susurluk davasında yargılananlar / Susurluk sanıkları serbest - Haberler

Susurluk Davasında Yargılananlar

susurluk davasında yargılananlar

27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası yönetimi ele geçiren askeri cunta, vakit kaybetmeden Demokrat Parti hükümetlerinde görev alan üst düzey isimlerin yargılamasına başladı.

Bu mahkemeler, o zamanki ismiyle ‘Yassıada’ olan Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda görüldü. 

Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak kazınan duruşmalarda gündeme gelen suçlamalar ve sanıkların karşı karşıya kaldıkları muamele, kurulan mahkemenin ciddiyetten uzak bir yargılama olduğunu ortaya koyuyordu.

20.jpg


Yargılamalarda isnat edilen suçlamalar kadar dönemin yazarlarının köşelerinde yazdıkları ve radyoda yapılan yayınlar da Yassıada’da kurulan kurtlar sofrasına hizmet eden içeriğe sahipti. 

Hürriyet gazetesi 10 Ekim 1960 tarihli nüshasının manşetine Merhum Başbakan Adnan Menderes’in mahkemedeki bitkin düşmüş fotoğrafını taşıyarak şu yorumu yapacaktı:

Terliyor, ama sıcaktan değil: 1950 yılının 14 Mayıs'ında iktidara gelmişlerdi… Gürültülü, patırtılı bir gelişti bu… Millete müstesna vaatlerde bulunmuşlar, büyük laflar etmişler, aydın ve mutlu bir istikbalden bahsetmişlerdi.

Aynı terane yıllarca sürüp gitti… Fakat onlar vadettikleri her şeyin tam tersini yapmaya başlamışlardı. Marifetlerinin gizli kalması için her türlü çareye başvurmaktan asla çekinmiyorlardı.

Vatandaşı susturmak, sindirmek ve yıldırmak için neler neler yapmadılar!. Bir yandan sinsi planlar kuruyorlar, öbür yandan da bu planların başarı ile tatbik edildiğini zannediyorlardı. Lakin ipin ucu elden kaçmıştı bir kere…

Milletin tahammülü kalmamıştı artık… İktidar mensupları hala hayal peşinde koşuyorlardı… Fakat Ankara ve İstanbul’da patlayan kurşunlar bu hayali birdenbire hakikat yaptı.

Alnından, göğsünden vurulan gençler arkadaşlarının kolları arasında can vermiş, bir kısmı da hastanelik olmuştu…

Kardeşi kardeşe vurduracak kadar kudurgan bir hale gelen iktidar mensupları, her şeye rağmen ısrar ediyor ve saltanatlarını devam ettirmek için çılgın projeler kurmaktan geri kalmıyorlardı…

menderes.jpg

Adnan Menderes / Fotoğraf: Devlet Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi


Hürriyet gazetesinin Yassıada duruşmalarını izleyen muhabirinin 15 Ekim 1960 günü gazetesi için hazırladığı haber, bu gazetenin çirkin tavrını daha da ileri bir noktaya taşıyordu:

Sanki bir ‘sır’mış üzerlerindeki, dokunur dokunmaz dökülmüş. Bir yaldızmış solmuş bozulmuş. Hepsi öyle bir hüviyete bürünmüşler ki, Menderes bir hasta ihtiyar. Sorgu mevkiinden sandalyesine güç yürüyor.

Gözleri ürkek, yanakları sarkmış, mimikleri endişeli, her haliyle suçluluğun korkusu içinde. Bu ibretli ve korkunç.

Bayar, sahte sükûneti ile daha da korkunç. Kulağı işitmiyor ifadesi karışık, perişan, çaresiz. Yardımcı yalvarmaya hazır.

Fatin Rüştü Zorlu duygusuz. Tevfik İleri sıtmalı. Hasan Polatkan renksiz. Nedim Ökmen şaşkın. Refik Koraltan boş bir çuval. Samet Ağaoğlu kurnaz. Bunlar mıydı 27 Mayıs’tan evvelkiler?

yaşar kemal.jpg

Dönemin Cumhuriyet gazetesi muhabirlerinden Yaşar Kemal / Fotoğraf: Twitter


Elleri kolları bağlı ve her türlü kötü muameleye maruz kalan Demokrat Partilileri medyada aşağılama yarışına o zamanki Cumhuriyet gazetesi muhabirlerinden büyük edebiyatçımız Yaşar Kemal de katılmıştı ve hayatı boyunca çizdiği demokrat çizgiye yakışmayan yorumlarla duruşmadaki ilk izlenimlerini 15 Ekim 1960 Cumhuriyet gazetesi tarihli haberinde şöyle aktaracaktı:

Menderes şikâyet ediyordu. Diyordu ki:

‘-Beş aydır bir odadayım, beş aydır kimseyle konuşamadan. Her gün saatte bir nöbetçi subay değişiyor, bu subaylar beş aydır benimle bir tek kelime konuşmadılar. Soruşturma Kuruluna verdiğim ifadelerle birlikte beş ayda ancak 15 saat konuşabildim.’

Daha bir şeyler, bir şeyler daha konuştu. Sonra yine aynı hal ile geri döndü, gene sarsak, gene kendinden geçmiş yerine oturdu. Rengi konuştuktan sonra biraz daha açılmıştı.

Bir de dedi ki: ‘Moralim çok bozuk’ dedi, ‘konuşamamaktan ve dört duvardan.’

Menderes’in,10 yıldır durmadan, kürsülerden, radyolardan konuşan, meydanlarda Ali kıran baş kesen Menderes’in, bütün derdi konuşamamaktı. Şimdi bol bol konuşabilecek.

Adaletin karşısında Türk milletine çektirdiklerinin hesabını verecek. Şimdi istediği kadar konuşsun. Morali düzelir mi bilmem? …


Medyanın başta Adnan Menderes olmak üzere Demokrat Partililere karşı kullandığı rahatsız edici linç kampanyasına CHP Lideri İsmet İnönü’nün damadı gazeteci Metin Toker de katılarak 17 Ekim 1960 tarihli Akis dergisine şöyle yazacaktı:

Bir mahkeme salonu ki dünün haksız, insafsız ve vicdansız hâkimleri, boyunları bükük, bütün çalımları uçmuş, süfli ve pejmürde, tahta sandalyeler üzerinde bacaklarını bitiştirmiş oturuyorlar.

Onları seyrediyorum. Ama tuhaf, içimde kinin ya da hınç çıkmış olmasının buruk lezzetinin zerresi yok.

İşte, Bayar. Dudağını, şişirdiği sol avurdunda dolaştırıyor. Menderes. Elini bazen yanağına götürüyor ve mevcut olmayan bir yarayla oynuyor…


Demokrasinin ayaklar altına alındığı duruşmalarda gazetecilik adına utanç denilebilecek satırlardan bir başkası yine önemli edebiyatçılarımızdan Çetin Altan’a aitti.

çetin altan.jpg

Dönemin Milliyet gazetesi yazarı Çetin Altan / Fotoğraf: Twitter


Altan, sanıkların içinde bulundukları durumu hak ettikleri inancıyla, 20 Ekim 1960 tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinde şu ifadeleri kullanacaktı:

Yassıada muhakemelerini takip ederken bu soygunculuk düzeninin siyasi mümessillerine bakıyor.

Ya diyorum, iktisadi hesapların üzerine eğilenleri, dalaveranızı anlayacakları korkusu ile hapse atar, damgalar, aç bırakır, perişan ederdiniz.

Oysa demokrasiye gerçekten inansanız ve iktisadi fikirlerle dürüstlüğe hürmet etseniz, bu hale asla düşmeyecektiniz.


Cumhurbaşkanı Celal Bayar, gazetecilerin bu çirkin tezviratı ve darbecilerin onları bitkin halleriyle filme almasına dayanamayarak intihara teşebbüs etmişse de muvaffak olamamıştı. 

celal bayar yassıada.jpg

Celal Bayar, Yassıada duruşmalarında / Fotoğraf: Devlet Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi


Adnan Menderes’in çaresizliğini ve içinde bulunduğu ruh halini büyük edebiyatçılarımızdan Atilla İlhan “Sırtlan Payı” isimli romanında şöyle dile getirecekti:

İnsaf yahu, insaf! Diyor. Menderes’e neler yapmışlar duymadınız mı? Harbiye'de mevkuf iken, gecenin bir vaktinde, bahane uydurup uydurup uyandırırlarmış.

İşte size yeminle söylüyorum, vallahi çok emin yerden işittim. İnsan kulaklarına inanamıyor; ama hakikat: her uyandırılışında, eli ayağı çözülüyor fukaranın, kurşuna dizilecek sanıyor.

Tarifsiz endişeler içerisinde 'Bu kadar çabuk mu?' diye sorar, 'Beni önce sorguya çekmelisiniz' dermiş.

Vah yavrum vah. Yüreğim parça parça oldu. Müstahak mıdır reca ederim, nihayet bir başvekildir bu zat, ayrıyeten milletin intihap ettiği bir başvekil…

(Sayfa 426)

Sırtlan Payı.jpg


Bir başka romancımız Melike İlgün, “Bir Başvekili Sevdim” romanında Yassıada’da Demokrat Partililere isnat edilen suçlamaların ciddiyetsizliğini eserinde şöyle işliyordu:

On dokuz dava açılmıştı Demokrat Partililer hakkında. Aralarında mühim davalar vardı elbet, misal 6-7 Eylül Davası, Üniversite Olayları Davası, Radyo Davası…

Ama bazısı da en hafif tabirle ipe sapa gelmez işlerdi. Köpek Davası’nı aklı almıyordu mesela.

Celal Bayar Afganistan Kralı’nın hediye ettiği çok değerli Afgan tazısını Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi’ne sattırıp, ederi olan 20.000 lirayla bir köyde bir çeşme yaptırmıştı.

O ve Tarım Bakanı Nedim Ökmez nüfuz ve makamlarını suiistimal edip haksız kazanç sağlamakla suçlanmışlar, dahası on gün süren mahkemenin ardından mahkûm olmuşlardı.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir cumhurbaşkanının yargılandığı ilk davaydı bu. Alay eder gibi, koca Cumhurbaşkanı bir köpek yüzünden mahkûm olmuştu. Haksız kazanç niyetinde olsa o köpeğe ihtiyacı olurmuş gibi…

(Sayfa 307)

Bir Başvekili Sevdim.jpg


İsnat edilen bazı suçlamalar

Kurulan mahkeme tamamen bir tiyatrodan ibaretti; öyle ki Mahkeme Başkanı Salim Başol da bunu inkar etmiyor ve Menderes’in itirazlarına; “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” cevabını verebiliyordu.

Lakin mahkemenin gündeme getirdiği bazı suçlamalar utanç verici boyutlara ulaşıyordu.

Köpek Davası

Mahkemenin iddiaları arasında en ilginç olanlardan birisi; Celal Bayar’a yöneltilen “Köpek Davası” idi.

Buna göre Celal Bayar, Afgan Kralının kendisine hediye ettiği ‘Bastı’ isimli köpeği Ödemiş’te hayır çeşmesi yaptırabilmek için Atatürk Orman Çiftliği’ne değerinin 20 katı fazlasına satmıştı. 

Duruşmada Celal Bayar ile birlikte yargılanan Nedim Ökten iddialar karşısında gözyaşlarını tutamayarak ağlarken İstiklal Savaşı kahramanı ve eski İttihatçı Celal Bayar iddiaları buruk bir tebessümle dinliyordu ve kısa ifadelerle “kararın leh veya aleyhte oluşu mühim değil, ancak samimiyetimin kabulü kâfi” diyerek geçiştirmişti. 

Mahkeme suçlamaları dinledikten sonra iddiaları kabul etmiş ve Celal Bayar’ın köpeğini yasadışı yollarla sattığını tespit ederek Anayasayı İhlal suçuyla birleştirmeye karar vermişti.

Bebek Davası

Mahkeme kayıtlarında belirtildiğine göre Adnan Menderes ve Doktor Fahri Atabey sanık olarak yargılanmıştı.

Buna göre Başbakan Adnan Menderes, Ayhan Aydan’dan olma çocuğunu yasadışı yollarla aldırmakla suçlanıyordu. 

ayhan aydan.jpg

Ayhan Aydan, Yassıada duruşmalarında / Fotoğraf: Devlet Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi


Tarihin cilvesi bu suçlamayı yapan mahkemenin Başsavcısı Altay Ömer Egesel, Susurluk'ta 12 yaşında bir erkek çocuğunun ‘ırzına tam teşebbüs fiili’nden mahkemeye verilmiş, Egesel hakkındaki bu dava takipsizlikle sonuçlanmıştı. 

Kendi çocuğunu öldürmekle suçlanan Adnan Menderes hakkında, 5 ile 10 yıl arasında hapis isteniyordu.

Mahkeme hâkimleri dahi bu çirkin iddiaların altını dolduracak bir delil bulunmamasından dolayı beraat kararı vermek zorunda kalmıştı; ama mahkeme savcılarının ahlak sınırlarını zorlayan isnatları akıl alacak cinsten değildi. 

Savcı Yardımcısı Fahrettin Öztürk, Başbakanlıkta bulduğunu iddia ettiği kadın iç çamaşırı ile Adnan Menderes’i toplum nezdinde küçük düşürecek şu ifadeleri kullanacaktı:

Şimdi size yüz kızartıcı bir olayı anlatacağım. 27 Mayıs inkılâbında bütün bakanlıklarda olduğu gibi Başbakanlıkta da araştırmalar yapan ve Türkiye’nin en güzide hâkimlerinden kurulu bulunan bir araştırma komisyonu Başbakanlıktaki bütün kasaları açtıktan sonra bir demir kasa önüne gelince duraklamış ve açılıp açılmaması hususunda tereddüt etmiştir.

Bu demir kasanın üzerinde 'Tarihi vesikaları muhtevidir' cümlesi vardı. Bu ibare Hâkimler Komisyonunu hayli düşündürmüş, 'Acaba hangi devlet sırlarıyla karşı karşıya geleceğiz, bu sırları bizim öğrenmemiz de bir mahsur olabilir mi?' gibi sorular ortaya atılmıştır.

Neticede ilgili makamlarla müzakere edildikten sonra Hâkimler Komisyonu kasayı açtı. Kasanın içinde bir büyük zarf vardı. Zarfın üzerinde Adnan Menderes in imzası bulunuyordu.

Zarf iyiden iyiye kapatılmıştı. Adeta bir vasiyetname veya bir sırrı muhtevi zarf manzarası arz ediyordu. Tekrar ilgili makamlarla görüşülerek zarf açıldı.

Hâkimlerin her biri bu zarfta Menderes’in Türkiye’yi nurlu bir istikbale götürmek için düşündüğü planlar veya topyekûn imar hareketleriyle ilgili kararlarla karşılaşmak ümidinde idiler. Ama Heyhat! Zarfın içinden üzerinde kan lekeleri olan beyaz bir kadın kilotu çıkmıştı.

(Akşam Gazetesi 1 Kasım 1960)


Mahkemede işler iyice çığırından çıkmıştı. Özellikle Adnan Menderes’e yapılan muamele eski bir Başbakan’ın katlanacağı cinsten değildi.

Menderes bir kibrit kutusunda biriktirdiği uyku ilaçlarını almak suretiyle intihar etmeye teşebbüs etmiş; ama o da Bayar gibi muvaffak olamamıştı. 

İdam kararları açıklandıktan sonra yaşananlar ise başka acıların kapılarını aralamıştı.

Fatin Rüştü Zorlu.jpg

Fatin Rüştü Zorlu  / Fotoğraf: Devlet Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi


Fatin Rüştü Zorlu, annesine yazdığı mektupta şerefini her daim muhafaza ettiğini belirterek suçsuz olduğunu dile getiriyordu;

Sevgili anneciğim, Emel’ciğim, Sevin’ciğim ve ağabeyciğim, şimdi Cenabı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim.

Benim için üzülmeyin. Sizlerin sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun.

Allah’ın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayeti ile onların huzurunu temin edin.

Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.


Adnan Menderes ise asılmaya götürüldüğünde son sözleri “Hayata veda ettiğim şu anda devlete ve millete saadetler diler, karımı ve çocuklarımı şefkatle andığımı bildiririm” son arzusu ise “Şerefle yaşadığının ve suçsuz olduğunun bilinmesi…” olarak kayıtlara geçti.

Tarihte bugün 27 Mayıs 1960 yılında eli silahlı bir cunta, Türk demokrasisine müdahale ederek yönetimi ele geçirdi.

Halkın hür iradesiyle seçilmiş hükümetini devirdi ve Yassıada’da kurulan mahkemede Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı, Başbakan Adnan Menderes’i, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı idama mahkûm etti.

20.jpg


Celal Bayar’ın ilerlemiş yaşı sebebiyle cezası müebbet hapse çevrilirken, diğer üç isim idam edildi.

Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak kazınan bu karar Resmi Gazete'de şu ifadelerle yer aldı:

Milli Birlik Komitesi 15 Eylül 1961 Cuma günü saat 18'de Devlet ve Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in Başkanlığında toplanarak Yüksek Adalet Divanı'nca verilen ölüm cezalarını havi dosyayı 12/6/1960 tarih ve 1 sayılı Anayasa'nın 6'ncı maddesi gereğince tetkik etmiştir.

Yüksek Adalet Divanı'nca ve ittifakla ölüm cezasına çarptırılan sakıt Reisicumhur Celal Bayar, sakıt Başbakan Adnan Menderes, sakıt Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve sakıt Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın ölüm cezalarını tasdik etmiş ve ancak bunlardan Celal Bayar'ın 65 yaşını bitirmiş olması dolayısıyla ölüm cezasını müebbet ağır hapse tahvil eylemiştir.

Keza diğer ekseriyetle ölüm cezasına çarptırılan Refik Koraltan, Agâh Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ve Rüştü Erdelhün'ün cezalarını da müebbet ağır hapse çevirmiştir.

15/9/1961.

*Daha ayrıntılı bir okuma için

- Mehmet Özsakallı: Yassıada yargılamalarının Türk basınındaki yankıları
- Yelda Tutar: 1961 Yassıada Duruşmalarının İstanbul basınına yansımaları
- Ferhat Çetinkaya: 27 Mayıs Darbesi'nin Türk Romanına Yansıması
- Atilla İlhan: Sırtlan Payı 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Susurluk Kazası

Susurluk Kazası veya Susurluk Skandalı, 3 Kasım 1996'da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa kara yolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkisinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır.

Kazanın ardından kamuoyu, "devlet-siyaset-mafya" üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti. "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteği ile üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanması talep edildi. Kaza, İngilizler tarafından film konusu edilmiş ve film, 2018 yılında The Scar adıyla vizyona girmiştir. Filmin Gonca Us'un ağzından anlatılacağı belirtilmiştir.[1]

Kaza[değiştir

3 Kasım 1996 akşamı içinde DYP Milletvekili Sedat Bucak, ülkücü katliamcı Abdullah Çatlı, Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın olduğu Mercedes’e bir kamyon çarpışmıştı. Katliamcı Çatlı ve Polis Müdürü Kocadağ olay yerinde ölürken Sedat Bucak daha sonrada dokunulmazlığı sayesinde davada yargılanmayarak adet edineceği üzere yaralı olarak kurtulmuştu.

Geçmişte ülkücü-kontrgerilla işbirliği ile düzenlenen pek çok katliama karışan ve bu katliamların yanı sıra uyuşturucu madde kaçakçılığı, cezaevi firarı suçlarından aranan Abdullah Çatlı ile Polis Müdürü Kocadağ’ın yanı sıra bir Kürt aşiretinin de ağası olan Milletvekili Sedat Bucak’ın aynı araçta olması, yine aynı aracın arkasında kaybolduğu bilinen Emniyet’e ait çeşitli silahların bulunması o tarihe kadar hep şüphelenilen fakat bir tülü ispatlanamayan ilişkiler zincirinin de ilk halkasını oluşturdu.

Bu derin ilişkilerin açığa çıkmasıyla ülkede çete ilişkilerin ortaya çıkması için ısrarcı olan bir kamuoyu oluştu. Bu kararlılığın etkisiyle başlayan dava aynı ısrarla devam etmedi. Başlatılan soruşturmayla bu ilişkiler zinciri Özel Harekat Dairesi Eski Başkanvekili İbrahim Şahin, Emekli Yarbay, Eski Mit’çi Korkut Eken, özel timci polisler, Bahçelievler katliamı sanığı Haluk Kırcı’nın da aralarında bulunduğu çeşitli isimlere dek uzadı.

Soruşturma sürdükçe kartopu etkisiyle devlet, siyaset kadrolarında yer alan çeşitli isimlerde davaya katılarak zinciri daha net gözler önüne serdi. Bu isimler arasına şimdinin yeni demokratı, eskinin Emniyet Genel Müdürü, Eski Adalet ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’da yer alarak Abdullah Çatlı’ya, Yaşar Öz’e, Nurettin Güven’e ve Tarık Ümit’e yeşil pasaport ve uzman silah taşıma belgesi verme suçlamasıyla katıldı.

Dava sonucunda Özel Tim Şefi İbrahim Şahin ve eski MİT’çi emekli yarbay Korkut Eken’e çete kurmak ve yönetmekten altışar , özel timci sanıklar Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Bucak’ın şoförü Abdulgani Kızılkaya, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, kumarhaneler kralı Topal’ın iş ortakları Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan’la ülkücü katliam hükümlüsü Haluk Kırcı’ya dörder yıl ağır hapis cezası verildi.

Sedat Bucak 2002’de donulmazlığı kalkınca yargılanmaya başladı. Dava dosyası Bucak ve aşiretine övgülerle süslendi ve Bucak’a yöneltilen üç suçtan ikisi af kapsamına sokulurken çete suçundan da beraat etmesine karar verildi.

Ölenler veya yargılananların dışında kalan Mehmet Ağar ise hala dokunulmazlık zırhı kapsamında DYP Genel Başkanı olarak ülke siyasetimizi renklendiriyor. Kürt sorunu için önerdiği demokratik çözümlerle önümüzdeki dönem hükümetine ortak olmayı umuyor.

Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kontrgerilla çeteleri ise kimi zaman Şemdinli’de kitabevi bombalayarak, kimi zaman Danıştay’a saldırılar düzenleyerek, kimi aydınların araçlarını bombalayarak, mesailerine devam ediyor.

Sendika.org

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.