tbmm açılışının kaçıncı yıl dönümüdür / UNESCO Türkiye Millî Komisyonu

Tbmm Açılışının Kaçıncı Yıl Dönümüdür

tbmm açılışının kaçıncı yıl dönümüdür

kaynağı değiştir]

Ana madde: Türkiye'de çok partili dönem

Cumhuriyet tarihinin ilk çok partili seçimi 1946 yılında yapılmış (bugün hâlâ tartışmalı) ve iktidardaki CHP 397 milletvekili, muhalefetteki Demokrat Parti ise 61 milletvekili kazanmıştır. Seçim Kanunu'nda yapılan değişiklik ile 1950 seçimleri gizli oy ve açık tasnif ile gerçekleştirilmiş ve bu sistem ile yapılan ilk seçimi Demokrat Parti 416 milletvekilliği ile kazanmıştır. Ana muhalefete düşen CHP 69 ve Millet Partisi ise 1 milletvekilliği kazandı.[18]

Bu alıntılar ve tespitler, 1950'li yıllarda Türkiye'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ve dönemin siyasi atmosferi hakkında farklı akademisyenlerin ve uzmanların görüşlerini yansıtmaktadır. İşte bazı ana noktalar:[19]

  1. Prof. Dr. Bernard Lewis'e göre, Atatürk sonrası Türkiye'nin demokratik gelişimi açısından en önemli dönüm noktası, 1950'de gerçekleşen serbest ve dürüst bir seçimin muhalefetin ezici bir zaferiyle sonuçlanmasıdır.
  2. Prof. Dr. Mim Kemal Öke, DP'nin iktidara gelmesini toplum ağırlıklı siyasal sürece geçişin bir kilometre taşı olarak değerlendirir. Ancak zamanla DP'nin popülist demokrasiden otoriter bir popülizme doğru ilerlediğini belirtir.
  3. Cem Eroğul'a göre, DP'nin iktidara gelmesinin en önemli sebepleri, CHP'ye duyulan yaygın muhalefet ve egemen sınıfların artan iktidar arzusudur.
  4. Akademisyen Erdinç Yazıcı'ya göre, 1950-1960 arası Türkiye'de altyapı çalışmaları ve sanayileşme açısından önemli bir dönemdir. Bu dönemde DP, geleneksel yapıları değiştirerek toplumsal dönüşümü başlatmıştır.
  5. Akademisyen Ömer Çaha, DP'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'de cumhuriyetin gerçek anlamda halka dayalı bir yönetim haline geldiğini ifade eder.
  6. Doç. Dr. Vedat Bilgin'e göre, DP'nin iktidara gelmesiyle Türkiye'de devletle toplum arasındaki siyasi mesafe fark edilmiş ve halkın denetimi ve katılımı artmıştır.
  7. Suavi Tuncay, DP'nin ekonomik ve siyasi anlayışının Türkiye demokrasisi açısından önemli bir yer tuttuğunu belirtir.
  8. Prof. Dr. Turan Güneş, 1950'li yıllarda Türkiye'nin geri kalmış bir ülke olduğunu, CHP'nin halkla bağlantısının zayıfladığını ve DP'nin siyasi atmosferi değiştirdiğini ifade eder.[19]

Bu alıntılar, DP'nin iktidara gelmesinin Türkiye'de demokratikleşme sürecini etkilediğini ve toplumsal değişimlere yol açtığını göstermektedir. Farklı akademisyenler ve uzmanlar, DP döneminin Türk siyaseti ve toplumu üzerindeki etkileri hakkında çeşitli değerlendirmelerde bulunmuştur:[19]

Tevfik Çavdar'a göre, 1954 seçimlerinde CHP'nin tam bir çöküntü ve dağılma yaşadığı ifade edilmektedir. Şevket Süreyya Aydemir ise DP iktidarının 1954-1957 döneminde hem zaferin zirvesine ulaştığını hem de yenilginin başlangıcını yaşadığını belirtir. Aydemir'e göre, DP'nin kader diyagramı bu dönemde çizilmeye başlanmıştır ve iktidarın tasfiyesi bu süreçte şekillenmeye başlamıştır.

Başka bir değerlendirmede ise, 1950-1960 döneminde DP iktidarına yönelik eleştirilerin, halkın çıkarlarına ve temel politikalarına yönelik olmadığı belirtilmektedir. Eleştirilerin büyük bir kısmının iktidar mücadelesi veren bürokrat ve seçkin aydınlardan oluşan grupların çıkarlarına yönelik olduğu ifade edilir. Bu aydınların eleştirilerinin altında kendi ayrıcalıklarını hukuki bir şekilde korumak istedikleri görülmektedir.

1957 seçimlerinden sonra muhalefet güçlenmiş ve iktidara karşı bir cephe birliği oluşturulmuştur. Bu durum DP yöneticilerini siyasi ve ekonomik alanda baskıya maruz bırakmış, iktidar-muhalefet anlaşmazlığı siyasi rejim konularında yoğunlaşmış ve ekonomik sıkıntılar muhalefetin halk desteğini kazanmasına yol açmıştır. Basın da büyük ölçüde muhalefet tarafını tutmuştur, çünkü Basın Kanunu'nda yapılan değişiklikler ve ispat hakkı tartışmaları devam etmektedir.[19]

Siyasi atmosferin giderek ağırlaşması üzerine hükümet, basın ve muhalefet hakkında soruşturma yapmak ve baskıyı arttırtmak üzere Meclis Tahkikat Komisyonu kurmaya karar vermiştir. Bu karar muhalefet tarafından anayasa dışı bir girişim olarak nitelendirilmiş ve basın da geniş ölçüde desteklemiştir. Bu gelişmeler sonucunda tepkiler sokaklara yansımış, üniversitelerde öğrenci gösterileri ve protestolar gerçekleşmiştir. Bu hareket, "Anayasa ve hukuk dışı davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı milletin direnme hakkını kullanması" olarak tanımlanmıştır. CHP Meclis Grubu adına konuşan İsmet İnönü, iktidarın tüm bu düzenlemeleri kendi lehine şartlar altında seçime gitmek ve % 96,6 çoğunlukla yeniden iktidara gelmek için yaptığını, ancak vatandaşın buna izin vermeyeceğini ileri sürmüştür.[20]

Kanunun çıkmasının ardından tepkiler sokaklara taşındı ve önce İstanbul Üniversitesi'nde (28 Nisan 1960) ve ardından Ankara Üniversitesi'nde (29 Nisan 1960) geniş ölçekli öğrenci gösterileri ve protestolar gerçekleşti. Bu olaylar 27 Mayıs 1960 tarihine kadar tekrarlanmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askeri darbesi ile Demokrat Parti iktidarı sona erdirilmiştir.[19]

27 Mayıs Darbesi'nden sonra Cumhuriyet Senatosu ile birlikte çift meclisli sisteme geçilmiş ve 12 Eylül 1980 Darbesi'ne kadar bu sistem kullanılmıştır.

1960-1980[değiştir

TBMM'nin açılışının 102. yıl dönümünde Birinci Meclis'te tören düzenlendi

Törene, TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ve TBMM'de grubu bulunan siyasi parti temsilcileri ile bazı milletvekilleri katıldı.

Tören, Birinci Meclis'te ilk konuşmayı yapan Sinop Mebusu Şerif Bey'in konuşmasının ses kaydının dinletilmesi, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı.

TBMM Başkanı Şentop, burada yaptığı konuşmada, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk binasının abidevi oluşunun, fiziksel özelliğinden değil, tarihin en zor döneminde, milletin istiklal ve istikbal mücadelesine ev sahipliği yapmasından kaynaklandığını söyledi.

Birinci Meclis'in, Milli Mücadele'nin ve milli iradenin tecessüm ettiği, bir büyük mananın fiziki bir mekana, bir binaya dönüştüğü yer olduğunu vurgulayan Şentop, şöyle devam etti:

"İnsanlık tarihinin en haklı mücadelesinin, üstelik en meşru şekilde yönetildiği ve dünyada bir benzeri olmayan bu mübarek mekanın ruhuyla geleceğimizin teminatı sevgili çocuklarımızı muhabbetle kucaklıyor, milletimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı en içten dileklerimle tebrik ediyorum. Şartların ne olduğuna bakmadan, zaferden başka hiçbir neticeyi kaale almadan milli mücadeleyi başlatan, bir yangın yerine döndürülmüş vatan topraklarında bu mübarek Meclisi kurma iradesini kararlılıkla göstermiş, ilk milletvekilleri hatta Meclis Başkanı bizzat cephede savaştığı için gazi sıfatını hak etmiş bir Meclis mensuplarının torunları olarak, hepsinin aziz hatırasını tazimle yad ediyorum."

Şentop, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, istiklal uğruna canını feda eden aziz şehitlere de rahmet diledi.

21 Nisan 1920'de, "Heyet-i Temsiliyye Reisi" sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa'nın yayınladığı genelgeye işaret eden Şentop, genelgede, Meclis'in açılışı münasebetiyle bütün şehirlerde ve Ankara'da hatimler ve Buhari-i Şerifler okunmaya başlanması, bereketinden istifade etmek amacıyla açılış için özellikle cuma gününün seçildiği, cuma namazından sonra sancak-ı şerifle beraber Hacı Bayram Camisi'nden Birinci Meclis binasına yürüneceğinin bildirildiğini hatırlattı.

Ankara'nın manevi mimarı Hacı Bayram Veli Hazretlerinin huzurunda toplanıldığını aktaran Şentop, cuma namazından sonra açılış merasimi için heyecanla toplanan binlerce insanın sevinç gözyaşları eşliğinde ve dualar okunarak, bu binaya geldiğini ve ilk oturumun başladığını anlattı.

Yüce Meclis'in açılışında ilk oturuma en yaşlı üye sıfatıyla başkanlık yapan Sinop mebusu Şerif Bey'in konuşmasından bir bölümü okuyan Şentop, Şerif Bey'in konuşmasının son paragrafındaki, "Milletimizin içeride ve dışarıda tam bağımsızlık anlayışı içinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığının bütün cihana ilanı" sözlerine dikkati çekti.

Meclis toplama konusundaki hassasiyeti, Mustafa Kemal Paşa'nın sözleriyle anlattı

İstanbul'un işgaliyle beraber, 700 yıldan fazla devlet olarak yaşanılan topraklarda bir hakimiyet sorunu ortaya çıktığını anlatan Şentop, yine Birinci Meclis binasında, ilk Meclis Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa'nın, şu sözlerini hatırlattı:

"Şu halde millet bugün 700 yıldan beri şan ve şevketle muhafaza ve müdafaa ettiği istiklal ve varlığının bekası için İstanbul'un işgali hadisesinin vücuda getirdiği hukuki vaziyeti tamir etmek mecburiyetindedir ve bunda o kadar acele edilmelidir ki devam edilecek bu hakimiyet fasılasının maazallah, tam çözülmeye sebep olmak suretiyle düşmanlarımızın düşüncelerini fiilen tesis etmesine imkan kalmasın. Bundan dolayı her şeyden evvel, haklarını müdafaaya ve var olmaya kabiliyetli bir millet halinde, milletlerarası hukuk ve vazifelerine hürmet olunmasını isteyebilecek, medeni ve esaslı teşkilat ile henüz yaşamakta olduğumuzu bütün cihana bir defa daha büyük bir kuvvet ve metanetle ilan ihtiyacındayız. Bunun için de yıkılan esas teşkilatımızın yani anayasal düzenimizin bıraktığı boşluğu derhal doldurmak zaruretindeyiz."

TBMM Başkanı Şentop, bu sözlerin, vatan toprakları işgal altındayken bir an önce ve ilk iş olarak bir Meclis toplama konusundaki hassasiyeti ve büyük gayreti anlamada en önemli kaynak olduğunu vurguladı.


23 Nisan 1920'de, Meclis binasının dar salonuna, geniş ve çok güçlü bir mana doldurulduğuna işaret eden Şentop, "Her şeyden önce tam bağımsızlık idealiyle bir siyasi varlık, bir devlet olarak hayatta olduğumuzun ilanı, böylece milletin mukadderatına bizzat el konulduğu hususu, milli mücadelenin yönetilmesi ve inkıraz yani çökme aşamasındaki devletin inşası. Bunların hepsi bu fiziken küçük binada, çok zor şartlar ve imkansızlıklar içinde bir araya gelen, büyük ideallerin ve iddiaların, devasa cesaretlerin ve sarsılmaz kararlılıkların sahibi insanların omuzlarında yükselmiştir." diye konuştu.

Şentop, Meclis'in ifa ettiği büyük vazifeyi ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu çatı altında şöyle dile getirdiğini aktardı:

"23 Nisan 1920, Türkiye milli tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün cihan-ı husumete karışı kıyam eden Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni vücuda getirmek hususunda gösterdiği harikayı ifade eder. Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir. Türk milleti, mukadderatını, Büyük Meclisi'nin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren, karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felaketlerden, milletin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır."

"Milli Mücadele'nin ilk esası şüphesiz ki tam bağımsızlık hedefidir"

Mustafa Şentop, Milli Mücadele'nin ilk esasının şüphesiz ki "tam bağımsızlık hedefi" olduğunun altını çizerek, "İkinci büyük esas ise tam bağımsızlık yolundaki mücadeleyi mutlaka ve sadece millete dayanarak, milletten meşruiyet alarak yönetmektir. Vatanın içinde bulunduğu ateş çemberinde 'Önce ordu kurmalıyız.' diyenlere Mustafa Kemal Atatürk, 'Önce meclis' diye diretiyordu, 'Önce meşruiyet, çünkü meclis milli dertlerin şifahanesidir.' diyordu." ifadelerini kullandı.

Şentop, "İlk Meclis binamız, bu sıralar, kürsüler çok şeye şahit oldu, ateşli konuşmalar, sert tartışmalar, uzun müzakere ve istişareler, İstiklal Marşı'nın okunması ve kabulü, kazanılan zaferlere şahitlik etmenin gururu. Bu Meclis'in havasını böyle özel bir günde teneffüs etmek, o anları anmak, zihinlerimizde canlandırmak, yüreğimizde hissetmek aslında ne denli zor ve şerefli bir vazife yaptığımızı bizlere hatırlatıyor." değerlendirmesini yaptı.

İlk Meclis üyelerinin 115 memur ve emekli, 69 din adamı, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 6 gazeteci ve 2 mühendisten kurulu 380 milletvekilinden oluşan bir "Halk Meclisi" olduğuna dikkati çeken Şentop, şunları kaydetti:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışına giden süreçte, vatanın işgal ve ilhakına karşı giderek sesini yükselten ve irili ufaklı yaklaşık 2 bin 500 toplantı ve kongreyle açıkça bu işgale karşı koyacağını bütün dünyaya ilan eden bu aziz millet, 23 Nisan 1920'de, bütün sözlerini, bütün seslerini ve bütün gücünü bu mukaddes çatı altında birleştirmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışıyla tek ses, tek yürek olduğunu bütün cihana göstermiştir. Meclis'in açılması ve Milli Mücadele'nin Meclis'imiz eliyle kazanılması, devletin yeniden Meclis eliyle inşası demokrasi tarihimiz açısından gurur verici olduğu kadar emperyalizmin boyunduruğu altında ezilen mazlum milletlere bağımsızlık ve özgürlük ilhamı vermesi bakımından da son derecede kıymetlidir."

"Meclis, milletin mücadelesine mekan olmaya devam edecektir"

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bir asır önce bu milletin varlığına kasteden düşmanların, bugün artık yeni silahları, araçları, taktikleri ve propagandaları olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletimizin bekasına yönelik saldırı bir asır önce akamete uğratılmış olsa da bugün farklı kisve ve şekillerde yeniden ortaya çıkıyor ve şüphesiz gelecekte de ortaya çıkmaya devam edecektir. Bu sebeple, Milli Mücadele tarihin bir döneminde yapılmış ve tamamlanmış bir süreç değildir, Milli Mücadele süreklidir, kesintisiz devam etmektedir, devam edecektir. Hem ilk Meclis'imizin bu tarihi binası hem de 15 Temmuz'da bombalara maruz kalan şimdiki Meclis binamız, milli iradenin tecelligahı ve gerekirse karargahı olarak bu milletin iradesine ve büyük karakterine, mücadelesine mekan olmaya devam edecektir. Kuvayı Milliye'nin ve ilk Meclis'in, fedakarlığın ve cefakarlığın timsali yiğitlerine, serdengeçtilerine selam olsun."

Gazi Meclis'in açılışının 102'nci yılını kutlayan Şentop, ramazanın millete, İslam dünyasına ve tüm insanlığa esenlik ve barış getirmesini diledi.

Şentop, konuşmasını, "102'nci yılını idrak ettiğimiz Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum." sözleriyle tamamladı.

Konuşmasının ardından Meclis Özel Defteri'ni imzalayan Şentop, 100 yıl önce asılan, bugün de camekanda sergilenen Türk bayrağı önünde beraberindekilerle fotoğraf çektirdi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
kaynağı değiştir]

Atatürk'ün ölümüyle birlikte, Kasım 1938'e kadar tek parti yönetimi altında olan Türkiye'de İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildi. Bu yeni dönem, 1938-1945 yılları arasındaki süreyi kapsayan ve Türk siyasi tarihinde "Millî Şef Dönemi" olarak adlandırıldı. İsmet İnönü, Türk siyasi hayatında "Millî Şef" olarak anılan tek kişidir. Bu kavramın kullanımı daha öncesine dayanmasına rağmen, İnönü'nün seçilmesiyle şeflik siyasi bir sistem haline gelmiştir. İnönü, resmi unvanı olarak "Millî Şef" olarak anılmış ve bu tâbir her yerde onun için kullanılmıştır.

Millî Şef döneminde, Türkiye'de iki genel seçim yapılmıştır. Bunlardan biri 1939'da, diğeri ise 1943'te gerçekleşmiştir. Ayrıca, 1938, 1939, 1943, 1944 ve 1945 yıllarında bazı seçim bölgelerinde boş olan milletvekillikleri için ara seçimler düzenlenmiştir. 1939 genel seçimleri, 1908 tarihli İntihâb-ı Mebusân Kanunu'na göre yapılan son seçimdir. Büyük Millet Meclisi, Ocak 1939'da yeni bir seçime gitme kararı almıştır. Basında da sık sık seçimle ilgili haberler yer almıştır. CHP, tüm illerde aday göstereceğini ve birkaç ilde bağımsız milletvekilliği için boş yer bırakacağını duyurmuştur.

17 ve 20 Şubat 1939 tarihli Tan gazetesinde, milletvekili olmak isteyenlerin sayısının birkaç bine ulaştığı belirtilmektedir. İkinci tur seçimleri için aday listesi 13 Mart'ta ilan edilmiş ve seçimler 15 Mart'ta başlamış, 21 Mart akşamına kadar devam edeceği ifade edilmiştir.[14]

1946-1960[değiştir kaynağı değiştir]

Ankara'da Toplanacak Olağanüstü Yetkili Meclis İçin Seçimler[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır