Birlikte Namaza!

Kur’an-ı Kerim’de cemaatle namazın önemine işa­ret eden bazı ayetler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra hadis kitaplarında yer alan sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem de cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. İlgili ayetler ve Resûlullâh’ın uygulamaları sebebiyle sa­habe döneminde özürsüz yere cemaate katılmayanlara neredeyse münafık gözü ile bakıldığı rivayetlere yansımıştır. Mesela ashâb-ı kirâm’ın önde gelenlerinden Abdulah İbn Mes’ud’un bu konuda şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Allah’a yemin ederim ki ben, münafık olduğu (ayan beyan ortada olduğu için) bilinenler veya hastalardan başka hiçbirimizin cemaatle namaza katılmaktan geri kaldığını görmedim! Hatta hastalar bile iki adamın arasına girerek/onların omuzlarına tutunarak da olsa mutlaka namaza gelirlerdi&#;”[1] Ashab-ı kirâm’ın namazlarını cemaatle birlikte kılmaya olan bu düşkünlükleri hiç şüphesiz ki Nebîmizi örnek almalarından kaynaklanıyordu. Zira O, farz namazlarda cemaatten hiç geri kalmadığı gibi vefatına sebep olan hastalığa yakalandığında bile Ali b. Ebî Tâlib ve Abdullah İbn Abbas’ın kolları arasında ayakları yerlere sürünür bir vaziyette dahi cemaate iştirak etmiştir.[2] Onun beş vakit namazın farzlarını cemaatle kılmasına ve kıldırmasına sıcak, soğuk, yağmur, fırtına gibi tabiat olayları ile yolculuk veya savaş durumları gibi hiçbir zorluk ve sıkıntılı durum engel olamamıştır.[3] Aşağıda görüleceği gibi Nebîmizin cemaatle birlikte namaz kılmaya bu denli önem göstermesi konuyla ilgili ayetler sebebiyle olmalıdır. Asr-ı […]

YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ

YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ

Namaz, Adem aleyhisselamdan beri devam edegelen bir ibadettir. Allah Teâlâ namazı, bütün ümmetlere emretmiştir.  وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ “Onlara, dine bir şey katmadan ve yanlış yola sapmadan Allah’a kulluk etmeleri, namazı düzgün ve sürekli kılmaları ve zekâtı vermeleri dışında bir emir verilmedi. Doğru din işte budur.” (Beyyine, 98/) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ. “Musa ile kardeşine şunu vahyettik: Siz ikiniz Mısır’da halkınız için evler hazırlayın. Evlerinizi, kıbleye yönelik yapın; namazı düzgün ve sürekli kılın.” (Yunus 10/87) İsa aleyhisselâm, beşikte iken, bir mucize olarak yaptığı konuşmada şunları söylemişti: وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ ‎وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا “Nerede olursam olayım (Allah) beni değerli kıldı; yaşadığım sürece bana namaz ve zekât görevi yükledi.” (Meryem, 19/31) İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile eşi Hacer’i Mekke’ye yerleştirdiğinde şu duayı yapmıştı:  رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ “Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını senin dokunulmazlığı olan Beyt’inin[1] yanında, çorak bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz bunu, namazı düzgün ve sürekli kılsınlar diye yaptım.” (İbrahim 14/37) İsmail aleyhisselamın bu duaya uygun hareket ettiğini de şu ayetten öğreniyoruz: وَاذْكُرْ […]

