türk peygamber isimleri / One moment, please

Türk Peygamber Isimleri

türk peygamber isimleri

Tarihçilerden Hüseyin Hüsamettin Efendi, Şerhu Esmail Mürselîn isimli kaynağa dayanarak tam 24 adet Türk asıllı peygamberin ismini nakletmektedir. Bu peygamberlerin ne zaman yaşadıkları, tevhid mücadeleleri, gösterdikleri mucizeler ve hangi boylarda görev yaptıkları şimdilik bilinmemektedir. Bilinen tek şey, İslam dinini tebliğ ederek Türk milletinin üzerinde kalıcı etkiler yapmaları ve bu cengaver milleti sevgili Peygamberimiz'in yoluna hazırlamış olmalarıdır.

Gerçekten de Türkler İslamiyet'le tanıştıktan kısa bir süre sonra toplu olarak Müslüman olmuşlar ve dünya tarihinde Asr-ı Saadet'ten sonra en kaliteli çağ olan Osmanlı dönemini kurmuşlardır. Türkler arasında görev yapmış şanlı peygamberlerin isimleri Türkçe olmakla birlikte, kaynaklara Arap imlası ve telaffuzuyla şu şekilde geçmiştir: Amun, Anuh, Barah, Cosan, Düvil, Gadat, Hamun, Hemudin, Hicalı, Hicil, Katın, Kedük, Karkıl, Laycu, Narin, Sakun, Salah, Savis, Takhım, Tamur, Umıd, Yahur, Yasan, Yevik. Tarihi kaynaklardan derleyerek özetlediğimiz bu bilgiler, Türkler'deki vahdaniyet fikrinin kökeni konusunda bize büyük ipuçları vermektedir. 

Türkler'le ilgili Hadis-i şerifler

Peygamberimiz'in Türkler'le ilgili pek çok hadisi şerif buyurdukları bilinse de bunların pek azı günümüze kadar gelmiştir. Peygamberimiz, gelecekle ilgili bazen genel, bazen de kişisel ipuçlarını ashabına vermişlerdir. Bunlardan birisi de istikbalde Türkler'le karşılaşılacağı ve onlara nasıl davranılması gerektiği konusudur. Bunlardan en bilineni, ashabın geneline buyurdukları, "Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız" hadisi şerifidir. Bunun yanı sıra Türkler'in fiziki özelliklerinden, yaşantılarından da haber vererek, ashabını istikbalde yaşanacak bir dizi hadiseye hazırlamışlardır. Bu hadisi şeriflerin tümü, ålemlerin Efendisi'nin, Türkleri çok yakından tanıdıklarını gösterir. Ashabı kiramın da Türklerin kim olduklarına dair bir soruları olmamıştır. Bu, ashabın da Türkleri yakından tanıdıklarını gösterir. 

KABİLELER

Arabistan yarımadası son derece kozmopolit yapıya sahiptir. Hiçbir büyük devletin bu bölgeye girememesi, hür yaşamak isteyen pek çok toplumun bu bölgeye yerleşmesine neden olmuştur. Bu kabilelerden bazılarının Türk veya Türk kökenli olduğu tahmin edilse de henüz sağlam bir araştırma yapılmamıştır. Asrı Saadet'te yaşayan kabilelerden Tayy, Muharib (veya Harboğulları) ve Eslem gibi kabileler, bölgedeki diğer kabilelerden farklı özellikler taşıyorlardı. 

Arabistan'ın en ilginç kabilesi belki de Harboğulları kabilesidir. Kaynaklarda bu kabile dilleri anlaşılmaz, son derece korkusuz ve savaşçı bir topluluk olarak anılırlardı. Yağmacılıkları ile meşhurdurlar. Yaşadıkları bölgenin tamamen hakimiydiler. Kuzeydoğu Arabistan'da yaşamaktadırlar. Asrı Saadet'te Müslüman oldukları andan itibaren pamuk gibi olmuşlardır. Hayır ve hasenatta yarışan, bölgelerinden geçen ticaret kervanlarını gözleri gibi koruyan bir topluluk olup çıkmışlardır. 

Bunların soyundan gelen günümüz Mısırlı araştırmacı Muhammed Harp, Harboğullarına mensup olanların isimlerinde Türkçe kökenli kelimeler bulunduğuna işaret etmiştir. Biraz sonra bahsedeceğimiz gibi Dicle bölgesinde yaşayan Türk boyları Bedr hazırlıkları sırasında Efendimiz'e elçi göndermişlerdi. Bunlar büyük ihtimalle Harboğulları'yla bağlantılı boylardı. 
İlginç sonuçlar

Asrı Saadet'teki şahıs isimleri Arapça veya başka dilden geçse de Arapçalaşmıştır. Şahıs isimlerinin kökeni hakkında henüz bir teknik çalışma da yapılmamıştır. Bu nedenle isimlerin hangisinin Türkçe'den geçtiğini bilemiyoruz. Ancak Ashab-ı kiramın hayat hikâyelerini incelediğimizde ilginç sonuçlar elde edebiliyoruz. Mesela Salim, Büreyde b. Husayb, Ebu Bekre gibi pek çok sahabenin hayatı, önemli ipuçları vermektedir. 

Türk atı/Kutaf 

Şahıs ve kabilelerin dışında, Asrı Saadet'e ait bazı hatıralarda da Türk izlerine rastlamak mümkündür. Mekke veya Medine'de bir gece çok şiddetli bir gürültü duyulur. Şehir halkı ne olup bittiğini anlamak için evlerinden fırladıklarında Sevgili Peygamberimiz'i sesin geldiği istikametten gelirken görürler. Efendimiz, sesi duyduğu anda en yakındaki ata binerek hızla olay yerine gitmişler, önemli bir şey olmadığını görünce geri dönmüşlerdir. Kullandıkları at, ashabı kiramdan Ebu Talha'nın Kutaf cinsi atıdır. Bütün özellikleriyle (kısa bacaklı, çevik dönüşler yapabilen olması vb.) bir Türk atıdır. Efendimiz bu ata dua ederek, "Deniz gibi" buyurmuşlardır. Kutaf cinsi atlara bu nedenle , Bahr/Deniz adı verilmiştir. 

Kubbetut Türki /Türk çadırı 

Şimdi gelelim Türk tarihinin en önemli noktalarından birine Abdullah b. Mes'ud ve Abdullah b. Abbas; Efendimiz'in Bedr Savaşı'nda girdikleri yuvarlak bir çadırdan bahsetmektedir. Yine 'de Hendek Savaşı hazırlıkları yapılırken Efendimiz, kendisi için kurulan bir çadıra yerleşmişlerdi ki bu çadır Kubbetü't Türki/Türk çadırı olarak isimlendirilmektedir. Sevgili Peygamberimiz, çadırın kurulmasında yardımcı olmuşlar ve kuşatma süresince bu çadırda bulunmuşlardır. 

Başka bir ifadeyle Kubbetü't Türki Efendimizin otağı, karargâhı olmuştur. Yine bu çadırın en büyük özelliklerinden birisi de Efendimiz'in ünlü, İstanbul'un fethedileceğini müjdeledikleri hadisi şeriflerini kuşatma günlerinde bu çadırın gölgesinde buyurmuş olmasıdır. Yine Efendimiz'in mescidde itikâfa çekildikleri çadır, Kubbetü't Türki ismiyle anılmaktadır. Ünlü Hudeybiye anlaşması, bu çadırda imzalanmıştır. Dahası, Mekke'nin fethine gidilirken de bu çadır Efendimiz'le birliktedir. İslam ordusu, Mekke yakınlarındaki Merru'z Zahran mevkiine gelince çadırını kurdurmuşlardır, eshabıyla burada istişare etmişlerdir. Mekke'nin yönetici olan Ebu Süfyan monash.pw'i bu çadırda kabul etmişlerdir. İslam ordusu birkaç koldan Mekke'ye girerlerken Sevgili Peygamberimiz, bugün Cennetü'l Mualla kabristanının bulunduğu Hacun'da çadırlarını kurdurmuşlar, harekatı buradan idare etmişlerdir. 

Bu çadır, Efendimiz'in vefatlarından sonra şüphesiz muhafaza edilmiştir. Ancak akıbetinin ne olduğu hakkında henüz bir kayda rastlanmamaktadır. Ancak Efendimiz'in her davranışını uygulamaya çalışan ashabı kiram, onun bir Türk çadırında itikafa çekilmesini sünneti seniye olarak tatbik etmişlerdir. Mesela ashabı kiramdan Ebu'd Derda'nın hanımı Ümmü Derda, Şam'daki Emeviye Camii'nde kurulan bir Türk çadırında itikafa çekilmişti. Bu çadırın Efendimiz tarafından kullanılan çadır olup olmadığı bilinmemektedir. 

Elçiler yılı 

Meşhur "elçiler yılı"nda Hz. Muhammed'i ziyarete gelen kabileler arasında Türkler'in olup olmadığı tam araştırılmamıştır. Ancak bundan çok daha önceki yıllarda Dicle yöresinde yaşayan Büğdüz - Aman Hanedanı temsilcisi, çeşitli Türk boylarının ilbeği olarak 'te Medine'ye elçi olarak bir heyetle gelmiş ve Hz. Muhammed'in huzuruna çıkarak Müslüman olmuşlardır. 

Bu çok önemlidir. Zira Türkler'in Dicle yöresinde kuvvetli bir topluluk olarak bulunduklarını gösterir. Bunlar, İran Kisrası Nuşirevan tarafından Doğu Roma sınır boylarına yerleştirilmiş olan Türk boylarındandır. Bu sınır kuşağı İran'ın en nazik bölgesidir. Buraya kendilerine bağlı savaşçı toplulukları yerleştirerek başkentleri Medayin/Ketesiphon'u emniyete almak istemişlerdi. İşte bu boylar Medine'ye elçi göndermişlerdir. Gelenlerin bir kısmının Medine'ye yerleşmesi kuvvetle muhtemeldir. O zaman Uhud ve diğer savaşlarda da Efendimiz'in ashabı arasında Türkler'in bulunduğu akla gelebilir. Dahası, Sevgili Peygamberimiz'in kullandıkları Kubbetü't Türki'nin kaynağı hakkında bir ipucu verebilir. 
Hz. Muhammed'in üzüntüsü 

Hz. Muhammed, yılında bir gün Medine'de hanımlarından Ümmü Seleme veya Zeynep bnt. Cahş annemizin odasında iken, sıkıntı duyarak bunalırlar. Durumu farkeden annemiz sebebini sorar. Efendimiz, doğuyu işaret ederek; "Şu anda Zülkarneyn'in seddinden yüzük genişliğindeki bir delik açıldı" diye üzüntüyle haber verirler. Efendimiz'in üzülmelerine sebep olan hadise ne idi? Henüz bir açıklama getirilememiştir. Bu tarihte doğudaki en büyük olay, Doğu Göktürk ordusunun devasa Çin ordusu tarafından imha edilmesidir. Bu savaşta Türk Hakanı esir düşmüş ve Doğu Göktürk devleti yıkılmıştır. Bu yıkılma ile Orta Asya'daki dengeler altüst olur ve Türklerin dar bir alana hapsettiği Çin tamamen serbest kalarak sınırlarını genişletmeye başlar. Batı Göktürk Devleti de kısa sürede yıkılır. 

Ve Kürşad ihtilali

Esir edilen Göktürk ileri gelenleri Çin'e esir olarak götürülür. Tarihe Kürşad ihtilali olarak geçen ayaklanma bu yıkılmadan hemen sonra Çin'de esir edilen Türk prensleri tarafından organize edilmiştir. 

Doğu Türk Hakanlığını yıkan ve kağan soyundan olanları başkentlerine götürüp bunlara kontrol altında tutabilecekleri görevler veren Çinliler, Türklerden tamamen kurtulmak için Türk halkını yok etmeyi, Çinlileştirmeyi düşündüler. Onun için Türklerin büyük bir bölümünü Çin Seddi boyuna yerleştiler. Fakat bu baskı Türklerin direncini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. 

Dillerine, örf ve âdetlerine sımsıkı sarıldılar, öç almak için bilendiler. Elli yıl süren esaret hayatında fırsat buludukça baş kaldırlar. Bu baş kaldırmalardan biri Türk tarihinin altın sayfalarını oluşturur ve "Kürşad İhtilali" olarak anılır. Türk Prensi Kürşad, eski Türk kağanlarından Çuluk'un küçük oğlu idi. Çin İmparatorunun saray muhafız kıtasında görevli bulunuyordu. 

O sırada Çin İmparatoru Tang sülalesinden Tay-Çung idi. Kürşad, otuz dokuz arkadaşı ile, Türk devletini diriltmek, esaretten kurtarmak için gizli bir ihtilal komitesi kurmuştu. Son derece vatansever, cesur, güçlü ve keskin nişancı olan kırk kişi bir darbe planı hazırladılar. İmparator Tay-Çung, bazen hükümdar kıyafetiyle bahçede, bazen de geceleri kıyafet değiştirerek şehirde tek başına dolaşmaya çıkardı. Onu yakalayıp Türk illerine kaçıracak, Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çin işgalindeki Türk toprakları ile takas edeceklerdi. Sonra da bütün Türkleri ayaklandıracaklardı. 

40 Türk genci için Çin imparatorunu kaçırmak zor değildi. Gizli komite o gece imparatorun saraydan çıkacağını haber almış, birbirlerine harekete geçeceklerini bildirmişlerdi. Kürşad'ın arkadaşları, görevlerini bırakarak kararlaştırılan yere geldiler. Fakat, o gece ansızın büyük bir fırtına patlak verdi ve imparator sarayından çıkmadı. Planı ertelemek tehlikeliydi. Çünkü görevden ayrıldıkları anlaşılacak, ihtilal hazırlığı duyulacaktı. Bu, bütün esir Türklerin kılıçtan geçirilmesine sebep olabilirdi. Onun için 40 Türk yiğidi, imparatorun çıkmasını beklemeden sarayı bastılar. 

Yüzlerce saray muhafızını öldürdüler. Ancak, kaçıp kurtulanların haber vermesi üzerine Çin ordusu saraya doldu. Bu durumda imparatoru kaçıramazlardı. Kürşad, sarayı terketmek, planın ikinci kısmını uygulamak, yani "saray ahırına hücum" emrini verdi. 40 yiğit ahırdaki muhafızları ve seyisleri de öldürerek atlara binip şehir dışına sürdüler. Fakat bütün bir ordu peşlerindeydi. 

Şehir yakınındaki Vey Irmağı'na gelince mecburen monash.pw cephe alıp savaş durumuna geçmonash.pw da yüzlerce Çin askerini öldürdüler. Ordu çok kalabalıktı. Türk yiğitleri kanlarının son damlasına kadar vuruşarak can verdiler. İhtilal başarılamadı ama, esir Türklerin gönlündeki hürriyet ateşi büyüdü büyüdü ve dalga dalga bütün Türk illerine dağıldı. Bu olay yılında olmuştu. İhtilâl ateşi 41 yıl sönmeyecek ve yılda bağımsızlıklarını kazanacaklardı. 
Göktürk devletinin yıkılmasını, Oğuz Türkleri'nin Asya steplerinden tasfiye edilmesi takip etmiştir. Belki de Sevgili Peygamberimiz gelecekte İslam'a hizmet edecek koca bir milletin atalarının zor durumda kalmalarına mübarek gönülleri elvermemiş, incinmişlerdi. Nitekim ilk Müslüman Türkler, Göktürk boyları içinden çıkmıştır. Dahası ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar, Göktürk devletinin bir uzantısıdır. İslamiyet'in etrafında çelik bir duvar örerek özünün dejenere olmasını önleyen İmam-ı Azam, İmam-ı Maturidi, İmam-ı Buhari, Bahaeddin-i Buhari vb. alimlerin ve talebelerinin kökeni araştırıldığında yine Türk oldukları görülür. Yine kurulan hemen tüm Müslüman Türk devletlerinin köklerinde Göktürkler'in izleri görülür. 

YARIN: TÜRK ELİ'NE DOĞRU  

İslam'da peygamberler ve elçiler

İslam peygamberleri, İslam dininde Âdem ile başlayıp Muhammed ile son bulan ve peygamber oldukları kabul edilen dinî şahsiyetlere denir.

Farsça kökenli bir sözcük olan peygamber, "haber getiren" demektir. Eski Türkçe karşılığı ise yalvaçtır, ancak peygamber kelimesi erken dönemde Türkçeye geçip yerleşmiştir.[1] Müslümanlar, peygamberleri "resûl" ve "nebî" olmak üzere iki kategoride değerlendirmişlerdir. Terim olarak resûl, kendisine yeni bir kitap ve yeni bir şeriat gönderilen peygamber anlamındadır. Nebî ise Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara haber veren, fakat kendisine yeni bir kitap ve şeriat gönderilmeyen, önceki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine devam ettirmekle görevli olan peygamberdir.[2]

İslam inancına göre, Âdem ile başlayan ve Muhammed ile son bulan bütün peygamberler aynı dini takip etmişler, bu dini devam ettirmişler ve zamana göre şeriat getirmişlerdir.[3] Dolayısıyla bu silsiledeki bütün peygamberlere iman etmek, dinin temel inançlarından biridir. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an'daki ifadeler şöyledir:

O, Nuh'a buyurduklarını, sana vahiy ettiklerimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya buyurduklarımızı size din kıldı ki, o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir. (Şûrâ Suresi: 13)[4]

Biz, onlara iyice açıklasın diye her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç, hüküm ve hikmet sahibidir. (İbrahim Suresi: 4)[5]

Ulu'l-azm peygamberler[değiştir

DEDE KORKUT TÜRKLER&#;E GÖNDERİLMİŞ BİR PEYGAMBER MİDİR?

Oysa bu soru, konusu itibarıyla yanlış bir sorudur. En başta kutsal kitabımız Kur&#;an-ı Kerim, bütün milletlere peygamber, dolayısıyla semavi din gönderildiğini haber vermektedir bize. Nitekim Kur&#;an&#;da Nahl Suresi&#;nin ayetinde "Biz her millete bir peygamber gönderdik..”; Şuara Suresi&#;nin ayetinde ise "Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz." denilerek her millete ve kavme peygamber gönderildiği haber verilirken, Furkan Suresi&#;nin ayetinde “Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı peygamber gönderirdik.” denilerek Allah&#;ın sadece her kavme veya millete değil, her şehre ve kasabaya peygamber gönderebilecek güç ve kudrette olduğu belirtilmektedir. - Dede Korkut
&#;Neden bütün Peygamberler Araplara ve İsrailoğulları&#;na gönderildi?&#; veya &#;Neden bütün peygamberler Orta Doğu&#;dan çıktı?&#; ya da &#;Neden bütün semavi dinler orta doğudan zuhur etti?&#;

Oysa bu soru, konusu itibarıyla yanlış bir sorudur. En başta kutsal kitabımız Kur&#;an-ı Kerim, bütün milletlere peygamber, dolayısıyla semavi din gönderildiğini haber vermektedir bize. Nitekim Kur&#;an&#;da Nahl Suresi&#;nin ayetinde &#;Biz her millete bir peygamber gönderdik..”; Şuara Suresi&#;nin ayetinde ise &#;Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.&#; denilerek her millete ve kavme peygamber gönderildiği haber verilirken, Furkan Suresi&#;nin ayetinde “Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı peygamber gönderirdik.” denilerek Allah&#;ın sadece her kavme veya millete değil, her şehre ve kasabaya peygamber gönderebilecek güç ve kudrette olduğu belirtilmektedir.

Ayrıca aynı zamanda ilk insan olduğuna inanılan Hz. Adem&#;e herhangi bir milliyet, kavmiyet ve etnisite izafe edilemez. İkinci Adem sayılan Hz. Nuh&#;da öyle. Hatta Hz. Adem ile Hz. Nuh arasında geçen peygamberler de öyle. Belki Hz. Nuh&#;tan sonrakiler için böyle bir mensubiyet atfedilebilir ki; bütün ırkların Hz. Nuh&#;un üç oğlu olan Ham, Sam ve Yafes&#;ten geldiği gibi bir rivayet vardır kimi kaynaklarda. Tevrat veya onu mehaz alan Yahudi kaynaklarında bulunuyor mu bilmem, ancak Kur&#;an&#;da böyle bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla; bu rivayete asla bilimsel bilgi nazarıyla bakılamaz.

Kur&#;an, Tufan&#;dan sonra Nuh&#;un gemisinin Cudi Dağı&#;na oturduğunu haber vermektedir bize(bkz. Hûd Suresi/44). Eğer Kur&#;an&#;da gecen Cudi Dağı&#;ndan maksat bugünkü Cudi Dağı ise bilinmelidir ki; Cudi ülkemiz sınırları içindedir. Esasen Hz. Nuh&#;un kabrinin de bugün Cudi Dağı eteklerinde kurulu bulunan Cizre şehrimizde olduğu söylenmektedir. Hatta türbesi bile vardır burada. Eğer siz, kalkar Hz. Nuh&#;a bir etnisite atfeder ve mesela onu İbrani olarak nitelendirirseniz, o zaman İsrail de kalkar bu bölgelerde hak iddia eder. Tıpkı bugün ABD&#;yi ve ayrılıkçı kürtleri kullanarak yaptığı gibi.

Öte yandan, peygamberlerin tamamının Arap veya İbrani gibi Sami ırkına mensup olmadığını, Tarih ve Arkeoloji bilimi de fısıldıyor bize. Tarih ve Arkeoloji biliminin ortaya koyduğu verilerden hareketle diyebiliriz ki; Hz. İbrahim Sümerlidir ve Sümerler Asya kökenli bir kavimdirler. Hz. Muhammed&#;in mensubu bulunduğu Kureyş kabilesi de öyle. İbrahim&#;in babası Azer&#;in bir put ustası olması, Kureyş kabilesinin de putperest bir kabile olması, bize göre bir tesadüf olamaz. Bunun sebebi, hem İbrahim&#;in, hem de Kureyş kabilesinin putperestliğin yaygın din olarak yaşadığı Yukarı Mezopotamya&#;da, yani Sümerlilerin ve Hititlilerin egemen oldukları coğrafyada yaşamış ve buradan bugünkü Mekke civarına gelip yerleşmiş olmalarıdır. Bunu biz uydurmuyoruz; pek çok bilimsel kaynakta var bu bilgi. Hatta müellifi Arap olan eserlerde bile. Hz. İbrahim&#;in babası ve kardeşi Nahor, hayatlarının son bölümlerini Harran&#;da yaşayıp, orada ölmüşlerdir.

İsrailoğulları ve Yahudiler için Hz. İsmail&#;in Müslümanlar için ifade ettiği anlamdan daha çok anlam ifade eden ve adeta İsrail&#;in ulusal bilincinin mihenk taşı olan Hz. İshak&#;ın eşi Rebeka&#;nın, Harran&#;da yaşayan amcası Nahor&#;un kızı olduğunu söyler kaynaklar. İbrahim, nedense yaşadığı Filistin topraklarında Filistinli bir Arabın kızıyla değil de Harran&#;daki kardeşi Nahor&#;un kızıyla evlendirmiştir oğlu İshak&#;ı.

Kaynaklarda, İbrahim&#;in, Filistin&#;de, eşini defnetmek için Hititli Efron isimli bir adamdan Hitit kanunlarına göre Makpela isimli bir mağara satın aldığı söylenmektedir. Muhtemelen İbrahim de o mağarada medfun bulunmaktadır. Görülüyor ki; İbrahim, sürekli olarak Hititlerle de ticari ve insani ilişkiler içindedir. Dolayısıyla; Hititlilerin (ve onların öncülü olan Hattilerin) egemenliği altında bulunan Harran&#;daki akrabalarıyla sürekli irtibat halinde olan İbrahim&#;i ve onun soyundan gelenleri İbrani olarak kabul edersek, İsrail&#;in &#;Arz-ı Mev&#;ûd&#; yani &#;Vaadedilmiş Topraklar!&#; tezine de destek vermiş oluruz. Dolayısıyla; dikkatli olmak gerekiyor.

Bu kaynaklarda Hz. İbrahim&#;in büyük sürüleri de olan bir tüccar olduğundan bahsedilmektedir. Kitaplardaki bilgilerden hareketle ve elbette bize göre; Hz. İbrahim&#;in zaman zaman Mekke&#;ye yol uğratması da bu sebepledir. Çünkü Mekke, o tarihlerde de bir ticaret ve fuar (panayır) merkeziydi. Hz. İbrahim de bir hayvan tüccarı olarak, mallarını satmak için zaman zaman Mekke&#;ye gidip geliyordu. Gidiş gelişlerinin birinde Mekke&#;de &#;Tapınaklar Vadisi&#; olarak bilinen ve farklı inançlara ait birçok tapınak ve sunağın bulunduğu &#;Batha Vadisi&#;nde kendi dinine ait tapınağı, yani bugünkü Kâbe&#;yi inşa etmiş, büyük oğlu İsmail ile küçük karısı Hacer&#;i bir irtibat noktası ve belki de kendi tevhid dini olan Hanifliğin mümessilleri olarak Kâbe&#;nin yanında, yani Mekke&#;de bırakmış olmalıdır.

Yine bir çok kaynakta, Hz. İsmail&#;in, babası İbrahim tarafından Mekke&#;ye bırakıldığı vakit bir tek kelime bile Arapça bilmediği, İsmail&#;in Arapça&#;yı Mekke&#;de mukim Cürhümlüler denilen bir kabileden öğrendiği, onun soyunun ise yine Cürhümlüler&#;den bir kadınla yaptığı evlilikten neşet ettiği yazılıdır. Cürhümlüler ise Yemen taraflarından, yani Arap yarımadasının güney taraflarından Mekke&#;ye gelip yerleşmişlerdir. Aynı kaynaklar, Mekke&#;ye gelmezden önce İsmail&#;in dilinin, geldiği bölgeye kıyasla Süryanice, İbranice veya Aramice olabileceğini söylerler. Ve bu sebeple İsmail&#;in soyuna &#;Arap olmadığı halde Araplaşan&#; veya &#;Sonradan Araplaşan&#; anlamında &#;Arab-ı Müsta&#;rebe&#; derler. Yani açıkçası Hz. İsmail ve onun soyu, Arapların içinde asimile olmuş bir etnik unsurdur. Etnik kökenleri Arap değildir İsmail&#;in ve soyunun. Dolayısıyla; onun soyundan gelen peygamberlere de aslen Arap denilemez. Tıpkı İbrani dinelemeyeceği gibi.

İsrailoğulları ise Hz. İbrahim&#;in oğlu İshak&#;tan olma torunu Yakup&#;tan geldiklerine inanırlar. Zira &#;İsrail&#; Yakub&#;un unvanıdır ve bu unvan, &#;Tanrı&#;yı yenen&#; veya &#;Tanrıyla güreşen adam&#; anlamına gelir. Kısaca söylemek gerekirse; Yakup bir gece yolculuğu sırasında Tanrı&#;yla karşılaşmış ve onunla güreşe tutuşmuşlar. Sabaha kadar güreştikleri halde yenişememişler. İşte bu sebeple Yakub&#;a, &#;Tanrıyla güreşen adam&#; anlamına gelen İsrail lakabı verilmiştir. İsrail kelimesinin, gece yürüyüşü anlamına gelen Arapça &#;İsrâ&#; kelimesiyle de ilişkisinin olduğunu söylemeliyiz.

Görüldüğü gibi, ipe sapa gelmez bilgilerdir bunlar ve bu bilgelerden hareketle bugünkü Musevilerin en azından bir kısmına İsrailoğulları demek saçmalığın dikalasıdır. Dolayısıyla; bu çürük bilgilerden hareketle İsrail unvanlı Peygamber olan Yakub&#;un neslinden gelen peygamberlere de etnik unsur olarak İsrailoğulları&#;ndan ya da daha geniş tabirle İbrani veya Sami ırkından denilemez.

Yaşayan üç Semavi din (Yahudilik, Hırıstiyanlık İslamiyet) için ortak Peygamber ve Peygamberlerin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim&#;in içinden çıktığı Sümerler&#;in, Asya kökenli bir kavim oldukları ve Asya&#;da yaşanan bir tabi felaketin sonucu olarak gelip Mezopotamya&#;ya yerleştikleri bilimsel olarak ortaya konulmuştur artık. Asyalı ulusların kadim destanları ve efsaneleri incelendiğinde görülür ki; başta Tufan efsanesi olmak üzere; dünyanın, Adem ve Havva&#;nın yaratılışı, yasak meyve ve cennetten kovuluşları olmak üzere pek çok rivayet ve anlatı, bu destan ve efsanelerde de bulunmaktadır. Demek oluyor ki; Asyalı kavimlere ait destan ve efsaneler Sümerler yoluyla Orta Doğu&#;ya geldi, oradan önce bozulmuş Tevrat&#;a, oradan da diğer dini kaynaklara yansıdı.

Mesela yaşayan semavi dinlerden belki de binlerce yıl öncesine, günümüzden en az 6 bin yıl öncesine ait Türklerin Yaratılış Destanı&#;nı okuyun, orada bahsettiğim olaylara ilişkin anlatılanların, Kutsal kitaplardaki bilgilerle aşağı yukarı örtüştüğünü görürsünüz; sadece isimler farklıdır.

Kutsal metinlerde &#;Adem&#; olarak geçen erkeğin adı Törüngey, &#;Havva&#; veya &#;Eva&#; olarak geçen kadının adı da Eje olmuştur Yaratılış Destanı&#;nda. Destanda &#;Erlik&#; denilen Şeytanın, yılanın içine kaçarak önce Eje&#;yi kandırıp yasak meyveyi yedirdiği, Eje&#;nin de o yasak meyveyi zorla Törüngey&#;e yedirdiği söylenmektedir.(1) Bu anlatım, Tevrat&#;taki anlatıma uygun bir anlatımdır. Çünkü orada da yılanın önce kadını kandırıp yasak meyveden yedirdiğinden ve sonra da kadının kocasına yedirdiğinden bahsedilmektedir.(2) Oysa Kur&#;an&#;da yasak meyveyi ilk önce kimin yediğine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmuyor. Kur&#;an&#;da &#;Bunun üzerine her ikisi de o ağacın meyvesinden yediler&#;(3) ve &#;Şeytan, oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı&#;(4) denilerek, Adem ve Havva&#;nın aynı anda kandırılıp, birlikte yasak meyveden yedikleri söylenmektedir sadece.

Destanda dünyanın yaratılışı ile ilgili anlatılanlar da çok ilginç doğrusu. Şöyle deniliyor destanda:
&#;Gök yoktu, yer yoktu. Yalnızca, sonu olmayan bir deniz vardı. Tanrı Ülgen(5), bu denizin üzerinde uçuyordu. Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu. Böyle uçarken gönlüne doğdu. Bir ses &#;Önündeki nesneyi yakala&#; diye fısıldadı. Ülgen, bu fısıltıyı yineledi. Ellerini öne doğru uzattı. O sırada su yüzüne bir taş çıkmıştı. Ülgen, taşı yakaladı, üzerine kondu. Taşın üstünde ne yapacağını düşündü. Uçsuz bucaksız suyun içinden Ak Ene (Ak Ana), süzülüp Ülgen&#;in karşısına çıktı ve &#;Yarat&#; dedi; üç kez yineledi. Ülgen &#;Nasıl?&#; diye sordu. Ak Ene &#;Yaptım oldu de, yaptım olmadı deme&#; dedi. Sonra, Ak Ene kayboldu. Bir daha da görünmedi&#; Ülgen, &#;Yer yaratılsın!&#; dedi; yer yaratıldı. &#;Gökler yaratılsın!&#; diye buyurdu; gökler yaratıldı&#; Ülgen, dünyayı yaratırken ay ve gün ışığının dokunduğu Altın Dağ&#;da oturdu. Bu dağ, gök ile yer arasında idi. Dünya&#;nın yaratılışı altı gün sürdü&#;&#;(6)

Dikkat edileceği üzere; dünyanın yaratılış şekli ve yaratılış süresinin, Kur&#;an&#;da verilen bilgilerle birebir örtüşmesi, oldukça şaşırtıcıdır. Zira Kur&#;an&#;a göre de her şey Tanrı&#;nın, yani Allah&#;ın &#;ol&#; demesiyle olmaktadır.(7) Ayrıca, Kur&#;an-ı Kerim&#;de de evrenin altı günde yaratıldığı belirtilmektedir.(8)

Peki bu ne anlama gelmektedir? Bu, en azından Yaratılış Destanı&#;nda bulunan bu bilgilerin kaynağının da ilahi ya da semavi olduğunu gösterir bize. Yani, vaktiyle Türklere ve Türklerden de bir peygamber gönderildiğini, onun tebliğ ettiği dinin de zaman içinde maksatlı veya bilinçsiz olarak tahribata ve tahrifata uğratıldığını ya da zamanla bazı kısımlarının unutularak kalan kısımlarının da efsane haline geldiğini göstermektedir bize. Esasen Türkler&#;in dini olan &#;Gök Tengri&#; dininin, Tek tanrılı bir din olmakla, kaynağını ilahi/kutsal metinlerden aldığını gösterir..

Farsça Peygamber, Arapça &#;Nebî&#; ve &#;Resul&#; kelimeleri Türkçemizdeki &#;Elçi&#; ve &#;Yalvaç&#; anlamlarına gelir. İstılahi manada ise &#;Allah&#;ın emirlerini insanlara ulaştıran kişi&#; demektir. Bunlardan Resul, kendisine başlı başına kitap gönderilenleri, Nebî ise kendisine kitap gönderilmeyip, kendisinden öncekilere gönderilen kitapları tebliğ edenleri anlatan kavramlardır.

Resul anlamında olmasa bile en azından Nebî anlamında Oğuz Kağan ve Tonyukuk gibi yaşadıkları dönem az çok bilinenlerle, Dede Korkut gibi yaşadıkları dönem pek bilinmeyen bilge şahsiyetlerin peygamber olabileceklerini neden kabul etmeyelim? İsrailoğulları&#;nın hemen bütün krallarını, Peygamber olarak kabul eden Müslümanların, özellikle de Türklerin kendi milli kahramanlarını ve yol göstericilerini bu anlamda görmezden gelmeleri ne büyük akılsızlıktır. Oysa bilinsin ki; Kur&#;an&#;da ismi geçen ve Müslümanlar olarak kendilerini Peygamber kabul ettiğimiz birçok isim, aynı zamanda İsrailoğulları&#;nın kralları ve hükümdarlarıdır. Üstelik bunlardan bazıları baba oğul, bazıları kardeştirler. Yani bunların bir kısmı, saltanatın babadan oğla geçtiği dönemlerde hükümdarlık yapmış kişilerdir. Kendilerine kitap filan da verilmemiştir. Esasen bu isimlerin çoğu, İsrailoğulları&#;nın tarihlerinden veya işledikleri melanetlerden bahsedilirken zikredilir Kur&#;an&#;da. Kötülerin içinde iyiler (salihler) olarak bahsedilir kendilerinden.

Mesela Kur&#;an&#;da isimleri geçen Peygamberlerden Musa, Davut, İsa ve Hz. Muhammed&#;e kapsamlı şekilde, rivayete göre ise Adem, Şit, İdris ve İbrahim&#;e ise suhuf şeklinde daha dar kapsamlı olarak ilahi kitaplar gönderildiği halde, diğerlerine kitap dahi gönderilmemiştir. Olmayan şeyi neden ve nasıl tespit ettilerse; bazıları tahrif edilmiş olsalar bile yaşayan dört kutsal kitap dışında, diğer peygamberlere gönderilen kitapların sayfa sayıları da verilir bazı kaynaklarda! Üstelik, Muaviye ve Yezit&#;in zulmüne bayrak açan, yani doğruluğundan emin olunan Ebu Zer El-Gıfari kaynak gösterilerek yapılır bütün bunlar. Ebu Zer kaynak gösterilerek yapılan ve Allah&#;tan, ZAYIF olduğu kabul edilen bir hadise göre; Hz. Adem’e 10, Şit’e 50, İdris’e 30, İbrahim’e ise 10 sayfalık kutsal metinler gönderilmiştir(9). Bununla birlikte, Kur&#;an&#;da İbrahim&#;e de &#;suhuf&#; şeklinde kutsal metin gönderildiğinden bahsedilmektedir(10).

Bu isimlerin dışında peygamber olarak kabul ettiklerimize ise ne bir kitap gönderilmiştir ne de ayrı bir din. Bunlar kendilerinden öncekilerin dini üzere tebliğ ve irşad görevini yaparak insanları doğru yola çağırmışlar, bazıları da aynı zamanda kavimlerine hükümdarlık ve krallık yapmışlardır. Peygamber dediğimiz bazı isimlerin ise bugünkü anlamda rahip, haham, vaiz, imam ya da bir cemaat lideri olduğu kabul edilmelidir. Bunların çoğu işinde gücünde adamlardı. Kimisi terzi idi, kimisi demirci, kimisi tüccar, kimisi çoban, kimisi öğretmen, kimisi politikacı vs. Ancak hepsinin ortak görevi Allah&#;ın dinini, iyiyi, güzeli ve doğruyu yaymak ve öğretmekti. Politikacı dediysem şaşırmayın lütfen; rivayete göre Firavun&#;a danışmanlık veya vezirlik yaptığı söylenen Hz. Yusuf&#;u, Firavun&#;un komutanı olan Musa&#;yı başka nasıl tarif ve tasvir edebiliriz ki. Ya da Kur&#;an&#;ın bildirdiğine göre; Yemen&#;deki Sebe Devletinin kadın hükümdarı Belkıs ile diplomatik ilişkiler kuran Hz. Süleyman&#;ı&#;

Bu itibarladır ki; en azından Kur&#;an&#;da isimleri geçen peygamberlerin, Orta Doğulu veya Sami ırkından gibi görünmelerinin en büyük sebebi bize göre; yazının Orta Doğuda icad edilmesi ve insanlığın o tarihlere kadar biriktirmiş oldukları ortak mirası olan destan, efsane ve diğer sözlü anlatıların ilk olarak Orta Doğu da yazıya geçirilerek yazılı belge haline getirilmiş olmasıdır. Çivi yazılı Sümer, Babil, Asur ve Hitit tabletlerinden ve Mısır&#;ın Hiyerogliflerinden tutun da tahrif edilmiş Tevrat&#;a kadar durum tam da böyledir. Ayrıca, günümüzde hemen her türlü yazılı ve görsel medya ile başta Sinema olmak üzere hemen her türlü sanatın, bazen doğrudan, çoğu kere de dolaylı olarak bütün dinlerin ve peygamberlerin Orta Doğu menşeli olduğu anlamına gelecek şekilde yapmış oldukları kesif propagandanın da bu konuda etkisi büyüktür. Bu tür propagandalar en çok da bizim gibi kendi milli kültüründen, kendi milli tarihinden ve harsından büyük ölçüde kopmuş uluslar üzerinde etkili oluyor maalesef.

Bu anlamda Türk Milleti olarak, kendi milli tarihimize, kültürümüze, dilimize ve inançlarımıza, bu arada milli kahramanlarımıza ihanet içinde olduğumuz açıktır. Arabın milli kahramanlarını isminin başına &#;hz.&#; sıfatı, sonuna ise (r.a) duası eklemeden zikretmeyen Türk çocuğu, nedense kendi milli kahramanlarına &#;Kâfir&#; ve &#;Zındık&#; nazarıyla bakar hale gelmiştir. Onun nazarında yalancı Ebu Hüreyre, Bilge Tonyukuk&#;tan; Hamza ise Kültigin&#;den çok çok üstündür! Halit Bin Velit&#;in Kürşat&#;tan, Sad b. Ebi Vakkas&#;ın Çiçi Han&#;dan üstünlüğü tartışılmazdır onun nazarında!Oysa Halit b. Velit&#;in Mute&#;de göstermiş olduğu başarının belki de yüz katını Alparslan Malazgirt&#;te göstermiştir. Buna tarihler de şahittir!

Türk çocukları, Arabın Türkistan&#;a yaptığı ve sene boyunca Türk kanı akıttığı, Türk şehirlerini yakıp yıktığı, Türk&#;ün zenginliklerini yağmalayıp Arap ülkelerine taşıdığı seferlere bile Kahramanlık Destanı gözüyle bakar hale gelmiştir. Ne de olsa Arap İslam ordularının karşısında Kâfir Türkler vardır, sonu gelmeyen bu kanlı savaşlarda! Arapların Türkistan seferlerini anlatan ve yazarı Türk olan çoğu kitapta bile; &#;Semerkant Düştü&#; veya &#;Buhara elimizden çıktı&#; denilmez, &#;Semerkant İslam ordularınca fethedildi&#;, &#;Buhara İslam ordularınca ele geçirildi&#; denir!

Dede Korkut Türklere Gönderilmiş Bir Peygamber midir?

Yukarıda dedik ki: &#;Resul anlamında olmasa bile en azından Nebî anlamında Oğuz Kağan ve Tonyukuk gibi yaşadıkları dönem az çok bilinenlerle, Dede Korkut gibi yaşadıkları dönem pek bilinmeyen bilge şahsiyetlerin peygamber olabileceklerini neden kabul etmeyelim?&#;

Bu anlamda ayrıca Sokrates, Konfüçyüs ve Buda gibi insanlara yol gösteren bilgeleri, bu konuda tartışmaya bile gerek yok; onlar Nebi anlamında zaten birer peygamberdirler! Dede Korkut&#;a gelince. Öncelikle Korkut&#;un kim olduğuna ve hangi tarihlerde yaşadığına bakmak gerekiyor. Onun kim olduğunu en güzel tarif eden kişi galiba, Türk edebiyat tarihinin büyük bilginlerinden birisi olarak kabul edilen Prof. Dr. Fuat Köprülü&#;dür. Şu sözün Fuat Köprülü&#;ye ait olduğu söyleniyor: &#;Bütün Türk Edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut&#;u da diğer gözüne koyunuz; Dede Korkut yine de ağır basar&#;(11).

Peki Dede Korkut nerede ve hangi devirde yaşamıştır? Kesin olarak bilinmiyor. Belki de böyle bir kişi hiç yaşamadı. Türk toplumunda aynı rolü oynayanların ortak adı belki de. Eğer böyle bir kişi yaşadıysa, kanaatimize göre; İslam öncesi dönemlerde yaşamış olmalıdır. Ancak hikayelerine bakılırsa ona İslami bir kimlik giydirilmiş gözüküyor. Zira hikayelerinde &#;Dedem Korkut geldi, soy sayladı, boy boyladı, adı görklü Muhammed&#;e salavat getirdi&#;&#; denilerek onun bir Müslüman olduğuna özellikle vurgu yapılır.

Yazarına ulaşamadığım, ancak konunun uzmanı olduğu anlaşılan bir yazıda geçen şu cümleler bizim bu kanaatimizi oldukça güçlendirmektedir.

&#;Dede Korkut 12 öyküden oluşuyor. Bu öyküler adsız birisi tarafından 14 ve yüzyıllarda kağıda geçirilmiş. Yazılı nüshaların bir bölümü Vatikan`da, bir bölümü de Dressen`dedir. Ne acıdır ki, Türkler, Osmanlı Devleti yönetiminde iken bu muhteşem eserin yazılı duruma getirildiğinden, ancak yüzyılın başlarında haberdar olabilmişlerdir. Destan-öykülerinin oluşumunun, eski Oğuz destanlarından beri gelen zaman içinde geliştiği ve son olarak Oğuzlar&#;ın Batı&#;ya, Anadolu`ya girdiklerinde, bu günkü durumunu aldığı sanılmaktadır. Dede Korkut öykülerinde, gerçekten de eski tarihimizin ve destanların izleri vardır. Orkun Bengütaşları&#;ndaki anlatımın benzerini, Dede Korkut&#;ta görebilmekteyiz. Dede Korkut öyküleri, Doğu Anadolu ve Azerbaycan yöresinde geçmektedir. Ama, Türk Milleti&#;nin tarih boyunca kapladığı tüm coğrafyalarda var olan özelliklerini yansıtmaktadır. Bu öyküler, Türk milletinin, kişilik özelliklerini yansıtması bakımından ayrı bir değer taşımaktadır. Milletimizin öfkesi, sevgisi, konukseverliği, insan, hayvan ve doğa sevgisi, yurt sevgisi, güçlü aile bağları, temiz gönlü en alımlı sözlerle sergilenmektedir. Özellikle kadına verilen değer Dede Korkut&#;ta çok çarpıcı bir biçimde dile getirilir.&#;(12)

Bizim kanaatimizi destekleyen başka kaynaklar da var ki; onlardan birisinde şöyle denilmektedir:

&#;Dede Korkut (Korkut Ata), Oğuz Türklerinin eski destanlarında yüceltip kutsallaştırılmış; bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan yarı-efsanevi bir bilgedir ve Türkler&#;in en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı&#;ndaki hikayelerin anlatıcısı ozandır. Adı, tarihî kaynaklarda ve çeşitli Oğuz rivayetlerinde kimi zaman sadece &#;Korkut&#;, kimi zaman &#;Korkut Ata&#; olarak geçer; Batı Türkçesinde &#;Dede Korkut&#; olarak da anılır. Sirderya havzasında tespit edilmiş halk anlatıları onu bir baksı (Şaman) olarak tanıtırken yazılı kaynaklarda hükümdarlara vezirlik, müşavirlik yapmış bir Müslüman Türk velisi olarak tanıtılmıştır. Oğuzların İslâm&#;ı kabul edişlerinden önceki dönemlerin bir kâhini (kam, baksı) olduğu, İslâmlaşma sürecinde kültürel değişime paralel olarak bir evliya kimliğine büründüğü düşünülür. Kazak ve Kırgız bahşılarının piri olarak da tanınmaktadır. Bir söylenceye göre Kırgız şamanlarına kopuz çalmayı ve türkü söylemeyi öğretmiştir.&#;(13)

Ömer Sağlam

_______________
1-monash.pw%C4%B1l%C4%B1%C5%9F_destan%C4%B1. &
Destanda geçen Eje ismi, Ece, yani kraliçe anlamında dilimizde halen kullanılmaya devam etmektedir. Bizim yörede (Çankırı-Yapraklı-Gürmeç Köyü) ise &#;abla&#; anlamında &#;Eci&#; şeklinde telaffuz edilmektedir. Komşu köy olan Ünür&#;de yine &#;abla&#; anlamında kullanıla &#;Ade/Ede&#; kelimesi de sanırım bu Eje kelimesinden gelmektedir. Aynı kelimenin, Eçe/Eke olarak ve &#;Büyük Kız Kardeş&#; yani &#;Abla&#; anlamında yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan Divani Lügat&#;it Tük isimli eserde de geçtiği bilinmektedir.
2-Tekvin, 3/
3-Bakara, 2/
4-Taha, 20/
5-Bazı anlatımlarda, muhtemelen komşu kültürlerin etkisine veya derleme yapanların tercihine bağlı olarak Tanrı&#;nın adı Kuday ve Karahan olarak da zikredilmektedir.
6-monash.pw
7-Âl-i İmrân, 3/
8- Âraf-7/54, Secde/4
9-Taberî, Târîħ, I, ; Suyutî, ed-Dürrü&#;l-mensür, VIII, ; Alusî, Rühu&#;l-meani, XV, ; Zemahşerî, VI, &#;dan naklen
A&#;la, 89/19,
Yeni Düşünce Dergisi, Ekim , Sayı, Sayfa&#;ten naklen adresinde bulunan &#;Dede Korkut Kimdir&#; başlıklı yazı.
Aynı kaynak.
monash.pw

Oysa bu soru, konusu itibarıyla yanlış bir sorudur. En başta kutsal kitabımız Kur&#;an-ı Kerim, bütün milletlere peygamber, dolayısıyla semavi din gönderildiğini haber vermektedir bize. Nitekim Kur&#;an&#;da Nahl Suresi&#;nin ayetinde "Biz her millete bir peygamber gönderdik..”; Şuara Suresi&#;nin ayetinde ise "Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz." denilerek her millete ve kavme peygamber gönderildiği haber verilirken, Furkan Suresi&#;nin ayetinde “Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı peygamber gönderirdik.” denilerek Allah&#;ın sadece her kavme veya millete değil, her şehre ve kasabaya peygamber gönderebilecek güç ve kudrette olduğu belirtilmektedir. - image 1

KONU HAKKINDA DAHA FAZLA:

Arab-ı Müsta&#;rebe, Arz-ı Mevud, Babilliler, Batha Vadisi, Belkıs, Bilge Tonyukuk, Cürhümlüler, Dede Korkut, Eje, Erlik., Hali Bin Velit, Hanif, Hattiler, Hititler, Hz. İsmail, Kültügin, Makpela Mağarası, Rebeka, Sat Bin Ebi vakkas, Sebe Devleti, Sümerler, Tengricilik, Törüngey, Vaadedilmiş Topraklar, Yaratılış Destanı

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Ömer Sağlam

kaynağı değiştir]

Kur'an’da adı geçen peygamberlerin, vazife sırasına göre ilki Âdem, sonuncusu ise Muhammed'dir. Bu ikisi arasında, sayısı bazı hadis kaynaklarına dayandırılan,[7][8][9] bin veya bin olan başka peygamberlerden de bahsedilir. Ancak bu peygamberlerden 25'inin ismi Kur'an'da yer almaktadır.

Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var (Mü'min Suresi: 78)[10]

Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. (Fâtır Suresi: 24)[11]

Kur'an'da adı geçen peygamberlerin kronolojik sırasıyla isimleri ve kendileriyle ilgili bazı inançlar şöyledir:

Peygamber

Yaşam aralığı

Görsel Hakkında
Âdem?
Adem (Adam)monash.pw
Kur'an'da adı 25 defa geçmektedir. İlk insan, ilk peygamber, ilk örtünen ve toprağı ilk işleyen olduğu kabul edilir. Kendisine kitap olarak 10 sayfa suhuf verilmiştir.
İdris?
Idris, prophet (calligraphic, transparent background).png
Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Astronomi ve matematikle ilk uğraşanın, ilk defa iğne ile dikiş diken ve elbise yaparak giyenin, ölçü ve tartı aletlerini ilk defa kullananın, ilk yazı yazanın o olduğu rivayet edilir. Kendisine 30 sayfalık suhuf indirilmiştir.
Nuh?
Foster Bible Pictures jpg
Kur’an’da adı 43 defa geçmektedir. Kur’an’ın suresi onun adını taşımaktadır. Kavminden kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman etmeyenler arasındadır. Allah'ın emriyle bir gemi inşa etmiş ve kendisine inananları o gemiye sığdırmıştır. Nuh Tufanı'ndan sonra yeni bir nesil yaratılmıştır.
Hûdy. MÖ 'ler
Prophet Hud monash.pw
Kur’an’da adı 10 defa geçmektedir. Kur’an’ın suresi onun adını taşımaktadır. Yaşadıkları yer olan İrem şehrinde yüksek binalar inşa etme yarışına girmiş olan Âd kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.
Salih?
النبي صالح.png
Kur’an’da adı 8 defa geçmektedir. Dağları ve yüksek kayaları oyarak inşa ettikleri görkemli evlerle ünlü Semûd kavmine gönderilmiştir. Semûdlular, kendilerine denemek için gönderilen Salih’in devesini öldürmüşlerdir. Ticaretle uğraşmıştır.
İbrahim?
Guercino Abramo ripudia Agar (cropped).jpg
Kur’an’da adı 69 defa geçmektedir. Kur’an'ın suresi onun adını taşımaktadır. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ın müştereken kabul ettiği bir peygamberdir. Oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Çok misafirperver birisidir. Kurban kesmeyi öğretmiştir. Kendisine 10 sayfalık suhuf verilmiştir. Kral Nemrud tarafından mancınıkla ateşe atılmış, fakat ateş kendisini yakmamıştır. Halilullah, yani Allah'ın dostu olarak anılır.
Lût?
Lut, prophet (calligraphic, transparent background).png
Kur’an’da adı 27 defa geçmektedir. İbrahim’e iman eden ilk kişidir, onunla birlikte hicret edenlerdendir. Sodom ve Gomora şehirlerinde yaşayan Lût kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.
İsmail?
Navez Agar et Ismaëmonash.pw
Kur’an’da adı 12 defa geçmektedir. Çobanlık yapmıştır. Babası İbrahim ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Hacla ilgili pek çok merasim ve kurban kesme konularında babası İbrahim ile birlikte Müslümanlara örnek olmuştur. Son peygamber Muhammed onun soyundan gelmektedir.
İshak?
Isaac a Lover of monash.pw
Kur’an’da adı 15 defa geçmektedir. İbrahim’in oğludur. Muhammed haricinde, Kur’an’da adı geçip de kendisinden sonra gelen bütün peygamberlerin atasıdır.
Yakup?
Jacob (Israel).jpg
Kur’an’da adı 16 defa geçmektedir. İbrahim’in torunu, İshak'ın oğludur. Evlat acısı ve evlat ihaneti ile imtihan edilmiştir. Oğlu Yusuf’un acısı dolayısıyla görme duyusunu yitirmiş, sonra ona kavuşmasıyla yeniden sağlığına kavuşmuştur. Mısır diyarına gitmeden önce Filistin civarında bir müddet peygamberlik yapmıştır. Diğer ismi İsrail’dir. İsrailoğulları, onun 12 oğlundan türemiştir.
Yusuf?
Joseph of monash.pw
Kur’an’da adı 27 defa geçmektedir. Kur’an’ın suresi onun adını taşımaktadır. Yakup’un 12 oğlundan en çok sevdiği oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmış, kuyuya atmışlardır. Kendisine rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır’a yönetici olmuştur. Kur’an’da toplu olarak bir surede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Bu kıssa Kur’an’da "kıssaların en güzeli" olarak nitelendirilmiştir.
Eyüp?
monash.pw
Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, sabrıyla üstesinden gelmiştir. Sabrıyla sembol olmuştur.
Şuayb?
Prophet Shuaib monash.pw
Kur’an’da adı 11 defa geçmektedir. Hitabet yeteneğinden ötürü "Peygamberlerin Hatibi" olarak anılmıştır. Ölçü ve tartıda hile yapan Medyen ve Eyke halkına gönderilmiştir. Kızlarından biriyle Musa evlenmiştir.
Musay. MÖ 'ler - MÖ 'ler veya MÖ 'ler
Guido Reni - Moses with the Tables of the Law - WGAjpg
Kur’an’da adı defa geçmektedir. Kur’an’da adı en çok geçen ve mücadelesinden en çok bahsedilen peygamberdir. Şuayb’ın damadıdır. İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. İsrailoğulları, onun önderliğinde Mısır’dan çıkmışlardır. Kendisine kitap olarak Tevrat verilmiştir.
Harun?
Prophet Haroon monash.pw
Kur’an’da adı 20 defa geçmektedir. Musa’nın kardeşidir. Onun yardımcısı olarak görevlendirilmiştir. Musa, Medyen’den Mısır’a dönünce Harun’a Allah’ın buyruklarını iletmiş, o da bunları kabul ederek Musa’ya yardımcı olmuştur. Güzel konuşması ve hitabet yeteneği, en güçlü özelliğidir.
Davudy. MÖ - 'ler
King David, the King of monash.pw
Kur’an’da adı 16 defa geçmektedir. Sesinin çok güzel olduğu rivayet edilir. Önceleri Tâlût’un ordusunda bir asker olarak savaşmış, daha sonra Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik ve hükümdarlıkla birlikte İsrailoğulları'na kral olmuştur. Demircidir. Kendisine kitap olarak Zebur verilmiştir.
Süleymany. MÖ - 'lar
King Solomon in Old Age higher-contrast version (square cropped on body).png
Kur’an’da adı 17 defa geçmektedir. Babası Davud’dur. Babasının ölümünden sonra onun yerine hükümdar olmuştur. Hayvanlarla ve cinlerle konuşabilme yeteneğine sahip olduğuna ve onları emrinde çalıştırdığına inanılır.
Zülkifl?
Prophet Dhul Kifl monash.pw
Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Sabreden, Allah’ın rahmetine ulaşan ve salihlerden olduğu bildirilen peygamberlerdendir.
Yunus?
Jonah and the Whale, Folio from a Jami al-Tavarikh (Compendium of Chronicles).jpg
Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın suresi onun adını taşımaktadır. Asurluların başkenti olan Ninova halkına peygamber olarak görevlendirilmiştir. Bir yunus tarafından yutulmuş, ama daha sonra bu balık tarafından karaya çıkarılmıştır. "Balık sahibi" olarak da anılır.
İlyasy. MÖ 9. yüzyıl
Andrea di Bonaiuto - Madonna and Child with Saints (detail) - WGAjpg
Kur’an’da adı 3 defa geçmektedir. İsrailoğulları kabilesine gönderilmiştir. MÖ 9. yüzyıldaİsrail Krallığı'nın kuzey bölgesinde yaşadığı tahmin edilmektedir.
Elyesa?
Prophet Elisha monash.pw
Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. İlyas’a yardımcı olarak gönderilmiştir.
Zekeriyâ?
Cappella Tornabuoni, Zacharias Writes Down the Name of his Son jpg
Kur’an’da adı 7 defa geçmektedir. Süleyman'ın soyundandır. Kudüs’te Meryem’in himayesini üstlenmiş, ona koruyuculuk yapmıştır. İsrailoğulları tarafından şehit edilmiştir.
Yahyay. MÖ 10 / 1 - y. MS 26 / 28
Titian - St John the Baptist in the Desert - WGAjpg
Kur’an’da adı 5 defa geçmektedir. Zekeriya’nın oğludur. Adı, daha önce hiç kullanılmamış bir isimdir ve Allah tarafından konulmuştur. İsa’nın müjdecisidir. Babası gibi İsrailoğulları kabilesi tarafından öldürülmüştür.
İsay. MÖ 6 / 4 - y. MS 30 / 33
monash.pw
Kur’an’da adı 25 defa geçmektedir. Allah'ın mucizesi olarak babasız dünyaya gelmiştir. Annesi Meryem'dir. Daha beşikteyken konuşmuştur. Ölüleri diriltmiş, hastaları ve körleri iyileştirmiştir. Onun doğduğu sene miladi takvimin başlangıcı kabul edilir. Mesleği marangozluktur. Kendisine kitap olarak İncil verilmiştir.
Muhammedy. -
Al-Masjid AL-Nabawi Doorxxjpg
Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın suresi onun adını taşımaktadır. Son peygamberdir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Kendisine kitap olarak Kur’an verilmiştir.

Kur'an da adı geçen nebî ve resûller[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.