yoksulluk içimizde kitap özeti / Yoksulluk İçimizde Özeti, Konusu ve Karakterleri - Kitap Diyarı

Yoksulluk Içimizde Kitap Özeti

yoksulluk içimizde kitap özeti

Yoksulluk Kitabı - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar:Mustafa Kutlu

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN:

Sayfa Sayısı:

Yoksulluk Kitabı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Yoksullar bizi bekliyor. İzbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda bekliyorlar. Naylon çadırlarda, toprak damlı evlerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde ve şehrin göbeğinde. Kanlı gözlerini ufka dikmiş, bir heykel gibi hareketsiz, sessiz, dalgın bekliyorlar. Bebeler açlıktan ağlıyor, anaların gözpınarlarından yaş yerine kan akıyor. Çocukların dargın bakışlarından çelik parıltılar fışkırıyor. Babalar yumruk sıkıyorlar ve askerdeki oğullar gökyüzünde bir turna katarı arıyor. Dedelerin ağzı kapalı. Nineler ses vermiyor. Gelinler yaslı. Ve çelimsiz genç kızları dengesiz beslenme, akrabaları borç, komşuları ağıt bekliyor. Köşebaşlarında, çamurlu ıssız sokaklarda, karın, yağmurun ve gökdelenlerin arasında, dağ başlarında, tarlalarda, kapısına kilit vurulan atelyelerin önünde bekleşiyorlar. İşsiz, umutsuz, aç, yorgun, hasta, küskün, sessiz ve kimsesiz. Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar. Ey işleri tıkırında gidenler. Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler. Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar. Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar. Siz ey güç odakları, silah sahipleri, söz ustaları. Beş vakit namazını cemaatla kılanlar. Gece teheccüte kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler. Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler. Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler. Emirle demiri kesebilenler. Unutmayın. Önümüz kış ve yoksullar sizi bekliyor." Mustafa Kutlu'nun yoksullukla ilgili denemeleri.

Yoksulluk Kitabı Alıntıları - Sözleri

  • Kırılan kalbi onarmak zordur.
  • Kimse kimseye güvenmiyor, inanmiyor. Oysa tutunacak bir dala ne kadar ihtiyacımız var.
  • Kadere bak! Bir yanda karnım doyurmak için ekmek kavgası peşinde ko­ şanlar; öte yanda nasıl etsem de ekmeği kesip şu kilolardan kurtulsam diyenler.
  • Yaşın kaç? Yaşım otuz. Ama sen gel içime sor. Belki yetmiş, belki seksen yaşındayım. Çok çektim ben çok.
  • -Yaşın kaç? - yaşım otuz. Ama sen gel içime sor. belki yetmiş,belki seksen yaşındayım. çok çektim ben çok.
  • , kimi düşmanı dışarda, kimi içerde arar.
  • Kırılan kalbi onarmak zordur.
  • Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul.
  • Yeter ki bir iyilik yap, at suya
  • Şurası çok mühim: Çağımızda insanlığın en büyük iki düşmanı vardır hız ve haz.
  • Eh ne denilmiş: "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur."
  • "Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin" sözünün altında yatan gerçek esasen maneviyat eksikliği ve ahlak buhranıdır.
  • "Aç görsen doyur, çıplak görsen giydir"
  • ancak göğsünde bir kalp taşıyan, gözyaşı dökmesini bilen, merhamet ve şefkat damarları kurumamış ahlak sahibi, mürüvvet sahibi fertler yapabilir.
  • Gerçekten ihtiyacınız olmayan hiç bir şeyi almayın. Unut­mayın istekler sonsuzdur. Kanaat en tükenmez hazinedir.

Yoksulluk Kitabı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bizim Ülke Öncelikle herkese sağlıklı günler dileyerek başlıyorum. Merhaba.. Kütüphaneden başka bir kitaba bakarken rafların arasında gözüme ilişen yazarın okuduğum 2. kitabı,isminden malum olacağı gibi yoksulluğun geçmiştede ne boyutlara geldiğini ülkemize kene gibi yapıştığını köşe yazılarında aktaran yazar,bazı yazılarında sığ kalmış olsada en azından ülkemizde çıkarsız,dürüst bir eleştiri yolu izlemiştir.Şuan tarafsız gazeteci,köşe yazarı vb insanların soyu nesli tükensede eskiden varmış demek ki,Doğruyu yanlışı tarafsız gözden bakarak anlattığı yıllar arasında hiçbir şey değişmediğini gözlemlemek ne kadar acı olsada yoksulluğun bir ülke problemi halini aldığını göstermişmonash.pw bir çözüm yolu dillendirmesede çözümün bizim gibi ülkelerde yolsuzlukla mücadele olacağı kanaati taşımaktayımonash.pwluğun olduğu yerde haksızlığın,kan emiciliğin,halkın ve hakkın savunucusunun kalmaması birazda toplumsal duyarsızlık ve nemelazımcılığı doğurduğu açıkça gözlenmişmonash.pw basit çözümü ise doğruyu cesaretlendirip,yanlışın karşısında dim dik durmaktan geçtiğini dile getirerek,Bu mükemmel potansiyelli ülkenin iki temel problemiyle sizi baş başa bırakıyorum. 1. CEHALET 2. İHANET Umarım birgün bu ülkede yazarın Zenginliğin Kitabı’nı yazması dileğmonash.pwz hoşçakalın. (Mustafa)

Yoksulluk kitabında adeta bir devrin fotoğrafını çekmiş Mustafa Kutlu. İnsanların neler çektiğimi nelere katlandığını ve "Yüzde beşin, yüzde doksan beşe tahakkümü" nü gözler önüne semiş. Özellikle sonrası neslin dikkatle okuması ve anlaması gereken bir kitap. Tarih tekerrürden ibarettir eğer ders almazsanız. Bu kitap sayesinde nereden nereye gelindiği, daha neler yapılması gerrktiği, nelere dikkat edilmesi gerektiği açıkça anlatılmış. Eğer hala %5 in tahakkümümün devam etmesini istemiyor isek kitap bize sorunu ve çözümü sunuyor. İyi okumalar (Şizofrenin Güncesi)

Yoksulluk Kitabı Mustafa Kutlu'nun en az bilinen ama En Önemli Kitabıdır. Yoksulluk Kitabı Türkiye'de yoksulların yaşadıklarını anlatan ilk ve tek kitaptır. Bu yüzden herkesin okuması gereken bir kitap. Kitapta Mustafa Kutlu adeta yoksulların sesi oluyor. En son ise yoksul ile yapılan bir röportajı paylaşıyor. Bu kitabı herkes MUTLAKA okumalı. (ERD)

Kitabın Yazarı Mustafa Kutlu Kimdir?

Mustafa Kutlu, 6 Mart ’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.

Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını yılında 12 yaşındayken kaybeder.

Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.

Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı ’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.

Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.

Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur.

Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur.

Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar.

Mustafa Kutlu – Tahsili

Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.

İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, Mart , s)

Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. ()

Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.

Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine ’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.

Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.

Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs ’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere deseni çıkar.

Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. ’de okulu bitirir.

Mustafa Kutlu – Memuriyeti

’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, Mart , s)

Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı

Mustafa Kutlu, yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, ), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı.

“Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı , , s)

Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” () Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” () takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz , s. 9.

Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt ) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. ’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi ’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır.

Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi ’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır.

Mustafa Kutlu, ’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, Mart , s)

Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.”

Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır.

Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh () ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır.

Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir.

yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları () adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır.

yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.

Mustafa Kutlu Kitapları - Eserleri

  • Uzun Hikâye
  • Ya Tahammül Ya Sefer
  • Mavi Kuş
  • Yoksulluk İçimizde
  • Sır
  • Beyhude Ömrüm
  • Bu Böyledir
  • İyiler Ölmez
  • Menekşeli Mektup
  • Hayat Güzeldir
  • Nur
  • Hüzün ve Tesadüf
  • Tirende Bir Keman
  • Rüzgarlı Pazar
  • Huzursuz Bacak
  • Yokuşa Akan Sular
  • Kapıları Açmak
  • Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı
  • Tarla Kuşunun Sesi
  • Sevincini Bulmak
  • Hesap Günü
  • Chef
  • Zafer Yahut Hiç
  • İlmihal Yahut Arzuhal
  • Vatan Yahut İnternet
  • Tufandan Önce
  • Sıradışı Bir Ödül Töreni
  • Arkakapak Yazıları
  • Dem Bu Demdir
  • Fırtınayı Kucaklamak
  • Anadolu Yakası
  • Akasya ve Mandolin
  • Kalbin Sesi
  • Yoksulluk Kitabı
  • Vitrinde Olmak
  • Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
  • Şehir Mektupları
  • Bir Demet İstanbul
  • Yıldız Tozu
  • Selâm Olsun
  • Akıntıya Karşı
  • Topkapı’dan Topkapı’ya
  • Sabahattin Ali
  • Gönül İşi
  • Ortadaki Adam
  • Sait Faik’in Hikaye Dünyası
  • Haliç İle Çepeçevre İstanbul

Mustafa Kutlu Alıntıları - Sözleri

  • İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. (Hesap Günü)
  • “Saçların tarumar gözlerinde nem Ateşe benzerdin küle dönmüşsün.” (Tirende Bir Keman)
  • “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.” (Selâm Olsun)
  • Aramak vazifedir. “ Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş)
  • “–Aslımızı yitirmezsek iyidir. – İyidir ya, mümkün mü?” (Yokuşa Akan Sular)
  • Baki olan sadece Cenab- ı Hakk ' tır. (Şehir Mektupları)
  • “Kendisini değil, artık hatırasını seviyordu.” (Tirende Bir Keman)
  • Tren gider, yol gider. Ömür biter, yol bitmez. (Kapıları Açmak)
  • Hayatımızı manevi zenginliklerle donatmak gibi köklü ve insani alışkanlıktan, hayatımızı maddi zenginlikler ile donatmak gibi boyutları belirsiz ve bize ait olmayan bir mutluluk anlayışına kaymamız olup bitenlerin kaynağına işaret eder. (Topkapı’dan Topkapı’ya)
  • Ne denilmiş: Sabır, sebat, murat. (Beyhude Ömrüm)
  • Ölülere sahip çıkamayanlar, dirilere sahip çıkabilir mi? (Haliç İle Çepeçevre İstanbul)
  • Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir 'güven bunalımı' vardı. (Vatan Yahut İnternet)
  • Herşey gelip inceliklerde düğümleniyor. (Bu Böyledir)
  • "Gönül yarası bu kızım, mutlaka izi kalır." (Zafer Yahut Hiç)
  • Eskiye ait ne varsa kıymete bindi. (Vatan Yahut İnternet)
  • Velhasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. (Hesap Günü)
  • Mahvıma sebep hilmimdir.. (Sevincini Bulmak)
  • Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul. (Yoksulluk Kitabı)
  • “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.” (Selâm Olsun)
  • Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. (Selâm Olsun)

TARLA KUŞUNUN SESİ ÖZETİ- MUSTAFA KUTLU

Ayrıntılar
S.K.logo
KİTAP ÖZETLERİ
Gösterim:

mustafa kutlu kitap özetleri

TARLA KUŞUNUN SESİ ÖZETİ- MUSTAFA KUTLU

1.    KİTABIN ADI: Tarla Kuşunun Sesi

2.    YAYINEVİ: Dergâh

3.    BASKI TARİHİ:1 Baskı

4.    SAYFA SAYISI:

5.    KİTABIN YAZARI: Mustafa Kutlu

6.    HİKÂYENİN KONUSU:
Osmanlı Devleti’nin son döneminden Cumhuriyet dönemine geçiş ve cumhuriyetin ilk yıllarında bir Yörük ailesindeki hayat ve sosyal hayata bağlı değişim

7.    YER:
Bir sahil köyü olan Çamaltı ve Kocadağ yayları, Tosunlar köyü

8.    ZAMAN:
Osmanlı Devleti’nin son yılları Cumhuriyet dönemi

9.    KAHRAMANLAR:
Molla Murat: 93 Harbi yıllarında doğmuş. Evin tek erkek çocuğu. Babasını küçük yaşlarda kaybetmiş. Gözü pek bir Yörük. Cesaretli, atılgan ve girişimci. Askerlikte okuma yazma öğrenmiş, yine askerlikte dini bilgi edinmiş bir insan. Başından iki evlilik geçiyor. Birinci eşinden askerlik dönüşü ayrılıyor. İkinci eş olarak bir yörük kızıyla evleniyor.

Arzuhalci Mustafendi: İdadiyi bitirmiş. Arzuhalcilikle geçimini sağlayan Molla Murat akranı, boyu kısa olduğu için askerliğe alınmamış bir insan

Terzi Orhan: Eskiden terzilik yaptığı için bu adla anılır. Ama terziliği de bırakarak konfeksiyonda üç gün çalışıp beş gün boş gezen birisidir.

Şerafettin: Kahveci esnafı. Gençliğinde gazoz-ayran satan, kovboy filmlerine meraklı bir karakter

Saffet Bey: Eski zenginlerden hastalıklı bir insan. Ömrünü kumarda, içkide, hovardalıkta harcamış. Bunun için karısı kahrından ölmüş. Tek oğlu da okuma bahanesi ile Avrupa’ya gitmiş, bir yabancı kadınla evlenerek yurda dönmemiş.

Saliha: Saffet beyin kızı. Annesiz büyümüş, narin, kırılgan bir yapıya sahip

Titiz Hoca: Temizliğe ve düzene dikkat eden ideal bir imam tipi

Mustafa: Molla Murat’ın oğlu. Yörük geleneklerine göre yetişmiş, babasına bağlı bir evlat. Çanakkale Savaşında şehit düşer.

Celil: Cumhuriyet devri öğretmenlerindendir. Köyde Cumhuriyet devrimlerinin savunucu ve uymayanları üst kademelere şikâyet eden bir karakter

Arap Çavuş: Jandarma çavuşu, toplumu Celil öğretmene göre biraz daha iyi okuyan daha anlayışlı bir insan

Hamit: Molla Murat’ın torunu. Molla Murat’ın mirasına iyi sahip çıkar.

Ziya: Hamit’in paragöz oğlu

Sefa: Hamit’in futbol hastası, bir kesere sap ol(a)mayan oğlu

OLAY:

Hikâye iki kısımdan oluşur. Birinci bölüm Cumhuriyet öncesi, ikinci bölüm cumhuriyet dönemi
Hikâyenin kahramanı Molla Murat 93 harbi yıllarında doğuyor. Bir Yörük çocuğu evin tek erkek evladı. Babası küçükken ölüyor. Annesi tarafından Tosunlar köyünde büyütülüyor. On yedi yaşlarında yün pazarında Saliha’yı görüp âşık oluyor. Askerlik öncesi Saliha ile evlenir onu kendi köyüne götürür. O gün için yerleşik bir bey kızını alıp bir Yörük köyüne, dağlara götürmek herkese nasip olacak bir iş değildir.  Ama Saffet Beyin kendisinden sonra güvende olur kaygısıyla kızını Yörük Murat’a verir. Murat askere gidince orada okuma yazma öğreniyor. Tabun imamının ilgisiyle biraz dini bilgi ediniyor. Ama Saliha kocasının askerliği süresince köye uyum sağlamaya çalışsa da başaramaz.  Murat annesi kızın mutsuzluğunu görünce onu evine gönderir. Murat askerlik dönüşü Saliha ile görüşür ve ayrılmaya karar verirler. Murat annesinde bir kız bulmanı ister. Annesinin bulduğu Gülhanım adlı bir kızla evlenir. Mustafa, Bekir, Bilal adında üç çocuğu olur.

Murat bir Rumla ortak olarak Çamaltı Pınarı mevkisinde arazi almaya başlıyor. Oraya bir değirmen ve değirmenin etrafında bir köy –Çamaltı köyü- kuruyor. Bu köyün arazilerinde çiftçiliğe başlıyor. Bu sıralarda etrafına kötülük saçan eşkıya Karaduman’ı öldürerek ününe ün katıyor. Ülkedeki olumsuz gelişmeleri iyi okuyan Molla Murat çeşitli tedbir alarak silah ve yiyecek stokluyor. Oğlu Mustafa’yı Binnaz ile evlendirir. Yunan işgalinde Murat’ın aldığı tedbirler işe yarar ve köylerini işgalden korurlar. Cumhuriyet ilan edilir ve yapılan devrimler sosyal hayatta değişimlere sebep olur. Bu devrimlerin toplumda yarattığı rahatsızlıklar Titiz Hoca gibi karakterler üzerinden verilir. Molla Murat’ın oğlu Mustafa askerde ilen ölür. Torunu Hamit’i evlendirir.

Hamit’in Yusuf, Ziya, Ayşe, Sefa adlı dört çocuğu olur. Bu çocuklar üzerinden Cumhuriyet dönemi Türk ailesindeki değişimler verilir. Hamit ne kadar uğraşsa da oğlu Ziya’yı da Sefa’yı da adam edemez ve onları doğru bir istikamete yönlendiremez. İki oğlu da savrulur gider
Ziya zenginliği kafaya takmış saygıyı zenginlikte arayan ve paradan başka hiçbir kutsalı olmayan bir insandır. Babasının tarlalarını arsaya çevirip sattırmaya çok uğraşır. Ama Hamit Efendi toprağın satılmasına karşıdır. Zenginlik yoluyla kazanacağı şeref için babasını dahi öldürme planları yapabilecek bir karakter düşkünüdür. Babasını öldürecek cesareti kendisinde bulamaz bunu Sefa’ya yaptırmaya çalışır ama Sefa da buna yanaşmaz. Ziya bir yangınla ortadan kaybolur. Sefa da bir gemiye binerek bulunduğu sahil kasabasından uzaklaşır. Diğer kahramanların sonları hakkında bilgi okuyucunun zihin dünyasına bırakılmıştır.

    ANAFİKİR:
Bulunduğu topraklara uyum sağlayamayan insanları savrulurlar. Sosyal hayattaki değişim iyi kanalize edilemezse bireyler üzerinde yıkıcı etkisi olur.

    YAZAR:

Mustafa Kutlu 6 Mart Erzincan doğumlu, Türk yazar. Öykü ve denemeleriyle tanınır.
Erzincan'da doğdu. Erzincan Lisesini (), Erzurum A.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümünü () bitirdi. Tunceli Lisesinde ve İstanbul'da Vefa Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı. 'te mesleğinden ayrılarak Dergâh Yayınlarında çalışmaya başladı. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nin yayın müdürlüğünü 3. ciltten itibaren üstlendi. (8 cilt, ).

İlk hikâyeleri Fikir ve Sanatta Hareket dergisinde çıktı (İlk hikâyesi 'O', ). yılları arasında bu derginin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. Ayrıca Adımlar (Erzurum), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler'de hikâyeler yayınladı. Dergâh dergisinin genel yayın müdürü oldu (Mart ). Zaman gazetesinde "Bir Demet İstanbul" başlığı ile şehir yazıları (), Yeni Şafak gazetesinde kültür ve spor yazıları () yazdı. Kanal 7'de kültür programları hazırladı.

Mustafa Kutlu, hikâyecilerimizin önde gelen isimlerindendir. Daha çok köy ve kasaba insanının günlük endişelerini işlemiştir. Hikâyelerinde kahramanlar Türkiye'deki sancılı değişimin birer şahididirler.

Edebi Kişiliği

Mustafa Kutlu sadece hikâye türünde eser veren nadir yazarlarımızdandır.
Hikâyelerinde genellikle Anadolu’nun acılarını, cahil ve perişan halkı, asırlarca aydınların söylemleri ve çeşitli politikalarla geri bırakılmış insanımızın yaşamını anlatmıştır.
Hikâyelerinde Anadolu ve özellikle Doğu insanının konuşmalarını, şive taklitlerini başarıyla kullanmıştır.

Hikâyelerinde yabancılaşmanın karşısında olmuş ve her tür gelişimin tarihimizde ve öz değerlerimizde olduğunu dile getirmiştir.

Hikâyelerinin en önemli özelliği kendi başına müstakil olarak yazılmalarına rağmen bir araya geldiklerinde başarılı bir şekilde “bütün” oluşturmalarıdır. Onun bu tekniği edebiyatımız açısından büyük bir yeniliktir. Kutlu bu tekniği Kuran-ı Kerim’de görülen ve geleneğimizde olan “kıssa” kavramından esinlenerek kullandığını söylemektedir.
Büyük bir İslam inancı olan Kutlu, hikâyelerinde din ve tasavvufun yozlaştığını ifade etmiştir. Son yazdığı hikâyelerinde, özellikle tasavvufi bir dilin peşinden koşmuş ve tasavvuf konularına yönelmiştir.

Kutlu hikâyelerini “az söz çok mana” anlayışıyla kaleme almış; kendine has, alışılmamış cümle yapısı ile oluşturduğu başarılı bir üslupla yazmıştır.

Eserleri:
Öykü: Ortadaki Adam, Gönüş İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir, Arkakapak Yazıları, Hüzün ve Tesadüf, Sır, Uzun Hikâye, Beyhude Geçti Ömrüm, Mavi Kuş, Tu-fandan Önce, Rüzgârlı Pazar, Chef, Menekşeli Mektup, Huzursuz Bacak, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı

Deneme-İnceleme: Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin Ali, Şehir Mektupları, Akasya ile Mandolin, Yoksulluk Kitabı
Çocuk Kitabı: Yıldız Tozu





Yoksulluk İçimizde Özet-Mustafa Kutlu

Yoksulluk İçimizde Özet-Mustafa Kutlu

Süheyla, Şükran ile Engin aynı kurumda çalışmaktadır. Süheyla ve Engin'in arasında bir aşk ilişkisi vardır ve ikisi de aslında yaşama değişik yönlerden bakan kişilerdir. Fakir bir ailede büyümüş olan Engin, okuyup yazmaktadır ve zengin olmak için çabalamaktadır. Süheyla'ysa Engin gibi hırslı biri değildir, liseden sonra çalışmaya başlamıştır. Engin, bir gün Süheyla'yı terk eder; ortak arkadaşları Şükran Engin'in zengin bir kızla nişanlandığını Süheyla'ya bildirir. Bu haber, Süheyla'yı üzmüştür ve eski günleri düşünmesine neden olmuştur. Bunaldığı bir esnada ezan sesi duyar ve yeni bir dünyaya adım atar. Artık değişir ve kurtuluşa erer. Annesine gider, Kur'an okumasını ister. Annesi, bu durumu başta tuhaf karşılar. Süheyla, aradaşlık çevresinden kopmuş ve dindar bir kadın olmuştur. İşinden de ayrılır ve yaşamını dinle doldurmaktadır. Şükran bir ziyaretinde Süheyla'ya Engin'in aslında söz konusu kızla nişanlanmadığını söyler. Engin'le ilgilenmemektedir, Engin onu sorarsa “Süheyla Müslüman oldu” denmesini istemektedir. 

Hali vakti yerinde bir insanla evlenen Şükran'ın nikahına giden Süheyla, davetlilerden kıyafetiyle farklıdır. Nikaha davetli olan Engin Süheyla'nın yanına gelir ve ona yemek teklifinde bulunur. Süheyla, eğer günahlı hayatından vazgeçerse onunla birlikte olabileceğini söyler, Engin yanıt vermeden oradan ayrılır. Engin zenginleşir, Süheyla'yı düşünmektedir. Bir içkili toplantıda arkadaşlarına haramın ne olduğunu sorar. Kimseden yanıt alamaz. Bu soruları, diğer görüşmelerde arkadaşlarına sorar, onlar da tatile çıkmasını tavsiye eder. Sorularının yanıtını arayan Engin, Süheyla'nın evine gider, taşındıklarını öğrenir, onu aramaya başlar. Engin de dini kurallara göre yaşamak ister.

“Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir.”


Paylaş:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır