tarçın şekeri yükseltirmi / Şeker hastalığının çözümü tarçın ve zencefil’de - Yazarlar - Prof. Dr. Erdem YEŞİLADA | STAR

Tarçın Şekeri Yükseltirmi

tarçın şekeri yükseltirmi

Şeker hastalığının çözümü tarçın ve zencefil’de

Türkiye’de 6 milyon diyabetli var, gizli şekeri olanların sayısının da 6 milyon olduğu tahmin ediliyor. Organ hasarı gibi pek çok soruna davetiye çıkaran diyabete çare ise yine doğada. Araştırmalara göre tarçın ve zencefil açlık kan şekeri ve lipit değerleri düşürmede etkili.

Tıp iki şeker hastalığı, metaboliksendrom ve kalp hastalıkları gibi önemli kronik hastalıkların gelişiminde oksidatif hasar ve buna bağlı gelişen iltihap tepkimelerinin önemli rolü bulunduğu bilimsel araştırmalar ile de net bir şekilde ortaya konuldu. Dolayısıyla, günlük diyetlerde oksidatif hasarı (antioksidan) ve iltihaplanmayı (antienflamatuvar)önleyici etkiye sahip doğal ürünlerin, özellikle besin ya da bitki çaylarının tüketimine yer verilmesi, bu gibi önemli sağlık sorunlarının gelişiminin engellenmesinde en akılcı yaklaşım olarak kabul ediliyor.

İkiyüz sekiz tip 2 şeker hastası yürütülen bir klinik araştırma bazı basit uygulamaların sağlığımız üzerinde nasıl olumlu etkileri olabileceğini göstermesi bakımından dikkatimi çekti. Çalışma 29 yaşın üzerinde, açlık kan şekeri 126 mg/mL ve üzerinde olan, insülin kullanmayan ancak gerektiğinde şeker ilacı (metformin, glibenklamid) kullanan, fazla kilolu (beden-kitle indeksi 25 kg/m2 üzerinde), siyah çay içmeyi seven ve beslenme alışkanlıklarında sık olarak baharata yer vermeyen gönüllüler üzerinde yürütülmüş.

Çalışmaya başlamadan önce 3 hafta süre ile gönüllülerin çay içme alışkanlıkları düzenlenmiş. 8 haftalık araştırma uygulamasında tüm gönüllülerin günde 3 bardak siyah çay içmeleri sağlanmış. Her grup 39-42 gönüllü olacak şekilde gruplandırılmış (randomize). Birinci gruptaki gönüllüler sadece siyah çay içerken, diğer gruplardaki gönüllülerin siyah çaylarına verilen baharatlardan birini ilave ederek 10 dakika demledikten sonra içmeleri istenmiş; kakule tohumu (3 gram), zencefil rizomu (3 gram), tarçın kabuğu (3 gram) ya da safran (1 gram). 

Her sabah çayınıza ekleyin

Çalışmanın başlangıcında ve sonunda (8 hafta) gönüllülerden alınan kan örneklerinde biyokimyasal analizinin [açlık kan şekeri, hemoglobin A1c (HbA1c), trigliserit (TG), total kolesterol, düşük yoğunluklu kolesterol (LDL), yüksek yoğunluklu kolesterol (HDL), yüksek hassasiyetli C-reaktif protein (hsCRP) ve F2-izoprostan] yanı sıra vücut ağırlığı ve kalça çapında meydana gelen değişimler değerlendirmeye alınmış.

Siyah çaya zencefil ve tarçın ilavesinin kilolu tip-2 şeker hastalarında iltihap göstergesi olan hsCRP’yi belirgin bir şekilde azalttığı; ayrıca tarçının açlık kan şekeri ve kan lipit değerlerini düşürdüğü; zencefilin ise oksidatif stres belirteci olan F2-izoprostan seviyesini azalttığı gözlemlenmiş. Diğer taraftan, total, LDL ve HDL kolesterol değerlerinde kontrol grubu ile deney grupları arasında bir farklılık gözlemlenmemiş. Bunun nedeni, muhtemelen, kontrol grubuna da antioksidan etkisi bilinen siyah çay verilmesi. Safran ve kakule ilavesinin ise kayda değer bir avantaj sağlamadığı bildiriliyor.

Sonuç olarak, her gün siyah ya da yeşil çayınızı zencefil ve tarçın ilave ederek demlerseniz kan şekeri ve lipit değerlerinin kontrolünü sağlıklı bir şekilde düzenleyebilirsiniz.

Hücre hasarı ve iltihaplanmayı önleyici etkiye sahip doğal ürünlerin tüketimi diyabetin gelişimini engelliyor.

 

Tarçın ve limon kan şekerini düşürür mü?

Bir salgın gibi görülme oranı gittikçe artan diyabet sorunu, özellikle yanlış yaşam ve beslenme biçimleri nedeniyle toplum sağlığını tehdit ediyor. Bu hastalıkla ilgili doğru sanılan birçok yanlış bilginin kulaktan kulağa dolaştığını belirten Doç. Dr. Haluk Sargın, tarçın ve limonun kan şekerini düşürdüğü gibi pek çok inanışın doğrularını anlattı. İşte diyabetle ilgili doğru bilinen 26 yanlış bilgi...

Yayınlanma: 11:12 - 08 Kasım 2016 Güncellenme:

Tarçın ve limon kan şekerini düşürür mü?

Sağlıksız beslenme ve hareketsizlik, kilo alımına yol açmakla birlikte Tip 2 diyabete de zemin oluşturuyor. DİYAOBEZİTE diye bir tabirde ortaya atılan bu durum özellikle büyük şehirde yaşayanları tehdit ediyor. Ulaşım zorlukları sebebiyle yol için aşırı zaman kaybı, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin olumsuzluğu sebebiyle spora yönelememe veya vakit ayıramama, iş yoğunluğundan dolayı atıştırmaya yönelik sağlıksız gıda alımı, ekonomik imkansızlıklar sebebiyle tek yönlü beslenme biçimi obeziteyi dünya çapında ve ülkemizde adeta patlatmıştır.

Dünyanın iletişim sebebiyle yakınlaşmasından ötürü gıda tercihleri değişmiş olup bilhassa yüksek yağ içeren yiyeceklerin, fastfood’ların tüketiminin artışı, lifli gıdaların alınmaması veya seyrek tüketimi, ailelerin evde yemek yapma yerine dışarıdan yemek söylenmesi bu sağlıksız ve tehlikeli zemini meydana getirmiştir.

Masa başı, büro hayatı, bilgisayar ve televizyon alışkanlıkları insanları küçük yaşlardan itibaren hareketsizliğe itmekte egzersiz alışkanlığının toplumdan uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Bütün bu durumlar diyabetin büyüyüp gelişip bir salgın haline gelmesine uygun bir vasat oluşmasına sebep olmaktadır.
ofis

Bütün bu tablonun bize verdiği en önemli mesaj diyabet, diyabet öncesi ve obezite hastalarının bilinçlendirilmesi gerektiği gerçeğini göstermektedir.

Bu itibarla diyabet hastalarına uygun yeterli ve gerekli eğitim verilmesi şarttır. Toplumda diyabete yönelik eğitim verilirken birçok doğru bilinen yanlışla karşılaşmaktayız. Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümünden, Doç. Dr. Haluk Sargın 26 soruda diyabette doğru bilenen yanlışları açıklıyor;

1) İnsülin bağımlılık yapan bir ilaçtır.
İnsülin bir ilaç değil hormondur. Eksik olan bünyeye dışardan verilen takviye bir hormondur. Yani vücudun ihtiyaç duymasından kaynaklanır. Bağımlılık yapma özelliği katiyen yoktur.

2) İnsüline başlandığı zaman bırakılmaz.
İnsülin rezervleri tamamıyla tükenmiş olan diyabetik hastalar istisna, hap kullanan hastaların ağır enfeksiyonlarında, cerrahi girişimlerinde ve gebeliklerinde geçici olarak kullanılıp bırakılabilir. Bazı aşırı kilolu hastalarda insülin rezervi uygunsa ciddi kilo verimi sonucu haplara dönülebilmektedir.

3) İnsülin şişmanlatır.
Egzersiz ve diyetine dikkat eden hastalarda insülin kilo yapmaz. İnsülin direnci sebebiyle iştah artışı olan hastalarda insülin direncini kıran haplarla kombinasyonlar yapılarak iştah artışı engellenebilir.

4) Bazı bitkileri; tarçın ve limonun kan şekerini düşürmesi iddiası
Bilimsel karşılığı olmayan ispatlanmamış söylentilerdir bunlar.

5) Diyabet yaşlandırır.
Bu görüşte tamamiyle yanlıştır. İlaç, diyet ve egzersiz insülin uygulayan hastalarda bir sorun görülmemiştir. Tip 1 Diyabet olup iyi kan şekeri seviyesi yakalanamamışsa gelişme geriliği olabilmekte, yine iyi kan şekeri düzeyi yakalanamamış Tip 2 Diyabetli hastalarda yaşam kalitesi azalmakta diyabetin sorunlarına bağlı maduriyetler ortaya çıkmaktadır.

6) Diyabet hastası spor yapamaz.
Bu bilgide son derece yanlıştır. Bilakis spor yapması önerilmektedir. Spor öncesi ve sonrası kan şekerine bakarak gerekirse bir ara öğün ilave edebilir. Açken (bilhassa sabah) spor yapmak sakıncalı olur. Hipoglisemi riski artar. Kesinlikle doğru değildir. Ayrıca istikrarlı spor yapanlarda insüline olan ihtiyaç azalır, insülin direnci küçülür veya ortadan kalkar.

7) Diyabetikler çocuk sahibi olamaz.
Buda gerçek dışı bir bilgidir. Kan şekeri düzeyi iyi ise üç aylık ortalama HbA1c referans aralıklarda ise gayet sağlıklı çocuk sahibi olunur doğum yapılabilir.
Erkeklerde iyi kan şekeri seviyesi seksüel fonksiyon bozukluğu görülmesine mani olacağından sağlıklı bir cinsel yaşam ve çocuk sahibi olma yeteneğini muhafaza edilmesini sağlar.

8) Meyve suyu tüketimi zararlı değildir.
Meyvenin suyundan ziyade kendisi porsiyon (1 adet) olarak önerilir. Meyve suyu elde etmek için o meyveden 3-4 adet sıkmak, kullanmak gerekir. Bunun tabii sonucu olarak fazla meyve tüketimi glukozun aşırı alımına sebep olur. Ayrıca sıvı gıdalar çabuk emildiğinden kan şekerlerinde ani yükselmelere sebep olur.

9) Sadece kan şekeri çok yüksek olanlar insülin kullanmalıdır.
İnsülin eksikliği, yetersizliği diyabetin oluşumunda esas mekanizmadır. Bu durumun tedavisi insülin salgılatıcı ilaçlar ve etkisini arttırıcı olanları almaktır. Tip 1 Diyabette insülin rezervi kalmamış veya çok azalmıştır. Bu grupta sadece insülin kullanımı zorunludur. Diğer grupta hapların yetersiz kaldığı durumlarda insülin verilebilir. Ayrıca kan şekeri normal giden hap kullanan hastalarda karaciğer veya böbrek hastalığı (yetersizliği) geliştiyse, gebelerde, ameliyat olacak diyabetiklerde, göz sorunları veya kalp damar hastalığı gelişen diyabetiklerde kan şekeri yüksek seyretmese de insüline geçilir.

10) İnsülin tedavisi böbrek ve gözlere zarar verir körlüğe sebep olur iddiası
Tamamıyla gerçek dışıdır. Bilakis iyi regüle olamamış diyabetliler kalp damar hastalığının yanı sıra ağır böbrek hasarı sonucu böbrek yetmezliği ve diyaliz, gözlerde kanamalar ve körlük akıbetiyle karşılaşırlar.

11) Diyabet hastalığı bulaşıcı bir hastalıktır.
Kronik ve metabolik bir hastalıktır. Bulaşıcı özelliği yoktur. Kalıtsal özelliği vardır.

12) Diyabet hastaları göz rahatsızlığı yoksa göz doktoruna gitmemelidir.
Diyabet göz, böbrek ve kalp damar açısından hedef organ hasarı yapan bir metabolik hastalıktır.
Tip 1 Diyabetiklerde tanıdan 5 yıl sonra
Tip 2 Diyabetiklerde tanı konulduğunda göz ve böbrek kontrolleri yapılmalıdır. Sonra da her yıl göz dibi muayeneleri tekrarlanmalıdır.

13) Ailede şeker hastalığı varsa bende muhakkak şeker hastası olurum.
Tip 1 DM ailevi geçiş seyrektir.
Tip 2 DM de ailevi geçiş oranı daha fazladır.
Yaşam tarzı değişiklikleri (yeme içme) disiplini ve egzersiz uygulamalarıyla gerekirse insülin etkisini arttırıcı ilaçlarla diyabetin gidişi durdurulur veya geciktirilir.

14) Diyabet hastası ekmek, patates, makarna yiyemez.
Diyabetik hastalar nişasta tüketebilir. Ancak alınan gıdanın miktarına dikkat etmek gerekir. Diyabetik olmayan hastalara da önerildiği üzere kepekli ürünler tercih edilmelidir.

15) Diyabet hastaları tatlı ve çikolata yiyemez.
Egzersiz ve diyet uyumu olan hastalar zaman zaman ölçülü bir oranda bu gıdaları tüketebilirler.

16) Şişman hastalar muhakkak diyabet olurlar.
Obez ve fazla kilolu olmak diyabet riskini arttırır. Ancak bu hastaların muhakkak diyabet olacağı anlamına gelmez. Tip 2 Diyabet olup obez olmayan çok sayıda hasta vardır. Keskin bir genelleme doğru değildir.

17) Diyabet ciddi bir hastalık değildir.
Diyabet kötü yönetilir veya hasta uyumsuzluğu olup kan şekeri yüksek seyreden bir hal alınca cidden ürkütücü ve akıbeti hiç de iyi olmayan bir hastalıktır. Yavaş ve eziyetli bir ölüm sürecine sebep olur. En sık kalp damar hastalıkları, felç, böbrek yetmezliği, göz hastalıkları sonucu görme kaybı ve körlüktür.

18) Ekşi meyvelerde daha az şeker bulunur.
Tatlı ve ekşi meyvenin içerdiği şeker miktarı aynıdır. Meyveler olgunlaştıkça içindeki şeker miktarı artar emilimi hızlanır. Bu sebeple armut, muz, şeftali, kayısı gibi meyvelerin yumuşak ve sulu olduğu dönemde yenilmemesi veya daha sert olanları tercih edilmelidir.

19) Doğal balda şeker yoktur serbestçe yenebilir.
Hem doğal hem yapay balda glukoz ve früktoz vardır. Bal kan şekerini yükseltir.

20) Hamileyken insülin kullanımı bebeğe zarar verir.
İnsülin bebeğe geçemediğinden herhangi bir olumsuz etkisi yoktur. Plasenta anne rahmi ve bebek arasında kan alışverişi sağlamada bariyer oluşturur. Her maddenin geçişine izin vermez.

21) İnsülin iğne uçları değiştirilmeden birkaç gün kullanılabilir.
İğne uçları her kullanımda değiştirmek zaruridir. İnce iğne uçları ilk bastırmadan sonra dik kalma vasfını kaybetmekte ve yamulmaktadır. Bu yamulma sonraki iğne uygulamalarında can acımasına sebep olmakta, kanama ve enfeksiyon riskini arttırmaktadır. İnsülin protein yapısında bir hormondur. İğne ucu kalemde takılı kalınca bakteriler yerleşir. Kalem içi insüline bu bakteriler ulaşıp ilacın vasfını bozabilir. Deride oluşan bakteriyel enfeksiyonlara sebep olur.

22) Diyabet cinsel hayatı bitirir.
İyi yönetilmeyen ve yüksek kan şekeri seviyesiyle seyreden hastalarda cinsel hayatı olumsuz etkiler. Dikkat edildiği taktirde sağlıklı bir cinsel hayat mümkündür.

23) Diyetisyene başvurmadan diyet uygulamalar.
Diyabet hastaları Diyabet hastalarına özel kişisel özellikleri de dikkate alınacak şekilde özel spesifik bir diyet programına diyetisyen eşliğinde muhakkak başlamalı ve sürdürmelidir.

24) Diyabet hastaları sinirli olurlar.
Hipoglisemi dediğimiz kan şekeri düşüklüğünde rastladığımız bir durumdur. İlaç ve diyet uyumu sağlandığında bu tür bir yakınma olmaz.

25) Kan şekeri normalize edildikten sonra hastanın kontrolleri yaptırmaması ve iyileşme hali olduğu düşüncesi
Bu durum uyumlu tedavi sonucu elde edilen iyilik hali sonrası ortaya çıkar. Hastanın kan şekeri ortalaması iyi de çıksa doktorunun önerdiği zamanlarda muhakkak kontrollere gelmesi gereklidir. İyileştim zannıyla ilaç alımını terk etme, kontrollere gelmeme son derece hatalı bir tutumdur.

26) Diyabet çok şeker yiyen insanlarda görülür
Bu düşünce tamamen yanlış olup çok şeker yeme yüksek kalori alımına sebep olmakta obeziteye sebep olmakta, genetik yatkınlığı olan kişilerde diyabetin oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

ameliyatannebalBebekÇocukdiyabetdiyetDünyaEgzersizgenetikGörme kaybıKadıköyobezobeziteÖlümşekerşeker hastalığı

Tarçın diyabetli hastalarda kan şekerini düşürebilir mi?

 

2003 yılında yayınlanan bir bilimsel çalışmadan sonra yazılı ve görsel basının ilgisi tarçının diyabetteki etkisi üzerine yoğunlaştı. Sanırım son günlerde de “tarçın diyabetli hastalarda kan şekerini düşürüyor mu?” sorusu çok tartışılan konulardan biri. 2003 yılında yayınlanan ilk klinik çalışmada tip-2 diyabet hastası 60 gönüllü üzerinde 40 gün boyunca 1, 3 ve 6 gram Çin tarçını ya da boş ilaç (plasebo) uygulanmış. Tarçın verilen tüm hastalarda açlık kan şekeri ortalama yüzde 29 azalma ile 236’dan 175 mg/dl’ye düşürülmüş. Ayrıca trigliserit seviyesinde yüzde 23-30, LDL kolesterolde yüzde 7-27 ve total kolesterolde yüzde 12-26 düşme gözlenmiş. Bu klinik çalışmadan sonra araştırıcıların bu konu üzerindeki ilgisi önemli sayılabilecek bir artış gösterdi. Bilimsel kaynaklarda sadece 2007 yılında bu konuda yayınlanmış 10 kadar çalışma tespit ettim.

 

2006 yılında yayınlanan bilimsel kriterlere uygun (randomize, plasebo kontrollü, çift körlü) tasarımda bir başka klinik çalışmada, tip-2 diyabetli 79 hastaya 4 ay süresince günde 3 gram tarçın verilmesi ile yine kan şekeri üzerinde belirgin bir etki gözlendiği bildiriliyor. Tarçın verilen grupta açlık kan şekerinde gözlenen düşme yüzde 10,3 iken, boş ilaç verilen deney grubunda yüzde 3,6. Ancak ilk çalışmadan farklı olarak, kolesterol (total, LDL, HDL), trigliserit ve hemoglobin A1c (kan şekeri kontrolü için önemli bir değer) üzerinde bir etki gözlenmemiş. 2007 yılında yürütülen bir başka çalışmada ise, sağlıklı gönüllülere günde 5 gram (tek seferde) Çin tarçını ya da boş ilaç verilmesi ile tarçının glukoz tolerans testi ve insülin direnci üzerinde etkili olduğu ve bu etkisini 12 saat kadar sürdürebildiği gözlenmiş. Bu çalışmada gönüllülerin deneyden iki gün önce ve sonrasında yedikleri, içtikleri (alkol ve kafeinli içecekler kullanılmamalı) kontrol altında tutulmuş olması, bence çalışmanın dikkat çekici önemli bir özelliği. Olumlu sonuç bildiren bu çalışmalarda, özetle, tarçının 3-6 gram günlük miktarlarda uygulanması ile tip-2 diyabet hastalarında kan şekeri üzerinde orta derecede bir etkisi gözlenmiş. 2007 tarihli bir başka çalışmada onbeş kadına (polikistik ovaryum sendromlu) 2 ay süresince her gün tarçın özütü ya da boş ilaç (plasebo) verilmesi ile tarçın özütü verilen grupta insülin direncinin belirgin bir şekilde azaldığı, boş ilaç grubunda ise böyle bir gelişme sağlanamadığı bildiriliyor. 

 

Bunların dışında, bir de olumsuz sonuç gözlenen çalışmalar var: bunlardan ikisi yine tip-2 diyabetli hastalar üzerinde yürütülmüş; ancak etki gözlenmeyen çalışmalarda en çok dikkatimi çeken husus kullanılan miktar; birinde 25 hastaya günde 1,5 gram (500 mg x 3 defa), diğerinde ise 60 hastaya 3 ay süresince günde 1 gram (500 mg x 2) Çin tarçını tableti verilmiş. Sanırım burada yanılgıya yol açan nedenlerden biri, 2003 yılındaki ilk klinik çalışmada günde 1 gram tarçın verilen kişilerde de 6 gram tarçın verilenler gibi etki görüldüğünün bildirilmesi! Ancak daha sonra yapılan ve olumlu sonuç gözlenen tüm çalışmalarda tarçın 3 gram ve üzerindeki miktarlarda kullanılmış. 

 

2007 tarihli bir klinik çalışma ise, farklı olarak Tip-1 diyabet hastaları üzerinde yürütülmüş ve doğal olarak etkisiz bulunmuş. Bu çalışmada hastalara 90 gün süre ile 1 gram tarçın tableti ya da boş ilaç (laktoz) verilmiş. Tarçın üzerinde yapılan deneysel çalışmalarda, vücutta insülin üretimini artırarak etki ettiği ileri sürüldüğünden, insülin üretimi olmayan tip-1 diyabet hastalarında bu tip bir etki gözlenmemesi bence beklenen bir sonuç, diğer taraftan, hastalara verilen miktarın düşük olması (1 gram) ve 90 günlük sürenin alyuvarların yaşam süresinden (120 gün) daha kısa oluşunun bu olumsuz cevapta bir rolü bulunup bulunmadığı tartışılabilir. 

 

Esasında Tarçının şeker hastalarında etkili olup olmadığı konusunda ayrıntılı bir yazı yazmamın nedeni, Fakültemizdeki Fitoterapi Yüksek Lisans Programında eğitim alan bir hekim öğrencimin bana gönderdiği bir elektronik-ileti. 8 ocak 2008 tarihli “Diabetes Today” isimli dergide çıkan ve “Tarçın kan şekeri veya trigliserit seviyesi üzerinde etkisiz” başlıklı yazı. Herhangi bilimsel değeri olmayan bu yazıda yukarıda bahsettiğim sadece olumsuz klinik çalışmaları değerlendirerek bu sonuca varmışlar. Halbuki klinik çalışmalar haricinde, yapılmış deneysel (in vitro ve in vivo) çalışmalar ile tarçının etkinliği ve muhtemel etki şekli ortaya konulmuş. Tarçının vücutta insülin salınımını artırdığı, insülin ile tarçın birlikte uygulandığında insülinin etkisinin belirgin bir şekilde artış gösterdiği tespit edilmiş.

 

O halde bu çalışmalardan çıkarılabilecek sonuç ne? Aynı bardağın dolu ve boş taraflarından bakılarak yapılan değerlendirmeler gibi! Ben dolu tarafında bakmayı tercih ediyorum. Öncelikle tarçının etkinliği deneysel çalışmalar ile net bir şekilde ortaya konulduğuna göre, klinik çalışmalarda gözlenen olumsuz sonuçların klinik çalışmanın hatalı tasarımdan ileri gelebileceğini göz önüne almak gerekir. Tarçının diyabette etkili bileşeni biliniyor mu? 

 

Tarçın diyabetli hastalarda kan şekerini düşürebilir mi?-2

 

Tarçın’ın kan şekerini, kolesterolü ve düşüren bileşeni; sinnamil aldehit.

 

2007 tarihli bir deneysel çalışma, daha önce bahsettiğimiz çalışmalardan farklı olarak tarçının uçucu yağında (kokulu kısmı) bulunan temel bileşen olan sinnamaldehit üzerinde yürütülmüş. Sıçanlara 45 gün süresince bu maddenin uygulanması ile, normal sıçanlarda kan şekeri ve trigliserit değerleri üzerinde herhangi bir belirgin etki gözlenmezken, diyabetli sıçanlarda 45 gün sonunda kan şekerinde yüzde 70 kadar düşme sağlanmış. Bu değer, şeker ilacı (glibenklamit) verilen deney hayvanlarının kan şekerinde sağlanan düşmeye yakın bir miktar ve, tabii daha önemlisi, bu süreç içerisinde de herhangi bir deneysel toksisite bulgusu tespit edilmemiş. Diğer önemli bulgu ise, diyabetlilerde kan kolesterol, trigliserit  seviyelerinde sağlanan belirgin derecede azalmanın yanı sıra, iyi kolesterol (HDL) düzeyinin yükselmesi.

 

İki haftadır tartıştığımız deneysel ve klinik bulgular sonucunda, tarçın’ın tip-2 diyabet hastalarında kan şekerinin düşürülmesinde etkili olabileceği anlaşılıyor. Bu konudaki yorumlarımı maddeler halinde sıralamak daha iyi olacak sanırım: 1) Bir kere tip-1 diyabet hastalarında dikkate değer bir yarar beklemek yanlış olur, şüphesiz. Tarçının insülin salınımını artırdığı deneysel olarak ortaya konulduğuna göre klinik çalışmalarda hasta grubunun dikkatle seçilmesi gerekir. Yani hiç insülin salgılayamayan hastalarda tarçın kullanılması mantıklı değil. Hedef kitle tip-2 diyabet hastaları. 2) Kullanılacak tarçın tipi “Çin tarçını”, çünkü içerisinde yüzde 85-90 sinnamil aldehit taşıyor ve çalışmalar da bu tür tarçın üzerinde yürütülmüş. Ülkemizde kullandığımız kıvrık çubuklar halinde satılan tarçın ise genellikle Seylan tarçını ve sinnamil aldehit miktarı daha düşük (yüzde 65-70), tabii diğer tarçın tiplerinde (düşük kalitede) bu maddenin oranı çok daha düşük. Dolayısıyla kullanılacak tarçın tipinin iyi seçilmesi gerekiyor. Kaldı ki bu madde uçucu yağın içerisinde bulunan bir bileşen olduğundan, beklemiş tarçın ya da pişirilmiş tarçınlı kurabiye vb. ürünlerde etkili bileşenin kaybı göz ardı edilmemeli. 3) Kullanılacak miktar da son derece önemli; günde 5-6 gram. 4) Tabi süre de önemli, eğer hemoglobin A1c değeri takip edilecekse en az 5-6 aylık bir uygulama süresi gerekir sanırım. 4) Çalışma grubunun diyetinin çalışma süresince sıkı bir şekilde izlenmesi de en önemli hususlardan biri. 

 

Tarçın uçucu yağının zararlı mikroorganizmalar üzerinde antibiyotik etkisi var:

 

Seylan tarçınından elde edilen uçucu yağın ve temel bileşeni olan sinnamaldehitin bazı zararlı bakteri ve mantarlar üzerinde deneysel olarak antibiyotikler kadar etkili olduğu tespit edilmiş. Ancak benim ilgimi çeken bir başka çalışma;  Hepimizin bildiği gibi antibiyotiklerin gelişigüzel kullanılması ile antibiyotiklere dirençli, onlardan etkilenmeyen zararlı mikroorganizmaların sayısında müthiş bir artış var. Uzmanlar yakın gelecekte etkili bir antibiyotik kalmayacağı ve insanların eskiden olduğu gibi enfeksiyonlardan kitleler halinde ölebileceği uyarıları yapıyor. 2007 tarihli bir çalışmada tarçın uçucu yağı veya sinnamaldehitin klindamisin antibiyotiği ile birlikte uygulanması ile dirençli bir bakteri türü (klindamisine dirençli Clostridium difficile) üzerinde antibiyotiğin etkisini 16 defa daha kuvvetlendirdiği tespit edilmiş. Laboratuvar koşullarında elde edilen bir sonucun belki henüz fazla bir değeri bulunmuyor gibi görülmesine karşılık, bence ilerisi için ümit verici. Antibiyotikler ile birlikte uygulandığında antibiyotiğin etkisini bu şekilde kuvvetlendiren maddelerin keşfedilmesi ve tabii kullanılmaya başlanması, antibiyotiklerin daha düşük miktarlarda etkili olabilmesini, dolayısıyla daha az yan etki göstermesini ve daha önemlisi antibiyotiklere dirençli bakterlerin oluşumunu yavaşlatacaktır. Henüz deney hayvanı (in vivo) ve klinik çalışma yapılmadığından bu hayalin ne kadarı gerçek olabilir, onu bilemem!

 

Tarçının zararı var mı?

 

Tarçın genel olarak sevilen bir aromaya sahip olduğu için uçucu yağından diş macunu, pastil, şurup ya da çiklet gibi ürünlere aroma vermek amacıyla da yararlanılmaktadır. Yayınlanan yeni bir çalışmada, tarçın lezzetinde diş macunu kullanan bazı hassas kişilerin ağzında iltihaplı alerjik reaksiyonlara yol açtığı bildirilmektedir. Başlıca şikayetler; dudaklarda şişme, diş etinde ve dilde kızarıklık ve şişkinlik olarak bildiriliyor. Tarçınlı kurabiye ya da muhallebi yemenin böyle bir allerjiye yol açabileceğine pek ihtimal vermiyorum, ama allerjik kişilerde dikkatli olmak yerinde olur.

Bunun dışında yapılan deneysel çalışmalarda, tarçın ve temel bileşeninin (sinnamil aldehit) karaciğer ve diğer organlar üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi gözlenmemiş.


nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır