Film izlemek de bir kültür işidir aslında. İnsanın izlediği, harcadığı vaktine bedel olmalıdır. Yoksa geçen zaman haybeden kaybedilmiştir. Bazı filmler hikâyesiyle çeker insanı kendisine, bazıları ise görselliğinin cazibesini kullanarak etkilemeye çalışır yığınları.
Geride bıraktığımız bir dönemi veya milletçe başımızdan geçmiş bir olayı anlatan filmler ise bizim açımızdan tarihi bir gerçeklik taşıdığı için ayrı bir yere sahiptir. Fakat yadsıyamayacağımız tek bir gerçek vardır; o da filmlerin bizi her türlü istediği gibi etkileyebileceğidir.
İzlenip geçilen filmler vardır, unutulan. Anlık zevklere hitap edip, güldürüyü esas alarak sürümden kazanmayı hedefleyip, hiçbir şey anlatmayıp herkese hitap eden filmler. Bunlar bahsimizin dışındadır. Bizim için esas olan filmler zihnimize ve gönlümüze işleyen filmlerdir. Her bir sahnesi bizi derinden etkileyen filmlerdir ki yapım yılı kaç olursa olsun modası hiç geçmez.
1994 yılında çekilmiş olan “Sürgün” adlı film de bu filmlerden birisidir benim için. Yönetmenliğini Mehmet Tanrısever'in yaptığı, başrolünde Bulut Aras'ın oynadığı bu filmi ilk defa lisedeyken Anadolu Gençlik Derneği'nin haftalık film izleme saatlerinde izlemiştim. Bende büyük bir etki uyandırmıştı. Sağlam bir hikayesi vardı ve o zamanın şartları içerisinde gerçekten çok kaliteli bir prodüksiyon çalışmasının ürünüydü. Filmde yer alan oyuncular da rollerinde eğrelti durmayan bir sahicilik içindeydiler: Erol Taş, Hasan Nail Canat, Halit Akçatepe vb.
İnsanları hayra sevk ederek bu yolda birbirleriyle yarıştıran bir öğretmen
1990'lı yıllarda çekilmiş bir film. Yani "aksiyonlu" yıllar. Bu tırnak içinde yazdığım kelimenin ne anlama geldiğini bilenler bilir zaten. Günümüzde pek de olmayan, aranmakla da bulunamayacak bir şey. Şimdilerde birilerinin bal ile kaymağını yediği bir şey...
90'lı yılların yapımı film ama konusu itibariyle 1950'li yıllar işleniyor. İdealist bir sınıf öğretmenin fütursuzca, sinmeden Hakk'ı savunması anlatılıyor. Öğrencileri tarafından çok sevilen fakat sistemin çarkına çomak soktuğu, insanların duymaya alışkın olduklarının aksine bir şeyler anlattığı için okul idarecilerinin rahatsız olmasıyla oradan oraya sürgün edilen bir öğretmen. Fakat küsmeden ve kızmadan eline aldığı bavulu ile en ücra köşelere dahi yüksünmeden gidebilen bir öğretmen anlatılıyor bize. Tabii filmi güzel kılan bir başka açı da bütün bu olup bitenlerin bize dikte edilmeksizin hissettirilerek aktarılmasıdır.
Öğretmenimiz alışkın olduğumuz üzere okulda olsun dışarıda olsun hararetli meydan konuşmaları yapan, hitabeti güçlü, insanları galeyana getiren birisi değildir. Aksine olabildiğince az konuşan, sessiz ve munis bir insandır. Fakat gittiği her yerde insanları bir araya getirebilen, onları kötü alışkanlıklardan çekip hayra sevk ederek bu yolda birbirleriyle yarıştıran birisidir. Bütün bunları ise insanlara örnek bir yaşantı sunarak yapar. Anlatmak istediklerini slogan ile değil de hayatında tatbik ederek gösterir. Az konuşur, konuştuğunda ise kimseyi kırmaz. Sürgün edildiği köye bir katırcı eşliğinde yaya olarak giderken dağlardan aşar, derelerden geçer, uzunca bir yol kateder, fakat isyan etmeden büyük bir heyecan taşıyarak yürür. Yanındaki katırcının anlattıklarıyla yol alırken mola verirler, abdestini alır, namazını kılar, yanındakiyle ekmeğini paylaşır. Katırcının yol üstünde görüp de kopardığı elmalardan kendisine ikram etmek istemesi üzerine "İsmail efendi, bu bahçe senin mi?" der. Katırcı şaşkın "yoo, değil" der. Öğretmen tebessümle başını sallar ve yoluna devam eder. Fakat katırcı bu gülüşteki manayı anlamıştır.
Köy imamıyla el birliği ederek köylünün maddi manevi kalkınmasını sağlar
Sürgün öğretmenin Anadolu'da bir köy okuluna gidiş hikâyesi birçok filmde farklı açılardan ele alınarak anlatılmıştır. Çoğunda geri kalmış bir köylü ve aydın bir öğretmen çatışması işlenir. Sonunda da İstanbul'dan gelen öğretmenimiz, köylünün geri kalma sebepleri arasında gördüğü bazı engelleri ortadan kaldırır ve köy refah seviyesine ulaşmış olur. Tam bir klişe olan bu stereo tip filmlerde genellikle köy imamı veya varsa bir şeyh, köylünün cahil kalma sebepleri arasında gösterilirdi.
“Sürgün”de ise meseleye belki de ilk defa böylesine güçlü bir senaryo ile karşı çıkılmıştır. Filmde bize idealist bir öğretmenin neler yapabileceği gösterilirken aslında neler yapmamız gerektiği mesajı da verilmektedir. Var olan düzen içinde yanlış ve batıl her ne kadar kavî bir hal almış olursa olsun ve onu söküp atmak için hangi bedeli ödememiz gerekiyorsa gereksin vazgeçmeden istikamet üzere sabit bir şekilde çalışmamızın örneği sunuluyor.
Filmde öğretmenin gittiği Çıtak köyü atıl kalmış fakir bir köydür. Aslında köyde büyük bir potansiyel vardır fakat birlik olmak hiç kimsenin aklına gelmemektedir. Öğretmeni gelmeyen, geleni ise bir yolunu bulup kaçtığı bu köye sürgün edilen öğretmenin gelişiyle birlikte adeta meyve ağaçlarının, çiçeklerin sürgün vermesi gibi bir hareketlilik olur; bu hareket de berekete dönüşür. İlk önce okulun faaliyete geçirilmesiyle başlanılır işe, daha sonra köy yolunun açılması sağlanır, köye bir değirmen kurulur, arıcılık ve kazcılık başlatılır. Sadece maddi kalkınmayla sınırlı kalmaz öğretmenin yaptıkları. Köylüler arasında var olan batıl inançların izalesi için uğraşır, sohbet halkaları kurar. Diğer filmlerin aksine köy imamıyla el birliği ederek köylünün maddi manevi kalkınmasını sağlar.
Artık yeni bir sürgün zamanı gelmiştir
Bu filmde bir de Molla Dede adlı önemli bir kişi daha vardır. Rasim Özdenören'in Gül Yetiştiren Adam kitabındaki gül yetiştiren adam misali bir kişidir. Köyden, ahaliden kopuk haldedir, sadece gül yetiştirir bahçesinde, herkes onun güllerine hayrandır. Fakat o küskün ve kırgındır. Gençliğinde çok çalışmış, ilmiyle insanlara hizmet etmiş, Kur'an öğretme uğrunda gayret sarf etmiştir. Fakat daha sonra samanlıkta gizli gizli Kur'an okuttuğu öğrencileri ile jandarma baskınına uğrayınca kitapları yakılmış, kış günü yayan olarak köyden çıkartılmış ve mahkûm edilmiştir. Tabi ki hayır işleyenlerin yanında bir de şerre hizmet edenler de her zaman olmuştur. Yıllar önce o gün gül dedeyi Kur'an okutuyor diye jandarmaya şikâyet eden köy muhtarı yine aynı münafıklığını yapar ve öğretmeni de aşırı dinci olarak ihbar eder ve hakkında soruşturma açtırır. Yine de o ne yaparsa yapsın önüne geçemeyeceği kadar güzellikler bu köye ulaşmış ve evden eve yayılmıştır. Öğretmenin gelmesi herkese bir umut olduğu gibi gül dedenin de yeniden filizlenip gül açmasına vesile olur. Toprak altına gömülen kitaplar çıkartılır. Halkın arasına girmeye başlar. Öğretmenin bu sürgünü toprak altındaki tohumların filizlenmesine ve hatta başak vermesine bile vesile olur fakat öğretmen meyveleri göremeyecektir.
Artık yeni bir sürgün zamanı gelmiştir. Yeni çorak toprakların bereket yağmurlarıyla yıkanması için yeni bir sürgün gerekmektedir. Susuz kalmış fidanların suyu bulduğunda hararetini dindirmek için suyu kana kana içmesi gibi yeni bir sürgün boy vermelidir. Ağaçlar çiçeğe dursun, meyveler olgunlaşsın.
Bugün neredeyse unutulmuş olan bu film bütün öğretmenler tarafından mutlaka izlenilmelidir. İzlenilmelidir çünkü aslında öğretmenlik sadece ders okutulan bir meslek olmaktan çok insanlara yön veren ve gelecek nesilleri inşâ eden mimarlık hükmündedir. Kötülüklerden arındırılmış bir iyilik binasının banisi olacak insanların ise öncelikle kendilerinin ve üstlendikleri misyonun farkına varmaları gerekmektedir. Bunun hatırlanması için ise bu film güzel bir vesiledir.
Sefa Toprak yazdı
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
Kastamonu’nun makûs bir talihi olarak “sürgün” yeri olarak tanınmışlığı vardır. Keza bu durumun kökenleri Osmanlı Dönemi içlerine kadar geri gider. Biraz coğrafi yapısı, biraz merkezi noktalardan uzak kalması gibi şartlara sahip olması, asker, yönetici ve devlet memuru gibi bazı karakterlerin gerçekten de sürgün olarak Kastamonu’ya gönderilmesine neden olmuştur.
Hatta bu olay geniş bir coğrafyada “ün!” kazanınca, Kastamonu halkı bunu bir ironi haline getirmiş ve cansız, taştan saat kulesinin bile Dolmabahçe sınırlarından Kastamonu’ya sürgün geldiği hikâyesinin yaratılmasına neden olmuştur.
Bu seferki sürgün hikâyemiz ise Kastamonu’da çekilen yine bir sinema filmi. İçerik olarak da, coğrafya olarak da sürgün yeri olarak seçilen mekân Kastamonu. Hatta uzak, zor, ulaşılmanın güçlüğü adına Küre’nin Çatak Köyü sinemanın platosu olarak kullanılmış.
Geçenlerde yine “Sinema ve Kastamonu” başlığı ile Kastamonu sınırlarında çekilen sinema filmlerini anlatamaya çalışmıştık. Bir kısmı bol ödüllü ve bazıları da uluslararası sinem platformlarına kadar taşınmış 8 filmi tanıtmışken Kastamonu filmografisine yeni bir sinema olarak “Sürgün”de ekleniyor şimdi.
Sürgün Filmi, 1992 yapımlı. Film daha çok dinsel içerikli yapımlarından tanınan Mehmet Tanrısever’e ait. Tanrısever hem yönetmen hem de senaryo yazarı olarak bu yapıtı ortaya çıkartmış. Yönetmen Mehmet Tanrısever’in bilinen en önemli çalışması ise “Minyeli Abdullah” filmidir.
Filmin ana teması, 1950’li yıllarda İstanbul’da görev yaptığı sırada dini düşüncelerinden dolayı taşraya – Kastamonu’ya sürgün edilen bir öğretmenin hayat hikâyesi ve sürgüne gittiği yerlerdeki insanlarla olan etkileşimini konu almaktadır. Filmin başrolünde öğretmen rolündeki Bulut Aras bulunmaktadır. Yardımcı kadroya baktığımızda ise Türk sineması ve Yeşilçam’ın önemli isimlerini görürüz: Erol Taş, Engin İnal, Halit Akçatepe, Macit Flordun ve Oruç Anat …
Filmde, öğretmen rolündeki Bulut Aras, dürüst, sessiz, dindar ve üretime açık bir kişi olarak görünür. İstanbul’dan sürülünce Kastamonu’ya görevlendirilir. Kastamonu, buradan itibaren Küre – Ersizleredere’den itibaren vizöre girmeye başlar. İlçe aracı ile uzun bir yolculuk sonrasında yolu olmayan görev yeri Çatak’a ise katırla taşınan eşyalar ile yayan olarak devam edilir.
Yönetmen tarafından köyün yapısı içinde sessiz, ne yapacağını pek bilmeyen ve olanla yetinen köy halkı ile köyü parmağında oynatan, çıkarlarını önde tutan muhtar öne çıkar. Muhtar, devlet memurları ile çıkar antlaşmasına bağlı yakınlığa sahiptir ve bu ilişki ağını köyde bir çeşit baskı unsuru olarak kullanır.Muhtar, öğretmenin köye gelmesiyle, yapmaya çalıştığı yeniliklerin kendisini gölgede bırakıyor ve köylüyü özgür kılıyor diye,öğretmeni önce köylü arasında kötü yapmaya ve sonrada devlet memurlarına şikâyet etmesiyle genlkurgu tamamlanır. Tabi bu arada köylünün kendinin farkına varması, köye yeniliklerin gelmesi gibi unsurlarda filmde yer alır.
Kurgu aslında genelde mutaassıp yapısı ile Anadolu’nun doğu ve güneydoğusunda işlenen gelenek-yenilik çatışması üzerine kurulmuş olsa da bu genel kurguya bu sefer din olgusu biraz daha fazla eklenmiştir.
Aras Bulut (Öğretmen) köye geldikten sonra küsleri barıştırır, çeşitli nedenlerle eğitimden eksik kalan öğrencileri okula kazandırır, köy okulunu yeniler, köye yol gelmesini sağlar, köylü ile imece geliştir ve bazı yeniliklere imza atar. Hatta daha önce köy muhtarı ile aynı safta yer alan köy imamı da yanına alarak safını sağlamlaştırırken, tüm bu gelişmeler karşısında köy muhtarı kendi imajı zedeleniyor diye öğretmenin sürgün kaderini yeniden harekete geçirir.
Filmin kurgusu dediğimiz gibi alışık olduğumuz kurgudur. Öte yandan ön plana çıkan bir oyunculuk da görülmemekte. Buna karşın film, Amerika Philadelphia Film Festivali Birincilik ve İtalya Salerno Film Festivalinden ikincilik ödülü almış.
Filmdeki Kastamonu’ya gelince. Tipik Anadolu insanı olarak canlandırılan Çataklı Köylüler (filmin oyuncuları) herhangi bir Kastamonu yöresi ağzına sahip değiller. Filmde oyuncu olmayan köylüler ise birkaç sahnede figüran olarak geçiyor sadece. Ancak Kastamonu doğası, bakirliği ve güzelliği ile ön plana çıkarken, mekân, dağ tepe gibi yerlerin isimleri ise gerçekçi kullanılmış. Hatta filmin başında yavru bir ayı plan olarak görece uzun kullanılmış.Filmin geneli köyde geçerken bir sahnede öğretmen şehre iner ve burada Nasrullah Cami kadraja girer.
Pek tanınan bir film olmamasına karşın filmin konusunun her ne kadar pekiyi bir imajla olmasa da Kastamonu’da geçiyor olması en azından il açısından bir farklılık. Geçen yazıda da belirttiğimiz gibi, Kastamonu hem doğası hem de sahip olduğu kültürel peyzaj ile birçok sinema türüne plato olabilecek bir yerdir. Umarım ilerleyen zamanlarda Kastamonu filmografisine eklenecek ve ili uluslararası düzeyde temsil edebilecek yapımlara da ev sahipliği yaparız.
MURAT KARASALİHOĞLU
Sürgün | |
---|---|
Cinsi | Sinema filmi |
Türü | Politik, Dram |
Renk | Renkli |
Yapım yılı | 1992, Türkiye |
Yönetmen | Mehmet Tanrısever |
---|---|
Renk | Renkli |
Yapım yılı | 1992, Türkiye |
Süre | 100 dakika |
Dil | Türkçe |
Sürgün, Mehmet Tanrısever'in yönetmenliğini yaptığı 1992 yapımı Türk sinema filmi.
15 ilişkiler: İsmail Kahraman, Bulut Aras, Dram, Erol Taş, Esin Engin, Fatma Belgen, Halit Akçatepe, Lütfü Seyfullah, Macit Flordun, Mehmet Tanrısever, Orçun Sonat, Siyaset, Türkçe, Türkiye, 1992.
İsmail Kahraman (d. 7 Aralık 1940, Rize), Türk avukat ve siyasetçi, 27'nci ve mevcut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve İsmail Kahraman · Daha fazla Gör »
Bulut Aras, (gerçek adı Uğur Fidan), (d. 15 Mart 1953; Denizli), Türk sinema oyuncusu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Bulut Aras · Daha fazla Gör »
Dram sözcüğü ile aşağıdakilerden biri kastedilmiş olabilir.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Dram · Daha fazla Gör »
Erol Taş (28 Şubat 1926, Erzurum - 8 Kasım 1998, İstanbul) Türk sinema oyuncusu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Erol Taş · Daha fazla Gör »
Esin Engin, (d. 17 Mayıs 1945 - ö. 4 Mayıs 1997) besteci, aranjör, şarkıcı, orkestra şefi ve müzisyen.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Esin Engin · Daha fazla Gör »
Fatma Belgen; (d. 16 Haziran 1949, Manisa); Türk sinema ve dizi oyuncusu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Fatma Belgen · Daha fazla Gör »
Halit Akçatepe (d. 1 Ocak 1938; Üsküdar, İstanbul - ö. 31 Mart 2017), Türk oyuncu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Halit Akçatepe · Daha fazla Gör »
Lütfü Seyfullah (1 Ocak 1923; Üsküp, Makedonya - 25 Mayıs 2005, İstanbul), Türk sinema, tiyatro oyuncusu, şair ve yazar.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Lütfü Seyfullah · Daha fazla Gör »
Macit Flordun (d. 13 Mart 1939, Vidin, Bulgaristan - ö. 12 Kasım 1996, İstanbul), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Macit Flordun · Daha fazla Gör »
Mehmet Tanrısever (d.1953 Konya), film yapımcısı,yönetmen.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Mehmet Tanrısever · Daha fazla Gör »
Orçun Sonat (d. 1941, Samsun - ö. 24 Şubat 2007, Ankara), Türk sinema ve tiyatro oyuncusu.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Orçun Sonat · Daha fazla Gör »
Siyaset veya politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Siyaset · Daha fazla Gör »
Türkçe ya da Türk dili, batıda Balkanlar’dan başlayıp doğuda Hazar Denizi sahasına kadar konuşulan Altay dillerinden biridir.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Türkçe · Daha fazla Gör »
Türkiye ya da resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu'ya, küçük bir bölümü ise Balkanlar'ın uzantısı olan Trakya'ya yayılmış bir ülke.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve Türkiye · Daha fazla Gör »
Açıklama yok.
Yeni!!: Sürgün (film, 1992) ve 1992 · Daha fazla Gör »
Sürgün (film).