Türk halk oyunları yurdumuzun dört bir yanında, köyünde kentinde, genç-yaşlı ayırımına bakılmaksızın insanlarımızın tümünün birlikte katıldığı; coşkuyla, sevgiyle, heyecanla oynadığı oyunlardır. Her bir yerleşme merkezinin ortaya koyduğu bir halk kültürü dalıdır. Oralarda yaşayan insanların eseridir, atalarından öyle görmüşlerdir ve hemen hemen aynı figürlerle bu oyunları uygularlar. Oyunu ilk kez kimin düzenlediği, ne zaman bir halk oyunu olarak hangi ortamda o oyuna can verdiğini hemen hemen hiç kimse bilemez. Dolayısıyla yaratıcının adı-sanı unutulmuş, halk tarafından benimsenmiş ve özel günlerde eskiden beri taşıya geldiği çizgilerle oynandığı için, artık anonimlik özelliğini kazanmıştır ve böyle olduğundan genel folklorun bir dalı olmuştur.
Tarihin en eski dönemlerinde dinî inanışlar, büyüsel işlemler, doğayı taklit vb. sebeplerle insanların birtakım hareketler yapması, zamanla bu hareketlere müzik, ritim, ses gibi öğelerin katılması, bir halk eğlencesi türündeki bu olayın gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Daha sonraki yüzyıllarda halk oyunları kendi iç ve dış yapısındaki gelişmelerini sürdürmüş, nihayet günümüzde sanat endişesi, estetik kaygı, iletişim sağlama, içinde bulunulan durumu daha iyi vurgulama vb. düşüncelerle renklendirilip sergilenir olmuştur.
Türkiye’nin birbirinden çok farklı coğrafyaya ve mevsim değişikliklerine sahip bulunması, bu bölgelerde yaşayan kişilerin hem halk kültürüne ve hem de bu engin kültürün bir alt dalı olan halk oyunlarına yansımıştır. Çevrelerinde gördükleri dağları taklit edercesine birbirine omzunu veya sırtını dayayanlar, el ele, kol kola girip sağa-sola yaylananlar böylece hem yerlerinden yurtlarından kopmamayı, hem de komşusuyla, eşiyle, dostuyla, akrabasıyla birlikte bulunup o topluluğun vazgeçilmez bir parçası olduğunu herkese ilân eder Bu sıkışık düzenin zaman zaman aralanmasına, oyuncuların birbirinden bağımsız gibi hareket etmesine baktığımızda, o oyunların doğuş yerlerinin daha geniş bir alan olduğunu, dağların yerini ovaların aldığını görürüz. Söz gelimi, Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Kars, Hakkari, Şanlıurfa, Gaziantep vb. illerimizin halk oyunları işte böyle sıkı bir birliktelik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışmayı ortaya koyar. Orta Anadolu’daki oyun türlerine göz attığımızda ise, bu sıklığın biraz daha gevşediğini, oyun esnasında bile oyuncuların zaman zaman kendi yeteneklerini ekip gösterisinden daha da ileri çıkardıklarını görmekteyiz. Ege’nin zeybek oyunları içinde bir-iki oyunu dışarıda tutarsak, Türk halk oyunlarına toplumun bütün bireylerinin katılabileceğini söylememiz yanlış olmaz.
Halk oyunlarında var olan hareket öğesini başka bir güzellik içine sokan özellikler arasında giysiler ve takılar ön plâna çıkar. Yaşadıkları coğrafyada doğanın bütün verimkârlığıyla kendini gösteren zengin bitki örtüsünün farkına varan insanlar, bu renkli dünyayı taklit etmiş, giysi ve takılarında onları örnek olarak almışlardır. Başındaki oyalı yazmasından sırtındaki yeleğe veya yağlığına, çarığından çorabına, kasketinden şalvarına kadar bütün giyeceklerin üzerinde bu renkli doğanın güzelliklerini görmek mümkündür.
Halk oyunlarında kullanılan araç ve gereçler de yöreden yöreye değişiklikler gösterir. İnsanların o bölgedeki tutum ve davranışları halk oyunlarını da etkiler. Geçimsizlikler, kavgalar, savaşlar, vahşi hayvanların saldırısına karşı koyma vb. sebepler insanların bazı araç-gerece sahip bulunmasını mecburî kılar. Bıçak, kama, tüfek, tabanca veya yalnızca kalın bir sopa bile, bu kendini savunma düşüncesiyle insanların yararlandığı birer araç haline dönüşür. Halk oyunlarının doğayı taklit etme öğesinden başka, işte bu tür kavga, savaş, savunma sahnelerini de içinde bulundurması kaçınılmaz olur ve halk oyunu bu araç-gereçlerle daha farklı bir anlatım kazanır. Özellikle birbirinden dil ve kültür bakımından uzak kalmış olan toplulukların bir arada yaşamak zorunda kaldıkları coğrafyalarda, oyunlarda bu tür araç-gerecin daha sık olarak görüldüğünü söylememiz mümkündür. Doğayı sadece cansız varlıklardan ibaret saymayan insanlarımızın, çevrelerinde gördükleri hayvanları da halk oyunlarına konu olarak aldıklarını görüyoruz. Avcılık ile birlikte yürütülen hayvancılık, çeşitli halk oyunlarında ya hayvan adlarıyla, ya benzetme ve taklit olarak ya da bazı ilişkilerin sembolleştirilmesi biçimiyle ortaya konur. Söz gelimi, güvercin, horoz, kartal, kınalı keklik, kara kuzu, ördek, pisik (kedi), tavuk, turna vb. hayvan adları, bölgeden bölgeye oyun türleri farklılaşsa bile, yaşatılıp gitmektedir. Bunların önemi, şaman inançlarından kalma bazı özellikler taşımasında yatmaktadır. Ayrıca birtakım özel yapılmış maskeler veya yüz yazma (boyama), halk takviminin belirli dönemlerinin uygulanması veya belirli ritüellerin bugün bile sunulması, özellikle kırsal kesimde daha farklı bir anlam ve anlatım gücüne sahiptir.
Konusunu ait olduğu yörenin adından alan halk oyunları arasında, Sivas halayı, Balıkesir bengisi, Gerede zeybeği, Tonya kız sallaması vb. sayılabilir.
Gündelik yaşayışın çeşitli olayları ve uygulamalar da halk oyunlarına ad oluşturmuştur. Söz gelimi, Arabacı, Gemici, Kasap, Eşkıya, Kasnakçı, Oduncu vb. oyunlar değişik iş kollarını ve toplumumuzdaki farklı oluşumları, meslekleri göstermesi bakımından dikkatleri üzerlerine çeker.
Ayrıca sayı adlarıyla anılan oyunlar vardır: İki Ayak, Üç Ayak, Dört Ayak, Dokuzlu, Yarım Çardak, İkili, İki Parmak zeybeği vb.
Kişi adlarıyla yurdun dört bir bucağındaki halk oyunlarına örnek olarak şunları verebiliriz: Ayşe Bengi oyunu, Koca Arap, Ata barı, Kamil Bey, Şeyh Şamil, Temur veya Timur Ağa, Hasan Paşa, Haççam zeybeği, Sinanoğlu zeybeği, Hanım Ayşe vb.
Halk oyunlarımızın en yaygın türü halaylardır. İç Ege bölgesinden başlayıp doğuya doğru gidildikçe hemen hemen bütün iller halayla tanışmıştır ve tabir yerindeyse, "halay çekmek" onların işi olmuştur. Özellikle davul-zurna eşliğinde ve açık havada, geniş alanlardaki halaylar, daha çok erkekler tarafından oynanırlar. Ancak zamanla bu katı kural kırılmış, kadınlar da ya kendi aralarında ya da erkeklerle karışık olarak halay çekmeye başlamışlardır. Aslında kadınlarımız başlangıçta daha ziyade kapalı mekânlarda, sesleri daha az ve ölçülü çıkan tahta kaşıklar, ziller, tefler, darbukalar ve diğer araçlarla türküler de söyleyerek halay çekmişler, birlikteliklerini pekiştirmişlerdir. Daha sonraları bu birlikteliğin ev dışında da sürdürüldüğü, hatta erkeklerle beraber olup dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma duygu ve düşüncelerini halaylar aracılığıyla yansıttıklarını görüyoruz. Böylece onlar kendilerinden sonra gelecek kuşaklara toplum hayatında nerede, nasıl davranacağını da ortaya çıkıp göstermişlerdir.
Halk oyunlarında çeşitli araç-gereç kullanılır. Söz gelimi, ateş bir yandan kutsal olma düşüncesini sergilerken, diğer yandan hastalıkları iyileştirme işlevi de üstlenmiştir. Hastalığın sebebini veya kötü ruhların yapacağı olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek amacıyla insanlar, yanan ot, odun veya çaputlar üzerinden hızla karşı tarafa atlayarak, bu şamanist dönemden kalma inançlarını pekiştirirler. Adıyaman’daki Simsimi oyunu, Ankara’da Sin-Sin, Eflani-Zonguldak’ta Gavur oyunu adıyla karşımıza çıkar.
Doğu Karadeniz bölgesinde bulduğumuz horon türü halk oyunları, daha çok kemençe ile oynanır. Horon da halay gibi, oyuncuların bir dizi, sıra oluşturmasıyla gerçekleştirilir.
Horon oynayan insanların da doğadaki olaylara bakıp onları az-çok taklit ettiği, zorlu hayat şartlarıyla başa çıkabilmek için tehlikeleri göze aldığı bilinir. Doğu Karadeniz insanları için bu zorlukların altından kalkmak şarttır. Denizdeyse azgın, kabarmış dalgalarla boğuşur, en yüksek noktadan en aşağı noktaya iniverir. Gökyüzünün karalığı, bulutların koyuluğu dalgalara yansır ve deniz adı gibi kapkara kesilir. En dipten tekrar yukarıya çıkılır derken nihayet sahile, sakin ve küçük dalgacıkların kıyı kumlarını öpüp okşadığı son noktaya varılır. Horonlarda da bu hareketli yaşayışın izlerini kolayca görebiliriz. Birbirine sımsıkı bağlanarak kendilerini nispeten güvenceye almış olanlar, sert ayak figürleriyle toprağı ot bitmeyecekmişçesine döverken, yavaşça durulur, sakin sakin kol ve omuz sallamalarla dinginleşir gibi olurken yine birden fırtınaya ayak uydururcasına şimşek çakar gibi yerlerinden fırlayıp zıplarlar, yeri göğü toza dumana boğarlar. Horon tepilen yerde bunun için yedi yıl ot bitmezmiş
Zaman zaman oyuncuların oyunlarına eşlik eden türküler de söylendiği görülür. Özellikle yaylalara göç döneminin başında veya yayladan dönüş yolunda, yolun uzunluğu ve verdiği yorgunluğu unutabilmek amacıyla bu tür türküler söylenir; hatta giden ekipler arasında karşılıklı türkü veya mâni atmalar, takılmalar bazı niyetleri açığa çıkarmalar biçiminde yorumlanır, gelecek için neler plânlandığı da ortaya konmuş olur. Kemençe sesini duyan herkesin horona katılmayı bir görev sayması dolayısıyla, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlarımızın, horondaki sert ve haşin tavırlarından hemen sonra, sessiz ve yumuşak bir hâl almalarının, kendi karakteristik yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.
Türkiye’deki halk oyunlarının en yaygın olanlarından biri de zeybek türü oyunlardır. Kelimenin kullanıldığı bölgelere bakarsak, sadece Batı Anadolu’da değil, İç Anadolu’da ve hatta diğer Türk topluluklarının yaşadığı Orta Asya topraklarında da zeybek türünün oynandığını görüyoruz.
Zeybekler bir efenin yönetiminde ovadan ovaya, dağdan dağa gezen, yoksulları gözetip yörede belirli bir otoriteye sahip olan, genellikle zalimlere veya sonradan görme zenginlere göz açtırmayan, zaman zaman işlediği bir suç yüzünden hapse girmeden dağlara kaçan, yönetime ters düşmüş insanlardır. Efeler ise yanına gelen, kendisine sığınan diğer zeybeklere yol, yöntem öğreten, onları eğiten, yerine göre akıl verip anlaşmazlıkları çözen bir kimlik içinde görünmüşlerdir.
Zeybeklerin yaşayışları çok hareketlidir. Çok kısa bir süre içinde kilometrelerce uzaklara gidip takipten kurtulabilirler. Ancak bu hareketli geçen yaşayışları içinde, zaman zaman coşkuya, heyecana ve özleme kapıldıklarını; yer yer hareketli, yer yer ağır ve asaletini ortaya koyan duruş ye adımlarla örülmüş bir oyuna kalktıklarını biliyoruz. Bu oyun sırasında ses tonlarıyla, hareketleriyle ve hatta mimikleriyle çevrelerinde saygı ve hayranlık duygularını canlandırırlar. Zaten efe veya onun zeybekleri hırsızlığa, yağmacılığa, adaletsizliğe ve şımarıklığa asla izin vermez; bunları hiç hoş karşılamaz. Hele de namusa dil ve el uzatanları derhal topluluğundan atar ve cezasını gerekirse kendisi verir.
Oyunlarında çalınan enstrümanlar arasında bağlamaları, curaları, açık havada ise davul ile zurna birlikteliğini görürüz. Kapalı mekânlarda ise darbuka, tef veya zilli maşa da kullanılır. Geçen yüzyılın başından itibaren klârnetin de yer yer oyunlarda kullanılması, bu bölgenin Batı kökenli sazlara karşı olan eğilimini kanıtlamaktadır.
Zeybek oyunları, oyunu ilk kez düzenleyip ortaya koyanın adıyla da anılmaktadır. Söz gelimi, Aydın yöresinde Kadıoğlu, Koca Arap, Yörük Ali; Denizli yöresinde Kerimoğlu, İbrahim Usta zeybeği; İzmir ve çevresinde İnce Memet, Sinan Ağa zeybeği, Kütahya’da Sinanoğlu, Hamamcı ve Ahmet Bey zeybeği bu türden sayılabilir. Ayrıca ait olduğu yerin adıyla anılan birçok zeybek oyunu vardır.
Zeybek giyim-kuşamı da zengin bir görünüm içindedir. Hareketlerinin çabuk olması mecburiyeti, onların canlı, atak ve çevik olmalarını engellemeyen bir giysiye sahip bulunmalarını gerektirir. Yürüyüşte zorluk çıkarmayan kısa şalvarlar giyen zeybeklerin bu giysisi diz üstünde kalır. Maviye yakın tonlar, koyu mavi, kara tercih edilen renklerdir. Bacaklar tozluk ile örtülmüştür. Kalın tozluklar çalılık, dikenlik ve koruluk yerlerden hızla geçerken ayakları çizik ve sıyrıklardan korur. Bazen efelerin körüklü çizme giydiği olursa da en yaygın olan çarık veya yemenidir. Yemenilerin renkleri arasında, en sevilip tutulan renk kırmızıdır. Çizmeler ise siyahtır.
Zeybeklerin üst giysileri de çok renklidir. Başlarındaki fes veya börk, bunların üstünde ipekten yapılmış ince, renkli, çiçekli oyalarla bezeli yemeni veya poşular vardır. Soğuk havalarda ayrıca boyunlara işlemeli, uzun örgülerle yapılmış püskülleri olan, ipekli kumaştan bir kefiye yerleştirilir. İnce bürümcükten, pamukludan, ketenden yapılmış bir ten gömleği üzerine zıbın veya işlik giyilir. Kolları uzun olup uçları yırtmaçlıdır. Yaka dik olup önü düğmelidir. Yaka ve kumaş üzerine giyilen camadanın kolları çok ince süslerle ve motiflerle bezenmiştir. Camadan üzerine de kartal kanadı adı verilen cepken giyilir. Kanat adının verilmesine sebep, omuz hizasından itibaren sallama diye bilinen parçaların açık ve hareketi kolaylaştıran biçimde olmasıdır.
Oyuncuların başı kimi yerlerde açık olmasına rağmen, birçok yerlerde de örtülüdür. Erkek oyuncuların başlarını kapayan fes, külah, takke, puşi, şapka, kasket vb. giysileri, bir kadın başı kadar süslü ve renkli değildir. Zeybek bölgesinde görülen erkek başlarındaysa, rengarenk oyaların yer aldığı ve fesin üzerine dolanan çevreler, yazmalar erkek giysisinin en gösterişli parçasıdır.
Genellikle iç giyimde görülen içlik, iç mintanı, işlik, ten gömleği, ak göynek vb. üst giysi parçası yakasız veya yarım, dik yakalı, uzun kollu, önü açık ancak düğmeli, el dokuması kumaştan, ince pamukludan açık renkli veya beyaz, krem bir parçadır. Ayağa giyilen şalvar çok değiştirilemeyen bir giysidir. Bazı yörelerde ağı uzun, paçaları geniş, uçkur yuvası basit motiflerle süslü olanlarını da bulmak mümkündür. Bitlis ve civarında görülen şal şepik, tamamen el dokuması ince, parlak ve çizgili kumaştan yapılır. Şalvar bölümüne şal denir ve neredeyse pantolon biçiminde bir kesimi vardır. Sırta giyilen şepik ise bir tür yelektir. Yelek rengi diğer bölgelerde de siyah veya laciverttir. Genel olarak yeleklerde ve bele sarılan kuşaklarda pek fark yoktur. Yeleklerin yakası geniş bir V çizer, önleri açık ve düğmelidir. Ön kanatlarda bulunan iki cep, köstekli saat ve zinciri, çakmak vb. bulundurmaya yarar. Kuşakların önemli bir bölümü renkli olarak dokunur veya örülür, uçlarına da püsküller yapılır. Kuşak üçgen biçiminde ikiye katlandıktan sonra, bu uzun püsküllü kısım ön tarafa gelecek şekilde, ucu bele sokulur. Deseni çizgilidir, ama renkleri çok çeşitlidir. Şal kuşak türü ise, daha ince, zarif ve gösterişlidir.
Erkek oyuncuların giyiminde çoraplar ayrı bir yer tutar. Türleri, motifleri ve örüldükleri malzemeleri aracılığıyla çorapların birbirlerinden ayrıldıkları görülür. Hemen her ilin, hatta her köyün çoraplarında yüzlerce değişik motif ve renk farkı dikkatleri üzerine çeker. Birçok yerde bu motiflerin yöre halkınca bilinen özel anlamlar yüklenmiş olması, çorapların değerini ve önemini bir kat daha artırır. Öyle ki örülen çorapta kullanılan türlerine bakarak, o kişinin statüsü, medenî durumu uzaktan belli edilmiş olur. Oyalarda görülen çeşitlilik, renklilik ve anlam yüklemelerini bu kez çoraplarda görebiliriz. Genellikle ince yün iplikle örülen çoraplar, bazı bölgelerde şalvarın veya pantolonun paçalarının kesimi dolayısıyla kendini daha çok belli eder.
Halk oyunlarının oyuncularındaki hareketliliği, rahatlığı, esnekliği ve estetik güzelliği hiç güçlük çıkarmadan ortaya koyacak olan giysi parçası, şüphesiz ayağa giyilen parçadır. Ayakkabının oyunlar boyunca, oyuncuya destek olması şarttır. Bu bakımdan ayağa giyilenler, ayrı bir değer ve önem kazanır. Halaylarda, barlarda ve diğer türlerde gördüğümüz çarık, yemeni, kundura, mest, kara lastik, papuç vb., doğa şartlarına uyması bakımından yerlerini çizme türü bir parçaya bırakırlar. Genellikle sarp kayalık, dikenli, çalılık ortamlardaki halk oyunlarında çizme, körüklü çizme, yahut kalın çorap üstüne çarıktan gelen sağlam kaytanlarla bağlı bir parça bu vahşi doğa şartlarıyla başa çıkabilmek için tercih edilmektedir.
Erkek giysilerini tamamlayan önemli aksesuarlar arasında ise, para kesesi, mendil, yağlık, pazubent, saat kösteği, hamaylı, muska, tabaka, silahlık, çevre, kama vb. saymak mümkündür.
Köy ve kasabalarda oynanan yöresel oyunlar, dans ve kostümler tümüyle halk oyunlarını oluşturmaktadır. Folklor olarak da bilinen halk oyunları türleri, 'in üzerindedir. Sahip olduğu yöreye göre kültürel ezgiler barındıran bu oyunlar, farklılıkları ile de zenginlik sunmaktadır.
Kültürel bakış açısının fazlaca yansıdığı halk oyunları, yöresel bölgelerde; nişan, asker uğurlama, dini ve milli bayramlarda, doğumda oynanmaktadır. Özellikle düğünlerde yöresel halk oyunu türleri sıklıkla görülmektedir.
Batı Anadolu yöresine ait bir halk oyunudur. Zeybek, halkı koruyan cesur adam temsilidir. Kollar omuz hizasında açılarak büyük adımlar ata ata ağır biçimde hareket edilir. Zaman zaman yere eğilerek bir dizin yere değmesi zeybeğin hareketleri arasındadır. İzmir, Manisa, Denizli, Aydın, Uşak tarafında sıklıkla görülen zeybek; Balıkesir, Burdur, Isparta, Muğla gibi illerde de oynanmaktadır. Türleri; Aydın Zeybeği, Kaşıklı Zeybek, Kıvrak Zeybek (Teke Zeybeği), Kırık Zeybek, Toplu Güvende'dir.
Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Orta Karadeniz ve Çukurova bölgesinde oynanan oyunların genel ismidir. Türk ve Alay kültürüne ait imgeler taşır. Adana ile Antep arasında oynanan Çukurova (Güney) Halayları; Antep'in doğusunda kalan bölgeler Doğu Halayları; İç Anadolu bozkırlarında ve Orta Karadeniz'de oynananlara Bozkır Halayları adı verilir.
Doğu Karadeniz bölgesine ait halk oyunu türüdür. Sahil kesiminde horonlar hızlı omuz silkme ve ayak sallama şeklinde oynanırken, Artvin kesiminde daha çok ayakların sertçe yere vurulması ve bedensel hareketleri kapsar. Genellikle kemençe ve davul eşliğinde oynanır. Karadeniz'in doğal yapısı itibariyle sert ve hızlı biçimde icra edilir.
Yaygın olarak Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Gümüşhane'de oynanmak üzere, Kuzeydoğu Anadolu bölgesine özgü halk oyunu türüdür. Erkek barları 16 oyun, kadın barları 12 oyundan oluşmaktadır. Halaya benzeyen bu tür, kol ve el hareketlerinin ön planda olduğu bar tutuşmak deyimi ile tabir edilir. Halaya göre ezgileri daha ağır bir türdür.
Trakya Bölgesi'nde oynanan bir halk oyunudur. Ritmi çok hızlı ve kıvraktır. Ayak adımları ön planda olan detaylardandır. Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Silivri, Çatalca, Tekirdağ hora oyununun icra edildiği illerdir. Türkiye dışında Makedonya, Bulgaristan, Kosova, Balkanlar hora görülen ülkelerdir. En yaygın oyunları kasap havası ve gelin damat oyunudur.
Kadın ve erkeklerin karşılıklı yürüttükleri halk oyunu türüdür. Ege, Karadeniz, İç Batı Anadolu, Güney Marmara, Konya çevresi ve Doğu Anadolu'nun bazı çevrelerinde oynanmaktadır. Trakya bölgesinde Hora olarak bilinen oyun, bu bölgelerde Karşılama olarak bilinir ve oynanır. Karşılamalarda genellikle oyuncular birbirine tutunmazlar. Bazı yörelerde her oyuncunun elinde birer mendil bulunur.
Kaşık havası; Batı Karadeniz, Güney Marmara, İç Batı Anadolu, Konya ve Mersin çevresinde oynanmaktadır. Kaşık, oyuna aracılık ettiği için bu isimle anılmaktadır. Ritm aracı olarak kullanılmaktadır.
Değişmeli oyun ismi ile de bilinmektedir. Burdur, Antalya, Isparta, Denizli, Fethiye çevresinde sıklıkla oynamaktadır. Göçebe yaşayan Yörüklerin hayatında bulunan erkek keçinin (teke) hareketlerini yansıtmaktadır. Tekenin dişisine çıkarttığı sesten dolayı zortlatma adı ile bilinir. Çoğu yörede oyundan önce kavalla guval havası denilen uzun hava çalınır.
Hızlı ritmli zeybek oyunudur. Bengi; sonsuzluk, ebedi anlamındadır. Oyunda diz vurma ve çökmeler uygulanmaktadır. Balıkesir ova köylerinde ve Pamukçu kasabasında oynanmaktadır. Farklı çeşitlerde Antalya, Bergama, İzmir ve çevresinde de icra edilmektedir.
Alevi ve Bektaşi topluluklarında yaygın olan, müzik eşliğinde uygulanan törenlerdir. Semah, Hakk'a yaklaşmaktır. Semah cem evlerinde yapılmaktadır. Alevi semahlarındaki çalgı bağlamadır.
Folklor, maddi ve manevi kültürü kendine özgü metotlarla derleyen ve halk kültürü üzerinde değerlendirmeler yapan bir bilimdir.
Folklor kelimesi (Folk-Lore = Halkbilimi) ilk kez ’da William Johnes Thomas kullanmıştır. Bir davranışın folklor olabilmesi için şu özellikler gereklidir.
Toplumsal konuşma dilinde ne yazık ki halk oyunları ve folklor aynı anlamda kullanılmaktadır. Oysaki bu yanlış bir tabirdir. Halk oyunları, folklorun içinde yer alan halk mimarisi, halk tiyatrosu, halk müziği gibi folklorun kültürel bir öğesidir.
Müzikli veya müziksiz belli bir ritme dayalı, bedensel olarak ortaya konan forma “oyun” denir. Halk oyunları ise bir ulusun duygu ve düşüncelerine dayalı, hareketin, ritmin, müziğin ve kostümün bütünleşmesidir. Halk oyunları düğünlerde, dini ve millî bayramlarda vb. zamanlarda oynanmaktadır.
Dans insanın varoluşu ile başlar. İlk zamanlar dansın amaçları inanç, eğitim ve eğlencedir. Tarihte ilk Türk uygarlarından Şamanların, Hunların ve Oğuzların günümüze uzanan belgelerinde yaptıkları törenlerde en önemli bölümü halk oyunlarının oluşturduğu bilinmektedir.
Türkler, Orta Asya’dan getirdikleri kültürlerini Frigya, İon, Bizans kültür birikimleri üzerine Selçuklu ve Osmanlı kültürlerini de ekleyerek geliştirdiler. Bunun sonucunda ortaya çıkan, paha biçilmez halk oyunlarımız nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.
Türkler danslarda kılıç kalkan, hayvan postu, zil gibi araçlar kullanmaktaydı. Günümüz halk oyunlarında da eski dansların izine rastlanmaktadır.
Folklor (Halk bilimi) alanında çalışmalara ilk olarak İstanbul Belediye Konservatuarı yılında başlamıştır. yılında halk müziği ve halk oyunları derlemeleri yapılmış ve Türkiye’de ilk kez halk oyunlarının filmle tespiti gerçekleşmiştir.
yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ve himayesinde Birinci Uluslararası Halk Oyunları Festivali düzenlenmiştir. Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenen festivale Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan halk oyunları ekipleri de katılmıştır.
Ülkemizin ilk yurt dışı gösterileri yıllarında Muzaffer Sarısözen yöneticiliğinde İtalya ve İspanya’da gerçekleştirilmiştir.
yılında Milli Folklor Enstitüsü, yılında Kültür Bakanlığı Devlet Halk Dansları kurulmuştur. yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, de Gaziantep Üniversitesi'nde, ’da Ege Üniversitesi'nde, ’de Sakarya Üniversitesi'nde Türk Müziği Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü kurulmuştur.
Halk oyunlarımızı seyrederken, yurdumuzun değişik yörelerinde yaşayan insanların örf, adet ve geleneklerini, karakterlerini, duygu ve düşüncelerini, inanışlarını ifade ettiğini, tabiat ve diğer canlılarla yaptıkları mücadeleyi anlatan özellikler taşıdığını görürüz. Her sanat dalında olduğu gibi halk oyunlarımız da insanı anlatır. Bu nedenle oyunlarımızın altında, kaynağı çok eskiye dayanan, bugün unutulmaya yüz tutmuş derin bir mananın gizlendiği hissedilir.
Örnek nanay:
Nanay nanaydan gelir,
Selvim saraydan gelir,
Andır galsın nanayı,
Hamsı(Hepsi) da yardan gelir
Davul ve zurna ile oynanması nedeniyle yörede oynanan diğer zeybeklerden farklı olan seymen zeybeği iki yada üç kişi ile düğünlerde düzenlenen Seymen alayının önündeki efelerce oynanır. Kılıç ya da teke palası kuşanan efeler, oyun boyunca bunları havada savururken naralar da atarlar.
Zeybekler bir efenin yönetiminde ovadan ovaya, dağdan dağa gezen, yoksulları gözetip yörede belirli bir otoriteye sahip olan, genellikle zalimlere veya sonradan görme zenginlere göz açtırmayan, zaman zaman işlediği bir suç yüzünden hapse girmeden dağlara kaçan, yönetime ters düşmüş insanlardır. Efeler ise yanına gelen, kendisine sığınan diğer zeybeklere yol, yöntem öğreten, onları eğiten, yerine göre akıl verip anlaşmazlıkları çözen bir kimlik içinde görünmüşlerdir.
Zeybeklerin yaşayışları çok hareketlidir. Çok kısa bir süre içinde kilometrelerce uzaklara gidip takipten kurtulabilirler. Ancak bu hareketli geçen yaşayışları içinde, zaman zaman coşkuya, heyecana ve özleme kapıldıklarını; yer yer hareketli, yer yer ağır ve asaletini ortaya koyan duruş ve adımlarla örülmüş bir oyuna kalktıklarını biliyoruz. Bu oyun sırasında ses tonlarıyla, hareketleriyle ve hatta mimikleriyle çevrelerinde saygı ve hayranlık duygularını canlandırırlar.
Oyunlarında çalınan enstrümanlar arasında bağlamaları, curaları, açık havada ise davul ile zurna birlikteliğini görürüz. Kapalı mekânlarda ise darbuka, tef veya zilli maşa da kullanılır. Geçen yüzyılın başından itibaren klârnetin de yer yer oyunlarda kullanılması, bu bölgenin Batı kökenli sazlara karşı olan eğilimini kanıtlamaktadır.
İki tür zeybek vardır.
1. Ağır Zeybek (Erkekler)
2. Kıvrak Zeybek (Kadınlar)
Oynayan kişiler saygın kişilerse, oyuna o kişinin adıverilir. Yörük Ali Zeybeği, Çakır Efe Zeybeği gibi.
Halaylarda 4 bölüm vardır:
1.Ölüm (kötüyü öldürme)
monash.pwğum (iyinin gelmesi)
3.Güçlendirme (iyinin devamı)
monash.pwa(bu durumların kutlanması)
Bu dört bölüm parçalanarak görülür;
a.Ağırlama
monash.pwa
c. Sıktırma, Oynatma, Yeldirme
d. Belleme, Hoplama, Zıplatma
Elden, belden, omuzdan ve parmaklardan tutuşlar vardır. Genellikle hızlı kısımlarda omuzlardan tutulur. Oyun halay başının komutuyla yönetilir. Mendil vazgeçilmez bir oyun aracıdır. 4 zamanlı ağırlıklıdır. Ezgiler geçişlidir. Oyunlar ağırdan başlayıp gittikçe hızlanır.
Halaylarda kullanılan enstrümanlar genellikle davul ve zurnadır. Nanay biçiminde oynanan oyunlarda ise hiç çalgı kullanılmaz. Karşılıklı türküler söylenerek oynanır. Karma oynandığı gibi sadece erkekler, sadece kadınlar tarafından da ayrı oynanır. Giyim hatları birbirine benzer.
Osmanlılarda, saray eğlencelerinde çiftetelli oyunu görülmektedir. Günümüzde hareket serbestliği ve figür zenginliği nedeniyle Anadolu’nun tüm yörelerinde herkes tarafından kolayca oynanmaktadır. Tek kişi ile olduğu gibi birçok kişinin katılmasıyla kadın ve erkek toplu olarak da sergilenebilir.
Çiftetellide adımlar küçük atılır, ayakların oyunda değeri yoktur. Serbest ve istenildiği gibi adım atmak mümkündür. Temel olan ritmin vücuda ve omuzlara alınmasıdır. Çiftetellide eğlence ve müziğe uydurulmuş bir vücudun neşesinin gösterilmesi veya yaşanması söz konusudur. Belli bir yön kısıtlaması olmadığı için bağımsız, hatta disiplinsiz bir oyun olduğu savunulur.
Çiftetellide Zeybek ve Halay gibi belirlenmiş özel kıyafetler yoktur. Genelde parlak, canlı ve süslü kıyafetler kullanılır.
Türk Halk oyunları aşağıdaki maddelere göre de tasnif edilmiştir.
Seyirlik oyunlar anonimdir. Çağlar boyu süren halk tiyatro geleneğinin günümüze kadar gelen mirasıdır. Geçmişe oranla az da olsa bu oyunlar oynanmaktadır.
Seyirlik oyunlar, oynandığı toplumun kültür düzeyine ve oynandığı çağa bağlıdır. Köy yaşamı içinde çok önemli bir yer tutar.
Bu oyunların kökeninde Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar çok çeşitli kültürlerin izleri görülür.
Köy seyirlik oyunlarının oluşumu bir görüşe şöyle nitelendirilmektedir. “Anadolu köylülerinin kültürü dolayısıyla dramatik sanatı, beş önemli etkenle bir araya gelerek oluşmuştur. Bunlar: Yer, soy, imparatorluk, İslam ve Batılılaşmadır.” Köy seyirlik oyunları daha çok köylerde yılın belirli günlerdeki bazı törenlerde, düğünlerde ve uzun kış gecelerinde oynanır.
Gelenekte bu oyunların özel bir adı yoktur. Oyunlar kaynağını kültürel ve ekonomik ortamdan alır. Seyirlik oyunlarda topluluğu eğlendirmek, neşelendirmek amacı güdülür. Toplumun aksak yönleri, bozuk ilişkileri alaya alınır. Kelime oyunlarından yola çıkarılarak espriler yaratılır. Her oyunun sonunda seyirciye ahlaki bir mesaj verilir. Oyunlar genellikle sözlüdür.
Oyunlar meydanlarda veya evlerde oynanır. Oyuncular profesyonel değildir. Genellikle yönetmenin görevini en tecrübeli oyuncu üstlenir. Oyunlarda dekor önemli değilken, müzik ve dans mutlaka vardır. Kostümler, aksesuarlar çok önemlidir. Çok fazla kılık değiştirilir. Kadın kılığına giren erkekler, kadın makyajı yapmazlar.
Halk seyirlik oyunları arasında şunları sayabiliriz;
Başkahramanlar Karagöz ve Hacivat’tır. Karagöz, halkın ahlak ve sağduyusunu temsil eder. Hacivat ise kaypak, düzene uyan birisidir. Oyunun diğer tipleri olarak Tiryaki, Matiz, Beberuhi, Tuzsuz Çelebi, Zenneler sayılabilir. En çok bilinen oyunlarından bazıları, Büyük Evlenme, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Karagöz’ün Yazıcılığı, Karagöz’ün Hekimliği’dir.
Etrafı seyirciler ile çevrili olduğu için orta oyunu adını almıştır. En önemli iki kahramanı Kavuklu ve Pişekâr’dır. Kavuklu cahil, kurnaz, telaşlı ve neşeli olup Pişekâr da işgüzar, iyiyi kötüden ayıran yaşlı bir kişidir. Oyunlar bu iki kahraman arasında geçen söz düellolarından ibarettir.
Belli bir sanatın seyirciye sunulmak üzere uygulandığı mekâna sahne denir. Günümüzde 3 tip sahne görülür.
Bir sahnede teknik olarak şunlar yer alır;
Halk oyunları sahneye getirilirken aşağıdaki unsurlar ortaya çıkar;
Halk oyunlarını sahnelerken göz önünde bulundurulması gereken hususları şöyle açıklayabiliriz.