vakıa / Vakıa suresi meali - Süleymaniye Vakfı

Vakıa

vakıa

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

Olacak olan (yeniden diriliş) olduğu zaman[*];

[*] Hâkka 69/13-15.


لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ

onun oluşunu yalan sayacak kimse kalmaz[*].

[*] O gün insanlar öyle bir halde olacak ki bunu yalanlamaları mümkün olmayacaktır (Hac 22/1-2).




وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّاۙ

dağlar paramparça edilip


فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثًّاۙ

yayılmış toza toprağa dönüştüğü[*],

[*] Yeniden diriliş gününden önce dağların durumunu anlatan diğer ayetler için bkz: Kehf 18/47,Taha 20/105-107Tur 52/10,Hakka 69/14,Mearic 70/9,Müzzemmil 73/14,Mürselat 77/10,Nebe 78/20,Tekvir 81/3,Karia 101/5.

 


وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةًۜ

ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman[*],

[*]Rum 30/14-16.

 

 


فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

sağ tarafta olanlar… Kimlerdir sağ tarafta olanlar[*]?

[*] Beled 90/12-18.

 


وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ

Sol tarafta olanlar… Kimlerdir sol tarafta olanlar[*]?

[*] Beled 90/19-20.

 


وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ

Bir de önde olanlar vardır, hep önde olanlar!


اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ

Onlar, Allah’a yakınlığı onaylanmış kimselerdir[*].

[*] “Allah’a yakınlığı onaylanmış kimseler” olarak meal verdiğimiz kelime “mukarrebûn”dur. Onlar,  dünyadaki çalışmaları sebebiyle Allah’ın yanında itibarı ve değeri yüksek olanlardır. Bu surede onlar, “önde olanlar” olarak nitelenmiştir. Diğer surelerde de onların özellikleri anlatılmaktadır (Mü'minun 23/57-61,Fatır 35/32).

Bunlar cennette, yüksek yerlerde kalacaklar, kendilerine has bir çeşmeden içecekler (Mutaffifîn 83/28); huzur, güzel kokular ve nimetlerle dolu bahçelerde ağırlanacaklardır (Vâkıa 56/88-89).

 



ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ

Onlar, çoğunluğu öncekilerden[*] olan bir topluluktur;

[*]  Önde olanların büyük bir bölümü, Adem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar gelmiş olan nebilerin ümmetlerindendir.


وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ

birazı da sonrakilerdendir[*].

[*] Önde olanların az bir kısmı da Muhammed aleyhisselamdan kıyamete kadar devam edecek olan son ümmetten olacaktır.



مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ

karşılıklı olarak onlara yaslanacaklar[*].

[*] Duhan 44/53.

 


يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ

Ölümsüzleştirilmiş erkek hizmetçiler çevrelerinde dolaşacak[*],

[*] İnsan 76/19.




وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ

(O hizmetçiler) cennetliklerin tercih ettikleri meyveler[*]

[*] Yasin 36/57.


وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ

ve canlarının çektiği kuş etleri ile de (dolaşacaklar)[*].

[*]Tur 52/22.


وَحُورٌ ع۪ينٌۙ

Bir de ceylan gözlü huriler[1*] (dolaşacak)[2*].

[1*] Huriler, cennete giden kadının ve erkeğin yakın çevresinde olan dişi hizmetçilerdir. Vücutları, kabuğunda saklı inciler gibi örtülü olan, gözlerini hizmet ettikleri kişilerin üzerinden ayırmayan huriler (Saffat 37/48-49,Rahman 55/56,72;Vakıa 56/22-23), ilk kez cennette yaratılmış olacak (Vakıa 56/36),  üst seviyede hizmet sunacak ve birbirleriyle aynı yaşta olacaklardır (Nebe 78/33). Hurilerle ilgili olarak Duhan 44/54 ve Tur 52/20’de geçen “(وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍعِينٍ) “Ceylan gözlü hurileri onların yanına vermiş oluruz.” ifadesindeki “zevvece” fiilinden dolayı hurilerin, cennete giden erkeklere odalık veya eş olarak verileceği iddia edilir ama ayete bu anlamı vermek hem bağlam hem gramer açısından yanlıştır. Çünkü “onlar” zamiri ile işaret edilen “önde olanlar”ın içinde hem erkekler hem de kadınlar vardır (Duhan 44/51,Tur 52/17). "Zevvece (زوج)" fiili, tek mef’ul /nesne alırsa “birbirini tamamlayan iki şeyi birleştirme” (Şûrâ 42/49-50); iki nesne alır da ikinci nesne, fiile doğrudan bağlanırsa "evlendirme" anlamına gelir (Ahzab 33/37). Ama ikinci nesne fiile, huriler kelimesinden önceki “bâ (بِ)” harfi gibi harf-i cer ile bağlanırsa “onun çok yakına alınması” anlamını ifade eder (Müfredat). Bu sebeple ayetlerde geçen “Ceylan gözlü hurileri onların yanına vermiş oluruz.” ifadesinin tek anlamı, hurilerin yakın hizmetçiler yapılacağıdır.

[2*] Bu ayetin bir önceki dipnotunda anlatıldığı gibi huriler, cennetteki erkeklere verilecek eşler değil, kadın ve erkek ayrımı olmadan cennete giden tüm insan ve cinlere (Rahman 55/72-74) hizmet edecek dişi varlıklardır. Bu nedenle, bu ayetteki “huriler” sözcüğü ancak 17. ayetteki dolaşma fiilinin fâili olan “vildan” yani “erkek hizmetçiler” sözcüğüne ma’tuf olur. Arap dili açısından da doğru olan budur.


كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ

Sanki onlar kabuğunda saklı inci gibidir[*].

[*]Saffat 37/48-49.



لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا تَأْث۪يمًاۙ

Orada boş söz ve günaha sokan bir şey işitmeyecekler[*].

[*]Nebe 78/35-36.


اِلَّا ق۪يلًا سَلَامًا سَلَامًا

(İşitecekleri) sadece “selam selam” sözleri (esenlik ve güvenlik içeren sözler) olacak[*].

[*]Meryem 19/62.


وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ

Defteri sağdan verilenler… Kimlerdir defteri sağdan verilenler?[*]

[*] Defteri sağından verilenlerin hepsi cennete gider ve oranın nimetlerinden yararlanırlar (İsra 17/71,Vakıa 56/90-91,Hâkka 69/19-24,Müddessir 74/39-40,İnşikak 84/7-9). Ancak hepsi aynı konumda olmazlar (İsra 17/21).  Allah, kendi yolunda malı ve canıyla elinden geleni yapanları, özürsüz olarak oturup kalanlarla bir tutmayacak, vereceği büyük bir ödülle diğerlerinden üstün kılacaktır (Nisa 4/95-96).


ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ

Onlar; dikensiz sidre ağaçları[*],

[*] Türkçede bu ağaca, Arabistan kirazı denir.


وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ

meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları arasında,


وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ

ve uzayıp giden gölgeliklerde,


وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ

çağlayan su başlarında,


وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ

çokça meyveler,


لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ

tükenmeyen ve yenmesi yasaklanmayan meyveler içinde,


وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ

yüksek döşeklerde olacaklar[*].

[*] Cennette, önderlerin dışındakiler de cennet nimetlerinden yararlanacak, huri ve vildan yani dişi ve erkek hizmetçiler onlara da hizmet edecektir (Ra’d 13/35,Hicr 15/45-48,Yasin 36/55-58,Saffat 37/40-49,Sad 38/49-54,Tur 52/17-28,Hâkka 69/19-24,İnsan 76/5-22, Mürselat 77/41-44,Ğaşiye 88/8-16).


اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ

Onları[*]/ hizmet eden hurileri biz oluşturup geliştirdik.

[*] “Onları” diye anlam verdiğimiz (هن) zamirine, bazı tefsir ve meallerde “cennetliklerin eşleri” anlamı verilir. Bunun için 34. âyetteki “yüksek döşeklerde olacaklar (وَفُرُشٍ مَّرْفُوعَةٍ)” ifadesine, Arap diline aykırı olarak “onlara, pek değerli eşler vereceğiz” şeklinde anlam vermişlerdir. Oysa 34. ayetteki ifade, 27. ayetle başlayan ve oradaki “fî (في)” harfi cerri nedeniyle mekan belirttiği açık olan bir dizi yer zarfının sonuncusudur. 27-34 arasındaki tüm ayetlerde defteri sağdan verilenlerin kalacakları yerler anlatılmaktadır. Ayete “onlara, pek değerli eşler vereceğiz” anlamını verebilmek için, zarf olan kelimelere mef’ul /nesne muamelesi yapılması gerekir ki bu, Arap dili açısından mümkün değildir. Zaten “eşler” diye anlam verdikleri furuş (فُرُش) kelimesi, Rahman Suresinin 54. âyetinde, “cennetliklerin yaslandıkları döşekler” anlamında kullanılmıştır ve ona “döşekler” dışında bir anlam veren de olmamıştır. Bu ayette de furuş kelimesi aynı anlamdadır. Bundan üç ayet sonra:“Onlar, defteri sağdan verilenler içindir." (Vakıa 56/38) ifadesi tekrarlanmaktadır. Bu sebeple, zamirin gidebileceği tek yer, Vakıa 56/22. âyetteki hurilerdir.


فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَارًاۙ

Onları ilk olarak (orada) yarattık[*].

[*] “İlk olarak” diye anlam verilen kelime “(بكر) bikr”in çoğulu olan “(أبكار) ebkâr”dır. Bikr’in kök anlamı, bir şeyin ilki ve başlangıcı olmaktır (Mekâyîs’ul-luğa (بكر) md.). Bu kelime, bâkire kadınlar için de kullanılır. Tefsir ve mealler, “(فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا)” ayetine  “onları ilk defa (orada) yarattık” yerine “onları bâkireler yaptık” anlamı vermişlerdir. Halbuki hurilerle ilk defa cennette karşılaşılacağını söyleyen başka ayetler de vardır (Rahman 55/56,72-74).


عُرُبًا اَتْرَابًاۙ

Güler yüzlü, içleri temiz[1*] ve birbirlerine yaşıtlar[2*] yaptık.

[1*] “Güler yüzlü ve içi temiz” anlamı verdiğimiz kelime (عروب) ‘arûb’un çoğulu olan (عرب) ‘urub’dur. (el-Ayn).

[2*] Nebe 78/33.


لِاَصْحَابِ الْيَم۪ينِۜ۟

Bunlar, defteri sağdan verilenler içindir[*].

[*] Vakıa 56/27.


ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ

Onlar (defteri sağdan verilenler), hem öncekilerden oluşan büyük bir topluluktur;


وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ

hem de sonrakilerden oluşan büyük bir topluluktur[*].

[*]Vakıa 56/10-14. Ayetlerde, önde gelenlerin büyük bir bölümünün önceki ümmetlerden, az bir bölümünün de Muhammed aleyhisselamın ümmetinden olacağı bildirilmiş, burada ise defteri sağdan verilenlerin, her iki taraftan da büyük bir bölümü oluşturacağı ifade edilmiştir.


وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ

Defteri soldan verilenler… Kimlerdir defteri soldan verilenler[*]?

[*] Hakka 69/25-29,İnşikak 84/10-15.



وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ

ve kapkara bir dumanın gölgesinde olacak olanlardır[*].

[*]Zümer 39/16.




وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ

O büyük günahta /şirkte[1*] ısrar ederlerdi[2*].

[1*] Lokman 31/13.

[2*] Bunun bir örneği için bkz: Nuh 71/5-7.



اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ

Geçmiş atalarımız da mı[*] !”

[*] Saffat 37/17.


قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ

Onlara de ki: “Öncekiler de sonrakiler de[*],

[*] Saffat 37/18.





فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ

Karınlarınızı onunla dolduracaksınız[*].

[*] Saffat 37/66.



فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ

Susuzluktan[*] yanıp kavrulmuş develerin içmesi gibi içeceksiniz.

[*] Meryem 19/86.


هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ

Bu, her şeyin karşılığını bulacağı[1*] günde onlara verilen ziyafettir[2*]!

[1*] Din, “âdet, durum; yapılan işe karşılık vermek ve verilen karşılık, itaat /boyun eğme” anlamlarına gelir (es-Sıhâh). Din, Kuran’da insanın kabul edip ona göre yaşamaya söz verdiği sistem anlamına da gelir (Al-i İmran 3/19,Kafirun 109/6). Eğer bu din Allah’ın dini ise boyun eğilen yalnızca Allah’tır ve karşılığı ondan beklenir. “Din günü” de dünyada yapılanların karşılığının alınacağı Ahiret günüdür (Fatiha 1/4,Nûr 24/25,Saffat 37/19-20,Sad 38/78,Zâriyât 51/6-12-13,Mearic 70/26,Müddessir 74/46,İnfitar 82/9,15-19).

[2*] Kehf 18/102,Vakıa 56/93.


نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟

Sizi biz yarattık[*], (ahirette olacakları) keşke kabul etseniz!

[*] Hucurat 49/13,İnsan 76/28.


اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ

Boşalttığınız meniyi hiç düşündünüz mü[*]?

[*] Türkçede meni, sadece erkeklerin spermini Arapçada ise bütün canlıların ölçülerinin belirlendiği esnadaki üreme hücrelerini ifade eder (Müfredat). Bu iş, döllenme sırasında oluşur (Necm 53/46,Kıyamet 75/37). Burada kadının hayız döneminde dışarı attığı ve erkeğin boşalttığı üreme hücreleri anlatılmaktadır.




عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ

Bu, (tanınmanızı engellemeden) yapınızı değiştirmek ve bilmediğiniz bir şekilde sizi yeniden oluşturmak içindir[*].

[*] Ahirette herke, Adem aleyhisselam gibi olgunluk yaşında yaratılacak A’raf 7/29 müminler ve kafirler yüzlerinden belli olacak. Müminlerin yüzü ak, kâfirlerin ki kara olacak. Mahşer yerinde müminlerin nurları önlerinden ve sağlarından yansıyacak ve ölümsüz bir yapıda yaratılacaklardır. İsra 17/99,Ankebut 29/20,Necm 53/47,Tahrim 66/8.



اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ

Ekmekte olduğunuz tohumu düşündünüz mü[*]?

[*] Yasin 36/33-36.



لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ

Gerek görürsek[1*], onları çer çöp haline getiririz de şaşar kalırsınız[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49,Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html 

[2*] Zümer 39/21,Hadid 57/20.


اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ

(Şöyle dersiniz:) “Biz kesinlikle zarara sokulmuş kimseleriz.


بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

Aslında biz mahrum bırakılmış kimseleriz[*].”

[*] Bunun somut bir örneği için bkz: Kalem 68/17-32.


اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ

Ya içmekte olduğunuz suyu düşündünüz mü?



لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ

İsteseydik o suyu acı yapardık[*]. Keşke şükretseniz /görevlerinizi yerine getirseniz!

[*] Nitekim suları tuzlu ve acı olan deniz ve göller vardır (Furkan 25/53,Fatır 35/12). Bütün sular böyle olsaydı içilecek su bulunamazdı. 


اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ

Peki ya tutuşturmakta olduğunuz ateşi düşündünüz mü?


ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ

Onun ağacını[*] siz mi oluşturup geliştirdiniz yoksa oluşturup geliştiren biz miyiz?

[*] Burada bahsedilen ağaç, başka bir maddeye ihtiyaç duymadan doğrudan parçaları birbirine sürtülerek kıvılcım çıkarılabilen ve o kıvılcımın tutuşturucu olarak kullanıldığı ağaçtır (Yasin 36/80).

 


نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْو۪ينَۚ

Biz o ağacı, (birçok şeyi) hatırlatma vesilesi[*] ve ihtiyacı olanların yararlanacağı bir şey yaptık.

[*] Ağaç, birçok nimeti hatırlattığı gibi onu yakmakla oluşan ateş de cehennemi hatırlatır. 


فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟

Öyleyse sen, Rabbinin muazzam ismi /özelliği[1*] sebebiyle ona boyun eğ![2*]

[1*] “Özellik” diye meal verdiğimiz kelime “isim”dir. Çünkü Arapçada isim, bir şeyi tanımlayan, neye yaradığını gösteren ve akılda tutmaya yarayan sözdür (Müfredat). Türkçede “isim”, bu anlamı içermediği için meale “özellik” olarak yazdık (Bakara 2/31). 

[2*] Vakıa 56/96,Hâkka 69/52.


فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِۙ

Hayır! (Kur’an ile ilgili söyledikleriniz doğru değil) Yıldızların bulunduğu yerlere[*] yemin ederim.

[*] Yıldızların bulunduğu yer birinci kat semadır. Orası, mele-i a’lâ’nın /büyük melekler topluluğunun bulunduğu yerdir. Güneş, ay ve gezegenler birinci kat semanın süsleridir (Saffat 37/6-8).


وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ

Keşke bilseniz, bu kesinlikle büyük bir yemindir!


اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ

O, şüphesiz değerli bir Kur’an’dır[*].

[*] Yasin 36/69-70.



لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ

Oradaki kitaba, tertemiz oldukları onaylanmış olanlardan[1*] (meleklerden) başkası dokunamaz[2*].

[1*]  “Tertemiz oldukları onaylanmış olanlar” anlamı verdiğimiz kelime ism-i mef’ul kalıbındaki “mutahharûn (المطهرون)”dur. Bunlar, Allah’ın melek olarak görevlendirdiği cinlerdir. Onlardan herhangi biri, daha önce melek olan İblis gibi (bkz. Bakara 2/34,Kehf 18/50 ve dipnotları), yanlış bir yola girerse görevden uzaklaştırılır (Nisa 4/172-173). 

[2*]  Gökler yedi kattır (Bakara 2/29,Fussilet 41/12,Talak 65/12,Mülk 67/3). Birinci kat sema, Mele-i A’lâ yani büyük meleklerin toplanma yeridir. Şeytanlar oraya yaklaştırılmazlar (Saffât 37/6-10). Kur’an’ın yazılı olduğu levha, orada korunmaktadır. Ona sadece melekler dokunabilir. Meleklerden başkasının dokunamayacağı bildirilen Kur’an; elimizdeki Kur’an değil, Kur’an da dahil olmak üzere tüm ilahi bilgilerin saklı tutulduğu ana kitap olan Levh-i Mahfuz’dur. Buna rağmen bu ayet, Kur’an’a abdestsiz ve cünüp olanlarla âdetli ve lohusa kadınların dokunamayacağının delili sayılır. Oysa abdest veya cünüplükten dolayı yıkanma, sadece namaz için şarttır (Maide 5/6). Kur’an okunacağı zaman yapılması emredilen, şeytandan Allah’a sığınmaktır (Nahl 16/98). Abdestsiz, cünüp, âdetli veya lohusa olanların Kur’an’a dokunmalarının veya Kur’an okumalarının haram olduğunu söyleyen sahih bir hadis de yoktur. 



اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ

Şimdi siz, bu söz /Kur’an hakkında gerçek dışı beyanlarda mı bulunuyorsunuz[*]!

[*] Kafirler, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gayet iyi bilirler ama bunu açıklamak istemezler (Âl-i İmran 3/106,Kasas 28/57).




وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ

Siz o zaman (ölmekte olan kişiye) bakar durursunuz[*].

[*] O sırada ölüm melekleri gelmiş olur (En’am 6/61).

 


وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ

Biz ona, sizden daha yakınızdır ama siz göremezsiniz.


فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ

Hadi bakalım, eğer hesaba çekilmeyecek kimselerseniz[*],

[*] Saffat 37/ 52-53,Maun 107/1.

 


تَرْجِعُونَهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

iddianızda da haklıysanız, çıkmakta olan canı geri çevirin de görelim[*]!

[*] Bu ayetten anlaşılacağı üzere, insan ölüm karşısında çaresizdir.


فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ

Eğer ölen kişi Allah’a yakınlığı onaylanmış olanlardan[*] ise

[*] Vakıa 56/10-11.


فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ

onun için iyilik ve ikram, güzel kokular ve nimetlerle dolu cennet vardır[*].

[*]Nahl 16/32.


وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ

Eğer defteri sağdan verilenlerden ise[*]

[*] Vakıa 56/27.


فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ

(ona şöyle denir:) “Defteri sağdan verilenlerden olan kişi! Sana selam olsun!”


وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ

Ama eğer yalan söyleyip duran sapkınlardan ise[*],

[*] Vakıa 56/51.


فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ

kaynar sudan bir ziyafet[*]

[*] Vakıa 56/52-56.



اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ

Şüphesiz bu Kur’an, doğruluğu kesin olarak bilinebilir bir gerçektir[*].

[*] Fussilet 41/53, Hakka 69/51.

 



Vakıa Suresi

Vakıa Suresi kaç ayettir? Vakıa Suresi ne anlatıyor? Vakıa Suresinin Arapça, Türkçe okunuşu ve meali. Vakıa Suresi’nin fazileti nedir? Vakıa Suresi ne zaman ve nerede indirilmiştir? Vakıa Suresi Arapça oku, dinle. Vakıa Suresi hakkında bilinmesi gerekenler haberimizde…

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâkıa) kelimesinden alır. Mushaftaki sıralamada 56, iniş sırasına göre 46. suredir.

Abdullah b. Mesud (r.a.) şöyle rivayet ediyor: "...Ben Resûlullah'ın (s.a.s.) «Her kim her gece Vâkıa sûresini okursa ona fakirlik dokunmaz» buyurduğunu işitmiştim” der. (İbn Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe, II, 726)

Vakıa Suresi hakkında metnimizde sizler için hazırladıklarımız:

  • Vakıa Suresi Dinle (Fatih Çollak Hocaefendi)
  • Vakıa Suresi Arapça Oku
  • Vakıa Suresi Oku - Türkçe
  • Vakıa Suresi Meali
  • Vakıa Suresinin Konusu ve Nuzül Sebebi
  • Vakıa Suresinin Fazileti
  • Vakıa Suresi 10 Maddede Ne Anlatıyor?
  • Vakıa Suresi’nin Tefsiri
  • Yasin Suresi, Fetih Suresi, Amme Suresi, Ayetel Kürsi, Amenerrasulü ve Namaz Sureleri

VAKIA SURESİ DİNLE - FATİH ÇOLLAK HOCA

VAKIA SURESİ OKU - ARAPÇA

VAKIA SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU*

(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)

Bismillahirrahmanirrahim

  1. İżâ veka’ati-lvâki’a(tu)
  2. Leyse livak’atihâ kâżibe(tun)
  3. Ḣâfidatun râfi’a(tun)
  4. İżâ rucceti-l-ardu raccâ(n)
  5. Ve busseti-lcibâlu bessâ(n)
  6. Fekânet hebâen munbeśśâ(n)
  7. Ve kuntum ezvâcen śelâśe(ten)
  8. Fe-ashâbu-lmeymeneti mâ ashâbu-lmeymene(ti)
  9. Ve ashâbu-lmeş-emeti mâ ashâbu-lmeş-eme(ti)
  10. Ve-ssâbikûne-ssâbikûn(e)
  11. Ulâ-ike-lmukarrabûn(e)
  12. Fî cennâti-nna’îm(i)
  13. Śulletun mine-l-evvelîn(e)
  14. Ve kalîlun mine-l-âḣirîn(e)
  15. ‘Alâ sururin mevdûne(tin)
  16. Mutteki-îne ‘aleyhâ mutekâbilîn(e)
  17. Yatûfu ‘aleyhim vildânun muḣalledûn(e)
  18. Bi-ekvâbin ve ebârîka vekesin min ma’în(in)
  19. Lâ yusadde’ûne ‘anhâ velâ yunzifûn(e)
  20. Ve fâkihetin mimmâ yeteḣayyerûn(e)
  21. Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn(e)
  22. Ve hûrun ‘în(un)
  23. Ke-emśâli-llului-lmeknûn(i)
  24. Cezâen bimâ kânû ya’melûn(e)
  25. Lâ yesme’ûne fîhâ laġven velâ teśîmâ(n)
  26. İllâ kîlen selâmen selâmâ(n)
  27. Ve ashâbu-lyemîni mâ ashâbu-lyemîn(i)
  28. Fî sidrin maḣdûd(in)
  29. Ve talhin mendûd(in)
  30. Ve zillin memdûd(in)
  31. Ve mâ-in meskûb(in)
  32. Ve fâkihetin keśîra(tin)
  33. Lâ maktû’atin velâ memnû’a(tin)
  34. Ve furuşin merfû’a(tin)
  35. İnnâ enşenâhunne inşâ-â(n)
  36. Fece’alnâhunne ebkârâ(n)
  37. ‘Uruben etrâbâ(n)
  38. Li-ashâbi-lyemîn(i)
  39. Śulletun mine-l-evvelîn(e)
  40. Ve śulletun mine-l-âḣirîn(e)
  41. Ve ashâbu-şşimâli mâ ashâbu-şşimâl(i)
  42. Fî semûmin ve hamîm(in)
  43. Ve zillin min yahmûm(in)
  44. Lâ bâridin velâ kerîm(in)
  45. İnnehum kânû kable żâlike mutrafîn(e)
  46. Ve kânû yusirrûne ‘alâ-lhinśi-l’azîm(i)
  47. Ve kânû yekûlûne e-iżâ mitnâ ve kunnâ turâben ve ’izâmen e-innâ lemeb’ûśûn(e)
  48. Eve âbâunâ-l-evvelûn(e)
  49. Kul inne-l-evvelîne vel-âḣirîn(e)
  50. Lemecmû’ûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm(in)
  51. Śumme innekum eyyuhâ-ddâllûne-lmukeżżibûn(e)
  52. Leâkilûne min şecerin min zakkûm(in)
  53. Femâli-ûne minhâ-lbutûn(e)
  54. Feşâribûne ‘aleyhi mine-lhamîm(i)
  55. Feşâribûne şurbe-lhîm(i)
  56. Hâżâ nuzuluhum yevme-ddîn(i)
  57. Nahnu ḣalaknâkum felevlâ tusaddikûn(e)
  58. Eferaeytum mâ tumnûn(e)
  59. E-entum taḣlukûnehu em nahnu-lḣâlikûn(e)
  60. Nahnu kaddernâ beynekumu-lmevte vemâ nahnu bimesbûkîn(e)
  61. ‘Alâ en nubeddile emśâlekum ve nunşi-ekum fî mâ lâ ta’lemûn(e)
  62. Ve lekad ‘alimtumu-nneş-ete-l-ûlâ felevlâ teżekkerûn(e)
  63. Eferaeytum mâ tahruśûn(e)
  64. E-entum tezra’ûnehu em nahnu-zzâri’ûn(e)
  65. Lev neşâu lece’alnâhu hutâmen fezaltum tefekkehûn(e)
  66. İnnâ lemuġramûn(e)
  67. Bel nahnu mahrûmûn(e)
  68. Eferaeytumu-lmâe-lleżî teşrabûn(e)
  69. E-entum enzeltumûhu mine-lmuzni em nahnu-lmunzilûn(e)
  70. Lev neşâu ce’alnâhu ucâcen felevlâ teşkurûn(e)
  71. Eferaeytumu-nnâra-lletî tûrûn(e)
  72. E-entum enşetum şeceratehâ em nahnu-lmunşi-ûn(e)
  73. Nahnu ce’alnâhâ teżkiraten ve metâ’an lilmukvîn(e)
  74. Fesebbih bismi rabbike-l’azîm(i)
  75. Felâ uksimu bimevâki’i-nnucûm(i)
  76. Ve-innehu lekasemun lev ta’lemûne ‘azîm(un)
  77. İnnehu lekur-ânun kerîm(un)
  78. Fî kitâbin meknûn(in)
  79. Lâ yemessuhu illâ-lmutahherûn(e)
  80. Tenzîlun min rabbi-l’âlemîn(e)
  81. Efebihâżâ-lhadîśi entum mudhinûn(e)
  82. Ve tec’alûne rizkakum ennekum tukeżżibûn(e)
  83. Felevlâ iżâ belaġati-lhulkûm(e)
  84. Ve entum hîne-iżin tenzurûn(e)
  85. Ve nahnu akrabu ileyhi minkum velâkin lâ tubsirûn(e)
  86. Felevlâ in kuntum ġayra medînîn(e)
  87. Terci’ûnehâ in kuntum sâdikîn(e)
  88. Fe-emmâ in kâne mine-lmukarrabîn(e)
  89. Feravhun ve rayhânun ve cennetu na’îm(in)
  90. Ve emmâ in kâne min ashâbi-lyemîn(i)
  91. Feselâmun leke min ashâbi-lyemîn(i)
  92. Ve emmâ in kâne mine-lmukeżżibîne-ddâllîn(e)
  93. Fenuzulun min hamîm(in)
  94. Ve tasliyetu cahîm(in)
  95. İnne hâżâ lehuve hakku-lyakîn(i)
  96. Fesebbih bismi rabbike-l’azîm(i)

VAKIA SURESİ MEALİ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

1. O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman;

2. Artık onun kopmasını yalanlayabilecek hiçbir kimse kalmayacaktır.

3. O, kimini alçaltır, kimini yüceltir.

4. Yer şiddetli bir sarsılışla sarsıldığı,

5. Dağlar parçalanıp darmadağın edildiği,

6. Uçuşan toz zerreleri hâline geldiği zaman…

7. Sizler de üç zümreye ayrılırsınız:

8. O “ashâb-ı meymene” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “as­hâb-ı meymene!”

9. O “ashâb-ı meş’eme” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “as­hâb-ı meş’eme!”

10. Üçüncü zümre “sâbikûn”; dünyada hayırlı işlerde öne geçen­lerdir ki, onlar âhirette mükâfatda da öne geçeceklerdir.

11. İşte bunlar “mukarrabûn”; Allah’a en yakın kullardır.

12. Nimetlerle dopdolu cennetlerde olacaklardır.

13. Onların çoğu öncekilerden,

14. Birazı da sonrakilerden!

15. Mücevherlerle işlenip süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kurulurlar.

16. Orada birbirlerine muhabbetle bakarak karşılıklı otururlar.

17. Etraflarında hiç yaşlanmayan gençler hizmet için âdeta per­vâne olur;

18. Durmadan çağıldayan pınarlardan doldurulmuş testiler, ibrik­ler ve kadehlerle…

19. Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar.

20. Beğendikleri türlü türlü meyvelerle…

21. Canlarının çektiği kuş etleriyle…

22. Bir de iri gözlü güzel yüzlü hûriler;

23. Sedeflerinde saklı inciler gibi!

24. Dünyada yaptıkları güzel amellere bir mükâfat olarak.

25. Orada ne bir boş, mânasız laf işitirler, ne de günaha sokacak bir söz.

26. Sadece, “Selâm size ey cennetlikler, selâm!” sözünü duyar­lar.

27. O “ashâb-ı yemîn” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâ­b-ı yemin!”

28. Onlar dikensiz, dalbastı kirazlar,

29. Dolgun salkımlı muzlar,

30. Uzayıp yayılmış gölgeler,

31. Çağlayarak akan sular,

32. Bol bol meyveler arasında yaşarlar.

33. Ki o nimetler ne eksilip tükenir, ne de onlardan esirgenir.

34. Kabartılmış yüksek döşekler üzerine eşleriyle birlikte yasla­nırlar.

35. Şüphesiz biz cennet kadınlarını yepyeni bir yaratılışla yarat­tık.

36. Onları dâimî bâkireler kıldık.

37. Eşlerine karşı sevgi dolu, âşık ve hep aynı yaşta.

38. Bütün bunlar, “ashâb-ı yemîn” içindir.

39. Onların birçoğu öncekilerdendir;

40. Birçoğu da sonrakilerden!

41. O “ashâb-ı şimal” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “ashâb-ı şimâl!”

42. Onlar, iliklere işleyen zehirli, kavurucu bir ateş ve son derece kaynar sular içindedirler.

43. Kapkara bir dumanın gölgesindedirler.

44. Bir gölge ki, ne serinlik verir, ne bir hayrı dokunur.

45. Çünkü onlar, dünyadayken hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan nimet ve sefahat içinde şımarıyorlardı.

46. En büyük günahı işlemekte ısrar edip duruyorlardı.

47. Ve şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak olduktan ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı, yani biz o halde iken mi yeni bir yaratılışla tekrar diriltileceğiz? Bu, olacak şey değil!”

48. “Gelip geçmiş atalarımız da mı?”

49. De ki: “Hem şu ana kadar yaşayıp gitmiş olanlar, hem de siz ve sizden sonra gelecekler;”

50. “Hepiniz bilinen bir günün buluşma vaktinde mutlaka bir araya toplanacaksınız!”

51. Sonra siz ey doğru yoldan sapanlar ve gerçeği yalanla­yan­lar!

52. O zakkûm ağacının meyvesinden mutlaka yiyeceksiniz.

53. Yiyecek ve karınlarınızı onunla tıka basa dolduracaksınız.

54. Üzerine de o kaynar sudan içeceksiniz.

55. Hem de susuzluk hastalığına yakalanmış develerin suya sal­dırışı gibi saldırarak içeceksiniz.

56. Onlara hesap gününde verilecek ziyâfet işte budur!

57. Sizi yoktan yaratan biziz. Böyle iken, hâlâ yeniden diriliş ger­çeğini tasdik etmeyecek misiniz?

58. Rahimlere akıttığınız meniyi hiç düşünmez misiniz?

59. Onu mükemmel bir insan olarak siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

60. Aranızda ölümü şaşmaz bir plan çerçevesinde takdir eden biziz. Engel olabilecek hiçbir güç yoktur sizi öldürmemize.

61. Öldürüp de, yerinize benzeriniz başka nesiller getirmemize ve bilmediğiniz bir âlemde ve şekilde sizi yeni bir yaratılışla ortaya çıkarmamıza.

62. Aslında siz ilk yaratılışın Allah’ın kudretiyle gerçekleştiğini pekâla biliyorsunuz. O halde bunun üzerinde düşünüp ikinci yaratalışın da mümkün ve kaçınılmaz olduğunu kabullenmeniz gerekmez mi?

63. Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşünmez misiniz?

64. Acaba o ekinleri yeşertip büyüten siz misiniz; yoksa onu yetiştiren biz miyiz?

65. Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de şaşırıp kalırdınız:

66. “Eyvâh, emeklerimiz boşa gitti, çok zarara uğradık.”

67. “Bundan da öte, biz her türlü rızıktan büsbütün mahrum kaldık!” diye feryat ederdiniz.

68. İçtiğiniz suyu hiç düşünmez misiniz?

69. Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz; yoksa onu indiren biz miyiz?

70. Dileseydik onu içilmesi mümkün olmayan tuzlu, acı bir su yapardık. Öyleyse şükretmeniz gerekmez mi?

71. Yakmakta olduğunuz ateşi hiç düşünmez misiniz?

72. Onun ağacını siz mi yaratıp yetiştiriyorsunuz; yoksa onu ya­ratan biz miyiz?

73. Biz onu hem cehennem ateşi için bir hatırlatma hem de çölde yaşayanlar, yolda bulunanlar, ayrıca ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık.

74. Öyleyse Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle!

75. Yıldızların düştüğü yerlere ve peyderpey inen Kur’an’ın her bir bölümüne yemin ederim.

76. Eğer bilirseniz bu gerçekten pek büyük bir yemindir,

77. Şüphesiz o, çok değerli, pek şerefli bir Kur’an’dır.

78. Onun aslı çok iyi korunmuş bir kitaptadır.

79. Tertemiz olanlardan başkası ona dokunamaz.

80. O, Âlemlerin Rabbi tarafından parça parça indirilmektedir.

81. Şimdi siz bu ilâhî kelâmı mı küçümsüyorsunuz?

82. Allah’ın size verdiği bu büyük nimete teşekkür edecek yerde onu yalanlıyorsunuz.

83. Hele can boğaza gelip dayandığında,

84. O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler, elinizden bir şey gelmez, sadece çâresizlik içinde seyredersiniz.

85. Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz.

86. Eğer siz yeniden diriltilip hesâba çekilmeyecek, ceza görmeye­cekseniz;

87. Lutfen çıkmakta olan o canı geri çevirin; eğer iddianızda tu­tarlı ve doğru iseniz!

88. Eğer ölen kişi “mukarrebûn”dan; Allah’a yaklaştırılmış has kullardan ise,

89. Onu bekleyen sonsuz bir rahatlık ve mutluluk, güzel ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir.

90. Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise,

91. Melekler ona: “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler.

92. Eğer o, Kur’an’ı ve Peygamber’i yalanlayanlardan, doğru yol­dan kaymış sapıklardan ise,

93. Onu da bekleyen kaynar sudan bir ziyâfettir.

94. Peşinden de kızgın alevli cehenneme atılacaktır.

95. İşte bu, hakkında en küçük şüphe bulunmayan en kesin ger­çeğin tâ kendisidir.

96. Öyleyse, Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle!

VAKIA SURESİ KONUSU - NÜZUL SEBEBİ VE FAZİLETİ

Vâkıa Sûresi Konusu Nedir?

Kıyâmetin kopuşuyla beraber insanların, sâbikûn, ashâb-ı meymene ve ashâb-ı meş’eme olmak üzere üç gruba ayrılacağı ve bunların âhirette karşılaşacakları iyi ya da kötü neticeler dikkat çekici bir üslup ve tablolarla haber verilir. Allah Teâlâ’nın bunları yapabilecek kudrete sahip olduğunun açık delilleri bildirilir. Kur’an’ın belli vasıfları ve büyük bir nimet olduğu hatırlatıldıktan sonra, kaçınılmaz ölüm gerçeği akılları susturacak ve hisleri donduracak dehşetli yönleriyle dikkatlere sunulur. Başta bahsedilen üç grubun âkıbeti tekrar hülâsa edilerek sûre nihâyete erer.

Vâkıa Sûresi Nuzül Sebebi Nedir?

Mushaftaki sıralamada elli altıncı, iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Tâhâ sûresinden sonra, Şuarâ sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 81-82. âyetlerinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir; fakat bunların önceki ve sonraki âyetlerle konu ve üslûp açısından bir bütün oluşturması bu rivayetin gerçekliğinde tereddüt uyandırmaktadır (Derveze, III, 100). İbn Atıyye de bu sûredeki bazı âyetlerin Medine’de veya bir sefer sırasında indiğine dair rivayetlerin sağlam olmadığını belirtir (V, 238).

Vâkıa Sûresi Fazileti Nedir?

Abdullah b. Mesud (r.a.)’ı ölüm hastalığında ziyaret eden Hz. Osman:

“- Sana beytülmalden bir bağışta bulunulmasını emredeyim mi?” diye sorar. İbn Mesud buna ihtiyacı olmadığını söyler. Osman (r.a.):

“- Senden sonra hiç olmazsa kızlarına kalır” deyince İbn Mesud (r.a.):

“- Sen kızlarımı merak etme. Ben onlara her gece Vâkıa sûresini okumalarını öğrettim. Zira ben Resûlullah (s.a.s.)’in «Her kim her gece Vâkıa sûresini okursa ona fakirlik dokunmaz» buyurduğunu işitmiştim” der. (İbn Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe, II, 726)

YASİN VE VAKIA SURELERİNİ OKUMANIN FAZİLETİ - VİDEO

VAKIA SURESİ NE ANLATIYOR?

1- İnsanın Yaratılışı

“Sizi Biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?

Rahime attığınız o nutfeyi gördünüz mü? (Bir düşünün!)

Onu yaratıp insan hâline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz?” (el-Vâkıa, 57-59)

Yok kadar bir su zerresinden, son derece girift ve bir o kadar da âhenkle işleyen sistemlerle donatılmış bir insan vücûdunun meydana gelmesi, ne muazzam bir ilâhî sanattır.

2- Ölüm ve Yeniden Dirilme

“Aranızda ölümü takdir eden Biz’iz. Ve Biz, irâdemizi gerçekleştirmekten âciz değiliz.

(Ölümü,) sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (takdir ettik).” (el-Vâkıa, 60-61)

Ölüm gerçeği… Kimse ölümden kaçamaz. Cenâb-ı Hak isterse inkârcıları helâk edip daha iyi bir toplum getiriverir.

“Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 62)

İlk yaratmayı böylesine mükemmel bir şekilde yapan Yüce Allah, insanı tekrar yaratmaya da kâdirdir. Bunun üzerinde tefekkür ederek âhirete ve “ba‘sü ba‘de’l-mevt”e, yani ölümden sonra dirilişe hazırlanmak îcâb eder.

3- Tohumlar ve Bitkiler

“Ektiğiniz o tohumu gördünüz mü? (Şimdi onu bir düşünün!)

Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?

Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.

«Doğrusu biz çok ziyandayız. Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!..» (derdiniz).” (el-Vâkıa, 63-67)

Çevremizdeki ekinlere, ağaçlara, bitkilere ibretle bakarak Allah Teâlâ’nın yaratma sanatını ve nîmetlerini hayranlıkla seyretmeliyiz. Cenâb-ı Hak vermezse insanların gayretleri ve tedbirleri boşa gider, bir ot bile yetişmez.

Bir an için etrafımızdaki bütün yeşilliklerin kuru bir çöp hâline geldiğini düşünelim. Hayâtımız bir anda nasıl da kararıverirdi!..

4- Tatlı Su

“Ya o içtiğiniz suyu gördünüz mü? (Bir de onu düşünün!)

Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz?

Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 68-70)

Buluttan inen tatlı su, Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir ikramıdır. O su acı bir şekilde inse, kimse onu tatlandıramazdı. Veya bir kuraklık olsa, bulutları oluşturup yağmuru indirmeye kim güç yetirebilir ki?!.

5- Ateş

“Bir de o tutuşturduğunuz ateşi gördünüz mü? (Onu da düşünün!)

Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz?

Biz onu hem ibret (için) hem de çölden gelip geçenlerin, yolcuların ve muhtaçların istifâdesi için yarattık.” (el-Vâkıa, 71-73)

Hakîkaten düşünmek gerekir ki hayatta insanlara pek çok faydaları olan ateşi ve onun yakacağı olan ağaçları kim yaratmıştır?

Allâh’ın kudretine bakın ki yeşil ağaçtan ateş çıkarıyor!.. Bir de ateşin mâhiyetini düşünelim… Nasıl yanıyor, nasıl yakıyor?!.

Çöl yolcuları, gecenin soğuk ve karanlığında ateşe sığınırlar. Ateş, yolcular için vazgeçilmez bir ısınma, aydınlanma ve yemek pişirme vâsıtasıdır. Aslında ateşe bütün insanların ihtiyacı vardır. Ateşsiz yaşamak çok zordur.

Dolayısıyla ateş, hem ibretlik bir hâdisedir hem de toprak, su, hava gibi zarûrî bir ihtiyaçtır. Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otta ve ateşte.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 60/3477)

Diğer taraftan, dünya ateşine bakarak cehennemi hatırlamalı… Ne kadar ibretliktir ki altımızda mağma tabakası, müthiş bir ateş deryâsı; üstümüzde ise Güneş, muazzam bir alev topu… İki ateş arasında serin ve selâmet bir hayat şartlarını lûtfeden Rabbimize ne kadar şükretsek az!..

Bütün bu nîmetler karşısında insanın Allâh’ı çokça tesbîh etmesi îcâb eder:

“O hâlde, Yüce Rabbinin ismini tesbîh et (yücelt)!” (el-Vâkıa, 74)

– Dilimiz; zikir, Kur’ân ve tebliğle meşgul olarak tesbîh etmeli,

– Kalbimiz; duygu derinliği içinde şükredip tesbîh etmeli,

– Âzâlarımız; nâfile namazları, oruçları ve hizmetleri artırmak sûretiyle tesbîhe devam etmeli…

6- Yıldızlar veya Vahiyler

“Hayır! Yıldızların mevkîlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.” (el-Vâkıa, 75-76)

Azamet-i ilâhiyyenin nihâyetsizliği… Cenâb-ı Hak tefekkürümüzü sonsuzluğa yönlendiriyor…

Semâ, âdeta bahr-i bî-pâyân / haddi hudûdu olmayan bir okyanus…

Bu âyetlerde, yıldızlar görünmez olduktan sonra başlayan seher vakitlerine ve gece ibadetlerine de dikkat çekilmektedir.

Yine bu âyet-i kerîmelerde yemin edilen hususlardan bir diğeri de Peygamber Efendimiz’e nâzil olan vahiylerdir. Bunlar ya bir âyet, ya birkaç âyet veya bütün bir sûre olurdu. Her bir vahye de “Necm: Yıldız” denilmiştir.

7- Kur’ân-ı Kerîm

“Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da) bulunan değerli bir Kur’ân’dır. Ona ancak iyice temizlenenler dokunabilir.” (el-Vâkıa, 77-79)

Kur’ân-ı Kerîm’e son derece tâzim ve hürmet göstermek îcâb eder. Mushaf’a yapışık olan dış kabına ve cildine bile abdestsiz olarak dokunmak yasaktır. Abdestsiz kişi, elbisesinin yeniyle de Mushaf’ı tutamaz. Ona hürmet ve tâzîmi zedeleyecek tavırlar içinde bulunmak da büyük bir gaflettir. Zira:

“O, Âlemlerin Rabbi’nden indirilmiştir. Şimdi siz, bu ilâhî kelâmı mı küçümsüyorsunuz? Allâh’ın verdiği rızka (bu en büyük nîmete) karşı şükrünüzü, onu yalanlamak sûretiyle mi yerine getiriyorsunuz?!” (el-Vâkıa, 80-82)

Bizlere lûtfedilen en büyük nîmetlerden biri, Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılınmış olmaktır. Bu nîmetin şükrü de, onu güzelce idrâk edip muktezâsınca yaşamaktır.

8- Ölüm

“Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz.” (el-Vâkıa, 83-84)

Kişinin vâdesi dolup emr-i Hak vâkî olduktan sonra onu geri döndürmek için insanoğlunun elinden hiçbir şey gelmez.

“Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.

Mâdemki siz dînin emirlerine boyun eğmiyorsunuz ve cezâ görmeyeceğinizi iddiâ ediyorsunuz, haydi o zaman o (canı) geri çevirin de görelim! Şâyet iddiânızda doğru iseniz!” (el-Vâkıa, 85-87)

İşte Allâh’ın kudreti… İşte insanın acziyeti… Bütün insanlık, ister istemez ilâhî takdîre boyun eğecek ve teslim olacak… Hâl-i hayâtında emr-i ilâhîye karşı çıkıp inatla diklenen zorba ve mütekebbirler bile o an hiçbir îtiraz sesi yükseltemeyecek… İdrâki üzerindeki sayısız gaflet perdeleri kalkan insan, kâinattaki asıl hükümranlığın yalnızca Allâh’a ait olduğunu, bütün gerçekliğiyle ancak o an anlayabilecek…

9- Ölen Kişi Üç Hâlden Biri Üzeredir

(1) “Fakat (ölen kişi Allâh’a) yakın olanlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti vardır.

(2) Eğer o sağdakilerden ise, «Ey sağcılardan olan kişi, sana selâm olsun!» denir.

(3) Ancak yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır! Ve (onun sonu) cehenneme atılmaktır.” (el-Vâkıa, 88-94)

Kâfirler ve günahkâr Müslümanlar, bu kısma dâhildir.

“Şüphesiz ki bu (anlatılanlar), kesin hakîkatin ta kendisidir.” (el-Vâkıa, 95)

10- Cenâb-ı Hakk’a İlticâ

“Öyleyse haydi azîm olan Rabbinin ismini tenzîh ile an! (O’nu tesbîh et ve yücelt!) (el-Vâkıa, 96)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kâinat İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür, Erkam Yayınları

VAKIA SURESİ TEFSİRİ

❂ O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman;

اَلْوَاقِعَةُ (vâkıa), meydana gelmesi kaçınılmaz olan hâdise, olay demek olup, kıyâmetin isimlerinden biridir. Onun yakın zamanda mutlaka kopacağını belirtir. Belki kopmadan önce onu yalanlayanlar olabilir. Fakat vuku bulduktan sonra artık hiç kimsenin onu yalanlama imkânı kalmayacaktır.

Kıyâmetin iki önemli vasfı vardır: Alçaltıcı ve yükseltici olması. Buna göre:

❂ Kıyâmet kâinatın düzenini bozacak, dünyanın altını üstüne getirecek, yüksek dağları yerle bir edecek, alçak yerleri yükseltecektir. Nitekim 4-6. âyetler bu mânayı teyid etmektedir.

❂ Kıyâmetin bu vasfı insanlar için de geçerlidir. Çünkü o, inkârcıları cehennemin aşağı derekelerine düşürecek, müminleri ise cennetin yukarı derecelerine yükseltecektir. Yine bu müthiş olay, dünyada büyüklenen nice insanları, toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek; horlanan veya tevazu gös­teren nicelerini de yüceltecektir.

Vakıa Suresi tefsirinin (Prof. Dr. Ömer Çelik) tamamı için tıklayınız...

AYETEL KÜRSİ – AMENARRASULÜ – NAMAZ SURELERİ

İslam ve İhsan

Yasin Suresi

Amme Suresi Arapça Türkçe Okunuşu ve Meali - Nebe Suresi Oku Arapça Türkçe

Tebareke (Mülk) Suresi Arapça Türkçe Okunuşu ve Meali

Fetih Suresi Türkçe Oku, Dinle ve Fetih Suresi Meali

Kur’an Öğrenmek İstiyorum

PAYLAŞ:                

Vakıa Suresi Okunuşu - Türkçe Anlamı, Arapça Yazılışı ve Fazileti (Diyanet Meali)

Haberin Devamı

Vakıa Suresi Hikmeti ve Sırları

Peygamber Efendimiz, surenin her gün akşam namazından sonra okunmasını tavsiye etmiştir. Fakirlikten kurtulmak isteyenler, yoksulluktan bıkanlar, rızık, bolluk ve bereket isteyen kişiler, aksatmadan bu süreyi her akşam okumalıdırlar.

Vakıa suresini ikindi namazının hemen akabinde rızkın artması için okunabilir.

Sabah namazından sonra sureyi bir defa okuyup, sonra 1000 defa “Ya Kerim Ya Vedud” tesbihi çeken kişinin Allah (CC) ne dileği varsa kabul eder.

Rızkını artırmak, muradına kavuşmak isteyen kişiler bu sureyi okuyabilir.

Vakıa Suresi Ne Zaman, Neden ve Nasıl Okunur?

Vakıa suresi, farz namazlarından sonra okunabilir. Fakat özellikle sevap kazanılmak isteniyorsa akşam namazından sonra okunması daha eftaldir. Helal rızık, bereket, sağlık, kısmet isteyen kişiler farz namazlarının dışında nafile namazı kıldıktan sonra da okuyabilirler.

Sure, Kuran ve dua kitaplarından okunabileceği gibi ezberden de okunabilir. Namaz içinde sessiz okunması gerektiğinden, namaz dışında ortamda bulunanların duyacağı şekilde hafif sesli okunabilir.

Vakıa Suresi Nasıl Ezberlenir?

Vakıa suresi 96 ayetten oluştuğu için bir defada ezberlenmesi çok zordur. Bu nedenle ayet ayet ezberlenmesi en doğrusu ve kolayıdır. Birkaç defa okunduktan sonra, ezbere okunmaya çalışılır. Ayet ezberlendikten sonra bir sonrakine geçilir. Her ayet ezberlendiğinde bir öncekiyle birlikte okuyarak, pekiştirmiş olursunuz.

Vakıa Suresi Ne Anlatıyor?

Surede kıyamet gününün gerçek olduğu anlatılıyor. Geniş bir biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılıyor. Allah’ın kudretinden kanıtlar örnek veriliyor. Kuran’ın, Allah katından indirildiğine ve insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekiliyor.

Vakıa Suresi Ölülere Okunur mu?

Vakıa suresi ölen kişilerin ardından okunabilir. Sure, mezarlıkta veya herhangi bir yerde okunup, kişinin ölmüşleri için hediye edildiğinde o kişi/kişilerin ızdırabı çektiği acı hafifleyecektir.

Vakıa Suresi Özellikleri

Vakıa suresi dünyada zenginlik, helal rızık, ahrette de iman elde edilmesini sağlayan güçlü ve etkili bir suredir. Vakıa suresini kim inanarak okursa; Allah’ın, kıyametin ve Kuran’ın varlığına şahadet etmiş oluyor. Bu seriyi kim her gün okursa, o kişiye fakirlik ve açlık nedir bilmez. Hanesinde helal rızık, bolluk ve bereket eksik olmaz.

Eceli gelen kişiye okunursa, o kişinin sorgusu kolay olur, imanlı şekilde kabre girer. Ölmüş kişiye okunursa, kabir azabı azalır.

Vakıa Suresi Şifa İçin Okunur mu?

Kur'an-ı Kerim genel anlamıyla bir şifa kaynağı olduğu için bu sureyi de Allah (C.C.)'den şifa talep etmek için dua olarak okunabilir. Maddi zenginlik ve rızık için okunur. Bunun dışında ahrete imanlı gidilmesi ve kabir azabının azaltılması için okunur.

Vakıa Suresi Uzun Bağışlama Duası

Vakıa suresini okuduğunuzda “Allahümme inni es’elüke bi meagidil ızzi min arşike ve münteher rahmeti min kitâbike” cümlesiyle başlayan Vakıa duası bulunuyor. Bunu da okuyarak, Allah’tan ne murat ve niyazınız varsa isteyebilirsiniz.

Vakıa Suresi Üzerinde Taşımak

Vakıa suresi bir kâğıda yazılarak veya cep tipi dua kitapları halinde kişi üzerinde taşıyabilir. Surenin, kişinin üzerinde bulunmasının bir fazileti yoktur. Kişinin dua saati geldiğinde veya namazlardan sonra çıkarıp okuyabilir, sık sık okuyarak ezber yapabilir. Böylece daha çok sevap kazanır.

Vakıa Suresi Ne Zaman Okunmalı?

Peygamber Efendimiz, akşam namazlarından sonra okunmasını tavsiye etse de, farz namazlarından sonra okunabilir. Bunun dışında kişinin dua saati geldiğinde de okuyabilir.

Vakıa Suresi Diyanet Türkçe Meali

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. ﴾1-2﴿ Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. ﴾3-7﴿ Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! ﴾8﴿ Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir! ﴾9﴿ (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir. ﴾10-11﴿ Onlar, Naîm cennetlerindedirler. ﴾12﴿ Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. ﴾13-14﴿ Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevherâtla işlenmiş tahtlar üzerindedirler. ﴾15-16﴿

Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. ﴾17-21﴿ Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. ﴾22-23﴿ (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.) ﴾24﴿ Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. ﴾25﴿ Sadece "selam!", "selam!" sözünü işitirler. ﴾26﴿ Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! ﴾27﴿ (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. ﴾28-34﴿ Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. ﴾35﴿ Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. ﴾36-38﴿ Bunların birçoğu öncekilerden, bir çoğu da sonrakilerdendir. ﴾39-40﴿ Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir! ﴾41﴿ Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifiri bir gölge içinde!.. ﴾42-44﴿ Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi. ﴾45﴿ Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı. ﴾46﴿ Diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?" ﴾47﴿ "Evvelki atalarımız da mı?" ﴾48﴿ De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır." ﴾49-50﴿

Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz. ﴾51-52﴿ Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. ﴾53﴿ Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. ﴾54﴿ Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. ﴾55﴿ İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir. ﴾56﴿ Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? ﴾57﴿ Attığınız o meniye ne dersiniz?! ﴾58﴿ Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? ﴾59﴿ Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. ﴾60-61﴿ Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! ﴾62﴿ Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! ﴾63﴿ Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? ﴾64﴿ Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: ﴾65﴿ "Muhakkak biz çok ziyandayız!" ﴾66﴿ "Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!" ﴾67﴿ İçtiğiniz suya ne dersiniz?! ﴾68﴿ Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? ﴾69﴿ Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. ﴾70﴿ Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! ﴾71﴿ Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? ﴾72﴿ Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. ﴾73﴿ O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt). ﴾74﴿ Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir- ﴾75-76﴿

O, elbette değerli bir Kur'an'dır. ﴾77﴿ Korunmuş bir kitaptadır. ﴾78﴿ Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. ﴾79﴿ Âlemlerin Rabb'inden indirilmedir. ﴾80﴿ Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah'ın verdiği rızka O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz? ﴾81-82﴿ Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! ﴾83﴿ Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. ﴾84﴿ Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz. ﴾85﴿ Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize! ﴾86-87﴿ Fakat (ölen kişi) Allah'a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. ﴾88-89﴿ Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, "Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!" denir. ﴾90-91﴿ Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. ﴾92-93﴿ Bir de cehenneme atılma vardır. ﴾94﴿ Şüphesiz bu, kesin gerçektir. ﴾95﴿ Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et. ﴾96﴿

Vakıa ne demek?

Mekke döneminde inmiştir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elvâkı’a” kelimesinden almıştır. Vâkı’a, gerçekleşen, meydana gelen olay demektir. Burada kıyameti ifade etmektedir. Sûrede başlıca, kıyametin kopmasından önceki ve sonraki dehşetli hâller ve insanların amellerine göre içinde yer alacağı gruplar konu edilmektedir.

Vakıa Suresi Fazileti ve Tefsiri

Kıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir (bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikåk 84/7). İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir (bk. Hâkka 69/25; İnşikåk 84/10). Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikûne’s-sâbikûn” (önde olanlar, o önde olanlar), 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır (Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145). Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîn tamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde karşılanmıştır.

1. âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir (Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238).

Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır: a) Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b) Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir (Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239).

“Mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) diye nitelenen “es-sâbikûne’s-sâbikûn” (önde olanlar, o önde olanlar) grubu ile “Allah ve resulüne ilk iman edenler, ilk muhacirler, iki kıbleye doğru da namaz kılmış sahâbîler” şeklinde belirli kimselerin kastedildiği yorumları yapılmış olmakla beraber, İbn Atıyye esasen âyetin dünyada iken iyilik yapma ve kötülüklerden sakınma hususunda öncü konumunda olan ve âhiret mutluluğunda da en önde olmayı hak eden bütün insanları kapsadığını belirtir (diğer yorumlarla birlikte bk. Taberî, XXVII, 170-171; İbn Atıyye, V, 240; Şevkânî, V, 172). 13. âyette geçen ve “çoğu” diye tercüme edilen sülle kelimesi “az olsun çok olsun insan topluluğu”nu ifade eden bir kelimedir. Buna göre âyeti “bir kısmı öncekilerdendir” şeklinde çevirmek mümkündür. Fakat sonrakilerden söz eden 14. âyette “birazı” dendiği için buna da “çoğu” anlamı verilmiştir. Burada Kur’an’ın muasırları ve sonrasını kapsayan bir tasniften söz edildiği kabul edilirse, “sâbikûn”dan çoğunun öncekilerden olduğunu izah kolaylaşır; zira bu grubun öncüleri sahâbe-i kirâmdır. Bu tasnifin geçmiş ümmetleri de kapsadığı kabul edildiğinde ise, gelip geçmişlerden “sâbikûn”un çokluğu, bütün peygamberleri içine almasıyla izah edilebilir (İbn Atıyye, V, 241). 15-26. âyetlerde ve daha sonra da 28-37. âyetlerde cennet nimetiyle ödüllendirilecek ve onurlandırılacak kimseleri bekleyen hayata ilişkin canlı tasvirlere yer verilmektedir. 17. âyette, dünyadaki tasavvurlarımıza göre hatıra gelebilecek bir soruya cevap verilmekte; cennette dünyada olduğu gibi bir kısım insanların diğerlerine hizmet vermesinin söz konusu olmayacağı, cennetle ödüllendirilen herkesin “hizmet edilen” konumunda bulunacağı, ikramları sunmak üzere –sonsuza dek genç kalacak– hizmetçiler tahsis edileceği bildirilmektedir (başka yorumlarla birlikte bk. Şevkânî, V, 173-174). 19. âyetteki cennet içkilerinin içenlere baş ağrısı vermeyeceğine dair ifade “toplantıları dağıtılmaz, ağızlarının tadını kaçıracak bir durumla karşılaşmazlar”, aynı içkinin sarhoşluk vermeyeceğine dair ifade ise “içtikleri tükenmez” mânalarıyla da açıklanmıştır (İbn Atıyye, V, 242; cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; M. Süreyya Şahin-Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 374-386).

Hakkın ve erdemin yanında olanları bekleyen âhiret nimetlerine ilişkin bazı ayrıntılı bilgiler verilmektedir. 39-40. âyetlerde, 13-14. âyetlerdekinden farklı olarak hem öncekiler hem de sonrakiler için “bir çoğu” anlamı verilen sülle kelimesi kullanılmıştır. 14. âyette sâbikûnun “az” olmasının ifade edilmesi bir yandan bu mertebeye erişmenin zorluğunu belirtirken diğer yandan da iyi davranışlar için yarışmaya özendirme taşımaktadır. Burada ise sâbikûna göre bir alt derecede bulunacak müminlerin hemen bütün nesillerde çoğunluğu teşkil edeceğine işaret edilmiş olup olayın tabiatına uygun olan da budur (Derveze, III, 103-104, 106).

28. âyette geçen ve “dalbastı kiraz” olarak çevrilen tamlama daha çok Arabistan kirazının dikensiz olanı manasıyla açıklanır (bu tercihin izahı için bk. Elmalılı, VII, 4706-4707). 29. âyette geçen tamlama müfessirlerin çoğunluğunca “meyve yüklü muz ağaçları” diye anlaşılmış olmakla beraber başka ağaç tasvirleri de yapılmıştır (başka açıklamalar için bk. Şevkânî, V, 177). 34. âyet daha çok “Kabartılmış döşekler üzerinde (olacaklar)” diye anlaşılmıştır. Birçok müfessir ise –müteakip âyetlerin ifadesi ile Hz. Peygamber’in cennet ehli kadınların genç ve aynı yaşta olacakları ve hep öyle kalacakları yönündeki açıklamalarını dikkate alarak– bunu “ve mertebeleri yükseltilmiş eşleriyle birlikte olacaklar” şeklinde yorumlamıştır (Zemahşerî, IV, 58-59; İbn Atıyye, V, 244-245).

35 ve 61. âyetler, âhiret hayatında insanların ve eşlerinin hangi biçimde olacağı hususunda önemli bir ilkeyi hatırlatmaktadır: Yüce Allah orada herkesi oraya mahsus bir biçimde yeniden yaratacak, –âyetin ifadesiyle– “inşâ” edecektir; bizim bu dünyadaki tasavvurlarımızla bunun mahiyetini bilmemiz, anlamamız mümkün değildir. Şu halde oraya ilişkin olarak verilen diğer bilgi ve ayrıntıları hep bu ilke ışığında düşünmek gerekir. Buna göre öyle anlaşılıyor ki, âyet ve hadislerde cennet hayatı anlatılırken gençlik, bâkirelik, aynı yaşlarda olma gibi özelliklerden söz edilmesindeki amaç mahiyet bilgisi vermek değil, oradaki nimetlerin, dünya nimetleri gibi gelip geçici olmadığını, dolayısıyla insanların bunlardan mahrum kalıp tekrar elde edebilmek için özlem ve hasret hissetmeyecekleri yahut paylaşma kaygısı, kıskançlık ve birbirlerini çekememe gibi olumsuz durumların söz konusu olmayacağını belirtmek, bu hayatta gerçekleşmesi mümkün olmayan istek, özlem ve hayallerin, kısacası mükemmelliğin ve tam mânasıyla mutluluğun ancak orada bulunabileceğini somut bir anlatıma kavuşturmaktır.

VAKIA SURESİ TEFSİRİNİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Vakıa Suresi Ayet Sayısı

Vakıa Suresi 96 ayetten oluşmaktadır.

Ezberlemek İsteyenler için Namaz Sureleri

Son Güncellenme:

Vakıa Suresi içerisinde ağırlıklı olarak kıyamet gününde yaşanacak olan olaylara yer verilmektedir. Bunun dışında da cennete girmeyi hak eden insanlara atıflar yapılıp, onların cennette karşılaşacakları nimetlerden bahsedilmektedir. Burada cennetteki yiyeceklerin asla eksilmeyeceği vurgusu yapılmaktadır. Son olarak da cehenneme gidecek insanlar hakkında da bazı işaretlere yer verilmektedir.

Haberin Devamı


Öneri:
Ayetel Kürsi

Vakıa Suresi toplam 96 ayetten meydana gelmektedir. Vakıa Suresi, İslam alemi açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bu sure, kıyamet günü geldiğinde kuşku duyulmaması gerektiğini öğüt etmekle başlamaktadır. Mekke döneminde indirilen surelerden biri olan Vakıa’nın öncesinde Taha Suresi nüzul olmuştur. Vakıa Suresi’nin ardından da Şu’ara Suresi indirilmiştir. Vakıa Suresi’nin Arapça okunuşu ve Türkçe okunuşuna bu başlık altında ulaşabilirsiniz. Sureyi ezberlemek isteyenler için Türkçe okunuş, anlamını ve hükümlerini öğrenmek isteyenler için de Diyanet mealini inceleyebilirsiniz.

VAKIA NEDİR, NE DEMEK? TDK'YE GÖRE ANLAMI

Vakıa kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir.
Vakıa kelimesi Arapça kökenlidir.
TDK'ye göre vakıa kelimesi anlamı şu şekildedir:

Haberin Devamı

- Gerçi, her ne kadar ... ise de
- Olgu

VAKIA KELİMESİ CÜMLE İÇERİSİNDE KULLANIMI

- Vâkıâ, bunlardan bir kısmını unutmamıştım.
- Bu bir vakıadır, inkâr edilemez.

VAKIA SURESİ DİNLE

Vakıa Suresi Türkçe Okunuşu

1.İza veka'atilvaki'atu.
2.Leyse livak'atiha kazibetun.
3.Hafıdatun rafi'tun.
4.İza ruccetil'ardu reccen.
5.Ve bussetilcibalu bessen.
6.Ve fekanet hebaen munbessen.
7.Ve kuntum ezvacen selaseten.
8.Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti.
9.Ve ashabulmeş'emeti ma ashabulmeş'emeti.
10.Vessabikunessabikune.
11.Ulaikelmukarrabune.
12.Fiy cennatin na'ıymi.
13.Sulletun minel'evveliyne.
14.Ve kaliylun minel'ahıriyne.
15.'ala sururin medunetun.
16.Muttekiiyne 'aleyha mutekabiliyne.
17.Yetufu 'aleyhim veldanun muhalledune.
18.Biekvabin ve ebariyka ve ke'sin min ma'ıynin.
19.La yusadda'une 'anha ve la yunzifune.
20.Ve fakihetin mimma yetehayyerune.
21.Ve lahmi tayrin mimma yeştehune.
22.Ve hurun 'ıynun.
23.Keemsalillu'luilmeknuni.
24.Cezaen bima kanu ya'melune.
25.La yesme'une fiyha lağven ve la te'siymen.
26.İlla kıylen selamen selamen.
27.Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni.
28.Fiy sidrin mahdudin.
29.Ve talhın mendudin.
30.Ve zıllin memdudin.
31.Ve main meskubin.
32.Ve fakihetin kesiyretin.
33.La maktu'atin ve la memnu'atin.
34.Ve furuşin merfu'atin.
35.İnna enşe'nahunne inşaen.
36.Fece'alnahunne ebkaren.
37.'Uruben etraben.
38.Liashabilyemiyni.
39.Sulletun minel'evveliyne.
40.Ve sulletun minelahiriyne.
41.Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali.
42.Fiy semumin ve hamiymin.
43.Ve zıllin min yahmumin.
44.La baridin ve la keriymin.
45.İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne.
46.Ve kanu yusırrune 'alelhınsil'azıymi.
47.Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve 'ızamen einne lemeb'usune.
48.Eve abaunel'evvelune.
49.Kul innel'evveliyne vel'ahıriyne.
50.Lemecmu'une ila miykati yevmin ma'lumin.
51.Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune.
52.Leakilune min şecerin min zakkumin.
53.Femaliune minhelbutune.
54.Feşaribune 'aleyhi minelhamiymi.
55.Feşaribune şurbelhiymi.
56.Haza nuzuluhum yevmeddiyni.
57.Nahnu halaknakum felevla tusaddikune.
58.Efereeytum ma tumnune.
59.Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune.
60.Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne.
61.'Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta'lemune.
62.Ve lekad 'alimtumunneş'etel'ula felevla tezekkerune.
63.Efereeytum ma tahrusune.
64.Eeentum tezre'unehu em nahnuzzari'une.
65.Lev neşa'u lece'alnahu hutamen fezaltum tefekkehune.
66.İnna lemuğremune.
67.Bel nahnu mahrumune.
68.Efereeytumulmaelleziy teşrebune.
69.Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune.
70.Lev neşa'u ce'alnahu ucacen felevla teşkurune.
71.Efereeytumunnarelletiy turune.
72.Eentum enşe'tum şecereteha em nahnul munşiune.
73.Nahnu ce'alnaha tezkireten ve meta'an lilmukviyne.
74.Fesibbıh bismi rabbikel'azıymi.
75.Fela uksimu bimevakı'ınnnucumi.
76.Ve innehu lekasemun lev ta'lemune 'azıymun.
77.İnnehu lekur'anun keriymun.
78.Fiy kitamin meknunin.
79.Lya yemessuhu illelmutahherune.
80.Tenziylun min rabbil'alemiyne.
81.Efebihazelhadiysi entum mudhinune.
82.Ve tec'alune rizkakum ennekum tukezzibune.
83.Felevla iza beleğatilhulkume.
84.Ve entum hıyneizin tenzurune.
85.Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune.
86.Felevla in kuntum ğayre mediyniyne.
87.Terci'uneha in kuntum sadikıyne.
88.Feemma in kane minelmukarrebiyne.
89.Feravhun ve reyhanun ve cennetu na'ıymin.
90.Ve emma in kane min ashabilyemiyni.
91.Feselamun leke min ashabilyemiyni.
92.Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne.
93.Fenuzulun min hamiymin.
94.Ve tasliyetu cahıymin.
95.İnne haza lehuve hakkulyakıyni.
96.Fesebbih bismi rabbikel'azıymi.

Haberin Devamı

Vakıa Suresi Türkçe Anlamı

Haberin Devamı

1, 2.Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
3, 4, 5, 6, 7.Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
8.Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!
9.Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
10, 11.(İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir.
12.Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
13, 14.Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
15, 16.Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevherâtla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
17, 18, 19, 20, 21.Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
22, 23.Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
24.(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)
25.Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
26.Sadece "selam!", "selam!" sözünü işitirler.
27.Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
28, 29, 30, 31, 32, 33, 34.(Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
35.Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
36, 37, 38.Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
39, 40.Bunların birçoğu öncekilerden, bir çoğu da sonrakilerdendir.
41.Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
42, 43, 44.Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifiri bir gölge içinde!..
45.Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
46.Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
47.Diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?"
48."Evvelki atalarımız da mı?"
49, 50.De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır."
51, 52.Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
53.Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
54.Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
55.Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
56.İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
57.Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
58.Attığınız o meniye ne dersiniz?!
59.Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
60, 61.Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
62.Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya!
63.Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
64.Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
65.Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
66."Muhakkak biz çok ziyandayız!"
67."Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!"
68.İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
69.Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
70.Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!..
71.Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
72.Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
73.Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
74.O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
75, 76.Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
77.O, elbette değerli bir Kur'an'dır.
78.Korunmuş bir kitaptadır.
79.Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
80.Âlemlerin Rabb'inden indirilmedir.
81, 82.Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah'ın verdiği rızka O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
83.Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
84.Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
85.Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.
86, 87.Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
88, 89.Fakat (ölen kişi) Allah'a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
90, 91.Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, "Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!" denir.
92, 93.Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
94.Bir de cehenneme atılma vardır.
95.Şüphesiz bu, kesin gerçektir.
96.Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.

Haberin Devamı

Vakıa Suresi Konusu 

Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur’an’ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.

Mushaf sırasına göre bundan önce yer alan rahmân sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur: a) Önceki sûre Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram (azamet ve kerem) sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b) Önceki sûrede Allah’ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkâr edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır. c) Önceki sûrede yükümlüler inkârcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler (cennetler) verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d) Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür (Râzî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699).

Vakıa Suresi Tefsiri 

Kıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir (bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikåk 84/7). İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir (bk. Hâkka 69/25; İnşikåk 84/10). Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikûne’s-sâbikûn” (önde olanlar, o önde olanlar), 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır (Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145). Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîn tamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde karşılanmıştır. 

1. âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir (Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238)

Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır: a) Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b) Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir (Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239).

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır