yeminini bozan ne yapmalı / Yeminini Bozan Kimse Kefaretini Nasıl Öder? - Diyanet TV

Yeminini Bozan Ne Yapmalı

yeminini bozan ne yapmalı

Tam adı Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî (ö. /)’dir. Maliki mezhebinin imamı olup sayılı muhaddis ve müçtehit fakihlerindendir. İmam Mâlik hadis ilminde otorite kabul edilmiş, hadislerin sıhhat ve senetleri konusundaki bilgisi muhaddislerce takdir edilmiş, bu sebeple “hafız”, “hüccet”, “imam” ile hadis ilminde “emîrü’l-mü’minîn” şeklinde anılmıştır. Kaynaklarda kendisine çeşitli eserler nisbet edilmekteyse de bilinen ve günümüze farklı rivâyetleriyle ulaşan eseri el-Muvattâ&#;dır. Konularının fıkıh bablarına göre tasnif edildiği bu eser Peygamber (sav)’den nakledilen konuyla ilgili hadisler yanında, sahabe ve tâbiîn görüşlerini ve kendi değerlendirmelerini ihtivâ etmesi sebebiyle başta fıkıh ve hadis ilimleri olmak üzere İslâmî ilimler açısından önemli bir kaynak niteliğindedir. Öğrencilerinin kendisinden naklettiği bu eserin günümüze ulaşan tariklerinden bâzıları tam bazıları ise eksiktir. el-Muvattâ&#;ın, günümüze ulaşan en meşhur rivayetlerinden birisi de Hanefî fakihi Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’ye ait olanıdır.

Yürüme Adağının Yerine Getirilmesi

Abdullah b. Abbas’tan şöyle nakledilmiştir. Sa’d b. Ubâde Peygamber (sav)’e şöyle sordu: “Annemin bir adağı vardı ve onu yerine getirmeden öldü (Ne yapmam gerekir?)”. Peygamber (sav), “O’nun adağını yerine getir” buyurdu.

Abdullah b. Ebî Bekr teyzesinden o da ninesinden, onun kendi kendine Kuba mescidine kadar yürümeyi, bunu yerine getirmeden öldüğünü nakletti. Bu durumun Abdullah b. Abbâs’a sorulması üzerine o da, “Onun yerine yürü” dedi. Yahyâ da Mâlik’ten şöyle işittiğini söyledi: Kimse, bir başkasının yerine yürümez.

Abdullah b. Ebî Habîbe şöyle dedi: “Ben gençtim, adamın birine şöyle dedim: Bir adam benim adağım olsun demese fakat ben Kâbe’ye kadar yürüyeceğim dese bu kişiye ne gerekir?’ diye sordum. O da, “Eğer yürürsen, bu salatalığı sana vereceğim” dedi. “Sen gerçekten Kâbe’ye kadar yürüyecek misin?” diye sordu. Ben de, “Evet” dedim. Ben o zamanlar genç biriydim, daha sonra işin farkına vardım. Bana, oraya kadar yürümem gerektiği söylendi. Saîd b. el-Müseyyeb’e gelerek bu durumu sordum. O da, “Yürümen gerekir” dedi.

Mâlik şöyle dedi: Bize göre de bu böyledir.

Kâbe’ye Yürümeyi Adayıp Yerine Getiremeyenin Durumu

Urve b. Üzeyne el-Leysî’den şöyle nakledildi: Ninem ile birlikte yürümeye çıktık, onun Kâbe’ye kadar yürüme adağı vardı. Bir süre sonra ninem yürümekten aciz kaldı. Abdullah b. Ömer’e sordurmak üzere bir köleyi gönderdi. Ben de onla gittim. Abdullah b. Ömer’e sorunca, “Bineğe binsin, tekrar yürümekten aciz kalınca yürür” dedi.

Yahyâ da, Mâlik’ten şöyle duyduğunu söyledi: “Bize göre de bu böyledir, ayrıca kurban kesmesi de gerekir” dedi. Mâlik’ten, Saîd b. el-Müseyyeb ile Ebû Seleme b. Abdurrahman’ın da böyle dedikleri nakledildi.

Yahyâ b. Saîd dedi ki: Benim yürüme adağım vardı. Bana bir ağrı geldi, ben de bir bineğe bindim. Mekke’ye onunla geldim. Ata b. Ebî Rebâh’a ve diğerlerine bu durumu sordum. “Sana kurban kesmek gerekiyor” dediler. Ben de Medine’ye gelerek sordum. Bana, yürüyemediğim yerden yürümem gerektiğini söylediler, ben de yürüdüm.

Yahyâ bu konuda Mâlik’ten şöyle duyduğunu söyledi: Bize göre de bu durum böyledir. Eğer bir kimse Kâbe’ye kadar yürümeyi adamışsa ve yürümekten aciz kalırsa bir bineğe biner. Daha sonra yürümekten aciz kaldığı yerden tekrar yürür. Yürüyebildiği kadar yürür ve tekrar bineğe biner. Bu kişiye ayrıca bir deve, büyük baş ya da küçükbaş hayvan kesmesi gerekir. Eğer bulamazsa sadece küçükbaş gerekir.

Mâlik’e şöyle diyen bir adamın durumu soruldu. Eğer adamın birisi, ben seni Kâbe’ye götüreceğim/taşıyacağım derse, ne gerekir? Mâlik şöyle dedi: Eğer bu kimse böyle diyerek gerçekten sırtında taşımayı kastetti ve kendine meşakkat ve acı çektirmeyi kastettiyse buna bir şey gerekmez. Bu kişi kendisi yürüyerek gider ve bir de kurban keser. Eğer buna niyet etmediyse bineğe biner ve haccını yapar. O adamla birlikte haccını yapsın. Bu şekilde, “Seni Kâbe’ye götürüyorum” demiş olur. Eğer o adam, bu adakta bulunan adamla hac yapmayı reddederse bu durumda ona bir şey gerekmez. Bu borcunu ödemiştir.

Yahyâ, Mâlik’e kardeşiyle ve babasıyla konuşmayacağına ve Kâbe’ye kadar yürüyeceği konusunda adak adayan kimsenin durumu soruldu. Bu durumu her sene tekrarlasa, üzerinden kalkamayacağı kadar adakta bulunmuş olur. Malik’e bu adamın nezrini yerine getirip getirmeyeceği ya da sadece bir nezri mi yerine getireceği soruldu. O da şöyle dedi: “Kişinin adamış olduğu adaktan başkasını yapmasının geçerli olduğunu bilmiyorum. Bu kişi güç yetirebildiği kadar yürür. Bunun dışında da Allah’a yaklaşmak maksadıyla sâlih amel yapar.”

Kâbe’ye Yürümeye Yemin Etmek

Yahya, Mâlik’ten şöyle nakletti: Ben ilim ehlinden Kâbe’ye kadar yürümeyi adayan ve yemini bozan kimseyle ilgili söylenen söz kadar iyisini duymadım. Bu yeminini bozan kimse eğer umredeyse Sâfâ ile Merve arasında sa’y yapmak için yürür. Sa’yı bittiğinde her şey tamamlanmış olur. Eğer yeminini bozan bu kimse hac için Kâbe’ye yürümeyi adamışsa, bu kişi Mekke’ye kadar yürür, tüm yapılması gereken ibadetleri (menâsik) yapmak için de yürür. Bunların tamamını yürüyerek yapar.

Mâlik, umre ve hac dışında yürümek (yürümeyi adamak) yoktur dedi.

Günah İşlemek Konusundaki Adağın Geçersizliği

Peygamber (sav)’den şöyle nakledildi. Peygamber (sav) güneşte direnen bir adam gördü. O; “Bu adam ne yapıyor?” diye sordu. Oradakiler, “Bu adamın konuşmamak, güneşten gölgelenmemek, oturmamak ve oruç tutma adağı var” dediler. Peygamber (sav) de, “Ona konuşmasını, gölgelenmesini, oturmasını ve orucunu tamamlamasını söyleyin” dedi.

Malik şöyle dedi: Peygamber (sav)’in bu adama kefaret yerine getirmesi gerektiğini söylediğini duymadım. Allah’a isyan olan kısmı terk etmesini ve Allah’a tâat kabilinden olan orucunu tutmasını emretti.

Kadının birisi Abdullah b. Abbâs’a gelerek, “Ben oğlumu kesmeyi adadım” dedi. İbn Abbâs da şöyle dedi: “Oğlunu kesme, yeminini bozmanın kefaretini yerine getir” dedi. Adamın birisi Abdullah b. Abbâs’a bunun kefaretinin nasıl olacağını sorunca, o da “eşlerine karşı zıhar yapanlar” (Mücadele, 58/3) âyetini okudu ve “gördüğün gibi Allah’ın emrettiği şekilde kefareti yerine getirir” dedi.

Âişe (ra), Peygamber (sav)’den şöyle nakletti: “Kim Allah’a itaat etmeyi adamışsa onu yerine getirsin, kim günah işlemeyi adamışsa onu yapmasın”. Yahyâ, Mâlik’in Peygamber (sav)’in hadisinin manasıyla ilgili şöyle dediğini söyledi: “Bir kimsenin Şam, Mısır, Rebeze vb. yerlere kadar yürüyeceğini adamasında Allah’a tâat kabilinden bir şey yoktur. Yine konuşmamaya nezrettiği halde birisiyle konuşursa mesuliyeti olmaz. Konuşabilir ve nezrini bozabilir. Bu gibi şeylerde doğrudan Allah’a itaat ve ibadet maksadı bulunmamaktadır. Sadece Allah’a taat kapsamında olan yeminlerin yerine getirilmesi gerekir.”

Lağv Yemini

Müminlerin annesi Aîşe (ra) şöyle dedi: “Lağv yemini, kişinin hayır vallahi, evet billahi şeklinde yemin etmesidir.” Malik şöyle dedi: Lağv yeminiyle ilgili şundan daha güzel tarif duymadım. Kişinin, bir şeyin olduğuna kesin olarak inandığı ve bu şekilde yemin ettiği halde, o şeyin gerçekte öyle olmadığının ortaya çıkmasıdır. Yemin akdi (akd-i yemin), kişinin bir elbiseyi on dinara satmayacağına yemin ettiği halde onu satması, kölesini döveceğine yemin ettiği halde onu dövmemesi gibi edilip yerine getirilmeyen yeminlerdir. Bu gibi durumlarda yemin eden kişi kefaret yerine getirir. Fakat lağv yemini eden kimse yemin kefareti yerine getirmez. Mâlik şöyle dedi: Kişinin bir şey hakkında bile bile yemin etmesi, yalan yere yemin etmesi, bir şeye razı etmek/memnun etmek için yemin etmesi veya mazur olduğunu göstermek için yemin etmesi veya bir mala sahip olmak için yemin etmesi bozulup yerine kefaret yerine getirilmesi gereken yeminden daha büyük günahtır.

Kefâret Gerekmeyen Yeminler

Abdullah b. Ömer şöyle dedi: Eğer bir kimse yemin eder ve hemen inşallah derse yeminini yerine getirmediğinde yeminini bozmuş sayılmaz. Mâlik şöyle dedi: Duyduğum en güzel sözdür ki, kişi sözünü bitirmeden inşallah demelidir. Bunlar (yemin ve inşallah ifadeleri) art arda söz bitmeden, söze ara vermeden söylenmiştir. Eğer bu iki söz arasında sussa bu durum da yemin edilmiş olur, istisna edilmiş olmaz. Yahyâ, Mâlik’in şöyle dediğini nakletti: “Eğer bir kişi, ’Allah’a küfredeyim’, ’Allah’a şirk koşayım’ derse, daha sonra da bu yeminini bozarsa bu kişiye kefaret gerekmez. Bu kişi kâfir de olmamıştır müşrik de olmamıştır. Fakat gerçekten kalbiyle kâfir/müşrik olmuşsa bu durum farklıdır. Böyle yapan kişi Allah’a yaptığından dolayı tövbe eder ve böyle kötü bir şeyi bir daha yapmaz”.

Yeminlerden Kefaret Gerektirenler

Ebû Hureyre (ra), Peygamber (sav)’in şöyle dediğini nakletmiştir: Kim bir şey için yemin etmiş olur, daha sonra yemin ettiğinden daha hayırlısını görürse yemin ettiği şeyi bırakır yemin kefareti yerine getirerek hayırlı olanı yapar. Yahyâ da Mâlik’in şöyle dediğini söyledi: Bir kimse üzerime adak olsun der ve belirli bir şey zikretmezse bu kişinin de yemin kefareti yerine getirmesi gerekir. Yemini tekitli yapmak ise, kişinin bir şey hakkında defalarca yemin etmesi, bir yeminden sonra başka yemin etmesi, vallahi billahi şundan eksik ve noksan yapmayacağım gibi demesidir. Bu kişi de yeminini bozduğunda tek kefaret yerine getirir. Eğer bir kimse vallahi bu elbiseyi giymeyeceğim, vallahi bu eve girmeyeceğim, vallahi bu yemeği yemeyeceğim diyerek tek bir yemin içinde yemin etmiş olsa bozulduğunda tek kefaretin yerine getirilmesi icâb eder. Eğer adamın birisi karısına eğer senin şu elbiseni giyersem eğer senin mescide gitmene izin verirsem sen boşsun, diyerek peş peşe söyleyerek yemin etse, bunlardan biri bozulmuş olsa adamın eşini boşaması gerekir. Bunun neticesinde diğer aynı yemin içinde yaptığı diğer yeminleri de bozmasının kendisine ayrıca sorumluluğu olmaz. Yemin ettiği hususlardan sadece birinde dahi yeminini bozmuş olsa bu durumda yemini bozulmuş kabul edilir. Mâlik, kadının kocasının izni olmadan kendisiyle ilgili yaptığı adağın caiz olduğunu, onu yerine getirmesi gerektiğini, eğer kocasıyla ilgili olarak kendisiyle ilgili bir durum ise bu halde kocasına zarar vermiyorsa yeminini yerine getirir. Eğer kocası bundan zarar görecekse kocası bunun için kendisini men edebilir, fakat bu kadın üzerinde onu yerine getirinceye kadar da borç olmuş olur.

İbn Enes, Mâlik / el-Muvatta’, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf, Beyrut, Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, C. I, s. – 
Çeviren: Abdurrahman Yazıcı - Reşadet Ahmadov

Yemin, Kefaret konusunda en çok merak edilenler

1 Yemin kefareti olarak verilmesi gereken fidyenin miktarı ne kadardır?

Yemini Bozmanın Kefâreti:

Kur'ân-ı Kerim'de:

"(Yeminin) Kefâreti ailenize yedirmekte olduğunuzun orta (derece) sinden, on yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek yahud bir köle azad etmektir. Fakat kim (bunları) bulamazsa, üç gün oruç tutması lâzımdır. İşte bu, and (yemin) ettiğiniz vakit (onları bozmanın) kefâretidir. Yeminlerinizi muhafaza ediniz. Allah âyetlerini size böylece açıklıyor. Ta ki şükredesiniz." (Mâide, 5/89) buyurulmuştur.

Rasûl-i ekrem (s.a.s)'in döneminde, yemin kefareti için yoksula ne kadar verildiğini izah için, İmâmu Buhâri "Kitabu'l-Kefâret" adı altında, ayrı bir bölüm ayırmıştır. Kefâretlerde illet kesin olarak belli değildir. Bu yüzden kıyas yoluyla, hükmü benzer olaylara uygulamak imkanı bulunmaz, kefaretler kitap ve sünnetteki sıra gözetilerek yerine getirilir. (bk. Buhârî, Sahih, VII/; Şamil İslam Ansiklopedisi, KEFFARET md.)

Yemin keffaretinde on fakiri doyurmak gerekir. On fakir bulmak zor ise bir fakiri on ayrı günde doyurmak şeklinde de olur. On günlük para veya yiyecek bir defa da bir fakire verilmez.(bk. İbn Abidin, 3/)

Bir fidye -âyet-i kerîmede de belirtildiği gibi- bir fakiri tam bir gün doyurmaktır. Bir günde ise iki öğün vardır.

Fidyenin ödenme şekli yemin keffaretinden farklı olmaktadır. Fidyeler, yalnız bir fakire verilebileceği gibi, birden fazla fakirlere de verilebilir. Ramazan içinde verilebileceği gibi, evvelinde veya sonunda da verilebilir. Fakirleri sabah ve akşam günde iki öğün doyurmak suretiyle olabileceği gibi, öğünlerin parasını vermek suretiyle de olabilir. Para toptan da verilebilir, her gün ayrı ayrı da(bk. İbn Abidin, 2/)

Oruç tutma gücünde olmayan kimse, fidye verebilecek kadar zengin de değilse, yapacağı iş, Allah`tan afv ve mağfiret dilemektir. Fidye vermek mecburiyeti, onun üzerinden kalkmıştır.

Fidye miktarı fitrede olduğu gibidir.

Fitrenin Miktarı Ne Kadardır?

Fitre başlıca dört madde üzerinden verilir:

1.Buğday veya buğday unundan. Bunun vâcib olan miktarı, yarım sa` ( dirhem: gr.) dır.

2.Arpadan veya arpa unundan. Bunun miktarı ise, bir sa` ( dirhem: gr.) dır.

3.Her türlü kuru üzümden. Bunun miktarı da bir sa` ( gr.) dır.

4.Kuru hurmadan. Bunun miktarı ise yine bir sa` ( gr.) dır. Bu dört gıda maddesinden herhangi birine göre fitre verilebilir.

Bu fitreler aynen hurma, buğday, üzüm olarak verilebileceği gibi, kıymetleri para olarak da verilebilir. Hattâ kıymetlerinin para olarak ödenmesi, daha da efdaldir.

Kişinin fitresini verirken kendi malî imkânını ve zenginliğini göz önünde bulundurarak, fitresini bu 4 gıda maddesinden birinin kıymeti üzerinden ödemesi gerekir.

Meselâ, çok zengin olanlar fitrelerini hurmanın değeri üzerinden ödemelidirler. Çünkü en yüksek fitre miktarı hurmadır. Onun o zenginliğine münasib olan, fitresini hurma üzerinden ödemektir. Artık zenginlik derecesine göre, kuru üzüm, arpa ve buğday olmak üzere fitre ödenecek gıda maddesi değişir. Her yıl Ramazan ayında, müftülükler bu dört gıda maddesine düşen fitre bedellerini ilân ederler. O bedellere göre fitreyi ödemek mümkündür.

2 Kur'an'a el basarak yemin edilebilir mi; bu yemin geçerli midir?

İslami manadaki yemin, genellikle Allah adına yapılır. Bu da “Vallahi, Billahi” gibi ifadelerin söylenmesiyle olur. Fakat bu arada başta Kur’an-ı Kerim ve Kabe olmak üzere mukaddesler üzerine yapılan yeminler de yemin mefhumuna girer ve bunlar üzerine yapılan yeminler geçerlidir.

Yeminler çok kere örf ve âdete göre şekillenir ve ona göre yemin edilir. Bilhassa ülkemizde bölgeden bölgeye değişen pek çok yemin çeşitleri vardır. Kur’an-ı Kerim üzerine yapılan yeminler de adet haline gelmiş olan yeminlerden birisidir. Mesela, “Kur’an üzerine yemin ederim ki, Kur’an hakkı için şu işi mutlaka yapacağım veya yapmayacağım” şeklinde yemin etmek gibi Hatta bu yemin halk arasında diğer yeminlerden daha büyük ve mes’uliyeti daha ağır bir yemin çeşidi olarak bilinir. Bir mesele üzerinde anlaşamayan, mutabakata varamayan taraflar birbirlerini Kur’an’a el basmaya davet eder. Zaten çok ciddi bir mesele olmadıkça ve insan haklılığından tam emin olmadıkça böyle bir yemine teşebbüs ve cesaret de edemez.

Meselenin fıkhi yönüne gelince; Kur’an’la yemin etmek caizdir ve bu yemin sayılır. Çünkü, Allah’ın ezeli bir kelamı olan Kur’an’la yemin etmek Allah’ın İzzet ve Celaline yemin etmek gibidir.

İbni Kudame el-Muğni isimli eserinde şöyle diyor:

 “Kur’an ile ondan bir ayetle ve kelamullah ile yemin etmek yemin olur. İbni Mes’ud, Katade, İmam malik ve Şafii ve bütün ehl-i ilim aynı şeyi söylemişlerdir.” (el- Muğni, IX/, Mesele)

Yukarıda da ifadeye çalıştığımız gibi, Kur’an üzerine yemin denilince, insanlar “Mushaf‘” üzerine el basarak yapılan yemin olarak bilirler. Bu da bir çeşit Allah’ın Kelam sıfatı üzerine yemin etmektir ki, o da yemindir.

Sahih-i Buhari’yi otuz iki ciltlik eseriyle şerh eden İmam Bedrüddin Ayni şunları söyler:

“Bana göre, bir kimse Mushaf ile yemin ederse veya üstüne elini koyarsa veya ‘Bunun hakkı için’ derse, o yemin sayılır. Bilhassa yalan yere yapılan yeminlerin çoğaldığı ve halkın Mushafla yemin etmeye çok rağbet ettikleri bu devirde”

Bu vesileyle İmam Ayni’nin senesinde rahmet-i Rahman’a kavuştuğuna da belirtelim.

Son devir alimlerinden Allame Kemal de bu hususta şöyle der:

“Şüphesiz, Kur‘an-ı Kerim'le yemin etmek şimdi âdet haline gelmiştir. Öyle ise onunla yemin etmek yemin sayılır. Çünkü yeminler örf ve âdete göredir.”

Bütün bu izahlar açıkça göstermektedir ki, Kur‘an üzerine el basılarak edilen yemin bağlayıcılığı olan ve bozulunca kefareti gereken yemin sınıfına girer.

İlave bilgi için tıklayınız: 

Yemin ve Kefareti

3 Yalan yere yemin etmenin cezası nedir?

Yalan yere yemin,vakıaya aykırı olan bir şeyin doğruluğuna yemin etmek.

Yalan yere yemin eden kişi, Allah'ı yeminine şahid göstererek insanları kandırmak istediği için O'nun mukaddes adını istismar etmekte, O'na iftirada bulunmaktadır. Bu nedenle Hz. Peygamber (asm), büyük günahların en büyüklerinden birinin de yalan yemin olduğunu söylemiştir. (Buharî, Edeb, 6).

"Birbirinizi aldatmak için (yalan) yemin etmeyin, bu yüzden yere sağlam basan ayak sürçebilir ve Allah yolundan alıkoymanıza karşılık kötü bir azab tadarsınız. Bunun için size (ahirette de) büyük bir azab vardır." (Nahl,16/94)

âyeti, yalan yeminin cezasının ilahî azab olduğunu belirtmektedir.

Bir kimse geleceğe yönelik yaptığı bir yemini bozduğunda, kefaretini ödemek suretiyle yeminin günahından kurtulur (bk. Yemin Keffareti); fakat yalan yemin öyle büyük bir günahtır ki, onun cezasını keffaret dahi düşüremeyeceği için, yalan yeminde keffaret olmaz. Böyle bir günah işleyen kişi, yalanına şahid gösterdiği Allah'a tövbe etmeli, af dilemeli ve bir daha bu günahı işlememelidir. Onun günahını ancak Allah affedebilir.

Yalan yeminle başkalarının hakkı alınmışsa, velev ki bu kanun yoluyla olsun, ikinci bir günah daha işlenmiş olur. Haksız yere elde edilen bu hak, sahibine ödenmedikçe tövbe ile kurtuluş olmaz.

Mesela bir kimse, ödemediği borcunu bile bile "ödedim" diye yemin etse, karşı taraf da alacağını isbat edemese ve hâkim, yalan yemin edenin borçsuz olduğuna hükmetse, bu kişi iki büyük günahı birden işlemiş olur.

Bir de dikkatsizlik, kötü alışkanlık, hata gibi sebeplerle yalan yere yemin etmek durumuna düşülür. Şüphesiz ki bunun günahı diğeri gibi değildir. Fakat gelişigüzel, lüzumsuz yere Allah'ın adını anmak da bir günahtır. Bu nedenle dile hakim olmalı, yemini alışkanlık haline getirmemeli, ancak çok önemli durumlarda yemin etmelidir.

Yeminde niyet, yemin ettirenin maksadına göredir. Bu nedenle, yemin eden kişi kalbinden başka şeyleri geçirerek yemin ederse, yine yalan yemin etmiş olur. Mesela, Ahmed'e olan borcu için yemin ettirilen kişi, Mehmed'e ödemiş olduğu borcu kasdederek, "borcumu ödedim" diye yemin ederse, yalan yemin etmiş olur.

(Akif KÖTEN, Şamil İslam Ans.)

4 Kur'an üzerine yemin eden kişi, bu yemininden dönebilir mi?

Kur'an üzerine yemin eden kişi, şayet bu yemininden dönerse keffaret ödemesi gerekir. Keffaret, mal ile yapılabileceği gibi bedelini ödemekle de olur. Ayrıca vekil tayin ederek de ödenebilir.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen keffârete yemin keffareti denir. Yeminin keffâreti olarak 10 fakiri akşam ve sabah olarak, günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir.

Keffaret yiyecek ve elbise olduğu gibi karşılığı başka bir şey de olabilir. Keffaret ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek ya da bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kafi gelir. Yani keffaret ödenmiş olur.

Buna güç yetirilmezse, üç gün art arda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse keffâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

Birden fazla yeminini bozan kimse, her bir yemin bozma için ayrı bir keffaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin keffâretini art arda tutmak mecburiyeti yoktur.

Gerek yemin, gerekse oruç keffâretlerinde yapılacak ilk iş bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an'a el basarak yemin edilebilir mi? Bu yemin geçerli midir?..

5 Yemin kefaretini on fakiri doyurmak yerine, bunun maddi bedelini vererek yerine getirebilir miyiz?

Kefaret, mal ile yapılabileceği gibi bedelini ödemekle de olur. Ayrıca vekil tayin ederek de ödenebilir.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen kefarete "yemin kefareti" denir.

Yeminin kefareti,olarak on fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir.

Kefaret,yiyecek ve elbise olduğu gibi karşılığı başka bir şey de olabilir.

Kefaret, ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa, o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek ya da bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kâfi gelir. Yani kefaret ödenmiş olur.

"Yoksul doyurmak" şıkkını uyguladığımızda, her bir rakam müstakil bir “yoksulluk haline” tahsislidir. Bu rakamlar toplamı bir defada bir yoksula verildiğinde, sadece “bir yoksulluk hâli” gözetilmiş olur. Bu açıdan eğer tamamı bir yoksula verilecekse, oruç için altmış bir günlük, yemin için on günlük süre gözetilmeli, verilecek miktarlar bu sürelere yayılmalıdır.

Buna göre, bir fakire, yemin kefareti olan on günlük yiyecek veya karşılığı para, bir defada verilemez.

Bu durumda da bu tek kişi her gün aynı derecede yoksulluk hali içinde bulunuyor olmalıdır. Bu süre içindeki günün birinde herhangi bir şekilde yoksulluktan kurtulan kişiye vermeyi kesmeli, başka yoksullara vermelidir. 

Buna güç yetirilmezse, üç gün art arda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiçbir mâni girmemelidir. Girerse kefaret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

Birden fazla yeminini bozan kimse, her bir yemin bozma için ayrı bir kefaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin kefaretini art arda tutmak mecburiyeti yoktur.

Gerek yemin, gerekse oruç kefaretlerinde yapılacak ilk iş, bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için, bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

İlave bilgi için tıklayınız:

- YEMİN.

6 "Anam babam üzerine yemin ederim." sözü, yemin sayılır mı ve kefaret gerekir mi?

Böyle bir ifade yemin sayılmayacağı için, kefaret ödemek de gerekmez. 

Günlük hayatımızda çoğumuz, herhangi bir hususta söylediğimiz söze kuvvet vermek ya da inanmakta tereddüt gösteren muhâtabımızı ikna etmek için yemin ederiz.

Bir Müslümanın ister sözüne kuvvet vermek, isterse muhâtabını inandırmak için olsun yemin etmesinde mahzur yoktur. Nitekim Cenab-ı Hak da Kur’ân’ın birçok yerinde yemin etmiştir. Meselâ bunlardan birisi şu meâldedir:

“Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, biz, onların yerine daha iyilerini getirmeye kadiriz ve kimse önümüze geçemez.”1

Diğer taraftan Peygamber Efendimiz (a.s.m.) de birçok defa bir şey söyleyeceği zaman sözüne, “Muhammed’in hayatı kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, ” “Kalpleri değiştiren Allah’a yemin ederim ki” diyerek başlamıştır.

Bunlarla birlikte bir Müslüman yemin ederken bazı hususları gözönünde bulundurması gerekir. Tâ ki, bir hatâya düşmesin, vebal altına girmesin.

Yemin sâdece Allah adına yapılır. Meselâ “Vallahi, Billahi, Tallahi” gibi. Veya “Rahman’a yemin olsun, Rahim’e yemin olsun” şeklinde. Ya da “Kudret-i İlâhiyeye,” “İzzet-i İlâhiyeye yemin olsun” gibi.

Başkaları adına, meselâ Peygamberimize (a.s.m.) ve Kâbe’ye yemin edilemez. Yine, “Babamın başı için, çocuğumun başı için,” “Oğlumun ölüsünü göreyim” şeklinde yaratılmış birinin başına veya hayatına yemin etmek de câiz değildir.

Nitekim Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bu gerçeği şöyle beyan buyururlar:

“Babalarınıza, annelerinize ve putlara yemin etmeyiniz. Allah’tan başkasına yemin etmeyin, Allah’a da ancak yemininizde doğru olduğunuz zaman yemin ediniz.”2

Diğer taraftan,“Yemin ederim, şehadet ederim, Cenab-ı Hak ile ahdolsun, üzerime yemin olsun, üzerime ahdolsun” gibi sözler de birer yemin sayılır.

Ayrıca, “Şu yemeği yemek benim için haram olsun.” şeklinde helâli haram kılmak da yemin sayılır.

Bir kimse,“Şöyle yaparsam kâfir olayım,” “Yahudi veya Hıristiyan olayım,” “Allah’ın kulu, Peygamberin ümmeti olmayayım,” “Allah ruhumu imansız olarak alsın.” şeklinde yemin etse, bu şahsın niyetine bakılır. Şayet bunları sırf yemin olsun diye ve inancının iddiasına kuvvet vermek için söylemişse, bu bir yemin olur. Fakat, bu sözü bununla kâfir olacağına inanarak söylemişse bu bir yemin olmaz. Bu şahıs tövbe ve istiğfar ile imanını ve -varsa- nikâhını yenilemesi gerekir. Zaten Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'in nasıl yemin ettiğini bilen bir Müslüman bu şekilde uygunsuz yemin etmekten kaçınır.

Bir kimse, “Şöyle yaparsam Cenab-ı Hakk'ın azabına uğrayayım veya lânetine uğrayayım.” “Hırsız ve zinâkâr olayım.” dese, bununla yemin etmiş sayılmaz. Fakat, bu gibi sözler İslâm terbiyesine uymaz. Müslümanların böylesi sözlerden sakınmaları gerekir. Şâyet hatâ ile söylerse de tövbe ve istiğfar etmelidir.

Yine “Mushaf hakkı için, Kur’ân hakkı için filân işi yapmam.” dediği halde o işi yapan kimseye kefâret lâzım gelmez. Bu şahsın tövbe ve istiğfar etmesi gerekir. Ancak bir görüşe göre Kur’ân-ı Kerim, Cenab-ı Hakk'ın kelâmı olduğundan böyle bir yemin muteberdir. O halde ihtiyaten bu tür sözlerden de sakınmak icap etmektedir.

Diğer taraftan bazı yörelerimizde sözlerini kuvvetlendirmek maksadıyla söylenilen“Anam avradım olsun.” şeklindeki sözler de doğru değildir. Son derece çirkindir ve İslâm ahlâkına uygun düşmez.

Dipnotlar:

1 Meâric Sûresi,
2 Ebû Dâvud, Eyman ve’n-Nüzur: 5.

(bk. Mehmed PAKSU, Aileye Özel Fetvalar)

İlave bilgi için tıklayınız: 

- YEMİN.

7 Kur'an-ı Kerim'de Allah neden yemin ediyor?

İnsanoğlu tarih boyunca konuşmalarına ve sözlerine kuvvet vermek, muhatabını iknâ etmek, sözlerinin doğruluğuna güvenilmesini istemek ve bunu sağlamak için yemini kullanmıştır. Yani yeminli ifadeler kullanmak, insanoğlunun yabancısı olduğu bir üslûp değildir. Kur’ân’da geçen yeminli ifadeler de insanın anladığı seviyeden insana hitap eden Allah’ın şüphesiz birer sözüdür.

Âyetlerde de görüleceği üzere, Cenâb-ı Allah bizzat Kendi Yüce İsmi üzerine yemin ettiği gibi (Hicr, 15/92); peygamberlerine(Yâsîn, 36/1), peygamberlerin yaşadığı veya vahyin geldiği beldelere(Tûr, 52/; Beled, 90/1),meleklere(Sâffât, 37/1; Nâziât, 79/), Kur’ân’a(Vâkıa, 56/77;Tûr, 52/2), kıyâmet gününe(Kıyâmet, 75/1),kâinâtta var olan önemli varlıklar üzerine, meselâ kaleme(Kalem, 68/1), gökyüzüne(Burûc, 85/1; Târık, 86/1), güneşe(Şems, 91/1),aya(Şems, 91/2), geceye (Leyl, 92/1),sabaha(Fecr, 89/1),kuşluk vaktine(Duhâ, 93/1), zamana(Asr, /1),yıldıza(Necm, 53/1),havaya (Zâriyât, 51/1) ve bitkilere(Tîn, 95/1) yemin etmiştir.

Kur’ân, âlemlerin Rabbi sıfatıyla Allah’tan, kullarına gelen İlâhî kelâmlar mecmuâsıdır. Bizim fikir, algılama ve anlayış seviyemize inen Kur’ân-ı Hakîm’in, âyetlerinde ve beyanlarında yeminli ifâdelere yer vermesi de bizim algıladığımız biçimde anlaşılırlığını, ciddiyetini ve sözlerinde hilâfı olmadığını anlamamızı sağlamak içindir. Cenâb-ı Hak, bazen yeminle âyetlerini doğrulamış ve kuvvetlendirmiş; bazen de bir takım varlıkları yemin konusu yaparak bu varlıkların insanlık için değerine ve kıymetine işâret etmiş ve dikkatleri bu varlıklar üzerine çekmiştir.

Cenâb-ı Allah, insanların âyetlere olan îmân ve güvenlerini temin etmek, verdiği haberleri kuvvetlendirmek, önemli varlıklar ve nesneler üzerinde tefekkürü teşvik etmek, önemli nîmetleri hatırlatmak; Kur’ân’ın, Kur’ân’ın verdiği haberlerin, kıyâmet gününün, âhiret gününün, öldükten sonra dirilişin, hesabın, cennetin ve cehennemin hak olduğu konusunda, insanları iknâ etmek ve bunlarda muhtemel şek ve şüpheyi ortadan kaldırmak gibi hikmetlerle, âyetlerini yeminli ifadelerle takviye etmiştir.

Konuya mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın üzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yücedir, değerlidir ve kıymetlidir. Cenâb-ı Allah Kendi Zâtının yüceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellilerinin kemâlini ve eşsizliğini göstermek için varlıklar üzerine çeşitli şekillerde dikkatleri çekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellisi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yüce olan Cenâb-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat üzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellilerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemâline, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz güzelliğine yemin etmiş olmaktadır. (bk. Nursi, Mektubat, s. )

Allah'ın üzerine yemin ettiklerinden bir örnek olarak, "Andolsun asra ki" ( Asr, /1) ayetini kısaca açıklamak istiyoruz:

Bu âyeti kerimede Cenab-ı Hak, yarattığı varlıklardan birisi üzerine yemin ediyor. Bu noktada düşünülmesi gereken iki husus vardır. Bunlardan birincisi, Allah niçin yemin eder?

Yemin, genel olarak söylenen bir söze, ortaya atılan bir iddiaya muhatabını inandırabilmek için, saygı duyulan, iki tarafça da kutsal olarak bilinen ve adı anıldığında, söylenen sözün yalan ve yanlış olmayacağı kabul edilen bir varlığın adını zikretmek, böylece karşı tarafa iddianın doğru olduğu mesajını vermektir. Çoğu zaman ise yemin için adı verilen varlık, kudretli ve aldatan kimseyi cezalandırması beklenen bir varlıktır. Müslümanların bu manada Allah'tan (c.c.) başkasının adına yemin etmesi haramdır.

Peki Allah (c.c.) neden yemin ediyor? Elbette ki, Allah'ın (c.c.) böyle bir şahit getirmeye, sözünün doğruluğunu ispatlamak için bir başka varlığa ihtiyacı yoktur. O'nun bu yemininden kasıt, yemin ettiği varlıkla ilgili olarak insanların yanlış düşüncelerini düzeltmek ve insanların dikkatini yeminden sonra gelen ifadenin önemine çekmektir.

İnsanlar kimi zaman varlıkların değerlerini olduğundan daha düşük gösterir ve onlara uğursuzluk, kötülük ve çirkinlik sıfatlarını yakıştırırlar. Halbuki onlar Allah'ın (c.c.) yarattığı diğer varlıklar gibi şereflidir ve bu kötü sıfatlara haiz değildir. İnsanlar bazen de bu varlıklara, kendilerinde bulunmayan sıfatlarla nazar ederler ve onlarda uluhiyet vehmederler. Bu da doğru değildir. Onlar yalnızca Allah'ın (c.c.) yarattığı varlıklardır.

İşte Allah Teala (c.c.) bu varlıklara yemin ederek, bunların ne insanların suizan ettiği gibi uğursuz ve değersiz varlıklar olduğunu ne de insanların onlarda vehmettiği gibi bir uluhiyet vasıflarının bulunduğunu, bunların yalnızca Allah'ın (c.c.) eserlerinden olduğunu vurgulamak için üzerlerine yemin etmiştir.

Düşünülmesi gereken ikinci husus ise "asr" ın anlamı ve Allah'ın (c.c.) neden onun üzerine yemin ettiğidir?..

Bir görüşe göre "asr"zaman (ed-dehr) demektir. Zaman insanların hayatlarını, fiillerini kuşatan bir olgudur. Yaptığımız iyi veya kötü bütün işler, zaman içerisinde gerçekleşir. Rahatlık, sıkıntı, hastalık, sıhhat, zenginlik, fakirlik hep zamanın içinde meydana gelir. Bu yüzden zaman, insanların dikkatini çeken bir olgudur. Zamana yemin etmekle, insanların dikkatleri daha sonra söylenecek sözlere çekilmiştir.

Ayrıca Cahiliye Arapları zarar ve ziyanı, zamanın kötülüklerine bağlardı. Bu gün bile insanlar başlarına bir iş geldiğinde, günlerin ve rakamların uğursuzluğundan bahsetmekteler. Böylece Cenab-ı Hak, asra yani zamana yemin ederek, insanlara kötülüğün zamanda değil kendilerinde olduğunu belirtmiştir.

Diğer bir görüşe göre (Ebu Müslim) "asr", ikindi vakti demektir. Allah (c.c.) kuşluk vaktine (duha) yemin ettiği gibi, günün diğer ucu olan ikindi vaktine de yemin etmiştir. Ayrıca ikindi vaktinin önemini anlatan bir çok hadisi şerif vardır. İkindi, artık günün sonunun yaklaştığı, insanların işlerini bitirmek için uğraştığı, kazanç veya kayıp hesaplarının yapıldığı bir vakittir. Ve bu özelliği ile kıyametten önceki, veya ölümden önceki son vakitlere benzemektedir. Artık hüsranda olan veya saadet içerisinde olan insan, hesap vermeye hazırlanmaktadır.

Ayrıca cahiliye Araplarının bu vakitte işlerini bitirerek, Kâbe etrafına toplandığı, burada işsiz güçsüz insanların dedikodu ve diğer çeşitli kötü işlere daldığı, bunun neticesinde çeşitli kavga, dövüş ve çirkin neticelerin hasıl olduğu rivayet edilmiştir. Bunun sonucunda Araplar, ikindi vaktinin uğursuzluğuna hükmetmişler ve aslında kendilerinde olan kötülüğü, ikindi vaktine yüklemişlerdi. İşte Allah (c.c.) bu vakte yemin ederek, insanlara onun, Allah'ın (c.c.) yarattığı şerefli bir varlık olduğunu belirtmiştir.

Üçüncü görüşe göre, "asr"ikindi namazı demektir. Buna delil olarak Bakara sûresinin ayetinde geçen "ve, orta namaza(ikindi namazına) da devam edin." emri gösterilmektedir. Hz. Hafsa'nın (r.a.) Mushaf'ında bu âyetin açıklaması "ikindi namazına (salat il-Asri)" şeklinde geçmektedir. Peygamber Efendimiz (asm) bir hadisinde,

"İkindi namazını kılmayan kimse, sanki çoluk-çocuğunu ve malını-mülkünü kaybetmiştir."(Buhârî, Mevakit, 14; Müslim, Mesacid, , ) 

 buyurmuşmonash.pw namazı, gündüz vakti kılınan en son namaz olması itibari ile de çok kıymetli bir namazdır. İşte bundan dolayı Allah (c.c.) ona yemin etmiştir.

Dördüncü ve son görüşe göre"asr", Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşadığı zaman dilimidir. Zaman, Hz. Âdem (as)'den Hz. Musa (as)'ya kadar ilk asırlar, Hz. Musa'dan Hz. Peygambere (asm) kadar orta asırlar, Hz. Peygamber'den sonra ise son asırlar (ahir zaman) olarak üçe ayrılmıştır. Hz. Peygamber (asm)'le birlikte İslam tüm insanlara ve cinlere, onları karanlıklardan aydınlıklara çıkarmak için gönderilmiş, vahiy son defa inmiştir. Ve Allah (c.c.),

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz."(Âl-i İmran, 3/)

buyurarak, Peygamberimizin ümmetini övmüştür. İşte bu yüzden, Allah (c.c.) Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşadığı zamana yemin etmiştir.

Sonuç olarak "asr" kelimesi, çeşitli manalara gelen müşterek bir lafızdır. Ve bunlardan birine yönelik kesin bir ipucu bulunmamaktadır. O halde "asr"a bu manaların hepsi verilebilir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de neden yıldızlarla yemin etmektedir?

Kaynaklar:

Ve'l-Asr Tefsiri, Ahmet Hamdi Akseki.
- Tefsir-i Kebir, Fahruddin Er-Razi.
- Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır.
- Safvetüt tefasir, Muhammed Ali Essabuni.

8 Kur'an-ı Kerim'e doğru olmayan bir konuda el bastım, ne yapmalıyım? Kur'an'a el basarken abdestsizdim, bu farkeder mi veya kurban kesmem gerektiğini duydum, kurban kesicek durumum da yok

Kur’an’la yemin etmek caizdir ve bu yemin sayılır. Çünkü, Allah’ın ezeli bir kelamı olan Kur’an’la yemin etmek Allah’ın İzzet ve Celaline yemin etmek gibidir.

İbni Kudame el-Muğni isimli eserinde “Kur’an ile, ondan bir ayetle ve kelamullah ile yemin etmek yemin olur. İbni Mes’ud, Katade, İmam malik ve Şafii ve bütün ehl-i ilim aynı şeyi söylemişlerdir.” (el-muğni, ( Mesele)

Kur’an üzerine yemin denilince, insanlar “Mushaf‘” üzerine el basarak yapılan yemin olarak bilirler. Bu da bir çeşit Allah’ın Kelam sıfatı üzerine yemin etmektir ki, o da yemindir.

Sahih-i Buhari’yi otuz iki ciltlik eseriyle şerh eden İmam Bedrüddin Ayni şunları söyler:

“Bana göre, bir kimse Mushaf ile yemin ederse veya üstüne elini koyarsa veya ‘Bunun hakkı için’ derse, o yemin sayılır. Bilhassa yalan yere yapılan yeminlerin çoğaldığı ve halkın Mushafla yemin etmeye çok rağbet ettikleri bu devirde”

Son devir alimlerinden Allame Kemal de bu hususta şöyle der:

“Şüphesiz, Kur‘an-ı Kerim'le yemin etmek şimdi adet haline gelmiştir. Öyle ise onunla yemin etmek yemin sayılır. Çünkü yeminler örf ve adete göredir.”

Bütün bu izahlar açıkça göstermektedir ki, Kur‘an üzerine el basılarak edilen yemin, bağlayıcılığı olan ve bozulunca keffareti gereken yemin sınıfına girer.

(Mehmed Paksu, Çağın Getirdiği Sorular)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an'a el basarak yemin edilebilir mi? Bu yemin geçerli midir?

YALAN YEMİN

Keffâret-i Yemin (Yemin keffâreti):

9 Yeminini bozan kişi ne yapmalıdır? Ben "Eğer bir daha sigara içersem Allah ettiğim duaları, kıldığım namazları kabul etmesin." diye yemin ettim. Fakat bugün sinirli bir anımda üç tane sigara içtim, ne yapmalıyım?

Allah'a yemin, ya "vallahi, tallahi, billahi" demek suretiyle Allah Teâlâ'nın zât ismine, veyaRahmân, Rahîm gibi mübarek isimlerden birine, veyahut da izzet-i İlâhiye, kudret-i Rabbaniye gibi zâtî sıfatlarından birine and içilerek yapılır.

Peygamberlere, Kâ'be'ye, Kur'an'a veya varlıklardan herhangi birinin başına veya hayatına yemin monash.pwız bir görüşe göre, Kur'an, kelâm-ı İlâhi olduğu için ona yapılan yemin muteberdir.

"Kasem ederim", "yemin ederim", "Allah'a hamdolsun", "Allah Teâlâ ile misakım olsun" gibi sözler de yemin sayılır.

Helâl bir şey'i kendine haram saymak da, yemin sayılır. "Şu işi yaparsam, şu şey bana haram olsun." demek gibi

"Eğer bir daha sigara içersem Allah ettiğim duaları, kıldığım namazları kabul etmesin." şeklinde yeminler etmek doğru değildir.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı yemin keffâreti gerekir. Yeminin keffâreti olarak on (10) fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. Buna güç yetirilmezse, üç gün art arda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse keffâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir. Şâfiîlere göre yemin keffâretini art arda tutmak mecburiyeti yoktur.

Gerek yemin, gerekse oruç keffâretlerinde yapılacak ilk iş bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

10 Bir kimse kızgın bir anında bir olayla ilgili yemin edip sonra pişman olursa, bu yemininden nasıl vazgeçebilir?

Bu kişinin yemin kefareti vermesi gerekir.

Yemin, lügatte, kuvvet mânasına gelir. Dindeki mânası ise, bir işi yapmak veya yapmamak hususunda iddiayı kuvvetlendirmek için ya Allah'a kasem edilerek veya talâk (boşanma) gibi bir şeye bağlayarak yapılan akid demektir. Meselâ: "Vallahi filân işi yaptım veya yapmadım." şeklinde yapılan yemin, Allah'a kasem suretiyle yemindir. "Şu işi yaparsam karım boş olsun." deme ise, boşamaya bağlı yemin çeşididir.

Yemin edene hâlif denir. Yeminini tutmaya berr, yeminini tutan kimseye de bârr adı verilir. Yemini bozmaya veya yalan yere yemin etmeye ise hins; böyle olan kimseye de hânis denilir.

Allah'a Yemin Hangi Sözlerle Yapılır?

Allah'a yemin, ya vallahi, tallahi, billahi demek suretiyle Allah Teâlâ'nın zât ismine veya Rahmân, Rahîm gibi mübarek isimlerden birine veyahut da izzet-i İlâhiye, kudret-i Rabbaniye gibi zâtî sıfatlarından birine and içilerek yapılır. Peygamberlere, Kâ'be'ye, Kur'an'a veya varlıklardan herhangi birinin başına veya hayatına yemin edilmez. Yalnız bir görüşe göre, Kur'an, kelâm-ı İlâhi olduğu için ona yapılan yemin muteberdir.

"Kasem ederim, yemin ederim, Allah'a hamdolsun, Allah Teâlâ ile misakım olsun" gibi sözler de yemin sayılır. Helâl bir şeyi kendine haram saymak da yemin sayılır. "Şu işi yaparsam, şu şey bana haram olsun." demek gibi

Allah'a Kasem Şeklinde Yapılan Yeminin Çeşitleri Nelerdir?

Kasem şeklinde yapılan yeminler üçe ayrılır:

1.Yemin-i lâğv. Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödemediği halde ödediğini zannederek "vallahi ödedim" diye yemin etmesi gibi. Bu nevi yeminden dolayı yemin sebebine kefaret gerekmez. Allah'ın afvı ve bağışlaması umulur. Ağızdan yemin kastedilmeksizin yanlışlıkla irade dışı çıkan vallahi sözü de bu yemin kısmına girer.

2. Yemin-i gamus.Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Borcunu ödemediğini bilen kimsenin, bile bile, ödedim diye yemin etmesi gibi Bu gibi yalan yeminler çok büyük günahtır. Böyle yalan yere yapılan yeminlerin, yurtları viran ve yalancıları da mahv u perişan edeceği rivayetlerde vardır. Bunun bağışlanması için kefaret yoktur. Çünkü ortada kasdî bir durum vardır. Ancak tevbe istiğfar etmek, hakkı zâyi olan varsa ondan da helâllık almak gerekir. İmam-ı Şâfiî'ye göre kefaret de gerekir.

3.Yemin-i mün'akide. Mümkün olan ve geleceğe âit bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. "Vallahi yarın borcumu ödeyeceğim." demek gibi Böyle bir yemine riayet vâcibdir. Ancak riayet edildiğinde umumun zararı söz konusu ise, o takdirde yemine riayet edilmez, bozulur, sonradan kefareti verilir ve ayrıca Allah'tan da af dilenir. Meselâ: Bir kimse borcunu vermemeğe yemin etse, bu yemine riayet etmek değil, etmemek vâcibdir. Bu sebeble yemin bozulur. Kefareti verilir.

Birden fazla yemin edilip bozulunca her yemin için ayrı bir kefaret gerekir mi?

Evet, yeminin sayısı artarsa, kefaretin sayısı da ona orantılı olarak artar. Yeminleri ayrı yerde söylemiş olmak bile, bu hükmü değiştirmez. Fakat İmam-ı Muhammed'e göre, yemin keffaretleri çoğalınca bir tek keffaretle hepsinden kurtulunmuş olur. Fakihlerin çoğu bu görüşü tercih ederler.

Kefaret-i Yemin (Yemin kefareti): Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen kefarettir. Yeminin kefareti olarak on fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. Buna güç yetirilmezse, üç gün ardarda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiçbir mâni girmemelidir. Girerse kefaret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

Şâfiîlere göre yemin kefaretini ardarda tutmak mecburiyeti yoktur. Gerek yemin, gerekse oruç kefaretlerinde yapılacak ilk iş bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için, bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

11 Yeminini bozup kefaret ödeyen kişinin yemini devam eder mi? Bir de yemin kefaretinde on fakiri sabah akşam doyurmaktan bahsediliyor; bu kaç gün sürmeli?

Yemin edipte yeminini bozan kişi yemin kefareti ödemesi gerekir. Yeminini bozan kişinin yemini artık devam etmez.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen kefarete yemin kefareti denir.
Yeminin kefareti olarak on (10) fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. On fakiri bir defa sabah akşam doyurması veya giyindirmesi yeterlidir.

Kefaret, yiyecek ve elbise olduğu gibi karşılığı başka bir şey de olabilir. Kefaret ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa, o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek ya da bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kafi gelir. Yani kefaret ödenmiş olur.

Buna güç yetirilmezse, ÜÇ (3) gün art arda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse kefaret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

Birden fazla yeminini bozan kimse, her bir yemin bozma için ayrı bir kefaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin kefaretini ardarda tutmak mecburiyeti yoktur.

Gerek yemin, gerekse oruç kefaretlerinde yapılacak ilk iş bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

12 Yemin kefareti dernek, vakıf ve hayır kurumlarına verilir mi?

Yemin kefareti on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir.

Buna gücü yetmeyenlerin ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu kefaret Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir:

"Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!.."(Maide, 5/89).

Bu itibarla, öncelikle kişinin en yakın çevresinde ihtiyacı olan kişiler varsa, kefaret bedelini bunlara vermek en uygunu ise de; söz konusu yardım kuruluşları, eğer fakirlerin iaşe/gıda ve giyim gibi ihtiyaçlarını karşılıyorsa ve bundan da emin olunuyorsa, bu durumda oraya da yemin kefareti verilmesi caizdir.

Aldıkları yemin kefaretlerini, bir fonda toplayıp bunu fakirlere ulaştırdıkları bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına yemin kefaretlerinin verilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Zekat verilecek yerler nerelerdir? Derneklere, vakıflara, hayır kurumlarına, Kur'an kurslarına ve öğrenci yurtlarına zekat vermek doğru mudur?..

13 "Şunu yaparsam ya da yapmazsam Allah canımı kafir olarak alsın." diye yapılan bir yeminin hükmü nedir?

Hanefî mezhebine göre; bu tür sözler, yemin ötesinde insana vebal getirir. Bununla beraber bu bir yemin olarak da değerlendirilmiştir.

Bu sebeple; Bir kimse, “Şöyle yaparsam kâfir olayım,” “Yahudi veya Hıristiyan olayım,” “Allah’ın kulu, Peygamberin ümmeti olmayayım,” “Allah ruhumu imansız olarak alsın” şeklinde yemin etse, bu şahsın niyetine bakılır. Şayet bunları sırf yemin olsun diye ve inancının iddiasına kuvvet vermek için söylemişse bu bir yemin olur, keffaret vermesi, ayrıca tövbe ve istiğfar etmesi gerekir.

Fakat, bu sözü bununla kâfir olacağına inanarak söylemişse bu bir yemin olmaz. Bu şahıs tövbe ve istiğfar ile imanını ve -varsa- nikâhını yenilemesi gerekir. Zaten Peygamber Efendimizin (a.s.m.) nasıl yemin ettiğini bilen bir Müslüman bu şekilde uygunsuz yemin etmekten kaçınır. (bk, el-Fıkhu'l-İslamî,III/; Celâl Yıldırım, İslam Fıkhı, III/). 

Diğer üç mezhebe göre, bu sözler yemin sayılmaz ve kefaretleri de olmaz. Bilakis bu gibi sözleri kullanmak, haramdır, günahtır. -Allah korusun- dinin dışına sürükleme riskini taşımaktadır. Dolayısıyla, bu tür sözleri söyleyen kimsenin tövbe ve istiğfar etmesi gerekir. (el-Fıkhu'l-İslamî,III/, el-Mecmu, XVIII/)

İlave bilgi için tıklayınız:

Yemin kefaretinin miktarı ne kadardır?..

14 Birden fazla yemin bozan nasıl keffaret öder? Ben iki defa yemin etmeme rağmen (vallahi-billahi-tillahi) yerine getiremedim

Bir konuda birden fazla yemin edip bozduğunda, bir defa keffaret öder. Ancak yemin edip bozup sonra tekrar yemin edip bozan iki defa keffaret öder.

İki keffaret için altı gün üst üste oruç tutmak gerekmez. Üç gün üst üste oruç tutmak olan yemin keffaretini iki defada yerine getirebilir.

Ancak parası olanın oruç tutması doğru olmaz. Yeminin keffâreti olarak on fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir.

Buna güç yetirilmezse, üç gün ardarda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse keffâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Yemin keffaretini on fakiri doyurmak yerine bunun maddi bedelini vererek yerine getirebilir miyiz?.. 

YEMİN

15 Kur'an üzerine yalan yere yemin edilirse bunun kefareti ne olur? Bu günahı nasıl affettirebiliriz?..

Yalan yere konuşmak ve yemin etmek büyük günahlardan sayılmıştır. Hz. Ebu Bekir (ra)'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur:

“Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" demiş ve şöyle buyurmuştur: (Bu sözünü üç kere tekrarladı.): Allah’a ortak koşmak, ana-babaya asi olmak. Haberiniz olsun, yalancı şahitlik ve yalan söz.” (Buhari)

Yalan yere yemin etmek büyük günahlardan sayılmıştır. Yalan yere konuşmanın ve yemin etmenin kefareti alimlerin çoğuna göre "Nasuh tövbesi" etmektir.

Yalan yere yemin edene ceza uygulanması için, bir masumun hakkının gasb edilmesi veya ona iftira edilmesi veya bir suçsuzun haksız yere cezalandırılmasına sebeb olunması gerekir.

Mesela yalan yere zina iftirasında bulunan kimseye şeriat üç çeşit cezanın peş peşe verilmesini emretmiştir. Bunlar:

1. Seksen tane kırbaç vurulur.
2. Şahitliği ömür boyu reddedilir.
3. Fasık olduğuna hükmedilir.

Yalan yere şahitlik edenin yalan söylediği ortaya çıkarsa, ona tazir cezası uygulanır. İmam Ebu Hanife'ye göre bu caza ise, onu kendi çarşısındaki veya mahallesindeki camiye götürüp halka “Bu yalancı şahittir, ondan sakının.” demekle olur.(Halebi s. ; Kasani, VI/)

Yalancı şahit, şahitlikte bulunduğu beyanıyla, ne kadar malın zararına sebep olmuşsa, o kadarını tazmin eder.

Cezası ölüm ya da organ kesme olan davalarda yalancı şahitlere verilecek ceza, can veya organa ait diyetin ödenmesi ile ta’zir cezasının verilmesidir. Örneğin, hırsızlık davasında, sanığa el kesme cezası verildikten sonra, şahitlerin yalancı olduğu tespit edilirse, yalancı şahitlerin hem kesilen elin diyetini, hem de çalınan malın karşılığını ödemeleri gerekir. Yine, kasten adam öldürme davalarında yalancı şahitlik yapanlara, eğer sanığa kasten adam öldürme suçunun cezası olan kısas cezası verilip uygulanmışsa, sanığın diyetini ödeme cezası ile birlikte ta’zir cezası da verilir. Bunun gibi, evli bir kişinin zina yaptığına dair şahitliğe dayanarak recm cezası verilip uygulandıktan sonra, şahitlerin yalancı oldukları ortaya çıkarsa, hem zina iftirası cezası hem de ölenin diyetini tazmin etme cezası verilir.(Serahsi, XVII/22; Kasani, VI/; Bilmen, VIII/)

(Abdurrahman Ceziri, İslam Fıkhı, Şahidin Yükümlülükleri, Yrd. Doç. Dr. Murat Şen)

İlave bilgi için tıklayınız:

Günah işleyen kişi tövbe etmekle günahlarından kurtulabilir mi? Tövbenin sınırı var mıdır; nasuh tövbesi nedir? Tövbeyi bozmak?..

16 Ağız alışkanlığı ile yapılan yeminden dolayı kefaret gerekir mi? Söz arasında farkında olmadan "vallahi" diye yemin etmek kefaret gerektirir mi? Dilde söylense bile kalpten söylenmiyor

Yemin-i Lağv: Boş ve anlamsız yemin. Geçmişte olmayan bir şeyi oldu sanarak veya içinde bulunduğu zamanda mevcut olan bir şeyin mevcut olmadığını sanarak yemin etmek, bu cümledendir.

Bir de ağız alışkanlığı olup âdet haline gelen yeminlere de bu isim verilmiştir. Bu tür yeminler bir hüküm taşımaz, kefaret de gerek­mez. Ancak ağzı yemine alıştırmamak, sünnete riayettir.

(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: III/).

17 Yemin kefaretini mal ile ödeyecek imkanı olan kişi kefaret orucu tutabilir mi? Ben bir yemini bozdum. Fakir doyurmak gücüm yetiyor, ama Avrupada yaşadığım için fakir bulamıyorum. Üç gün oruç tutmak caiz midir?


Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen kefârete yemin kefareti denir. Yeminin kefâreti olarak on (10) fakiri akşam ve sabah olarak, günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir.

Kefaret mal ile yapılabileceği gibi bedelini ödemeklede olur. Ayrıca vekil tayin ederek de ödenebilir.

Yemin kefaretini mal ile verebilecek kişinin oruç tutması caiz değildir. Kendi bölgesinde bir fakir yoksa, başkasını vekil edip fakirlere bu parayı ulaştırabilir.

Buna güç yetirilmezse, yani fakirlere ulaşamaz ise, üç gün art arda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse kefâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi, III/)

18 Zorla yapılan yemin geçerli midir ve yemin edildiği takdirde ne yapılması gerekir?

Kadın ve erkeğin birbirinden boşanmaları halinde, artık birbirlerine yabancı hükmündedirler. Bu bakımdan yalnız kalmaları caiz değildir.

Kadın erkekten ayrılması halinde, akraba ziyaretlerinde eski kocasından izin almak zorunda değildir.

Soruda açıkladığınız durumlarda yemin edilir, sonra da bu yemin bozulmak istenirse, mesela "Annemlere gitmeyeceğim." diye yemin ederse, sonra da haklı olarak gitmek gerekir ve yemini bozarsa, on fakiri birer gün doyuracak meblağı veya yiyeceği kefaret olarak onlara verirsiniz. Buna gücünüz yetmezse, üç gün kefaret oruç tutarsınız.

Yemin konusunda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:

"Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğinizin (kalite bakımından) orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz." (Mâide, 5/89).

Kefaret olarak maddi gücü yetmeyenler oruç tutacak, maddi gücü olanlar ise âyette sayılan iyilikten birini yapacaklar; hangisini yapacaklarını seçme konusu da yükümlülere bırakılmıştır.

İlave bilgi için tıklayınız:

YEMİN

19 Allah'dan başkaları adına edilen yeminler hakkında bilgi verir misiniz? Sevdiğimiz birinin üzerine yemin etsek, 'Senin üzerine yemin ediyorum, bir daha yalan söylemicem.'' desek, bu ettiğimiz yemin geçerli olur mu? Yemin bozulursa kefaret gerekir mi?

Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah'tan başka varlıklar adına edilen yeminler:

Bu şekilde yemin etmek caiz değildir, Hz. Peygamber (asm) böyle yemin etmeyi men etmiştir. Böyle sözlerle yemin etmek caiz olmadığına göre, buna yemin demek de doğru değildir. Dolayısıyla bu durumda keffaret de gerekmez.

İlave bilgi için tıklayınız:

YEMİN

20 Yemin kefareti için tutulan oruç bilerek bozulursa ne yapılır?

Yemin kefareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da on fakiri alışılmış biçimde giydirmektir. Kişi bu üçü arasında muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse, peşi peşine üç gün oruç tutar. Orucun arası hayız dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır.

Yemin kefaretinin gereği ve bu şekilde ödeneceği Kur'ân-ı Kerîm ile sabittir. Ve âyet gayet nettir ve konu ile ilgili görüş farklılığı yoktur:

"Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz." (Maide, 5/89).

Oruç bozulursa yeniden başlanarak üç gün peşi peşine tekrar tutulur.

21 Yemin ettiğimiz zaman, unutarak yeminimize aykırı bir şey yaparsak yeminimiz bozulur mu?

Şâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kişi, yemininde hânis (yemini bozmuş) sayılmaz. Dolayısıyla kendisine kefaret icab etmez. Delilleri, kulların hataen yaptıklarından dolayı günah olmadığını bildiren ayetle (Ahzab, 33/5), Müslümanların hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir. (İbn Mâce, Talak, 16)

İkrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve Mâlik'e göre kefaret öder; Ahmed b. Hanbel 'e göre ödemez. İmam Şâfiî'den ise bu konuda iki ayrı görüş nakledilmiştir. (İbn Kudâme, el Mugnî, XI /, )

Hanefilere göre unutarak da olsa yeminine aykırı bir hareket yapan kimsenin yemini bozulmuştur.

İlave bilgi için tıklayınız: YEMİN

Zorla yapılan yemin geçerli midir ve yemin edildiği takdirde ne yapılması gerekir?

22 Yemin kefaretinin miktarı ne kadardır?

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen kefarete "yemin kefareti" denir.

Yeminin kefareti olarak on (10) fakiri akşam ve sabah olarak iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. Veya bir fakiri on gün sabah ve akşam (günde iki öğün) doyurmak.

Kefaret, yiyecek ve elbise olduğu gibi, karşılığı başka bir şey de olabilir. Kefaret ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa, o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek ya da bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kafi gelir. Yani kefaret ödenmiş olur.

Buna güç yetirilmezse, üç gün ardarda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiçbir mâni girmemelidir. Girerse kefaret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir.

Birden fazla yeminini bozan kimse, her bir yemin bozma için ayrı bir kefaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin kefaretini ardarda tutmak mecburiyeti yoktur.

Gerek yemin, gerekse oruç kefaretlerinde yapılacak ilk iş bir köle azâd edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için, bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

23 Bir şeyin haram olduğunu bilmediği için, bu helaldir diye yemin eden kişinin durumu nedir?

Lağv Yemin:

Lağv yeminiHanefilere göre, yanlışlıkla edilen, yani sahibinin söylediği sözün hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu zannederek ettiği yemindir. Bu yeminde hem geçmiş ve hem de şimdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek veya cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin, lağv yemindir (Kâsânî, a.g.e" III, 17; Merginânî, a.g.e., II, 72; Mevsılî, a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayışı bir çok sahabe ve tabiinden nakledilmiştir (bk. Zeylâi, Nasbu'r-Râye, III, ).

Şâfiîlere göre lağv yemini, konuşma esnasında kasıt olmadan insanın ağzından çıkan "hayır vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir. (Şirbinî, a.g.e., IV, , ). Lağv yemininin bu şekildeki izahı Hz. Âişe (ra) tarafından Hz. Peygamber (asm)'den nakledilmiştir. (Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6).

Hz. Peygamber (asm)'den lağv yemini için başka izahlar da rivâyet edilmiştir. Meselâ bir hadiste: "Âtıcıların yemini lağvdır, onun için keffaret yoktur." buyurmuştur. (Heytemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, ).

Alimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı günah ve keffaret olmadığında hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c) lağv yemininden dolayı kulunun muaheze edilmeyeceğini bildirmiştir. (Mâide, 5/89).

Şâfiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doğru zannedilerek edilen yeminlerden dolayı da kefaretin gerekli olduğu kanaatindedirler.

İlave bilgi için tıklayınız:

Haramı haram olarak kabul etmeyip de helal derse bu kişininin durumu nedir?

YEMİN

24 Meslek yemini olarak "namusum ve şerefim üzerine" diye yemin ediliyor; bu yemin geçerli midir?

Türkçe'de kullanılan "yemin ederim, kasem ederim, and içerim" gibi sözler de yemin sayılır. Ancak "mukaddesâtım adına, şerefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin olmaması gerekir. Çünkü bu yemin Allah'ın adına veya sıfatları adına yapılmamıştır.

Merginânî, hangi sözlerle yemin edip edilemeyeceğinin örfe bağlı olduğunu söylemektedir. (el-Hidâye, II/74) Bu sözcükler, bugün ülkemizde bazı ortamlarda yemin için mâruf hale gelmişlerse de yaygın bir örf saymak mümkün değildir.

Ancak "namus ve şerefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin sayılmaması, hiç bir sorumluluğun olmadığı anlamına gelmez. Bu bir söz vermektir ve sözünde durmayan da haram işlemiş olur. Ayrıca namus ve şerefinin haysiyetini de lekelemiş olur.

İlave bilgi için tıklayınız:

YEMİN

25 Kızgınlık anında yapılan yemin geçerli mi?

Rivayete göre, Eşariler Hz. Peygamber (asm)'den bir binit istediler. Resulullah “Vallahi sizi bir binite bindirmem, yanımda sizi bindireceğim bir binit yoktur.” dedi. Ancak daha sonra Hz. Peygambere ganimet malı bazı develer getirildi. Bunun üzerine “Nerede Eşariler?” diye sordu. Biz yanına vardığımızda humustan (bize develerin) verilmesini emretti.

Biz "Ey Allah’ın Resulü! Biz daha önce bize binit vermenizi istemiş, siz yemin ederek bize vermeyeceğinizi söylemiştiniz; yoksa bunu unuttunuz mu?" dedik. O, "Şimdi sizi (deveye) ben bindirmedim; Allah sizi bindirdi. Şüphesiz ben -Allah’ın izniyle- bir şeye yemin etsem ve ondan daha hayırlısını görsem, mutlaka o daha hayırlı olan işi yapar ve yeminin kefaretini veririm.” dedi. (Buhari, el-Humus, 15; Müslim, monash.pw: )

- Hadisin (Buhari ve Müslim’in) bu rivayetinde Resulullah (asm)’ın “kızgın olduğuna” dair bir kayıt yoktur. Ancak yine Buhari ve Müslim’in bir rivayetinde Eşarilerin Resulullaha onun “kızgın olduğu bir zamanda” gittikleri şeklindedir.

- Bizim görebildiğimiz kadarıyla bu hadis rivayetinde -kızgınlık durumu ister olsun ister olmasın- “yemin-i lağv” ile ilgili bir şey söz konusu değildir.

Çünkü yemin-i lağv: Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Örneğin: Bir kimsenin borcunu ödemediği halde ödediğini zannederek “Vallahi ödedim.” diye yemin etmesi bir “yemin-i lağv”dır ve bundan dolayı kefaret gerekmez.

Keza, ağızdan yemin kastedilmeksizin yanlışlıkla irade dışı çıkan yemin de bu türden bir yemin olup kefareti yoktur.

- Hadisin şerhlerinde de kızgınlık sebebiyle bu yeminin yemin-i lğv kısmından olduğuna dair bir bilgiye rastlayamadık. (monash.pw, el-Minhac, İbn Hacer, Fethu’l-Bari, ilgili hadisin şerhi)

- Müslim’de Efendimiz (asm)'in kızgınlıktan dolayı ettiği yemine kefaret vermediğine dair bir bilgiye rastlayamadık. Buna mukabil,

“Kim bir iş konusunda yemin eder de sonra ondan daha hayırlısını görürse yeminini bozsun, o hayırlı işi yapsın ve yemin kefaretini ödesin.”

manasına gelen -başta Buhari ve Müslim olmak üzere- birçok sahih hadis rivayeti vardır.

- İslam fıkıh kaynaklarında “kızgınlık” unsurunun yer aldığı bir yeminin yemin-i lağv olduğu ve bunun da kefaretinin olmadığına dair bir bilgiye rastlayamadık.

26 Bir şeyi yapmayacağına yemin edip, yaptığı takdirde on gün de oruç tutacağını adayan kimse, hem yemin kefareti verip hem de on gün adak orucu mu tutması gerekmektedir?

Kur’an’da, verilen sözün yerine getirilmesi hakkında şöyle buyurulmaktadır:

“Yeminlerinizi koruyunuz.” (Maide, 5/89),

“Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.”(Nahl, 16/91)

Bu itibarla bir Müslüman, ettiği yeminin, verdiği söze Allah’ı şahit kılma anlamına geldiğini bilmeli ve mutlaka yeminine bağlı kalmalıdır.

Dinen yasak olan bir şeyi yapmamak üzere yapılan yemin, bozulduğunda yemin kefareti gerekir. Ayrıca işlediği günahtan dolayı tövbe ve istiğfar etmelidir. Yeminini bozması halinde adakta bulunan kişinin adağını da yerine getirmesi gerekir.

Bu itibarla hem yemin kefareti vermeniz hem de (adadığınız) on gün oruç tutmanız gerekir. Zira her ne şekilde olursa olsun, yeminlerini bozanların yemin kefareti ödemeleri gerekir. Yemin kefareti on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu kefaret Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. (Maide, 5/89)

Adakla ilgili olarak da Kur’an’da değişik yerlerde verilen sözde durulması, ahde ve akitlere bağlı kalınması (Maide, 5/1; İsra, 17/34), Allah’a verilen sözün tutulması (Nahl, 16/91) emredilir ve yapılan adakların yerine getirilmesi istenir. Ayrıca kişinin yaptığı adağa uygun davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılır (İnsan, 76/7).

Hadislerde de Hz. Peygamber (asm), Allah’a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini emretmiş, Allah’a isyan veya masiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulmamasını, şayet yapılmışsa buna uyulmamasını istemiştir (Buhari, Eyman, 28, 31; Müslim, Nezir, 8; Ebu Davud, Eyman, 12). Dolayısı ile adağın yerine getirilmesi Kitap, sünnet, icma ve akıl deliliyle sabittir (Kasani, Bedaiü’s-Sanai, V, 90).

27 Yemin kefareti için niyet önemli midir?

Mübah olan bir şeyi yapmak veya yapmamak için yemin etmek aslında mübah olmakla birlikte, onu alışkanlık haline getirmek doğru değildir. Nitekim Allah Teala,

 “Yemin edip duran aşağılık kişiye sakın boyun eğme.” (Kalem, 68/10)

buyurarak yerli yersiz yemin edenleri kınamıştır. Kur’an’da, verilen sözün yerine getirilmesi hususunda buyurulur:

“Yeminlerinizi koruyunuz.”(Maide, 5/89),

“Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl, 16/91)

Bu itibarla, bir Müslümanın mümkün mertebe yemin etmemesi doğru olur. Yeminini bozan kişinin yemin kefareti ödemesi gerekir. Yemin kefareti on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu kefaret Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. (Maide, 5/89)

Şayet bir farz veya vacibi terk etmek ya da haramı işlemek kaydıyla yemin edilmişse, bu yemininin bozulması ve kefaret ödenmesi gerekir. Zira bu şekildeki yeminin gereği yapılırsa, günah işlenmiş olur.

1. Yemin kefaretinin önemli olmasının nedeni, Allah adına verilen sözün bozulmasına dayanmaktadır. Yüce Allah'ın adını anarak bir söz veren veya bir eylemi yapmayacağını beyan eden kişinin bu sözünü bozduğu takdirde bir ceza vermesi gerekir. Bu ceza çoğu zaman caydırıcı olduğu gibi, kişinin bilinçsiz olarak Allah adına yemin etmesinin önüne de geçer.

2. Yemin kefaretinin on ayrı kişiye yetecek yiyecek (fıtır sadakası miktarı kadar) vermek veya giydirmektir. Bir kişiye verilen kefaret yeterli olmaz. On ayrı kişiye verilmesi gerekir.

3. Yemin kefareti niyeti olmadan bir fakire verilen giyecek yardımı kefaret yerine geçmez.

Bu itibarla bir Müslümanın yemin etmemesi, yemin etmişse, bu, verdiği söze Allah'ı şahit tutmak demek olduğundan, mutlaka yeminine bağlı kalması gerekir.

Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya ya da haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin etmek, Müslümana yakışan bir davranış değildir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de buyur:

“İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”(Bakara, 2/) 

Bununla birlikte, her nasılsa bu tür bir yemin edildiğinde, yeminini yerine getirmeyip bozmak ve ardından yemin kefareti vermek gerekir. Konuyla ilgili bir hadiste Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse bir şey için yemin eder, sonra da ondan hayırlısını görürse yeminini bozsun ve kefaret ödesin.” (Müslim, Eyman, ); (Merğinani, el-Hidaye, II, )

28 Sensiz nefes almak bile haram olsun, demek kefaret gerektirir mi?

İslam alimleri bu konuda farklı terminoloji üretmiş ve bu farklı konulara farklı hükümler çıkarmışlardır:

Birincisi:“Varlığı tasavvur edilemeyen muhal / imkânsız” bir şeyi yapmak için yemin etmektir.

Örneğin: Bir insan, içinde su bulunmayan bir sürahiyi kastederek “Vallahi ben şu sürahideki suyu içerim.” dese, İmam Azam, İmam Muhammed ve İmam Malik’e göre bu tür muhal şeyler üzerine yapılan yeminler yemin sayılmaz ve dolayısıyla kefaret de gerekmez.

İmam Ebu Yusuf, İmam Şafii ve bazı Hanbeli alimlerine göre ise, bu da yemindir ve kefaret gerektirir.

Bununla beraber, eğer yemin eden kimse, yapmak istediği şeyin imkânsız olduğunu, örneğin, sürahide su bulunmadığını bildiği halde “Vallahi ben bu sürahideki suyu içerim.” diye yemin etse, Hanefi mezhebinin üç imamına göre de bu yemin kefareti gerektirir. (bk. V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami, 4/)

İkincisi: Vücudunun / varlığının tasavvuru -imkân-ı zatî cihetiyle- mümkün olmakla beraber, fıtrat kanunlarına göre ve aklen mümkün olmayan bir şeyi yapmak için yemin etmek.

Mesela: “Kuş gibi havada uçacağına; şu taşı altına çevireceğine, Dicle nehrinin bütün suyunu içeceğine” yemin etmek bu türdendir.

Bunlar, gerçekte muhal olmakla beraber, zatında mümkündür. Sorudaki “nefes almama” konusu da bu türdendir. Bu türden yapılan yeminler için kefaret gerektiğine dair dört mezhebin ittifakı vardır. (bk. Zuhayli, a.g.e, 4/ 23)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Yemin kefaretinin miktarı ne kadardır?

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır