totem ve tabu ekşi / Sigmund Freud arşivleri - Doruk Yayınları»Doruk Yayınları

Totem Ve Tabu Ekşi

totem ve tabu ekşi

1) Hangi kitabından başlamalıyım?
2) Hangi yayınevinin çevirisini tercih etmeliyim?
3) ''Freud okumadan önce şunu okursan iyi olur.'' Diyebileceğiniz kitaplar var mı?

Teşekkürler.

 

3- o işi freud baslattıgından once freud sonra basklarına devam edebilirsin

bryan fury

1) düşlerin yorumu deniyor genelde ama psikanaliz üzerine ve günlük yaşamın psikopatolojisi de olabilir.

Eğer antropolojik yorumlarını okumak istersen, direk totem ve tabu, uygarlığın huzursuzluğu olarak başlayabilirsin. Ben ilk bunları okumuştum.

2) Hangi kitabı hangi yayınevinden çevrilmiş tam hatırlamıyorum. Ama say ve metis'ten çevirileri de vardı. İlk elden onları tercih et.

3) Muhtemelen vardır ve hatta gereklidir. Ama birikimin belki yeterli olur. Freud genelde ağır bulunuyor çünkü psikanaliz oldukça geniş bir alan.

Saffet Murat Tura'nın 'freud'dan lacan'a psikanaliz' kitabı var. Çok güzel bir kitap ama giriş mi yoksa girişin 1-2 aşama üstü mü tam bilemiyorum.

protector

1- ne ilgini çekiyor? psikanaliz derya deniz, psikanaliz mi okumak istiyorsun özellikle diye sorayım hatta. ilgini çeken alt başlık seç, oradan başla. vaka analizlerinden de başlayabilirsin. düşlerin yorumu da olabilir.

2- türkçede payel'de, metis'te ve say yayınlarında vardı freud yanılmıyorsam. metis'in dili yorucu geliyor bana ki direkt benim alanım. bu 3 yayından da okuyabilirsin, hepsinin seveni sevmeyeni var. bir de çeviri işi zor oluyor tabii, kavramları kendilerine göre çevirenler olunca. kitapçıya git karıştır, yakın geleni seç bence.

3- psikoloji kitabı www.idefix.com oku, harika olduğunu düşünüyorum. ana fikirleri küçük küçük açıklıyor. freud okumadan önce al oku demiyorum ama freud yerine başka bir şey mi okusam diyorsan yardımcı olur.

sayns

@acediac çok cahilce yorum yapmışsın. psikoloji alanındaki tüm akademilerde freud okunur.

sayns

Önden psikanaliz nedir? Kavramları nelerdir üzerine basit temel kitaplar okumadan o işe soyunmak insanı zorlar kanaatimce.

psmstc

kesinlikle düşlerin yorumu. onun ilk önemli akademik çalışması odur zaten.

kampaspe

1

dinin nevrotik altyapısı

  • (bkz: totem ve tabu)
    (bkz: musa ve tektanrıcılık)

  • üstüne uzun uzadıya konuşulası, başlığı açanın güzel özetlediği lakin dinin nevrotik temeli şeklinde olsa daha hoş ifade edilebilecek somutlama. zira din ögesinin üstyapı olduğu düşünüldüğünde, olası kavram karmaşasının önüne geçilebilir.

  • insan ölümlüdür ve bu durum varoluşal problemlerinin temelini oluşturur
    freuda göre insan 'ölüm içgüdüsü' ne sahiptir ve bunu bastırır.bastırılan ölüm içgüdüsü ölümü olumlayamaz
    ve insan başka çıkış yolları üretir: mülkiyet,miras hukuku,ebediyet yaşayacak ihtişamlı yapılar,din

  • "bir insan tanrı ile konuşuyorsa dindar, tanrı onla konuşuyorsa delidir"
    önermesinden kaynaklanan nevrotik alt yapıdır. arada ince bir çizgi vardır.
    kaçan keçilerin arkasından depar atmaya beş kaladır. ama henüz olduğun yerde durmaktır.

  • inanma ihtiyacının temeli ne nevrotik ne de travmatiktir. nedeni çok basittir, evrim.

    insan on binlerce yıldır kendisine aktarılan bir eğilimle doğar. inanma eğilimi. teistlerin, daha da çok teologların "işte insan tanrı geniyle doğuyor" diyerek manipüle ettikleri temel, basit açıklamadır bu. en doğru, en açık açıklama olduğu için de üzerinde durulmaz, freudyen bakış açısıyla (ki bana göre bilimsel bile değildir) durumun çok karmaşık psikanalitik süreçler sonucu ortaya çıktığına hükmedilir. freud'a bakarsak bir bebeğin nesneleri, varlığını keşfetme ve tanıma sürecinde parmağını emmesi davranışının altında bile seks vardır. oysa bebekler her şeyi ağzına götürerek tanımaya çalışır.
    ona kalsa her duygu ve davranışı neredeyse sadece "penis" ile açıklamak durumundayız, teorilerinde (bana göre büyük çoğunluğu spekülasyondur ve zaten geçerliği yoktur) gördüğümüz tek sonuç kadının da erkeğin de çocuğun da bebeğin de bilinçaltında, o veya bu şekilde yer etmiş olan yetişkin erkek penisi olur.

    inanmanın beyindeki karşılığını, yani her duygu gibi kimyasal süreçlerle nasıl ortaya çıktığı, hangi bölgelerin aktive olduğu vb her şeyi açıklamak mümkün. inanmak elbette psikolojik bir süreçtir de. inanmak; nevroz, algı bozukluğu vb ile açıklanamayacak kadar basit bir davranıştır. basit olduğu için göremiyor veya kabul etmek istemiyoruz belki de. freud çok cazip gelir, çünkü evrensel bir haz merkezinin içinde dolaştırır durur bizi...

    dini inançlar nereden, nasıl çıkmış, insan bu serüvene ruh'la başlayıp nasıl binlerce tanrı'ya ve ardından tek tanrı'lı dinlere ulaşmış, aşağı yukarı biliriz. ama en temelde bildiğimiz ve kabul ettiğimiz şey, nedenini bilmediği ve savunmasız olduğu durumlarda, o durumları gerçekleştiren bir görünmeyen güç olduğunu düşündüğü ve eğer ona iyi davranıp sahip olduğu değerleri-şeyleri paylaşırsa gazabından kurtulacağı inancı. tek amacı var, hayatta kalmak ve genlerini aktarmak. yaşadığı doğa içinde ölümün nerelerden geldiğini iyi biliyor, her an deneyimliyor ve kendini nasıl koruması gerektiğini biliyor. ancak nasıl ve neden olduğunu bilmediği bir dolu korkunç doğa olayı karşısında çaresiz. kontrol kendisinde değil, sonunda kaybetme ihtimali olsa bile nasıl savaşabileceğini bilmiyor. göremediği bu düşmanla, bildiği yöntemlerle mücadele etmesi mümkün olmayınca, onun gücünü direkt kabul edip iyi davranmak ve rüşvetler vermekle kontrol altına alabileceğini düşünüyor. bugün hala dinler tarafından pratik edilen dua etme, yalvarma, hoşuna gidecek davranışlarda bulunup emirlerini yerine getirme ve kurban verme ritüelleri ta o devirlerden kalma değil midir?
    başlangıç için aşağı yukarı bunları söylemek mümkündür, sanırım -katı inanırlar dışındaki- herkes bu kabaca açıklamayı bilir ve kabul eder.

    insanın en temel ihtiyaçlarından birisi iç dengesini bulmak ve korumaktır. bu aslında bir ihtiyaç bile değil, zorunluluktur. canlı, dışarıdan gelen uyaranlara tepki verir. ne olduğunu hiç bilmediği ve yaşamını tehdit ettiği açık durumlarla mücadele etmesi mümkün olmadığında ağır baskı altında hisseder. sadece ruhsal olarak değil, metabolik olarak da kötü yönde etkilenir. korku, stres, tehdit unsurunun kaynağını bilmemenin neden olduğu korkunç çaresizlik ve boşluktan doğan olumsuz duyguların tümü homeostatik dengeyi bozar. insan daima iyi olanı ister. örneğin gireceğimiz çok zor ama bizim için çok önemli bir sınava ne kadar iyi hazırlanmış olursak olalım sonuçtan emin olamaz ancak kazanacağımıza inanmak isteriz. girmemiz gereken ölüm riski yüksek bir ağır ameliyattan sağ ve sağlıkla çıkacağımıza inanmak isteriz. son sürat giderken frenlerimizin çalışmadığını gördüğümüzde arabayı bir şekilde durdurmayı başarıp kurtulacağımıza inanmak isteriz. bir önceki paragrafta bahsi geçen "bilinmeyen gizli ve büyük güç" ile kurduğumuz ve pratiğiyle son derece realist olan ilişki, tam olarak burada anlatılanla aynı şeydir. onu bize kötü şeyler yapmamaya ikna etmek için neden yaptığını bilmediğimizden, mevcut bilgimizle anlamaya ve empati kurmaya çalışmak, bir çözümdür. bu davranışlar gelişip değişmiştir ve grupların kabilelere, sonra da toplumlara dönüşmesiyle birlikte, toplumları idare etmek ve bir arada tutmak zorunluğu gibi diğer faktörler de devreye girmiş ve dinler örgütlü yapılar haline gelmiştir.

    bütün bunlar on binlerce yıllık sürecin kaba özetidir. dinler, yaşamdakalım mücadelesinde çok önemli yer kaplar. yaşam pratiği; dinlerin bu mücadelede ve günümüz medeniyetine ulaşmada insanı neredeyse tek başına getirdiğini gösterir bize. insanlık bütünüyle nevrotik olamaz. iç dengeyi sağlamak için, bilimsel bilginin olmadığı yerde başka açıklamalara ihtiyaç duyacaktık elbette.

    şimdi bilgimiz var, neyin neden olduğunu öğreniyor ve bilinmeyen gizli güçlerde aramıyoruz gerçeği. ancak şu da bir gerçek ki bilim henüz bebek. hepi topu 150 yıllık bir geçmişi vardır aktif bilimin. belki daha da az.
    ancak genlerimizin bundan haberi yok, bizler hala güçlü bir inanma eğilimiyle doğuyor olduğumuz ve dinler de hala capcanlı ortada durduğu için inanıyoruz. inanma eğilimimiz bize bir tanrı'yı veya dini işaret etmiyor elbette. bu eğilim, "tanrı'ya veya dine inanma eğilimi" de değil. herhangi bir şeye inanmak... çünkü beyin boşluklara tahammül edemez.

    kısacası dini inanç ya da tanrı inancını açıklamak için freudyen görüşlere veya filozoflara pek ihtiyacımız yok artık. bilim yeterince açıklıyor ve bu da inanırları hasta, nevrotik, psikotik vs diye yaftalama kolaycılığının epeyce bir önüne geçiyor.

  • dinin bir nevroz olduğu konusunda freud'a katılıyorum.

    tabi burada dinden kastın ne olduğu izaha muhtaçtır.

    1400 yıl önce gelmiş bir peygamberin sözlerini ve ona indirilenleri kabullenmenin din olduğunu sanıyoruz. halbuki olay çok başkadır. gerçekte peygamberin her sözü, kuran'ın her ayeti bağlamında, ortamında ve canlı canlı yaşanan bir hayat içinde yerini bulur. bundan daha da ötesi din peygamberin bir deneyimidir. onunla yüz yüze temasınız olursa, onun deneyiminden yansıma yoluyla nasiplenebilirsiniz. işte o da sizin dinden hisseniz olacaktır.

    1400 yıl sonra olabilen ise canlı bir hayatın tek kare fotoda dondurulmasına eşdeğer olan kuru bilgi naklidir. bu bilgiler kendiliğinden bir deneyim üretmezler.

    "namaz müminin miracıdır" demiş peygamber efendimiz. kim o mümin? elbette öncelikle kendisidir. sonra sırasıyla ondan nasiplenenlerdir. günümüzde var mıdır namaz kılıp da miraca çıkabilen? varsa buyursun söylesin bize.

    hiçbir deneyime sahip olmadığı halde kuru kuru kabullenilen din sonuçta bir nevroza, takıntıya, saplantıya dönüşmektedir. öyle ki, o kimsenin içindeki gerilim, huzursuzluk takıntının yakıtı olmaktadır. en dindar görünen, aslında en çok iç gerilime ve huzursuzluğa sahip olan kişidir. faraza o kimsenin iç gerilimini bir anda sıfırlayabilseydik çok tuhaf bir şey olurdu, şahıs kendini dinsiz gibi hissetmeye başlardı. kendinde dine dair bir motivasyon bulamazdı. zira ondaki iç gerilimi yok etmekle nevrozunu da tedavi etmiş olurduk(içkiyle, uyuşturucuyla iç gerilimini yok etmeye çalışanlar bir başka yönden helaka giderler. ecnebilerin dediği gibi "there is no free lunch")

    tasavvuf büyükleri bu işlerin üstadıdır. onlar peygamber efendimizin döneminden sonra yavaş yavaş kuru bir kabuğa dönüşen dini bir ölçüde ihya etmenin yolunu bulmuşlardır. onlar dini(iç aleme kısılı kalmış olarak da olsa) canlı canlı bir yaşantıya çevirmenin yöntemini geliştirmişlerdir.

    geri kalanlar ise işin aslından habersiz, ayet hadis vs. derken hastalıklarını derinleştirmişler ve pek çok zarara yol açmışlardır. koskoca bir medeniyetin yıkılmasında emekleri büyüktür. hatta şu anda bile bu nevrotiklerin şerrinden tamamen kurtulabilmiş değiliz.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

kaynağı değiştir]

1.Ensest Korkusu: Kitapta ilk anlatılan konu ensest yasağıdır. İlkel kabilelerde aynı klanın üyeleri birbirleriyle evlenemez ve cinsel ilişkiye giremezdi. Klanlar arası dış evlilik(ekzogami) uygun görülürdü. Aynı totemden gelen klan mensupları birbirleriyle kan akrabasıdır, hepsi bir aile oluşturur ve bu ailede en uzak akrabalık derecelerine mensup üyeler arasında bile cinsel ilişki kesinlikle yasaklanmıştır.[2] Klanlarda totem akrabalığı, kan akrabalığının yerine geçmektedir. Freud bu bölümde, ebeveynlerle ve kardeşlerle aynı zamanda damatların kayınvalideleriyle cinsel ilişkilerini önleyen birtakım kaçınmalardan bahseder. Gelgeç ilişkilerde bile, bu yasağın büyük yaptırımı vardır. Bu yasağı delen kişi uğursuz sayılır.[3]

2.Tabu ve Ambivalens: Tabu ve Ambivalens bölümü, tabu olgusunun açıklanmasıyla başlar.İlkel kabilelerde bulunan tabu çeşitleri örneklendirilir. 1) Öldürülen düşmanla uzlaşma, 2)Yaşamsal sınırlamalar, 3) Kefaret ve arınma eylemleri, 4) Bazı seremoniyel önlemler” olarak dört grupta özetlenir.[4] Tabu kısıtlamaları, dinsel etik yasaklardan daha değişiktir. Bir tanrının buyruğundan kaynaklanmayıp, kendiliğinden var olmuşlardır. Hiçbir neden içermeyen tabu yasaklarının kaynağı belirsizdir. İlk ceza tabu anlayışından çıkmıştır.[3] Freud bu bölümde ilkellerin tabu yasaklarıyla,günümüz nevroz hastaları arasında benzerlik kurmaya çalışır. Nevroz hastaları ve ilkellerin tabu üzerinden aynı davranışları sergilediği varsayımını yapar. İkisi için de yasakların kaynağı belirsizdir sebep oldukları korku yüzünden bu yasaklara uyarlar. Freud tabudan yola çıkarak “vicdan” kavramını sorgular. Vicdanın tanımı onun için şöyledir: “içimizde yaşayan belli isteklerin uygunsuzluğuna ilişkin iç algı” [5]

3.Animizm, maji ve düşünsel her şeye gücüyeterlik: Freud bu bölümde animizm,maji ve düşünsel her şeye gücüyeterlik kavramlarını açıklar. Maji bir obje kaydırılmasıdır. Bu şekilde tabuya uğrayan nesnenin belirli özellikleri başka bir nesneye kaydırılır .Kaydırılan nesneye yapılan seramonileri gerçek nesnenin algılayacağı düşünülür. Bu düşünce de düşünsel her şeye gücüyeterliliktir.[3]

4.Çocuklukta Totemizm‘in dönüşü: Freud son bölümde düşünürlerin totemizmin doğuşuna yönelik kuramlarını 3 e ayırır: nominalistik, sosyolojik ve psikolojik kuramlar. Freud daha sonra Darwin’in “insanların da başlangıçta maymunlara benzer şekilde aralarındaki en yaşlı ve en güçlü erkeğin kıskançlıktan ötekilerin diledikleri dişiyle cinsel ilişkide bulunmasını önlediği nispeten küçük sürüler halinde yaşadıkları” [6] düşüncesiyle ensest yasağı gibi bazı tabuların totem sisteminden önce yaratıldığını söyler.

Darwin’in ilk insan sürüleri teorisinden yola çıkarak Freud ; totemizm sisteminin doğuşunu, oğulların teorideki ilk babayı öldürmesi ve yemesi ancak bundan pişman olması ve baba yerine totem hayvanını kutsal saymaya başlamaları olarak görür. Kardeşler klanlığının korunması için önlem alan ilkeller birtakım yasaklar(tabu) getirir.Ensest,totem hayvanını öldürme yasağı…

Freud için bu oğullarda görülen baba kompleksi,babanın gücünden korkmak diğer yandan sürünün tüm kadınlarına sahip olduğu için onu kıskanmak ve yok etmek isteği, Oedipus kompleksinden ileri gelir.Babaya duyulan sevgi ve nefret gibi ambivalent duygular ilk insan sürüsünde onu öldürmek ve etini yemek olarak kendini gösterir. Totem hayvanın yılda bir kez şölen yapılarak bütün totemdaşlar tarafından öldürülüp yenmesi de Freud’a babaya karşı zafer kazanan kardeşlerin kutlaması olarak düşündürür.

Kaynakça[değiştir

ene'l-hakk

  • freud, totem ve tabu kitabında, ilkel kabileleri işaret ederek, inancın nasıl ortaya çıktığını açıklar ve bu inanmanın, kademeli şekilde ilerlese dahi bu kademeler arasında çeşitli benzerliklerin, bir önceki kademedeki herhangi bir öğretinin diğer kademeye de taşındığını söyler.
    nedir bu inanma kademeleri ve nasıl ortaya çıkmıştır ?
    ilk insan çevresinde olan bitene karşı korkusunu yenebilmek için onu anlamlandırmak istemiş ve soyut düşünceyle beraber çevresindeki her şeyin ve kendisinin bir ruhunun olduğunu düşünmüştür.
    böyle yaparak aslında kendisiyle gökteki şimşek arasında bir bağ oluşturmuş ve korkma aşamasını bu şekilde atlatmıştır. daha sonra insan oluşturduğu bu bağ ile doğaya hükmetmek istemiş ve animist evreye girmiştir (bkz: animizm) aslında gökteki şimşek kendi içindedir. ormanın dinginliği, aslanın pençesi ruhunun derinliklerindedir. aynı özden gelmiştir. ilerleyen safhada insan totemlere tapınmaya, insan şeklinde tanrılar yaratmaya, sonra bunları ruhanileştirmeye ( biçimsizleştirmeye ) başlamıştır. ama yukarıda bahsettiğim animist öğretiler sonrasında yarattığı her tanrı inanışının her din öğesinin temelini oluşturmuştur. bunun islamdaki yansıması da enel-haktır. enel-hakta insan aslında kendini tanrının bir parçası aynı özün bir yansıması olarak görür ve böylece tanrının azabından koruyacağını ve hatta buna hiç gerek kalmadığını düşünür içten içe.

  • allah mısın lan sen?

  • bu saate kadar insanı uyutmayan sözdür. gerçekten tanrı her yerde ise biz o'nun parçası olmaz mıyız ?sadece o varsa biz diye bir şey yoksa... kul ve tanrı değilde, bir bütünsek... sadece o'nun yansıması ve görüntüleriysek...

  • yüzünü ne tarafa çevirirsen tanrı oradadır. 'ene'l-hak' demek, hakikatte büyük bir alçakgönüllülüktür. çünkü 'ben tanrı'nın kuluyum!' diyen, biri kendisi, diğeri tanrı olmak üzere iki varlık ispat etmiş oluyor.

    hâlbuki; 'ben hakk'ım' diyen, kendi varlığını yok etmiş olduğu için 'ene'l-hak' diyor. bu demektir ki, 'ben yokum, hepsi o'dur'.
    (bkz: fihimafih)
    (bkz: mevlana)

    (alıntı)

  • kuzey suriye bölgesinden çıkmış büyük filozof (bkz: hallac-ı mansur)'un temel felsefi cümlesidir.
    moda mod çevirisi = ene (ben), el (arapça aitlik ön eki) hakk( yaradan sıfatı)' tır.

    yeryüzündeki her taneciğin tanrının bir tezahürü olduğu varsayımından yola çıkarak,
    * ideolojisini gerçekleştirmiştir.

  • paganist islam anlayışıdır şirktir

  • peygamberlerin ve dostlarının eremedikleri sırra bunların erdiklerini sanıp allah'a ortak koşmaya cüret ettikleri bidat/iddia.

  • kainatın aynasıyım.
    (bkz: aşık daimi)

  • mevlana celaleddin-i rumi harika tasvir etmiştir;

    "sen ruhuma cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim?
    aşk da sen, hasret de sen, ben de sen..."

  • bu inancın en büyük temsilcilerinden biriside seyyit nesimi dir. tıpkı hallaci mansur gibi idam edilmiştir

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır