Viewing posts for the category Kitap Özetleri
Romanın Ana Kahramanı: Sürekli olarak yersiz bir şekilde konuştuğundan Trablus’a sürülmüştür. Ortan da Paris’e gitme kararı vermiştir. İstanbul’a döndüğünde ise Sevim’i evlat edinmiştir. Tıbbbiyet mezunu bir adamdır. Trablus’ta geçirdiği dönemde arkadaş olduğu Mükerrem gibi ateist birdir. Ancak Sevim’in hastalığı sırasında yaşadıkları sebebi ile gökyüzü masallarına inanmaktadır.
Mükerrem: Yaşı neredeyse elliye gelen bir adamdır. Maddi durumu iyidir ve son derece beceriklidir. Tutumlu bir yapısı vardır. Bir defterdarın oğludur. Son derece iyi bir dini eğitim görmüştür fakat şüpheci bir mizacı olduğundan dini inançları fazlası ile sarsılmıştır.
Sevim: Romanın ana kahramanının halasının torunudur aynı zamanda Çanakkale’de şehit olmuş olan bir topçu binbaşının kızıdır. Sevim yaşanan bir yangın sonrasında dünyaya gelmiştir. Kendisi doğduktan sonra annesi bir hastalığa yakalanarak hayatını kaybetmiştir. Yatılı bir okulda okurken kitabın kahramanı tarafından evlat edinmiştir. Sevim’de tıpkı kitabın kahramanı gibi ateist olmuştur.
KonusuYazar kitabında, belirli bir iş yapma konusunda becerikli olmayan ve toplumun geri kalanının inandığı şeylere inanmayan, bu yöntemler ile tedavilerin gerçekleştirildiğini kabul etmeyen bir adamı konu edinmektedir. Ancak adam en sonunda bazı yöntemlere rıza göstermek zorunda kalmaktadır.
Romanın kahramanı eski bir tıbbiyelidir. Emektar hizmetçisinin ve sütannesinin oğlu olan Raşit’i ziyaret etmeye gider. Raşit ile romanın kahramanı hemen hemen aynı yaşlardadır. Raşit altmış yaşlarına gelmiş olmasına rağmen çocukluğundan bu zamana kadar Raşit Çocuk lakabı ile anılmaktadır.
Romanın kahramanı ulu orta konuşmayı seven bir karaktere sahiptir. Rastgele ve her yerde politikadan söz etmekte, din hakkında fazlası ile konuşmaktadır. Bu nedenle amcası tarafından sık sık uyarılsa da yine de bildiğini okumaktadır. Özellikle bildiklerini ve düşündüklerini rastgele yerlerde konuşmaya devam etmektedir. Amcası onu uyardığında ise amcasını korkak olmakla suçlamıştır. Geveze yapısı ve kitaplar yazdığı farklı notlar sebebi ile en sonunda Hasan Paşa karakoluna gönderilmiştir. Karakolda onu ihtilalci zannetmişler ve Trablus’a sürmüşlerdir.
Trablus’a sürüldüğünde burada 4 sene boyunca kalmıştır. Aynı zamanda doktor olma hayalleri de suya düşmüştür. Bu nedenle politikaya atılma konusunda bir adım atmaya karar verir. Bu sayede fizik, tarih, kimya ve felsefe okuyarak kendisini sürekli olarak geliştirmeye çalışmaktadır. Trablus’ta geçirdiği süre boyunca padişah hakkında da birçok farklı söz söylemekte ve atıp tutmaktadır. Yaptıkları sebebi ile hafiyeler peşine düşmüştür. Evine girerler ve eşyalarını karıştırlar. İki memur evinde önemli gördükleri şeyleri alarak buradan ayrılmışlardır.
Yaşanan bu olay sebebi ile kahramanımız korkarak Paris’e kaçar. Burada Jön Türklerin yanına katılır. Oysa yaşanan tüm bu olayların arkasında devlet memurları değil bir arkadaşı vardır. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a geri dönmüştür. Burada hayatını gazetecilik yaparak geçirmektedir. Ancak yazıları ağırlıklı olarak siyaset ve felsefe içerdiğinden bu işte tutunamamıştır. Daha sonrasında bir sancakta mutasarrıflık görevi yapmaya balar. Burada da acemi olduğu için memurların oyuncağı haline gelir. Ardından işi bırakır. Ömründeki kırk senenin böylece boşa gittiğini artık anlamıştır. Üstelik kırık yıl boyunca aşık olmadığını, bir baltaya sap olamadığını, hiçbir şeyi beceremediğini, çocuklarının dahi olmadığının farkına varır. Evinde tek başına yaşamaktadır.
Kısa BilgilerGökyüzü’nü okurken, bir ömrün upuzun dramını ürpererek izleyecek ve okuduklarınızdan önemli hayat dersleri çıkaracaksınız. Birçok şeyi yaşayamadan, birçok düşü gerçekleştiremeden yaşlanan insanların o hüzünlü dünyasında dolaşıp sarsılacaksınız. Yoğun bir sevgi serüveninin dile getirildiği bu kitabı unutamayacaksınız.
"Gökyüzünün hayat bilgisi ve fen bilgisi kitaplarında yazmayan çok acayip gerçekleri"
İŞTE geldik Acayip Şeyler Dizisi'nin dördüncü kitabına. Bu kitapta konumuz gökyüzü yani başımızın üzerindeki mavi gök kubbe...
Geçenlerde büyük bir gazetenin internet sitesinde gezinirken "Gereksiz Bilgiler" diye bir köşe gördüm. Merak edip bir baktım ve çok şaşırdım.
Çünkü "gereksiz bilgiler" adı altında bakın hangi başlıklar vardı:
Gökyüzü neden mavidir? Bulutlar nasıl oluşur? Yağmur nasıl yağar?..
Demek birileri için bütün bunlar gereksiz birer bilgiden ibaretti öyle mi? Bunu gördüğüm sıralarda, sizler için bu kitabı yazmakla meşguldüm ve yağmurun nasıl yağdığına dair sayfalar dolusu yazı okumuştum. Ancak okuduklarım içinde, bana gereksizmiş gibi gelen tek bir cümle görmedim. Yağmur bizim için ne kadar önemliyse; onun gökyüzünün engin maviliği içinde ipsiz ve direksiz dolaşan dev gibi bulutların içinde,nasıl damla damla yaratılıyor olduğunu bilmek de, o kadar önemliydi...
Bu gökyüzünün altında yaşıyorsak, uzayın korkunç soğuğundan, güneşin zararlı ışınlarından ve daha pek çok tehlikeden bu gökyüzü ile korunuyorsak, ciğerlerimizi bu gökyüzünden içimize çektiğimiz hava ile şişiriyorsak, bu gökyüzünden üzerimize usul usul yağdırılıyorsa yağmur ve yeryüzündeki hayat, o yağmur ile devam ettiriliyorsa, aynı gökyüzünün mavi teninde yedi renkli bir çiçek gibi açan gökkuşağını seyredip neşeleniyorsak, aynı gökyüzünde esen kekik kokulu rüzgarlara serinliyorsak; gökyüzü bizim için bu kadar önemliyse, ona dair öğrenebileceğimiz hiçbir bilgi gereksiz ve önemsiz olamazdı.
Elinizdeki kitabı okuduğunuzda bana hak vereceksiniz eminim!