Tesbih

Ömer monash.pw dedesinden nakletmiştir. Sabah namazından önce Abdullah b. Mes&#;-ûd (r.a)&#;un kapısında duruyorduk. Evinden çıkınca beraber mescide yürüyecektik. Ebû Musa&#;l-Eşarî (r.a.) yanımıza geldi. &#;Abdullah daha çıkmadı mı?&#; diye sordu. &#;Hayır&#; dedik. O da bizimle beklemeğe başladı. Derken Abdullah evinden çıktı. Hepimiz kalkıp etrafını sardık. Ebu Musa ona dedi ki: &#;Ey Abdullah&#; Demin mescidde garibime giden bir olay gördüm. Fakat, bereket versin ki, hayırlı bir iş olarak görünüyordu. Abdullah: &#;-Neydi o iş?&#; diye sordu. Ebû Musa: &#;-Yaşarsan (beklersen) sen de görürsün&#; dedi. Sonra şöyle anlattı: &#;Mescidde halka olmuş cemaatler gördüm. Her halkada bir adam, elinde çakıl taşları olduğu halde komut veriyordu: “Yüz defa tekbir!” Cemaat yüz tekbir getiriyordu. Sonra aynı adam: “Yüz defa Lâ ilâhe illallah!” diyordu. Cemaat emrin gereğini yerine getiriyordu. Sonra adam: “Yüz defa Subhânallah!” diye tekrar komut veriyor ve cemaat gene emre uyuyordu&#;. Abdullah: &#;- Sen onlara bir şey söylemedin mi?&#; Ebû Musa: &#;- Hayır, hiçbir şey demedim. Senin görüşünü almak istedim&#;. Abdullah: &#;Sen onlara: &#;Siz o çakıl taşlarıyla günahlarınızı sayın, size hayrınızın eksilmeyeceğine garanti vereyim. Diyemedin mi?&#; Sonra Abdullah mescide yürüdü. Biz de beraber gittik. Mescide gelince bu halkalardan birine rastladı. Tepelerine dikildi. Abdullah: &#;- Nedir sizin şu yaptığınız?&#;. Onlar: &#;-Ey Abdullah, bunlar çakıl taşları; tekbîr, tahlil […]

Recep Ayı Hakkında Uydurulmuş Hadisler

Recep Ayı Hakkında Uydurulmuş Hadisler

Recep, Şa’ban ve Ramazan aylarına geleneğimizde “üç aylar” ismi takılmış ve bu isim oldukça yaygınlaşmıştır. Bu aylara ve bu aylar içinde bulunan bazı önemli gün ve gecelere dair hem bazı dînî kitaplarda hem de halk arasında birçok hadis dolaşmaktadır. Bunlardan bazıları sahih, bazıları zayıf ve birçoğu ise uydurmadır. Hurafelerin halk nezdindeki itibarı ve yaygın oluşu göz önünde bulundurulduğunda bu gibi konularda uydurma hadislerin sahihmiş gibi bilindiği görülmektedir. Bu itibarla biz, üç aylar hakkında oldukça yaygın olan; fakat hadis uleması tarafından uydurma olduğu ortaya konulan hadislerden bazılarını tespit etmeye çalıştık. Üç ayların ilki Recep olduğu için, bu yazıda Recep ayı hakkında uydurulmuş hadisler üzerinde durulacaktır. Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında uydurulan hadislerin tespiti ise başka bir araştırmaya bırakılmıştır. Araştırmada kaynak olarak mevzû/uydurma hadisler hakkında yazılmış olan ve ulema tarafından kabul gören kitapları kullandık. Bunlar Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (ö. /)’nin el-Mevzû’ât, İbn Kayyim el-Cevziyye (ö. /)’nin el-Menâru’l-Munîf, Suyûtî (ö. /)’nin el-Leâli’l-Masnûa, İbn Arrâk (ö. /)’ın Tenzîhu’ş-Şerîa, Aliyyü’l-Kârî (ö. /)’nin el-Esrâru’l-Merfûa, Aclûnî (ö. /)’nin Keşfu’l-Hafâ ve Şevkânî (ö. /)’nin el-Fevâidu’l-Mecmûa adlı kitaplarıdır. Bunların yanı sıra İbn Hacer el-Askalânî (ö. /)’nin Tebyînu’l-Aceb bi mâ Verade fî Fadli Receb adlı kitabı da araştırmamızın temel kaynakları arasındadır. İbn Hacer, Recep ayı hakkındaki hadisleri derlediği bu önemli eserinde […]

Berat Gecesi Hakkında Kütüb-ü Sitte’de Yer Alan Hadisler

Berat Gecesi Hakkında Kütüb-ü Sitte’de Yer Alan Hadisler

Berat gecesi ile ilgili olarak Nebîmizden nakledildiği söylenen hadisler Kütüb-ü Sitte[1]’den Tirmizî ve İbn Mâce’nin Sünen’lerinde geçmektedir. Tirmizî’de geçen rivayet şöyledir: حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، أَخْبَرَنَا الْحَجَّاجُ بْنُ أَرْطَاةَ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ، عَنْ عُرْوَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ فَقَدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيْلَةً فَخَرَجْتُ فَإِذَا هُوَ بِالْبَقِيعِ فَقَالَ ‏”‏ أَكُنْتِ تَخَافِينَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْكِ وَرَسُولُهُ ‏”‏ ‏.‏ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي ظَنَنْتُ أَنَّكَ أَتَيْتَ بَعْضَ نِسَائِكَ ‏.‏ فَقَالَ ‏”‏ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَنْزِلُ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا فَيَغْفِرُ لأَكْثَرَ مِنْ عَدَدِ شَعْرِ غَنَمِ كَلْبٍ ‏”‏ ‏.‏ وَفِي الْبَابِ عَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى حَدِيثُ عَائِشَةَ لاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ مِنْ حَدِيثِ الْحَجَّاجِ ‏.‏ وَسَمِعْتُ مُحَمَّدًا يُضَعِّفُ هَذَا الْحَدِيثَ وَقَالَ يَحْيَى بْنُ أَبِي كَثِيرٍ لَمْ يَسْمَعْ مِنْ عُرْوَةَ وَالْحَجَّاجُ بْنُ أَرْطَاةَ لَمْ يَسْمَعْ مِنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ ‏.‏ Âişe&#;den (monash.pwâ) rivâyete göre, o şöyle demiştir: “Bir gece Resûlullâh’ın (s.a.v.) yanımda olmadığını görerek dışarı çıktım ve onu Bakî’ mezarlığında buldum. “Allah ve Resûlünün sana haksızlık etmelerinden mi korkmuştun?” buyurdular. Ben de dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü, hanımlarından birisinin yanına gittiğinizi zannetmiştim.” Bunun üzerine; “Allah, Şaban ayının yarısında dünya semasına iner ve Kelb […]

Kutsi Hadisler

Kutsi Hadisler Üzerine Bir Değerlendirme Genel kabul gören yaklaşıma göre Hz. Peygamber&#;in insanlığa sundukları üç gruba ayrılmaktadır: 1- Allah Teâlâ&#;nın Hz. Peygamber&#;e inzal ettiği ve tilavetiyle ibadet edilen vahiy. Bu vahiy her hangi bir harfinde bile değişiklik olmaksızın mütevatiren korunarak gelmiştir. Hem lafız hem de mana yönüyle mucizedir. Bu nedenle manayla rivayet edilmesi caiz değildir. Bir insanın buna eşit düzeyde bir metin oluşturabilmesi imkânsızdır. 2- Nebevî hadis: Lafız ve manası Hz. Peygambere ait olanlar. 3- Kudsî hadis: Allah Teâlâ tarafından vahiy, ilham, rüya gibi değişik bilgi edinme yollarıyla anlamı Hz. Peygamber&#;e bildirilen, Allah Rasûlü&#;nün de kendi ifadeleriyle Allah&#;a nispet ederek aktardığı hadislerdir. Bunlara &#;rabbânî hadisler&#; keza &#;ilâhî hadisler&#; de denmektedir. Bu hadislerin lafızları Kur&#;an gibi mu&#;ciz değildir. Bu tür hadislere Kur&#;an&#;dakine benzer bir ilahîlik vasfı kazandırmak, Allah ile bağıntısı olduğunu göstermek amacıyla kudsiyet atfedilmiş ve bunu ifade etmek için de &#;kudsî&#; ifadesi kullanılmıştır. Manası Allah&#;a ait olduğu için kutsallık boyutu vurgulanmış, Rasûlullah ifade ettiği için de hadis denmiştir. Zira Allah&#;a izafe edilmek, Hz. Peygamber&#;in diğer hadislerinde olmayan bir özelliktir. Bu açıdan ne Kur&#;an mertebesi kadar yüksek bir konumdadır. Ne de hadîs-i şerif mertebesindedir. İkisinin arası bir konumdadır. I-Kudsî hadislerin temel özellikleri: Kudsî hadisleri diğer hadislerden ayırarak ayrı bir kategoride değerlendiren […]

Mescid-i Nebî’de Kırk Vakit Namaz

Mescid-i Nebî’de Kırk Vakit Namaz

Peygamberimizin şöyle dediği iddia edilir: &#;Kim, bir tek namaz kaçırmaksızın benim mescidimde kırk vakit namaz kılarsa ona cehennem ateşinden uzak oluş ve azaptan kurtuluş yazılır. O, nifaktan uzak olur.&#; ((Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned, III, ; Taberânî, el-Evsat, VI,; No من صلى فى مسجدى اربعين صلاة لاتفوته صلاة كتب له براءة من النار و نجاة من العذاب و برىء من النفاق الجهد: بلوغك غاية الأمر الذي لا تألو عن الجهد فيه)) Namaz, bütün müminlere farzdır ve her yerde kılınabilir. Mescit, namazın cemaatle kılındığı yerdir. Peygamberimizin mescidi, bu açıdan diğer mescitler gibidir. Kur&#;an-ı Kerim, yeryüzündeki ilk mabedin Mekke&#;de olduğunu, oraya girenin güven içinde olacağını, o mabedi ziyaretin oraya yol bulabilen her mümine farz olduğunu bildirir. Ama onu, başka konularda diğer mescitlerden ayırmaz. Mescid-i Haram&#;a ve hacılara hizmetle övünen Mekkeli müşriklerle ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: &#;Müşrikler, kendi kâfirliklerini bilip dururken Allah&#;ın mescitlerine hizmete yetkili değillerdir. Onların çalışmaları boşunadır. Onlar hep ateş içinde kalacaklardır. Allah&#;ın mescitlerine hizmeti sadece, Allah&#;a ve ahiret gününe inanan; namazı kılan, zekâtı veren ve Allah&#;tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur.&#; (Tevbe 9/) Mekkeli müşrikler Mescid-i Haram derken, Allah Teâlâ&#;nın bütün mescitleri içine alacak şekilde &#;Allah&#;ın mescitleri&#; demesi önemlidir. Daha önemlisi, Allah&#;a ve ahiret gününe inanan, […]

Hac ve Umre ile İlgili Hadisler (Toplu)

Hac ve Umre ile İlgili Hadisler (Toplu)

HACC İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER HACCIN VÜCUBU Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:“Oraya bir yol bulabilenin Beyt&#;i haccetmesi Allah&#;a karşı insanların görevidir.” (Âl-i İmrân 97) UMRENİN VÜCUBU “Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme “Umre vacib midir?” diye soruldu. Buyurdu ki: “Hayır! Ancak, umre yapmanız pek faziletlidir.” [Tirmizî, Hacc 88, ()] İmam Şafiî şöyle demiştir: Umre sünnettir. onu yapmamaya ruhsat veren bir fert bilmiyoruz. O nafiledir, diye sağlam bir şey yoktur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellemden bir senetle yapılan rivayet vardır ki, o zayıftır. Onun gibisi delil alınmaz. İbn Abbas&#;tan bize onun bunu vacip gördüğü ulaşmıştır. Ebû İsa (Tirmizî) dedi ki, bunların hepsi Şafiî&#;nin sözüdür. [Tirmizî, Hacc 88, () Mîkâtlar Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) Mekkelilere şöyle hitabetti: “Ey Mekkeliler! İnsanların durumu ne, onlar saçları tozlu ve keçeleşmiş vaziyette gelirken sizler yağlanıyorsu­nuz? (Zilhicce) hilâlini gö­rünce siz de telbiyede bulunun.” [Muvatta, Hacc 49, (1, )] İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Şu iki memleket (Basra ve Kûfe) fethedildiği zaman Ömer’e geldiler, dediler ki: “Ey Mü’minlerin Emiri! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ne­cidliler için Karn’ı (mîkât olarak) tesbit etmişti. Orası bizim yolumuza sapa düşer, Karn’a gitmek istesek, bize zor gelir!” O, “Öyleyse onun kendi yolunuzdaki hizasına bakın” dedi ve onlar için Zât-ı Irk’ı tesbit […]

İblisin Yoldan Çıkışı

Secde Emri Rabbin meleklere: &#;Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın&#; demişti. (Hicr 15) Rabbin meleklere şöyle demişti: &#;Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.&#; (Sad 38) İblis&#;in Cevabı &#;Allah, &#;Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?&#; dedi, &#;Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm&#; cevabını verdi.&#; (Araf 7/12) &#;Allah: &#;Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?&#; dedi. O: &#;Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem&#; dedi.&#; (Hicr 15/) &#;Allah: &#; Ey İblis Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?&#; dedi. İblis: &#;Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın&#; dedi. Allah: &#;Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din gününe kadar lanetim senin üzerinedir&#; dedi.&#; (Sad 38/) Aldığı Ceza &#;Ona, &#; İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın tekisin&#; dedi. (Araf 7/13) &#;Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır&#; dedi.&#; (Hicr 15/) &#;Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. O gün Allah: &#;Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin&#; der. […]

Davud Aleyhisselam

Hz. Davud, Yakub aleyhisselam&#;ın oğlu Yehûda’ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine nebilik verilmiş, kayınpederi Talut’un ölümünden sonra da İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Nebiliğinden Önceki Olaylar “Musa’dan sonra, İsrailoğullarının önde gelen adamlarını gözünde canlandırmaz mısın? Onlar nebilerine “Bize bir başkomutan görevlendir de Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Ya savaş emredilir de savaşmazsanız?” dedi. “Kaybedecek neyimiz kaldı ki Allah yolunda savaşmayalım! Hem yurtlarımızdan çıkarılmışız hem çocuklarımızdan ayrı düşürülmüşüz.” dediler. İstedikleri savaş üzerlerine farz kılınınca, pek azı dışında hepsi kaçıverdi. O zalimleri bilen Allah’tır.” (Bakara 2/) Talut’un (Saul) Hükümdarlığı “Nebileri onlara “Allah, size başkomutan olarak Tâlût’u görevlendirdi” dedi. “O bize nasıl komutanlık yapabilir? Komutanlık ondan çok bizim hakkımızdır. Ona fazla bir mal verilmiş de değil!” dediler. Nebi, “Onu başınıza Allah seçti. Ona, bilgi ve vücut bakımından üstünlük de verdi. Allah yetkiyi, tercih ettiğine verir.” dedi. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. Nebileri onlara dedi ki: “Ona başkomutanlık verildiğinin belgesi, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Rabbinizden /Sahibinizden sizi rahatlatacak bir şey, bir de Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir ayet /gösterge vardır.” (Bakara 2/) Ürdün Nehrini Geçiş “Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen […]

Musa ve Harun Aleyhisselam

Musa ve Harun Aleyhisselam

Kitapta Musa&#;dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi. Ona Tur&#;un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık. Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun&#;u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/) Biz, Musa&#;ya ve Harun&#;a gerçekten iyilikte bulunmuştuk. O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu. Her ikisine, o apaçık Kitab&#;ı vermiştik. Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık. Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık. &#;Musa ve Harun&#;a selam olsun&#;. İşte biz, iyilere böyle ödül veririz. Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/) O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular. Dediler ki, &#;Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir. Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar. Biz o Kitabı Musa&#;ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/) Hz. Harun vahiy almıştır. Nuh&#;a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim&#;e, İsmail&#;e, İshak&#;a, Yakup&#;a, torunlarına, İsa&#;ya, Eyyub&#;a, Yunus&#;a, Harun&#;a ve Süleyman&#;a da vahyetmişizdir. Davud&#;a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/) Firavun Kazıklı Firavun&#;a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10) Firavun o yerde gerçekten bir […]

Eyyüb Aleyhisselam

İbrahim Aleyhisselamın Soyundan Bir Nebi İbrahim’e, İshak’ı ve Yakub&#;u armağan ettik, hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh&#;a da doğru yolu göstermiştik. Onun soyundan Davud&#;a, Süleyman&#;a, Eyyub&#;a, Yusuf&#;a, Musa&#;ya ve Harun&#;a da gösterdik. Biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da&#; Bunların hepsi iyilerdendir. İsmail&#;e, Elyesa&#;ya, Yunus&#;a, Lut&#;a da doğru yolu gösterdik. Hepsini çağdaşlarından üstün kıldık. Onların babalarından, soylarından ve kardeşleri içinden de&#; Onlardan da seçtik ve doğru yola yönlendirdik. İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah&#;ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da /o nebiler de şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi. İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bu insanlar onları (onlara verilen kitapları, hikmeti ve onların nebiliğini) görmezlikte direnirlerse, görmezlik etmeyecek bir topluluğu, onları korumakla görevlendiririz. İşte onlar, Allah&#;ın rehber /kitap verdiği kimselerdir. Sen de onların rehberine /kitaplarına uy. De ki: &#;Ben yaptığım bu iş için sizden bir karşılık beklemiyorum. O, alemler için sadece bir öğüt ve akılda tutulması gereken bilgidir!&#; (En’am 6/) Hastalıktan Kurtulması “Eyüb… O bir gün Rabbine şöyle yalvarıp yakarmıştı: “Ben (yorgunluk ve acı veren) bir derde düştüm sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” İsteğini kabul edip derdine derman olduk. Katımızdan ona bir ikram […]

Yusuf Aleyhisselam

(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:) “Daha önce Yusuf da size o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. Getirdiği şeylerde ikileme düşmüş, öldüğü zaman da “Ondan sonra Allah, artık elçi göndermez” demiştiniz. Allah, böyle saçma sapan düşünceler kurgulayan kişiyi işte böyle sapık sayar.” Onlar Allah&#;ın ayetleri hakkında, kendilerinde bir delil olmadan haklı çıkmaya çalışanlardır. Bu hem Allah katında, hem de inanıp güvenler katında onlara büyük bir nefret oluşturur. Allah, büyüklük taslayan her bir zorbanın kalbini böyle mühürler. (Mümin 40/) YUSUF SÛRESİ Bismillahirrahmanirrahim ELİF! LAM! RA! Bunlar her şeyi açıkça ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir. Aklınızı kullanasınız diye, biz onu Arapça kümeler hâlinde indirdik. Şimdi, vahyettiğimiz bu ayet kümeleriyle sana hikâyelerin en güzelini anlatacağız. Daha önce sen bundan tamamen habersizdin. Yusuf’un Rüyası Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım ki hepsi bana doğru eğiliyor.” Dedi ki “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sana bir oyun oynarlar. Çünkü Şeytan insanın açık düşmanıdır.” “Rabbin, işte bu yolla seni seçecek ve olaylar arasındaki bağlantıyı  (tevili) öğretecek, daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a olan iyiliklerini tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine ettiği iyilikleri de tamamlayacaktır. Senin Rabbin, daima bilen ve kararları doğru olandır.” Kuyuya Atılışı Kuşkusuz […]

Yakub Aleyhisselam

Yakub Aleyhisselamın Vasiyeti “Kendi değerini düşüren akılsızdan başka kim İbrahim’in dini yaşama biçimine kayıtsız kalabilir! Biz onu dünyada seçkin kıldık. O, ahirette de iyiler arasında olacaktır. Rabbi ona “Teslim ol!” demiş, o da “Varlıkların Rabbine /Sahibine teslim oldum!” demişti. İbrahim bunu evlatlarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. Şöyle dediler: “Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Sakın ha, Allah’a teslim olmadan ölmeyin!” Yoksa siz Yakup ölmek üzere iken orada mıydınız! O sırada evlatlarına, “Benim arkamdan kime kulluk edeceksiniz?” diye sordu. Onlar, “Senin ilahına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına yani tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, ona teslim olmuş kimseleriz!” dediler. Onlar gelip geçmiş bir toplumdur. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız size! Onların yaptıkları işler size sorulmayacaktır.” (Bakara 2/) Yakub Aleyhisselamın Haram Kıldığı Şeyler “(Yahudiler dediler ki) “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram ettiği yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir.” De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.” Kim bundan (Tevrat’ı okuduktan) sonra hâlâ bu yalanı Allah’a mal ederse, işte onlar yanlış yapmış olanlardır.” (Ali İmran 3/) Abdulaziz BAYINDIR  

İshak Aleyhisselam

Siz şöyle söyleyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş olana, Rableri /Sahipleri tarafından bütün nebilere verilenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayırmayız. Biz sadece Allah’a teslim olmuş kimseleriz. (Bakara 2/) Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın şahitlik ettiği bir şeyi bile bile gizleyenden daha büyük yanlışı kim yapabilir? Allah, yaptığınız hiçbir şeye ilgisiz kalmaz. (Bakara 2/) İbrahim’e, İshak’ı ve Yakub&#;u armağan ettik, hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh&#;a da doğru yolu göstermiştik. Onun soyundan Davud&#;a, Süleyman&#;a, Eyyub&#;a, Yusuf&#;a, Musa&#;ya ve Harun&#;a da gösterdik. Biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da&#; Bunların hepsi iyilerdendir. İsmail&#;e, Elyesa&#;ya, Yunus&#;a, Lut&#;a da doğru yolu gösterdik. Hepsini çağdaşlarından üstün kıldık. Onların babalarından, soylarından ve kardeşleri içinden de&#; Onlardan da seçtik ve doğru yola yönlendirdik. İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah&#;ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da /o nebiler de şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi. İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bu insanlar onları (onlara verilen kitapları, hikmeti ve onların nebiliğini) görmezlikte direnirlerse, […]

İsmail Aleyhisselam

“O Beyt’i insanların toplanacağı ve güvende olacağı bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i /İbrahim’in ibadet için durduğu yerleri, ibadet yeri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik, “Beyt’imi tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler /namaz kılanlar için tertemiz tutun!” dedik. Bir gün İbrahim şöyle yalvardı: “Rabbim /Sahibim, burayı güvenli bir belde yap! Buranın halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen rızıklandır!” Allah da şöyle dedi: “Ayetleri görmezlikte direneni de bir süre nimetlerden yararlandırır, ama daha sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale gelmektir o!” İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar: “Rabbimiz, bu işimizi kabul et, daima dinleyen ve bilen sensin!” “Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden sana teslim olmuş bir toplum oluştur! Bize hac ve umre ibadetlerini yapacağımız yerleri göster ve tövbemizi /dönüşümüzü kabul et! Tövbeleri /dönüşleri kabul eden ve ikramı bol olan sensin! “Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden bir elçi görevlendir de senin ayetlerini onlara, bağlantılarıyla birlikte okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan sadece sensin!” (Bakara 2/) Gelen Vahiy “Siz şöyle söyleyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş […]

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır